#El Adamı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yıldız Tilbe - El Adamı (Official Audio)
youtube
Kendi yalnızlığında, kendinle başbaşa iken dinlenecek şarkılardan biri
🎶🎵🎶🎵
🖤
103 notes
·
View notes
Audio
ruhum isterse gezinirim...
3 notes
·
View notes
Text
Dininde ciddiyetini kaybetmiş bir adamı, veya hicâbı değişip iffetini yitirmiş bir kadını gördüğün zaman şaşırma. Zira kalpler, Rahmânın parmaklarından iki parmak arasındadır. Fakat sen şaşıracaksan Rabb’inin şerîatı-emri üzere sebât etmiş mustakîm kimseye şaşır, fitnelere rağmen sebâtı, belâlara rağmen istikâmeti artan kimseye şaşır. Böylece bilesin ki, (sebât ve istikâmet üzere kalabilmek) ancak Allah’ın erkek ve kadın kullarından seçip ayırdıkları içindir.
|| Şeyh Abdullah el-Useymî
60 notes
·
View notes
Text
o güzel gözlerin dolmasın. sen sevilmeyecek bir kadın değilsin züleyha. kendini buna inandırma. korkak bir adamı sevmek senin suçun değildi. sil şunu kafandan. sen korkak bir adamı, korkularıyla sevecek kadar güçlü bir kadındın. sevmek hatamız değildi bizim, sevilmeyi beklemek hatamızdı. olmayan bir şeyi sever gibi sevecektik. hiçliği sever gibi, incinmeden sevecektik. yapamadık züleyha. yapmaya gönlümüz el vermedi. züleyha, bizim adımıza kimse şiirler yazmaz. biz saçları okşanmayacak kadınlarız. kirpiklerimiz mutluluğa şahit olmaz. soğuktan çatlamış ellerimizi bizden başka kimse ısıtamaz. bize bizden başkası yaramaz züleyha. bize bizden başkası, yaramaz.
34 notes
·
View notes
Text
---
Captain, what a game!!!
Off harika bi geceydi. Bence insana iyi gelen şey bir toplulukla birlikte sinerji içinde bağırıp sevinerek bütün derdi tasayı bir süreliğine unutması. Yoksa düşünürsek aşırı saçma bi şeydkfkfk. Ama zaten şeyin anlamlı olması gerekmiyor.
Nasıl kazandık, nasıl o golleri attık anlamadımfkfkfl.
Maç başlarken kardeşim "haydi gol gol gol" demeye başladı ve ben de "abartma daha yeni başladı" bile diyemeden gol attıkdkdkdkd.
Sonrası tek kale maç gibi sürekli bizim kalenin oradaydık, devamlı "hayır hayır gol atmasınlar" heyecanıyla maçı pür dikkat izledi herkes. Ve gollerdeki o sevinç, o kutlama, Avusturyalıların sessizliği hahahhaah bu neden insanı bu kadar keyiflendiriyor bilmiyorum.
İkinci yarıda çok fena yağmur bastırdı. Sırılsıklam olduk. Bir ara birisi birinin omzuna çıktı ve Suriye bayrağı açtı, birkaç dakika sonra adamı ve bayrağı el birliğiyle hoop diye aşağı indirdiler. Yani gerçekten ne alaka?
Maç bittikten sonra gelen ikimizin de hissettiği "ee ne oldu şimdi?" sesinin tam olarak babama ait bir ses olduğunu konuştuk. İlla bi şey olması gerekmiyor cevabını verip geçtik.
İtiraf etmek gerekirse maçta bi anda yanımızda biten Almancı ergen grubun maçtan alakasız yüksek sesle konuşup gülmesi, maç sonrası kardeşim emanete verdiği şemsiye için sıradayken benim kenarda sıraya kaynak yapmaya çalışan iki farklı türk grubuna müdahale etmem biraz o beraberlik duygusunu etkiledi. Biraz da gerçekler :')
Yine de çok keyifli ve güzel bir geceydi. Ve bir sonraki maç Hollanda-Türkiye arasında, meskenim vs vatanım 🫂 Heyecan devam ediyor 🫠
Ve son not, bir önceki gün portekiz maçını da bugünkü maçı da Alman spikerlerden dinledik. Off o kadar ruhsuzlar ki, ceza sahasına girildiği anda çıldıran Türk spikerlerin kıymetini daha çok bilmeyiz bence.
2-3 Temmuz 2024
Leipzig.
33 notes
·
View notes
Text
Biz çok itaatkar bi toplumuz düşününce. Bunu tee geçen sene mayıs ayı civarı da söylemiştim galiba. Kafa olarak birey olamamış, hala tebaa olarak hareket eden insanlar grubu olarak kalmışız. Kaç şehri etkileyen bir depremin üstünden 2 kış geçti, yapılan saygısızlıklar, tutulmayan sözler, kaybedilen canlar derken kimse sorumluluk almadı, kimse hesap da sormadı. Maden faciası oldu, bölgeye onay veren adamı belediye başkan adayı yaptılar, itiraz etmedik, daha doğrusu yeterince etmedik.
Biz olaylar sıcakken dijital tepkilerimizi koyup, bunu gerçek hayata iletmeyecek bir sanal tebaa olmuşuz maalesef. Gezi Parkı'nın algılarla bastırılması bizim de zihnen bastırılmamıza sebep olmuş da biz bunu kendimize yedirememişiz.
Atatürk'ü dilimize pelesenk etmişiz ama anlamaya hiç çalışmamışız. Belirli günlerde attığımız hikayelerle kurtardığımız Cumhuriyetimiz bir tarikatten diğerine el değiştirirken #TarikatlerKapatılsın etiketiyle onları da kovduğumuzu sanmışız.
Özetle biz çok şey sanmışız, en çok da kendimizi bir şey, bir birey sanmışız ama olmak için asla çabalamamışız.
33 notes
·
View notes
Text
Çaya Kaç Şeker
bir şiire denk gelmiştim, televizyondaydı sanırım. sonra aradım bulamadım
yalnızlığı anlatan şiirin sahibi kendisi okuyordu, amatör olabilir. gerçi şiir yazmak amatör işi olmalı zaten. statüsü, sıfatı ya da geçim kaynağı olmamalı
neyse işte tam hatırlamıyorum ama şöyle bir şey vardı beni etkileyen ve aklımda kalmasını sağlayan
yalnız bir adamı anlatıyor şiir, sonra bu yalnız adamın hastalandığından bahsediyor
"bir çorba getiren olsa keşke" diyor ama çorbadan ziyade
"çorba kaşığında çorbayı getirenin yüzünü görsem"
gibi bişeyler diyordu. artık ister hastalıktan ister edepten başını kaldırıp bakamaması, yalnızlık, hastalık vs. böyle güzel anlatılabilir
benzer şeyleri anlatan "Çaya Kaç Şeker" şiirini de Moğollar besteleyip, sade ve samimi yorumlayınca çok güzel bir eser çıkmış ortaya
şiirin sahibi de Elif Şebnem Akal isimli kendi halinde bir insanmış. doğum gününde el ayak çekilince, dostlar eve gidince öylesine yazmış
youtube
10 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
207. BÖLÜM - Sevgi Arayışı - Hayalet Kral Hoşnutsuz gibi davranıyor / part-1
“…”
Hua Cheng sadece hızlıca bir göz atmış olmasına rağmen Xie Lian onun yanlış saymayacağına tüm kalbiyle inanıyordu.
Oldukça kısık sesle söylediğinden Xie Lian’dan başka yanındaki kimse duymamıştı. Xie Lian da hızlıca çemberi bir kez daha taradı. Herkes el ele tutuşuyordu, o halde fazlalık kişi ne zaman gelmişti? Acaba Shi Qing Xuan yanlış mı saymıştı. Xie Lian sordu, “Doğru saydığına eminsin değil mi, hiç kimseyi atlamadın?
Shi Qing Xuan yemin etti, “Hayır, demedin mi bir kişi bile önemli? Bu yüzden tekrar tekrar saydım, sonradan vazgeçenleri de sayıdan çıkarttım. Biz tam yüz kırk sekiz kişiyiz. Ne oldu? Bir sorun mu var?” Açıklayacak zaman yoktu ayrıca dikkatsizce yapılan bir şey gereksiz paniğe sebep olabilirdi.
Xie Lian, insanların tanımadıkları kişileri işaret etmelerini de sağlayamazdı çünkü görünürde çok fazla kişi vardı ve çoğu kişi birbirini tanımıyordu. Bu nedenle Xie Lian, "Hayır, sadece doğruluyorum," diye cevap verdi.
Her grup kendi sayısını cennetin gözüne bildirmeden önce rapor ettiğinden Ruhsal büyücülerin yanlış saymış olması daha az mümkündü.
Xie Lian Hua Cheng’e fısıldadı, “Fazladan olan ne zaman dahil oldu? Planı ne?”
“Ya en başında geldi ya da ruhsal büyücüler gelirken onlarla birlikte karıştı. İki halde de gelen kişi insan.”
En azından hayalet olmadığı kesindi. Eğer çemberdekilerin hepsi insan olmadaydı kederli ruhları içeride tutamazlardı.
Bu kişi de şu an için açığa çıkmayı istemiyor gibi görünüyordu, ancak çembere katılmışlarsa ve izinsiz, uyarısız çemberden çıkarlarsa bir delik ortaya çıkacak ve tüm insan rünü çökecekti. Ancak şimdiye kadar daire hala istikrarlıydı, bu da onların çıkma amacı olmadığı, 'Demir parmaklıklar’ rolünü gerektiği gibi korudukları anlamına geliyordu.
Bu durum Xie Lian'ın pervasızca hareket etmemesi için daha fazla neden olduğu göstermişti. Varlığı fark edilirse kim bilir belki kaçardı. Ayrıca eğer o kişiyi bulmak isterlerse diğerlerinin bunu fark etmesi ve çemberin bozulması da olasıydı.
Ancak Xie Lian’ın aklına bir fikir gelmesi uzun sürmedi. Hua Cheng’e döndü; “San Lang, hayalet kelebeklerin kederli ruhları öldürmeden kovalayabilir mi? Senin belirlediğin yöne doğru mesela?”
Hua Cheng Xie Lian’ın demek istediğini hemen anladı; “Evet, yapabilirim.”
Katılanlar gönüllü olarak katıldıklarından kederli ruhlardan korkmuyorlardı ve zayıf bir karaktere sahip değillerdi. Eğer Hua Cheng hayalet kelebeklerini kederli ruhları köşeye sıkıştırmak için kullanırsa kederli ruhlar kaçmak için en zayıf noktayı hedef alacaklardı. Hemen hemen her ölümlü iradesiz davranıp zayıf nokta haline gelebilirdi, tek bir kişi hariç. Kendi başına katılan kişi!
“Ama bu fikir cidden riskli.” Dedi Xie Lian. “Eğer dikkatli olmazsak bazıları korkudan bırakabilir. O zaman kendi kuyumuzu kazmış oluruz.”
“Endişelenme.” Dedi Hua Cheng. “Bu olmadan kederli ruhları öldürürüm.”
İkisi plan yaptı ve Xie Lian sesini yükselterek bağırdı; “MİLLET DİKKAT EDİN! KEDERLİ RUHLAR ANİDEN GÜÇLENDİ! SADECE DAYANMAYA ÇALIŞIN VE KORKMAYIN!” Cennetin gözü feryat etti; “NE? NEDEN ANİDEN GÜÇLENDİLER?” Hua Cheng yerinden ayrılmadı, hayalet kelebekler karmaşa içinde kaçmaya çalışan ahlaksız kederli ruhları kovalamaya başladı. Diğerleri ne olduğunu bilmiyordu ama büyücüler bir şeylerin yanlış olduğunu anlamışlardı. Cennetin gözü bağırdı, “HUA CHENG… ZHU! NE YAPIYORSUNUZ?”
Çemberin içindeki ikisinin ona harcayacak zamanı yoktu, dikkatlice kovalamayı izlediler. Havayı dolduran sağanak halindeki siyah duman kaosunun ortasında bir kişi vardı ki kederli ruhlar onun yanına yaklaşmıyordu, hatta etrafı şüphe çekecek derecede boştu. İşte aradıkları oydu!
Xie Lian hızla ileri atılarak adamın ellerini tuttu ve aynı zamanda yanındaki iki kişinin ellerini hızla birleştirerek bu adamı çemberin dışına çıkardı.
Cennetin gözü ve ekibi, “NE OLUYOR?” Hua Cheng kaba bir tavırla cevapladı, “Sen işine bak.” Lafını bitirir bitirmez o adamın yaratabileceği sıkıntılardan korumak için hızla Xie Lian’ın yanına gitti. Xie Lian adamı sıkıca tutarak kendine çevirdi. İşte o an birbirlerini gördüler, İkisinin karşı karşıya geldiği o anda, Xie Lian zaten dilinin ucunda olan "sen kimsin" sözlerini zorla yuttu ve gözlerini açtı. Bu yüze bakan Xie Lian mırıldandı; “Guoshi, gerçekten sensin…”
Bu adam da şaşkına dönmüştü ve mırıldanmadan bir an önceydi, “Ekselansları…” Bu yüz son derece tanıdık olmalıydı, ama bunun yerine inanılmaz derecede yabancıydı. Anılarında, Guoshi'nin yaşının otuzun üzerinde olması gerekirdi, mizacı oldukça sakin ve soğukkanlıydı ve cüppesini süpürüp havalara girerek herkesi kandırabilirdi. Ancak şu anda karşısındaki adam sadece yirmi beş ya da altı yaşlarında görünüyordu, kendisinden çok da büyük değildi.
Xie Lian onun sesini önceden TongLu dağındaki dağ ruhunun içindeyken duymuş olsa da hatalı olabileceğini düşünmüştü. Jun Wu ona Guoshi’sinin normal biri olmadığını, ona karşı dikkatli olmasını söylese de imparatorun yanılabileceğini de düşünmüştü. Ancak önündeki bu adam onun ve XianLe Krallığının son Guoshi’siydi ---Mei Nian Qing.
Üç yüz kadar insanın oluşturduğu bir çemberin içinde üçü birbirine bakıyordu ve hava donmuş gibiydi. Ancak Mei Nian Qing sonunda kendini toparladığında, hemen ardından yaptığı şey beklenmedik bir şeydi.
Xie Lian hâlâ sersemlemişken, aniden misilleme yaptı ve ileri atılarak Xie Lian'ı elleriyle boğmaya başladı! Ancak, Hua Cheng hemen yanlarında duruyordu, bu yüzden Mei Nian Qing'in başarılı olmasına nasıl izin verebilirdi? Mei Nian Qing fırlayıp metrelerce uzağa düşmeden önce hareket etmesine bile gerek kalmadı. Ani kıpırdanma çemberde el ele tutuşan herkesi ürküttü, "NEDEN DÖVÜŞMEYE BAŞLADILAR?" “NELER OLUYOR?” “KİME VURUYORLAR?” Hua Cheng haykırdı, “Gege! İyi misin?” “İyiyim!” dedi Xie Lian, aslında iyi görünmeyen kişi Guoshiydi. Mei Nian Qing aldığı darbeden dolayı kan tükürdü ve sürünerek ayağa kalktı, ardından tökezleyerek kalabalığın arasından çıkmaya çalıştı. Shi Qing Xuan onun kendisine doğru koştuğunu görünce endişeyle bağırdı, "NE PLANLIYORSUN! HEY, SENİ UYARIYORUM! BURAYA GELMEYE CESARET ETME!? Ekselansları! ÇEMBERİ KIRMAYA ÇALIŞIYOR!" Xie Lian bağırdı, "GERİ DÖN!"
RuoYe cevapladı ve hızla uçtu. RuoYe kendini Mei Nian Qing’e sarmadan önce gökyüzünden bir kılıç tam Guoshi’nin önüne düşerek yolunu kapattı. Hemen arıdan ışıklar patladı ve birkaç ışık süzmesi yere indi. Bu ışık perdesiyle birlikte, beyaz zırh giymiş bir dövüş tanrısı göklerden indi ve Mei Nian Qing'in geri çekilme yolunu kapattı! Hem önü hem de arkası kapatılan Mei Nian Qing'in kaçacak başka yeri kalmamıştı ve arkasını döndüğünde, çılgınca bir neşe içinde dans ediyor gibi görünen bir RuoYe'ye çarptı ve onu sıkıca bağlayarak yere yuvarladı. Xie Lian öne doğru bir adım attı, "Lordum? Nasıl oldu da şahsen geldiniz?"
Jun Wu ayağa kalktı, ciddi bir ifadeyle, “TongLu Dağı geçici olarak stabil hale getirildi bu yüzden sizin tarafınızda neler olduğunu görmeye geldim.” “Stabil hale getirmeyi nasıl başardınız?” sordu Xie Lian. “Yeni bir bariyer yarattım.” Cevapladı Jun Wu. “Ve insan olmayan yaratıklarla üç dağ ruhunu geçici olarak orada sıkıştırdım.” Xie Lian’ın umursadığı dağ ruhları veya diğer yaratıklar değildi, “Peki yüzü… olmayan beyaz?” Jun Wu yavaşça kafasını salladı, “Onu TongLu dağında bulamadım. Korkarım ki çoktan bir yerlere kaçmıştı.”
Xie Lian etrafına bakındı; kör edici bir ışık alanı etraflarını sarmış, onları dışarıda el ele tutuşan üç yüz kadar insandan ayırmıştı ve şu anda ışık perdesinin dışındaki ölümlüler içeride neler olup bittiğini göremiyordu. Xie Lian daha sonra yere baktı; Guoshi yuvarlanmış ve Jun Wu'yu görmüş ve muhtemelen geçmişte yaptıkları şiddetli kavgayı hatırlamıştı hem şok olmuş hem de öfkeli görünüyordu, ancak içten içe öfkelense bile akıllıca sessiz kaldı. Jun Wu da başını eğdi ve yavaşça konuşmadan önce onu yukarıdan küçümseyerek izledi, "XianLe'nin Guoshisi, uzun zamandır görüşmedik."
--- part 2 devamında.
14 notes
·
View notes
Text
PARANIN SATIN ALAMAYACAKLARI:
1- İÇ HUZUR
En iyi terapistlerden, yaşam koçlarından eğitim alabilirsiniz. Ama iç huzur asla bunlarla ilgili değildir. O kendinizi keşfetmek ile ilgilidir.
2- BİLGİ
Para kitap satın alabilir. Ama gerçek bilgi
onu yaşamak ve deneyimlemek ile olur.
3- SAYGI
Çoğu lider, bilim adamı, sanatçı parasızdı
ama saygındılar.
4- HAYALLER
Herkes hayallerini gerçekleştirecek şeyin para olduğunu düşünüyor. Ama para hayallerinizi gerçekleştirdikten sonra gelecek olan şeydir.
5- SAĞLIK
En iyi hastanelerde el üstünde tutulsanız bile yine de şifa bulamayabilirsiniz.
7- DOST
Para dalkavuklukta profesyonelleşmiş insanlar satın alır. Gerçek bir dost ise paranın alabileceği bir şey değildir.
8- AŞK
Aşk; bambaşka bir şeydir.
9- ZAMAN
Para ile satın alınamayacak kadar kıymetlidir.
10- MUTLULUK
Eğlenceyi satın alabilirsin. Ama mutluluk ise gerçekte sizinle ilgilidir.😊
121 notes
·
View notes
Note
deniz gezmis hakkinda soylenilen terorist, polis öldürdü, asker öldürttü, filistinde gerilla egitimi aldi sozleri dogru mu, yani bir kisim inaniyo bir kisim inanmiyo ama dogru bi tanedir ortada illaki kanit da vardir. eger gercejten boyle bisey varsa biz neden savunuyoruz yoksa da onlar niye ortada kanit yokken bunlara inaniyolar. bence bu konuya aciklik getirecej tek kisi sensin bu uygulamada
yani elbette kabul edenler etmeyenler olur. bugün solcu birinin ölüm yıldönümü kutlanır, sağcılar direkt teröristti yaftasını yapıştırır. yarın sağcı birinin ölüm yıldönümü kutlanır, solcular aynı argümanları türetir. kendi şahsım olarak hayatım boyunca insanları hep doğruları ve yanlışlarıyla ele aldım. asla ama asla hiçbir mesleği, ideolojiyi, statüyü, kişiyi, kurumu, kutsamadım. elbette, sevdiğim saygı beslediğim oldukça şey veya şeyler oldu. ama kutsamak, kutsal görmek apayrı bir husus. deniz gezmiş'e gelirsek; adam yaralamıştır, adam kaçırmıştır, banka soymuştur, silahlanmıştır ama silahlanmanın yanlış bir şey olduğunu daha sonra kavramıştır. ama tek bir kişinin canına dahi kastetmemiştir. bunların belli başlı, kiminin haklı, kiminin haksız diyebileceği sebepleri vardır. bu kısımları kendince araştırıp, yorumlayabilirsin. benim bakış açıma gelirsek, kendisi dönemin amerikan sevicilerine karşı antiemperyalist bir tavırla karşısında durmuş ve bütün ömrünü türkiye'nin bağımsızlığına adamıştır. bunu yaparken doğruları olmuş mudur, evet. yanlışları olmuş mudur, ona da evet. ama kısacık ömrünü ülkenin bağımsızlığına adayan biri terörist olamaz, kimse kusura bakmasın. adamı ipe götüren herkes, bir yerlerde milletvekili, belediye başkanı, parti başkanı vs. oldu. zamanında pek tabii o da aynı yolu seçebilirdi. ama yapmadı. ideali uğruna ömrünü feda ettiği için bile saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. bugün mesela celal şengör çıkıp adama "eşkiya" demiş. bunu diyen adam kenan evren'in mezarına çelenk yollayan adam. kendisini sever sayarım ama abi hiç sormazlar mı deniz gezmiş eşkiya oluyorsa kenan evren ne oluyor diye? ona bakılırsa mustafa kemal de padişaha karşı gelip, silahlı bir devrim yaptı. dünyanın her yerinde neredeyse bütün devrimler böyle olur. bunu diyen adama sistem yalakası oportünist derim. başka bir şey diyemem. amerika'nın 6. filosunu deniz gezmiş ve arkadaşları yurttan kovmak için eylem yaparken önlerine dikilenler daha sonra 6. filoya secde ettiler bu ülkede. bununla celal şengör'ün elitist çözüme inanan ve dolayısıyla mandacılığa dahi sıcak bakan birinin çelişkisini kabul etmek akıl dışı kalıyor. bir diğer şey de cehalet. devrim, devrimci, antikapitalizm, antiemperyalizm nedir bilmeden banka soydu, adam kaçırdı demek. abi ne olacaktı? devrim pub'larda konser verilerek yapılmıyor maalesef. köleliğini ve adaletsizliği kanıksamayan insanların isyanı, teröristlik veya eşkiyalık değildir şahsen. banka soymuş, okul basmış, devletle çatışmış: literatüre bakarsan eşkiya da dersin, terörist de, evet. peki ama bunları neden yapmış bu adam, devlet eliyle yapılan bir haksızlığı düzeltmek için mi? ezilen kesimin daha çok refah yüzü görmesi için mi? karşınızda yanlışını kabul etmesini istediğiniz taraf devlet olunca, hukuki yollarla mücadele etme imkanı kalıyor mu? bu açıdan bakınca da, bir kahraman çıkıyor ortaya. dediğim gibi aynı tabloyu, atatürk ve benzeri başka liderler için de çizebiliriz, atatürk kimine göre diktatör kimine göre bir ulusu yoktan var eden bir adamdı. hangisi doğru peki? devlet denen kurum yozlaşmaya her daim müsait olmuştur, halk olarak bizlere düşen, onu takip etmek, koyun gibi sırıtıp, vatan millet devlet diye yüceltmek yerine, gerektiğinde tepki gösterebilmektir. atatürk tam da bu yüzden bursa nutkunu söylemiştir bizlere yani gençlere. kısaca, her devlet böyledir. ve bütün halklar, gerektiğinde devletin onlardan üstün olmadığını hatırlatmalıdır. devlet asayişten ve pembe tablolardan yana olup, her sorunu örtbas etme peşinde olsa bile, büyük tepkilere suskun kalamaz. bu haydi anarşik olalım demek değil. farkındalıklı ve bilinçli olalım demektir. bu yolda da deniz gezmiş benim için bir figürdür.
18 notes
·
View notes
Text
Susamam*
Kadına el kalkmaz ulan beyinsiz
Erkeksin ama insan değilsin
Aslında o en iyiye layık
Kadına şiddete hayır!
Ülkede erkek neden en üstte minibüste, evde ya da metrobüste
Taciz şiddeti hiç bitmiyo'
Kınamakla falan iş bitmiyo'
Uh, Ah, Adam olamadınız bu kalıbının adamı mı para babalarınız?
#kadınaveçocuğadokunma#kadına şiddet#kadın hakları#kadınadokunma#kadına yönelik şiddet#kadına karşı şiddet#kadınakalkanellerkırılsın#cinayet#kadın cinayetleri#artists on tumblr
7 notes
·
View notes
Text
Adam ile erkeği ayırmak.....
1. Evet her adam erkektir ama ne yazık ki
her erkek adam değildir.. Çünkü adam olmak erkeklik gibi cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir. Bir adamı önce karakteri ele verir!
2. Erkek olmak için pipin olması yeter ama adam olmak için bir de yüreğin olması gerekir.. Gerçek adamlar aslan yüreklidir, vicdan sahibidir, iyi niyetlidir..
3. Bir erkek ne istediğinden asla emin değildir. Sağı solunu tutmaz, maymun iştahlıdır, savaşmaz, kolay vazgeçer. Bir adam ise ne istediğini her zaman iyi bilir ve onun peşinden gitmekten korkmaz da gitmeye üşenmez de..
4. Erkek dediğin anı yaşar, geleceği düşünmez. Sadece eğlencenin peşindedir. Adam dediğinse gelecek planı yapar. İş hayatı hakkında da aile hayatı hakkında da kafasında belirlediği hedefleri vardır.
5. Bir erkek “Kalbi atsın yeter” ile “Bu kızı götürsem ne havam olur” arasında gider gelir. Bir adam ise bir kadının sadece dış görünüşüne bakmaz. Birlikte olacağı kadında güzellik dışında da özellik arar.
6. Adam dediğin zor ve rahatsız edici konulardan kaçmaz. Onlarla yüzle��ir.
Haksızsa özür dilemesini de bilir af dilemesini de. Erkekse mümkün olduğunca sorunları görmezden gelir ve mecbur kalmadıkça özür dilemez.
7. Bir adam ne zaman bir kadınla ciddi olacağını ve bir sonraki aşamaya geçeceğini
iyi bilir. Bir erkek ise asla tam anlamıyla kendini ilişkiye vermez ve evliliğin e’sini duyarsa arkasına bakmadan kaçar.
8. Bir adam hem sosyal olup hem sorumluk sahibi olabilir. Nerede durması gerektiğini iyi bilir. Bir erkekse yarın yokmuş gibi parti yapmanın peşindedir. Kısacası bir adam ne yapılması gerekiyorsa onu yapar, bir erkekse sadece istediğini yapar!
9. Bir adam sözünün eridir. Söz ağızdan bir kez çıkar der ve arkasında durur. Bir erkeğinse sözleri havadır. İşin özeti erkek söz verir adam tutar!
10. Ve oyunlar erkek çocukları içindir adamlar için değil! Bir adam asla bir kadının kalbiyle veya aklıyla oyun oynamaz!
Uzun lafın kısası zordur adam olmak ama değer her çabaya. Çünkü günün sonunda kadınlar hayatlarına kaç erkek girdi diye saymaz, kaç adam tanıdıklarına bakarlar..
Umarım anlaşıldı...
11 notes
·
View notes
Text
Şehirler yıkılsın, içinde sen olmadıkça. Yıllar çürüsün, biz birlikte olmadıkça, Ateşler sönsün, bizi beraber yakmadıkça.
#busraaslbg#anlamlı sözler#anlam#gokyuzu#music#spotify#yazar#blog yazısı#blog yazarı#blog#şiir#kitap#kitap alıntıları#blog yazarlığı#yazarlık#söz yazarı#gece ve hüzün#gecenin sarkisi#gecenin şiiri#gecenin sözü#anlamlı kelimeler#anlamlı cümleler#kitaplar#kitap alintilari#kesfet#keşfet
18 notes
·
View notes
Text
Roblox kapanmışken mobile legendse de el atsınlar çoluk çocuk deli ediyor adamı aw
7 notes
·
View notes
Text
Her kadın hayatının bir noktasında Yıldız Tilbe el adamı şarkısını iyi anlar ve o karaktere bürünür. Aynı kişisinizdir ama artık aynı değilsinizdir.
22 notes
·
View notes
Text
Ebû Saîd Sa`d İbni Mâlik İbni Sinân el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir râhibi gösterdiler.Bu adam râhibe giderek:
- Doksan dokuz adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu? Diye sordu.
Râhip:- Hayır, kabul olmaz, deyince onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüz’e tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek: - Yüz kişiyi öldürdüğünü söyledi; tövbesinin kabul olup olmayacağını sordu.
Âlim:- Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi.
Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli yetti.Rahmet melekleriyle azap melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.
Rahmet melekleri:- O adam tövbe ederek ve kalbiyle Allah’a yönelerek yola düştü, dediler.
Azap melekleri ise:- O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler.
Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler.
Hakem olan melek:- Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir, dedi.
Melekler iki mesâfeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü.
Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48
8 notes
·
View notes