Tumgik
#Dost Kitabevi
andreytarkosvky · 3 months
Text
Tumblr media
Memleket ne doğduğun, ne doyduğun yer, memleket çocukluğunun geçtiği yer..
_Ara Güler
8 notes · View notes
dipnotski · 9 months
Text
Marius Cleyet Michaud – Altın Oran (2023)
Sanatçılar ve şairler tarafından sıkça kullanılan gizemli bir ifade ve gerçek bir aritmetik nicelik olan altın oran, bazılarının inandığı gibi bilginin anahtarını mı taşıyor? Bu kitabın amacı, hem fiziksel (daha doğrusu astronomik) bir niceliği hem de bazı estetik özelliklerin atfedildiği tamamen aritmetik bir niceliği belirtmek için kullanılan bu sayının matematiksel özellikleriyle sınırlı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
wozwaldllik · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Bir köpeği severken neden bir ineği yiyorsunuz!
Anormal denecek kadar büyük bir hızla büyüyen on binlerce kesimlik tavuk, gitgide kalabalıklaşan kapalı kafeslerde yaşamlarını geçirirler. Aşırı kalabalığın yanı sıra, temel endişe kaynakları arasında yamyamlık, panik anlarında birbirinin üstüne yığılma sonucu gerçekleşen boğulmalar, gaganın kesilmesi ve asla temizlenmeyen dışkılarla kötü havalandırmanın neden olduğu çok sağlıksız soluk alma koşulları yer almaktadır.
Kesimlik danaların yaşadığı mahrumiyetler domuzların yaşadığı mahrumiyetlerin çoğuna benzemektedir. Formüle göre beslenen danalar, dönmelerini ya da doğal pozisyonda uyumalarını engelleyecek kadar dar kafeslerde tek başlarına yaşarlar. Su ve katı yiyecek verilmeyen danalar sütün yerini tutacak, demir oranı düşük bir sıvıyla beslenirler -bu da lezzetli beyaz et oluşumunu sağlar ve kansızlıkla sonuçlanır. Bu beslenme ve tek başına kapatılma çeşitli sağlık sorunlarına ve sinirli davranışlara yol açar.
Şimdi resmin bütününü ele alalım: Fabrika çiftçiliğinde hayvanlara ıstırap, kapatılma ve ölüm biçimlerinde yoğun zarar vermek sıradandır. Istırap -ya da genel olarak deneyimsel zarar- söz konusu olduğunda, bütün kanıtlar fabrika çiftliği hayvanlarının yaşam süreleri boyunca tipik olarak büyük ölçüde acı, rahatsızlık, can sıkıntısı, korku, endişe ve muhtemelen diğer sevimsiz duyguları yaşadıklarını göstermektedir. Dahası fabrika çiftlikleri doğaları gereği, terimin tam da bizim öngördüğümüz anlamında, hayvanları hapsederler; yani, hayvanların hareketlerine, iyi yaşamaya önemli düzeyde müdahale eden harici kısıtlamalar getirirler.
Degrazia, David. 2002. Hayvan Hakları. (Çev. Hakan Gür). Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. ss. 112-113.
6 notes · View notes
geceyarisigunes1 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
dost kitabevi♡
0 notes
okyanusunkiyisinda · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
112 notes · View notes
siyahtanda-koyu · 5 years
Text
Kitapların pahalı oluşu beni üzüyor.
44 notes · View notes
butiimarrr · 6 years
Text
Tumblr media Tumblr media
28 notes · View notes
notmekani · 4 years
Text
Ann Scales - Hukuki Feminizm PDF indir
Ann Scales – Hukuki Feminizm PDF indir
Tumblr media
Hukuki Feminizm isimli ve Yazarı Ann Scales olan kitabın pdf dosyasını paylaşma amacımız kitabın tanıtımını yapmaktır. Kitabın tanıtım halini buradan kontrol ederek kesinlikle orjinalini alıp daha iyi bir sonuca varmış olursunuz. Kitap olarak çözmenin PDF olarak çözmekten daha verimli olduğu tespit edilmiştir.
Paylaşımda bulunduğumuz Hukuki Feminizm bu kitabın orjinalinin tanıtılması…
View On WordPress
0 notes
proofhead · 2 years
Text
Fotoğrafçılık Üzerine Harika Kitaplar
Fotoğrafçılık Üzerine Harika Kitaplar
Geçtiğimiz günlerde Serkan‘la birlikte bir sahaf ziyareti yaptık. Burada sokak fotoğrafçılığı üzerine çok iyi bir kitap buldum. Bu kitabı elime alır almaz, birkaç yıl önce İlker Şimşekcan sayesinde edindiğim bir diğer kitap aklıma geldi. Böyle durup düşününce aslında elimde bundan da fazla fotoğrafçılık kitabı olduğunu fark ettim. Bunun üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim. Burada yer verdiğim…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ulkunun · 4 years
Text
“Kadınlar çocuk yerine bisiklet ya da tabanca doğursalardı, birdenbire herkesin evlenmeye ne kadar merak sardığını görürdünüz. Evet, daha da az gelişmiş oldukları altın çağlarda insanlar yalnızca ‘düşünebildikleri’ şeye inanıyorlardı, daha sonra yalnızca tıkınabildikleri şeye inandıkları dönem başladı - ama artık mükemmelliğin doruğuna çıkmış bulunuyorlar, yani ancak satabildikleri şeylerin gerçek olduğunu düşünüyorlar. Dördüncü emirde ‘Anana babana saygıda kusur etmeyeceksin’ dendiği için, dünyaya getirdikleri makineleri en kaliteli makine yağıyla yağlayarak kendilerinin margarinle yetinmesini doğal karşılıyor, makinelerin bu zahmetlerinin karşılığını kat kat ödeyerek her tür mutluluğu sunacağını düşünüyorlar; ama şunu tamamen unutuyorlar: Makineler de hayırsız evlat çıkabilir.  “Körü körüne inandıkları için, makinelerin onları etki altına alamayacak ölü nesneler olduğu, bıktıklarında onları kaldırıp atabilecekleri düşüncesiyle avunuyorlar; ne saçmalık!” kardinal napellus, gustav meyrink (çev. zehra aksu yılmazer, dost kitabevi)
12 notes · View notes
dersaadet · 4 years
Text
Tumblr media
Mesut YILMAZ
Tekstil Mühendisi
Eş, Baba, Dost, Yoldaş, Sır Küpü.
Tarih, Edebiyat, Politika, Felsefe meraklısı.
Öğrenmesi bitmemiş adam.
Hata yapmaya doymayan kişi
Yemek yapmaya ve yemeğe düşkün.
İnternet üzerinden kitap alım satım.
Alsatkitap uygulaması üzerinden Dersaadet Kitabevi adıyla ulaşabilirsiniz.
Hayata dair her şeyi kafama göre bu blogda yayımlayacağım.
Bana yazabilirsiniz:
1 note · View note
dipnotski · 2 years
Text
Luc Benoist – İşaretler, Semboller ve Mitler (2023)
Sembollerle gündelik hayatımızda sandığımızdan daha çok karşılaşırız. Aristoteles’in söylediği gibi “köpek” kelimesi ısırmaz, bu kelime köpeğin gerçekliğini belirten bir semboldür. O halde sembolizmin rolü, bir kavramı herkesin anlayabileceği biçimde ifade etmektir. Luc Benoist, özellikle mitler alanında işaretlerin ortaya çıkışlarından, uzak metamorfozlarına dek geçirdiği değişimin yanı sıra,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
wozwaldllik · 2 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
İnsanlar daha fazla rahat ve huzurun, daha fazla kişisel alanın, daha kolay dolaşabilmenin, olasılıkları genişletebilme hissinin özlemini çekerler. Bu, modern tüketicilik projesi: modern toplumların özü. Tüketicilik özlemlerinin ciddi biçimde sekteye uğratılmaması politika ile ekonominin temel niteliği. Her türlü meydan okuma karşısında, ima edilen resmi mesaj şu: "Siz bekleyin: biz ayağınıza getiririz." Temel slogan vahşi denebilecek ölçüde yalın: DAHA FAZLA! 
Ward, Colin. 2008. Anarşizm. (Çev. Hakan Gür). Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. s.125.
13 notes · View notes
alintikitap · 5 years
Photo
Tumblr media
Konuyla yakından alakalı bir makaleyi dun gece yarısı bitirdim. Tavsiye üzerineydi biraz da. Aslında ciddi bir mesele. O sözü ne zaman duysanız eminim siz de akıl tutulması yaşıyorsunuzdur. En azindan kafatasının içinde bir parça akıl taşıyan herkes için durum böyledir. Birazdan hikayede paylaşacağım. Bugünkü meşgalemiz o olsun:) . #alıntıkitap #kitapbaz #kitaplarimizdan #kitapcümleleri #kitapyorum #kitapunya #biryudumkitap #kitapalintisi #kitaptansözler #kitaplar #kitapokumak #kitabevi #kitaplardankesitler #kitaplaryolda #kitapalıntıları #kitapsozleri #felsefegram #kitap (Dost Kitap Evi Kizilay) https://www.instagram.com/p/B6FbB0sJS20/?igshid=e4m1ms7gagzn
9 notes · View notes
marcovaldoca · 5 years
Text
İLHAN İLHAN, MUZAFFER İLHAN!
Ortanca ağabeyim okurdu; hem okur hem yazardı. İşte böylece okumak ve onun diyalektiğinde yazmak, hayatımın en büyük keşfi olmuştu. Onun gazeteyle kaplayıp okuduğu kitaplarla keşfe başladım. Yine ağabeyimin ucuz saman kağıtlarına hızlı hızlı ve büyük harflerle yazılmış ama anlamını henüz bilmediğim kelimelerle dolu sayfa istifleri meraklandırmıştı yazmak olayına.
Şiirlerle büyüdüm desem abartmış olmayacağım sanırım. Çocukluğum, Ahmed Arif’in kendi sesinden şiirlerini dinleyerek geçti. 13 yaş civarımda neredeyse bütün şiirleri ezberimde bir çocuktum! Ağabeyim, kıyıya köşeye alıntılardı Nazım’ın 835 satırını korsan bir kitaptan. Kelimeleri, kitapları gözlemlemenin verdiği böylesi bir heyecanla ezberlerdim altın mısraları…
Sanırım 15 yaşındayım… Kitapların müthiş dünyasına henüz bir ‘bilinçsiz’ toy bir ilk-genç olarak giriş yapacağım. Hiç unutmam; okuduğum lisenin kütüphanesinden ödünç aldığım, -kapağı dahi açılmamış- İnce Memed serisini okuyorum o vakit. Yalnız, öyle müthiş bir heyecan ve sabırsızlıkla okumuştum ki, kitabı bitirmek için 3 gün okula gitmemiştim! Ve öyle ki, hayatıma etki eden en önemli kitap olmuştu… “Bırak ulan!” demiştim: “Her şeye hazır hissetmelisin!”
Öyle bir demiştim ki “her şeye hazır hissetmelisin!” diye.. İşte daha o sözcükleri arıyor gibiyim. Çocukluğum dedim fakat öyle sıradan bir çocukluk değil; rutubet, yoksulluk, kömür kokusu, kayıp: en başta kayıp... çocukluğum... Arıyorum işte: İbni Haldun’u es geçip, Marx’a sığınacaktım çok sonradan: “Yaşamı belirleyen bilinç değil, tersine, bilinci belirleyen yaşamdır.”
Yine o vakitlerdi, yani 15 yaşım. Bilmem bilir misiniz Ankara’yı. Karanfil girişindeki merdivenleri tırmandıktan sonra, hemen solda Dost Kitabevi beliriverir. Kitapları pahalı satmasının dezavantajına taksitle alabilme avantajını yeğlerdi insanlar. Ağabeyim de bu avantajın en iyi kullanıcılarından biriydi sanırım faturalardan anladığım kadarıyla; çünkü faturası o kadar kabarıkti ki, sanırım Cebeci’de bir pavyona gitseniz bu kadar hesap ödemezdiniz!
Buna karşın opsiyonlarda mevcuttu tabii. Eğer nakit varsa sahaflara sığınabilirsiniz. İşte, ağabeyim ne zaman alsa devletten geri ödemeli kredisini, bu yola başvururdu. Ben ise yanında gezerdim o zamanlar.
Doyumsuz” okumak” olayını tattığım zaman keşfetmiştim İlhan İlhan Kitabevi’ni. Sahafların rutubetli gerçekçiliğini görerek yokluyorum kitapları. Karanfil sokağın içki kokan binaların yükselen katlarına doğru kafamı yükseltip sahaf yahut kitabevi arıyorum.
Öylesi bir günde, Karanfil sokağın devamına geçince görmüştüm hemen sağda İlhan İlhan Kitabevi’ni.
O vakitler, aile erkanının politik muhabbetlerinde; dayımların, teyzemlerin ağızlarında duymuştum sosyalizm, komünizm kelimelerini.
15 yaşındayım.. Yüküm ne olabilir, -ki güncel: bir ay sonra 26 olacağım ve hala öyle!- Politik poster ve duyuruların süslediği camdan bir kapıyı açıp bir portreyi selamlıyorum eli alnında sigara ile: Sonradan belleyeceğim: İlhan Erdost.
Salondan bozma küçük bir kütüphane karşılıyor beni. Girer girmez sağ tarafımda renk renk, ama tek renk kapaklarıyla kitaplar karşılıyor beni; hemen incelemeye koyuluyorum. Yaklaşık bir saat geçirmişim sanırım hangi kitabı edinmem gerektiğini bilmeyerek. Zarar vermemem gerektiğini bilerekten hassas davranıyorum bu tek renk kitaplara. Mavi renkliler biraz daha büyük; kendini hemen belli ediyor rafta. Hepsini özenle açıp ne anlattığını kavramaya çalışıyorum, çoğunlukla zorlanarak.
Sonra, girişin hemen solundaki odadan bir ihtiyar geliyor siyah çatık kaşları ve kamburuyla elleri bel çukurunda. Tedirginlikle beraber tuhaf bir edayla yaklaşıyor yanıma: “Neye bakıyorsun çocuk?” diyor. İnce tebessümünü keşfedip, sıcak renkli hissettiğim samimiyetine erişmek istiyorum: “Sosyalizm nedir, bilmek istiyorum amca!” diyorum dirayet ve cahillik ile. İşte şimdi tebessümünü korkunç güzellikte bir gülümsemeye bırakıyor: “Gel çocuk” diyor, “burası ilerleyen zamanlarda” Hemen sağda, solgun tek renkli incecik bir kitabı veriyor: “Buradan başlarsan, her şey daha basitleşir.” Leo Huberman’ın Sosyalizmin Alfabesi’ni tutuşturuyor ellerime.
Kasada bekleyen ablaya bir bakış atıyor o vakit, sonra ekliyor: “Bu kitap bu arkadaşa benden!” Yürüyerek gelmişim Kızılay’a, kitaba para vereceğimi bildiğimden. Mutluyum, içimden söylüyorum: “Babacan’da bir çay içebilirim şimdi, sonra eve otobüsle!”
Sonra bana dönüyor, ekliyor: “Kitabı okuyup gel, sonra beni sor, adım Muzaffer; Muzaffer İlhan. Başka bir kitap daha vereceğim sana.” İlhan’ı bir nefes daha çekerek söylüyor.
Babacan’da çayımı içerken başlıyorum kitaba. “Bir çay daha içeyim, eve yürüyerek dönerim” diyorum sonra.
Gün bitmeden evvel bitirmiş olmanın heyecanıyla, ertesi gün soluklanıyorum İlhan İlhan’da. Amcayı bulamıyorum ama not bırakmış olacak ki, kasadaki abla uzatıyor elime Komünist Parti Manifesto’sunu. Şaşkınlığım bir fena, anlatamam!
Şimdi ben dediydim ya “Her şeye hazır hissetmelisin!” diye, durur muyum, vakit buldukça gidip yakalamaya çalışıyorum Muzaffer amcayı, Muzaffer İlhan’ı. Henüz edindiğim bilgisayardan arıyorum girişteki portreyi, sonra Muzaffer amcayı.
Öğreniyorum: Müthiş bir duygusallıkla hem de! İşte kendi hikayem ile içselleştirmem, o duyguya erişmem böylece başlıyor. Kardeş diyorum, kardeş!
Eğer yakalamışşsam Muzaffer amcayı o harıl harıl çalışmasının ve düşünceli halinin içinde, bir kelime de olsa öğreneceğim bir şey olacağını bilerek davranmaya çalışıyorum. Bir gün beni elleri belinde ve kamburuyla çıktığı kapının ötesine davet ediyor. Tuhaf bir düzenin ortasında çalışmasına şaşırıyorum: istiflenmiş kitaplar, iyice sararmış saman kağıtlara alınmış notlar, İlhan Erdost’un ve sonradan yanına koyacağı oğlu Barışta’nın portresi... Ve masanın ortasında bir daktilo; sayfası tükenmeye yüz tutan.
O, benim orada olmamdan bağımsız çalışmasına devam ederken inceliyordum etrafı haklı olarak. Kudretine boynum eğik. Benim de sayarak.
Her 7 Kasım’da, kalabalıklar içindeyken daha çok tecrübeleyecektim o kudret ve aşkı, taşıyabileceğinden daha fazla kitap kolilerini yüklenirken..
Ben Ankara’dan ayrılmadan evvel, kamburu daha da kamburlaşmıştı ama gerisi; mücadelesi ve kudreti bir çiğit dahi eksilmemişti!
Henüz doğadaki organik çözümlenmesine başlamadan üç gün evvel, Şekibe ablamızın cenazesine katılmıştı var olan bütün gücüyle. İşte böyle bir mücadele azmi!
Söz uçar, yazı kalır!
Senin de adın yüzyıllar boyunca yaşayacak!
İşte ben de aynı güzellikte ölmek isterim!
Tumblr media
2 notes · View notes
nesepalamudu · 5 years
Note
Merhaba Zümra, Ankara'dayım gezilecek yerler önerebilir misin -şuan Kızılay tarafındayım- senin zevklerine güveniyorum.
selamm. gezilecek yerler genelde ulusta, şehrin tarihi kısmı orada diyebilirim. ne kadar vaktin var bilemiyorum. hamamönü, samanpazarı, ordan zaten kaleye gidebilirsin, yine kalenin orada rahmi koç müzesi var, aşağı doğru inerken çok hoş bir cami vardı ismini yine unuttum oysa ki daha geçen gün alp'le bakmıştık ama böyle sütunlu mütunlu eski bi cami baya hoş bi şey. sonra ptt müzesi yine güzel ama vaktini alır epey, baya büyük çünkü. eski meclis de ulusta, sonra eskiciler olan bir yer var bu beyaz caminin yukarı sokakları, beyaz caminin adını da sürekli unutuyorum melike sultan mıydı yoksa uyduruyor muyum. kızılayda pek gezecek bu tarz yerler yok, parklar falan var tunalıya doğru, kuğulu, seğmenler, ama sakın yürüme kızılaydan oraya kadar, sâki'yle yürüdük geçenlerde ve iki gün bacaklarım ağrıdı. karanfilde kitapçılar çarşısı yazan bir pasaj var, metrodan çıkınca solda aşağı doğru merdivenleri olan bir pasaj, orada birkaç sahaf var. karanfilde yine dost kitabevi var, gezmesi keyifli. şimdilik aklıma gelenler bu şekilde, iyi eğlenceler 💗
5 notes · View notes