#Delil Dilaner
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bazı duyguları nasıl dile getireceğini bilemezsin
Sadece bir şarkı açarsın ve dinlersin
Ve bazı şeyleri halledemezsin..
#mem ararat#Rojda#Dino#Rewşan#ciwan haco#Xecê#Ahmet Kaya#Agire Jiyan#Xero Abbas#Heme Heci#Diyar#kawa#seyda perinçek#Delil Dilaner#xelil xemgin#şakiro#Brader#Hozan Aydın
37 notes
·
View notes
Text
bugün üniversitede ülkemizde “hukuk var mıdır, yok mudur?” tartışması vardı. elbette genel olarak gelen yorumlar caydırıcı cezaların olmadığı, dolayısıyla her geçen gün adalet ve hukuk gibi kavramların değerlerinin yittiği yönündeydi. ben ise konuya müdahil olmayan, en arka sıra çocuğuydum. fakat dönen muhabbetleri dikkatlice dinliyor, zihnimde belirli gözlemlere dayandırarak çözümlüyordum. sohbet güncel olayların, biricik narin’in, geçtiğimiz günlerde şehit edilen polis ablamızın katilinin suç kaydı dosyasının, engin ve dilan çiftinin dosyalarının örnekleriyle hukuğun olmadığının kanaatine varılan örneklerle ilerliyordu. hoca da her olayı ayrı bir hukuki yasaya dayandırarak, eski bir avukat olarak bir hâkim ve savcı gözüyle olayları irdelediğinin de altını çizerek, salınan şahısların hukuki boyutta belirli sebeplerinin olduğunu söylüyordu. bizlere de ısrarla bu tür olaylara bir hukukçu gözüyle bakmamızı tavsiye ettiğini, haberci veya kahvehanede dönen temellendirmesi olmayan “bu ülkede hukuk, adalet gibi kavramlar yok, bu suçlular nasıl salınır” muhabbetlerine müdahil olmamamız gerektiğini, bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini belirtiyordu. örneğin narin dosyasında delil yetersizliğinin olduğunu, dolayısıyla sanıklara bir ceza vermek için ancak ve ancak itirafçı olmalarının gerektiğini, bu yüzden sanıkların şu an için hücrelere tıkıldığını söyledi. bir ay içinde büyük bir azimle itirafçı olmadıkları takdirde onların da büyük bir ihtimalle salınacağını belirtti. polis ablamızı şehit eden caninin 22 suç kaydının olmasına da, zamanında işlemiş olduğu suçların sanığın 18 yaş altında işlemiş olmasından ötürü olabileceğine dayandırdı. benim de birden “hocam nasıl olur, ben suç kayıtlarını okudum, içinde gasp da vardı ve bildiğiniz üzere gaspın dosyası en az 10 yıldan başlıyor” şeklindeki eleştirim için de yine delil yetersizliği olabilir dedi. üstüne devletimizi zarara sokmamak için genelde hâkimlerin tutuklamak yerine bu şahısların tahliyelerini vererek onları tutuklamak için altı dolu delillerin olduğu bir suçu işlemelerini beklediklerini, sanıkların altı dolu delillerle birlikte tekrardan işlemiş oldukları bir suçun olması takdirinde geçmişteki dosyaları da ekleyerek güzel bir ceza vermek için salındıklarını belirtti. bir önceki cümlemdeki “devletimizi zarara sokmamak için” ifadesini de, sanığın altı dolu bir delile dayanarak işlemiş olduğu bir suçtan içeriye tıkıldığı takdirde diyelim ki 4 yıl yattırıldı, sonradan işlenildiği suçun kendisinin yaptığı tespit edildi ama işlenen suçun cezası 3 yıl olması takdirinde sanığın devlete boşu boşuna yatmış olduğu 1 yıllık süreç için tazminat davası açabildiğini ve bu davayı da yüksek bir ihtimalle kazandığını öne sürdü. açılan davaya göre sanığın bir yıllık boşuna yatmış olduğu süreç için açılan tazminat, sanığa bir yıllık asgari ücreti temin ettirebileceğini belirtti. hakim de bu tür sebeplerden ötürü devleti zarara sokmamak için, saldığını ve altı dolu bir suç işlemesini beklediğini ekledi. hâkim bu dosyayla sanığı içeri tıktığı takdirde ilerisi için sanığın açmış olduğu tazminat davasından kazanacağı davayı devletin hakime ayrı bir dosya açarak, uzun lafın kısası hakimden temin ettirdiğini belirtti. hakimin bu tür kararları bu minvalde verdiklerini açıkladı. elbette benim direkt araya girerek “hocam öyleyse geçtiğimiz günlerde şehit edilen polis ablamızın değeri 1 yıllık asgari ücretmiş” dememe hocamız açık ve net suspus oldu. hemen ardından sorulan dilan ve engin çifti için de bir arkadaşımızın “hocam sizce kara para akladılar mı, aklamadılar mı?” sorusuna “elbette akladılar, hatta sadece kara para değil, yasadışı bahis vb. suçların içine de girdiler, zaten unutmayın, hiç kimse kazanmış olduğu helal parasını, kahvesine gram altın serpiştirerek içmez” dedi. ardından ise, bunlar normal bir insanın vicdanı olarak yapmış olduğum yorumlar, olaya bir hukukçu gözüyle bakarsam, masak’ın raporunu elime alır, masak’ın “şahıslar herhangi bir vergi kaçırma olayı gerçekleştirmemiştir” dosyasını görür görmez ben de tahliyelerini verirdim dedi.
69 notes
·
View notes
Text
0 notes
Link
Polat çiftinin avukatlarından "Linç kampanyasını sona erdirin" çağrısı: Suç işlemedikleri açıktır
0 notes
Text
Kan Çiçekleri 40. Bölüm Fragmanı l Sana Deliler Gibi Aşığım Dilan
Kaynak https://www.tvalemi.gen.tr/blog/kan-cicekleri-40-bolum-fragmani-l-sana-deliler-gibi-asigim-dilan.html
Kan Çiçekleri 40. Bölüm Fragmanı l Sana Deliler Gibi Aşığım Dilan
analiz, fragman, özet https://www.tvalemi.gen.tr/blog/
0 notes
Text
Güzergah Katran Karasıdır
Belirgin bir biçimde bir katran karasında yürümeye devam ediyor menzil. Her günü şimdi bir öncesinden de ağır tahrip edici, sınırlandırıcı kılınmış bir sahada muktedir bunlar kâfi gelmiyor. Karanlığın daimi kılınması için adımlar atılıyor. Ne pandemi, ne ekonomik hal, çökertme, ne krizler ne şunlar ne bunlar, hakkın ve hukukun talan olunması insanlık hali ve mefhumunda sınıfta kalmaya devam diyen, bunu kanıksayan bir sahada karanlığın tüm sınırları günbegün yeniden ve yeniden genişletiliyor. En temel müşterek bahislerin dahi bile isteye ıskartaya çıkartıldığı, yerilip, parçalandığı ya da engellenip unutturulduğu bir yerde karanlık mecazi değildir doğrudan devletli eliyle normalleştirilen bir meseledir.
Dokunanı sahiden de yakandır vesselam. Dokunduğu yeri yakıp yıkan bir eylemselliğin ta kendisidir o karanlık. Durmak yok yola devam şiarının taşıdığı güzergah bütün bu katran karası hal ile bütünleşiktir. Bir menzildeki yaşamsallık meseller muktedirin oyuncağı, tam da kurucusu olduğu oyunda hiçleştirilendir. Bir biçimde hayat dönüştürülendir dün bugün ve daima. Müştereklerimizin yıkımı peyderpey kurulmuş olagelen cerahat halinin var ettiği çürüme artık dört bir yanı kuşatan / kapsayan ve tüketendir. Belirsiz bir doğrultuda, belirgin bir biçimde hayat hakkı, meseli, meramı çürümeye terk edilendir. Cerahat haliyle kotarılan iktidarın biyopolitik tezahürü budur.
Biçimlendirilen, devamlılığı sağlama alınan, bir surette yaşamda sabit olunan şiddetin tüm pratikleriyle, dillere yerleşik kılınmış nefret ve ayrımcılıkla, her yanından irin akan bir devlet suretiyle bir ve birlikte o karanlık sabit olunandır. Bugün yaşadığımız yerin o katran karasına rehineliği mübalağa değil, doğrudan yaşamdaki karşılıklarıyla birlikte bir biçimde kesintisiz bir deneyimdir. Yaşatan vatan imgesinin çürütülmesi, yaşatan yer aklı ve tahayyülünün hiç edilmesinin yolu ve zemini her gün kolaçan edilen / icrasına düşülen eylemlerle birlikte bir pratiğe dönüştürülür. Madun siyaset hayatlarımızı eksiltmeye hala devam edenlerin kümesidir. Muktedir, faşizan akımın nefret neferleri, kendileri bunca şeye rağmen ana muhalefet addeden oysa bizatihi muktedirin takipçisi, tam da onun istediği gibi dişinin kovuğuna sığışacak, höt dediğinde susacak kıvamıyla yer alan altı ok çatısı, bilmiyoruz nicesiyle bir ve birlikte bu katran karanlık zemin hakikatini arşınlar. Her gün biraz daha koyulaşan, her gün insan hak ve hukukunda biraz daha gerileyen bir simsiyah sahne, bina olunur.
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Boğaziçi Üniversitesi önünde kayyım rektör Melih Bulu'yu protesto etmek amacıyla açılan sergide "Kabe fotoğrafının yere serildiği” iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan öğrencilerden 2'si hakkında tutuklama kararı verildi. Sergi üzerinden öğrencilerin hedef gösterilmesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatmış, D.D., S.N.B., H.K., R.Ö. ve S.C.U. adlı öğrenciler gözaltına alınmıştı. Soruşturmada adı geçen iki kişinin daha arandığı belirtilmişti.
Gözaltına alınan öğrencilerden R.Ö., Emniyet’te ifadesinin alınması sonrası savcılık talimatıyla serbest bırakıldı. Diğer 4 kişi ise sağlık kontrollerinin ardından adliyeye sevk edildi.
Yapılan savcılık sorgularının ardından mahkemeye sevk edilen öğrencilerden ikisi hakkında TCK’nin 216/1 Maddesini oluşturan “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” suçlamasıyla tutuklama kararı verildi. Diğer iki öğrenci ise adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı.
Tutuklama kararının ardından Boğaziçi Dayanışması’nın Twitter hesabından “Savcılığa sevk edilen iki arkadaşımız tutuklandı. Mücadeleye devam edeceğiz! Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!#ArkadaşlarımızSerbestBırakılsın” paylaşımında bulunuldu.”
Bir biçimde karanlığın her neye dönüştüğünün de belgeleyicisi bir vaka karşımızdadır. Bu düzenin mutlak tahakkümünü var etmek, iktidar oyunlarına devam edebilmek, bir düşünü var eden üniversitelerden elde avuçta kalanlarını da imha edip, kendi istencine göre şeklin ve şemailini dönüştürmek için uygun adım atılan adımlar en son öğrenci tutuklamaya kadar vardırılır. Bundan ala karanlık mı söz konusu edilir? Bir biçimde Kabe suretinin bir çalışmada kullanılması sırasında var edilmiş ol infial boyutuna, bizatihi muktedirin atadığı eskilerin mimli ağar ağabeyinin şahsından, halktan çalınan vergilerle karunlar gibi yaşamak dışında ne yaptığı meçhul şeriat işleri başkanı pardon yeni nesil ülke sürümünde bir lokomotif kılınan diyanet işleri başkanının demeçleriyle öğrenciler linç olunur. Düşün, sorgulama hakkı, ortada fol da yumurta da olmasa bir dini figüratifin sanki yeriliyormuş gibi yapılmasını değerlendiren tanımlamalarla bir menzilde bir kez daha karanlık galip çıkartılır. Demokrasi, eşitlik, laiklik, hakkaniyet, hukuk ve ifade özgürlüğü şunlar bunlar ve nicesi sayılıp dökülürken, güç öğrencilere yeter / yetişir.
Üniversitelerin iktidarın sabit ücret “beyaz yakalı” ihtiyacı için maaşlı köleler üreten bir saha olmasının dışında sahiden de gelecek dediğimiz mesele için sorgulayan, üreten var edilen her engeli aşmaya çabalayan öğrencilerle var edilebileceği hakikatken, bir başka atanmış kendi kendinin rektörü olan Melih Bulu için bütün imkanlar seferber olunur. Ol direniş yıkılsın diye, düzen kendi karanlığını oralara da taşıyarak yeni hedefler bulabilsin diye. Bütünüyle kesintisiz bir müşterek talanının var edilmesi onca gündür, mezunlardan, okulda hali hazırda öğrenim görenlere, kıdemli ya da dönemsel hocalardan yurt içi ya da yurt dışında bulunan akademisyenlerin var ettikleri beyanlara kadar çeşitlendirilmiş olan o birliktelik / hak savunusu imkansız kılınmak istenir.
Bu defasında da mal bulmuş mağribi gibi atlanan şey Gezi başkaldırısı sırasında nakarat kılınmış olan dinimize hakaret ettiler bahsidir ki, Suudi Arabistan’ın var ettiklerinin yanında, oraların sahiplerinin ortaya serdiği kadüklükler yanında bir gayri resmi suret, fotoğraf, imge hiçbir şey değildir. Onca açıktan imal edilen paramparça etme halinin yanında bir dinin bir suretten dönüşeceği ya da yara alacağını sanmak da bu zamanın muktedirinin en büyük yanılgısıdır, hala ve hala! Çürümüşlük, beraberinde var edilmiş katran karanlığı artık saklanması imkansız olandır.
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Esenyurt İlçe Örgütü binasına Abdullah Öcalan’ın posterleri bulunduğu gerekçesiyle yapılan baskının ardından gözaltına alınan İlçe Eşbaşkanları Ercan Sağlam ve Dilan Kılıç, 6 gün gözaltında tutulduktan sonra savcılığa çıkarıldılar.
Sağlam ve Kılıç, savcılıktaki ifadelerinin ardından tutuklanma talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildiler. Ercan Sağlam "örgüt üyeliği" iddiasıyla tutuklanırken, Dilan Kılıç serbest bırakıldı.
bianet'e konuşan Avukat Müslüm Kocaoğlu, Sağlam ve Kılıç'ın 24 Ocak'ta gözaltına alındıklarını hatırlatarak, "İlk gözaltına alındıklarında Esenyurt Güvenlik Şubede ifadeleri alındı ve serbet bırakıldılar. Daha sonra sosyal medyadan ilçe binasındaki görüntüler gündeme getirildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hedef gösteren paylaşımlarda bulundu ve yeniden yakalama kararı çıkarıldı" dedi.
Eşbaşkanların sosyal medyadan birçok siyasetçi tarafından hedef gösterildiğine belirten Kocaoğlu, şunları söyledi: "Hedef gösterilmelerinin üzerine ikinci kez gözaltına alındılar ve dört gün gözaltı kararı verildi. Daha sonra gözaltı süresi dört gün daha uzatıldı. Fakat sekiz gün dolmadan bugün savcılığa sevk edildiler.
"Propagandadan gözaltına alındılar ancak 'örgüt üyeliği' gerekçesiyle tutuklamaya sevk edildiler. Gözaltına alınmalarının da tutuklanmalarının da hiçbir hukuki gerekçesi yok. Dilan Kılıç adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
"Ercan Sağlam ise 2009 yılında daha HDP ortada yokken ilçe binasında yapılan bir aramada el konulan belgelerden suç üretilerek tutuklandı. Partinin siyasi çalışmalarının yer aldığı belgeler suç unsuru olarak şu an önümüze konuyor. Ortada olmayan deliller üzerinden 'kuvvetli şüphesi' var diyerek tutuklama kararı verildi. Somut tek delil yok. Hedef gösterildiği için tutuklandı."
Ne Olmuştu?
Esenyurt Belediyesi personelinin dezenfekte işlemi yaptığı sırada çektiği ve sosyal medyada yaptığı paylaşımda PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın fotoğraflarının yer aldığı gerekçesiyle 24 Ocak’ta parti binasına baskın yapıldı.
Baskın ardından Eşbaşkanlar Kılıç ve Sağlam gözaltına alınmış, alınan ifadelerinin ardından serbest bırakılmıştı. 25 Ocak’ta ikinci kez gözaltına alınan Eşbaşkanlar Kılıç ve Sağlam, altı gün sonra adliyeye sevk edildi.”
Katran karanlığının üstünde yükselmeye devam eden ülkenin sureti var edilen şu tutsak etme halinden de belirgin bir biçimde görünür kılınır. Daha önce pek çok yerde varlığı görülmüş, devletçe muhatap alınmış bir figürünün portresinin yer aldığı fotoğraflardan bir suç isnat etmek, Türkiye’de legal bir siyasi zemini kriminalize / terörize ederek saf dışına ötelemek için yapılmayan her ne varsa bir kez daha denenmesinin utancı hangi yana düşer / düşecektir? 2015 seçimlerinden bu yana aralıksız olarak şiddetle bir başına bırakılmış, en az on bin civarında yurttaşın rehin alındığı, siyaseten sözlerinin gasp edildiği, eski eş genel başkanlarının tecrit, vekillerinin dört duvar arasına sıkıştırıldığı bir siyasi yapının üstünün çizilmesindeki bu ucuzluk / betlik açıklanmaya muhtaçtır. Esenyurt’tan görünür kılınan şey, Boğaziçi Üniversitesi’nden, sendikal hakları için mücadele eden fabrikalara, Türkiye’nin batısından, Bakur Kürdistan’ına kadar her yanda var edilmiş olagelen tüm o direnci yıkma, haklarından feragat etme, sözünü sakınma istencinin bir neticesidir. Terör devletin var ettiği bir meseleyken, sene 2021 olmasına karşın hala bildik retorikler, aşina olunan yaftalar ve nefret söyleminin insanların haklarını, siyaset olanaklarını imha ettiği artık barizdir. Budur zati karanlık.
Yeni Yaşam Gazetesi’nden aktaralım: “Tutuklu olan HDP eski Eşgenel Başkanı Demirtaş, Twitter’dan bir sene önceki videosunu paylaşarak; ‘Bu kadar çok insan, bir tek adamdan korkacak değiliz. Biz hep birlikte ülkemizin, çocuklarımızın yarını için yürek yüreğe verip düze çıkacağız’ dedi.
Selahattin Demirtaş 24 Haziran 2020 seçimlerinden önce çektirdiği videoyu bugün paylaşarak; “Sizler özgür oldukça ben özgür olacağım. Beni değil 20 ay, 20 yıl daha hücrede tutsalar bile zulme boyun eğmeyeceğim.” ifadelerini kullandı. Demirtaş ayrıca, Erdoğan iktidarının yarattığı atmosfere de değindi.
“Tercihinizi AKP ve Erdoğan’dan yana kullanmanız halinde, bundan sonra ülkenin tamamının kaderi tek bir kişinin iki dudağı arasında olacak. Yasama, yargı ve yürütme güçlerinin çok önemli yetkileri tek bir kişide toplanmış olacak. O tek kişinin yapacağı en küçük hatayı bile denetleyecek, kontrol edecek ya da sınırlayacak hiçbir kurum olmayacak. 81 milyonun kaderi, tamamen bir kişinin insafına terk edilmiş olacak.
Dünyanın geri kalanı demokrasi yolunda ilerlerken, Türkiye çağ dışı bir yönetim anlayışıyla yalnızlaşacak; otoriter, baskıcı, demokrasiden kopmuş bir ülkeye dönüşecek. Cumhuriyetin artısıyla eksisiyle bütün demokratik kazanımları bir gecede ortadan kalkmış olacak. Tek adam rejiminde karşı karşıya kaldığınız adaletsizlikler, haksızlıklar için başvurabileceğiniz hiçbir yer kalmayacak. Ne mahkemeler ne de diğer devlet daireleri sizin derdinize derman olmayacak. Her şey tek adamın isteğine, keyfine, çıkarlarına göre düzenlenecek. Bir korku ve istibdat rejiminde nefes alamaz hale gelecek, boğulur gibi hissedeceksiniz.
Bunları tahminlerime veya öngörülerime dayanarak değil, son birkaç yılda bilfiil yaşananlara bakarak söylüyorum. Bugünlerde yaşadıklarımız, tek adam rejiminin sadece fragmanıdır. Filmin asıl korkunç bölümü henüz başlamadı bile. İşte 24 Haziran’da, bu korku atmosferinin başlayıp başlamayacağına, siz kendi oylarınızla karar vereceksiniz.
Beni merak etmeyin. Sizler iyi oldukça ben iyi olacağım. Sizler özgür oldukça ben özgür olacağım. Beni değil 20 ay, 20 yıl daha hücrede tutsalar bile zulme boyun eğmeyeceğim. Barış için, demokrasi ve özgürlükler için burada sizler adına direnmeye devam edeceğim. Bizi hapisle, hücreyle, ölümle korkutacaklarını zannedenler kendi gölgelerinden korkar hale geldiler. Onları kendi korkularıyla baş başa bırakıp, bizler, el ele güneşli güzel günlere yürüyelim.
Peki, kimiz biz? Kürt’üz, Türk’üz, kadınız, erkeğiz, Aleviyiz, Sünniyiz, ama önce insanız. Birbirimize yoktur üstünlüğümüz. Sadece zulme karşıdır öfkemiz. Serez’in esnaf çarşısında Şeyh Bedrettin’dir adımız. Pir Sultan’dır bir yanımız. İşkence tezgahlarında Hallac-ı Mansur olduk. İbrahim’dik. Mazlum’duk biz. Dar ağacına yürürken başımız dikti. Deniz’dik. Hüseyin’dik. Yusuf’tuk. Said’di adımız, Dağkapı meydanında. Bolu Beyi’ne boyun eğseydik, Köroğlu’na çıkmazdı adımız. Mahir olmazdık, cesaret timsali. Kuyuda Yusuf’tuk, Kerbela’da Hüseyin. Sürgünde Ahmet Kaya, zindanda Yılmaz Güney’di namımız. Unutmayın ki,
Ekilir ekin geliriz, ezilir un geliriz, bir gider bin geliriz, bizi vurmak kurtuluş mu diyerek yola çıktık. Bizim farkımız budur işte. Biz tek adam değil, çok insanız. Bu kadar çok insan, bir tek adamdan korkacak değiliz. Biz hep birlikte ülkemizin, çocuklarımızın yarını için yürek yüreğe verip düze çıkacağız.”
Demirtaş’ın aralıksız olarak bildirdiği bu ülkede hakikatin her nasıl örtbas olunduğuna dair bir çıkarsamadır. HDP ve tüm bileşenlerinin bu ülkedeki “öteki” olarak savlanan ama bu ülkenin asli unsuru olanların ortaklaşa var ettiği siyaset temsilinin her nasıl gasp edilip, sınırlandırılmak istendiğini bildiriyor. Bir koca sene geçmiş, iki AİHM kararına rağmen hala Saray tarafından rehin tutulmaya devam olunduğunun nedenleri açıkça ifşa edilendir. Soru işaretlerinin tükenmediği, devlete göre hakkını arayan herkesin terörle iltisaklı olarak bilindiği / bildirildiği bir zeminde var edilmiş olan mücadele eriminin aslen her ne olduğu amasız / fakatsız gösterilendir. Demirtaş bu meseli bildirmeye hala devam edendir bu kadar kesin.
Bir uzamın dönüşümü güncellene geliyor. Katran karasının yüzeylerinde iktidar tahayyül ötesi olan her ne varsa zapturapt adına yineleye geliyor. Bir menzilin yaşamsallığına ket vurmak düzayak bir mesel kılınıyor. Cerahat artık lafta değil, cerahat artık laf olsun diye değil kesintisiz bir eylem haline dönüştürülüyor. Muktedir on sekizinci yılındaki iktidarı ile bu sahadaki o dönüştürme eylemini, var ettiği karanlığın ta kendisini yurt denilen şu sahanın dört bir yanına taşırıyor. Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik hamlelerinden, HDP gibi Türkiye’de muhalefet partisinin ta kendisine saldırmaya, Demirtaş gibi öncül bir insanı rehin almaktan, gündelik yaşamın handiyse imkansız kılındığı pek çok düzenleme ve engel çıkartmaya demokrasi, eşitlik ve adalet tahayyülleri hiç ediliyor. Karanlık bahsi bunun tasdikidir. Karanlık artık giz / sır kılınamayacak kadar derinlikli, kalıcılığı hepten sağlama alınmış bir meseledir. Düzayak bir sahadaki yaşam idesinin yok edilmesi istenç ve çabasının her birimizi taşıyacağı yer bu katran karanlığıdır. Böyle iyi midir, bu haller, şu menzildeki yaşam istemine karşı kurulmuş olan düzenekler, kumpaslar, tuzaklar reva mıdır, hala öyle midir? Bunlarla bir ülkeye varılabilir mi?
...Devam Edecek
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Kadıköy’deki Polis Vahşetinden... – Bülent Kılıç – AFP – Digital Journal
#arzihal#sistematik#şiddet#dönüşüm#kafka#yıkım#yıldırı#terör#kötü#bet#feci#haklar#insan hakları#özgürlük#boğaziçi üniversitesi#kayyım#darbe#akp#zihniyet#biyopolitika#cerahat#faşizm#katran karası#menzil#hdp#siyasa#kürd özgürlük hareketi#anlam#yara#kürd
0 notes
Text
@DiwanBulbul Son Güncelleme 24 Mart 2019 21 Mayıs 2019 13:58 #4d12 Tu cewherek pur nûr şefaf Biskên te sor in pur xunav Te qedrî kir bulbul dinav Taca xelîfanî æelî = Sen bir cevher çok nur şeffaf Zülflerin kırmızıdır çok hunav Kadriyi ettin bülbül dinav Halifeler tacısın ali #6d7 İhya kir im şahê kerîm Wê enwera gîs û herîr Zulfa muselsel bû æebîr Bişkoj sifet bulbul sere = İhya etti şahı kerim O enveri gis ve harir Müselsel zülf oldu abir Gonca sıfat bülbül üzeredir #6d8 Bulbul ez im beyhûş ez im Sermestê camê her ez im Mecrûhê çavên te ez im Æîsa sifet derman kire = Bülbül benim beyhuş benim Camın sermesti her benim Gözlerinin mecruhu benim İsa sıfat derman etti #8d6 Sorgula bulbul li balê Çûm tewafa zulf û xalê Çokê min şkest in li balê Bûm şehîdê yarê ma = Bülbül kırmızıgül yanında Gittim zülf ve ben tavafına Dizim kırıldı yanında Oldum yarimizin şehidi #16d3 Meya şûşê tu ğulğul ke Siyah zulfan tu têl têl ke Li dêmê men tu bulbul ke Dilê min ka dilê min = ? #16d4 Li dêmê bulbul um bulbul Diçêr im ez li xal fulful Ğezelxan im li sorgul gul Dilê min ka dilê min = Yüzde bülbülüm bülbül Yemleniyorum li ben fülfül Gazelhanım li kırmızıgül Gönlüm hani gönlüm #22d62 Şehsuware ew li duldul Ew bi æilmullah ku kamil Hem ji hebîbullah re bulbul Hem şehîd û hem kerar = Şahsuvardır o li düldül O ki ilmullah ile kamil Hem habibullaha bülbül Hem şehid ve hem kerrar #24d5 Me sermest ke ji şehkasan Ji dêma lu'lu' elmasan Ez im bulbul perî nazan Dikim seyran û perwazan = ? #24d21 Bike rehmê ji çavên reş Bike lutfê ji dêmê geş Ez im serxweş tu yî mehweş Ez im bulbul li gulnaran = Rahm eyle siyah gözlerden Lütf eyle parlak yanaktan Sarhoş benim ay gibi sensin Benim bülbül gülnarlara #24d22 Ez im bulbul li gulxendan Me bû mesken li gulşendan Direqs im ez li govendan Bi awaz çûm li ber yaran. = Benim bülbül gülhanlara Oldum mesken gülşenlere Raks ediyorum ben düğünlerde Avaz ile gittim yarlar önüne #28d1 Ji bihna sorgulê îro Li bulbul pur qewî xweş tê Seher bextê meya wer da Ku şêrîn dilberê meş tê = Bugün kırmızıgül kokusundan Bülbüle çok kavi hoş geliyor Seher baht öyle mey verdi Ki şirin dilber yayan geliyor #28d19 Li gulê ez bulbulê heq bûm Wekîlê şahê mutleq bûm Bi guftarê museddeq bûm Sedayê teyrê kenger tê = Güle ben hak bülbül oldum Mutlak şahın vekili oldum Sözler ile musaddak oldum Kenger kuşun sedası geliyor #29d6 Da bihn bikin wan sorgulan Beyhûş bibin wek bulbulan Qurban bikin can û dilan Ber perçem û xala te ye = ? #30d3 Pur xunav bû ew li werdan Dane dane wan şefeq dan Bulbulan lew can bi derdan Xab û xarên wan heram = ? #30d15 Hal û ehwalan bibêj im Durr û yaqûtan birêj im Bulbulê sorgul ji mêj im Weqtê æalem wek ğemam = Hal ve ehvaller söylüyeyim İnci ve yakutlar dökeyim Ezelden kırmızıgülün bülbülüyüm Vakti alem bulutsu gibi #31d1 Me seyrek kir li bağê dil Me dît û sorgul û bulbul Dirêht in durr li nêva dil Hezar enwar dibû nazil = ? #31d7 Di nêv burc û serayên dil Bi zikrullah dibûm daxil Ji gulasor re dixwend bulbul Bi tasan mey didabûn dil = Gönlün burç ve sarayların içinde Zikrullah ile oluyordum dahil Kırmızıgül için okuyordu bülbül Taslarla mey veriyorlardı gönül #31d11 Şepal û nazika dil bû Delalê bulbulê gul bû Muzîlê karê muşkil bû Bi çavan nûr rijandî dil = ? #32d1 Dila bulbul li tafê gul Sehergeh lew ğezelxane Gulê rewneq ji bulbul Æendelîb lê mest û heyrane = Gönül bülbül tafe gül Sehergah onun için gazelhandır Gülün parıltısı bülbülden Bülbül ona mest ve hayrandır #34d14 Bûme murğê qeyd û bendan Qelb û dil ma li nêv kebendan Bulbulê gulzar û xendan Kanê murşid ka delîl = ? #34d15 Bulbulê guya ji mêj im Xûn ji mêlakê dirêj im Bûme ronê rêj û bêj im Kanê murşid ka delîl = ? #34d16 Bulbulê pur bêj û dîn im Muxlis im seyyid hezîn im Hey hawar ya şah emîn im Kanê murşid ka delîl = Çok söyleyen ve deli bülbülüm Muhlisim seyyid hazinim Hey ya şah emin imdadım Hani mürşid hani delil #37d2 Destûr bi yezdanî wefa Lew dil bû ayina sefa Ustad û rehber mustefa Bulbulê bağanî hezîn = Destur ilesin vefa Onun için gönül oldu ayinei sefa Ustad ve rehber mustafa Bağların bülbülüsün hazin #37d3 Bulbulê sorgula geşî Pabendê ew zulfa reşî Her dem sikar û serxweşî Daim li meyxanê hezîn = ? #46d4 Bibim ez bulbulê bağê hebîban Biçêr im lê wekî teyrê şefeq per = ? #53d1 Îro çîmen xweş bû nişîn Weqtê gul û gulzarî hat Lew subhê zû girtî enîn Ah bulbulê dilzarî hat = Bugün çimen hoş yeşil oldu Gül ve gülzar vakti geldi Onun için inleme sabah erken tuttu Ah dilzar bülbül geldi #54d1 Bulbulê efğanê agir ji dîna dilbera şah yarê heyf Ku nida hat ey dila go len teranî yarê heyf = ? #55d12 Ta bi ta reyhan û sunbul şemmeê ruxsarê gul Lê diçêrê şahê bulbul bisk û gîs û tel bi tel = ? #64d5 Nûrê æişqê bihn kir qedrî gulşena dildarê ma Bulbulê qudsî beyan im laubalî meşreb im. = Kadri aşkın nurunu kokladı sevgilimin gül bahçesi Kudsi beyan bülbülüyüm Laubali meşrebim. #69d5 Ki menem kengereê tûtî yê bezmê melekût Ki menem bulbulê şehlûlê serayê beteha = Ki benim melekut bezminin kenger papağanı Ki benim betha sarayın bülbülü şalulu #75d1 Her wekî roj im heqîqet zahir im der ins û can Bulbul û şehlûlê an im kes nedî qet mislê an = Hakikat güneş gibiyim ins ve cinde zahirim Zamanın bülbül ve şehlulüyüm hiç mislini kimse görmedi #76d4Ustad Perwaneê jar im li te der agirê şewqê Sermest û xumar im ku li ser lewheê meşqê Mecrûhê neçar im bi xudê kî neke reşqê #76d4Mela Perwane û bulbul bi dilên şuæleê æişqê Lê ger tu nezer dî bixwe ew gulşen û raz in = #81d1 Nefxa rûhê perwerê bağê cina ne ahima Bulbulê kuşt im nesîmê la mekan ahima = Perverin ruh nefhi bağı cinadir ahımız Bülbül öldürdü beni la mekan nesimi ahımız * ________ Açıklama: … .
0 notes
Text
0 notes
Text
0 notes
Link
Dilan ve Engin Polat'ın avukatından kara para aklama açıklaması: Deliller ortaya konulursa dosyadan çekilirim
0 notes
Text
Her Neresi Yeni, Her Nesi Ülkedir...
Kesintisiz kılınmış bir cerahat sarmalında, hayatın her ne olduğunu, sahiden unutmamaya çabalıyoruz. Cerahat burada artık günbegün yinelenirken var edilmiş olan çürüme bir eşik tanımazken varlığı kesintisiz cerahat ve hıncın, cerahat ve nefretin birlikteliğinde, cerahat ve cürmün yan yana kılındığı bir yerde tamamen ol hayat berhava olunmaktadır. Bitimsiz olan tahakküm gailesidir hala ve hala. Yaşama düşürülen şerhlerin yekununda bir gelecek tahayyülünün sıfırlanmasıdır mesel. Eksiksiz kılınmış yıldırının hayatın her gününü yerle bir etmesidir söz konusu edilmesi gereken. Birdenbire değil aralıksız bir biçimde bu saha, şu yerin yaşamla olan bağlarının enikonu çürütülmesindeki istençtir mesele.
Varlığı kesintisiz kılınanla hayatın mahvının bir düzlemde sürekliliği aralıksız kılınandır. Vardığımız yer, ulaşılan menzil bunu gösteren / bildiren bir sahnedir. Varılan menzil tüm o çürümenin de dipsizliğini arşınlayan bir düzlemdir. Her bir şeyin birbirine karıştığı yer artık sahicidir. Hemen her şekilde hayat bahsinin üstünün çizildiği yer bir hakikattir. Var edilmiş “cerahat” güncellenirken oluşturulan bu tahakküm artık bir sınır tanımazken bu çürümeyi kanıksatmak gaile değil tek sonuç kılınır. Baş Amir’in ülkesi cerahat ülküsünü sonuna kadar arka çıkılan bir tahayyülün toparlamasıdır.
Selahattin Demirtaş alenen tutsak kılınmış olan bir siyasetçidir. Bütün bu habis döngüde o erkanı muktedir var ettiği güncel kıldığı bir cerahatin karşısında sözü mühim olandır. Her türden aleni tehdide, hemen her şekildeki hedef alma gayretine, aralıksız linç olunan bir tahayyülün aslında her ne dediğini, her neyi savunduğunu doğrudan bildirendir Demirtaş. Türkiye’de 82 milyon yurttaşı kucaklayan bir devlet tahayyülü zikredilirken var edilmiş cerahatin boyutunu imler Demirtaş. Demiri soğutmak, memlekette dirlik düzen lafzalarını zikrederken muktedir aslında neyi var etmektedir, buna dair bir maval değil hakikatin ta özünü anlatır Selahattin Demirtaş. Memleket güllük gülistanlık değil, tam tersine dibine doğru göçmesi sonlanmayan bir karanlık dehlizi artık bildirendir. Alarm zilleri her yerde, her şekilde zangır zangır çalmaktadır!
Mahmut Hamsici’nin BBC Türkçe servisinde yayınlanmış röportajıdır. 31 Mart Seçimleri için yaptığı yorumu iliştirelim: “Yetkilerin tümünü tek adamda toplayan yeni yönetim sisteminin başarısı toplumun kutuplaştırılmasına bağlıydı. AKP ve MHP ittifakı da bu seçimde olabildiğince kirli bir propagandayla bu kutuplaştırmayı derinleştirerek kazanmayı hedefledi. Ama istedikleri başarıyı elde edemediler.
Tek adam rejiminden tedirginlik duyanlar da karşı blokta kümelenince AKP çok önemli belediyeleri kaybetti. Bu seçimin en önemli sonucu toplumun demokrasiden yana olduğunu, kamplaşma yerine birlikten yana olduğunu göstermiş olmasıdır. Tabii AKP açısından da oy oranlarının yüzde 30'lara düşmüş olması gerçeği var.
Ayrıca bu seçimle birlikte Kürt seçmenlerin gücü ve demokrasiden yana tavırlarının da siyasette belirleyici olduğu net bir şekilde görüldü. Yine Kürtleri terörize etmenin, dışlamanın kimseye yarar sağlamayacağı da anlaşılmış oldu. Kürtler tüm baskı ve tehditlere rağmen HDP etrafında kenetlenmekten vazgeçmediklerini ortaya koydu.
Bundan sonra siyasetin nasıl evrileceği hem Erdoğan'ın tutumuna hem de muhalefetin demokrasi ilkeleri etrafında ortak mücadeleyi sürdürüp sürdürmeyeceğine bağlıdır. Erdoğan baskıya ve otoriterizme dayalı politikalarında ısrar ederse toplumsal desteği yitirmeye hızla devam edecektir. Demokratik reformlara yönelir ve baskılardan vazgeçerse bir ihtimal toparlayabilir kendi tabanını. Aksi takdirde ekonomik krizin de derinleşmesi gibi daha vahim bir tabloyla karşılaşabiliriz.”
Sırf şu bahisteki Demirtaş’ın meramı bile her nasıl bir düzlemin ortasında sözün yitimi için çalışıldığını, bizatihi devlete rağmen, eski yeni o’nun var ettiği kliklere rağmen söz söyleme, barışma tahayyülüne sahip çıkılması gerektiğini aleni imler Selahattin Demirtaş. “Geçtiğimiz günlerde Hakkari'de yaşanan çatışmayı ve gerçekleşen ölümleri nasıl yorumluyorsunuz?
Şiddeti, silahı biz hiçbir zaman yöntem olarak benimsemedik, desteklemedik, doğru bulmadık. 40 yıla yaklaşan ve büyük acılara sebep olan silahlı çatışmaların, operasyonların veya silahlı eylemlerin nihai olarak son bulması için de defalarca barış girişimlerinde bulunduk.
Hakkari'de yaşanan saldırı sonrasında 4 askerin yaşamını yitirmiş olmasından elbette büyük bir üzüntü duyuyorum, şiddeti asla kabul etmiyor, onaylamıyorum. Askerlerin ailelerine taziyelerimi, başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Toplumun bir kısmının yalan propagandalar nedeniyle bize karşı önyargılı olduğunu ve suçlayıcı bir tutum sergilediklerini de biliyorum ama herkes şundan emin olsun ki evlatlarımız, kardeşlerimiz yaşamını yitirmesin diye bizler barış için çok çalıştık, samimiyetle ve fedakarca çalıştık. Maalesef başaramadık, bundan dolayı da çok üzgünüm. Şimdi 2,5 yıldır suçsuz yere hapisteyiz ama 'barış, barış, barış' demekten de asla vazgeçmedik.”
Demirtaş sual olunanın yanında Halkların Demokratik Partisi’nin bugünkü temsiliyetinin her nasıl terörize edilerek imha olunmaya çalışıldığını da örnekler. Söz hakkının zayi, sual etmenin engelli, bütün o yıldırı haline karşı çıkmanın hedef kılınmaya kafi görüldüğü bir düzlemde var edilen çürümenin boyutudur röportaj boyunca paylaşılan. Dehşetli halin güncelliği varılmak istenen o nihai zemin bir siyasi soykırım halini bildirmesi sorun teşkil etmemekte midir? Bizatihi cerahat, bizatihi çürüme bütün bütün o yıkım gayretinin sunduğu, bildirdiği şeye karşı ses etmek, söz söylemek ne zamandır cidden hangi zaman! Demirtaş’ın değindiği mesel olan demokrasinin, seçme hakkının, o barışma, hal ve istencinin nasıl tarumar edildiği ulu ortadadır. Gerçekliğimiz şerhlere ihtiyaç olmaksızın bu çürüten, hiç kılan, zayi eden menzilde süreğen kılınanlardadır.
Barış, barış, barış demekten vazgeçmedik diye bildiren Demirtaş gibi, Barış Anneleri olarak da bilinen, zindanlardaki tutsakların yakınlarının, Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit için başlatılmış açlık grevinin seslenişi bir kez daha boğulmak istenir. Gebze’de, Kocaeli ve İstanbul’da olduğu gibi Wan’da da polis saldırır. Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Van Cezaevi önünde açıklama yapmak istedikleri sırada darp ederek gözaltına alınan tutuklu yakınlarının yarın (2 Mayıs Perşembe) adliyeye sevk edilmesi bekleniyor. Van Cezaevi Kampusu önünde açıklama yaptıkları esnada jandarmanın müdahalesiyle gözaltına alınmıştı.
Van Emniyet Müdürlüğü'nde tutulan 15 kişinin ifade işlemleri bittiği ve yarın adliyeye sevk edilmesi beklenildiği öğrenildi. Gözaltına alınanların isimleri şöyle: "80 yaşındaki Barış Annesi Heme Akdoğan, nefes darlığı ve bir çok rahatsızlığı olan Barış Annesi Zekiye Kaya, Barış Annesi Keve Işık, Van F Tipi Kapalı Cezaevi’nde açlık grevinde olan Necdet Abi’nin annesi Meryem Abi, Tekirdağ 2 Nolu Cezaevi’nde tutuklu bulunan açlık grevinde olan Delil Önvercan'ın annesi Gülhezar Önvercan, Bese Akdoğan, Münife Kaçak, Hatice Akdağ, Neslihan Şedal, Dilan Yıldız, Mizgin Bor, Hede Kaçak, Hayri Sağlam ve Hacı Aslan ve Çiyazan Aslan” Wan’da gözaltına alınan insanlar bir gün sonra serbest koyulur.
Amed’de 1 Mayıs gösterileri sırasında Barış Anneleri ve HDP Gençlik’e yönelik olarak bir engelleme söz konusu edilir. Bu menzilde Kürd’ün de o yüz sene evvelindeki halklar gibi sözünün çalınması gailesi artık saklanmaksızın gerçekten gerçek kılınır. Çürümenin eşiğinde ilerleyen bir menzilde kim ne yapsın barışı diyerek cüretle tahakkümünü kurma çabasına düşer devletli! Mezopotamya Ajansı’a bağlanalım: “Tecride karşı açlık grevinde olan tutukluların aileleri ve HDP'li gençler, tecridi protesto etmek, açlık grevleriyle dayanışmak ve ölüm orucu eylemine dikkat çekmek amacıyla yürüyüş düzenledi. Birçok kez polis tarafından engellenen kitle buna rağmen Koşuyolu Parkı'na yürüdü.”
“Anneler ve gençler, "Bijî berxwedana zindanan", "Leyla Güven onurumuzdur" ve "Amed uyuma zindanlara sahip çık" sloganlarıyla Ofis'e ulaşması ardından polislerce engellendi. Burada yaşanan tartışmalar ardından anneler ve gençler, Sanat Sokağı'na doğru yürüyüşünü sürdürdü. Sanat Sokağı'na ulaşan anneler burada çevik kuvvet polisleri tarafından çembere alındı. Bu sırada yaşanan arbede üzerine bir anne fenalaşarak baygınlık geçirdi.”
“Polisin gençleri gözaltına alma girişimi üzerine arbede gerginliğe dönüştü. Burada polis engellemesine karşı sloganlar ve zılgıtlarla karşılık veren anneler ve kadınlar, uzun süre bekledi. Polis "dağılın" anonslarına rağmen yürüyüşü tekrar Ofis Gevran Caddesi'ne taşıyan anneler, buradan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde bulunan Konuk Evi'nin önüne geçti.”
“Konuk Evi'nin önünde oturma eylemine geçen anneler ve gençler, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde yaşanan işkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı ölüm orucu direnişini anlatan Koma Agirî'nin "Zindana Diyarbekir" şarkısını söyledi. Daha sonra Koşuyolu Parkı'na doğru yürüyüşü sürdürmek isteyen anneler, bir kez daha engellendi. Annelere dönük engelleme sırasında Artı TV muhabirlerinin bir anneyle röportaj yaptığı sırada, sarf ettiği "Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kalksın" ifadesi üzerine TEM Müdürü gazetecilere müdahale ederek, yayını kesti. TEM Müdürü, gazetecileri, "Suça teşvik ediyorsunuz" diyerek suçladı.”
Korkunun egemen bir diskur kılınması, bir sahada barış tahayyülünün bir daha hiçbir ama hiçbir surette açılmaması için yinelene gelen tahakküm ve eylemler ile çürüme sabit olunur. Kadınlara yönelik şiddet istenci bunun göstergesidir. Kırk koca yılda ulaşılan düzlemin hayatları ne kadr uzağa konumlandırdığı afakidir. Bu coğrafyada yaşamın değil de ölümün konuşturulmasından bunca heves duyan, bir erkanı muktedirin karşısında tüm o kadınların ellerinde bir tek tülbentleri / yazmaları vardır. Bu bile suç olarak duyrulur.
Bunca bariz bir düş kırımı var edilirken, bir o kadar, bir o kadar aleni ırkçılık ve ayrımcılık ortadayken muktedirin demir soğutmasının riya olduğu faş olunur. Bütünde, tek bir kalemde, tek bir hayatın bile önemi varken iş bu sahada çocuklar ölmesin tahayyülünü dile getirmenin bile terörize ediliyor olmasıdır sorun. Biyopolitik tahakküm bu yeri deney sahası kılmaktadır.
Amed’de Perşembe günü öğlen saatlerinde, “Koşuyolu Parkı'nda bir araya gelmek isteyen anneleri, polis engelledi. Park içinde beyaz tülbentli bütün kadınları çıkarmaya çalışan polis, eylemci olmayan kadınları da park dışına çıkardı. Parka gelen anneler, dışarı teker teker çıkartılmasının ardından birleşerek tekrar parka girmek istedi, ancak polis buna da izin vermedi. Uzun süren tartışmaların ardından anneler, ısrarını sürdürünce, polis annelerle birlikte gelen Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerini suçladı. Polisin, "anneleri eyleme sürüklemekle suçladığı" HDP'liler, alanda zorla uzaklaştırdı. Polis, annelerden uzaklaştırmak istediği HDP Gençlik Meclisi üyesi Ümit Akbıyık'ı da darp edilerek gözaltına alındı. Polis, alanda çalışan bir kadın gazeteciyi de tekmeleyerek görüntü almasını engelledi. Polisin engelli üzerine anneler Tutuklu Ailelerle Yardımlaşma Derneği’ne (TUAY DER) geçti. Polis, toplu gidişatın önüne geçmek için de eylemcilerin arasına gererek, bir araya gelmeleri engellendi. TUAY DER, girişinde oturma eylemi başlatan anneler, iki saat sonra eylemlerini sonlandırdı.”
“Batman'da “insan zinciri” oluşturmak istedi. Gülistan Caddesi'nde yapılmak istenen eyleme, valiliğin yasak kararı gerekçe gösterilerek izin verilmedi. HDP il yöneticileri ve Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran'ın da destek verdiği eyleme, emniyet ekipleriyle yapılan görüşmelerde de sonuç çıkmayınca aileler HDP il binası önünde açıklama yaptı. HDP Milletvekili Ayşe Başaran, hukukun ve Anayasa’nın uygulanmasını talep ettiklerini belirterek, “Bu haklı ve meşru talebin yanındayız. Bizleri bu şekilde tecrit altına alarak, sesimizi zor aygıtlarını kullanarak susturamazsınız. Ne dört duvar ne de bu etten duvar sesimizi yükseltmemize engel olur. Alanlarda olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.”
Bakırköy Cezaevi önünde 3 Mayıs Cuma günü yapılmak istenen basın açıklamasına polis saldırısı gerçekleştirilir. Düzenin zorbalığının yansısı olarak çıkagelen şiddet yeniden ve yeniden kadınların darp edildiği bir vakayı yaratır. Memleket medyası suskundur, ne de olsa Abdullah Öcalan ve PKK içinde geçen bir eylemin bu ülkede demokrasi şablonunda yeri / yurdu bıraktırılmayandır. Ah’lar almış bir ülkenin birbirine daha da fazla düşmanlık besleyen halklarının var edilmesi süreğen kılınır. PKK’nin varlığına yol açan şeyin özetini bir kez daha görmek, kırk yıl ve onca can kaybı sonrasında bu ülke yönetiminin neden hala insani olanı değil de vahşetin düzlemini savunduğunu sorgulatır. Terörü var eden kaynaklığını yapan devlet, atfettiği yıkımı bugün yeniden güncellemek isteyendir. Silahlar sussun denildiğinde yakın zaman öncesinde önce Ceylanpınar, o kaybedildikten sonra Merdin’de var edilen yıkımın, cinayetlerin nasıl bir sonucu ortaya çıkarttığı muhakkaktır. PKK eşittir Kürd denklemine sahip çıkılan, Kürd eşittir HDP o da eşittir nihayetinde PKK garabetliği ile bir asırdır var edilen zulme yeni halkalar eklemlendirilir.
“Dün (Perşembe) Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi önünde gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan ve çocuğu açlık grevinde olan Zehra Doğan, nöbet öncesi kısa bir değerlendirme yaparak, "Çocuklarımız öğrencidir, memurdur, doktordur. Hepsi okumuş. Boş yere hapisteler. Bu zulüm karşısında nasıl bu kadar rahatsınız. Nasıl uyuyabiliyorsunuz. Çocuklarımız gözümüzün önünde eriyorlar. Bu tecridi kaldırın. Kalkın, haykırın bu gençler ölmesin artık" dedi.
Bir başka tutuklu annesi Simamperi Akyıldız ise açlık grevi eylemleri sonuçlanana kadar eylemlerini kararlılıkla devam ettireceklerinin altını çizerek, "Bugün 5 gündür Bakırköy Cezaevi önündeyiz çocuklarımız açlık grevinde. Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılana kadar, çocuklarımız açlık grevinden çıkana kadar biz her gün gelip burada oturacağız. Bizim onurumuz bunu kabul etmez. Dün bizi yaka paça gözaltına aldılar. Emniyetteki ifademizde, tecrit kalkana kadar cezaevi önüne gelip oturacağımızı belirttik” dedi. Akyıldız, “Cumhurbaşkanı çıkıp bir kelime etmiyor. Çünkü İmralı ile görüşülürse barışın geleceğinden korkuyorlar. Barışın anahtarı İmralı’dadır. Onun için görüşmeleri yasakladılar. Erdoğan Türkiye'yi kaosa ve savaşa götürüyor. Kan gölüne çevirecek her tarafı. Tek devlet, tek bayrak diyerek bu sorunlar çözülmüyor” diye belirtti.
Konuşmaların ardından Cezaevi önüne geçmek isteyen ailelerin önü polis tarafından kesildi. Polisler ailelere "Cezaevi güvenliği açısından burada toplanmanız ve eylem yapmanız yasak, dağılmazsanız müdahale edeceğiz" diyerek anonslar yaptı. HDP Milletvekili Meral Danış Bestaş, "Kime göre, neye yasak. Bir açıklama yapacağız burada" demesi üzerine bir polis memuru, "33 senedir ben bu teşkilatın içindeyim bana kuralları öğretmeyin hanımefendi" diyerek konuşmasını kesti.
HDP Muş milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit'in açıklama yaptığı esnada polis, plastik mermi ve biber gazı ile ailelere müdahale etti. Koçyiğit müdahale sırasında, "Yasalara uymuyorsunuz, suç işliyorsunuz saldırıyorsunuz” diyerek tepki gösterdi. Yapılan biber gazı ve plastik mermili müdahalede 5 kişi gözaltına alındı. Avukatlar Rengin Ergül ile Ahmet Balkaya ve 3 tutuklu yakını gözaltına alındı. Gözaltına alınan tutuklu yakınlarının isimleri öğrenilemedi. Müdahale esnasında gözaltına alınanlar darp edildi. Yapılan müdahale sonucunda bir tutuklu yakını atılan gazdan etkilenerek fenalaştı.”
Açlık Grevi İzleme Heyetinin Raporunun sonuç bölümünde şu ifadelere yer verilir: “Açlık grevinin 140’lı günlere vardığı bu aşamada mahpusların pek çoğunun görüşe çıkmakta zorlandığı izlenmiştir. Hukukun uygulanması ile çözülebilecek bir sorun nedeniyle, açlık grevini sürdürdüğü tespit edilebilen 2 bin 983 mahpus yanında, ölüm orucuna başladığı duyurulan 15 mahpusun yaşamı ciddi tehdit altındadır. Heyetimiz bu sürecin daha fazla can kaybı yaşanmadan çözüme kavuşturulması gerektiği düşüncesindedir. Mahpusların yaşamından ve hukukun uygulanmasından sorumlu olan devlet yetkililerini, derhal çözüm yolunda adımlar atmaya çağırıyoruz.”
Kötülüğün, tahakkümün, betliğin ve fecaatin her yerde kılınması ve bunların üstüne eklenmiş olan işkencenin savurduğu düzlemdir mesele. Konu her ne olursa olsun devletli görüşünden olmayana reva görülenlerin dehşetidir mesele. Tahakküm ve boyut değişikliği çoktan gerçekleştirilmiş olan yıldırının bu sahadaki hayat istencine karşıtlığıdır mesele. Yaşama düz anlam yok edilendir. Pamuk ipliğine bağlı hayatlara kayıtsızlık ileri sürülmektedir. Benzerlerini çok eski değil bir asır öncesinden yaşanan bir fecaatin devamlığına rehineliktir mesele. Benzerlerini doksanlarda gördüğümüz cerahati, doksanların hiddetini ismi yeni denilen ülkede sabit kılınmasıdır mesele. Böylesi bir yerde hayat bahsi her nasıl yapılır. Bu kadar aleni bir biçimde ötekileştirici, ayrımcı ve ırkçı hizbin saldırılarının var edildiği yerin her neresi yenidir, her nesi ülkedir! “Amed, Koşuyolu Parkı’nda polisin darp etmesi sonucu hastaneye kaldırılan tutuklu annesi Aysel Tufan, 'Çocuğumun ölümünü beklemeyeceğim' diye avaza dökülürken her neresi yeni, her nesi ülkedir bu sahanın...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller – Bakırköy Cezaevi / Taksim Ablukası – Yasin AKGÜL – AFP / Getty Images
#yıldırı#fecaat#türkiye gerçeği#yeni ülke#tahakküm#devlet terörü#suç#insan hakları#selahattin demirtaş#hdp#demokrasi#aktivizm#bakur kürdistan#haklar#seslenişler#1 mayıs#1m19#tecrit#açlık grevi#yıkım#yüzyıllık ağıt#bakırköy#işkence#çürüme#çocuklar ölmesin#mesel
0 notes