#Batılı projeler
Explore tagged Tumblr posts
zerihcom · 28 days ago
Text
CHP’de Aşağılık Kompleksi Bitmez!
3 minutes Kaynak: Kokludegisim.net Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu’nun 24 Aralık 2024 Salı günü düzenlediği “Gündem Değerlendirme” toplantısında, CHP lideri Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Suriye devrimi üzerinden Müslümanları tahkir eden açıklamaları ele alındı. Toplantıda ayrıca Kahire’de gerçekleşen D8 zirvesi ve 2025 yılı merkezi yönetim bütçesi…
0 notes
elestirikosesi · 5 years ago
Text
Kahraman olmak kolay değildir!
Ülkemiz ve tarihimiz kahramanlarla dolu. Bu doğru. Ama son dönemde iş yapmadan kahraman olanlar ortaya çıktı. Yolculuğu bitmemişler, kahraman olarak yola çıkıyorlar artık. Ne yaptıkları, ne söyledikleri önemli değil. Kabartılmış, süslenmiş, allanmış ve pullanmışlar.
İstanbul'da şöyle bir dolaşın, her köşe başına afişler yapıştırılmış. "Kahramanın yolculuğu." İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu anlatıyor. İmamoğlu kahraman sıfatından memnun ki, kitaba önsöz yazmış. Kahramana bakalım. İmamoğlu geldiğinden beri Ak Parti döneminde tamamlanmış Kemerburgaz Ormanı'nı açtı. Suya zam yaptı. Temel atmama töreni yaptı. Biraz daha açalım: Servis ücretlerine %13, taksiye %48, minibüse %25, BELTUR’un işlettiği sosyal tesislerdeki yiyecek ve içeceklere %20, içme suyuna %25 ile %50 arasında, halk ekmek fiyatlarına %40 oranında, İSPARK’a %50 ile %100 arasında zam yapıldı. Zamla gelen kahraman olur mu?
Sorun: Doğru program
Şunu demiyorum. Ak Parti daha iyi yönetiyordu, İmamoğlu yönetemiyor. Aksine seçimden önce "Ak Parti yönetemiyordu, İmamoğlu da yönetemeyecek. Çünkü İstanbul'un sorunu kişi değil, program sorunudur" diyordum. İmamoğlu da, daha önce yöneten Ak Parti belediyeleri de halkçı temelde, kaynak yaratan temelde değil, borçlanarak ve faturayı halka keserek, şehrin rantını yiyerek yönetti ve yönetecek. Rant el değiştirdi. Başka bir değişim yok. Çözüm halkçı, eşitlikçi ve kaynakları doğru kullanan bir yönetim kurmak. Bunun için de isim değil, program konuşmak gerekiyor.
Dünya gezgini başkan
İmamoğlu'nu çok arıyoruz ama beyefendiyi pek İstanbul'da gören yok. Önce Fransa'ya gitti. Sonra Almanya'ya. Şimdi de İngiltere'nin başkenti Londra'da. İmamoğlu'na orada ilgi büyük. Bol bol ödüller veriyorlar. Fakat Londra ziyaretine ayrı bir parantez açmak gerekiyor.
İmamoğlu, Londra gezisinde önce "Faiz lobisi" olarak bilinen finans kapitalin temsilcileriyle buluştu. (Dünyanın mali başkenti Wall Street gibi bilinir. Aksine Londra'dır. Bu faiz lobisi şu bankalardan oluşur: Goldman Sachs, JP Morgan Chase, Barclays, Bank of America Corporation, Morgan Stanley, Deutsche Bank, Citigroup, Credit Suisse, UBS Group AG, HSBC Holdings.) Ardından Londra Belediye Başkanı Sadık Han'la görüştü. Son adresi ise Chatham House'dı. İmamoğlu, Chatham House ziyaretinin ardından şunları söyledi: “Londra’nın yine en üst seviyede fikir kuruluşlarından Chatham House’da güzel bir sohbet ortamı yakaladık. Hem dünyayı hem Türkiye’yi hem de yerel politikalarımızı ve İstanbul’umuzu değerlendirdik."
Peki, İmamoğlu'nun güzel bir sohbet ortamı yakaladığı bu Chatham House kuruluşu nedir? Gelin bakalım.
Sevr anlaşmasını hazırladılar
Chatham House, 1900'lü yılların başında kuruldu. Kuruluşun ilk yöneticileri arasında İngiliz Propaganda Bakanlığı’dan Robert Cecil ve siyasi-istihbarat bölümünden Ortadoğu uzmanı ve Ermeni soykırımı yalanlarına dayanak yapılan Mavi Kitap’ın editörü Arnold J. Toynbee de yer alıyor. Chatham House, Osmanlı Devleti'nin yıkıldığı, Anadolu'nun esir alınmak istendiği Sevr Antlaşması'nın mimarı olarak biliniyor. İngiliz istihbaratına yakınlığıyla bilinen kuruluş, dünyayı şekillendirme iddiasında. Özellikle emperyalist projeler bu kuruluşta görüşülür. Chatham House, ABD’deki Council of Foreign Relations, (Dış İlişkiler Konseyi-CFR)'ın bir başka versiyonu olarak bilinir. Chatham House'un kurumsal ortaklarından birisi de Koç Holding'tir.
Türkiye'yi bölen rapor
Chatham House'un 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra hazırladığı rapor bir hayli dikkat çekici. Türkiye, Osmanlı'nın son yıllarına benzetiliyor. Raporda PKK'ya otonom bölge verilmesi öneriliyor. Türkiye'nin buna karşı çıkması durumunda Türkiye'ye yaptırım istiyor. Açılım sürecinin hararetli savunucularından olan kuruluş, HDP'ye de hükümette ortaklık verilmesini teklif ediyor. PKK'ya özerklik için şu belirtiliyor: "AKP iktidardan gitse bile fark etmez. Muhatap Türkiye Cumhuriyeti.”
Bu konularda yapılan toplantılarda şu hâkim görüş ortaya atılmış: "Bu konuyu tartışmamalıyız. Türkiye buna mecbur. Batılı ülkeler bu çerçevede tavır belirlemeli. Geri adım söz konusu olamaz. Sınır çizilmesi aşamasındayız. PKK/HDP sınır çizilmesi koşuluyla belli tavizler verebilir. Sınırların çizilmesi ve bölgenin Kürt bölgesi olarak tanınmasını kritik eşik. Ana dil, güvenlik birimleri gibi konular, gündemin ilk sırasında değil. Sınır kabul edilirse ana dil, güvenlik ve yargı birimleri gibi konular zaten arkadan gelir. PKK yönetimi Batı ile benzer görüşlere sahip. HDP TBMM’de temsil edilirse sorunun çözümü rahatlar. Hele hükümete ortak olursa iş daha kolay hale gelir. Bu nedenle medya desteği önemli. Bunun için gereken yapılmalı.”
Abdullah Gül'e ödül
Kuruluş'un İngiliz istihbaratıyla bağlantısını vurgulamıştık. İşbirliği yaptığı kurumlardan biri Exeter Üniversitesi. Bu üniversite dünya çapında ciddi anlamda ajan yetiştirmesiyle bilinir. Abdullah Gül, Fehmi Koru, Şükrü Karatepe, Ekmeleddin İhsanoğlu gibi isimler buradan yetişmiştir. Greenpeace'i de bu üniversite kurmuştur.
Chatham House, bu işbirliğiyle her yıl ödül verir. 2010 ödülünü Abdullah Gül'e vermişlerdi. Gül, ödülü İngiltere Kraliçesi'nin elinden almıştı. Ama tarih dikkat çekiciydi: 9 Kasım. Yani, 1918’de İngilizlerin Çanakkale ve İskenderun'u işgal ettiği tarih. Gül’e ödülün veriliş nedeni şöyle açıklandı: "Gül, bölünmüş Kıbrıs’ın bütünleşmesi konusunda çok önemli adımlar atmış ve Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesi için başrol oynamıştır. Gül, AB üyeliğinin de önemli destekçilerindendir."
Ölü taklidi yapanlar
İlginç bir bilgi daha. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’nin 21-22 Haziran 2018 tarihlerinde Londra’da düzenlenen konferansı için gönderdiği daveti kabul etmemişti. Bir yılda çok şeyin değiştiğini görüyoruz. Anlayış açısından.
Bir dikkat çeken nokta da şu. Aslında bu anlattıklarımız bilinen şeyler. Sıkça yazılıp çizildi. Ben sizin için derledim sadece. Fakat Abdullah Gül o dönem, ödülü aldığında özellikle kendini muhalif gören kesimler sert tepki vermişti. Bizim yazdıklarımızı yazdılar. Fakat o gün tepki gösteren OdaTV, Sözcü, Yeniçağ gibi gazeteler adeta ölü taklidi yaptılar. İmamoğlu ziyareti sonrası Chatham House'un geçmişi unutuldu. Bu ikiyüzlülükten başka bir şey değil.
Kahramanımızı burada gördünüz mü?
Gelelim kahramanımıza...
Kahramanımızın yolculuğu belli ki, küreselleşmeci güçlerin durağından geçiyor. Kendini var etmesi, küresel sermaye ile bütünleşmekten, onlardan borç bulmaktan geçiyor.
Mesela bu kahramanımız, ABD ve Chatham House'ların başını çektiği Ergenekon, Balyoz kumpaslarında vatanseverler hücrelerde ölürken, vücudunun yarısını bırakırken, millet o duvarları yıkarken neredeydi? Gördünüz mü?
Milli bayramlar yasaklandı, halk barikatları aştı Anıtkabir'e koştu. O zamanlar barikatların önünde bu kahramanımızı gören oldu mu?
Diyarbakır'da analar PKK'nın kaçırdığı çocukları için HDP önünde eylem yaparken kahramanımızı gördünüz mü? O sıralar Diyarbakır'daydı, ama HDP ile omuz omuzaydı.
Barış Pınarı Harekâtı'nda Türk milleti Mehmetçik'e selam durdu. Sınıra koştu. Sınıra gidip destek verenler içinde gördünüz mü? Oysa beyefendinin "kafası karışık"tı.
Bu ülke çok kahraman çıkar ama böyle kolay kahraman olunmaz. Hele o kahramanlık yolu küresel sermaye güçlerinin önünde geçiyorsa, oradan ancak sadece bir maşa çıkar.
Hoşunuza gitsin, gitmesin bu böyle.
Ya Abdullah Güller gibi Kraliçe'nin kahramanı olursunuz, ya da Türk milletinin!
10 notes · View notes
tcmustaphauzun · 3 years ago
Text
Sobaları ısıtmamak için Rusya'dan yaptırımları kaldırmanın zamanı geldi
Tumblr media
Görünüşe göre en azından Avrupa sonunda Rusya'yı yaptırımlarla boğma fikrinin saçmalığını anlayacak ve bir süre sonra Rembrandt'ın resminde gurur duyacak, gelip «bizi affet» diyecek gibi görünüyor. Bu Amerika ile ilgili değil - Devletler okyanusun çok ötesine uzanıyor ve ekonomideki kaynak boşluklarını kapatmanın yollarını bulma olasılıkları daha yüksek. Bununla birlikte, tüm Avrupa, Rusya'dan gelen yararlı kaynakların payının eksikliğini ilk donlara daha yakın hissedecektir. Gururlu Batı'nın bunu kabul etmesi ne kadar utanç verici olursa olsun, Moskova yedek plana bağlı kalıyor, Doğuyla ticaret yapıyor, Brüksel'in kaprislerine dokunmuyor. Batılı ülkelerin Rus ihracatındaki payı, liderliği yaptırımlara katılmayan ve hatta nefret dolu modern Avrupa ve Amerika'dan Kremlin'den petrol alımını artıran Hindistan tarafından çoktan işgal edildi. Bağlantısız ülkeler sayesinde, Rus hidrokarbon hammaddelerinin ihracatı neredeyse kriz öncesi seviyelere geri döndü. ABD ve Avrupa Birliği'nin Moskova'yı küresel enerji piyasalarından ayırma stratejisi, tutarsızlıkları nedeniyle bir fiyaskonun eşiğinde; Batıya ham petrol arzındaki düşüş rubleye çarpmadı. Ancak kıtlık ve daha sonra petrol-gaz eksikliği Avrupa'nın endüstrisini etkileyecektir. Soruna dışarıdan bakıldığında şunu görüyorsunuz: Rusya, protestonun Batı notalarına adil bir şekilde cevap verdi, ancak pratik olarak birleşik Avrupa'nın er ya da geç tam anlamıyla enerji talep etmeye başlayacağı gerçeğine rağmen. Kremlin, vişnelerinin tutarsız davranışlarını öngörerek, ruble cinsinden ödeme talep etti. Kimse bundan hoşlanmadı. «Onlar ruble olarak ödeme yapmak istiyorlar, ancak Ukrayna'da askerlerini devirmeyecekler. Onlardan kaynak talep ediyoruz, ancak ruble ödemeyeceğiz – yaptırımlar olmayacak, "Batı böyle mantıksız düşünüyor. Her neyse, Rusya'ya ne tür kısıtlamalar getirilirse uygulansın, bazı AB ülkeleri Rus bankalarında ruble hesapları açmak ve Rusya'da hammadde satın almak için bir plan hazırlamaya başladılar. Şimdiye kadar, bu projeler yaptırımlar çerçevesinde sürdürülmektedir. Moskova'ya enerji bağımlılığı çıplak gözle görülebilir, ancak Washington'un baskısı da tatsız. Manevra arasında iki çeşitleri kötü. Dünyadaki tüm ülkelerin ortak sıkıntıları, birbirleriyle diplomatik ilişkiler kuramamamasıdır, oysa bu yüzyıl, devletleri tamamen ekonomiye bağımlı hale getirmektedir. Onun kaynaklarından daha fazlasına sahip olan kişi daha güçlüdür.
0 notes
barkoturktv · 6 years ago
Text
Kuşak-Yol projesi çerçevesinde Türkiye-Çin ilişkileri
Tumblr media
Tarihi İpek Yolu’nu canlandırarak Pekin’den Londra’ya kadar kesintisiz bir ticaret yolu oluşturmayı hedefleyen Çin’in önderliğini yaptığı “Kuşak ve Yol Projesi” 2013 yılında kamuoyuyla paylaşıldı ve aynı yıl Türkiye bu girişimi destekleyeceğini duyurdu. Projenin kapsadığı ülkelerde gerekli alt yapıyı oluşturmak için Çin finansal ve teknik destek vermeye başladı. Kuşak ve Yol Projesi iki kısımdan oluşur. Bunlardan ilki kara ve demiryolundan müteşekkil İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, diğeri ise 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu. Türkiye Orta Koridor Girişimi ile bu projeye destek olarak projenin vazgeçilmez bir parçası olma yolunu seçti. Orta Koridor Türkiye’den demiryoluyla Gürcistan ve Azerbaycan’a, buradan da Hazar denizini aşarak Türkmenistan ve Kazakistan’ı geçerek Çin’e uzanıyor. Geçtiğimiz yıllarda açılan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprüleri, Marmaray ve Avrasya tünelleri, 1915 Çanakkale köprüsü, Türkiye içinde yapılan bölünmüş yollar, otobanlar, hızlı tren hatları, lojistik üsleri ve iletişim altyapıları da Orta Koridor Projesi kapsamında gerçekleşen alt yapı yatırımları. Türkiye’nin coğrafi konum avantajını altyapı yatırımlarıyla desteklemesi Kuşak ve Yol Projesinin gerçekleşmesine bir yandan katkı sağlarken, diğer yandan bu projeden elde edilecek maddi imkânlardan azami ölçüde faydalanmasına zemin hazırlayacaktır. Türkiye’nin coğrafi konum avantajını altyapı yatırımlarıyla desteklemesi Kuşak ve Yol Projesinin gerçekleşmesine bir yandan katkı sağlarken, diğer yandan bu projeden elde edilecek maddi imkânlardan azami ölçüde faydalanmasına zemin hazırlayacaktır. Bilindiği üzere, tarih boyunca ticaret yollarının geçtiği şehir ve ülkeler bundan hem maddi hem de kültürel kazanımlar elde etmiştir. Orta Koridor’un Kuşak ve Yol Projesine katkısı Günümüzde bir yıl içinde Çin’den Avrupa’ya gönderilen 10 milyon konteynırın yüzde 96’sı denizyolu, yüzde 4’ü ise Kuzey Koridoru olarak adlandırılan Trans-Sibirya demiryolu hattı üzerinden gitmektedir. Orta Koridor Kuzey Koridoru ile karşılaştırıldığında 2 bin kilometre daha kısa, daha ucuz, iklim koşulları bakımından daha elverişli. Bu sayede deniz yoluna kıyasla ulaşım süresini üçte bir oranda azaltarak ürünlerin hedeflerine 15 gün daha önce varmasını sağlayacak. Türkiye şimdiye kadar coğrafya kitaplarında okuttuğu ama bir türlü kullanamadığı coğrafi konum avantajını fırsata çevirmek ve bu koridoru tamamlamak için Çanakkale boğazı köprüsü, 3 Katlı Tüp Geçit Projesi, Filyos, Çandarlı ve Mersin limanları inşası ve Edirne-Kars hızlı tren ve bağlantıları demiryolu projesine yönelik çalışmaları, 2015 yılında Çin ile imzaladığı mutabakat çerçevesinde devam ettiriyor. Çin’in mallarını Avrupa’ya daha hızlı ulaştırmak için kurmak istediği Londra-Pekin kesintisiz ticaret hattında Türkiye’nin alacağı pozisyon, uzun dönem çıkarlarımız açısından hayati bir önem arz ediyor. Dünya pazarlarının ucuz ve bol Çin mallarıyla rekabet edemediği bir ortamda, Çin’in tek dezavantajı olan “mesafe” sorununu bu şekilde aşması pek çok ülkeyi endişelendiriyor. Bu noktada, bulunduğu konumu avantaja çevirmek isteyen Türkiye’nin bir kâr-zarar analizi yapması çok yerinde olacaktır. Çin mallarının daha hızlı ve kolay bir şekilde ülkemize gelmesi Türkiye imalat sanayi için ne kadar faydalı olacaktır? Ticaret yollarının üzerinden geçtiği bir ülke olarak, nakliyeden elde edilecek gelir ve imalat sanayi üzerindeki olası negatif etkiler karşılaştırıldığında, Türkiye artıda mı, yoksa ekside mi olacaktır? “Çin’e ne satabilirim” devri başlasın Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Çin ziyareti, Türkiye ile Çin arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirme konusundaki çalışmaların bir devamı olarak görülüyor. Ayrıca, aynı hafta Çin’de Türkiye Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda “Geleceği Yeşil ile Kucakla” temasıyla Türkiye Milli Günü etkinlikleri düzenlendi ve Türkiye markasının ve Türk ürünlerinin tanıtımı için önemli bir fırsat olan Expo 2019 Pekin etkinlik alanında Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesi sembolik yapılar aracılığıyla tanıtılmaya başlandı. Türk iş insanlarının Çinli müşterilerle doğrudan iletişime geçebildiği Expo alanı, Türk firmaları için Çin’in sadece ithalat yapılan bir durumdan ihracat yapılan bir konuma geçmesine olanak sağlaması bakımından önemliydi. Bu tarz fırsatları kullanmak iş insanlarının, gereken teknik ve alt yapı desteğini vermek ise Ticaret Bakanlığı’nın sorumluluğundadır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Çin ziyaretinde öne çıkan konular Çin ile Türkiye arasındaki ticaretin iki taraf için de adil ve sürdürülebilir bir zemine oturtulması, bunun için Türkiye’ye Çin’den daha fazla yatırım çekilmesi oldu. Şu an Türkiye’de bini aşkın Çinli firma faaliyet gösteriyor. Görüşmelerde öne çıkan projeler tüp geçit, nükleer enerji, Kanal İstanbul ve demiryolları oldu; bu projelerin hem finansman hem yatırım anlamında Çin tarafından desteklenmesi konuşuldu. Türkiye’nin Pekin Büyükelçiliği bu ziyaretle eş zamanlı olarak, Türk işadamlarına Çin’i sadece ucuz mal ithal edecek bir ülke olarak görmemelerini söyleyerek, artık Çin’e nasıl daha fazla mal satabilecekleri konusunda çalışmaları gerektiği çağrısını yaptı. Türkiye’nin Çin’e daha fazla tarım ürünü ihraç edebilecek konumda olduğu belirtilirken, Çin’e kiraz ihracatının yolunun açıldığı müjdesi verildi ve ilk kalemde 20 ton, akabinde de 5 ton kiraz ihraç edildi. İhracatta önü açılabilecek diğer tarım ürünlerinin nar, fındık, narenciye, zeytinyağı, süt ve süt ürünleri, su ürünleri ve kanatlılar grubu olabileceği bilgisi paylaşıldı. Çin ile Türkiye’nin toplam ticaretine baktığımızda, Türkiye’nin Çin’e karşı yüksek bir ticaret açığı verdiği görülüyor. Türkiye’nin Çin’e karşı dış ticaret açığını azaltması, kendi içinde yapacağı teknolojik atılımlarla, katma değeri yüksek ürünler üretmesi ve satmasına bağlı. Çin ile Türkiye’nin toplam ticaretine baktığımızda, Türkiye’nin Çin’e karşı yüksek bir ticaret açığı verdiği görülüyor. Bu ticaret açığı 2007 yılında 12 milyon dolar civarındayken 2017 yılında 20 milyar dolara çıktı ve 2018 yılında bu seyrini devam ettirdi. Türkiye Çin’e daha çok hammadde veya yarı mamul satarken, Çin’den teknoloji ve sermaye yoğunluğu yüksek ürünler satın almakta. Türkiye’nin Çin’e karşı dış ticaret açığını azaltması, kendi içinde yapacağı teknolojik atılımlarla, katma değeri yüksek ürünler üretmesi ve satmasına bağlı. Ancak Çin ticaret yaptığı ülkelere karşı hep fazla vermekte ve o ülkelerden ithalatını yükseltmemektedir. Yani genel olarak hep daha fazla ihraç etmeyi ama az ithal etmeyi tercih etmektedir. Türkiye-Çin Stratejik İş Birliği çerçevesinde 2015 yılına kadar karşılıklı ticaret hacmini 50 milyar dolara ve 2020 yılına kadar da 100 milyar dolara çıkarma hedefi konulmuş olmasına rağmen, ticaret hacmi henüz 27 milyar dolar civarında kaldı. Türkiye-Çin ilişkilerinin “kazan-kazan” düzleminde ilerlemesi Son yıllarda Türkiye’nin altyapı finansmanını sağlamak konusunda Çin’in bir finansör olarak değerlendirilebileceği konuşuluyor ve buna uygun politikalar güdülüyor. Fakat bu noktada, pek çok Batılı ülkenin taşıdığı endişeleri de göz önünde bulundurmak ve Çin finansörlüğünün uzun vadeli bir bağımlılık ilişkisi yaratmasının önüne geçmek gerekiyor. Son yıllarda Türkiye’nin altyapı finansmanını sağlamak konusunda Çin’in bir finansör olarak değerlendirilebileceği konuşuluyor ve buna uygun politikalar güdülüyor. Fakat bu noktada, pek çok Batılı ülkenin taşıdığı endişeleri de göz önünde bulundurmak ve Çin finansörlüğünün uzun vadeli bir bağımlılık ilişkisi yaratmasının önüne geçmek gerekiyor. Türkiye- Çin ticaretini incelediğimizde asimetrik ve Türkiye aleyhine seyreden bir ilişki göze çarpıyor. Bu dengesizliğin temelinde, Türkiye’nin Çin’e ham madde ve yarı mamul ihraç ederken, Çin’den teknoloji ve sermaye yoğun ürünler satın alması yatıyor. Bu da Türkiye’nin ihracat gelirinin düşük, fakat ihracat harcamasının yüksek olması sonucunu doğuruyor. Türkiye toplam cari açığının üçte birini Çin’e karşı veriyor. Son yıllara damgasını vuran ABD-Çin ticaret savaşlarının çıkış noktalarından birisi de bu; yani Çin’in ticaret yaptığı ülkelere karşı verdiği yüksek ticaret fazlası. Çin tüm dünyada hem ucuz işgücü hem de kur avantajını kullanarak ihracatını artırıyor, fakat diğer ülkelerden ithalatı ihracatından çok daha az seviyede seyrediyor. Türkiye-Çin ilişkilerinin “kazan-kazan” düzleminde ilerlemesi, Türkiye’nin Çin’i büyük projelerde bir finansör olarak kullanırken yapacağı anlaşmalarda son derece dikkatli olmasına bağlı. Çin’in oldukça iyi olduğu yenilenebilir enerji, bilgi teknolojileri, robotik ve 5G alanlarında yapılacak işbirlikleri Türkiye açısından faydalı olabilir. Türkiye-Çin ilişkileri Read the full article
0 notes
feminenn-blog · 7 years ago
Text
Magazin, Sağlık ve Kadın'a dair her şey...
http://feminenn.com/daha-az-stres-daha-iyi-olmak-mutlu-olmak/ Daha az stres daha iyi olmak, mutlu olmak
Çok uygunsuz bir beslenmeniz ve çok fazla özgür radikal imaliniz varsa bunlar yaşlanmamızı süratlendirirler ikinci ola­rak şüphesiz stres de vardır. Bir Hayli biçimde karşımıza çıkabilir, büromuzdaki meslektaşlarımızla müsamahamızı ortadan kaldırır, tutkularımızı yok eder, kentlerimizdeki hengame gibi ufak şeyle­re durmadan hiddetleniriz, treni kaçırmak, bir sakızın üzerine basmak, bir fermuarı açarken sıkıştırmak… bireylere öfkelenmek vs. Uzmanların görüşüne göre stres bir geçimden ya da metamorfoz­den evvel her zaman başa gelen bir şeydir. Stres hem iyi hem de makûs olarak yaşamımızda yer alır. Metamorfoz süresince stresli olmak pozitif olarak değerlendirilebilir bir konutluluk, taşınma ya da makûs stres boşanma, işten çıkarılma. Günlük dilde, “stres” tarifi her zaman olumsuz bir anlam içe­rir, “stres” genellikle geçim kapasitesizliği olarak nitelendirilir. Bir sebebe ya da başka bir şeye erişmeden, bir gidişattan kaynakla­nan ve yaşamımızı bozan bu gidişattan kurtulmamız gerekir. Zira stresin ötesinde ehemmiyetli olan reaksiyon gösterme şekli-mizdir. Asılda çok fazla stres yaşarız ve bunlar son derece do­ğaldır, ama bazı insanlarda bu ehemmiyetlidir, vaziyetlerini yansıtır­lar, fazlalık davrnırlar, kimileriyse bu imtihanlardan geçerken güç­lansa da kimseyi yargılamazlar. Bu iki uç arasında ötekileri bizler ve sizler varsınız ve rüyalarımızı az ya da çok ruh sıhhatimizi, sağ­lığımızı, sevincimizi aynı zamanda isteklerimizi etkileyen stres var.
Stres * Kan tazyikini yükseltir * Kardiyolojik rahatsızlıkları çoğaldırır % 20 oranında * Beyni bozar yakın zamanda yapılan bir çalışmada akıl­su baskın kapasiteyi eksilttiği görülmüştür * Belleği bozar * Büyüme bozukluğu * Libido bozukluklarını tetikler, iştahsızlık anoreksia, blumia * Kaygı bozukluğu, uykusuzluk * Bağışıklığın büyümemesi çok basit hasta olma * Muhtelif sızıları tetikler normal karın sızıları, ama hangi or­ganlar olduğu ehemmiyetli değildir “kalp bölgesinde” fazla ka­rıncalanma vs. * Solunum bozuklukları
Ve Okinavva’da Hayatbeyaz için bir emel vardır, mutluluğun virüsleri tarafın­dan güçle bulaşan bir emel. Huysuzluğun uzağında bizi sık sık bunalıma çeken bir modernleşmenin içerisindeyiz. Oki­navva’da aksine bir memnunluk vardır. Güneşten memnundurlar, ko­kulardan, komşularıyla çene çalmaktan, kısaca orada olmaktan memnundurlar. Hayatlarını kaybetmemek için kolay, ama ehemmiyetli şeyleri vardır.
Büyüteçle bakıldığında Okinavva’da her şeyden evvel rahat bir kumpas vardır; elbette bir beslenme vardır, gerekli gıdalara sahip olan anti-stres maddeler üreten vitaminler, magnezyum, nebatsal proteinler, iyi yağlar, ama iyi olan başka etkenler de vardır bunlar şu biçimdedir.
* Zaman ilişkileri değişiktir: Güzel olmayan bir biçimde sağa sola telaşla koşulmaz, akşam oluyor diye evvel yarım olan her şeyi bitirmeye çalışmazlar, ufak kuyruklarda müddet can ver­dürmezler, bir otobüse yetişmeye uğraşmazlar şüphesiz beklemezler de; bir günü 24 saat olarak hudutlandırmazlar….. * Cemiyette erişkinlerin yeri bizim onlara ayırdığımız yer­den tümüyle değişiktir. Batılı gençlerin uzağında, Okina­vva’da yeni jenerasyon, yaşlılarla karşılıklı geçim içerisindedir, erişkinlere hürmet gösterirler ve hürmet dinlerler. Bayanlar özellikle bazı yaşlarda ailesel ve sosyal dokuda köklü bir rol oynarlar. * Arkadaşlık kavrayışı çok gelişmiştir. Komşular arasında konuş­malar, birbirlerine gidip gelmeler yalnızca özel günlerde, bayramlarda değil, takviyeleşmeler yaygındır. * Şahsiyetleri ve hayat tarzları sayesinde Okinavva’lılar natürel gözetici bir kalkan ortaya çıkardılar: Anti-stres. Hiç mücadele-lamaksızın kendi kendilerini hakimiyet edebildiler, hiddet pat­laması olmadan, uygunsuz hareketlerde bulunmadan sağlam bir tabiattan zevk aldılar dişlerini sıkmadan her­kes majör bir geçim içerisindeydi, tarihsel geçmişlerinin zenginlikleriyle, lüzumlu olarak ve tam facialarda iyimserdiler. Öbür yandan onların olumsuz duygu oranları bizimkine oranla çok düşüktür: Kin, husumet yoktur, endişe alt düşme fikri yoktur, -işlerinde örne­ğin- pervasız ya da içgüdüsel hareket etmezler, güven­sizlik duyguları yoktur. Tam bunlar ortaya koyar ki Oki­navva’lılar yanılgılılığın karşısındadırlar ve stres onların üzerinde pek tesir etmez. Onların eforlu karakterlerinde hiç­bir pürüz yoktur, aksine: Ünlü yüzyıllıklar araştırıldığında iyi gelişmiş bir kişiliğe sahip oldukları görülür. Kısacası, ra­porlarında ılımlı, durgun oldukları iyi gelişmiş ve ruh bozuk­lukları olmadıkları tanımlanmıştır. Böylece tam uyuş­mazlıklar ortadan kalkar, bizden daha az hengameyle patlak verir ve ara gizeme trajediyle sona erer. Hiçbir gizem saklı kalmaz, ciddi bir eğitime sahip olmak, kendi üzerlerinde çalışmak, savaş sanatlarıyla uğraşmak;kısaca bu kültürel denge bi­zim için de her biri ulaşabilirdir.
Stres çoğaldırıcı faktörler * Kesintisiz olarak zamanla yarışmak * Çözümü olmayan ihtilaflar * Balanssız, vitamin ve mineraller açısından muhtaç bir beslen­me özellikle magnezyum * Kendini hakimiyet edememe
Stresi eksiltici faktörler * Kendiyle meşgul olmak banyo, sanatsal faallik, dost­larla dışarı çıkmak * Herkesle ilgilenmek yardımsever, gönüllü * Zamanın tadını çıkarmak öğle uykusu * Sakin bir etrafta yaşamak * İnanmak bir şeylere, birilerine * Projeler üretmek * Balanslı yemek yemek iyi yağlar, iyi proteinler, az şeker, vitaminler ve mineraller…
#HuzurluOlmakIstiyorum, #MutluInsanNasılOlur, #MutluOlmakIçinTavsiyeler, #MutluOlmakIstiyorumNeYapmalıyım, #NasılMutluOlunurTesti Magazin, Sağlık ve Kadın'a dair her şey...
0 notes
pdfkitapindiroku-blog · 8 years ago
Text
Çağdaş Sosyal Teoride Din pdf indir
Çağdaş sosyal teoride din olgusu ve din düşüncesinin ana hatlarını yansıtmayı amaçlayan bu kitap, 1930’lardan günümüze kadar din alanında kuramsal katkıda bulunan felsefeci, sosyolog, psikolog ve antropologların çalışmalarının kapsamlı analizlerine yer vermektedir. Wittgenstein, Sorokin, Fromm, Parsons, Blumer, Frankl, Levinas, Eliade, Gellner, Luhmann, Luckmann, Geertz, Berger, MacIntyre, Zijderveld ve Taylor gibi sosyal bilimciler dine ilişkin dikkate değer yaklaşımlar getirmişlerdir. Nitekim bu isimlerin din teorilerinin derli toplu analizleri, geniş hacimli bu eseri ortaya çıkarmıştır.   Kitapta Wittgenstein’dan Taylor’a kadar kronolojik sırayla ele alınan sosyal bilimcilerin din yaklaşımlarına bakıldığında, yirminci yüzyıldan yirmibirinci yüzyıla Batılı kuramcıların hangi din anlayışlarını ortaya koydukları konusunda bütünlüklü bir fikir verildiği görülecektir.   Çağdaş Sosyal Teoride Din kitabı, Türkiye’de, Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi, Dinler Tarihi, Din Felsefesi ve Din Antropolojisi gibi alanlarda akademik çalışmalar yapan bilim insanlarının ortak projeler etrafında nitelikli kalıcı eserler üreterek alanlarındaki sorumluluklarını yerine getirmelerinin bir iyi örneği olma umuduyla yayımlanmaktadır.   Ciddi bir emek ürünü olan bu kitap, bu haliyle gerek üniversitelerde ilgili akademik birimlerde Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi, Dinler Tarihi, Din Felsefesi ve Din Antropolojisi dersleri ile bu kapsamdaki diğer dersleri alıp okuyan öğrenciler, gerekse din ve toplum ile ilgilenen genel okur için bir başvuru kaynağıdır.
Çağdaş Sosyal Teoride Din pdf indir oku
0 notes