Tumgik
#Enaniyet
karagozkuyumculuk · 5 months
Text
instagram
0 notes
belkidebirharfimben · 8 months
Text
Kelime-i Tevhide saldıranda Türklük kalır mı?
"Türk Arapsız yaşamaz. Kim ki 'Yaşar!' der, delidir!/Arabın Türk ise hem sağ gözü hem sağ elidir./Veriniz başbaşa zirâ sonu hüsran-ı mübin./Ne hilafet kalıyor ortada billahi ne din!" Mehmed Akif Ersoy
İslam Araplaşmak mıdır? Evet. Hayır. Cevap vermeyelim. Bu sual tuzaklıdır. Çünkü İslam, elimizden geldiğince, Aleyhissalatuvesselam Efendimize benzemeye çalışmaktır. Ona benzemeye çalışmaksa, hatırlayalım ki, önce Araplara teklif edilmiştir. Kureyş müşrikleri, üstelik aralarında akrabalık bağı bulunduğu halde, neden ona eza etmişlerdir? Neden iman etmemekte direnmişlerdir? Çağrıldıkları Araplıksa ne güçlüğünden bahsedilebilir onlar adına? Halbuki, onlar da biliyorlardır ki, çağrıldıkları şey Araplık değildir, çağrıldıkları müslümanlıktır. Çünkü Aleyhissalatuvesselam Efendimizle, değil yalnızca Araplık, insanlık da yeniden başlar. Araplar da öyle insan olmaya çağrılır. Yani ilk Araplar cahiliye Araplığını terkeder mü'min olmak için. Arkalarından diğer kavimler de bu hidayet pınarına koşarak 'Onun gibi olmaya' çalışır.
Hafızamda kaldığı kadarıyla aktaracağım. Detaylarında galat edersem müsamaha ile bakılsın. Esad Coşan Hocaefendi merhumun bir Ramuzü'l-Ehadis dersinde dinlemiştim. O diyordu ki: "Araptan başka müslümanların iki anadili vardır. 'Yahu nasıl olur?' diyeceksiniz. Anlatayım: Kur'an'da, Aleyhissalatuvesselam Efendimizin mübarek hanımları hakkında, 'Mü'minlerin anneleridir!' diye buyrulmuyor mu? İşte, demek, onlar da bizim annelerimizdir. Yani, bir Türk, Arapça öğrendiği zaman da yine annesinin dilini öğrenmiş olur. Hem neseben anasının dilini bilir (o Türkçedir) hem de ezvac-ı tahirat analarının dilini bilir (o da Arapçadır)."
Tabii, Esad Coşan Hocaefendi ayarında bir kemale ulaşması için insanın, insan-ı kâmil olması, Bediüzzaman'ın tabiriyle 'buz parçası hükmündeki enaniyetini havuzda eritmeyi göze alması' gerekiyor. Zaten beşeri mü'minane manalarla inşa etmek üzere gönderilmiş vahyin, sünnetin, şeriatın tasarrufuna açılması gerekiyor. Eskiden kalanları ehl-i sünnet mizanlarıyla tartması gerekiyor. Eğer, aksine, cahiliyesinin mirasına yapışırsa, yine elinde birşeyler kalıyor gerçi, ama ümmet havuzundan da mahrumiyet yaşamasına sebep oluyor. Öyleyse arkadaşım bu vazgeçiş daha azına razı olmak için değildir, hayır, daha ziyadesini elde edebilmek içindir.
"Bu zaman ehl-i hakikat için şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir 'şahs-ı mânevî' hükmeder ve dayanabilir. Büyük bir havuza sahip olmak için, bir buz parçası hükmündeki enaniyet ve şahsiyetini, o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yoksa, o buz parçası erir, zayi olur; o havuzdan da istifade edilmez. Hem mûcib-i taaccüp, hem medâr-ı teessüftür ki, ehl-i hak ve hakikat ittifaktaki fevkalâde kuvveti ihtilâfla zayi ettikleri halde, ehl-i nifak ve ehl-i dalâlet, meşreplerine zıt olduğu halde, ittifaktaki ehemmiyetli kuvveti elde etmek için ittifak ediyorlar. Yüzde on iken doksan ehl-i hakikatı mağlûp ediyorlar..."
Pek acı bir hâdise yaşadık geçenlerde malumunuz. Bir Türk (o kendine öyle diyor) kelime-i tevhidi taşıdığı için bir başka Türkü yumrukladı. Evet. Yumrukladı. Yumruklananın aktardığına göre arbededen önce 'Araplaşmakla' itham etmişti kendisini. Neden Araplaşmış? Çünkü kelime-i tevhid bayrağı taşıyor. Allah Allah! Hakikaten Türklük adına şu yaşanan ne acı bir hâdisedir. Öyle ya, hidayet nuruyla tanıştığından beri kendisini cihada vazifeli bilmiş; bin yılını o bayrağı yukarılarda tutmak için feda etmiş; bağrından nice nice salih sultanlar, komutanlar, devletler çıkarmış bir ecdadın evladının şu hali ehl-i hamiyeti ağlattıracak bir garabettedir. Lakin bir derdi anlamak da, ona ağlamak da, yine enaniyetinden vazgeçebilmeyi deruhte eder.
Müfid Yüksel Hoca, yıllar önce verdiği bir seminerde, "Devlet-i Osmanî ne üzerinde duruyor?" sualine, ulemanın şu şekilde cevap verdiğini nakletmişti: "Dört şey üzerinde duruyor: Arabın dini, Türkün tahtı, Kürdün ilmi, Arnavudun inadı..." Demek onlar, Osmanlı gibi büyük bir muvaffakiyeti, yine havuzluğun içinde anlıyorlardı. Bu havuza her kavim enaniyet buzunu atmıştı. Ve kemalini inkişaf ettirerek havuza katmıştı. Hep beraber sarfedilen emek sayesinde İslam medeniyeti gibi yüce bir destan husûle gelmişti. Yani herkes herkesleşmişti. Yani herkes müslümanlaşmıştı. Yani herkes Aleyhissalatuvesselam Efendimiz gibi olmak yoluna baş koymuştu. İslam havuzuna enaniyet buzunu atıp eritmişti. Bu yolda Türk Araplaşmıştı. Arap Türkleşmişti. Elhamdülillah. Rahmet olsun hepsine. Mübarek emeklerine. Yüce hamiyetlerine. 
Bugünlerdeyse inkârcılık, özellikle de ateizm, ırkçılığı kendisine bir güç kaynağı kılmaya çalışıyor. Safsatalarıyla İslamlığı müslüman kavimlerde geriletmeye gayret ediyor. Bununla da 'muasır medeniyetlerin(!) seviyesine çıkacağımızı' iddia ediyor. Oysa ki halihazırdaki perişanlığımız da 'havuzu bozmamızla' ilgili değil midir? Yumurta kadar küçük hükümetlere bölünmüşlüğümüz Emevilerden, Abbasilerden, Selçuklulardan, Osmanlılardan vs. işittiğimiz azameti yerle yeksan etmemiş midir? Üstelik şu bed yıkım halen sürmektedir. Hergün yeni bir şaşkın buzunu alıp çekilmektedir. Her çekilense diyar-ı küfrün canavarlarına lokma olmaktadır. Daha acısı da vardır üstelik. Evet. Ne garip. Ahmağa hata olarak havuzdan vazgeçtiği de yetmiyor bazen. Bir de vazgeçmeyenlere saldıracak cinnet u cür'eti kusuyor. Allah şerlerinden hepimizi muhafaza eylesin arkadaşım. Gençlerimizi tuzaklarından korusun. Âmin. Âmin. Âmin.
0 notes
hendelin · 1 year
Text
(ruhum) gibi kelimeler kullanmamaya dikkat ederim çünlü kendim için ne anlama geldiğini tam olarak kestiremediğim şeyleri cümle içinde kullanınca trene bakan öküz suratıyla kendimi seyredip ne kadar salak aciz beceriksiz olduğumu fark etmekten hoşlanmam, BU SEFER başka
0 notes
nefismuhasebesi · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ederiz... Cenab-ı Hak bu Ramazan-ı Şerifte tuttuğumuz oruçları ve yaptığımız ibadetleri; 1- Rububiyete mukabele, 2- Küllî bir şükre vesile, 3- Hayat-ı içtimaiyeyi düzene, 4- Nefsi terbiyeye, 5- Nefis için tehzib-i ahlaka, 6- Kur'an'ı tilavete, 7- Ahiret için ticarete, 8- Maddi ve manevi sıhhate, 9- Ve terk-i enaniyete
Vesile eylesin Amin. 🌺🌻🌼🌷🌹
117 notes · View notes
kosul123 · 7 months
Text
Hazreti CEBRAİL'İN (Aleyhisselam) HOCASI Hazreti. EBUBEKİR'İ SIDDÎK (Radıyallahu Anh)...
Cebrail’in (Aleyhisselam) Hocası
Bir gün Server-i Enbiya (Sallallâhu Aleyhi Veselem) Efendimiz mescitte oturuyorken yanına Cebrail (Aleyhisselam) geldi. Birlikte konuşmaya başladılar.
Ashâb-ı Kiram mescide gelip Seyyid-i Kâinat’ı meşgul görünce Cebrail (Aleyhisselam) ile konuştuğunu anladılar.
Sükût edip oturdular. O sırada Hazreti. Ali (Radıyallahu) içeri girdi, Selâm verip yerine oturdu. Ardından Hazreti. Osman (Radıyallahu Anh) geldi, Selâm verip yerine oturdu. Sonrasında Hazreti. Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) mescide girdi, Selâm verdikten sonra Cebrail (Radıyallahu Anh) ayağa kalktı. Sultân-ı Enbiya (Sallallâhu Aleyhi Veselem) Efendimiz de ayağa kalktı. Ashâb-ı Kiram, Server-i Kâinat’ın ayağa kalktığını görünce hepsi ayağa kalkıp hayret ettiler. Çünkü Fahr-i Âlem, Ashab-ı Güzin’den kimseye ayağa kalkmamıştır.
Sonra bu hususu kendilerine sordular. Buyurdular ki:
-Ebû Bekir-i Sıddık (r.a) mescide girip Selâm verdiği zaman, Cebrail (a.s) Ebû Bekir-i Sıddîk’a (r.a) tazim için ayağa kalktı. Ben de ayağa kalktım. Sonra, kardeşim Cebrail’e Ebû Bekir geldiğinde neden tazim ettiniz, diye sordum. Dedi ki: “Yâ Resûlallah! Ebû Bekir’e tazim bana vaciptir. Çünkü Ebû Bekir benim hocamdır.” Neden Ebû Bekir senin hocandır, dediğimde Cebrail dedi ki: “Yâ Resulallah! Allah Teâlâ, Hz. Âdem’i (a.s) yarattığı zaman meleklere “Hz. Âdem’e secde ediniz.” diye emretti. Ben o an Hz. Âdem’den daha üstün olduğumu, onun balçıktan yaratıldığını düşünüp secde etmemeye niyetlendim. O zaman Ebû Bekir’in ruhu arş altında nurdan bir köşk içindeydi. Köşkün kapısı açıldı, Ebû Bekir’in ruhu çıkıp bana dedi ki: “Yâ Cebrail, secde eyle. Sakın muhalefet etme.” Bunu üç kere tekrarladı. Arkama üç kere eliyle vurdu. O sırada kalbimden kibir, enaniyet ve inat gitti. Âdem’e secde ettim. Benden kibir ve enaniyet, iblise geçti; o da Âdem’e secde etmedi. Sonsuza kadar kovulup melun oldu ve ben de ebedî saadete kavuştum.”
......✍️
8 notes · View notes
haziranzede · 1 month
Text
dün uzun uzun ve biraz sıkıla sıkıla kendimle yüzleşme fırsatım oldu .ilk anladıpım şey zamnunda olurken canımızı sıkan durumların dahi hakkımızda hayırlısı oldugunuz, bi amaçı oldugunu, bize bişey öğrettiğini gördüm..iyiki bazı şeyler olmuş diyemem çunku olurken çok canım yandı ama bişeye hizmet etmek için olmuş şuan anlıyorum. Allah beni korumuş.
ikinci öğremdiğim, bana hakaret eden insanlarla sürekli içimde savaş halindeyim..onlarla konuşuyorum, onlara laf yetiştiriyorum. ve onlara karşı kendimi savunurken tüm gün gündemim kendim, enaniyet. evet haklı olabılırım ama haklılığıma olan inanç ve savunma kuvvetin bana biraz kibir getirmiş olabilir. onlarda sevmediğim huylar bana geçmiş. bira dünyevileştiğimi fark ediyorum. para, elektıronık eşya ve gezmek... bu üçü benıdr esir almaya başlamış. eski bene göre daha çok biliyor, daha çok istiyorum. buda beni yoruyor.
her an her yerde olmak istiyorum. sürekli koçuyorum yaptığım işden de bişey anlamıyorum. malesefe anlamıyorum. geçen bir iki deneme yaptım ve sakınce yaptım yapacağım işi ve zaman olarka hızlıyla hemen hemen aynıydı.
biraz yavaşlamaya, sakınleşmeye ve dünyevi arzuları azaltmaya ihtiyaçım var.
mağduriyetleri çok düşününce işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor ve malesefe bu durum nefsi tetikliyor..sürekli kendini aklar halde buluyorsun..ve o insanları aslında önemsediğinş görüyorsun. onlar gibi değilim derkende kendi içinde kendini parlatıyorsun. birwz durmaya, sakınlemeye ihyaçım var..
2 notes · View notes
fikret-i · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Maraşta aynı günde olan iki büyük depreme de evde yakalandım. Kanepenin kenarına sokuldum. Şehadet getirmeye başladım. Neyse, arkadaşlarla muhabbet ediyoruz. Bazıları diyor ben dondum, kimisi diyor ağladım, bazısı da sadece bağırdım tabi benim gibi şehadet getiren, tekbir getiren de var. Kendi kendime dedim oğlum Fikret, yürü iyisin, şehadet getirebildin. Ölseydin imanlı giderdin büyük ihtimalle. Tam böyle düşünürken karşıma bir video geldi. Sarhoş bir adam deprem anında telefonun kamerasını açmış ve la ilahe illallah diyor. Sonra düşündüm e firavun da son nefesinde la ilahe illallah dedi. Hakeza sokakta konuştuğum, ibadette siftah yapmamış, fütursuzca günah işleyen tanıdıklar da tekbir, şehadet, kelime-i tevhid getirmişler. Benim enaniyet hemen sönüverdi. Anladım ki sadece son nefeste değil; her nefeste bu bilinç üzere yaşamak gerekiyormuş.
Fikret İ
39 notes · View notes
muratmesutfan · 1 year
Photo
Tumblr media
Boynu büküktü zamanların, Güneşte üşüyor, Ayazda yanıyorduk. Çölleşmişti gözler. İyileştirmekten uzaktı yağmurlar. Sağırdı merhamet. Kördü şefkat. Nankördü insaniyet. Hoyrat eller perde gerisinde, Kan içmeye doymuyordu enaniyet. "Ahir zaman böyle olur, sen sabra ve tevekküle yapış "dedi bir ses. Kaygım, yerini teslimiyete bıraktı. Ne de olsa mülkün sahibi Hazreti Allah'tı...
Murat Mesut
15 notes · View notes
mikatri · 7 months
Text
içimdeki kibir bir de o enaniyet kırıldı. bunlar tamamen kötücüldü dersem yalan olur ama arkamdaki diklik içimdeki dirlikti. galiba bu senin için hep kötü oldu. ama korkma gerçekten kalmadı bir şey. hani sanki bende ‘ben’ tözü kalmamış gibi. gözlerimdeki yaşları biriktireli yine uzun zaman oldu. aslında her gün ağlayacak bi haber arıyorum, geçmişten bir kare. ama ağlamak da eskisi gibi değil. saklamak da .
3 notes · View notes
seyyahe-iavare · 1 year
Text
Niyet ettim Allah rızası için her konuda bir fikri olup enaniyete kapılan klavyeme de oruç tutturmaya...
19 notes · View notes
oyunabirazara · 2 years
Text
Himmetin kesilmesi, ihlasın kesilmesinden, ihlâsın kesilmesi enaniyetin oluşmasından kaynaklanır.
Osmanlı lale devrine kadar ihlâsla hüküm sürdü. Ancak lale devrinden sonra enaniyet devreye girdiği için himmet azalmıştır...
4 notes · View notes
nurtohumlari · 2 years
Text
Aziz kardeşlerim! Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.
Said Nursî
| Şualar
2 notes · View notes
edebiyatiturk · 5 days
Text
Enaniyet Ne Demek
Enaniyet Ne Demek? – Detaylı İnceleme ve Analiz 1. Enaniyetin Tanımı Enaniyet, bireyin kendisini diğerlerinden üstün görmesi, sadece kendi çıkarlarını ve ihtiyaçlarını ön planda tutması olarak tanımlanabilir. Psikolojik açıdan enaniyet, kişinin ego merkezli bir yaklaşım sergilemesi ve kendi kişisel çıkarlarını her şeyin üzerinde tutması şeklinde ifade edilir. Bu durum, bireyin toplumsal…
0 notes
surcilisan · 8 months
Text
Hevesimin ömrü kelebeğin ömründen daha kısa. Hâlâ çok toy ve nakısım. Ne raya girebildim ne raydan çıkabildim, öyle arafta kaldım. Hoşuma giden tek bir şey yok kendime dair. Olursa bu sefer de hoşuma gitmesi gitmiyor. Kibir, gurur, enaniyet, bencillik.. hepsi bana karşı atakta, benimse ne defansta adamım var ne kalede.
Yoruldum. Hem de hiçbir şey yaşamadan, bir adım dahi atmadan, olduğum yerde yoruldum. Kendime ihanetim bu. Çabam farkında bile değil hainliğimin. Ve ben tek bir istisna bile olmaksızın herkesten çekilmek istiyorum.
bu özrüm olsun evvela bıraktığım izler için.
0 notes
sillagen · 3 months
Note
Hayırlı akşamlar sillagen,, tumblrın ilahiyatçısı olarak sana yazmak istedim🫂🩷 Herkes gibi benimde olmasını çok istediğim şeyler var. Çok dua ediyorum düzenli olmuyor ama ara ara ibadetlerimi de yapmaya çalışıorum ama bunların yanında hata yanlış günah ne dersen işte olduğunu bile bile yaptığım şeylerde var. Ve duam bir türlü gerçekleşmiyorum gittikçe zorlaşmasının sebebiyet veren günahlarımız mı oluyor yoksa Allah günahlarımızdan ayrı tutarak mı dileklerimize bakıyor yani nasıl desem acaba hayırlı olmadığı için mi olmuyor yoksa işlediğim günahlardan dolayı hayırlı olsa da nasip olmuyor. Pek anlatamadım mı bilemedim. Yani tabi biz bilemeyiz neden olmadığını belki ama bilmiyorum belki senin düşüncen farklıdır
Hayırlı akşamlar anonim. Hahaha estağfurullah ilahiyatçı değilim. Senin güzel bakışın o. Demek istediğini anladım ama insan ister istemez ümitsizliğe düşüyor. Aslında her duaya cevap veriliyor. Ama üç türlü cevap alıyoruz. Yani elimizi her açtığımızda Allah bizi işitiyor ve cevap veriyor. Bunun ilki sana dua da istediğinin aynısı veriliyor, ikincisi duada istediğin yerine daha hayırlısı veriliyor, üçüncüsü duada istediğin şey ahirete bırakılıyor. Üç türlü cevap var diyince ilk başta olan yani duada istediğin şeyin aynısı veriliyor dediğimiz de bir an da gökten zembille inme durumu yok. Burda kulun ihlas,samimiyet ve ısrar ile istemesi de kabulu ve ani oluşu etkiliyor. Burada kul olarak bizler ya ben bir defa dedim yeterli gibi bir şeye giremiyoruz. Duamızda devamlılık ve istek her daim olmalı. Çünkü Allah kullarına istediği şey için her daim bir zemin hazırlıyor. Bunu dua kabul olunca anlıyoruz. Dua ederken anında olsun istiyoruz ama istediğimiz şey için zemin veya şartlar uygun olmuyor. Aslında herkesin çok isteği var. bıkmadan devamlı aynı arzu ve istiyakla kapısını çalmak zorundayız. Bu dua mevzusu bir ibadet olduğu için normalde her kul sürekli dua halinde olmalı. Allah kabul etmeyeceği dua için ne kuluna elini açtırır ne de isteğini dinler. Eğer biz dua edebiliyorsak demek ki bizi huzuruna kabul etmiş ve isteğimizi dinliyor gibi düşünmeliyiz. Böyle dusunursek eger ümitsizlik daha aza iniyor. Bu ibadetlerin ve günahların olması ise aslında hayatımızda her şeyi etkiliyor. Sadece manevi dünyamızı değil. Maddi hayatımızdan da bereket alamıyoruz. Bu yüzden dua ederken de " ya rabbi işlediğim günahlardan ve yaptığım hatalardan dolayı hayırlar bana gelmekte gecikiyorsa günahlarımı, hata ve kusurlarımı affet beni kapından cevirme, hayırları bana afiyetle ulaştır, senden baska hangi kapı var gideyim" vb gibi daha nice sözle açarak da yalvarmmamız gerekiyor. Aslında dua dedigimiz şey eksik,boşluk,fazlalık,şükür gibi her seyi barındıran bir şey. Senin maddi ve manevi hayatını düzenlemek için namaz ve günahların için bile yalvarabilirsin. Yıllar önce Hayati İnanç'in bir sohbetinde şey duymuştum. Allah sevdiği kullarının duasını çabuk kabul eylemez ki onu daha da isiteyim. Bu sözü duyunca hoşuma gitmisti. Aslında dua da ısrarcı davranmak benim nezdimde enaniyeti yıkan bir mevzu. Aciz olduğunu kabul ediyorsun bunu devamli yaptığın zaman da içerideki nefis ve enaniyet belli noktada köreliyor. Bu körelmede ihlas ve samimiyeti arttırıp nasıl ilk önce elma yaratılıp içine kurt veriliyorsa. Endişeye mahal vermeden rızkı veya isteği önüne geliyor. Kul da Allah'a yaklaştığı nispette çabucak imdadına yetişiyor. Bebeklerin rızkı için uğraşmaması ve annesinin memesine direkt yapışması mevzusu gibi. Benlik iddia edecek bir nefise ve enaniyete sahip değil. Her haliyle ben acizim diye yalvarıyor. Allah'da onun hemencecik imdadına yetişiyor. Sabırlı olamıyoruz ben de dahil :) Rabbim bizi bir an bile ümitsiz eylemesin ve kimsesiz, çaresiz hissetirmesin anonim
4 notes · View notes
Text
9. Altın Palmiye Ödül Töreni Yapıldı
Tumblr media
BAŞKAN GÜRKAN İKİ ÖDÜL ALDI
Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, ‘Yılın Yerel Yöneticisi’ ödülünü aldı. Başkan Gürkan ayrıca gecede 25’inci Kayısı Festivalinden dolayı ‘Yılın Kültür Sanat Markası’ ödülünü de aldı.
  Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, 9.Altın Palmiye Ödül Törenine katıldı. Başkan Gürkan gecede iki ödül birden aldı.
Tumblr media
Bu yıl 9’uncusu düzenlenen Altın Palmiye Ödüllerinde, Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, ‘Yılın Yerel Yöneticisi’ ödülünü aldı. Başkan Gürkan ayrıca gecede 25’inci Kayısı Festivalinden dolayı ‘Yılın Kültür Sanat Markası’ ödülünü de aldı. ‘Yılın Yerel Yöneticisi’ ödülünü alan Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, gecede yaptığı konuşmada Malatya’nın insanlık tarihi açısından ve Türk İslam tarihi açısından önemli bir şehir olduğunu ifade etti. Başkan Gürkan, “İlk bürokrasi hayatı, muhasebe kayıtlarının tutulması, gümrük işlemlerinin yapılması ve taş devrinden demir devrine evrilme, demirin silah ve araç gereç olarak kullanılması Malatya'da zuhur etmiştir. Bu anlamda Malatya hem insanlık tarihi açısından hem de Türk - İslam tarihi açısından önemli bir şehirdir. Önemli bir şehir olduğu için bu tarihi değerleri araştıran EXPO Yönetim Kurulu, bizleri ziyaret ettiklerinde Malatya'nın tarihi misyonunu bizlere ifade ettiler. Bizde kendi dilimizin döndüğü kadarıyla Malatya'nın tarihi misyonunu ifade ettik. Onlar bize, 2028 yılı EXPO'nun Malatya'da yapılması önerilerini getirdiler. Malatya bundan sonra Doğu'nun ve Türkiye'nin parlayan yıldızı değil Avrupa'nın değil Dünya'nın parlayan yıldızı olacak bir şehir olması gerekir. Çünkü tarihteki misyon bunu gerektiriyor. Bu güzel gecede yer alacak olan Arslantepe Defilesi'nde de Arslantepe'deki yapılan kazılarda bulunan bulguların, deri kumaşlar üzerindeki motiflerini gördünüz. Bu motifler aynı zamanda hem Almanya’da hem İtalya’da hem de Avrupa’nın değişik ülkelerinde sergilenen, bir defile oldu. Marifet iltifata tabidir. Müşterisi olmayan mal, zayiidir. Dolayısıyla insan yaradılışı gereği takdir görmek ister ve insan bilimcilerde bunun böyle olduğunu söyler. Tabii takdir edilmek güzel bir şeydir. Takdir edilmenin objektif bir şekilde olması takdir edilen kişinin de benlik, enaniyet duygusu içinde değil daha güzel işler yaparak yeni bir heyecan kazanmasını temenni ediyorum. Ödül alan kardeşlerimin de ödüllerini tebrik ediyorum” diye konuştu. Gecede ödül alanlara ödülleri takdim edildikten sonra Arslantepe’deki kazılarda çıkarılan eserlerin motifleriyle denim kumaşlara yapılan ve Ahmet Giray Yılmaz’ın hazırladığı giysilerden oluşan defile yapıldı. Defile geceye katılan iş insanları, sanatçılar ve diğer katılımcılar tarafından büyük beğeni kazandı. Read the full article
0 notes