#Beslenme ve Çocuklarda Psikolojik Bozukluklar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hazır Gıdalarda Bulunan Katkı Maddeleri? Çocuklar Zehirleniyor mu?
Hazır Gıdalarda Bulunan Katkı Maddeleri? Çocuklar Zehirleniyor mu?
#BesinMaddelerininÇocuklarÜzerindekiEtkileri, #BeslenmeVeÇocuklardaPsikolojikBozukluklar, #ÇocukBeslenmesindeSağlıklıAlternatifler, #ÇocukSağlığı, #ÇocukSağlığındaDoğalÜrünlereGeçiş, #ÇocuklardaAğırMetalVeToksinEtkisi, #ÇocuklardaGenetikYatkınlıklarVeBeslenme, #ÇocuklardaHiperaktiviteVeBeslenme, #ÇocuklardaHormonluVeGDOLuÜrünler, #ÇocuklardaİnsülinDengesiVeBeslenme, #ÇocuklardaSağlıklıBeslenmeAlışkanlıkları, #ÇocuklardaSağlıklıBeslenmeVeGenelSağlıkİlişkisi, #ÇocuklardaŞekerTüketimi, #ÇocuklardaŞekerinUzunVadeliEtkileri, #ÇocuklardaZehirlenme, #DoğalBeslenmeVeÇocuklardaOrganGelişimi, #ENumaralarınÇocukSağlığınaEtkisi, #GıdaKatkıMaddeleriVeSağlık, #GMOLarVeÇocukSağlığı, #HazırGıdalardaBulunanZararlıMaddeler, #HazırGıdalardaKatkıMaddeleri, #HazırGıdalardakiKimyasalMaddeler, #KatkıMaddeleriVeÇocuklardaAlerjikReaksiyonlar, #OrganikGıdalarVeÇocukSağlığı, #RenklendiriciVeKoruyucular, #SağlıklıBeslenmeVeÇocuklardaIQGelişimi, #ŞekerVeÇocukSağlığı, #TıbbiBitkiler, #TıbbiVeAromatikBitkiler, #TransYağlarVeKalpSağlığı, #YüksekTuzİçeriğiVeÇocukSağlığı https://is.gd/M50MiF https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/hazir-gidalarda-bulunan-katki-maddeleri-cocuklar-zehirleniyor-mu/
Hazır gıdalarda bulunan katkı maddeleri çocuklar zehirleniyor mu? Tıbbi ve aromatik bitkilerin sağlık üzerindeki olumlu etkilerini bilmek, aynı zamanda günlük hayatta karşılaştığımız diğer önemli konuları da göz ardı etmemizi engeller. Bu yazıda, sağlığımıza zarar verebilecek potansiyel tehlikelerden biri olan hazır gıdalardaki katkı maddelerine odaklanacağız. Özellikle çocuklarımızın bu maddelerle nasıl etkileşime girebileceğini ve zehirlenme riskini anlamak büyük önem taşır.
Yüksek Şeker İçeriği ve Çocuk Sağlığı: Hazır gıdalardaki aşırı şeker içeriği, çocuklarda obezite, diyabet ve konsantrasyon sorunlarına neden olabilir. Şekerin çocukların gelişen metabolizmasına olan etkilerini düşünerek, sağlıklı alternatiflere yönelmek önemlidir.
Renklendirici ve Koruyucuların Etkisi: Renklendiriciler ve koruyucular, bazı çocuklarda alerjik reaksiyonlara, hiperaktiviteye ve dikkat eksikliğine yol açabilir. Bu maddelerin, çocuklar üzerindeki olası etkilerini bilmek ve mümkünse doğal içeriklere sahip ürünleri tercih etmek önemlidir.
Trans Yağlar ve Kalp Sağlığı: Hazır gıdalardaki trans yağlar, çocuklarda kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir. Etiketleri okuyarak ve sağlıklı yağları içeren gıdalara yönelerek çocuklarımızın kalp sağlığını koruyabiliriz.
Yüksek Tuz İçeriği ve Çocukların Böbrek Sağlığı: Aşırı tuz tüketimi, çocuklarda yüksek tansiyon ve böbrek sorunlarına neden olabilir. Evde yemek hazırlarken tuz miktarını kontrol altında tutmak ve düşük tuz içeren ürünleri seçmek önemlidir.
GMO’lar ve Belirsizlik: Hazır gıdalarda bulunan genetik modifiye organizmalar (GMO’lar) hakkında bilgi sahibi olmak, çocuklarımızın sağlığı için önemlidir. GMO’ların uzun vadeli etkileri konusundaki belirsizlik nedeniyle, organik ve doğal ürünleri tercih etmek sağlıklı bir seçenek olabilir.
Hazır gıdalardaki katkı maddelerinin çocuk sağlığı üzerindeki etkilerini anlamak, bilinçli bir ebeveyn olarak günlük alışveriş ve beslenme kararlarını daha bilinçli bir şekilde vermeye yardımcı olabilir. Sağlıklı bir yaşam için doğal ve besleyici gıdalara yönelmek, çocuklarımızın büyüme ve gelişmelerine olumlu katkılarda bulunabilir.
Hazır ve İşlenmiş Bazı Gıdalarda Bulunan Kimyasal Katlı Maddeleri
E310 Propyl Gallate: Hazır çorbalara, sakızlara, dilimlenmiş patatese vs. eklenir. Gastrite, cilt tahrişine neden olur. Kanserojendir. Kandaki hemoglobine zarar verir.
E320 BHA ve E321 BHT: Tahıl ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, cipslerde vsi bulunur. Kanserojendir. Alerjiye, hiperaktiviteye, östrojen etkilere neden olur.
E621Monosodium glutamate (MSG): Hazır çorbalar, salata sosları, sucuk, salam, sosisler, tütsülenmiş balık, patates cipslerinde lezzet arttırıcı olarak kullanılır. Ani kalp ölümlerine neden olur.
E951 Aspartame (Equal, NutraSweet) : Genellikle diyet ürünlerde bulunurlar. Beyin tümörüne neden olduğuna dair bulgular vardır. Aspartama duyarlı çocuklarda ve yetişkinlerde baş dönmesi, baş ağırısı, halüsinasyonlara neden olur. Ödem yapıcı etkileri vardır.
E950 Acesulfame-K : Sofra şekerinden 200 defa daha tatlıdır. Pastalarda, sakızlarda, jelatinli şekerlemelerde ve meşrubatlarda bulunur. Hayvanlarda kanserojen olduğuna dair bulgular vardır.
Olestra : Kraker ve cipslerde kullanılır. Sentetik bir katı yağ olup vücut tarafından emilemez.İshale, karın ağrılarına, halsizliğe ve gaza sebep olur.
E250-E251 Sodium Nitrite ( Sodyum Nitrat): Sucuk, salam, sosis, tütsülenmiş balıklar ve diğer işlenmiş et ürünlerinde koruyucu, renk ve lezzet verici olarak kullanılmaktadır. Kanserojendir.
E220-E228 Sülfitler : Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, kurutulmuş meyveler, meyve suları, konserve ve suyu alınmış sebzeler, dondurulmuş patates ve çorba karışımlarında ve içeceklerde bulunurlar. Kan basıncında düşme, halsizlik, nabız hızlanması, ishal, karın krampı, kurdeşen gibi rahatsızlıklara neden olur.
E210-E219 Benzoatlar: Çikolata, şekerleme, hazır yemekler gibi pek çok alanda en sık kullanılan katkı maddesidir. Astıma , sinirsel bozukluğa ve çocuklarda hiperaktiviteye, kurdeşene neden olabilir. Bu gruptan olan parabenler ağır cilt hastalıklarına neden olurlar. Kanserojendir.
E102 Tartrazin ,E133 Blue 1 ve Blue 2 (Brilliant blue FCF) ,E127 Red 3(Erythrosine) ,E110 Yellow 6(Sunset Yellow, FCF, Orange Yellow S) gibi katkı maddeleride hazır gıdaların hemen hepsinde kullanılır ve özellikle çocuklara karşı ciddi tehlikeler içermektedir
Besin Maddeleri Özellikle Çocukların Kişiliğini ve Sağlığını Etkiliyor.
Çocuklarınıza yedirdiğiniz besin maddeleri onların kişiliklerine etki etmektedir. Bu doğal beslenmede normal, sağlıklı ve fark edilmez bir süreç olarak ilerlese de ne derece önemli olduğu kötü beslenme şartlarında kendini belli edecektir. Örneğin Çocuklarınıza yapacağınız aşırı şeker yüklemesi insülin dengesini alt üst edecek bu durum diğer organları ve hormonları etkileyecek çok uzun vadede diğer bileşenlerle birleşerek çeşitli hastalıkları, psikolojik bozuklukları, genetik yatkınlıkları, eğilimleri etkileyecektir. Öyle ki özellikle gdo ve hormonlu ürünler ve bu ürünlerin diğer zararlı bileşenlerle etkileşimi vücutta testosteron, östrojen dengesini bozabilmektedir. Vücuda çeşitli yollarla giren ağır bir metal veya gereğinden fazla bir metal birikintisi vücutta toksin etki yapacaktır.
Hazır besinlerin hemen hepsinde; buna masum görünen bisküviler, kuru pastalar, tatlılar da dahil; içeriklerinde onlarca kanserojen katkı maddesi vardır. Bu maddeler sadece kanserojen değil pek çok hastalığı tetiklemekte, astımda alerjiye, egzamadan diyabete kadar yüzlerce hastalığa neden olabilmektedir. Hatta katkı maddelerinin hiperaktiviteye, IQ düşüklüğüne varana kadar çeşitli sorunlara neden olduğuna dair araştırmalar vardır.
Çocukları Doğal Ürünlere Alıştırmak için Neler Yapılmalı?
Öncelikle çocuklarınızın sağlığı için; çocuklarınızı şekerlemelerden, tatlılardan, hazır ürünlerden mümkün olduğunca uzak tutmanız gerekmektedir. Yapmamanız gerekenleri uyguladıktan sonra, çocuklarınızı doğal ürünlere sevk etmeniz gerekecek. Bunu yapmak için önce ebeveynlerin kendisi örnek olarak davranışlar sergilemedir. Çocuklarınıza su içme alışkanlığı kazandırın, çikolata yerine kuru meyveleri çerezleri güzel paketler halinde verin. Çünkü paketler bir ürünün tüketilme oranını arttırmaktadır.
Çocuklarınızı keçiboynuzu meyvesine alıştırın. Hatta keçiboynuzu ununu kakao yerine kullanarak değişik tatlar hazırlayabileceksiniz. Sütlü ve meyveli-ballı tatlılar hazırlayarak onları rafine şeker ve rafine undan uzak tutmanız gerekecektir. Ayrıca az ve kaliteli beslenmeyi öğrenerek kendinizi ve çocuklarınızı organik gıdalara yönlendirebilirsiniz. Bu sayede hem kendinizin hemde çocuklarınızın ileriki yaşlarda daha sağlıklı bir bünyeye sahip olmalarını sağlayabileceksiniz.
#Besin Maddelerinin Çocuklar Üzerindeki Etkileri#Beslenme ve Çocuklarda Psikolojik Bozukluklar#Çocuk Beslenmesinde Sağlıklı Alternatifler#çocuk sağlığı#Çocuk Sağlığında Doğal Ürünlere Geçiş#Çocuklarda Ağır Metal ve Toksin Etkisi#Çocuklarda Genetik Yatkınlıklar ve Beslenme#Çocuklarda Hiperaktivite ve Beslenme#Çocuklarda Hormonlu ve GDO'lu Ürünler#Çocuklarda İnsülin Dengesi ve Beslenme#Çocuklarda Sağlıklı Beslenme Alışkanlıkları#Çocuklarda Sağlıklı Beslenme ve Genel Sağlık İlişkisi#Çocuklarda Şeker Tüketimi#Çocuklarda Şekerin Uzun Vadeli Etkileri#Çocuklarda Zehirlenme#Doğal Beslenme ve Çocuklarda Organ Gelişimi#E-numaraların Çocuk Sağlığına Etkisi#Gıda Katkı Maddeleri ve Sağlık#GMO'lar ve Çocuk Sağlığı#Hazır Gıdalarda Bulunan Zararlı Maddeler#Hazır Gıdalarda Katkı Maddeleri#Hazır Gıdalardaki Kimyasal Maddeler#Katkı Maddeleri ve Çocuklarda Alerjik Reaksiyonlar#Organik Gıdalar ve Çocuk Sağlığı#Renklendirici ve Koruyucular#Sağlıklı Beslenme ve Çocuklarda IQ Gelişimi#Şeker ve Çocuk Sağlığı#Tıbbi bitkiler#tıbbi ve aromatik bitkiler#Trans Yağlar ve Kalp Sağlığı
0 notes
Text
Bu belirtiler erken ergenlik habercisi olabilir
https://pazaryerigundem.com/haber/187883/bu-belirtiler-erken-ergenlik-habercisi-olabilir/
Bu belirtiler erken ergenlik habercisi olabilir
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nden Dr. Arif İsmet Çatak, erken ergenlik belirtileri ve tedavi yöntemlerine dikkat çekti.
Nurhan İÇMEZ / TOKAT HABER
TOKAT (İGFA) – Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Hastanesi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Pediatrist Dr. Arif İsmet Çatak, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda erken ergenlik konusunda aileleri uyarıyor. Çocuklarda ergenlik belirtilerinin beklenenden önce başlaması durumunda mutlaka uzman bir doktora başvurulması gerektiğini belirten Dr. Çatak, erken teşhis ve tedavinin çocukların sağlıklı gelişimi açısından kritik olduğunu vurguluyor.
ERKEN ERGENLİK NEDİR?
Erken ergenlik, kız çocuklarında 8 yaşından önce, erkek çocuklarında ise 9 yaşından önce ergenlik belirtilerinin görülmesi olarak tanımlanır. Bu durum, normalden önce vücutta hormonların salgılanmasıyla karakterizedir. Erken ergenlik yaşayan çocuklar, fiziksel olarak yaşıtlarına göre daha hızlı büyürken, bu durum psikolojik ve sosyal açıdan da sorunlara yol açabilir. Erken Ergenliğin Nedenleri
Dr. Arif İsmet Çatak, erken ergenliğin birçok farklı sebebe bağlı olabileceğini bildiriyor. Bu sebepler arasında genetik faktörler, obezite, dengesiz beslenme, hormonal bozukluklar ve bazı nörolojik hastalıklar yer alır. “Ailede erken ergenlik öyküsü bulunan çocuklarda bu durumun görülme ihtimali daha yüksektir,” diyen Dr. Çatak, özellikle obezitenin ve sağlıksız beslenmenin ergenlik sürecini hızlandırabileceğine dikkat çekiyor.
BELİRTİLER NELERDİR?
Erken ergenlik belirtileri, kız çocuklarında meme büyümesi ve erkek çocuklarında testis büyümesi ile kendini gösterir. Ayrıca her iki cinsiyette de tüylenme artışı, büyüme hızının artması ve vücut kokusunun değişmesi gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler fark edildiğinde, ailelerin vakit kaybetmeden bir uzmana başvurulması gerektiğini belirten Dr. Çatak, “Erken müdahale ile çocuğun gelişimi kontrol altına alınabilir,” diyor.
Erken Ergenlik Tanısı İçin Yapılan Tetkikler
Dr. Arif İsmet Çatak, erken ergenlik tanısında kullanılan yöntemler hakkında da bilgi verdi. Hormonal değerlendirme, kemik yaşı ölçümü ve kız çocuklarında rahim ile yumurtalıkların, erkek çocuklarında ise testislerin ultrason ile incelenmesi gibi tetkiklerin tanı sürecinde önemli olduğunu ifade eden Dr. Çatak, bu testlerin çocuğun genel sağlık durumunu değerlendirmek için yapıldığını belirtiyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Balık Yağının Faydaları Nelerdir
Balık yağı farklı mineral ve vitaminlerin emilimini hızlandırmak için de kullanılır. Örneğin, C vitamini veya D vitamini ile birlikte kullanıldığında bu vitaminlerin vücut tarafından daha etkin bir şekilde emilimi sağlanır. Vitaminlerin emilimi sağlanamazsa vitaminlerden alınan fayda da o denli düşer.
Balık yağının faydaları ile ilgili şunlar söylenebilir:
1. Bağışıklık Sistemini Güçlendirme
Balık yağı takviyesinin düzenli olarak yapılması özellikle soğuk kış aylarında grip, nezle, soğuk algınlığı gibi pek çok hastalığın önüne geçer. Balık yağının bağışıklık sistemini kuvvetlendirici etkisi yapılan klinik testlerle de onaylanmış ve rapor edilmiştir. Balık yağının içeriğinde yer alan omega 3 yağ asidinin vücutta yer alan sitokin ve eikosanoid miktarlarını arttırması, bağışıklık sistemini kuvvetlendirme işlemine yardımcı olmaktadır.
2. Kalp ve Damar Sağlığı
Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu tarafından yapılan araştırmalara göre omega 3 yağ asidi kaynaklı balık yağı tüketimi trigliserit ve kan basıncını dengeler. Bunun için günde 2 ila 4 gram omega 3 kullanımı önerilmektedir. Günlük 5 gram balık yağı takviyesinin yetişkinler üzerinde hiçbir olumsuz etkisi yoktur.
Kalp krizi geçiren hastalarda balık yağı tedavi aşamasında kullanılır. Böylelikle tekrar kalp krizi geçirme olasılığı düşer. Balık yağı hapları kullanılıyorsa bunların tedaviye alternatif olarak değil tedaviye destek olarak kullanılması gerekmektedir.
3. Bilişsel Fonksiyonları Güçlendirir
Yaşa bağlı olan bilişsel bozuklukları tedavi etme konusunda balık yağı haplarının faydalı olduğu bilinmektedir; ancak bu noktada hastanın problemi çok ilerlememiş olmalıdır. Örneğin, Alzheimer hastalığının ileriki aşamalarında balık yağının fayda sağladığına dair bir bilgi bulunmamaktadır.
Çocuk yaşlarda kullanılan balık yağı ise unutkanlığın önüne geçerek çocuğunuzun hafızasını güçlendirmesine yardımcı olur.
4. Karaciğer Yağlanmasını Önlemeye Katkı Sağlar
Düzensiz beslenen birinde en çok görülen rahatsızlıklardan biri karaciğer yağlanmasıdır. Özellikle obezite problemi ile uğraşan insanlarda karaciğer fazla yağlandığından ötürü kendisini yorar ve bu da zamanla çok ciddi bir rahatsızlık olan karaciğer yetmezliğinden siroza kadar birçok rahatsızlığın başlamasına neden olabilir.
Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanmalarında omega 3 destekli balık yağı kullanarak karaciğeri destekleyebilir, yağlanmanın önüne geçebilirsiniz. Tabii ki balık yağı kendi başına karaciğer yağlanmasının önüne geçemez. Düzenli ve sağlıklı beslenme kadar spor yaparak kilo vermeye de özen göstermelisiniz.
5. Ruhsal Hastalıklardan Korunmayı Sağlar
Omega 3 yağ asitleri beynin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Beynin birtakım bozukluklar neticesinde ruhsal sorunlara yol açabildiği bilinmektedir. Şizofreni, psikolojik sıkıntılar, depresyon bu tip sorunlara örneklerdir. Balık yağı takviyesi, bu tip sorunlara karşı gelerek önleme açısından bireye fayda sağlar.
Çocuklarda görülen hiperaktivite ve dikkat eksikliği tedavisi için de omega 3 yağ asidi oldukça önemli besin kaynaklarından biridir.
6. Kemik Sağlığını Korur
Yaşlanma ve belirli maddelerin eksikliğini yaşayan bir bireyde kemik kaybı gibi sorunlar yaşanabilir. Kemik sağlığına iyi gelen vitamin ve minerallerin eksikliğinin yaşanması durumunda baş gösteren bu sorunlar ilerleyen zamanlarda ciddi fiziksel sorunlara yol açabilir.
Kemik sağlığını destekleyici mineral ve vitaminlerle birlikte alınan balık yağı, kemik yapısının güçlenmesine yardımcı olmaktadır.
Balık Yağının Cilde Faydaları Nelerdir?
Balık yağının olumlu özelliklerinden faydalanan bölgelerden olan cilt, yaşlanma karşıtı etkisi ile cilt sağlığını destekler. Aynı zamanda akne ve sivilce oluşumuna engeller. Güneşin cildimize zararı dokunan ışınlarının etkisinden koruyarak güneş lekelerinin oluşumunu etkiler. Bir cilt hastalığı olan sedef hastalığı tedavisinde de balık yağı takviyesi kullanılmaktadır.
Balık Yağının Göze Faydaları Nelerdir?
Balık yağının göz sağlığına olan etkilerinin üzerine yapılan araştırmalarda, omega 3 yağ asidinin özellikle kuru göz sendromu ve göz makula dejenerasyonuna iyi geldiği görülmektedir. Haftada en az bir kez balık yağı tüketen bir bireyin göz sağlığında olumlu ilerlemeler görülmüştür. Yaşa bağlı göz sorunlarında da balık yağı takviyesinin önemi oldukça fazladır. Beslenme programlarında omega 3 kaynaklı besin bulunan kişilerin göz sağlığı yaşıtlarına göre çok daha iyi olarak raporlanmıştır.
0 notes
Text
Enürezis Ve Enkoprezis
Çocukluk çağında sık görülen altına kaçırma durumu, 5 yaşından sonra Enürezis (idrar kaçırma) ve 4 yaşından sonra Enkoprezis (dışkı kaçırma) olması durumunda çocuğu ve ebeveynlerini sıkıntıya sokan fizyolojik ve/veya psikolojik bir durumdur. Çocuklarda mesane kontrolü sağlanana kadar ortalama 2 – 3 yaşlarına kadar geceleri alt ıslatma problemi yaşamaları normal bir durumdur. Tuvalete gitme gereksinimi yeterli düzeyde kas kontrolü gerektirdiğinden, çocuklarda 4 yaşına kadar tuvalete gitme kazanımı devam etmektedir. Çocuğun bağırsak ve mesane kontrolü öncelikle gece dışkı kontrolü ile başlar; sonrasında gündüz dışkı kontrolü, gündüz idrar kontrolü ve son olarak gece idrar kontrolü ile sonlanır.
DSM-V alt ıslatma bozukluğunu 3’e ayırmaktadır:
İstemsiz alta kaçırmanın sadece gece, uyku sırasında olması durumuna enürezis noktürnal denir.
İstemsiz alta kaçırmanın sadece gündüz uyanıklık durumunda gerçekleşmesi durumuna enürezis diürnal denir.
İstemsiz alta kaçırmanın hem gece uyku sırasında hem de gündüz uyanıklık sırasında olmasına da enürezis noktürnal ve diürnal denir.
Enürezis Primer enürezis ve Sekonder enürezis olmak üzere iki gruba ayrılır.
1.) Primer enürezis : Çocuğun bebekliğinden beri mesanesini kontrol etmeyi hiçbir zaman kazanamadığı durumudur. Genellikle enürezis sorunu yaşayan çocukların %80’i bu gruptadır. Geceleri daha sık görülür ve çoğunlukla gece idrar kaçırma şeklindedir. Primer enürezis daha çok genetik yatkınlıklar, biyolojik ve gelişimsel etkenler, ebeveynlerin çocuğa yetersiz ve düzensiz tuvalet eğitimi vermesi neden olmaktadır.
2. Sekonder enürezis: Çocuğun en az 6 ay ve 1 yıl arasında altına kaçırmayıp kuru bir dönem geçirdikten sonra, tekrar idrar kaçırmaya başlanması ise sekonder enürezisdir. Burada önemli bir ayrım çocuğun tuvalet eğitimi kazanmış olması ve tuvalet kontrolünü sağladıktan sonra alt ıslatma probleminin başlamasıdır. Bu durum Enürezis yaşayan çocukların %20’sini oluşturur. Sıklıkla 5-8 yaşlarında görülür. Sekonder enürezise neden olan durumlar ise genellikle fizyolojik ve/veya psikolojik nedenlerdir.
Enürezis Nedenleri
Biyolojik Nedenler: • Genetik alt yapının olması: Ebeveynlerinde ya da yakın akrabalarının çocukluk dönemlerinde enürezis problemi yaşamış olması çocuğun enürezis problemi yaşamasına neden olabilmektedir. Yapılan araştırmalar alt ıslatma sorunu olan çocukların ebeveynlerinin de çocukluk yıllarında bu problemi yaşamış olduklarını göstermiştir.
• Hormonal Etkenler: İdrarın vücuttan atılımı gündüzleri daha fazla iken geceleri bu oran 2-3 kat azalmaktadır. Enürezis problemi yaşayan çocuklarda bu atılımın geceleri azalmaması çocukların alt ıslatma sorunu yaşamalarına neden olabilmektedir. • Mesane, böbrek ile ilgili sorunlar • Gelişimsel bozukluklar
• Kullanılan ilaçların yan etkisi • Bazı çocuklarda da derin uykudan uyanamama problemi de enürezise neden olabilmektedir.
Psiko-sosyal Nedenler: • Annenin hamile olması ya da kardeş kıskançlığı
•Tuvalet eğitiminin çocuğun hazır olmadığı zamanda verilmesi ya da yanlış tuvalet eğitimi tutumları. Örn: Çocuğu cezalandırma, kızma, bağırma ve inatlaşma.
•Yanlış ve yetersiz ebeveyn tutumları: Çok sert, baskıcı bir ebeveyne karşı pasif bir cevap ya da aşırı koruyucu, sahiplenici ebeveyne karşı bebeksi tutum sergileme.
•Çocuğun yaşadığı olumsuz yaşam olayları: Aile i��inde yaşanan kavgalar, tartışmalar, ebeveyn ayrılıkları, dayak yeme, şiddet görme, kardeş kıskançlığı, yeni bir kardeşin olması, taşınma, göç, hastalık, ölüm, okulda yaşanan problemler sonucu ortaya çıkan yoğun kaygı duygusu enürezise neden olabilir.
Enkoprezis (Dışkı kaçırma) durumu, çocuğun bağırsak kontrolünü sağlamış olmasına, kakasını tutma ve bırakma işlevini gerçekleştirecek yaşa ve olgunluğa gelmiş olmasına rağmen kakasını altına ya da uygun olmayan yerlere yapması durumudur. 4 yaşını aşmış olan çocuk için tekrarlayıcı nitelikte kaka yapma eylemini gerçekleştirmesi ve bu davranışın en az 3 ay süre ile ayda bir kez meydana gelmesi ve tıbbi bir duruma bağlı olmama durumudur.
Enkoprezis Primer enkoprezis ve Sekonder enkoprezis olmak üzere iki gruba ayrılır.
1.) Primer enkoprezis: Çocuğun bebekliğinden 4 yaşına kadar kakasını tutması ile ilgili hiç kontrol geliştirmediği durumlarda görülmektedir.
2.) Sekonder enkoprezis: Çocuk kakasını kaçırma davranışını en az 1 yıl kontrol edebildikten sonra kakasını kaçırmaya başlama durumunda görülmektedir.
Dışkı kaçırmanın kabızlığa bağlı olup olmaması da önemli bir noktadır. Eğer kabızlığa bağlı ise öncelikle tıbbi bir destek ile çocuğa uygun bir beslenme programı uygulanarak kabızlığın önlenmesi gerekmektedir. Sorun kabızlık ile ilgili değilse yapılacak psikolojik değerlendirme çok önemlidir.
Enkoprezis Nedenleri
Biyolojik Nedenler:
•Bağırsak bozuklukları
•Kabızlık
•Gelişim bozuklukları
Psikososyal Nedenler:
Uzm. Kl. Psk. Merve Kırna
•Çocuğun yaşadığı olumsuz yaşam olayları: Aile içinde yaşanan kavgalar, tartışmalar, ebeveyn ayrılıkları, dayak yeme, şiddet görme, kardeş kıskançlığı, yeni bir kardeşin olması, taşınma, göç, hastalık, ölüm, okulda yaşanan problemler sonucu ortaya çıkan yoğun kaygı duygusu enürezise neden olabilir.
•Annenin çok titiz olması
•Tuvalet eğitiminin çocuğun hazır olmadığı bir yaşta verilmesi, yetersiz bir eğitim verilmesi ya da eğitim sırasında çocuğun baskıya maruz kalması, zorlamaların olması.
• Yanlış ve yetersiz ebeveyn tutumları. Çok sert, baskıcı bir ebeveyne karşı pasif bir cevap ya da aşırı koruyucu, sahiplenici ebeveyne karşı bebeksi tutum sergileme.
•Çocukta dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olması nedeniyle tuvalet yapma kazanımını geliştirememiş olması
•Çocuğun kişilik biçimi olarak inatçı bir yapıya sahip olması ve tuvalet eğitimine karşı direnç göstermesi
Enürezis ve Enkoprezisi Önlemenin Yolları
Primer enürezis ve enkoprezis tedavisinde çocuğa psikolojik destek sağlamak önemli bir yer tutmaktadır.
Öncelikle çocuğunuz hazır olduğu zaman tuvalet eğitimi vermeye başlamalısınız. 1,5-2 yaş arası çocuklar tuvalet eğitimini almaya hazır olmaktadırlar. Yapılamaması gereken ilk şey çocuğun altını bezlemenizdir, bu durum önlem olmaktan çok yaşanan durumu pekiştirmeye neden olmaktadır. Tuvalet eğitimi verirken sizin nasıl tuvalete gittiğinizi anlatmanız ve çocuğa da nasıl yapabileceğini göstererek, lazımlık kullanım konusunda bilgilendirin.
Tuvalet kazalarını cezalandırmayın, sesinizi yükseltmeyin ya da bağırmayın. Cezalar öğretici olmaz. “Tuvalete gitmeye ihtiyacın var mı?”, “Tuvaletin var mı?” demek yerine belirli aralıklarla “İç çamaşırını kontrol et bakalım kuru mu” demek daha hatırlatıcı olmaktadır. Böylelikle hem çocuğunuzun sorumluluk bilincinin gelişmesine hem de yaşadığı sıkıntılı konu üstünde daha fazla kontrolü olduğu duygusu hisseder. Sonuç olarak çocuk kendi sorumluluğunu alıp, kendisine bakabildiğini hissettiği için büyümüş hissetmesine yardımcı olur. Eğer “kuru” cevabını alırsanız “İç çamaşırının kuru olması ne kadar güzel” şeklinde çocuğunuzun davranışını pekiştirmek için ödüllendirici, destekleyici bir cümle söyleyiniz. Kuru kalmanın önemini ne kadar sık tekrarlarsanız çocuğunuz altını ıslatmamanın yararlarını farkedebilmesi o kadar hızlı olur. Ayrıca altını ıslatmadığı zamanlarda “Altının ıslak olmaması çok güzel, şimdi seninle birlikte istediğin bir oyunu birlikte oynayabiliriz”, “Sevdiğin bir masalı okuyabiliriz” ya da “Sevdiğin bir çizgi filmi izleyebiliriz” gibi küçük ödüllerden yararlanabilirsiniz.
Sorduğunuzda altının ıslak olması durumunda sakin ve yumuşak tepkiler ile birlikte tuvalete gitme egzersizlerini gün içinde sık sık tekrarlayarak çocuğunuzun tuvalete gitme kazanımını sağlamasını hızlandırabilirsiniz. Gün içinde yaptığınız tuvalete gitme egzersizleri sırasında çocuğunuzun çişini ya da kakasını yapması gerekmez, önemli olan doğru tuvalet hareketlerinin kazanımının sağlanmasıdır.
Gün içinde çocuğunuzun alması gereken sıvı alımını yapmaya özen gösterin ki çocuğunuzun vücudu susuz kalmasın. Yatmadan 2 saat önce sıvı alımını kesmeye çalışın ve mutlaka yatmadan önce tuvalete götürün. Bunun haricinde gün içerisinde tuvaleti geldiğinde 1 dakika tuvaletini tutmasını isteyin ve tuttuğu zaman küçük bir ödül verin. Süreyi giderek 2 dakika, 3 dakika şeklinde uzatın. Bu idrar kesesinin kapasitesini arttırmasına yardımcı olmaktadır. Altını ıslattığı durumlarda yatağın çarşaflarının değişimi ya da kıyafet değişimi sırasında çocuğunuzun aktif katılımını sağlayın.
4 yaşında kaka kaçırma devem ediyorsa enkoprezis, 5 yaşından sonra idrar kaçırma devam ediyorsa enürezis olarak tanımlanır. Enürezis ve/veya enkoprezis tedavisine geçmeden önce çocuğun detaylı öyküsünü almak çok önemlidir. Fizyolojik bir sıkıntı olup olmadığının araştırılması ve tıbbi incelemelerin yapılması için mutlaka bir uzmana danışılmalı. Ayrıca alta kaçırmanın altında yatan psikolojik nedenlerin detaylı incelenmesi için bir uzmandan psikolojik destek alınması gerekmektedir.
source https://saglik.kocaali.com/enurezis-ve-enkoprezis/
0 notes
Text
Kortizon Yan Etkileri Ne Zaman Geçer Ve Vücuttan Nasıl Atılır
Kortizon Kullanırken Nelere Dikkat Etmeliyiz? Kortizon nedir? Kortizon, karbonhidratın metabolizmasında görev yapan bir steroid hormonu olup neredeyse tüm hastalıkların tedavisinde faydalanılan fakat bunun yanında birçok yan etkisi olan bir ilaçtır. Yüksek dozda alınırsa vücutta çok fazla su ve sodyum biriktiren kortizon, tansiyonu yükseltir, şeker hastalığını tetikler ve yağ birikmesine sebep olur. Kortizonu kullanan hastanın tuzsuz yiyecekler yemesi, kilo almamak için diyetini değiştirmesi, süt, yoğurt ve peynir gibi kalsiyum zengini gıdalar tüketmesi gerekir. Kortizon nasıl salgılanır? Böbrek üstü bezlerinin ürettiği kortizon, her insanda farklı miktarlarda salgılanır. Örnek vermek gerekirse, dinlenmekte olan normal kiloda bir kişinin salgıladığı kortizon miktarı günlük 15 ila 40 miligram arasında değişirken, kilosu fazla birinin günlük üretimi bundan yüzde 50 oranında daha fazladır. Gün içinde salgılanan kortizon miktarı, vücut ısısına, kan basıncına, günün gece ya da gündüz oluşuna göre değişir. Vücudumuz kortizon hormonunu en çok sabah vaktinde salgılar. Sinir ve panik anında ise kortizonunun salgılanma oranı on katına dek çıkabilir. Doğumun üçüncü haftasında başlayan ve öldüğümüz ana dek devam eden kortizon hormonu üretimi vücut tarafından az salgılanırsa ya da hiç salgılanmazsa dışarıdan alınır. Kortizonun etki mekanizması şu şekildedir: Kortizon yangısal durumlara göre değişkenlik gösterecek şekilde şişliği ve ağrıyı baskılar. Ayrıca, normalde vücudumuzu mikroplara karşı savunan bağışıklık sistemi olur da bozulursa vücudun kendi hücrelerine zarar vermesini engellemek için kortizon kullanılır ve olası bir hasar önlenir. Eğer vücutta kortizon eksik salgılanıyorsa, yerine koymak için de kortizon tedavisi uygulanabilir. Kortizon tedavisi nasıl olur ve uygulanırken nelere dikkat edilmelidir? Kortizonu tablet, ampul, krem, fitil ve damla gibi birbirinden farklı kullanım preparatları bulunur. Doktor, uygun formu, uygun dozda ve uygun sürede verir. Kortizon birçok hastalıkta tek tedavi çözümü olsa da, kullanılacak hasta üzerindeki miktarı doktorlar tarafından doğru bir biçimde belirlenmelidir. Sonrasında da takibi de doktorlar tarafında yapılmalıdır. Eğer hastaya daha düş��k miktarda kortizon hormonu yetecekse, yüksek dozda kortizon kullanımından muhakkak kaçınılmalıdır. Kortizonu mümkün olduğunca erken sürede kesmek gerekir. Kortizonun tablet formunun, vücuttaki kortizon hormonunun salgılandığı saatler olan sabah saatlerine uygun şekilde yine sabah erkenden alınması gerekir. Kortizonun mide asidini artırması ve ülsere yol açması gibi riskler vardır. Bu yüzden tok karnına alınması gerekir. Mideye zarar vermemesi için doktor önerisi ile birlikte mide koruyucu ilaç alınabilir. Kortizonun yanlış ve fazla dozdaki kullanımı adı Cushing Sendromu olan, hastanın hayat kalitesini düşüren, sonrasında diyabet, hipertansiyon ve benzeri hastalıklara sebep olabilir. Bir kimse, Cushing Sendromu’na yakalandığından tek başına emin olamaz, teşhis için bir doktorun uzmanlığına ihtiyaç duyar. Kesin tanı için steroid hormonu seviyesine, röntgen incelemesine ihtiyaç vardır. Bu hastalık kolay tedavi edilemez. Duruma göre böbrek üstü bezleri ya da hipofiz bezindeki ur ameliyatla alınabilir ya da ışın tedavisine başvurulabilir. İlaç tedavisi de bir çözüm yöntemidir. Bu tip durumlar yüzünden, kortizonun doktorun yazdığı reçeteye uygun şekilde kullanılması, belirsiz noktalar ya da akla takılan sorular varsa doktora danışılması gerekir. Kortizon tabletlerinin kullanımı bırakılacağı zaman doktora danışılması gerekir. Doktor dozu azaltacak ve size kortizonu yavaş yavaş kesmenizi söyleyecektir. Eğer kortizon tedavisini doktora danışmadan ve birdenbire bırakırsanız halsizlik, bitkinlik gibi sorunlar meydana gelebilir. Kortizon tedavisi uzun sürecekse muayenelerin düzenli olması, periyodik şekilde kan testi yapılması gerekir. Kortizon tedavisi esnasında nasıl beslenmek gerekir? Beslenme düzenine dikkat eden insanların kortizonla barışık şekilde yaşamaları mümkün. Kortizon tedavisi gören hastalar yediklerine özen gösterip dikkat ederlerse, kortizonun yan etkilerinden büyük ölçüde korunabilirler. Buna göre, kortizon kullanan hastaların şu şekilde beslenmesi önerilir. Tuz kullanımı azaltılmalıdır. Tuz, kortizon tedavisinin baş düşmanlarından biri olarak kabul edilir. Çünkü, kortizon hormonu, böbreklerde tuzun geri emilimini artıran bir hormondur. Kortizonun yüksek olması halinde, yüksek tansiyon tetiklenir. Tuz, kandaki ve vücuttaki sıvısındaki birikimiyle bu sıvıların osmatik basıncını yükseltir. Bu durum şu örnekle açıklanabilir: Su geçiren bir zarımız olduğunu düşünelim. Bu zarın her iki tarafına farklı yoğunluklarda tuz barındıran sıvı koyduğumuzda, yüksek yoğunluklu tuzlu sıvı, düşük yoğunluklu tuzlu sıvının olduğu tarafa göre daha çok su çeker. İşte bu, yüksek oranlı tuzun olduğu bölümdeki osmatik basıncın yüksek olduğuna işaret eden bir durumdur. Aynen bu örnekte olduğu gibi, kanın içerisinde de tuz ne kadar fazla yoğunluktaysa, kılcal damarlar osmatik basıncın etkisiyle dokuların içinden o denli fazla su çekecektir ve kan basıncını artıracaktır. İşte bu sebeple de yüksek tansiyon meydana gelecektir. Vücudun şişkinliğinin ve yağ sentezinin artmasının sebebi de bu durumdur. Sebze ve meyve tüketimi artırılmalıdır. Kortizon böbrek üstünde yalnızca tuz tutma etkisi değil, bir de potasyum atma etkisini gösterir. Bu yüzden, kortizon tedavisi gören kişilerde potasyumun azaldığını gözlemleriz. Potasyum azaldıkça, kaslarda ve adalelerde güçsüzlük meydana gelecektir. Bu durum da, bazı hormonların salgılanış işlevi ile kalbin kasılma fonksiyonunda olumsuz etkiler görülmesi anlamını taşır. Dolayısıyla, tuz azaltılırken bir yandan da potasyum açısından zengin olan yağsız besinler tüketilmelidir. Bu besinler sebze ve meyvelerdir. Çok fazla tatlı ve yağlı besin tüketimi yapılmamalıdır. Yukarıdaki açıklama uyarınca, tatlı ve yağlı besinlerden de kaçınmak gerekir. Bolca kalsiyum tüketilmelidir. Kortizon tedavisi gören hastalarda kemik yıkımı başlar. Bu nedenle, kortizonun kalsiyumun bağırsaktan emilimini azaltarak osteoporoz rahatsızlığına sebep olma riski vardır. Kortizon tedavisi görenlerin düzenli şekilde kemik mineral ölçümü yapması ve kalsiyumu bol yiyecekler tüketmesi gerekir. Bu yiyecekler, süt, yoğurt, tuzsuz ve yağsız peynir, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve tuzsuz fındık gibi yiyeceklerdir. Küçük balıklar da uygundur. Küçük balık ve fındık yağlı olduğundan çok fazla tüketilmemelidir. Kortizon tedavisi gören birinin asla tüketmemesi gereken yiyecekler nelerdir? Market ve bakkallarda satılan hazır gıdalar Konserve yiyecekler Meyve suları Soda ve kola gibi gaz içerikli içecekler Alkollü içecekler Bisküvi ve gofretler Tuzlu ve peynirli krakerler Şekerlemeler Zeytin Salça İçinde koruyucu madde olan bütün gıdalar Midye ve karides gibi kabuklu deniz ürünleri Büyük balıklar Salam ve sosis gibi şarküteri ürünleri Sakatat Kereviz ve deniz börülcesi gibi sebzeler Kaşar peyniri Otlu peynir Tuzlu peynirler Süt tozu Patlamış mısır Böreklik yufka Pasta ve börekler Kahvaltılık tuzlu tereyağı ve margarinler Salata ve makarna sosları Kabartma tozu Hazır çorbalar Dondurulmuş gıdalar Bulyon ve içerisinde çok tuz olan tüm baharatlar Mayonez Ketçap Turşu Kortizon tabletinin yan etkileri Kilo artışı Ruh hali değişiklikleri Depresyon Deri incelmesi ve buna bağlı olarak gelişen deri altı kanaması Katarakt ve benzeri göz sorunları Hipertansiyon ve benzeri kalp hastalıkları Osteoporoz, omur kırığı gibi sorunlar Çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği Kan şekerinin yükselmesi, diyabet hastalığı olanların problem yaşaması Enfeksiyonlara yatkınlığın artması Uyku sorunları Kortizon tedavisinin genel yan etkileri Gelişme bozuklukları Vücudun bazı bölgelerinde normal dışı şişlikler ve gövdede yağlanma Adale zayıflığı Kan basıncında yükselme Kemik erimesi Psikolojik bozukluklar Ciltte kıllanma, çizgilenme Adet bozuklukları Şeker ve tansiyon yükselmesi Gözlerde katarak oluşumu Mide şikâyetleri Kortizon tedavisinin kullanıldığı hastalıklar Romatizmal hastalıklar Kan hastalıkları Sinir sistemi hastalıkları Kalp ve damar hastalıkları Bağ dokusu hastalıkları Alerjik hastalıklar Tümör tedavileri Karaciğer hastalıkları Böbrek ve idrar yolu hastalıkları Hormonal hastalıklar Zehirlenmeler ve sıcak çarpmaları Göz hastalıkları Şoklar Kortizon tedavisi, birçok hastalığın tek tedavi yöntemi olsa da gereğinden fazla uygulandığı taktirde geri dönüşü olmayan sorunlara ve başka hastalıklara sebep olabilir. Kortizon vücuttan nasıl atılır, kortizon böbreklerin üzerinde yer alan böbrek üstü bezlerinden salgılanan bir hormondur. Vücutta kan şekeri sentezini sağlayan ve proteinin yapı taşlarına parçalanmasını gerçekleştiren kortizon, insanlarda dinlenme zamanında bile üretilir. Dinlenme sırasında üretilen kortizon miktarı yaklaşık 25-30 mg kadardır. Bu miktarlar kilosu fazla olan kişilerde daha fazladır. İnsanların vücutlarında kortizon eksikliği olması halinde ya da değişik hastalıkların tedavisinde hastaya dışarıdan kortizon verilir. Bu tedavide her hastanın durumuna göre farklı dozlarda kortizon kullanılmaktadır. Ancak kortizonun fazlası vücutta ciddi yan etkilere neden olabilir. Hastalara faydası ve zararı gözetilerek verilen kortizonun vücuttan atılması için, özellikle beslenmeye dikkat edilmelidir. Bu tedbir kortizonun yan etkilerinden korunmak için faydalı olur. Kortizon ne zaman verilmelidir? Kortizon genel olarak tehlikeli sonuçlara neden olsa da, verilmemesi durumunda ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Vücutta sadece böbrek üstü bezlerinden salgılanması nedeniyle, bunda bir sorun yaşanması halinde doktor kontrolü altında hastaya kortizon verilmelidir. Romatizma hastalarından, alerjik hastalıklara, kan hastalıklarına kadar çok sayıda alanda kortizon tedavisi uygulanır. Bu tedavi uygulanmadığında, hastaların ölümü kaçınılmaz olabilir. Doğumda bebekte olan kortizon eksikliği halinde, bebeklerin özürlü doğma olasılığı yüksektir. Kortizonun vücuttaki etkileri Kortizon bu kadar olumlu etkilerini olmasına rağmen, aşırılığı halinde vücutta atılması mümkün olmayan bir hormondur. Kortizonlu ilaçların yüksek dozda ve uzun süreli kullanımı sonrasında karında ve omuzlarda yağ toplanması, tansiyon yükselmesi, vücutta su ve tuz tutulumundan kaynaklanan ödem, kemik erimesi, kas erimesi gibi ciddi sorunlara sebep olur. Kortizonun en ciddi yan etkisi yüz bölgesinde şişme ve yuvarlaklaşma ile sırtta yağ birikiminin olmasıdır. Ayrıca kan şekerinin kullanılmasına etki eden insülinin dengesini bozarak, kan şekerinin yükselmesine etki eder. Gebelerde kullanıldığında, gebelik kan şekeri oluşumuna etki eder. Vücutta ödeme neden olması, özellikle kalp ve böbrek yetmezliği çeken hastalarda ve yüksek tansiyon hastalarında olumsuz etkiler yapar. Kortizon Vücuttan Nasıl Atılır Kortizon vücuttan nasıl atılır? Kortizonun vücuttan tamamen atılması mümkün değildir. Çünkü insanlarda her zaman böbrek üstü bezlerinden kortizon salgılaması olur. Kortizon vücutta hiç olmadığı zaman ölüm gerçekleşebilir. Kortizonlu ilaçlarda mutlaka doktor denetiminde kullanılmalıdır. Bu dengenin sağlanması için hastaların beslenmesine dikkat etmesi gerekir. Kortizon kullanımı sırasında beslenme Tuz tüketimine dikkat edilmeli: Kortizon kullanan hastaların tuz tüketimini azaltması gerekir. Bunun sebebi kortizonun böbreklerden tuzun geri emilimini arttırmasındandır. Bu hastalarda tansiyonun yükselmesine neden olan bir etkidir. Bunun dışında kortizon böbreklerden potasyum atma etkisi de bulunmaktadır. Hormonların salgılanmasında ve kalbin kasılma fonksiyonunda olumsuz etkiler yaratır. Bu yüzden hastalar tuzu azalttığında, potasyum açısından zengin beslenme düzeni kurmalı, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmelidir. Bu arada tatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Kalsiyum oranı arttırılmalıdır: Uzun süre kortizon tedavisi gören hastalarda kemik yıkımı fazlalaşır. Bunun sebebi kortizonun kalsiyumun bağırsaktan emilimini azaltması nedeniyle osteoporoza sebep olmasındandır. Hastalar bu süreçte düzenli olarak kemik yoğunluğu ölçümü yaptırmalı, kalsiyum oranı yüksek olan yoğurt, peynir, yeşil sebzeler, balık, kuru baklagiller, fındık gibi gıdaları tüketmeleri gerekir. Tatlılardan kaçınılmalı: Kortizon verilen kişilerde iştah açıldığından, karbonhidrat içeren besinlere aşırı bir istek doğar. Çünkü vücutta karbonhidrat metabolizması bozulmuştur. Tatlıları fazla tüketmek kilo alımını hızlandırır. Sodyum içeren gıdalardan kaçınılmalı: Kortizon alanlar hazır gıda tüketiminden kaçınmalıdır. Evde yapılan katkısız besinler tercih edilmelidir. İçinde sodyum oranı yüksek olan sakatatlar, şarküteri ürünleri, kabuklu deniz ürünleri, salata sosları, ketçap, kahvaltılık tuzlu margarinler, hazır yufka, mısır gevreği gibi gıdalar tüketilmemelidir. Kortizon Yan Etkileri Kortizonun bilinçsizce kullanımı yüksek tansiyon ve şeker hastalığına yol açabilecek Cushing hastalığına neden olur. Bu hastalık nedeni ile bağışıklık sistemi zayıflar, tuz tutulumu artar ve yüksek tansiyon meydana gelir. Yağ oranı artarak kişinin aşırı kilo almasına neden olur. Hasta oldukça kilolu ancak çok halsiz olur. Vücudu mikroba karşı eğilimli ve kasları daha ince olur. Çocukluk çağında ve gençlerde kullanılan kortizon gelişme bozukluğuna yol açabilir. Vücutta bazı alanlarda yağlanma ve şişlikler hakim olabilir. Kan basıncında artış, kaslarda zayıflama, psikolojik problemler ve kemik erimesi oluşabilir. Ciltte tüylenme, adet bozuklukları, troid hastalıkları ve erkeklerde testislerde sorunlar görülebilir. Uzun dönem kullanılan kortizon genç ve çocuklarda gelişim geriliğine neden olabilir. Kortizon tedavisi uygulanan hastalarda, bakteri ve mantar nedeni ile oluşan enfeksiyonlara vücut daha yatkın olur. Kortizon Yan Etkileri Kortizon, vücutta su ve tuz tutulumuna neden olabileceğinden, özellikle böbrek, kalp ve tansiyon hastalarında ciddi yan etkiler oluşturabilir. Kortizon böbreklerde tuz emilimini çoğaltacağından kortizon kullanıldığı sürece tuz tüketiminin en az seviyeye indirilmesi gerekir. Kortizon tedavisi uzun süre devam ederse gözde katarakt oluşma olasılığı artar. Uzun süre kullanılan kortizonun burun spreyi türü, burunda kuruluk, kanama ve kabuklaşmaya yol açabilir. Dışarıdan vücuda alınan kortizon nedeni ile böbreküstü bezi kortizon üretimini keser. Anide bırakılan kortizon tedavisinde böbreküstü bezleri üretimi kestiği için vücutta kortizon eksikliği yaşanır ve bu durum addison krizine neden olur. Kortizon tedavisinin bir anda bırakılmaması gerekir. Biranda bırakılan kortizon vücutta bazı komplikasyonların oluşmasına neden olabilir. Kullanılan kortizon oranı yavaş yavaş arttırıldığı gibi, aynı şekilde yavaş yavaş azaltılmalıdır. Ayrıca kortizon böbreküstü bezinde bağımlılık oluşturabilir. Uzun dönem kullanılan kortizonun birden kesilmesi ile hasta şoka girebilir.
0 notes
Text
Ergenlik Çağı Çocuklarda Beslenme
Ergenlik; fiziksel, biyokimyasal, ruhsal ve sosyal yönden hızlı büyüme, gelişme ve olgunlaşma süreçleriyle çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir.Ergenlik çağı 12-18 yaş grubunu içerir. Ergenlik çağının genellikle kızlarda 10-12, erkeklerde ise 11-14 yaşlar arasında başladığı kabul edilmektedir.
Ergende beslenmenin önemi
Ergenlik çağında büyüme hızlıdır. Hızlı büyüme ve gelişme ise enerji ve besin öğelerine ihtiyacı arttırır. Gencin artan ihtiyaçlarının karşılanmasında çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Bu sorunların bir bölümü gencin yaşam şekliyle, bir bölümü ise bilinçsizlik nedeniyle kazanılan hatalı alışkanlıklarla ilgili olabilir. Sorunların giderilip, gencin sağlıklı büyüme ve gelişmesini sağlayacak beslenme koşullarına kavuşturulmasında ve ileriki yaşamında sağlığını olumlu etkileyecek alışkanlıkların kazandırılmasında aileye, okula ve toplumun diğer kurumlarına önemli görevler düşmektedir.
Ergenlik çağında gözlenen başlıca değişiklikler şunlardır:
Vücut şeklinde cinsiyet hormonlarına bağlı değişiklikler görülür. Özellikle vücuttaki yağ dokusunda, kas ve kemik yapısında değişiklikler olur. Kız çocuklarda göğüs ve kalçalar belirginleşir. Erkeklerde ise kalçalar küçülür, vücut adaleli ve az yağlı bir görünüm alır.
Psikolojik değişiklikler nedeniyle çocuk aile ile bağımlılığını yitirebilir ve etrafını umursamaz bir davranışa girebilir. Bunun sonucu olarak çocuk ailesinden çok arkadaşlarına yönelir; onlarla birlikte olmak ister. Yemek zamanlarında arkadaşları ile birlikte olmaktan hoşlanır.
Hızlı büyümeye ek olarak gencin sporla uğraşması enerji ve besin öğelerinde artışa neden olur. Çeşitli spor dallarının ne miktarda ek enerji gerektirdiği ve bunu karşılamak için diyetin özelliği konusunda gençlere yeterli bilginin verilmesi ve bilinçlendirilmeleri gerekir.
Bu dönemde yanlış uygulanan zayıflama diyetleri yetersiz ve dengesiz beslenme nedenidir. Genç kendisini filmlerde, gazete ve dergilerde gördüğü kişilere benzetme özlemi içinde onların öğütlerini uygulama hevesine kapılabilir. Bedensel hareketler arttırıldığı, yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edildiği sürece kasların gücü artar ve şişmanlık önlenir, kemik mineral yoğunluğu artar.
Yetersiz beslenme sonucu gençlerde artan besin öğeleri ihtiyaçlarının karşılanamaması, sağlık kurallarına uyulmaması sonucu barsak parazitlerinin varlığı, diyette C vitamininin yetersiz düzeyde alınması, kızlarda menstürasyon kansızlığın nedenleri arasındadır.
Diş çürükleri gençlerde önemli sağlık sorunlarındandır. Ülkemizde yapılan araştırmalara göre diş çürüklerinin görülme sıklığı %55-70 arasındadır. Aşırı şeker tüketimi, sularda flor azlığı, yetersiz beslenme, diş bakımı ve temizliğinin yeterince yapılmaması sonucu görülür.
Basit guatr besinler ve su ile iyodun yetersiz alınması sonucu çocuklarda ve gençlerde önemli bir sağlık sorunudur. Bu nedenle iyotlu tuz kullanılmalıdır.
Ergenin beslenme özellikleri
Sağlıklı beslenmenin yanı sıra çocukların daha hareketli bir yaşam tarzı benimsemeleri, fiziksel aktivite düzeylerinin arttırılması ve bu konuda desteklenmeleri çocukların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerine önemli katkılar sağlayacaktır.
Ergenlik çağı gençlerin yeterli ve dengeli beslenmeleri büyüme ve gelişme hızlandığı için daha da önemlidir. Beslenme gencin yaşına göre boy uzunluğu ve vücut ağırlığının saptanması ile değerlendirilir. Ayak üstü beslenme (fast food) veya abur-cubur beslenme alışkanlığı çocuk ve gençler arasında yaygın olarak görülmektedir. Aslında bu tip beslenme günümüzde insanın hızlı yaşam temposu nedeniyle oluşmuştur. Bu tür beslenme ile enerjinin %40-50'si yağdan gelmektedir. Bu yağın çoğunluğu doymuş yağlardan oluşmaktadır.
Diyetteki doymuş yağ miktarı ve serum kolesterol düzeyi ile kalp-damar hastalıkları arasında ilişki olduğu bilinmektedir. Bu hastalıklar yetişkinlerde görülmesine karşın temelleri çocukluk çağında atılmaktadır. Genellikle ayak üstü beslenmede A ve C vitaminleri, kalsiyum, posa tüketimi yetersizdir, yağ ve tuz tüketimi ise yüksektir.
Bu yaş grubunun diğer bir yanlış alışkanlığı da öğün atlamadır. En çok atlanan öğün ise sabah kahvaltısıdır. Sabah kahvaltısı insanlar için önemli bir öğündür.
Ergenlik çağında özellikle kızlarda yemek yeme ile ilgili bozukluklar olarak anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa görülmektedir. Genç kendi kendini kusturmakta, laksatif ve diüretik ilaçlar kullanmakta ve sağlığı bozulmaktadır.Genç, bir deri bir kemik görünümünü almaktadır ve bu durumlarda gencin psikiyatrik tedavi görmesi gerekmektedir. Sorunların nedenlerinin araştırılması gerekmektedir.
0 notes
Text
Ortodonti Nedir?
Ortodonti, diş, çene, yüz bölgelerinin gelişim sürecinde veya daha sonra meydana gelen bozuklukları ve bunların tedavileri ile ilgilenen bilim dalıdır. Ortodonti kelimesi iki Yunanca sözcükten oluşmuştur. ‘Ortos’ düzgün, ‘odontos’ dişler anlamına gelmektedir. Ortodonti temel olarak biyoloji, tıp ve diş hekimliği bilimlerine dayanmaktadır. Ağız, burun boşluğu ve bunlarla ilgili anatomik oluşumlar, insan yaşamı için gerekli olan solunum, beslenme gibi faaliyetlerin sağlanmasında rol oynarlar. Ortodontinin çalışma alanı ve sorumluluğu, bu alanları doğrudan kapsamaktadır. Doğumdan itibaren çocuğun büyüme ve gelişimi incelenmekte, gerektiğinde koruyucu, önleyici ve tedavi edici uygulamalar ile düzgün bir okluzyon ve yüz görünümü sağlanması hedeflenmektedir.
Kısaca ortodonti diş hekimliğinin;
1. Dişlerin, diş kavislerine ve çenelerin bazal kısımlarına göre,
2. Diş kavislerinin birbirlerine göre,
3. Çenelerin bazal kısımlarının birbirlerine ve yüze göre,
4. Bu yapılarla ilgili komşu yumuşak dokuların,
değişik yaşlardaki anormal ilişkilerinin saptanarak düzeltilmesini sağlayan ve anormal ilişkilerin meydana gelmesini engellemeye çalışan bir dalıdır.
Ortodontik bozukluklar her yaşta tedavi edilebilmektedir. Yeter ki sürekli ve özenli bir diş bakımı ile birlikte ağız ve dişlerin sağlığı yerinde olsun. Ortodontik Anomalileri temel olarak iki şekilde sınıflandırıyoruz:
Yalnızca dişlerin dizilimiyle ilişkili olan “dişsel anomaliler”,
Hem dişlerin diziliminin bozuk olduğu, hem de çenelerin birbiriyle ilişkisinin bozuk olduğu anomaliler.
Birinci gruptaki sorunlar hastamızın yaşı ne olursa olsun benzer şekilde ve büyük oranda sabit ortodontik aygıtlarla tedavi edilebilmektedir. Ancak çocukluk ve gençlik çağında yapılan ortodontik tedavilerde dişlerin çapraşıklığını diş çekimi yapmak zorunda kalmadan çözme şansımız daha fazla, tedavi süresi erişkin bireylerden daha kısa ve yaptığımız tedavinin kalıcılığı da biraz daha iyi olabilmektedir.
Uzm. Dt. Berna Özel
Çocuklarda ilk dişlerin (süt dişleri) konumları hakkında çok fazla endişelenmeye gerek yoktur. Bu dişler arasında bulunan boşluklar, doğal gelişim göstergesidir. Erişkinlerin dişlerindeki gibi sıkı temaslar ileride meydana gelebilecek yer darlığı ve dolayısıyla dişlerde çapraşıklığın (çarpıklığın) göstergesi olabilir. Daimi dişler 6-7 yaşlarında sürmeye başlarlar ancak 7-9 yaşları arasında, kesici dişler sürene dek pek fazla problem gözlenmez. Aile hekiminiz sizi erken yaşta bir ortodontiste yönlendirse dahi bu her zaman tedavinin çok erken başlatılacağı anlamına gelmez. Çoğu dikkatli diş hekimi potansiyel bir problemin kontrol atında olduğu ve en uygun tedavi zamanının geçmediğinden emin olmak ister.
Çocukların ilk ortodontist tanışmaları 7–8 yaş civarında olmalıdır. Çünkü bu yaşa kadar ilk daimi azı dişleri çıkar ve daimi kesici dişler yerlerini almış olurlar. Erken teşhis ile düzensizliklerin zamanında tespiti, ileride oluşabilecek ciddi problemlerin önlenmesine olanak tanır. Bu yaşlarda herhangi bir tedavi gerekmese bile ortodontist büyüme ve gelişimi takip ederek en uygun zamanda tedaviye başlanmasını sağlar.
Ortodontik tedavi her yaşta yapılabilir. Dişsel düzeltmelerde yaş sınırı yokken, kemik yapıda bir düzensizlik söz konusu ise tedavi büyüme ve gelişim döneminde yapılmalıdır. Ortodontik problemler çene büyümesi yavaşlamadan önce erken yaşta tespit edilirse düzeltmek daha kolaydır. Erken tedavi hastanın ortognatik cerrahi ihtiyacını ortadan kaldırılması ve daha ciddi komplikasyonların önlenmesi anlamına gelebilir. Artan yaşın tedavi süresini uzatması ve tedaviyi biraz zorlaştırması söz konusu olabilir. Yine de yaş faktörü dişlerin ve periodontal dokuların sağlıklı olması kadar önemli değildir.
Ortodontik tedavi yöntemlerini gruplandıracak olursak:
Sabit ortodontik tedavi : Ortodontik tedavinin en çok tercih edilen şeklidir. Dişlerin üzerine özel yapıştırıcılar ile yapıştırılan braketlerin içine ileri teknoloji ürünü çeşitli kalınlıkta ve bükümlerde teller yerleştirilir. Bu teller braketler aracılığı ile dişe istenilen yönde kuvvet uygular ve dişler hareket eder. Dişin kökünü de hareket ettirmek mümkündür. Braket bakımı için hasta kooperasyonu gerekir, ama kontrol daha çok doktorun elindedir.
Fonksiyonel ortodontik tedavi: Çeneler arası düzensizlikler ortopedik uygulamalar ile büyüme, gelişim çağı içerisinde düzeltilebilirler Çocuğun büyüme gelişiminden yararlanılarak uygulanan, çene kemiklerinin ve kafa kemiklerinin büyümesini yönlendirmeyi amaçlayan ortopedik bir tedavidir. Alt çenenin aşırı ileri olduğu durumlar, üst çenenin aşırı ileri olduğu durumları gibi bozukluklar bu gruba girer. Çocuğun yaşı çok önemlidir. Bu tedavi büyüme ve gelişim tamamlandıktan sonra uygulanamaz.İki çeneyi de ilgilendiren hareketli apareylerle veya çene dışından uygulanan extra oral apareylerle tedavi yapılır. Bazen ortodontik apareylerle birlikte kullanılır.
Ortognatik cerrahi: Ortodontik veya ortopedik tedavi ile düzeltilemeyecek durumlarda ortognatik cerrahiye başvurulur. Çene ve yüzde oluşan bozukluklar doğuştan olabileceği gibi, kaza ve hastalıklara bağlı olarak sonradan da ortaya çıkabilir. Çenelerin birbirine ve yüze göre uyumsuzluğu, hastalarda hem estetik hem fonksiyonel hem de psikolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır. Önce ortodontik sabit tel tedavisi ile dişler çene kemikleri üzerinde doğru pozisyonlarına konumlandırılırlar. Ardından cerrahi ile çeneler kafa kaidesi ve yüz yapısı ile uygun olacak şekilde karşılıklı getirilerek birleştirilirler. Operasyonlar genel anestezi altında gerçekleşir. Cerrahi gerektirebileceği düşünülen kimi anomaliler ortodontide son yıllarda meydana gelen gelişmeler sayesinde sadece sabit aygıt uygulamaları ile tedavi edilebilmektedir.
Pekiştirme tedavisi:Ortodontik tedavi ile dişler düzeltildikten sonra dişi saran dokuların, dişlerin bu yeni pozisyonlarına uyum sağlamaları için zaman gerekir. Zira kemik doku henüz tam olgunlaşmamıştır. Bu nedenle aygıtlar çıkartıldıklarında dişler eski pozisyonlarına dönme eğiliminde olurlar. Bunu engellemek amacıyla dişleri yeni yerlerinde pekiştirmek gerekir. Bunun için sabit veya hareketli çeşitli aygıtlardan faydalanılmaktadır. Aktif ortodontik tedavinin süresine, gerçekleştirilen diş hareketi miktarına, hastanın yaşına ve tedavi başındaki anomalinin cinsine göre pekiştirme tedavisinin süresi ve tedavide kullanılan aygıtların cinsi değişmektedir.
Pekiştirme aygıtları istenen şekilde takılmadıklarında dişler eski konumlarına geri dönebilirler. Bundan dolayı pekiştirme aygıtlarının ortodontik tedavide önemli bir rol oynadıkları unutulmamalıdır.
Ortodontik tedavi, uzun süren disiplin ve sabır isteyen bir uygulamadır. Ortodontik tedavi hasta ve hekimin işbirliğini gerektirmektedir. Hasta hekim işbirliği istenilen seviyede olursa tedavinin başarısı artar ve tedaviden makul bir sürede sonuç alınabilir.
Dişlerde olan çapraşıklık sadece estetik bir sorun değildir. Fonksiyon ve hijyen de bu durumdan etkilenir. Ortodontinin ilk hedefi diş, çene, yüz kompleksini meydana getiren tüm elemanlar arasındaki bozuk ilişkileri saptamak, oluşmasını ve ilerlemesini engellemek ve gerekli hallerde düzelterek, sistemin normal fonksiyon yapabilmesini sağlamaktır.
Çapraşık dişlere sahip olan bireyler yeterli ağız temizliğini sağlayamadıkları için bakteri plağı ve diş taşı çapraşık bölgede çok daha rahat oluşur ve tutunur; dolayısıyla çürük riski artar.
Çapraşık dişli ağızlarda, dişleri örten dişeti devamlılığının bozulması sebebiyle dişeti problemleri gözlemlenir. Ayrıca çapraşıklık sebebiyle homojen olmayan çiğneme kuvvetleri nedeniyle bazı dişlere daha fazla kuvvet yüklenmesi sonucunda o bölgede dişeti çekilmesine hatta dişin canlılığını kaybetmesine neden olabilir. Çene ekleminde de problemler gözlenir ve ortodontik tedavi ile çiğneme fonksiyonunu sağlamak, böylece eklem bölgesine binen yanlış kuvvetleri engelleyerek çene ekleminin sağlığının korunmasına katkıda bulunulur.
Çene-yüz kompleksini meydana getiren sistemler arasındaki bozuk ilişkiler yüz estetiğini de etkilemektedir. Ortodontik tedavi bireylerde yüz estetiğinin daha mükemmel olmasını sağlamaktatır.
Diş, çene ve yüz kompleksindeki bozuk ilişkiler ve sonuçları, ilgili bireylerde pisişik ve mental olarak sıkıntılara yol açmaktadır. Yapılacak tedavi ile bu bireylere yardımcı olunabilmektetir. Ortodontik tedavi ile estetiğin sağlanması sonucunda hastanın toplum içinde kendine olan güveni arttırılarak psikolojik destek sağlamak da amaçlanır.
Ortodontik bozukluklar, diğer bir takım hastalık ve bozuklukların oluşmasında etkili olabilirler. Anomalinin düzeltilmesi ve dolayısı ile de bu hastalıkların meydana gelmesini önlemektedir.
Ortodontik bozukluklar nedeni ile meydana gelen konuşma bozukluklarının düzeltilmesi de ortodontinin amaçları arasındadır.
source https://saglik.kocaali.com/ortodonti-nedir/
0 notes