#Avrupa ekonomisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Euro Bölgesi enflasyonu Ekim 2021'den bu yana en düşük seviyeye geriledi
Bu haberin orjinalinin yayınlandığı dil İngilizce Gerilemeye rağmen yıllık enflasyon Avrupa Merkez Bankası’nın hedefinin iki katı düzeyinde REKLAM Euro Bölgesi’nin yıllık enflasyon oranı eylül ayında yıllık bazda yüzde 4,3’e geriledi. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat’ın açıkladığı rakam Ekim 2021’den bu yana görülen en düşük seviye oldu. Yıllık enflasyon ağustos ayındaki yüzde 5,2’lik…
View On WordPress
0 notes
Text
Zengin ülkelerde yaşayanlar daha mı mutlu?
Real Economy programı 2015 yılında mutlu olabilme formülüne ekonomik yönüyle bir bakış açısı sunuyor. Araştırmalara göre refah seviyesinin ve kişi başına düşen gelir miktarının yüksek olduğu ülkelerde Prof. Dr. Ruut Veenhoven, Erasmus Üniversitesi Hollanda: ‘Ekonomik kalkınma, özgürlük, eşitlik ve toplum içerisinde güven duygusu arttığı zaman ulusların mutluluğu da artıyor. Yani sosyal açıdan…
View On WordPress
0 notes
Text
Von der Leyen: Çin'in Putin'in savaşına ilişkin tutumu AB ile ilişkilerde belirleyici olacak
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Pekin’i Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin duruşunun Çin-AB ilişkilerini belirleyeceği konusunda uyardı. Ancak Leyen, Avrupa’nın Çin ile “bağlarını kesmek” istemediğini de sözlerine ekledi. Von der Leyen, önümüzdeki hafta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Çin’e yapacağı ziyaret öncesinde AB-Çin ilişkilerine ilişkin mesajlar…
View On WordPress
0 notes
Text
Avrupa emlak piyasasına genel bakış
Avrupa’da konut fiyatları geçen yıl sonunda yüzde 4,5 arttı. Ancak, gelir ve ücretlerde böyle bir artış olmamıştır. Son 10 yıla göre günümüz faiz oranları daha düşük ve kredi koşulları çok kolay. Evlerimiz için ödediğimiz aylık kredi borçlarının ekonomimize etkisini tartışıyoruz. Mike ve Natalia bir ev satın alır. Güvenli işleri ve istikrarlı gelirleri var. Ekonomi canlanıyor, faiz oranları düşük…
View On WordPress
0 notes
Text
Avrupa Birliği, iklim ve kripto banka riskleri üzerine ECB'ye yeni yetkiler veriyor
Avrupa Birliği yasama organları, iklim değişikliği ve dijital varlıkların yükselişi ile bağlantılı riskleri kapsayacak şekilde Avrupa Merkez Bankası’nın yetki alanını genişletiyor. Avrupa’nın önde gelen bankacılık denetleyicisi, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), bankaların önümüzdeki üç on yıl içinde sıfır karbon ekonomisine geçiş planlarını izlemekle görevlendirildiği, bu hafta detaylandırılan…
View On WordPress
#AB İklim Hedefleri#Avrupa Birliği Bankacılık Düzenlemeleri#Avrupa Merkez Bankası&039;nın Yeni Yetkileri#Bankacılıkta İklim Risk Yönetimi#Dijital Varlık Yönetimi#Kripto Varlık Hizmetleri#Kripto Varlıklar ve AB Banka Denetimi#Sıfır Karbon Ekonomisi
0 notes
Text
Europejobcenter - Platin
Kariyerinizde bir sonraki adımı mı atmak istiyorsunuz? Almanya başlamak için mükemmel bir yer! Gelişen ekonomisi ve çeşitli iş olanaklarıyla her meslek alanına uygun çok sayıda açık pozisyon var. İster yeni mezun olun ister sektör değiştirmek isteyen biri, ülkenin dört bir yanındaki en iyi işverenlerde harika fırsatlar bulabilirsiniz. Finans ve mühendislikten BT ve sağlık hizmetlerine kadar her beceri grubu için Almanya iş ilanları mevcut. Almanya'daki iş piyasasının rekabetçi ortamını keşfedin ve kendinize yeni fırsatlar yaratın! Bir Avrupa işi ile kariyerinizi bir üst seviyeye taşımaya hazır olun! Almanya, işgücü için çok çeşitli avantajlar sunuyor. Rekabetçi maaşlardan heyecan verici kariyer beklentilerine kadar, profesyonel yolculuğunuzu başlatmak veya ilerletmek için mükemmel bir yerdir. Ayrıca, eğitimli ve çok kültürlü bir nüfusla, hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olabilecek benzer düşünen profesyonellerle çevrili olacaksınız. Böylesine geniş bir iş piyasası varken becerileriniz ve ilgi alanlarınız için mükemmel uyumu bulabilirsiniz. Hak ettiğiniz işi güvence altına almak için mevcut birçok kaynaktan yararlanın! Çevrimiçi iş portallarına, işe alım uzmanlarına ve ağ kurma etkinliklerine erişim sayesinde herkes için bir şeyler var. Almanya denklik ve Almanya iş vizesi hakkında detaylı bilgiye internet sitemiz sayesinde ulaşın!
1K notes
·
View notes
Note
Ne olacak bu halimiz?
Ben kahin ya da tarihçi değilim bu konuda bir şey söylemek bana düşmez ancak tarihe baktığımda geçmişte neler yaşandığını görmek bir fikir veriyor.
Nietzsche'nin nihilist dönemindeyiz gibi hissediyorum. Tüm anlam kurguları birbir önemini yitiriyor, toplumlar ve kültürler çözünüyor yeni bir dizge ihtiyacı dile gelmemiş bir şekilde her köşeden haykırılıyor. Kapitalizmin temelinde yatan borç ekonomisi daha önce tekrarlarını gördüğümüz şekilde kopma noktasına geldi, böyle durumlarda kapital ekonomi kopma yaşayarak çeşitli şekillerde (kriz, savaş ya da darbe) kendini sıfırlama yoluna gidiyor ama bunun faturası da genellikle halka oluyor. Şirketler çok beslendi, ekonomi artık durgunlaştı birkaç devin yanında insanlar büyümeye gidecek atılımlar yapamıyor. Bunun yanında hareket serbestisi olan ekonominin görülmeyen sorunu olan göçmen krizi kimlik sorunları yanında kültürel çözünme ve eş miktarda kültürel tutuculuğu yani sonuç olarak daha sağcı ve daha tutucu iktidarları yaratıyor. Bu iktidarlar istikrarlı bir şekilde diyaloğu kesmeye ve düşman imgesine odaklanarak bir savaş ortamını besliyor. Amerika açık bir şekilde son iki dönemdir son zamanların en kötü iktidarlarını deneyimliyor işin kötüsü bu iki iktidar da farklı partilerden... Öbür yanda Ortadoğu zaferlerinde sarhoşlaşmış ve kan tadını almış Rusya savaştan savaşa atlıyor, Çin yükselmeye başlamışken AB devletleri muhafazakar kabuğuna çekilmiş durumda. Göçmenler insanları tekrar aryancılığa yaklaştırıyor. Bu da yetmezmiş gibi Fransa özellikle silahlı bir Avrupa Birleşmiş Ordusu arzusunda.
Dünyanın hemen her yerinde gençler umutsuz, hayat pahalılığı her yeri vuruyor. Gençler orta sınıf ailenin bir bireyi olarak ev alabildiğin günlerin artık çok eskide kaldığını hissediyor. Modern vaatler bir bir çökmekteyken insanlar yeni paradigma arıyor. Kimse geleceğin daha aydınlık olacağını, teknolojinin ve bilimin bize hayat kolaylığı sağlayacağına inanmıyor artık. Teknoloji ve bilim bir pazar olarak başka bir kapitalist yüz gibi kanımızı emiyor ve bağımlılıklarımızı besliyormuş gibi algılıyoruz artık. Eski paradigmalar çöküyor, eskiden daha eskilerin çöktüğü gibi. Koca bir anlamsızlık çağındayız, yeni bir paradigma için çevresine bakınan insanlar gizlenmiş neo-nazi kimliklerine ya da spiritüel şarlatan söylemlere düşüyor birer birer. Okullar da bir krizin içinde, her üniversite bağnazlaşmış çeşitli istatistikleri yukarıda tutmaya özen gösteren bir markaya dönüşmüş durumda. Tüm değer sistemimiz de aynı şekilde parçalanmış durumda, değer kişinin ya da şeyin kendinde aranmıyor artık. Değer yalnızca şeyin parasal karşılığı, üst sembolik anlamı (markası) veyahut ötekilerin rağbeti bir beğeni ve görüntülenme mekanizması üzerine kurulu. Ve bu değer atfetmede eşya ile kişi ayrımı iyice silikleşmiş durumda. Nietzsche tam da böyle çöken, içi boşalan ve kıvranan çağlara nihilist dönemler olarak bakıyor. Bunu yeni doğmakta olanın doğum sancıları olarak görüyor. Ama şu da var ki Nietzsche her ne kadar kıta felsefesinde ayrıksı bir isim de olsa, modern bir gelecek algısı ile tarihe bakıyor. Bu nihilist dönem her ne kadar deneyim olarak karanlık da olsa anlamca olumlu olduğu görüşünde kendisi. Ama bizim çağımızda gelecek konusunda iyi ya da kötü bir algı yok sadece ve sadece belirsizliğin kaygısı var, burada dahi bir yokluk algısı var çağımızda.
Tarih bize şu zamana kadar böyle anlarda yıkım, çözünme ve ardından yeni bir söylem getirdi. Gelecekte ne olur bilemem dediğim gibi kahin değilim ama şimdide bu oluyor ve geçmişte böyle anlardan sonra bunlar olmuştu.
9 notes
·
View notes
Text
SAĞCILIK SOLCULUK Sağ ve sol isimli siyasal kavramlar, Fransız Devrimi (1789-1799) zamanında, ayrı görüşteki siyasetçilerin Fransız parlamentosunun sağında veya solunda oturmalarından esinlenilerek oluşturulmuştur; parlamento başkanının sağındaki koltuklarda oturanlar, çoğunlukla monarşist Ancien Régime destekçilerinden oluşmuştur.Fransa'da orijinal sağ; hiyerarşiyi, geleneği ve klerikalizmi destekleyen siyasetçileri kapsardı Sağcılık, toplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği kabul eden veya destekleyen siyasal duruştur Toplumsal eşitsizlik, sağcılar tarafından; ya milletsel/ırksal farklılıklardan ya dini ve inançsal farklılıklardan ya kültürel ve sosyal farklılıklardan ya da piyasa ekonomisindeki rekabetten kaynaklandığı için kaçınılmaz, doğal, normal veya cazip bulunur. Sağcılar, sosyal eşitsizliğin olağanlığını açıklamak için doğal hukuku ve ulvi hukuku talep etmişlerdir. La droite (sağ) ifadesi, Fransa'da 1815'te monarşinin yeniden kurulmasıyla birlikte, ultraroyalistlerin tanımlanmasında kullanımıyla öne çıkmıştır.İngilizce konuşan ülkelerde "sağ" ve "sol" kavramlarının siyasette kullanımı, 20. yüzyılda başlamıştır.Bu kavram, aslen gelenekselci muhafazakârları ve gericileri tanımlamak için kullanılmasına rağmen zaman içinde; liberal muhafazakârları, klasik liberalleri, liberteryen muhafazakârları, Hristiyan demokratları ve çeşitli milliyetçileri de tanımlamada kullanılarak biraz daha çeşitlilik kazanmıştır Siyasi Felsefenin Temelleri: Sağcılık ve solculuk, farklı temel felsefi yaklaşımlar üzerine inşa edilir. Sağcılık genellikle bireysel özgürlük, serbest piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet müdahalesi üzerinde dururken, solculuk toplumsal eşitlik, sosyal adalet ve genişletilmiş devlet müdahalesi gibi ilkelere odaklanır. Birey ve Toplum: Sağcılık, bireyin özgürlüğü ve sorumluluğunu vurgular. Sağcılar, bireyin kendi çabalarıyla başarılı olabileceğine inanır ve kişisel girişimlerin teşvik edilmesi gerektiğini savunur. Solculuk ise toplumun kolektif refahını ön plana çıkarır. Solcu düşünceye göre, sosyal adalet ancak toplumsal eşitlikle sağlanabilir ve devletin aktif bir rol oynaması gerekmektedir. Ekonomik Sistemler: Sağcılık, serbest piyasa ekonomisinin gücüne ve rekabetin iyileştirici etkilerine vurgu yapar. Sağcılar, bireylerin ekonomik kararlarını serbestçe alması gerektiğini düşünür ve devlet müdahalesinin ekonomik büyümeyi sınırlayabileceğine inanır. Solculuk ise, daha geniş bir devlet müdahalesini savunur ve sosyal hizmetler, kamu sağlığı ve refah programları gibi alanlarda devletin rolünü önemser. Toplumsal Değişim: Sağcılık genellikle geleneksel değerlere, düzen ve istikrara vurgu yapar. Sağcılar, toplumun evrimci bir şekilde değişmesi gerektiğini düşünürken, radikal değişikliklerin istikrarsızlığa yol açabileceğine inanır. Solculuk ise sosyal değişim ve reformları teşvik eder. Solcu düşünce, toplumda daha fazla eşitlik ve adaletin sağlanması için köklü değişikliklere ihtiyaç olduğunu savunur.
sonraki başlık
Anti-sosyalizm ve anti-komünizm İlk sosyalist hareketler, o dönem Avrupa kıtasının çoğunda uygulanan geleneksel monarşilerle karşıt görüşte olmuşlardır. Avrupa monarşilerinin pek çoğu, komünist görüşlerin kamusal alanda ifade edilmesini yasa dışı ilan etmiştir. Karl Marx, Komünist Manifesto'da bu durumdan; "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor" şeklinde bahsederek monarşist yönetimdeki hükümdarların tahtları için endişe ettiklerini ileri sürmüştür. I. Dünya Savaşı öncesi Avrupa'sında en büyük üç monarşist ülke: Rus İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda komünizme destek verilmesi yasa dışıydı. Pek çok monarşist (parlamenter monarşistler hariç), varlık ve siyasal güç konusundaki eşitsizliği, kutsal tabii düzenin bir sonucu olarak görmüştür. Ancak I. Dünya Savaşı sonrasında çoğu Avrupa ülkesinde, Kralın Kutsal Hakları gözden düşmüş ve bunun yerine liberal ve milliyetçi hareketler gelmiştir. Avrupa'daki krallar ve hükümdarlar göstermelik yönetici veya kukla başkan hâline gelmiş; seçimle gelmiş hükûmetler gerçek gücü elinde tutmuştur. En muhafazakâr Avrupa monarşilerinden biri olan Rusya İmparatorluğu, Ekim Devrimi sonucu Sovyetler Birliği olarak yeniden kurulmuştur. Rusların bu devrimi, 1917-1922 yıllarında diğer Avrupa devletlerinde başlayan bir dizi devrimi etkilemiştir. Bu devrimlerin pek çoğu, 1918-1919 Alman Devrimi'nde olduğu gibi milliyetçi ve monarşist askerî birlikler tarafından engellenmiştir.1920'ler ve 1930'lar, geleneksel sağcılığın sönüşünü görmüştür. Anti-sosyalizm düşüncesi ise artık, bir yandan yükselişteki faşist hareketler, diğer yandan ABD ilhamlı liberal muhafazakârlar tarafından benimsenmiştir. Komünist gruplar ve siyasi partiler, 1920'lerde Çin Cumhuriyeti'nde olduğu gibi dünya çapında görünmeye başlandığında, sömürge yetkilileri veya yerel milliyetçi hareketler onların rakibi olmuştur. II. Dünya Savaşı'ndan sonra, sosyalizm ve komünizm küresel bir fenomen hâline gelmiştir. Ayrıca, anti-komünizm; hem ABD'nin hem de NATO müttefiklerinin yurt içi ve yurt dışı siyasal ilişkilerinin temel taşlarından biri olmuştur. Savaş sonrası muhafazakârlık, monarşist ve aristokrat köklerini tamamen terk ederek; yurtseverlik, din ve milliyetçiliğe odaklanmıştır. Komünistler de iç ve dış faaliyetlerinde kapitalizm karşıtı tavırlar alarak Wall Street'i, kitleleri baskı altına alan bir fenomen olarak nitelendirmiştir. ABD dış ilişkilerinde antikomünizmi en yüksek öncelik olarak ele almıştır ve Amerikalı pek çok muhafazakâr, yurtlarında komünist etki olarak gördükleri şeylerle mücadele etmişlerdir.Bunun sonucu olarak "McCarthycilik" kavramı altında kümelenen birtakım iç siyaset prensipleri kabul edilmiştir. Soğuk Savaş boyunca; Asya, Afrika ve Latin Amerika'da bulunan muhafazakâr hükûmetler siyasal ve iktisadi destek için ABD'ye yönelmişlerdir.
sonraki başlık
DİN
Çoğunluk dinini hükûmetin desteklemesi, sağcılığın başlangıcından beridir bu hareketin büyük bir parçası olmuştur. Orijinal Fransız sağcılığı, Katolik Kilisesi'nin gücünü desteklemiştir ve solun antiklerikal birliğince teklif edilen laikleşme önerisine karşı çıkmıştır. Fransız Devrimi sonrası Katolik Kilisesi üyeleri gibi sağcı görüşlere sahip dinî şahıslar; dinle bağlantılı toplumsal tabakalaşmayı ve dinî geleneklerin otoritesini geri getirmeyi veya yeniden yaratmayı talep etmişlerdir ABD'de Cumhuriyetçi Parti, Avrupa'da ise Hristiyan demokrat partiler tarafından desteklenen Hristiyan sağ, Batı'daki başlıca siyasi güçlerden biridir. Bu görüşe sahip parti mensupları, dini değerleri tasdik eden ve yasa dışı göçlere karşı çıkan kanunları desteklerler. Muhafazakâr popülizmin bir türü olan bu hareketi, sadece dominant konumlarına yapılacak tecavüzden korkan ayrıcalıklı gruplar değil, aynı zamanda; kültürel onur, düzen ve milli gücün çoğunlukçu retoriği tarafından tanınma arayışı içinde olan "avam" ve yoksul gruplar da desteklemektedir
*
sonraki başlık
IDEOLOJİ
İdeoloji, özellikle tamamen epistemik olmayan nedenlerle bir kişi veya grup tarafından benimsenen inanç veya felsefeler kümesidir. bu durumda "pratik unsurların teorik unsurlar kadar önemli olduğu" anlamına gelir Daha önceden genellikle ekonomik, siyasi veya dini teorilere ve politikalara uygulanan terim, Karl Marx ve Friedrich Engels'e kadar uzanan bir geleneğe sahipti. Terim, Antoine Destutt de Tracy tarafından ortaya atılmıştır. Tracy, Fransız Aydınlanma dönemi aristokratı ve filozofu olarak, 1796 yılında terimi "fikirler bilimi" olarak kavramsallaştırdı ve halkın irrasyonel dürtülerine karşı rasyonel bir fikir sistemi geliştirmeyi amaçladı. Siyaset biliminde, terim betimsel anlamda siyasi inanç sistemlerine atıfta bulunmak için kullanılır
3 notes
·
View notes
Text
Allah'ım, "Almanya, Avrupa çok kötü, Türkiye'nin ekonomisi çok iyi, siz nankörsünüz nankör!" diyen ne kadar gurbetçi varsa; onlara en kısa sürede, ekonomisi batan Avrupa'dan kurtulup ekonomisi uçan, cennet vatan Türkiye'de yaşamayı nasip eyle!
1 note
·
View note
Text
Küresel Piyasalar, Faiz Kararları ve Ekonomik Gelişmeler
Küresel Piyasalar ve Faiz Kararları Küresel piyasalarda, özellikle Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz kararı öncesinde, karışık bir seyir gözlemleniyor. Yurt içinde ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) para politikası kararları yatırımcıların odak noktası haline geldi. Dünya genelinde uzun süredir devam eden sıkı para politikalarının sonuna yaklaşılmasıyla birlikte, gelecek dönemde…
#ABD ekonomisi#altın fiyatları#Asya Piyasaları#Avrupa Merkez Bankası#Borsa İstanbul#ekonomik veriler#faiz kararları#küresel piyasalar#Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası#Tahvil Piyasaları
0 notes
Text
Avrupa'da yükselen enflasyon ve sıcak para krizi
Bu haftaki Reel Ekonomi programı, düşük enflasyona ve Avrupa Birliği’ndeki euro bölgesindeki ciddi para sıkıntısına odaklanıyor. Düşük enflasyon iyi bir şeydir, ancak uzun vadede ekonomiye zarar verebilir. Ayrıca Yunanistan, Bulgaristan, Güney Kıbrıs, Macaristan, Slovakya, Hırvatistan ve Portekiz başta olmak üzere sıcak para sıkıntısı bu ekonomileri zora soktu. Tüm bu konuları Avrupa Merkez…
View On WordPress
0 notes
Text
AB ekonomisi gelişme gösteriyor mu?
Real Economy bu hafta Avrupa ekonomisindeki yavaşlamayı ve büyüme ile ilgili gelişmeleri göz konu alıyor. Programın konuğu Almanya Merkez Bankası ve Avrupa Ekonomi Komisyoneri Pierre Moscovici… Avrupa ekonomisinin büyüme hızıyla ilgili tüm ayrıntıları, Mali İşler Avrupa Komisyoneri Pierre Moscovic ile konuştuk. Daha sonra kameralarımızı Polonya’ya çevirecek ve endüstrinin gelecek için verdiği…
View On WordPress
0 notes
Text
"Euro Bölgesinde Ekonomik Büyüme ve İstikrar: Euro’nun Politik Geleceği"
Özet: Bu makalede euro bölgesinde ekonomik büyüme ve istikrarı etkileyen faktörler, özellikle de Brexit sonrası AB’nin yeniden şekillenmesi ve AB’nin genişleme politikaları incelenecektir.
İçerik Özeti:
Euro Bölgesinin Yapısal Sorunları ve Büyüme Engelleri
Avrupa’nın ekonomik çeşitliliği ve ülkeler arası refah farkları.
Güney Avrupa ve Kuzey Avrupa ekonomilerindeki büyüme farklarının euro üzerindeki etkisi.
Siyasi İstikrar ve Euro’nun Ekonomik Geleceği
Brexit sonrası AB ekonomisi ve politik etkileri.
Euro bölgesine katılımın kriterleri ve yeni ülkelerin katılımının getireceği ekonomik değişimler.
Euro’nun İstikrarını Koruma Çabaları
Avrupa Merkez Bankası’nın politikaları ve euro bölgesindeki finansal riskler.
Euro’nun kriz dönemlerinde dayanıklılığını artırmaya yönelik reform çalışmaları.
Euro bölgesi ülkelerinin ekonomik entegrasyonunu artırma hedefleri.
0 notes
Text
Kuruluşundan günümüze Türkiye tarihsel süreç içerisinde Türkiye ekonomisi:
Tarihsel süreç içerisinde Türkiye ekonomisi, Türkiye ekonomisi, tarihsel süreç içinde birçok değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Ekonomide Cumhuriyet dönemi, devletçilik modelinden Kapitalizme dönüştüren Menderes, Özal ve Erdoğan yılları Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden Cumhuriyet'in kuruluşuna, 1950'lerden 1980'lerin liberalleşme politikalarına, 2000'li yıllardan günümüze kadar Türkiye ekonomisi hem iç hem de dış faktörlerden etkilenerek farklı evreler geçirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Döneminde ekonomi (1800-1923)
Osmanlı İmparatorluğu, 1800'lü yıllarda gerileme dönemine girmişti. Avrupa'daki sanayi devrimi ve milliyetçilik akımları, Osmanlı'nın ekonomik ve siyasi gücünü zayıflatmıştı. Osmanlı, borçlanma yoluyla modernleşmeye çalışsa da, bu süreçte bağımsızlığını kaybetmeye başlamıştı. 1838'de imzalanan Balta Limanı Antlaşması ile Osmanlı, Avrupa ülkelerine ticari imtiyazlar vermiş ve iç piyasasını rekabete açmıştı. Bu durum, yerli sanayi ve zanaatkarları olumsuz etkilemiş ve dışa bağımlılığı artırmıştı. Osmanlı, 1876'da ilk anayasasını ilan etse de, bu dönemde yaşanan savaşlar, isyanlar ve mali krizler nedeniyle istikrar sağlayamamıştı. 1914-1918 arasında Birinci Dünya Savaşı'na katılan Osmanlı, savaşı kaybederek yıkılmış ve topraklarının büyük bir kısmını kaybetmişti.
Cumhuriyet'in Kuruluşu ve İktisat Kongresi (1923-1930)
1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, yeni devletin öncelikli hedefi ekonomik bağımsızlık ve kalkınma olmuştu. Bu amaçla 1923'te İzmir'de I. İktisat Kongresi düzenlenmişti. Kongrede, Türkiye'nin ekonomik politikasının temel ilkeleri belirlenmişti. Bunlar:
Milli ekonomi: Türkiye'nin kendi kaynaklarına dayanan, dışa bağımlılıktan kurtulan ve milli çıkarları gözeten bir ekonomi oluşturmak. Milli ekonomi modeli, ülkenin kendi kaynaklarına dayalı, dışa bağımlılığı azaltmayı hedefleyen bir ekonomik sistemdir. Bu modelde, yerli üretim, tasarruf, yatırım ve ihracat teşvik edilirken, ithalat, borçlanma ve israf kısıtlanır. Milli ekonomi modelinin amacı, ülkenin ekonomik bağımsızlığını sağlamak, refah seviyesini yükseltmek ve küresel rekabette güçlü bir konuma gelmektir.
Karma ekonomi: Devletin ve özel sektörün ekonomide rol alması, ancak devletin stratejik sektörlerde öncülük etmesi. Karma ekonomi modeli, bir ülkenin hem piyasa hem de planlı ekonomi özelliklerini bir arada kullanmasıdır. Karma ekonomi modelinde, devlet bazı sektörleri kontrol ederken, diğer sektörlerde özel girişimcilerin rekabetine izin verir. Karma ekonomi modelinin amacı, hem ekonomik verimliliği hem de sosyal adaleti sağlamaktır.
Devletçilik: Devletin ekonomiyi planlaması, yönlendirmesi ve denetlemesi. Devletçilik, ekonomik faaliyetlerin büyük ölçüde devlet tarafından yönlendirildiği ve denetlendiği bir ekonomik sistemdir. Devletçilikte devlet, stratejik sektörleri kontrol eder, kamu yatırımları yapar, fiyatları ve ücretleri belirler, dış ticareti düzenler ve sosyal refahı sağlamaya çalışır. Devletçilik modeli, özellikle 1929 Dünya Ekonomik Bunalımından sonra ve II. Dünya Savaşı sonrasında bazı ülkelerde uygulanmıştır. Devletçiliğin avantajları arasında ekonomik istikrar, sosyal adalet, milli çıkarların korunması sayılabilir. Devletçiliğin dezavantajları arasında ise bürokrasi, verimsizlik, rekabetin azalması, özel girişimciliğin kısıtlanması sayılabilir.
Korumacılık: Yerli sanayiyi desteklemek için dış ticarette gümrük vergileri uygulamak. Korumacılık modeli, bir ülkenin kendi ekonomisini dış rekabetten korumak için uyguladığı bir politikadır. Korumacılık modeli, gümrük vergileri, kotalar, sübvansiyonlar, lisanslar ve standartlar gibi araçlarla dış ticareti sınırlar. Korumacılık modelinin amacı, yerli üretimi ve istihdamı teşvik etmek, dış ticaret açığını azaltmak ve stratejik sektörleri korumaktır. Korumacılık modelinin avantajları ve dezavantajları vardır. Avantajları arasında, yerli sanayinin gelişmesi, teknolojik ilerleme, ulusal güvenlik ve refah artışı sayılabilir. Dezavantajları arasında ise, verimlilik kaybı, tüketici refahının azalması, dış ticaret ortaklarının misilleme yapması ve küresel ekonomik iş birliğinin zayıflaması sayılabilir.
Teşvik: Yatırım yapmak isteyen girişimcilere kredi, arazi, vergi indirimi gibi kolaylıklar sağlamak. Bu ilkeler doğrultusunda Türkiye, 1923-1930 arasında tarım ağırlıklı bir ekonomik yapıya sahipti. Tarım sektörü hem istihdam hem de milli gelir açısından önemli bir paya sahipti. Sanayileşme ise henüz başlangıç aşamasındaydı. Bu dönemde Türkiye'nin en önemli ticaret ortakları Almanya, İngiltere ve Fransa idi.
Dünya Ekonomik Bunalımı ve Devletçilik Dönemi (1930-1950)
1930'larda dünyayı etkisi altına alan büyük ekonomik bunalım, Türkiye'yi de olumsuz yönde etkilemişti. Dış ticaret hacmi ve gelirleri düşmüş, borç ödemeleri zorlaşmış, tarım ürünleri fiyatları gerilemişti. Bu durum, Türkiye'nin ekonomik politikasında bir değişikliğe gitmesine neden olmuştu. 1930'da kurulan İktisat Vekaleti, ekonomiyi planlamak ve yönetmekle görevlendirilmişti. 1931'de kurulan Sanayi Teşvik Kanunu ile devlet, sanayileşmeyi hızlandırmak için çeşitli teşvikler vermişti.
1932'de kurulan Devlet Sanayi Ofisi (DESO), devletin sanayi yatırımlarını gerçekleştirmek için kurulmuştu. 1933'te kurulan Etibank, madencilik, enerji ve kimya sektörlerinde faaliyet gösteren bir devlet bankasıydı. 1934'te kurulan Sümerbank, tekstil, deri ve kâğıt sektörlerinde faaliyet gösteren bir devlet bankasıydı. Bu kurumlar aracılığıyla devlet, ekonomide etkin bir rol oynamaya başlamıştı. Bu dönemde Türkiye, beş yıllık kalkınma planları uygulamaya koymuştu. İlk beş yıllık kalkınma planı (1934-1938) İkinci beş yıllık kalkınma planı (1939-1943) ve; Üçüncü beş yıllık kalkınma planı (1946-1950) ile Türkiye, sanayileşmeye ağırlık vermişti. Bu planlar çerçevesinde demir-çelik, makine, kimya, tekstil, şeker gibi temel sanayi dallarında fabrikalar kurulmuştu. Ayrıca ulaştırma, enerji, eğitim ve sağlık gibi altyapı yatırımları da yapılmıştı.
Bu dönemde Türkiye'nin dış ticareti de değişim göstermişti. Dünya ticaretinin daralması nedeniyle Türkiye, dış ticaretini sınırlamış ve ithal ikameci bir politika izlemişti. İthalatın azaltılması ve yerli üretimin artırılması amaçlanmıştı. Ayrıca Türkiye, 1934'te Balkan Antantı'na, 1937'de Sadabat Paktı'na katılarak bölgesel iş birliği anlaşmalarına imza atmıştı.
İkinci Dünya Savaşı yılları Türkiye ekonomisi:
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) ise Türkiye'nin ekonomisini hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilemiştir. Olumlu yönde, Türkiye savaşa girmeyerek insan ve mal kaybından korunmuş, tarım ürünleri ihracatını artırarak döviz geliri elde etmiştir. Olumsuz yönde ise Türkiye'nin dış ticareti sınırlanmış, ithalat yapamadığı için sanayi üretimi aksamış, enflasyon artmıştır.
Demokrat Parti Dönemi ve Liberalleşme (1950-1960)
1950'de yapılan seçimleri Demokrat Parti (DP) kazanmış ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tek parti iktidarı sona ermiştir. DP döneminde Türkiye'nin ekonomik politikası da değişime uğramıştır. DP, devletçilikten uzaklaşıp liberalleşmeye yönelmiştir. Özel sektörün önünü açmak için devletin ekonomideki rolünü azaltmıştır. Türkiye ekonomisi, 1950 yılında Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte önemli bir dönüşüm yaşamıştır. Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi'nin devletçi ve planlı ekonomi anlayışına karşı, özel sektörü destekleyen ve piyasa mekanizmasına dayanan bir ekonomi politikası izlemiştir.
Bu politika, Türkiye'yi dış ticarete açmış, tarım sektörünü geliştirmiş, sanayileşmeye yönelik yatırımları teşvik etmiş ve altyapı hizmetlerine ağırlık vermiştir. Demokrat Parti döneminde Türkiye ekonomisi, yüksek büyüme oranlarına ulaşmış, kişi başına gelir artmış, ihracat çeşitlenmiş ve döviz rezervleri yükselmiştir.
Demokrat Parti'nin 1960 yılında askeri darbeyle iktidardan uzaklaştırılması, Türkiye ekonomisinde yeni bir kriz dönemini başlatmıştır. 1961 Anayasası, devletin ekonomide daha etkin bir rol oynamasını öngörmüş, beş yıllık kalkınma planları hazırlanmış, kamu iktisadi teşebbüsleri kurulmuş ve sendikal faaliyetler serbest bırakılmıştır.
Bu dönemde Türkiye ekonomisi, iç ve dış siyasi istikrarsızlıklar, enflasyon, bütçe açıkları, dış borçlanma ve sosyal çatışmalar gibi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. 1970'li yıllarda ise Türkiye ekonomisi, petrol krizi, Kıbrıs Barış Harekâtı ve 1980 askeri darbesi gibi olaylardan olumsuz etkilenmiştir.
Türkiye ekonomisinde Turgut Özallı yıllar:
1980'li yıllarda Türkiye ekonomisi, yeni bir liberalleşme sürecine girmiştir. 24 Ocak 1980 Kararları olarak bilinen ekonomik tedbirler paketi ile, Turgut Özal Türkiye'yi dışa açık bir piyasa ekonomisine yönlendirmiş, ihracatı teşvik etmiş, sermaye hareketlerini serbestleştirmiş ve özelleştirmeyi gündeme getirmiştir.
Bu politikalar sonucunda Türkiye ekonomisi, 1980'li yılların ikinci yarısında hızlı bir büyüme performansı sergilemiş, ihracat artmış, enflasyon düşmüş ve döviz kuru istikrar kazanmıştır. 1990'lı yıllarda Türkiye ekonomisi, küreselleşmenin etkilerini hissetmeye başlamıştır. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması imzalanmış, Dünya Ticaret Örgütü'ne üyelik sağlanmış, uluslararası sermaye akımları artmış ve finansal piyasalar derinleşmiştir.
Ancak bu dönemde Türkiye ekonomisi, siyasi istikrarsızlık, koalisyon hükümetleri, terör olayları, kamu maliyesinde bozulma, enflasyonun yeniden yükselmesi ve kronikleşmesi gibi sorunlarla da mücadele etmek zorunda kalmıştır. 1994 ve 1999 yıllarında yaşanan iki büyük ekonomik kriz, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarını ortaya çıkarmıştır.
Türkiye ekonomisinde Tayyip Erdoğanlı yıllar:
2000'li yıllarda Türkiye ekonomisi, yeni bir istikrar programı uygulamaya koymuştur. Bu program kapsamında, ilk yıllarda merkez bankası bağımsızlığı sağlanmış, enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmiş, kamu borçlanması sınırlandırılmış, bankacılık sektörü yeniden yapılandırılmış ve özelleştirme hızlandırılmıştır.
Bu reformlar sayesinde Türkiye ekonomisi, 2002-2007 yılları arasında yüksek büyüme oranları yakalamış, enflasyon tek haneli rakamlara inmiş, ihracat artmış ve yabancı yatırımlar çoğalmıştır. Ancak 2008 yılında küresel finansal krizin etkisiyle Türkiye ekonomisi de daralmış ve işsizlik artmıştır.
2010'lu yıllarda Türkiye ekonomisi, küresel ekonomik koşullara bağlı olarak inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. 2010-2013 yılları arasında yeniden büyüme ivmesi kazanan Türkiye ekonomisi, 2013 yılında Gezi Parkı olayları, 2016 yılında FETÖ'nün darbe girişimi ve 2018 yılında ABD ile yaşanan diplomatik kriz gibi siyasi gelişmelerden olumsuz etkilenmiştir.
Bu dönemde Türkiye ekonomisi, döviz kuru dalgalanmaları, enflasyonun tekrar yükselmesi, cari açığın genişlemesi ve dış borcun artması gibi makroekonomik sorunlarla karşılaşmıştır.
2020 yılında ise Covid-19 salgını nedeniyle Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük daralmalarından birini yaşamıştır.
2020'li yıllarda Türkiye ekonomisi, salgının etkilerini aşmak ve yeni bir büyüme modeli oluşturmak için çeşitli politikalar uygulamaktadır. Bu politikalar arasında, para politikasında sıkılaştırma, mali disiplinin korunması, yapısal reformların hayata geçirilmesi, ihracatın ve katma değerin artırılması, yerli ve milli üretimin desteklenmesi, dijitalleşmenin yaygınlaştırılması ve yeşil ekonominin geliştirilmesi sayılabilir. Türkiye ekonomisinin bu politikalarla birlikte orta ve uzun vadede daha güçlü, daha istikrarlı ve daha sürdürülebilir bir büyüme performansı sergilemesi beklenmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin devletçilikten kapitalizme evrilmesinin sonuçları nelerdir?
Türkiye Cumhuriyeti, son yıllarda ekonomik açıdan büyük zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Ülkenin döviz kuru, enflasyon, işsizlik, cari açık ve borç gibi göstergeleri kötüleşmiş, yatırımcı güveni azalmış, yoksulluk ve gelir eşitsizliği artmıştır. Bu durumun nedenleri arasında; Türkiye'nin devletçi bir ekonomik modelden kapitalist bir modele geçiş yapması da sayılabilir.
Devletçilik, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren uygulanan bir ekonomik politikaydı. Devlet, sanayileşme ve kalkınma sürecini yönlendirmek için ekonomide belirleyici bir rol oynuyordu. Devlet, stratejik sektörleri kontrol ediyor, kamu yatırımları yapıyor, ithal ikameci bir korumacılık uyguluyor ve sosyal refahı sağlamaya çalışıyordu. Bu model, Türkiye'ye 1960'lara kadar önemli bir büyüme sağladı. Ancak 1970'lerden itibaren, devletçi modelin sınırları ortaya çıkmaya başladı. Türkiye, dış ticaret açığı, bütçe açığı, döviz darboğazı ve siyasi istikrarsızlık gibi sorunlarla karşılaştı.
Türkiye ekonomisinde Kapitalizme geçiş:
Bu sorunları çözmek için Türkiye, 1980'lerde kapitalist bir modele geçmeye karar verdi. Bu modelde, devlet ekonomiden geri çekilmeye başladı. Özelleştirme, serbest piyasa, ihracata yönelim ve dışa açıklık gibi politikalar uygulanmaya başlandı. Bu politikaların amacı, Türkiye'nin küresel rekabet gücünü artırmak ve ekonomik istikrarı sağlamaktı. Kapitalist modelin sonuçları ise tartışmalıdır. Bazıları bu modelin Türkiye'ye önemli faydalar sağladığını savunurken, bazıları da bu modelin Türkiye'yi daha fazla sorunlara sürüklediğini iddia ederler.
Kapitalist modelin olumlu sonuçları arasında şunlar sayılabilir:
- Türkiye'nin ihracat hacmi ve çeşitliliği arttı. - Türkiye'nin dış ticaret ortakları çeşitlendi. - Türkiye'nin uluslararası finansal piyasalara entegrasyonu sağlandı. - Türkiye'nin ekonomik büyümesi hızlandı. - Türkiye'nin teknolojik gelişimi ilerledi.
Kapitalist modelin olumsuz sonuçları arasında ise şunlar sayılabilir:
- Türkiye'nin dış borcu ve cari açığı arttı. - Türkiye'nin enflasyonu ve işsizliği yükseldi. - Türkiye'nin gelir dağılımı bozuldu. - Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemi zayıfladı. - Türkiye'nin çevresel sorunları arttı.
Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik durumu, devletçilikten kapitalizme geçiş yapmasının hem olumlu hem de olumsuz sonuçlarıyla şekillenmiştir. Bu durumun gelecekte nasıl değişeceği ise, Türkiye'nin uygulayacağı ekonomik politikalara bağlıdır.
2023 yılı genel seçimlerinden sonra vergi yükünün dağıtılmasına bakarsak, Mehmet Şimşek ve ekibi ile beraber, anlaşılan o ki, Türkiye Cumhuriyeti kapitalizmden, vahşi kapitalizme geçme planları yapmaktadır, bu dönüşün dar gelirliler üzerinde etkisi çok ağır olacağa benzemektedir,
Türkiye ekonomide yeni medoller oluşturmalı, kapitalizmi devletçilik ile harmanlamanın (Çin gibi) bir yolunu bulmalıdır. bu günkü sistem duvara toslamış olup, Yaşanması olası Cumhuriyet döneminin belkide en büyük ekonomik krizi palyatif tedbirlerle sğrekli ertelenmektedir, lakşn nereye kadar. ---- Ahmet ATAM
0 notes
Text
Türkiye’de Gayrimenkul Yatırımları: Vivano Realty ile Kazançlı Fırsatlar
Türkiye, son yıllarda gayrimenkul sektörü açısından oldukça cazip bir pazar haline gelmiştir. Emlak yatırımları yapmak isteyen yerli ve yabancı yatırımcılar için Türkiye, stratejik konumu, güçlü ekonomisi ve sunduğu fırsatlarla dikkat çekmektedir. Bu dinamik ortamda, Vivano Realty (www.vivanorealty.com) öne çıkan bir gayrimenkul danışmanlık ve yatırım şirketi olarak hizmet vermektedir.
Türkiye’de gayrimenkul sektörü, özellikle büyük şehirlerdeki konut projeleri, ticari emlak, arsa yatırımları ve turistik bölgelerdeki yatırım fırsatları ile geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Vivano Realty, yatırımcılar için bu fırsatları doğru analiz eden ve en kazançlı projeleri sunan bir şirket olarak tanınmaktadır.
Türkiye Gayrimenkul Pazarının Avantajları
Hızla büyüyen ekonomi: Türkiye, son yıllarda ekonomik istikrarını koruyarak, gayrimenkul yatırımı yapmak için ideal bir zemin hazırlamıştır. 2023'te %4,5 büyüyen ekonomi, önümüzdeki yıllarda da istikrarını sürdürecektir.
Genç nüfus: Türkiye’nin 84 milyonluk nüfusunun yarısından fazlası 35 yaş altıdır. Bu da konut talebinin sürekli yüksek kalmasına yol açmaktadır.
Turizm ve lojistik avantajları: Türkiye, hem turizm açısından cazip bir ülke hem de Avrupa ile Asya arasında köprü işlevi görmektedir. Özellikle turistik bölgelerdeki emlak yatırımları, yatırımcılara büyük kazançlar vaat etmektedir.
Vivano Realty ile Yatırımda Kazanç
Vivano Realty (www.vivanorealty.com), Türkiye genelindeki gayrimenkul projeleri hakkında derinlemesine bilgi sunmakta ve yatırımcılara en doğru yönlendirmeyi sağlamaktadır. Şirket, emlak yatırım danışmanlığı, pazar analizi, portföy yönetimi, değerleme hizmetleri ve hukuki danışmanlık gibi hizmetlerle yatırımcıların her adımında yanında olmaktadır.
Vivano Realty’nin sunduğu bazı hizmetler:
Emlak değerleme: Yatırım yapılacak konut, ticari gayrimenkul veya arsa hakkında kapsamlı değerleme hizmetleri sunarak, yatırımcıların doğru kararlar almasını sağlıyoruz.
Pazar analizi ve raporlama: Türkiye’nin tüm bölgelerinde gayrimenkul pazar analizi yaparak, yatırımcılar için en uygun fırsatları belirliyoruz.
Portföy yönetimi: Yatırımcıların emlak portföylerini optimize ediyor, risklerini minimize ediyor ve kazançlarını maksimize ediyoruz.
Hukuki danışmanlık: Yabancı yatırımcılar için Türkiye’de emlak yatırımlarında gereken tüm yasal süreçleri yönetiyor, vatandaşlık programları gibi avantajlardan faydalanmalarını sağlıyoruz.
Gayrimenkul Yatırımlarında Teknolojinin Rolü
Vivano Realty, yatırımlarını daha da güvenli hale getirmek için yapay zeka, big data ve dijital çözümler kullanmaktadır. Özellikle emlak projeleri ile ilgili güncel bilgileri ve piyasa trendlerini yatırımcılarla paylaşarak, onların bilinçli kararlar vermesini sağlıyoruz.
Vivano Realty (www.vivanorealty.com) ile çalışarak, Türkiye gayrimenkul piyasasındaki en kazançlı projelere hızlı bir şekilde erişebilir ve yatırımlarınızı güvenle gerçekleştirebilirsiniz.
Anahtar Kelimeler:
Türkiye gayrimenkul sektörü, emlak yatırımı, konut projeleri, ticari emlak, arsa yatırımları, gayrimenkul danışmanlığı, emlak değerleme, pazar analizi, portföy yönetimi, yabancı yatırımcı, Türkiye gayrimenkul pazarı, turistik emlak, vatandaşlık programı, gayrimenkul trendleri, Türkiye ekonomisi, genç nüfus, yatırım fırsatları, büyük şehirlerde gayrimenkul, lojistik avantajlar, yatırım danışmanlığı
0 notes
Text
Türkiye'nin elektrikli otomobili TOGG, Avrupa yollarına hazırlanıyor
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın açıklamalarına göre, ön siparişleri şimdiden 20 bin adede ulaşan ve yıl sonuna kadar kullanıcılarına teslim edilmesi planlanan TOGG, 2025 yılında Avrupa yollarında boy gösterecek. Türkiye’nin otomobil sektöründeki yeşil dönüşüm hamlesinin en önemli simgelerinden biri olan TOGG, tamamen elektrikli yapısıyla çevre dostu bir geleceğin kapılarını…
View On WordPress
#Avrupa pazarı giriş#Elektrikli otomobil ihracatı#Karbon nötr vizyonu#Mehmet Fatih Kacır#Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı#sürdürülebilir ulaşım#TOGG#Türkiye Ekonomisi#Yeşil teknoloji yatırımları
0 notes