#Avrupa ekonomisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Euro Bölgesi enflasyonu Ekim 2021'den bu yana en düşük seviyeye geriledi
Bu haberin orjinalinin yayınlandığı dil İngilizce Gerilemeye rağmen yıllık enflasyon Avrupa Merkez Bankası’nın hedefinin iki katı düzeyinde REKLAM Euro Bölgesi’nin yıllık enflasyon oranı eylül ayında yıllık bazda yüzde 4,3’e geriledi. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat’ın açıkladığı rakam Ekim 2021’den bu yana görülen en düşük seviye oldu. Yıllık enflasyon ağustos ayındaki yüzde 5,2’lik…
View On WordPress
0 notes
Text
Zengin ülkelerde yaşayanlar daha mı mutlu?
Real Economy programı 2015 yılında mutlu olabilme formülüne ekonomik yönüyle bir bakış açısı sunuyor. Araştırmalara göre refah seviyesinin ve kişi başına düşen gelir miktarının yüksek olduğu ülkelerde Prof. Dr. Ruut Veenhoven, Erasmus Üniversitesi Hollanda: ‘Ekonomik kalkınma, özgürlük, eşitlik ve toplum içerisinde güven duygusu arttığı zaman ulusların mutluluğu da artıyor. Yani sosyal açıdan…
View On WordPress
0 notes
Text
Von der Leyen: Çin'in Putin'in savaşına ilişkin tutumu AB ile ilişkilerde belirleyici olacak
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Pekin’i Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin duruşunun Çin-AB ilişkilerini belirleyeceği konusunda uyardı. Ancak Leyen, Avrupa’nın Çin ile “bağlarını kesmek” istemediğini de sözlerine ekledi. Von der Leyen, önümüzdeki hafta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Çin’e yapacağı ziyaret öncesinde AB-Çin ilişkilerine ilişkin mesajlar…
View On WordPress
0 notes
Text
Avrupa emlak piyasasına genel bakış
Avrupa’da konut fiyatları geçen yıl sonunda yüzde 4,5 arttı. Ancak, gelir ve ücretlerde böyle bir artış olmamıştır. Son 10 yıla göre günümüz faiz oranları daha düşük ve kredi koşulları çok kolay. Evlerimiz için ödediğimiz aylık kredi borçlarının ekonomimize etkisini tartışıyoruz. Mike ve Natalia bir ev satın alır. Güvenli işleri ve istikrarlı gelirleri var. Ekonomi canlanıyor, faiz oranları düşük…
View On WordPress
0 notes
Text
Avrupa Birliği, iklim ve kripto banka riskleri üzerine ECB'ye yeni yetkiler veriyor
Avrupa Birliği yasama organları, iklim değişikliği ve dijital varlıkların yükselişi ile bağlantılı riskleri kapsayacak şekilde Avrupa Merkez Bankası’nın yetki alanını genişletiyor. Avrupa’nın önde gelen bankacılık denetleyicisi, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), bankaların önümüzdeki üç on yıl içinde sıfır karbon ekonomisine geçiş planlarını izlemekle görevlendirildiği, bu hafta detaylandırılan…
View On WordPress
#AB İklim Hedefleri#Avrupa Birliği Bankacılık Düzenlemeleri#Avrupa Merkez Bankası&039;nın Yeni Yetkileri#Bankacılıkta İklim Risk Yönetimi#Dijital Varlık Yönetimi#Kripto Varlık Hizmetleri#Kripto Varlıklar ve AB Banka Denetimi#Sıfır Karbon Ekonomisi
0 notes
Text
Europejobcenter - Platin
Kariyerinizde bir sonraki adımı mı atmak istiyorsunuz? Almanya başlamak için mükemmel bir yer! Gelişen ekonomisi ve çeşitli iş olanaklarıyla her meslek alanına uygun çok sayıda açık pozisyon var. İster yeni mezun olun ister sektör değiştirmek isteyen biri, ülkenin dört bir yanındaki en iyi işverenlerde harika fırsatlar bulabilirsiniz. Finans ve mühendislikten BT ve sağlık hizmetlerine kadar her beceri grubu için Almanya iş ilanları mevcut. Almanya'daki iş piyasasının rekabetçi ortamını keşfedin ve kendinize yeni fırsatlar yaratın! Bir Avrupa işi ile kariyerinizi bir üst seviyeye taşımaya hazır olun! Almanya, işgücü için çok çeşitli avantajlar sunuyor. Rekabetçi maaşlardan heyecan verici kariyer beklentilerine kadar, profesyonel yolculuğunuzu başlatmak veya ilerletmek için mükemmel bir yerdir. Ayrıca, eğitimli ve çok kültürlü bir nüfusla, hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olabilecek benzer düşünen profesyonellerle çevrili olacaksınız. Böylesine geniş bir iş piyasası varken becerileriniz ve ilgi alanlarınız için mükemmel uyumu bulabilirsiniz. Hak ettiğiniz işi güvence altına almak için mevcut birçok kaynaktan yararlanın! Çevrimiçi iş portallarına, işe alım uzmanlarına ve ağ kurma etkinliklerine erişim sayesinde herkes için bir şeyler var. Almanya denklik ve Almanya iş vizesi hakkında detaylı bilgiye internet sitemiz sayesinde ulaşın!
1K notes
·
View notes
Note
Ne olacak bu halimiz?
Ben kahin ya da tarihçi değilim bu konuda bir şey söylemek bana düşmez ancak tarihe baktığımda geçmişte neler yaşandığını görmek bir fikir veriyor.
Nietzsche'nin nihilist dönemindeyiz gibi hissediyorum. Tüm anlam kurguları birbir önemini yitiriyor, toplumlar ve kültürler çözünüyor yeni bir dizge ihtiyacı dile gelmemiş bir şekilde her köşeden haykırılıyor. Kapitalizmin temelinde yatan borç ekonomisi daha önce tekrarlarını gördüğümüz şekilde kopma noktasına geldi, böyle durumlarda kapital ekonomi kopma yaşayarak çeşitli şekillerde (kriz, savaş ya da darbe) kendini sıfırlama yoluna gidiyor ama bunun faturası da genellikle halka oluyor. Şirketler çok beslendi, ekonomi artık durgunlaştı birkaç devin yanında insanlar büyümeye gidecek atılımlar yapamıyor. Bunun yanında hareket serbestisi olan ekonominin görülmeyen sorunu olan göçmen krizi kimlik sorunları yanında kültürel çözünme ve eş miktarda kültürel tutuculuğu yani sonuç olarak daha sağcı ve daha tutucu iktidarları yaratıyor. Bu iktidarlar istikrarlı bir şekilde diyaloğu kesmeye ve düşman imgesine odaklanarak bir savaş ortamını besliyor. Amerika açık bir şekilde son iki dönemdir son zamanların en kötü iktidarlarını deneyimliyor işin kötüsü bu iki iktidar da farklı partilerden... Öbür yanda Ortadoğu zaferlerinde sarhoşlaşmış ve kan tadını almış Rusya savaştan savaşa atlıyor, Çin yükselmeye başlamışken AB devletleri muhafazakar kabuğuna çekilmiş durumda. Göçmenler insanları tekrar aryancılığa yaklaştırıyor. Bu da yetmezmiş gibi Fransa özellikle silahlı bir Avrupa Birleşmiş Ordusu arzusunda.
Dünyanın hemen her yerinde gençler umutsuz, hayat pahalılığı her yeri vuruyor. Gençler orta sınıf ailenin bir bireyi olarak ev alabildiğin günlerin artık çok eskide kaldığını hissediyor. Modern vaatler bir bir çökmekteyken insanlar yeni paradigma arıyor. Kimse geleceğin daha aydınlık olacağını, teknolojinin ve bilimin bize hayat kolaylığı sağlayacağına inanmıyor artık. Teknoloji ve bilim bir pazar olarak başka bir kapitalist yüz gibi kanımızı emiyor ve bağımlılıklarımızı besliyormuş gibi algılıyoruz artık. Eski paradigmalar çöküyor, eskiden daha eskilerin çöktüğü gibi. Koca bir anlamsızlık çağındayız, yeni bir paradigma için çevresine bakınan insanlar gizlenmiş neo-nazi kimliklerine ya da spiritüel şarlatan söylemlere düşüyor birer birer. Okullar da bir krizin içinde, her üniversite bağnazlaşmış çeşitli istatistikleri yukarıda tutmaya özen gösteren bir markaya dönüşmüş durumda. Tüm değer sistemimiz de aynı şekilde parçalanmış durumda, değer kişinin ya da şeyin kendinde aranmıyor artık. Değer yalnızca şeyin parasal karşılığı, üst sembolik anlamı (markası) veyahut ötekilerin rağbeti bir beğeni ve görüntülenme mekanizması üzerine kurulu. Ve bu değer atfetmede eşya ile kişi ayrımı iyice silikleşmiş durumda. Nietzsche tam da böyle çöken, içi boşalan ve kıvranan çağlara nihilist dönemler olarak bakıyor. Bunu yeni doğmakta olanın doğum sancıları olarak görüyor. Ama şu da var ki Nietzsche her ne kadar kıta felsefesinde ayrıksı bir isim de olsa, modern bir gelecek algısı ile tarihe bakıyor. Bu nihilist dönem her ne kadar deneyim olarak karanlık da olsa anlamca olumlu olduğu görüşünde kendisi. Ama bizim çağımızda gelecek konusunda iyi ya da kötü bir algı yok sadece ve sadece belirsizliğin kaygısı var, burada dahi bir yokluk algısı var çağımızda.
Tarih bize şu zamana kadar böyle anlarda yıkım, çözünme ve ardından yeni bir söylem getirdi. Gelecekte ne olur bilemem dediğim gibi kahin değilim ama şimdide bu oluyor ve geçmişte böyle anlardan sonra bunlar olmuştu.
9 notes
·
View notes
Text
19. Yüzyıl'da Osmanlı'nın içine düştüğü durumu bir İngiliz tüccar şöyle ifade ediyordu:
“Osmanlı Devleti, adeta memleketin zararı pahasına 3-5 tefeci ve zenginleşen birkaç paşanın çıkarlarını korumak için varlığını sürdüren bir devlet konumuna gelmiştir.”
Osmanlı, İstanbul'a girişte Türklere vize uygularken, İstanbul'da rumlar,yahudiler ve ermeniler ticaret alanında köşe başlarını tutmuş Galata Esnafı olarak anılmaktaydı. Aynı Galata esnafı 1860'dan sonra ekonomisi batan Osmanlıya yüksek faiz ile borç verecekti.
18.yüzyılda Osmanlı'da ciddi para sıkıntısı baş gösterdi. Öyle ki Osmanlı devlet adamları, 1784'te Fas'tan, 1789'da da Flemenk'ten borç istedi. Bu girişimler sonuçsuz kaldı. Osmanlı borç para bulamayınca, paradaki altın gümüş oranlarını azaltıp paranın (sikkenin) ayarını düşürdü.
Hatta paraları kırpmayı, parçalara bölmeyi bile denedi.
1808-1830 arasında altın sikkelerin biçim ve adı 35 kez, gümüş sikkelerin biçim ve adı 37 kez değişti. Para bulamayan Osmanlı piyasaya hem kâğıt para hem hazine bonosu yerine geçen “kaimeler” çıkardı.
Ancak para sorununa bir türlü çözüm bulunamadı. Bunun üzerine Osmanlı yabancı sermayeye kapılarını açtı: 1838'de Baltalimanı Ticaret Antlaşması'nı imzaladı. Yabancı tüccarlar için gümrükleri %5'e düşürdü. Böylece Türk pazarları yabancıların oldu.
Osmanlı, 1856'da (Islahat Fermanı'yla) yabancı sermaye yatırımlarına, 1867'de de yabancıya toprak satışına izin verdi.
18. Yy'dan itibaren para sıkıntısı çeken Osmanlı'nın imdadına Galata Bankerleri yetişti. 1848'de Galata Bankerlerinden J. Allen ve T. Baltazzi, Osmanlı'ya borç
vermek için, Osmanlı'nın himayesinde, İstanbul Bankası'nı (Banque de Constantiople) kurdular. Galata Bankerlerinin yüksek faizle Osmanlı'ya borç vererek çok kazandığını gören Batılı ülkeler de Osmanlı'ya borç vermenin yollarını aramaya başladılar.
1853 Kırım Savaşı'nda Osmanlı Rusya'ya karşı İngiltere ve Fransa'nın yanında yer aldı. Hem haraç vergisinin kaldırılması hem savaş masrafları, hazineyi fazlaca zorlayınca Osmanlı, 1854'te Avrupa'dan 3 milyon İngiliz lirası dış borç aldı. 33 yıl vadeli, %6 faizle alınan bu borca karşılık olarak Mısır'dan alınan yıllık vergi kaynak gösterildi.
Avrupa Osmanlı'ya borç verirken 5 kişilik bir gözetim/denetim komisyonu kurmayı şart koştu. (Komisyon 3 Osmanlı, 1 İngiliz ve 1 Fransız'dan oluşuyordu).
Avrupa, Osmanlı'ya borç vermek için 1855'te merkezi Londra'da Ottoman Bank'ı kurdu.
5 yıl içinde,
1859'da Osmanlı'nın dış borçları 13 milyon İngiliz lirasına, vadeli geri ödemeleri ise 20 milyon İngiliz lirasına yükseldi.
Osmanlı'ya borç veren ve Osmanlı maliyesini ele geçiren yabancıların baskısıyla 1863'te, adı Osmanlı, kendisi yabancı, Osmanlı Bankası kuruldu.
Bankayı İngiliz ve Fransızlardan oluşan iki kurul yönetecekti. Kuruluş amacı dış borçları ve faizlerini ödemekti.
Osmanlı Bankası, Osmanlı'ya faizle borç verecekti.
Masraflar düşüldüğünde Osmanlı'nın eline aldığı borcun ancak %60.4'ü geçiyordu.
Osmanlı��% 5- 6 faizle aldığı borçları verimli kullanamadı. Borçlarla tüketim harcamaları karşılandı. Bazı yatırımlar yapıldı ve Boğaz'da gösterişli saraylar inşa edildi. Borçların çoğu faiz ödemelerine harcandı.
1854-1875 arasında Osmanlı toplamda 3 milyon frank borçlandı. Bir yıl içinde bu borcun onda birini ödemek zorundaydı. Ama ödeyemedi. Osmanlı, 1875'te borç ödemelerini yarıya indirdi, 1876'da da iflas etti.
Her sıkıştığında ilk önce Galata Bankerlerine giden Osmanlı, iflas edince de önce Galata Bankerlerine gitti.
Sarraflar olarak da bilinen Galata Bankerleri, Baltazzi, Lorando Tubini, Korpu,Kamondo, Zarifi, Ogenidi,
Fernandez, Köçeoğlu, Mısıroğlu gibi Levanten, Ermeni, Rum ve Yahudi bankerlerdi.
Sadece devlet adamları değil, son dönem Osmanlı padişahları;
V. Murat, Abdülaziz ve
II. Abdülhamit de Galata Bankerleriyle çok sıkı fıkıydı.
Galata Bankerleri, 1860'larda Galata'da “Komisyon Hanı” ve “Havyar Hanı” diye bilinen yerde Osmanlı'nın ilk borsasını kurdular. +++
Foto: Osmanlı tefecilerinden Zafiri-Osmanlı Bankası
2 notes
·
View notes
Text
SAĞCILIK SOLCULUK Sağ ve sol isimli siyasal kavramlar, Fransız Devrimi (1789-1799) zamanında, ayrı görüşteki siyasetçilerin Fransız parlamentosunun sağında veya solunda oturmalarından esinlenilerek oluşturulmuştur; parlamento başkanının sağındaki koltuklarda oturanlar, çoğunlukla monarşist Ancien Régime destekçilerinden oluşmuştur.Fransa'da orijinal sağ; hiyerarşiyi, geleneği ve klerikalizmi destekleyen siyasetçileri kapsardı Sağcılık, toplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği kabul eden veya destekleyen siyasal duruştur Toplumsal eşitsizlik, sağcılar tarafından; ya milletsel/ırksal farklılıklardan ya dini ve inançsal farklılıklardan ya kültürel ve sosyal farklılıklardan ya da piyasa ekonomisindeki rekabetten kaynaklandığı için kaçınılmaz, doğal, normal veya cazip bulunur. Sağcılar, sosyal eşitsizliğin olağanlığını açıklamak için doğal hukuku ve ulvi hukuku talep etmişlerdir. La droite (sağ) ifadesi, Fransa'da 1815'te monarşinin yeniden kurulmasıyla birlikte, ultraroyalistlerin tanımlanmasında kullanımıyla öne çıkmıştır.İngilizce konuşan ülkelerde "sağ" ve "sol" kavramlarının siyasette kullanımı, 20. yüzyılda başlamıştır.Bu kavram, aslen gelenekselci muhafazakârları ve gericileri tanımlamak için kullanılmasına rağmen zaman içinde; liberal muhafazakârları, klasik liberalleri, liberteryen muhafazakârları, Hristiyan demokratları ve çeşitli milliyetçileri de tanımlamada kullanılarak biraz daha çeşitlilik kazanmıştır Siyasi Felsefenin Temelleri: Sağcılık ve solculuk, farklı temel felsefi yaklaşımlar üzerine inşa edilir. Sağcılık genellikle bireysel özgürlük, serbest piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet müdahalesi üzerinde dururken, solculuk toplumsal eşitlik, sosyal adalet ve genişletilmiş devlet müdahalesi gibi ilkelere odaklanır. Birey ve Toplum: Sağcılık, bireyin özgürlüğü ve sorumluluğunu vurgular. Sağcılar, bireyin kendi çabalarıyla başarılı olabileceğine inanır ve kişisel girişimlerin teşvik edilmesi gerektiğini savunur. Solculuk ise toplumun kolektif refahını ön plana çıkarır. Solcu düşünceye göre, sosyal adalet ancak toplumsal eşitlikle sağlanabilir ve devletin aktif bir rol oynaması gerekmektedir. Ekonomik Sistemler: Sağcılık, serbest piyasa ekonomisinin gücüne ve rekabetin iyileştirici etkilerine vurgu yapar. Sağcılar, bireylerin ekonomik kararlarını serbestçe alması gerektiğini düşünür ve devlet müdahalesinin ekonomik büyümeyi sınırlayabileceğine inanır. Solculuk ise, daha geniş bir devlet müdahalesini savunur ve sosyal hizmetler, kamu sağlığı ve refah programları gibi alanlarda devletin rolünü önemser. Toplumsal Değişim: Sağcılık genellikle geleneksel değerlere, düzen ve istikrara vurgu yapar. Sağcılar, toplumun evrimci bir şekilde değişmesi gerektiğini düşünürken, radikal değişikliklerin istikrarsızlığa yol açabileceğine inanır. Solculuk ise sosyal değişim ve reformları teşvik eder. Solcu düşünce, toplumda daha fazla eşitlik ve adaletin sağlanması için köklü değişikliklere ihtiyaç olduğunu savunur.
sonraki başlık
Anti-sosyalizm ve anti-komünizm İlk sosyalist hareketler, o dönem Avrupa kıtasının çoğunda uygulanan geleneksel monarşilerle karşıt görüşte olmuşlardır. Avrupa monarşilerinin pek çoğu, komünist görüşlerin kamusal alanda ifade edilmesini yasa dışı ilan etmiştir. Karl Marx, Komünist Manifesto'da bu durumdan; "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor" şeklinde bahsederek monarşist yönetimdeki hükümdarların tahtları için endişe ettiklerini ileri sürmüştür. I. Dünya Savaşı öncesi Avrupa'sında en büyük üç monarşist ülke: Rus İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda komünizme destek verilmesi yasa dışıydı. Pek çok monarşist (parlamenter monarşistler hariç), varlık ve siyasal güç konusundaki eşitsizliği, kutsal tabii düzenin bir sonucu olarak görmüştür. Ancak I. Dünya Savaşı sonrasında çoğu Avrupa ülkesinde, Kralın Kutsal Hakları gözden düşmüş ve bunun yerine liberal ve milliyetçi hareketler gelmiştir. Avrupa'daki krallar ve hükümdarlar göstermelik yönetici veya kukla başkan hâline gelmiş; seçimle gelmiş hükûmetler gerçek gücü elinde tutmuştur. En muhafazakâr Avrupa monarşilerinden biri olan Rusya İmparatorluğu, Ekim Devrimi sonucu Sovyetler Birliği olarak yeniden kurulmuştur. Rusların bu devrimi, 1917-1922 yıllarında diğer Avrupa devletlerinde başlayan bir dizi devrimi etkilemiştir. Bu devrimlerin pek çoğu, 1918-1919 Alman Devrimi'nde olduğu gibi milliyetçi ve monarşist askerî birlikler tarafından engellenmiştir.1920'ler ve 1930'lar, geleneksel sağcılığın sönüşünü görmüştür. Anti-sosyalizm düşüncesi ise artık, bir yandan yükselişteki faşist hareketler, diğer yandan ABD ilhamlı liberal muhafazakârlar tarafından benimsenmiştir. Komünist gruplar ve siyasi partiler, 1920'lerde Çin Cumhuriyeti'nde olduğu gibi dünya çapında görünmeye başlandığında, sömürge yetkilileri veya yerel milliyetçi hareketler onların rakibi olmuştur. II. Dünya Savaşı'ndan sonra, sosyalizm ve komünizm küresel bir fenomen hâline gelmiştir. Ayrıca, anti-komünizm; hem ABD'nin hem de NATO müttefiklerinin yurt içi ve yurt dışı siyasal ilişkilerinin temel taşlarından biri olmuştur. Savaş sonrası muhafazakârlık, monarşist ve aristokrat köklerini tamamen terk ederek; yurtseverlik, din ve milliyetçiliğe odaklanmıştır. Komünistler de iç ve dış faaliyetlerinde kapitalizm karşıtı tavırlar alarak Wall Street'i, kitleleri baskı altına alan bir fenomen olarak nitelendirmiştir. ABD dış ilişkilerinde antikomünizmi en yüksek öncelik olarak ele almıştır ve Amerikalı pek çok muhafazakâr, yurtlarında komünist etki olarak gördükleri şeylerle mücadele etmişlerdir.Bunun sonucu olarak "McCarthycilik" kavramı altında kümelenen birtakım iç siyaset prensipleri kabul edilmiştir. Soğuk Savaş boyunca; Asya, Afrika ve Latin Amerika'da bulunan muhafazakâr hükûmetler siyasal ve iktisadi destek için ABD'ye yönelmişlerdir.
sonraki başlık
DİN
Çoğunluk dinini hükûmetin desteklemesi, sağcılığın başlangıcından beridir bu hareketin büyük bir parçası olmuştur. Orijinal Fransız sağcılığı, Katolik Kilisesi'nin gücünü desteklemiştir ve solun antiklerikal birliğince teklif edilen laikleşme önerisine karşı çıkmıştır. Fransız Devrimi sonrası Katolik Kilisesi üyeleri gibi sağcı görüşlere sahip dinî şahıslar; dinle bağlantılı toplumsal tabakalaşmayı ve dinî geleneklerin otoritesini geri getirmeyi veya yeniden yaratmayı talep etmişlerdir ABD'de Cumhuriyetçi Parti, Avrupa'da ise Hristiyan demokrat partiler tarafından desteklenen Hristiyan sağ, Batı'daki başlıca siyasi güçlerden biridir. Bu görüşe sahip parti mensupları, dini değerleri tasdik eden ve yasa dışı göçlere karşı çıkan kanunları desteklerler. Muhafazakâr popülizmin bir türü olan bu hareketi, sadece dominant konumlarına yapılacak tecavüzden korkan ayrıcalıklı gruplar değil, aynı zamanda; kültürel onur, düzen ve milli gücün çoğunlukçu retoriği tarafından tanınma arayışı içinde olan "avam" ve yoksul gruplar da desteklemektedir
*
sonraki başlık
IDEOLOJİ
İdeoloji, özellikle tamamen epistemik olmayan nedenlerle bir kişi veya grup tarafından benimsenen inanç veya felsefeler kümesidir. bu durumda "pratik unsurların teorik unsurlar kadar önemli olduğu" anlamına gelir Daha önceden genellikle ekonomik, siyasi veya dini teorilere ve politikalara uygulanan terim, Karl Marx ve Friedrich Engels'e kadar uzanan bir geleneğe sahipti. Terim, Antoine Destutt de Tracy tarafından ortaya atılmıştır. Tracy, Fransız Aydınlanma dönemi aristokratı ve filozofu olarak, 1796 yılında terimi "fikirler bilimi" olarak kavramsallaştırdı ve halkın irrasyonel dürtülerine karşı rasyonel bir fikir sistemi geliştirmeyi amaçladı. Siyaset biliminde, terim betimsel anlamda siyasi inanç sistemlerine atıfta bulunmak için kullanılır
3 notes
·
View notes
Text
Küresel Piyasalar, Faiz Kararları ve Ekonomik Gelişmeler
Küresel Piyasalar ve Faiz Kararları Küresel piyasalarda, özellikle Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz kararı öncesinde, karışık bir seyir gözlemleniyor. Yurt içinde ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) para politikası kararları yatırımcıların odak noktası haline geldi. Dünya genelinde uzun süredir devam eden sıkı para politikalarının sonuna yaklaşılmasıyla birlikte, gelecek dönemde…
#ABD ekonomisi#altın fiyatları#Asya Piyasaları#Avrupa Merkez Bankası#Borsa İstanbul#ekonomik veriler#faiz kararları#küresel piyasalar#Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası#Tahvil Piyasaları
0 notes
Text
Avrupa'da yükselen enflasyon ve sıcak para krizi
Bu haftaki Reel Ekonomi programı, düşük enflasyona ve Avrupa Birliği’ndeki euro bölgesindeki ciddi para sıkıntısına odaklanıyor. Düşük enflasyon iyi bir şeydir, ancak uzun vadede ekonomiye zarar verebilir. Ayrıca Yunanistan, Bulgaristan, Güney Kıbrıs, Macaristan, Slovakya, Hırvatistan ve Portekiz başta olmak üzere sıcak para sıkıntısı bu ekonomileri zora soktu. Tüm bu konuları Avrupa Merkez…
View On WordPress
0 notes
Text
AB ekonomisi gelişme gösteriyor mu?
Real Economy bu hafta Avrupa ekonomisindeki yavaşlamayı ve büyüme ile ilgili gelişmeleri göz konu alıyor. Programın konuğu Almanya Merkez Bankası ve Avrupa Ekonomi Komisyoneri Pierre Moscovici… Avrupa ekonomisinin büyüme hızıyla ilgili tüm ayrıntıları, Mali İşler Avrupa Komisyoneri Pierre Moscovic ile konuştuk. Daha sonra kameralarımızı Polonya’ya çevirecek ve endüstrinin gelecek için verdiği…
View On WordPress
0 notes
Text
Allah'ım, "Almanya, Avrupa çok kötü, Türkiye'nin ekonomisi çok iyi, siz nankörsünüz nankör!" diyen ne kadar gurbetçi varsa; onlara en kısa sürede, ekonomisi batan Avrupa'dan kurtulup ekonomisi uçan, cennet vatan Türkiye'de yaşamayı nasip eyle!
1 note
·
View note
Text
BALKANTÜRKSİAD ekonomist Murat Sağman’ı ağırladı
https://pazaryerigundem.com/haber/193530/balkanturksiad-ekonomist-murat-sagmani-agirladi/
BALKANTÜRKSİAD ekonomist Murat Sağman’ı ağırladı
Balkan Rumeli Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (BALKANTÜRKSİAD) Yönetimi, Ekonomist Murat Sağman’ı ağırladı.
BURSA (İGFA) – BALKANTÜRKSİAD üyelerine ‘Küresel Piyasalar ve Türkiye Ekonomisi Bundan Sonra Nereye?’ başlıklı bir sunum yapan Murat Sağman, global ekonomideki gelişmelerden enflasyona döviz kurundan faiz oranlarına kadar değerlendirmelerde bulundu.
BALKANTÜRK Akademi Başkanı Op. Dr. Fatma Akalp’in açılış konuşmasının ardından söz alan BALKANTÜRKSİAD Yönetim Kurulu Başkan Vekili İskender İskenderoğlu da, faaliyetleri ve Bursa, Türkiye ekonomisine katkı sunan çalışmaları ile örnek olan BALKANTÜRKSİAD’ın üyelerini farklı konularda bilgilendiren çalışmalarına devam edeceklerini belirterek, organizasyonda emeği geçenlere teşekkür etti.
Programda yaptığı sunumda Türkiye’de ve dünyadaki ekonomik gelişmeler hakkında bilgiler veren Ekonomist Murat Sağman, Türkiye ekonomisini dünyadaki gelişmelerden ayrı düşünmemek gerektiğini belirtirken, dünyada jeopolitik risklerin devam ettiğini ve siyasi tansiyonun yükselmeye başladığını, ABD Merkez Bankası (FED) ile Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz indirimine devam edeceğini, 2025’te stagflasyonun kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Yakın coğrafyadaki savaşlar ve gerginlikle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan seçimlerin yeni dönemde ekonominin tüm unsurlarını yakından ilgilendirdiğini ifade eden Murat Sağman, “Gidişat içinde bulunduğumuz enflasyonist ortamın süreceğini gösteriyor ancak dünyada oluşan yeni ekonomik düzene ayak uydurmaya yönelik hamleler ileriye dönük olarak yaşanan resesyona karşı önlem olacaktır. Türkiye üretken bir ülke. Siz değerli iş insanlarının, sanayicilerimizin ve iş dünyası temsilcilerimizin her zaman olduğu gibi gayretli çalışmaları ile karar vericilerin doğru hamleleri sayesinde bu zorlu sürecin atlatılacağına inanıyoruz” dedi.
Program, soru-cevap bölümü ile devam etti ve toplu fotoğraf çekimi ile son buldu. Programın ardından BALKANTÜRKSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Şakir, Ekonomist Murat Sağman’a günün anısına hediye takdiminde bulundu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Türkiye AB'ye katılma arzusunu neden kaybetti? Türkiye Avrupa birliğine girebilir mi?
Avrupa birliği Türkiye'yi neden üyeliğe kabul etmiyor, Avrupa ile müzakerelerin durma, hatta kopma nedenleri melerdir, İktidar değişikliğinde Türkiye AB üyeliği gerçekleşir mi?
Avrupa birliğine girme isteği, birliğin Türkiye'yi asla içine almayacağının anlaşılması üzerine kaybedilmiş olabilir mi? Muhafazakâr kesimlerce Birliğin Hristiyan kulübü olduğu propagandası da bir nebze etkili olabilir, lakin en büyük çelişki, bu muhafazakâr kesimin yaşam alanı için ilk tercihlerinin Avrupa olması da izah edilemez. Türkiye'de İslami yaşayış serbestisi olmadığını söyleyenlerin Türkiye'ye şeriat getirme isteği içinde olanların ilk sığınaklarının da Avrupa ülkeleri olması düşündürüşüdür.
AB Türkiye'yi nasıl görüyor.
Türkiye, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkedir. Birçok Avrupalı, Türkiye'yi hiçbir anlamda (dil, kültür, değerler) bir Avrupa ülkesi olarak görmüyor. Türkiye'nin (çoğunlukla nüfus olarak) AB'nin en büyük ülkesi olmasını istemiyorlar. Türk Kürt çatışması da işleri karıştırıyor. Bunun basit bir açıklaması var, yıllarca herhangi bir ilerleme kaydetmeden tek bir ölü noktada durmaktan bıkmış durumdalar, çünkü yerine getirmek için giderek daha fazla koşula sahipler ve tüm bunlarda bir anlam göremiyorlar. Türkiye'nin AB'ye girişinin önünde çok fazla engel olduğu onlar için çok açık.
AB Türkiye'yi neden birliğe almaz.
Türkiye birliğe girer, serbest dolaşım hakkını elde ederse Avrupa ülkeleri çok iyi biliyorlar ki, yeni bir kavimler göçü yaşanır, doğudan batıya doğru, dört temel sorun vardır.
AB'nin Türkiye'yi birliğe almasında tereddüt ettiği ve 2010 yılından sonra daha da belirginleşen
Din
Jeopolitik konum
Ekonomik durum.
Hukuk ve adaletBu 4 başlık temel sorunları içerir.
AB da dini bir hoşgörüye sahiptir, inanç hürriyeti vardır çünkü, lakin tüm dünya İslam oluncaya kadar savaşın diyen bir yobaz kitlesini içine almaktan çekinir.
Ekonomik ve jeopolitik durum.
Ücretli kesimim büyük bir kısmı açlık sınırının altında yaşayan, ekonomisi talan ve yalan üzerine kurulu bir ülkeyi AB üyeliğe kabul etmez Özellikle de jeopolitik konum. Kimse İşid'le, İran'la komşu olmak, Tarikat ve cemaatlerin kendi ülkelerinde de hakimiyet kurmasını ve hegemonyasını istemez.
Hukuk engeli:
Türkiye'de hukuk açısından istikrarsızlık vardır. İlaveten Avrupa ülkelerinde yerleşmiş bir demokrasi kültürü vardır. Bu kültüre göre, sadece sandıktan çıkan oy sayısı değil, sandık dışı faktörler de önemsenir Avrupa ülkelerinde.
Yargı bağımsızlığı
Basın özgürlüğü
Bireysel sivil haklara saygı
Sivil toplum örgütlerinin etkinliği,
Çok sesliliğin korunması,
Azınlıklara saygı (vs) önemlidir. Türkiye ile ab hukuk yapısı, dolayısıyla demokratik yapısı burada büyük oranda çelişmektedir.
SONUÇ:
Neden Türkiye'nin Avrupa birliğine girebilmesinin mümkün olmadığını anlatmaya çalıştığımız makalenin sonunda, kendi görüşlerimizi de yazalım
Velev ki! Türkiye isterse tüm kriterleri yerine getirsin, kişi başı GSMH ve gelişmişlikte dünyada ilk 10'a girsin, aya uzaya gidelim yine de almazlar.
Çünkü: Almanya'dan sonra Ab parlamentosunda, Türkiye'nin 2. En büyük çoğunluğa sahip olması demektir ve Almanya ve Fransa asla onay vermez.
Türkiye dünyadaki en istikrarsız ülkelere komsudur. Sırf Suriye ile olan sınırımız 911 km. Irak ile 384. İran ile de 560 km! Schengen'i bırak, Türkiye AB'ye girdiğinde buralardan akın akın mülteci yağar. Türkiye kendi iradesi ile kriterleri yerine getirebilse zaten Avrupa olur. Türkiye ve Avrupa birliği arasındaki ilişkiler, Avrupa'nın fasılları yerine getirin, alacağız, Türkiye'nin hedefimiz Avrupa yalanı ile, on yıllardır süregelmekte olup, bizi kuşağın göreceği yoktur.
AB Türkiye ortaklığı koca bir yalandır Avrupa'nın Türkiye'yi zincirler ile kapısına bağladığı, Türk siyasetçilerin ise seçmenlerine umut pazarladığı koca bir yalan.
Ahmet Atam
0 notes
Text
Türkiye'nin elektrikli otomobili TOGG, Avrupa yollarına hazırlanıyor
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın açıklamalarına göre, ön siparişleri şimdiden 20 bin adede ulaşan ve yıl sonuna kadar kullanıcılarına teslim edilmesi planlanan TOGG, 2025 yılında Avrupa yollarında boy gösterecek. Türkiye’nin otomobil sektöründeki yeşil dönüşüm hamlesinin en önemli simgelerinden biri olan TOGG, tamamen elektrikli yapısıyla çevre dostu bir geleceğin kapılarını…
View On WordPress
#Avrupa pazarı giriş#Elektrikli otomobil ihracatı#Karbon nötr vizyonu#Mehmet Fatih Kacır#Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı#sürdürülebilir ulaşım#TOGG#Türkiye Ekonomisi#Yeşil teknoloji yatırımları
0 notes