#Cevaplanmış
Explore tagged Tumblr posts
doriangray1789 · 11 months ago
Text
Soru sormanın kifayetsiz, uygunsuz, abes, riskli ve nafile görülmesi için ne gerekiyorsa yapılıyor! Siz soru sormayın diye tavşan kaç tazı kovala deniliyor. Siz soru sormayın diye anayasa göz göre göre ihlal ediliyor. Siz soru sormayın diye suçlu olana, koyu bir hareket alanı açılıyor. 'Silivri soğuktur' vari espriler ile bilinçaltınıza hücum ediliyor. Soru sormanın, kıyaslamanın, itiraz etmenin önünü alabilmek için dini argümanlar kullanılıyor. Şeytanın inkarı anlatısı üzerinden, şeytanlaşmanızdan kaygılanmanız isteniyor. Üzerinizde kültür hegemonyası kuruluyor. Bu hegemonyanın temelleri sorular ile değil, cevaplar ile atılmıştır ve atılıyor! Bunun psikolojik bir kökü var. O kök şudur; İnsanlar cevabını bulduklarını, verdiklerini ya da cevabının verildiğine iman ettikleri hususlar üzerine, geriye dönük sorular ve sorgulamalar yapmakta zorlanırlar! Üstelik bu cevaplamış ve ya cevaplanmış olma halini, birileri sizin dimağınızdan alır ve hakikate münkeşif olma davası adı altında yüksek bir gayeye bağlar. Bu noktadan sonra sadece geçmişteki cevaplarınız değil, gelecekte vereceğiniz cevaplarınızı dahi ipotek altına almış olurlar. Böylelikle sistem için sorun çıkartmayan, yönetilmesi kolay, dişe gelmeyen ve yoğrulması zahmetsiz bir insan hali alırsınız. Karşılığında mutlu ölür ve cennetle mükafatlandırılırsınız! Peki ya soru sorar ve bu eylemde ısrarcı olursanız ne olur? Sistem sizi hemen imha etmeyebilir. Önce kategorize edilirsiniz. Sistemin sizi ıslah edebilme kapısını açması, kategorize edilebilmeniz ön şartından geçer. Tüm kurgu, zaten bunun üzerine planlanmıştır. İzlediğiniz kanallar, tıkladığınız haber siteleri, oynadığınız oyunlar, satın almalarınız, hangi uygulamadan fotoğraflarınızı paylaşacağınız, hangi uygulamadan siyasi düşüncelerinizi beyan edeceğiniz ve daha pek çok şey kategori edilebilmeniz için açılmış alanlardır. Bu alanlarda sistemin izin verdiği ölçüde anarşist olabilirsiniz. A'nın anarşizmi, B'nin milliyetçiliği, C'nin komünistliği çok da sorun değildir! Fakat sistem sizi yöntem ya da zekanızdan ötürü tanımlayamazsa; veyahut kategorize edildiğiniz alanın sınırlarını zorlamaya kalkışırsanız, sistemin hedefi haline gelirsiniz. Ve sizi temin ederim, sistem çok iyi nişancıdır! Bu sistemin böceği, doğru bireyselleşmedir! Zordur. Zaman alır. Çetin süreçleri vardır. Devlet ve mekanizmaları açısından ''iyi'' değildir. Fakat sistem, benzer sloganları atan, benzer reaksiyonları veren, benzer yollar ile düşünen ya da düşündüğünü sanan, benzer tepkiselliklere sahip kalabalıkları kolay ayrıştırır! Fakat bireyselleşme sürecinde yol almış, kendine has sözleri olan, kendine özgü düşünceleri olan, itiraz eden, soru soran, kendi kelimeleriyle konuşan, ağızdan dolma olmayan bir düzine insan karşısında zorlanır! Manipüle etmekte tıkanır! Okuyun. Soru sorun. Kendi kelimelerinize yatırım yapın. Daha az emin olun. Cevaplarınızı ameliyat masasına yatırın. Bireyselliğinizi besleyin. Toplum için ne zaman faydalı olacağız peki? Birey olduğumuzda!
Kıyma gibi topluluğa kıyma gibi dahil olduğunuzda, topluma değil kasaba faydalı olursunuz! Sağlıcakla.
10 notes · View notes
ekip · 2 years ago
Text
Birtakım değişiklikler
🌟 Yenilikler
Android uygulamasında Keşfet bölümünü sekmeli yaptık!
Hızlıca Sıraya Ekle adlı deneyi, telefon tarayıcılarında geçerli olmak üzere Tumblr Labs'den kaldırdık. "Sıraya ekle" seçeneği artık, gönderilerin RB düğmesine basınca çıkan yeni RB kutusunda.
Masaüstünde gönderi planlarken tarihin yanı sıra geçerli bir saat girmezsen düzenleyici artık uyarı verecek.
iOS uygulamasının son sürümünde TumblrMart ile Profil düğmeleri tekrardan yer değiştirdi, yani Profil simgesi eski yerine, uygulamanın birincil gezinti çubuğuna döndü. Değişikliğe dair ayrıntılar burada.
Anonim soru göndermek için artık oturum açmış olman gerekiyor. Alıcıya kim olduğun söylenmeyecek, yani bunda değişiklik yok. Ancak bu sayede, rapor edilen kötü amaçlı anonim sorular hakkında artık daha etkili işlem yapabileceğiz.
Tumblr'a telefon tarayıcısından giriyorsan, gönderilerin RB düğmesine dokununca çıkan yeni RB kutusu ve içerdiği "Şimdi RB'le" (düzenleyiciye götürmeden RB'ler), RB'le (düzenleyiciyi açar) ve "Sıraya ekle" seçenekleri dikkatini çekmiş olabilir. Araya bir dokunuş daha eklenmiş olmasına rağmen, mobil tarayıcılarda RB'leme ve sıraya RB ekleme deneyimini daha zahmetsiz bir hale getirmiş olmayı umuyoruz.
Masaüstü için /blog/[blogismi]/gifts adresindeki hediyeler sayfasını /settings/gifts URL'sine taşıyıp, üst kısma blog seçici ekledik (birden fazla blogun varsa geçerli).
🛠 Düzeltmeler
Kaynak bilgisi taşıyan GIF'ler bazı blog temalarında görüntülenemiyordu, bu sorunu düzelttik.
Masaüstünde, gönderilerin başlığında fazla sayıda rengarenk tik varsa "Takip et" düğmesi alt satıra kayıyordu, bu hatayı düzelttik.
Masaüstü hesap menüsündeki "daralt" simgesinde değişiklik yaptık. Artık "İnsan silüeti ile üç çizgi" yerine, daha yaygın kullanılan "v" işareti var.
Etkinlik sayfasını veya üst menüdeki ⚡️ simgesinden açılan etkinlik penceresini görüntülerken etkinlik öğelerinde birtakım görsel arızalar meydana geliyordu, bunları düzelttik.
Masaüstünde bazı etiket sayfalarının yan tarafında etikete dair bir açıklama bulunuyor. Sayfa yüklendikten sonra bunlar sırra kadem basıyordu, artık bir yere kaybolmuyorlar!
"Anonim sorulara izin ver" seçeneği devre dışı olan blogların masaüstü soru kutusu devre dışı kalıyordu, bu sorunu düzelttik.
Bazı sayfalardaki "Tumblr'da buna benzer daha fazla gönderi" öğesinin altında bulunan etiket bağlantıları, etikette boşluk varsa yanlış etiket sayfasına açılıyordu, bunu düzelttik.
Beğenilenler sayfan, 2. sayfası olmasa da bazen varmış gibi davranıyordu, bu sorunu giderdik.
Özelden cevaplanmış sorulara ait etkinlik öğelerinde, sorunu cevaplayan blogun avatarı yerine senin avatarın çıkıyordu. Bu sorunu da giderdik.
Tumblr'ı telefon tarayıcından kullanırken başa saran kısa bir video izlediğinde, artık video kontrolleri video başa sarınca tekrar ortaya çıkmayacak.
Bir sorun mu yaşıyorsun? Destek Talebi gönder, en kısa sürede sana geri dönelim!
Geri bildirimini paylaşmak ister misin? Üzerinde Çalıştıklarımız  bloguna göz at ve aklındakileri topluluğumuzla masaya yatır.
Bu gönderileri başka dillerde de takip etmek için diğer ülkelerin Ekip bloglarına göz at!
48 notes · View notes
dreamcatcher45 · 1 year ago
Text
Ateşten Günce 2
Tumblr media
Her şeyimi vermiştim sana. Zamanımı, emeğimi, hayallerimi, geçmişimi, geleceğimi, ruhumu..
Nedenlere sığınmaktan yorulduğum şu günlerde artık bir cevap bulamaz oldum. Çünkü kalbim, sorulara tükendi...
Gün içinde bir çok duyguyu birden yaşıyorum. Bir kaç küçük haber neticesinde mutluluk, çoğu zaman sıradan bir düzlük, çoğu olumsuz habere karşı umutsuzluk ve moral bozukluğu, çoğu zaman bıkkınlık.. Ama en önemlisi sevgilim, hiç olmadık bir anda aklıma geldiğin zaman beraberinde gelen bir çok anı ile birlikte özlem..
6 sene geçti seninle. Hayatımın 4te 1ini seninle geçirmişim düşününce. Seninle büyümüşüm, seninle öğrenmişim, seninle vermişim hep omuz omuza, yorulduğumda yaslanmışım, heyecanlandığımda ilk sana anlatmışım, her derdinde yanına koşmuş elinden tutmuşum, yeterince hayat avuçlarını boş bıraktığından mütevellit üşümesin diye o ellerin; alıp avuçlarımın arasına, yüreğime bastırmışım..
Bu muydu peki karşılığı? Bu kadar kolay mıydı vazgeçmek benden, bizden...
Hiç bir şeyi bu kadar çok istememiştim oysaki hayatımda, seninle birlikte yan yana olduktan sonra üstesinden gelemeyeceğim hiçbir şey yoktu benim oysaki bu hayatta, koşulsuz her zaman sana destek olmaya da hazırdım ben. Bu kadar kolay olmamalıydı hiçbir şey..
Gerçi.. az önce yazdığım "yan yana" kelimesinin bile ayrı yazıldığını düşünecek olursak, sanırım cevabını merak ettiğim çoğu sorunun yanıtı cevaplanmış oldu kafamda. İnsanın gerçekten de yalnız olduğunu kanıtlarcasına..
Seni seviyorum. Seni bu dünyadaki her şeyden ve herkesten çok ama çok daha fazla seviyorum.
Ve biliyor musun? Her geçen gün daha az acımaya başlıyor artık içimdekiler. Hatta gün içerisinde çoğu zaman kızıyorum bile artık sana!
İstisnasız her gece rüyama giriyorsun. Ama orada bile kavuşamıyoruz.. Ben artık misal, bu yüzden artık akşamları çok da uyuyamıyorum. Sen benim rüyama girme diye ben uyumuyorum.
yazıyorum işte kendi kendime orada-burada. Kendi kendime konuştukça ve düşündükçe, iyice manyak ettim kendimi. Bir nebze de olsa rahatlıyorum böyle sanırım. Sana yazmak isteyip, söylemek isteyip de yapamadığım o kadar çok şey var ki..
Umarım bir gün sen de anlarsın bu söylediklerimi. Yaşarsın kendi içinde de.. yanlış anlama sakın, ah falan ettiğim yok. Sadece sanırım hala kandırıyorum ben kendimi..
Eyvallah...
2 notes · View notes
bir-yorgun · 2 months ago
Text
Gereksiz hissetmenin altındaki yatan sebep, belki de hemen yanı başımızdadır?
Bunun hakkında uzun süre düşündüm. Neden babam bana yeterli sevgi vermemesine rağmen bunu kabullenip hayatıma devam edemiyorum? Neden görmediğim bir şeye bu kadar üzülebiliyorum? Neden geçmişi tekrar tekrar içimden anıp kendimi üzmeye devam ediyorum? Bu tür sorular aklımı kurcalar, günümü düşünceler arasında, geceleri ise uykusuz geçirmeme yeterdi.
Gel zaman git zaman günün ortalarında tavanı izleyip dalgın olduğum anların birinde, babamın kardeşime 'kızım' diye hitap edip elini öptüğünü duyduğumda kafamdaki soruların hepsi cevaplanmış oldu. Olabilmesi mümkün senaryoları evde bütün benliğimle şahit olurken nasıl olurda görmezden gelebilirdim? Kendimle karşılaştırmayıpta nasıl devam ederdim? Eksiğim neydi ki aynı muameleyi görmezdim ve göremedim?..
Evin ilk çocuğu olarak bütün zorluğu görmeme rağmen herşeyi içime gömüp olması gerekenin bu olduğunu düşündüm hep. Bütün tartışmalarda da ben şahittim. En büyük şahit. Çok küçük yaşlarda geleceğim için endişelenirken bulurdum kendimi. Evin sözde sağlam direği, evde olmadan saatlerce çalışır, eve ise stres atmaya gelirdi. Babam benden o kadar uzaktı ki baba-kız ilişkisinin hep bu olduğunu düşündüm. Hep buna inanarak hayatıma devam ettim. Ta ki kardeşim doğana kadar.
Küçükken fark etmezdik ve umursamazdıkta. Tartışmadığı günün her sonunda mutlu ve huzurluyduk en nihayetinde. Ancak zaman geçtikçe (12-13 yaşlarımda) kardeşimle beraber küçük yemek kaçamakları yaptığını öğrendim. McDonald'sa beraber giderler, oradaki en güzel hamburgerin beraberinde yumuşak ve sıcak tatlı da yerlermiş meğerse. Ve o yaşıma kadar hamburger yememiş olan ben, hayatımda ilk defa gereksiz hissettim. Hamburger yemenin gerçek bir lüks olduğunu düşünen ben, 13 yaşlarımda ilk defa teyzem aracılığıyla hamburger yedim. Acınası miktardaki maaşıyla benle ikizime hamburger almak istediğinde bunu yapmaması için ikna etmeye çalıştık. Ancak bir yandan da yeni bir şeyi görüp yemenin heyecanı vardı içimizde.
O güne dair unutamadığım şey gözyaşlarımı tutmaya çalışırken bir yandan da hayatımda yediğim en güzel şeyin tadını çıkarmaya çalışmaktı. Ve bu, babam hakkındaki düşüncelerimin gelişmesindeki öncü olaydı.
1 note · View note
icimdeyanginvar · 5 months ago
Note
Kuantum ölümsüzlük teorisi gerçek mi sence?
Bu teorinin gerçek olup olamayacağı konusu oldukça tartışmalıdır. Kuantum mekaniği, özellikle çoklu evrenler teorisi, halen tam olarak anlaşılmamış ve deneysel olarak doğrulanmamış bir alandır. Ayrıca, kuantum ölümsüzlük teorisi, felsefi ve bilimsel açıdan birçok soruyu beraberinde getirir ve bunların çoğu henüz net bir şekilde cevaplanmış değildir. Dolayısıyla, bu teorinin gerçek olup olmadığına dair kesin bir yargıya şu an için varamayız canım.
0 notes
hasanakbal19 · 11 months ago
Text
GİB:"Gelir Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı Yazılı Bölümü Sonucu Açıklandı."
16 Aralık 2023 tarihinde yapılan Gelir Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı yazılı bölümü sonucu açıklandı. Söz konusu sınavın yazılı bölümünde A kitapçığında 27’nci ve 87’nci sorular, B kitapçığında ise aynı sorular olan 21’inci ve 81’inci sorularda hata olduğu anlaşıldığından Sınav Kurulunca söz konusu sorular her aday tarafından doğru cevaplanmış kabul edilmiştir. Sözlü sınava girmeye hak kazanan…
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 11 months ago
Text
GİB:"Gelir Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı Yazılı Bölümü Sonucu Açıklandı."
16 Aralık 2023 tarihinde yapılan Gelir Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı yazılı bölümü sonucu açıklandı. Söz konusu sınavın yazılı bölümünde A kitapçığında 27’nci ve 87’nci sorular, B kitapçığında ise aynı sorular olan 21’inci ve 81’inci sorularda hata olduğu anlaşıldığından Sınav Kurulunca söz konusu sorular her aday tarafından doğru cevaplanmış kabul edilmiştir. Sözlü sınava girmeye hak kazanan…
View On WordPress
0 notes
cesitlikonular · 1 year ago
Text
Üyeelerin soru sorup, diğer üyelerin cevapladığı bir site. Fotoğrafçılık hakkında çoğu cevaplanmış 79 soru var.
1 note · View note
agacsizkoalasblog · 3 years ago
Text
“Hoşlanmak” ve “Sevmek” arasındaki fark nedir?
Buda tarafından güzel bir dille cevaplanmış:
“Eğer bir çiçekten hoşlanırsanız, onu kökünden/dalından koparırsınız.
Eğer bir çiçeği severseniz, onu her gün düzenli olarak sularsınız.”
32 notes · View notes
sudenazzsblog · 3 years ago
Text
"Âşık olmak" ile "sevmek" arasındaki farkı sormuşlar. Şöyle cevaplanmış Şems:
"Senin baktığına herkes bakar. Ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes âşık olabilir. Ama hiç kimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin. Seni özel kılan sevdiğin değil, sevgindir."
17 notes · View notes
ruhaotopsi · 4 years ago
Text
işlerin daha da zorlaşacağını biliyorum. ve her şeyin sana karşı söndüğüni hissediyorsun. ölümün çıkış yolu olduğunu hissediyorsun. ama bu bir çıkış yolu değil. bu bir son. kimsenin istemediği bir son. senin bile. çok güzel sözler söyleyebildiğimi biliyorum. ama hiçbir güzel kelime senin böyle hissetmeni engelleyemeyecek. sadece şunu bil, ben senin için buradayım. eğer birine güvenmek istersen, bana güven. ağlamak için bir omuza ihtiyacın varsa, benimkini kullan. sadece söz ver, gitmeyeceksin. ben yeterince kez öldüm... ve ölüm her şeyi daha iyi yapmaz. sadece cevaplanmış soruların altında kalır ve bitmemiş şeyler. iyi olacağını söylemeyeceğim çünkü olmayabilirsin. ama olmasan bile ben buradayım. bırak sana yardım edeyim. yalvararım, bırak. her şeyi düzelteceğine söz veremem ama yükünü hafifletebilirim kızım.
103 notes · View notes
kalbindenoperim · 3 years ago
Note
Önce yanıtları verelim; Size de dadanan olur acele etmeyin. Anonim özelden yazmaz. Nasıl hatirlamazsin ya? Yazmışsın iste.. sırrını soracaktım bende.. Aslında daha çok aşkla arana mesafe koyduğunu söylemişsin.. Bende bu şekil yorumladım. Güzel yetenek bence
Üşenilmemiş hepsi cevaplanmış.. Aşka bakış açım pek net değil aslında. Aşk denilince akla ilk gelen genelde karşı cins biri oluyor ama çocuklara, yaşlılara ve hayvanlara aşığım
3 notes · View notes
iolanaa · 3 years ago
Text
Tam iki yıl önce bugün, yüreğim çarparak buzlu yollarda koşuşuyordum. Kuzeydeydim. İlk kez o gün havadaki sisi ve gecenin saat üçte çökmesini hiç dert etmiyordum.
Zaten iki saat kadar süren aydınlığa bir sürü noel hediyesi sıkıştırmıştım. Yılın en sevdiğim sezonuna, en güzel hazırlanan kültürlerden birinde benim için sokakları seyretmenin tadını kelimelerle anlatamam. Sokakta tezgahlar kurulu, orta yaşlı, çok uzun boylu, kırmızı burunlu insanlar çoğunlukla şekerlemeler, kurutulmuş etler ve eldivenler satıyordu. Gece çökmeye başladığında bir tezgah çok ilgimi çekti, tahta oyuncaklarla doluydu. Her bir oyuncağı hevesle anlatan yaşlı İskandinav, beni İspanyol sanmıştı. Adımı ve geldiğim yerin neresi olduğunu söylediğimde ise beni her nedense Fransız sanıp, çarpık bir dille Fransızca konuşmaya başlamıştı. Karşılıklı gülüştüğümüz ve her anı neşe saçan bir sohbetti. Ondan, birbirinden farklı üç kutu oyuncak aldım. İkisi hep masamda durur. Bu bey, anılarımda hep güzel yaşayacak.
Henüz yuvam olarak benimseyemediğim evimin yolunu tuttuğumda ertesi gün yıldızlı bir göğe bakabileceğim için kalbim hafifti.
Oraya adım attığımdan beri yüzümü en çok gören nehrin yanında durup, buzlu suya yansıyan renkli ışıkları seyrederken, ve bisikletlerin çarkının sesini dinlerken, kalbimde sevdiklerime kocaman sarılmanın heyecanını sımsıcak duyuyordum. Oradan ayrılırkense zihnim cevaplanmış bir çok soruyla doluydu.
Uppsala'ya yeniden dönüşüm yine karlı bir geceye denk gelecekti. Evimin yolunda çok üşüyecek, bavulumla merdivenlerde düşecek, durakta hiç gelmeyen otobüsü bekleyecek, ve gecenin ikisinde tanıdık bir sesle gülümseyecektim.
Hepsi bana ne kadar insan olduğumu hatırlatacaktı. Ama en çok da, kalbimde ne kadar büyük bir aşk taşıdığımı...
3 notes · View notes
kayipruhlargardolabi · 3 years ago
Text
Sahte olduğuna kendimi inandırdığım bir çok şeyle karşılaştım şu sıralar. Oysa ki bana oynadığın oyuna kendimi inandırmışım gibi gelmişti. Sadece kendimi kandırıyormuşum, bunu fark ettim. Ruhum aralanmış kapıların, cevaplanmış soruların arasında sıkışıp kalmış sanki. Aptal olmak güzel bir şey gibi görünüyor gözüme, zira zihnimdeki bu kadar cevaba ulaşan soru ve bu cevapların bana hissettirmeye çalıştıklarıyla uğraşmak çok daha zor. Nefesimi tuttuğumda duruluyor gibi oluyor her şey, sadece kalp atışlarım çınlıyor kulaklarımda. Nefessizlikten morarana kadar, kalp atışlarım tüm benliğimi ele geçirene kadar nefesimi tutuyorum. Sonra.. Sonra başım dönüyor, elim sigara paketine gidiyor. Zaten yemek yiyemiyorum içmemem lazım biliyorum ki zaten bağımlıda değilim ama o dumanı izlemek rahatlatıyor. Yemek yemem lazım. Gerçekten yemem lazım ama midem almıyor, kusuyorum veya daha sadece kokusunu duymamla midemi çıkartıp atasım geliyor tek besin kaynağım kahve olmaya başladı. Satırlara ilk başladığım şeyle şuan söylediklerimin gram bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. Zihnim fazla karmaşada ve efsanelerimi özlüyorum.. Hemde fazlasıyla.. :')
2 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years ago
Text
Heavenly Blessing – 156. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 156: Aşılmaz Dağlar ve Bitmeyen Yollar, Dar Patikalar İse Kapatılmış
Hua Cheng karanlık bir sesle konuştu. “Hayır. Ölümlü diyar.”
Sahiden de ölümlü diyardı, çünkü resimde tasvir edilmiş sıkışık evler, yoğun ormanlar, kalabalıklar vardı; ancak, hepsi ateş ve akan lavlardan engin, sonsuz denizlere batmışlardı.
Evler ve ağaçlar tutuşmuştu, alevler insanların bedenlerini yakmıştı, çığlık atıyorlardı. Korkunç yüzler o kadar gerçekçi çizilmişti ki Xie Lian neredeyse onların çığlıklarını kulaklarında hissediyordu.
Resmin ortasında Ocak gibi sıcaklıkla parlayan, son derece korkunç canlı kırmızı renkte büyük bir dağ vardı. Alevler ve lav bu dağdan çıkıyordu.
“Bu resmin anlamı… yanardağ patlaması, Wu Yong Krallığının düşüşü mü?” Xie Lian kafa yordu.
“Evet. Ve hayır.” Dedi Hua Cheng.
Xie Lian’ın aklına bir fikir geldi. “Sahiden tümüyle doğru değil, çünkü bu… bir rüya.”
Resmin altındaki trajedi tasviri, Wu Yong Veliaht Prensinin rüyasını betimliyor olmalıydı.
Wu Yong’un Veliaht Prensi ve dört koruyucu tanrı altın bir haleyle çevrelenmişti, bunun anlamı çoktan yükseldiğiydi. Rüya ona işkence ederken tasvir edilmişti, bu nedenle rüya durumunun çizgileri ve renkleri ‘gerçeklik’ ile kıyaslanınca daha ‘boş’tu.
Bazı cennet mensupları muazzam ruhani güç taşırdı, yetenekleri anormal derecede etkileyici olurdu ve küçük alametler gördükleri zaman, rüyalarında geleceğe bakabilirlerdi. Bu yüzden de bunlara kehanet rüyaları denirdi. Ekselansları Veliaht Prensin bu rüyası gerçekleşmiş miydi? Wu Yong Krallığı böyle mi düşmüştü?
Bir an düşünen Xie Lian belirtti. “Birileri bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor olmalı. Bu duvar resmindeki hikaye diğerinin devamı olmalı. Bence ‘Ocak’a yaklaştıkça sorularımızın daha büyük bir kısmı cevaplanmış olacak.”
Tam bu sırada penceren dışarıyı izlemekte olan Ling Wen konuştu. “Millet, sormam gereken bir şey var. Siz bunu tuhaf bulmuyor musunuz?”
“Neyi?” Diye sordu Pei Ming.
“Doğru hatırladığımdan emin değilim ama şu iki dağ arası hep bu kadar yakın mıydı?”
Herkes pencereden dışarıya baktı. Sahiden de, öncesinde içeriye girdikleri zaman dışarıda dağlar arasında üç metre kadar boşluk vardı, ama şimdi, inanılmaz yaklaşmış hatta her an birleşecek gibi görünüyorlardı. Xie Lian tam dışarıya çıkıp kontrol edecekti ki bir dizi tuhaf tıkırtı, gıcırtı sesleri duydu, toprak ve ağaçların, taş ve duvarların sıkıştırılmasının rahatsız edici sesi gibiydi.
Şimdi hepsi hissedebiliyorlardı. “Neler oluyor?”
Ayaklarının altındaki toprak sallanıyordu, başlarının üzerindeki tavan da öyle, bir parça, iki parça, pek çok moloz parçası ve toz aşağıya düştü. “Deprem mi oluyor?” Pei Ming merak etti.
Tam kelimeler dudaklarından döküldüğü sırada, duvarlar basınç nedeniyle çoktan şok edici ‘çatlaklar’a bölünmüştü. “Deprem değil bu!” Xie Lian haykırdı. “Bu…”
İki dağ sırası ortalarında durmakta olan Wu Yong tapınağını iki yandan eziyorlardı!
Açıklayacak zaman yoktu. Bağırdı. “KAÇIN!”
Onlara söylemesine gerek kalmadan Pei Ming çoktan bir duvarı tekmelemiş ve onlara çıkış yolu açmıştı. Hep birlikte duvardan geçtiler ve çıktılar, koşuyorlardı. Ancak, mekan çok uzun ve derin olduğu için hala Wu Yong tapınağının içindeydiler ve büyük salon dışında, çok fazla sayıda yan odalar, küçük odalar, tütsü odaları, antrenman alanları ve benzerleri vardı. Bu nedenle koşmaya ve duvarları yıkmaya, kapıları tekmelemeye devam ettiler. Böyle zamanlarda sahiden savaş tanrılarının her zamanki yöntemleri çok faydalı oluyordu. Ancak daha sadece iki yan odayı geçmişlerdi ki, neredeyse bir adam boyutundaki devasa bir kaya parçası çatıdan düşerek Xie Lian’ın hemen ayağının dibine indi.
Her iki taraftaki dağların üzerinden büyük kayalar düşüyordu!
Göklerden daha da fazla taş yağmaya devam ederken çıkan gümbürtülerin ardı arkası kesilmiyordu. Su fıçıları gibi büyük olanları, yumruk kadar küçük olanları vardı ve hepsi çok yükseklerden düştüğü için güçleri inanılmazdı. Neyse ki üstlerinde onları yavaşlatan çatı katmanı vardı ve hepsi fiziksel anlamda dikkate değer kişilerdi, zamanında kaçınmayı başarıyorlardı. Sadece Hua Cheng çok rahat görünüyordu; Xie Lian koşup kaçınmaya çalışırken, aniden Hua Cheng’in ona seslendiğini duydu. “Gege, buraya gelmek ister misin?”
Görmek için başını çevirdi. Hua Cheng hemen arkasındaydı, adımları uçuyormuşçasına istikrarlıydı, elinde tuttuğu, kim bilir nereden çıkarttığı kırmızı bir şemsiye vardı ve o şemsiyenin altında ışıldayarak gülümsüyordu. Düşen kayalar büyük bir gürültüyle şemsiyeye çarpıyordu ama Hua Cheng tek eliyle bir parça bile tökezlemeden onu tutmaya devam ediyordu!
Xie Lian hemen şemsiyesinin altına saklandı. “Oof, çok yakındı. Harikasın San Lang.”
Hua Cheng gülümsedi ve düşünceli davranarak şemsiyeyi daha çok onun tarafına çekti. “Yaklaş.”
Her ne kadar son derece yanlış bir zaman olsa da, Xie Lian yine de kalbinin hızla atmaya başladığını hissetti. “Tutmaktan yoruldun mu? Ben biraz senin yerine tutayım…”
Diğerleri hızla kaçıyor ve kayalardan kaçınıyor, delirmişçesine koşuyorlardı ve diğer ikisinin nasıl mutlu mesut göründüğünü fark edince dayanamayarak bağırdılar. “Hey! Hiçte adil değil!”
“Hua Chengzhu, fazladan şemsiyen var mı acaba??”
“Ben de şemsiyenin altına gelebilir miyim??”
Hua Cheng sahte bir şekilde gülümsedi. “Hayır. Ve hayır.”
Diğerlerinin itirazları karşısında Xie Lian biraz utandı ve mırıldandı. “Ah, bu dağ cidden tuhaf!” Ve tam konuşurken sıvışacaktı ki, Hua Cheng göze çarpmayacak bir şekilde onu durdurdu ve sakince açıklama yaptı. “Gege haklı, dağlar cidden tuhaf. Ruh gibiler. Tong Lu Dağında üç büyük dağ var ve isimleri ‘Yaşlılık’, ‘Hastalık’ ve ‘Ölüm’. Her ne kadar diğer dağlardan bir farkları olmasa da, onlar Tong Lu Dağı alanı içerisinde serbestçe hareket edebiliyorlar, bu yüzden, bazıları onları Tong Lu Dağının sınırları olarak alır.”
Kayalar vahşice düştü, ama şemsiyenin altında barış ve ahenk hakimdi. Xie Lian cevapladı. “Anladım! O zaman öncesinde Rong Guang Hayatı Hızla Söndüren Kılıç İblisi kılığındayken önümüzü kapatan dağ, üç dağ ruhundan birisi miydi?”
Ling Wen, Pei Su’nun sırtında bir aşağı bir yukarı zıplıyordu ama gayretle konuşmaya katılmaya çalıştı. “Bu Wu Yong kutsal tapınağının ‘vadi’nin ortasına tuhaf bir şekilde inşa edilmesine şaşmamalı. Muhtemelen orijinal lokalizasyonu bu kadar ilginç değildi ve o iki dağ ruhu saldırmaya geldiler!”
“Ama ‘Doğum’, ‘Yaşlılık’, ‘Hastalık’, ‘Ölüm’ bir bütündür.” Dedi Xie Lian. “Diğer üçü burada, ‘Doğum’ nerede?” *ÇN: Doğum, Yaşlılık, Hastalık ve Ölüm, Budizm’de dört acı çekme sebebidir-miş.
“Ne yazık ki, ‘Doğum’ yok. En azından ben daha önce görmedim.” Dedi Hua Cheng.
“Yani burada yaşama şansı yok öyle mi? Çok acı!” Dedi Xie Lian.
Hemen ardından Ban Yue haykırdı. “Dağlar yaklaşıyor!”
Vadiye ilk girdikleri zaman, dağ patikası birkaç kilometre genişliğindeydi, onlar ilerledikçe daralmıştı. Wu Yong tapınağının kapılarına ulaştıklarında genişlik otuz metreden daha fazla değildi. Ve şimdi, iki dağ arasındaki boşluk ancak on metre kadardı, bina ve duvarlar basınç nedeniyle tümden çatlamış ve eğiliyordu. Wu Yong tapınağının kirişleri taş ve diğer tür sert yapı malzemelerinden yapıldığı için, aynı anda iki yandan ittirmekte olan iki dağ arasında sıkışıp kalmıştı. Ancak, daha fazla direnemeyebilirdi ve Pei Ming bağırdı. “Ne ilerleyebiliyoruz ne geriye gidebiliyoruz, çatıyı açıp yukarıya gidelim! Bu kaya yağmuru hiçbir şey, parçalayın gitsin!”
Ancak Xie Lian haykırdı. “Olmaz! Şu anda ikisi arasında tapınak duruyor, eğer yukarıya çıkarsak ve dağlar bir hamle falan yaparsa? Ölümüne sıkışırız!”
Konuşmaları esnasında her iki tarafta daha da yaklaşmaya başlamıştı, yerler gümbürdüyor, titriyorken aradaki boşluk altı metreye kadar inmişti. Bu şartlar altındayken, Ling Wen hala hareket edemiyordu ve haykırdı. “BİRİSİ DAHA ÇABUK BİR ÇÖZÜM ÜRETEBİLİR Mİ ACABA??? ÖLÜMÜNE SIKIŞTIRILMAK İSTEMİYORUM, TEŞEKKÜR EDERİM!”
Alevler sırtlarını yakıyordu, ama fikirler o kadar hızlı gelmeyecekti. Alanları küçülmeye devam etti, sadece bir insan boyuna dek ulaştı, Pei Ming aniden bir nara attı ve yan bir şekilde zıpladı. Sol taraftaki dağı kolları, sağ taraftakini bacakları itiyordu, tüm bedeni bir ‘çivi’ye dönmüştü, iki büyük dağın arasında takoz görevi görüyordu. “ÖLÜMÜNE EZİLECEK OLSAM BİLE O İKİ BOKTAN ŞEY BUNU YAPAMAYACAK. ŞİMDİLİK ONLARI TUTARIM, ACELE EDİN VE BİR YOL BULUN!” *ÇN: Ne ara yangın çıktı? Yoksa mecaz anlamda mı kullanılmış? Hiçbir fikrim yok. Belki ‘acele edilmesi gereken durum’ anlamında kullanılmış? Belki de bina yıkılırken yangın çıkmış?
“…”
Herkes yaptığı bu hareketle şaşkına dönmüştü ve hatta Ling Wen büyük bir gayretle onu tebrik etti. “Yaşlı Pei, adam gibi adam!”
Pei Ming dişlerini sıktı. “NE DEMEK!”
Savaş tanrılarının gücünü açıklamaya gerek yok; iki dağ hala ortaya doğru yaklaşmaya çalışıyordu ama görünüşe göre Pei Ming tarafından güçle durdurulmuş ve çıkmaza düşmüşlerdi. Ancak bu Pei Ming’in sahip olduğu tüm ruhani güçleri harcaması demekti ve çok uzun süre dayanamayacaktı. Xie Lian kaçmak için hızla bir yol bulmaya çalışırken, iki dağ gittikçe üstünlüğü ele geçirmeye başlamıştı, Pei Ming’i dizlerini bükmek zorunda bırakmışlardı.
İşlerin iyiye gitmediğini görünce Pei Su haykırdı. “GEN, ERAL, BEN, YARDIMA, GELİ, YORUM!” Omzundaki Ling Wen’i Ban Yue’ye attı ve insandan takozluğa o da katıldı. Ancak şu anda bir ölümlüydü, nasıl ruhani güçlerini kullanabilirdi? Ling Wen’in üzerindeki Brokarlı Ölümsüz faydalı olabilirdi, ama risk çok büyüktü ve onu serbest bırakmak yangına körükle gitmek olurdu, çakal sürüsünün ininde zehirli bir yılana basmak gibi. Bu nedenle Ban Yue Ling Wen’i yere bıraktı ve konuştu. “Ben de…”
Ancak sonuçta küçük bir kızın bedenine sahipti, uzuvları iki erişkin adamın uzunluğuna yaklaşamazdı bile, duvarların arasında durmak için çok kısaydı, bu nedenle avuçlarını Pei Su’nun sırtına yerleştirerek ona ruhani güçlerini gönderdi. İkisinin birleşen güçleri patladı, ikisinin de yüzleri kızarmış ve damaları belirginleşmişti.
Hua Cheng’e gelince, ki gruptaki şu anda en güçlü kişi oydu, elindeki kırmızı şemsiyeyi çevirerek onları izliyordu sadece, bir parça bile endişeli değildi. Aniden Xie Lian kendi avucuna bir yumruk attı ve ağladı. “BULDUM! BULDUM! BULDUM! BULDUM!”
Aklına bir fikir gelmişti. Xie Lian konuştu. “İleriye, geriye veya yukarıya gidemeyeceğiz madem, o zaman aşağıya gidelim! Şimdilik bir çukur kazıp saklanalım!”
Ling Wen hemen anlamıştı. “İyi fikir! Hemen şimdi başlar mısın lütfen!”
Pei Ming dişlerini sıkarak konuştu. “O ZAMAN… LÜTFEN… ACELE… EDİN!!!”
“Tamamtamamtamam.” Xie Lian delirmişçesine bir çukur açmak için Fang Xin’i yere saplarken cevap verdi, kum ve toprak her yere uçuyordu. Hemen yanında Hua Cheng onun üzerine şemsiyeyi tutmuştu ve sadece yardım etmemekle kalmadığı yetmiyormuş gibi bir de onu şımartıyordu. “Gege, artık kazma. Oturup dinlen.”
Artık hepsinin sabrı tükenmişti, bir ağızdan haykırdılar. “HUA CHENGZHU!!!”
“Hm? Bana mı seslendiniz?” Dedi Hua Cheng.
Ling Wen yığıldığı yerden konuştu. “Hua Chengzhu, hem sen hem de Ekselansları da burada bizimle birlikte, eğer aklında bir fikir veya bir numara varsa neden paylaşmıyorsun? Sonuçta hiçbirimiz taşların arasında sıkışmak istemiyoruz.” Ve hiç kimsenin söylemeye cüret edemediği cümle: Eğer aklına bir şey gelmediyse, lütfen gidip sen de insandan takoz olur musun?
Her ne kadar Xie Lian gergin olsa da, yine de içgüdüsel olarak Hua Cheng’e güveniyordu, bu nedenle çukuru kazmaya ara vermeden sordu. “San Lang, aklında bir şey mi var?”
Hua Cheng kıkırdadı. “Sadece beklesen yeter gege, hiçbir şey yapmana gerek yok, biraz sonra hepsi geçecek.”
Alevler artık yanlarına dek ulaşmıştı ve her ne kadar hepsi onun bir planı olduğunu fark etmiş olsa da, yine de ateşin sıcaklığını hissetmeden edemiyorlardı. Ling Wen tam tekrar söze girecekti ki, aniden Xie Lian konuştu. “Bu ses ne?”
Düşen kayaların gürültüleri arasında hızla yaklaşan başka bir tuhaf ses vardı. GIRK GIRK! GIRK GIRK GIRK GIRK! Hızlıydı, gittikçe yaklaşıyordu. Xie Lian’a sanki daha önce bir yerde duymuş gibi tanıdık geliyordu ve delirmişçesine kazmaya ara verdi. “Bu… YOKSA?!”
Tam konuştuğu kelimesini sonlandırdığı sırada, ayağının hemen yanında bir delik açıldı, iki insanın sığabileceği kadar geniş bir kara delik belirmişti. Deliğin içinden bir kürek yükseldi, parlak beyaz bir ışık yansıtıyordu.
Toprak Ustasının kutsal küreği!
Kürek kendini gösterdi ama hızla tekrar deliğe gömüldü. Hua Cheng konuştu. “Biraz geç kaldı, ama en azından yetişti. Hadi gidelim.”
Tek kelime etmeden Xie Lian Ling Wen’i yakaladı ve aşağıya attı, ardından Ban Yue ve Pei Su ve son olarak Pei Ming. Ortadaki ‘çivi’ takoz kalkınca, iki dağ da hızını artırdı ve gıcırtı, titreşim sesleri arasında, Hua Cheng kolunu Xie Lian’ın beline sardı ve onu sıkıca tuttu. “Acele edelim!” Ardından onu tutmaya devam ederek yeraltı yoluna atladı. Xie Lian sadece karanlığa gömülüyormuş gibi hissetti ve kısa bir süre sonra yukarıda yeri göğü inleten bir gürültü koptu.
İki büyük dağ en sonunda, tümüyle birleşmişti!
Eğer şu anda hala yukarıda olsaydılar et yığınlarına dönüşürlerdi. Herkes bir parça sakinleştikten sonra karanlıkta iki küçük ateş topu yanmıştı. Xie Lian şu anda bulundukları yeraltı patikasında etrafına baktı, ne geniş ne dardı, derli topluydu, Toprak Ustasının kutsal küreğiyle kazılmış bir patika da ancak böyle olabilirdi. Diğer atlayan herkes yere serilmişti, ofluyorlardı. Hua Cheng belini bıraktı ve Xie Lian da farkında olmadan onun omzuna attığı elini indirdi, küreği tutan siyah giysili adamı izliyordu.
Siyah cübbeli adam da zor nefes alıyordu, küreğine yaslanmış, alnındaki terleri silmekteydi. Xie Lian birkaç adım daha attı, yakından inceledi. Bu kişi düzenli ve tertipli genç bir adama benziyordu, dikkate değer bir şekilde yakışıklıydı ama en fazla yediydi. Sadece çok karakteristik bir özelliği yokmuş gibi görünüyordu. Normalde varlığı oldukça belli belirsiz olan birisi olduğuna hiç şüphe yoktu.
Xie Lian ona yaklaştı ve siyah cübbeli adam başını kaldırdı. “Ekselansları…”
Ama o daha bitiremeden Xie Lian çoktan bileğini yakalamıştı. “Rüzgar Ustası nerede?”
Siyah cübbeli adam şaşırmıştı. “Ne? Ben… Bunu bilmiyorum.”
Xie Lian derin bir nefes aldı ve ciddi bir sesle konuştu. “Lordum Kara Su, neden rol yapıyorsun? İntikamın beni hiç ilgilendirmez, ama Rüzgar Ustası senin arkadaşındı ve asla hiçbir günah veya suça dahil olmadı, bu yüzden umuyorum ki…”
Tam bu sırada Ling Wen araya girdi. “Kara Su mu? Ekselansları, neden onun Kara Su olduğunu düşünüyorsun? Yüzleri çok farklı.”
Xie Lian arkasına baktı ve tereddütle cevapladı. “Çünkü Toprak Ustasının kutsal küreğini tutuyor. Ayrıca hepimiz iyi bir kılık değiştirmenin özünü bilmez miyiz? Yüzü sıkıcı derecede sade, kalabalıkta hiç dikkat çekmez, sahte olmalı.”
Kılık değiştirmenin inceliklerini öncesinde tartışmışlardı ve önlerindeki siyahlara bürünmüş adam mükemmel bir şekilde kusursuz sahte yüzün ana kriterini taşıyordu: sıkıcı derecede sade.
Eğer birisi iki saat boyunca bu yüze baksa bile, akşam uyuyup uyandıktan sonra, ertesi gün tümüyle yüzünü unuturdu, bu yüzden de bunun şekillendirilmiş bir sahte yüz olduğuna hiç şüphe olmamalıydı?
“…”
Ancak bir an sonra siyah cübbeli genç konuştu. “Özür dilerim Ekselansları, ama ben… ben sahiden böyle gözüküyorum.”
“…”
Hua Cheng de geldi ve hafifçe boğazını temizledi. “Gege, bu kişi, sahiden Kara Su değil.”
“…”
???
“Bu onun gerçek yüzü.” Dedi Hua Cheng.
Yani, bu gerçek, doğal olarak meydana gelmiş sıkıcı bir yüzdü!
Xie Lian avucunu alnına vurdu ve bir an sonra ellerini tümden dua eder gibi önünde birleştirdi, özür dilemek üzere eğilmişti de. “…Özür dilerim.”
Sahiden oldukça duygusuz bir şekilde düşünmüştü. Gidip bir insanın yüzüne sıkıcı derecede sade olduğunu, hiç dikkat çekmediğini söylemişti. Yapacak bir şey yoktu, bu yüz sahiden de mükemmel kılık değiştirmenin muhteşem bir modeliydi!
Siyah giysili adam da durum yüzünden tuhaf hissediyordu ve ellerini salladı. “Merak etme, önemli değil, çoktan alıştım…”
Ardından Ling Wen konuştu. “Ekselansları Yin Yu, neyse ki geldiniz.”
 Çevirmen: Nynaeve
146 notes · View notes
acid-gramma · 4 years ago
Note
nej sims3 maclerde çalışmıyor mu ya, mac alıcaktım araştırayım dedim ama her yerde farklı cevaplanmış
Çalışıyor
5 notes · View notes