#Dr. Bahaeddin Şakir
Explore tagged Tumblr posts
Text
Türk Ocakları'nın Genç Kürsüsü: Dr. Bahaeddin Şakir'in Ölümsüz Fikirleri
Türk Ocakları Edirne Şubesi’nin yeni sezon Genç Kürsü etkinliği, gençlerin yoğun gösterileriyle gerçekleşti. Edirne Türk Ocakları, Türk milletinin geleceği olan gençleri bilinçlendirmek amacıyla Genç Kursü etkinliklerine yeni sezonda da devam ediyor. İlk etkinlikte, Türkçülük fikirlerinin mimarlarından Dr. Bahaeddin Şakir’in mücadele dolu hayatı seçilmişti. (Haber Merkezi) Türk milletinin…
#Dr. Bahaeddin Şakir#Edirne gençlik etkinlikleri#Genç Kürsü etkinliği#lütfen teklif ediyorum#Onur Baha Yılmaz sunumu#Türk milliyetçisi gençlik#Türk Ocakları Edirne Şubesi#Türk Ocakları Gençlik Kolları#Türkçülük mücadelesi
0 notes
Link
0 notes
Photo
Talat Paşa, Dr. Bahaeddin Şakir ve oğlu Gökalp Berlin’de.
30 notes
·
View notes
Text
Kitaplar...
235)Emel Akal- Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm
sayfA 21 Kur’an-ı Kerim fukaraya, ameleye ve sai-i gayrete müteallik ve bizce malum olabilen ne kadar Bolşevik prensipleri varsa hep ihtiva ediyor. ... Bolşevik prensiplerinin icap ettirdiği tadilat ve tahavvülatı [değişme] ... peyderpey ve tedricen tatbike başlayıp milleti ... hazım ve kabule alıştırarak tevsi etmelidir Kâzım Karabekir (Karabekir, 1960; 623).
22-Arı İnan, Yusuf Hikmet Bayur’la yaptığı söyleşi de Bayur, “hepimiz [komünist partisine üye] olduk. İnönü, Ali Fuat Cebesoy, Celal Bayar, Tevfik Rüştü Aras” (İnan, 1997; 300) dedikten sonra görüşmenin ilerleyen saatlerinde şunları ekliyor:Başlangıçta o da [Karabekir] komünistti. Herkes başta komünistlere taraftardı. Herkes. Yani Atatürk, Karabekir, Yusuf Kemal -ki Türkçüdür-, Bekir Sami -ki Çerkez'dir- o yüzden Rusların aleyhindedir. Hepsi komünizme taraftardır, çünkü onlar mazlum milletlere istiklal vereceğiz teranesini söylüyorlardı
24-Enver Paşa’nın 4 Mart 1921 tarihli Moskova’dan Mustafa Kemal’e yazdığı mektuptur. Bu mektupta Enver Paşa komünizmin Anadolu hareketi açısından önemini şöyle açıklıyor:... Bence bizi ezen kuvvetlerle mücadelede hayat ve mematile bize bağlı olan yegane kuvveti de burada [Rusya’da] görüyorum. Çünkü bizi ezen dünya emperyalistliğini icap eden dünya kapitalistlerinin yegane barışamayacak ve onu imha etmedikçe yaşayamayacak bir sınıf halk varsa, o da başta komünistler olmak üzere sosyalistlerdir.
... bence bu şimdiki idare herhalde sırf milli nokta-i nazarından da en müsait idaredir. Komünistler gidip de Menşevikler veya daha sağ bir idare gelirse herhalde İslamların daha ziyade naili serbesti olabilmeleri ihtimali yoktur. Ben doğrusu bizim mevcudiyetimiz nokta-i nazarından bu komünist ve kapitalist mücadelesini aynı bir mevhibe-i ilahiye addederim. Bütün dünya komünist olarak Üçüncü Enternasyonal etrafında toplanırsa o vakit biz de herhalde kendimize o kütlede muvafık bir şekil verecek surette kuvvetlenmiş oluruz ki bu da pek basit bir istikbaldir. İşte Rusya ve Rusya’daki komünizmin bize bu kadar büyük bir faidesi aşikar iken bence eğer Rusya’da komünistlik sönmek üzere olduğunu görürsek onu da ihya edecek yardımlardan geri durmamalıyız, kanaatindeyim.İslam ihtilal Cemiyetleri İttihadı,.. Dünya komünistleri ile tevhidi mesai edecektir (Karabekir, 1967; 131).
26-Örneğin Enver Paşa’nın Bolşeviklerle işbirliğinin altında yatan düşünceleri, TBMM’nin Moskova Büyükelçisi Ali Fuat’la Moskova’da yaptığı görüşmede şöyle anlatmıştır:Enver Paşa, [kendisini] Üçüncü Enternasyonal’e yaklaştıran sebepleri izah ederken demişti ki: “Yaptığımız, şimdiki muharebede kendimize yardım ve arka bulmak arzusu değildir. Siyasi ve içtimai akidelerimizin esasta birbirlerine yakın bulunması da büyük sebeptir. Biz inkılapçı kuvvetimizi daima halktan, halkın damağdur ve yoksul kısmı olan köylü sınıfından alıyorduk* (Ce- besoy, 1982; 208) .
29-Sina Akşin bu konuda şunları yazmaktadır:Geniş bir açıdan bakıldığında, İttihat ve Terakki ile ARMHC arasında önemli yakınlıklar olduğu doğruydu. Milli Mücadele hareketinin mensuplarından pek çoğu eski İttihat ve Terakki’liler- di. Üstelik İT ve ARMHC, Türk ulusçuluğunun, demokratik- ulusçu hareketin örgütleri olarak aynı ideolojiye sahiptiler. Önder ve mensuplarının çoğu İttihat ve Terakki’liydi fakat İttihat ve Terakki , savaş yenilgisinin, yolsuzluklarının, sefaletinin vebalini taşıdığı için, İttihat ve Terakki’liliği red ve inkar etmeye özen gösteriyorlardı (Akşin, 1998-11; 36-37)
30-Akşin, Jön Türkler ve ittihat ve Terakki adlı eserini şu sözlerle bitirmektedir:Böylece, İttihat ve Terakki son bulmuş oldu. Hemen eklemek gerekir ki, bu ancak hukuken bir son bulmadır. Zira örgütün adı değişmekle, ya da yerine geçen Teceddüt Fırkası kapatılmakla, İttihatçılık son bulmazdı. İttihat ve Terakki nin ülkülerini benimsemiş olanlar, o program çerçevesinde davranmaya devam edeceklerdi. Nitekim, itilaf devletlerinin Türkiye’yi ezmek amacında oldukları anlaşılınca, kurulan Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin esas itibariye İttihat ve Terakki’ciierce oluşturulduğunu biliyoruz. Ondan da önce, izzet Paşa kabinesinde Cavid ve Hayri gibi ittihat ve Terakkililer Rauf ve Fethi gibi eski İttihat ve Terakkililer vardı. İzzet Paşa kabinesi, bir anlamda İttihat ve Terakki’nin eski denetleme iktidarı rolüne dönmesi demekti (Akşin, 1998-1; 439).
ittihat ve Terakki'ye gelince, onun Milli Mücadelenin kadrolarını oluşturduğunu gördük. Böylece, ittihat ve Terakki, zaman içinde eski CHP’ye dönüşmüş oldu. İttihat ve Terakki ile CHP arasındaki yakın ideolojik, sosyolojik bağlar ve hatta kadro bağları bu tarih birlikteliğinin önemli işaretlerindendir (Akşin, 1998-1; 440).
36-Hüseyin Cahit Yalçın “İttihat ve Terakki adeta bir nevi tarikat, mezhep ve iman halinde yaşadı. İttihat ve Terakki’ye ilk girmiş olanlar, ona imanlarını ve ideallerini hiçbir zaman kaybetmediler”
40 Fakat İttihad ü Terakki’nin zuhuriyle beraber, tüfek ve bıçakla oynar bir gençlik Mekteb-i Harbiyye’nin bir sınıfından taşıverdi. Eski Yeniçerinin meydan kabadayılığı, bu defa fedai ve komiteci şeklinde uyanıverdi ve tekrar politika sahasında göründü. Gerçi İttihad ü Terakki, Temmuz inkılabı’nı müteakıb, tulumbacılığa ve İttihat ve Terakki Cemiyeti/Fırkası (İTCIF) mahalle mütegallibeliğine münhasır kalan eski külhanbeyliği kaldırmakla, Sultan Mahmud'un bir taraftan eski eserini ihmal etti; fakat silahlı politika kahramanını tekrar uyandırmakla, onun zıddını vücuda getirdi ve nice kanlar bahasına zail olmuş bir unsuru tekrar meydana çıkarıverdi. Nitekim bunun bizzat ittihad ü Terakki bile zararını gördü ve nihayet o da -Yakub Cemil vak ası münasebetiyle—fedailiği bertaraf etti.
45 Savaşın sonunda “Bizi ancak sosyalizm deta [devlet sosyalizmi] kurtarabilir” diyecek kadar ileri giden Talat Paşa (Tunaya, 1989, 325)
Memduh Şevket Esandal, 1920 yılında Bakü’ye BMM Murahhası olarak atanmıştır, kendisi Teşkilat-ı Mahsusa-i Ticariyeciler olarak da anılan “İaşeciler’e dahildir.
aslında İttihat ve Terakki’nin ilk günlerindeki bir yaklaşımı, 1918’de tekrar mı etmektedir? Çünkü 6 Ağustos 1908’de Selanik’te yayınlanan İttihat ve Terakki’nin yayın organının daha ilk sayısında “devlet sosyalizmini kabul etmek” gerektiğine ilişkin bir makale yayınlanmıştır (Cer- rahoğlu, 1975; 500-505).
47 Hüseyin Cahit o “tasavvurları��� şöyle anlatmaktadır: Memleketi terk edip Nuvelzelanda adasına hicret edecektik. Buraya herkes refikasıyla birlikte gelecekti. Bir sosyalist cemaat halinde yaşayacaktık. Aramızda müikiyet prensibi değil, uhuvvet prensibi hüküm sürecekti
50-İttihad ve Terakki kırk mecnundan [deli] mürekkep bir heyettir. Talat aklü’l-mecanindir, Hüseyin Cahit kalemü’l-mecanin, [Kara] Kemal hesabü’l-mecanin, Ziya Gökalp kitabü’l-mecanin, Enver seyfü’l-mecanin, Ben lisnü’l-mecanin, Yakub Cemil de mecnunu’l-mecanin! Ömer Naci
51-Hüseyin Cahit, yorumlarında daha da ileri giderek: “Eğer Talat olmasaydı İttihat ve Terakki olmazdı. Talat İttihat ve Terakki’nin kubbe taşı, çimentosu ve temeli idi” (Yalçın, 1943, 39).
60-Bu toplantı çok önemlidir, çünkü İttihat ve Terakki’nin en önemli isimlerinin yurtdışına gidip gitmemesi tartışılacaktır. Bu toplantıya İttihat ve Terakki’nin en önemli isimlerinin yanında Mustafa Kemal’in de katılmış olması, kendisinin 1910 yılı sonunda İttihat ve Terakki’de üst düzey yönetici olduğu biçiminde yorumlanabilir. Toplantıya katılanlar şunlardır: Talat, Manyasizade Refik, Mithat Şükrü, Cavid, Hüseyin Cahit, Rahmi, Habib, Dr. Nazım. Bahaeddin Şakir, Ömer Naci, Mustafa Necib, Enver, Hafız Hakkı, Mustafa Kemal, Ali Fuad, Remzi, Hüseyin Tosun, Nail Beyler
70- Fethi Okyar Trablusgarp’e giden ekibin Teşkilat-ı Mahsusa’nın ilk nüvesini oluşturduğunu söylemektedir:... burada, bir tarih hakikatini tesbit etmek vazifemizdir. Teşkilat-ı Mahsusa ilk olarak Sultan Hamid’e karşı mücadele eden ve daha çok Arap yarımadasına sürgün edilen genç harbiye-tıbbiye- mülkiyelilerden kurulu gizli cemiyet idi, başlarında da daha sonra bu teşkilatın reisliğini yapan Eşref Sencer Kuşçubaşı vardı. Trablusgarp Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa’cılar kadro halinde vazife almışlardı (Okyar, 1980; 199).
76-I. Dünya Savaşı 1918’de Almanya’nın yenilgisi ile bitmiş, ülke ve toplumsal sınıflar alt üst olmuştur. Almanya'da grevler birbirini takip etmekte, ayaklanmalar olmakta ve Sovyet yönetimleri ilan edilmektedir. Almanya’daki devrim 3 Kasım 1918’de donanma içindeki bir ayaklanma ile başlamış, 9 Kasım’da Spartakist’lerin çağrısıyla silahlı işçi ve askerler Berlin’in denetimini ele geçirmişler ve Kayzer rejimi çökmüştür (Sobolev, 1979; 48). İşte Talat ve arkadaşları, o günlerde Berlin’e gelmişlerdir. Talat Paşa ve İttihat ve Terakki rüesası 9 Kasım’da Almanya sınırına ulaştıklaıımn ertesi günü İmparator Hollanda’ya kaçmış ve cumhuriyet ilan edilmiştir (Cemil, 1992; 17). Talat Paşa ölünceye kadar en yakınındakilerden biri olan Arif Cemil’e1 göre Berlin’de meydanlardan geçilememektedir, Aleksandr Platz kurşun yağmuru altındadır ve işçiler “Polis Müdüriyet-i Umumisini” ele geçirmek için savaşmaktadırlar (Cemil, 1992; 17);
79-Radek, 1919 yılı Ocak ayında yapılacak olan Alman Komünist Partisi’nin kuruluş kongresine katılmak üzere Berlin Sovye- ti tarafından davet edilmiştir (Tunçay, 1995; 175). Alman sınırını yasadışı olarak AvusturyalI kılığına girerek geçen ve Berlin’e ulaşan Bolşevik Partisi Merkez Komitesi üyesidir ve daha sonra, kurulacak olan III. Enternasyonal-Komintern’in Başkanı olacaktır. Ancak 12 Şubat 1919’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katledildikleri olaylar sonucunda Radek de Berlin’de tutuklanmıştır (Can, 1952; 411. Yılmaz, 1987; 43). Radek Ağustos ayında tutuklu bulunduğu hapishanede özel bir bölüme alınmış ve ziyaretçi kabul etmesine izin verilmiştir. Ziyaretçileri arasında Reichswehr’in liderlerinden biri olan Seeckt de vardır ki, bu şahıs savaş sırasında Enver Paşa ile yakın ilişkiler içinde olmuştur (Can, 1952; 413). Yani Talat ve Enver, Alman Genel Kurmayının gözetim ve denetiminde Radek’le ilişki kurmuşlardı
81-Talat'ın doğuştan gelen zekası ve irade gücünün beni çok etkilediğini ifade etmeliyim; bozuk bir Fransızca ve Almanca ile konuşuyordu. Almanca ve Fransızca ile kendisini rahatça ifade edebilen Enver Paşa ise, yapı olarak sinirli, dengesini bütünüyle kaybetmiş ve ülkesinden ziyade kendi pozisyonu için mücadele eden dengesiz bir insan görünümü vermişti (Carr,
86-Karakol Cemiyeti nizamnamesinden: “Karakol” kuvvetini, insaniyet aleminin en necibi bulunan sulhperver heyetlerin ve umum sosyalist ve amele gruplarının müzeheret-i beynelmileliyesinden ve Türk, Müslüman aleminin yüreğinden ve maksadını kabul eden her fert ve cemiyetin muavenetinden alır
89-Velidedeoğlu anılarında şunları belirtmektedir: Hamdullah Suphi Bey çok etkili, coşkulu bir konuşma yapmış ve bunun bir yerinde: “Evet arkadaşlar, bu vatanı kurtarmak için gerekirse Bolşevik de olacağız, şeytan da olacağız” diye bağırmıştı. Sonra bizim büroya gelerek bu sözlerini tutanaktan çıkardığını sanıyorum. Fakat ben bu sözleri bugünkü gibi anımsıyorum (
93 tamamı
129-Ali Fethi Bey, Ocak 1913’te Babıali Baskım’mn yapılmasına karşı çıkmıştır. Bu nedenle Talat, Fethi’nin katılmadığı ikinci bir toplantı düzenlemiş ve hükümet darbesi kararı Fethi Bey’in yokluğunda alınmıştır (Çavdar, 1995; 244).
142 Hüseyin Cahit bu konuda şunları yazmaktadır: Mağlubiyet tahakkuk etmişti. Harbi yapan Kabine, Hükümet mevkiini terk ediyordu. Zihinlerde ve ruhlarda endişe ve ıstırap vardı. Enver’in sesi hâlâ kulaklarımdadır. Padişaha kabinesinin istifasını götürecek Talat Paşa’ya: “Harbiye Nezareti için Mustafa Kemal’i tavsiye et. Harbiyeye o gelmelidir. Ondan başka orduyu toparlayacak kimse yoktur” diyordu (Yakın Tarihimiz, III, 329). Bu ifadeye göre Enver, Mustafa Kemal’i ordunun başına geçecek şahıs olarak görmektedir, siyasi mücadelenin başına değil. Bayar da, anılarında, Mustafa Kemal’in ordunun başına geçmesini Enver’in onayladığını, hatta tek çare gördüğünü yazmaktadır: Son günlerde Enver Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasında kendiliğinden doğma bir fikir birliği vücut,bulmuştur. ... [Enver Paşa] Talat Paşa hükümetinin istifasını bir emrivaki olarak gördüğü zaman, Başkumandan vekili: “O halde, kuvvetli bir kabine lazımdır. Orduyu Mustafa Kemal Paşadan başkası idare edemez” demiştir (Bayar, 1965; 21).
157,
182 . Ancak Hasene İlgaz, Nuh’un Mustafa Kemal olduğunu yazmaktadır. Verilen isimler çok anlamlıdır: Mustafa Kemal’e verilen kod adı Nuh, Galatalı Şevket İsa, Ali Fuad Musa, Kara Vasıf Cengiz’dir
1 note
·
View note