#Anayasal Kanunlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİ SUÇ KONUSU YAPMAK
Bilindiği üzere Anayasa, toplumsal sözleşme senedi olarak, yasama, yürütme ve yargı organlarının yetki ve görevlerini, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini, devlet yetkililerinin yetki ve sorumluluklarını düzenler.
Tüm kamu kurum ve kuruluşları meşruiyetini anayasadan alır. Seçimler buna göre yapılır, hükümetler ve kurumlar bu temel çerçeveye göre kurulur ve işlem yapar.
Kanunlar anayasaya aykırı olamaz.
Seçimleri kazanan ve iktidar olanlar ancak anayasanın çizdiği sınırlar çerçevesinde bu iktidar yetkisini kullanırlar. Bu yetkilerini aşmaları halinde karşılaşacakları müeyyide Anayasa md.68 de ve TCK da düzenlenmiştir.
Anayasanın bu önemi nedeniyle her ilde ANAYASAL DÜZENE KARŞI SUÇLAR la ilgilenen savcılar bulunur. Bunların görevi anayasal düzeni korumaktır.
Darbe suçunun ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasını gerektirmesinin nedeni, anayasal düzene karşı işlenmiş bir suç olmasıdır. İktidarın, anayasanın öngördüğü yollar dışında ele geçirilmek istenmesine toplumsal sözleşmeye aykırı davranılmasına TEŞEBBÜSE karşı bir yaptırımdır.
Ne yazık ki, buna gönül rahatlığı ile evet demek mümkün değil.
Zira, bugün Anayasada ve imza attığımız evrensel hukuk sözleşmelerinde ( BM E.İ.H.B , A.İ.H.S) temel insan hakkı sayılan birçok hakkın kullanımı, suç, hem de suçların en büyüğü, “Silahlı terör suçu” olarak tanımlanmaktadır.
Örneğin;
AY md. 24 te din ve vicdan hürriyeti, 25-26 da düşünce ve kanaat hürriyeti, düşünceyi yayma hakkı ifade edilmiş, savaş,sıkıyönetim, OHAL döneminde bile kimsenin düşünce ve kanaatlerinden dolayı suçlanamayacağı, kınanamayacağı belirtildiği halde( AY md.15-2) bugün bir barış bildirisine imza atmak,muhalif bir gazetede yazmak, dini bir sohbet yapmak,katılmak, kurban bağışlamak TCK md.314 kapsamında işlem görmektedir.
Suç ve cezalarda kastın esas olduğu ( TCK md.21 ) ve suçu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu ilan edilemeyeceği AY md.38-4( AİHS md 6.2) emri iken, zekat, sadaka ya da iyilik niyetiyle yapılan bağış ve tasarruflar terör suçu olarak işlem görmektedir. Hem de bizzat Bakanlar Kurulu Kararıyla “Kamuya yararlı dernek” ilan edilen bir derneğe yapılan 5 TL lık bağışlar, “meslekten ihraç edilmeye ve hakkında kamu davası açılmasına neden olacak kadar hukuktan uzaklaşılmıştır.[1]
Anayasa md.51 de “Sendika kurma ve üye olma hürriyeti” düzenlendiği ve, TCK md.118 de de sendikal hakların kullanılmasını engellemeye hapis cezası öngörüldüğü halde, İktidarın sevmediği veya hedefe koyduğu bir sendikaya, bir derneğe üye olmak KHK ile meslekten çıkarılma ve hakkında silahlı terör örgütü üyeliğinden dava açmak için yeterli bir neden olarak görülmektedir. Kaldı ki valiliklerin izni olmadan hiçbir sendikanın kurulması mümkün olmayıp, suç konusu edilen sendikaların tümünü valilikler ilgili iş kollarına duyurmuş ve üye olanın aidatını devlet bizzat ödeyerek teşvik etmiştir.( EK-1)
Aynı şekilde “Sözleşme ve Çalışma hürriyeti” Anayasa md. 48 de düzenlenmiş ve bu hakları ihlal etmek suç olarak tanımlanmasına rağmen ( TCK md.117 ), devletin bizzat açılışını yaptığı vergi aldığı bir bankaya para yatırmak ya da bu bankanın batmasını istememek silahlı terör örgütü sayılacak kadar garip binlerce vaka yaşanmaktadır.
Tüm dünyada mülkiyet hakkı ve alın teri, yaşam hakkından sonra en çok önemsenen değer verilen bir hak iken ( AY md.25, AİHS Ek protokol 1, Hz. Muhammed S.A.V in Veda Hutbesi ) 100 binden fazla insan, tek satır savunma alınmadan, yıllarca emek verdikleri, alınteri döktükleri mesleklerinden atılmışlardır. En ufak bir disiplin cezasında bile savunma hakkının mutlaka alınacağı AY md.129-2 emri olduğu halde, “SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ İLE İRTİBAT” gibi çok ağır bir suçlamada tek satır savunma alma yoluna gidilmemiştir.
Anayasa md.38 -10 da “Genel müsadere” cezası yasaklanmış iken binlerce iş adamı ve şirketin tüm malvarlığına, mahkeme kararı olmaksızın ve suçtan elde edildiği yönünde kesin bir karar olmaksızın el konuldu.
Şimdi tüm bunlar işlenirken akıllara ister istemez şu soru gelmektedir.
Devletin temeli ve tüm organların meşruiyet kaynağı, sınır ve çerçevesini çizen anayasa yürürlükte mi?
Yürürlükte ise, anayasa 13 -22 ve devamında sayılan temel hak ve hürriyetler bu derece alenen çiğnenirken, her ildeki cumhuriyet başsavcıları, anayasal düzenden sorumlu savcılar, adaleti tesis etmek için altına kırmızı mercedes ve binlerce personel tahsis edilen adalet Bakanı, müsteşar ve bürokratları ne yapmaktadır?
Merak ediyorum.!
Tüm bu ihlallerden kendilerini sorumlu görmüyorlar mı? Yoksa Yürütme organına karşı işlenen suçlar dışındakilerin can ve mal güvenliği kendileri için bir değer ifade etmiyor mu?
Yürütme organına karşı işlenen hain bir girişimi, en ince ayrıntısına kadar soruşturan, darbe ile ilgisiz 500.000 insanı gözaltına aldırıp yargılayan,“ tatbikat var” denilerek kandırılan, ateşe atılan askeri okul öğrencilerine, bir haftalık erlere varıncaya kadar en şedit şekilde cezalandıran yargı teşkilatı, milletin kendisine karşı işlenen, temel hak ve hürriyetlerini terör suçu saymak suretiyle anayasal
[1] -Kimse Yok mu Derneği, 19 Ocak 2006 tarih ve 2006-9982 nolu Bakanlar Kurulu kararı ile “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsü kazandı.
Bakanlar Kurulu’nun 6 Şubat 2007 tarihli ve 2007-11683 sayılı kararı ile “İzinsiz Yardım Toplama” yetkisi aldı.
10 Ağustos 2008 tarihinde “TBMM Üstün Hizmet Ödülü”ne layık görüldü
kendisine karşı işlenen, temel hak ve hürriyetlerini terör suçu saymak suretiyle anayasal düzenin ihlal edilmesi suçlarına neden sessiz kalmaktadır.?
İktidar organları aleyhine en basit bir tweet’e bile müfettiş görevlendiren, soruşturan Hakimler Savcılar Kurulu, en temel anayasal hakların göz göre göre ihlalini ve anayasal suçlar bürosu savcılarının tüm bunlara karşı duyars��zlığını, hatta bir kısmının bizzat bu ihlallerin faili oldukları şikayetlerini görmüyor mu ?
Yazımı, sözlerin en güzeli olan Kur’ an- ı Kerim’ in adalete vurgu yapan bir ayeti ile noktalıyorum.
“Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” ( Maide-8)
MART 11, 2019 | MERİDYEN*
KEMAL KARANFİL | TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİ SUÇ KONUSU YAPMAK
#Kemal Karanfil#Meridyen Haber#Köşe Yazıları#KHK#KHK Rejimi#OHAL Dönemi#Temel İnsan Hakları#İnsan Hakları İhlalleri#Otorite#Derin Devlet#Anayasal Kanunlar#Bank Asya#Kimse Yok Mu Derneği#Gülen Cemaati#15 Temmuz ve Sonrası#Toplumsal Ayrımcılık#Ötekileştirme
0 notes
Text
15-16 Haziran'da ne oldu?
15-16 Haziran 1970 tarihi, Türkiye'deki sınıf mücadelesi tarihinin en önemli sayfalarından biri olarak tarihte yerini aldı...
O gün işçi sınıfının gücü ve neler yapabileceği patronlar ve patronların Meclisi tarafından tüm çıplaklığıyla görülecekti. 15-16 Haziran, geriye unutulmayacak dersler bıraktı. Büyük kalkışmanın 50. yılında hem o dersleri hem de o mirası hatırlamak çok önemli.
İşçiler neden ayaklandı?
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) örgütlü gücünü giderek büyütmekte, sarı sendika Türk-İş ise kan kaybetmekte, her geçen gün yeni bir işyerinin temsiliyetini DİSK’e kaptırmaktaydı. DİSK, 1967’de gerçekleşen kuruluşunun üzerinden geçen üç sene boyunca örgütlü olduğu işyerlerinde direniş kararı almaktan çekinmiyordu.
Militan bir sınıf sendikasıyla karşı karşıya kalan patronların ve gücünü kaybeden sarı sendikanın girişimleriyle, DİSK’in önünü tıkayan ve Türk-İş’in tekelini garanti altına alan yeni sendika yasası TBMM’ye geldi. Bu doğrultuda, ilk olarak 1969 öncesinde Türk-İş tarafından hazırlanan bir yasa tasarısı meclise sunuldu. Ancak, bu tasarının görüşülmesine 1969-1970 yasama döneminde başlanabildi. Yeni yasa tasarısı, toplu sözleşme yapılabilmesi için işyeri ölçeğinde %51 olan temsil zorunluluğunu, sektör ölçeğinde %51 yaparak, DİSK’i toplu sözleşme yapamaz hale getirmeyi ve yok etmeyi amaçlıyordu.
CHP ve AP uzlaştı
CHP ve Adalet Partisi, farklı birer tasarı sunmuş olmakla birlikte, konuyla ilgili meclis komisyonunda uzlaşmışlardı. TBMM’de gerçekleşen 11 Haziran 1970 tarihli oturumda konuşan CHP Milletvekili Hayrettin Uysal şöyle diyordu: “Bugün sendikalarımız, özellikle sendikaların en yüksek kuruluşu olan Türk-İş’in eylemleri, demokrasimiz için büyük güvence olan bir örgüt niteliği ile faaliyetlerine devam etmektedirler. 274 sayılı kanunda öngörülen değişiklikleri şahsım adına tasvip ediyorum. Bu tasarıya olumlu oy vereceğiz.”
Adalet Partisi grubu adına konuşan Hasan Türkay ise kanun değişikliğini “Bu kanun 7-8 kişinin bir araya gelip gecekondu sendikalar kurmasına set çektiği için önemlidir. Sendika enflasyonuna son verecektir. Türkiye’de işgal, tahrip gibi hareketleri benimseyen sendikacılar vardır. Bunları tasvip etmiyoruz” diyerek savunuyordu.
Alışılmamış bir hızda tamamlanan meclis oturumunda sadece Türkiye İşçi Partililer yasa değişikliğine karşı çıkacak ve tasarının kabulünün ardından, yeni yasayı “Anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürecektir.
DİSK işçi temsilcilerini toplantıya çağırdı
Kemal Türkler, 12 Haziran’da yaptığı basın toplantısında “devrimci sendikaları ve DİSK’i bertaraf etmeyi kanunla sağlamayı düşünmekteler; esas plan budur” diyerek, 14 Haziran’da işçi temsilcilerinin ve sendika yöneticilerinin katılacağı toplantıyı ilk defa duyurdu.
İstanbul Merter Sitesi’ndeki Lastik-İş Binası’nda gerçekleşen ve direniş kararının alındığı tarihi toplantının öncesinde, DİSK’e bağlı işyerlerinde “Anayasal direniş komitesi” adı altında olası eylemlerin hazırlığından sorumlu komiteler zaten kurulmaktaydı. Tarihi toplantıya devrimci işçilerin kararlılığı yansıdı: Türkiye işçi sınıfı ayağa kalkmaya hazırdı.
İşçiler kent merkezlerine yürüyor
15 Haziran Pazartesi sabahı İstanbul’un ve Kocaeli’nin dört bir yanındaki işyerlerinde direniş başladı. Eyleme fabrikanın içinde başlayan işçiler, daha sonra kent merkezlerine doğru yürüyüşe geçtiler. İstanbul’da yürüyüşün, şehir merkezinde bulunan fabrikalarda yapılan eylemlerin dışında, üç kolu bulunmaktaydı.
Kadıköy bölgesinde, Ankara yolu üzerindeki fabrikalar ayaklandı ve Kartal’a doğru yürüyüşe başladı. Eyüp bölgesindeki işçiler ise Topkapı güzergahında yürüdüler ve Kağıthane’de polis barikatıyla karşılaştılar. Burada yaşanan gerginlikte iki arkadaşlarının gözaltına alınması üzerine işçiler Eyüp Polis Karakolu’na yürüyüp burada güçlü bir protesto gerçekleştirerek, arkadaşlarının serbest bırakılmasını sağladılar. Bakırköy’deki fabrikalardan çıkan işçiler de Londra asfaltını trafiğe kapayarak yürüyüşe geçtiler.
Devrimci işçilerin gerçekleştirdikleri yürüyüşlerin istikametindeki bir diğer merkez ise Gebze’ydi. Tuzla ve Çayırova civarında bulunan işyerlerinden çıkan işçiler Ankara asfaltı üzerinden buraya yürümüş, bu nedenle trafik uzun bir süre durmuştu.
İzmit bölgesinde de işçiler iki koldan sel olmuş, akmaktaydı. DİSK’e bağlı Pirelli ve Goodyear fabrikalarının önüne gelen ilk yürüyüş kolu, bu fabrikalardaki işçilerin de eyleme katılması için tezahürata başladı. Ancak DİSK’e bağlı olmasına rağmen Lastik-İş’in Kocaeli’ndeki yöneticileri işçilerin yürüyüşe katılmasını engelledi. İkinci yürüyüş kolu, tamamıyla boşalacak olan Türk Kablo fabrikasının önünden geçerek şehrin içine sokulmaktaydı.
İzmit bölgesindeki fabrika ve atölyelerden çıkan işçiler şehre iki yönden girerek, Çocuk Parkı’nda toplandılar. Yapılan konuşmaların ardından, ertesi gün de burada buluşmak üzere eylemlerine son verdiler.
Bu sırada, Ankara’da, Basın-İş üyesi işçiler Ulusal Basımevi ve Ulus gazetesi binalarını basarak, buralarda iki buçuk saat süren bir işgal eylemi gerçekleştirdiler.
‘Kanunlar geri alınıncaya kadar direneceğiz’
Yürüyüşlerde işçilerin taşıdığı afiş ve pankartlarda “Anayasaya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır”, “Kanunlar meclisten geri alınıncaya kadar direnceğiz” yazıyordu. Direnişi yönetmekle yükümlü olarak kurulmuş “Anayasal Direniş Komitesi” de Türkiye işçi eylemleriyle sarsıldığı saatlerde, aynı doğrultuda 10 bini aşkın protesto telgrafı çekmişti. Telgrafta şunlar yazıyordu: “27 Mayıs Anayasası’nın temel esprisi olan direnme hakkımızı tasarılar meclislerden alınıncaya kadar kullanmaya kararlıyız. Sizi uyarmayı tarihsel ve ulusal ödev sayarız.”
İstanbul, Gebze ve İzmit’te son derece etkili olan, 70 bin işçinin ve 113 işyerinin katıldığı yürüyüşlerde birkaç küçük olay dışında herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştı. Direnişin ilk gününde gerçekleşen yürüyüşlere bazı Türk-İş’e bağlı işyerlerinin de katıldığı görülmüştü.
Direnişin kanlı günü: 16 Haziran
Direnişin ikinci günü, ilkini gölgede bırakacak ölçüde kitleseldi. Sert ve olaylı geçecek 16 Haziran’da gerçekleşen eylemlere 150 bine yakın işçi katıldı.
İstanbul’un çeşitli bölgelerinden işçiler sabah saatlerinde yürüyüşe geçtiler. Topkapı’daki işçiler Şehremini’den Fındıkzade’ye, oradan da kollara ayrılarak Fatih ve Cağaloğlu yönüne ilerlediler. Cağaloğlu’na ulaşan kol, Babıali caddesinde zırhlı birliklerle karşı karşıya geldi.
İşçiler Babıali’deki barikatı aşarak Vilayet önünden geçerek Eminönü’ne çıktılar. Ancak Eminönü ve Beyoğlu yakalarındaki işçilerin birleşmesini engellemek amacıyla köprüler açılmıştı. İşçilerin bir kısmı, sandal ve motorlarla karşı yakaya çıktı. Büyük bir bölümü ise geri dönerek Saraçhane’den Fatih’e ve oradan Topkapı’ya yürüdü. Fındıkzade’de ayrılan diğer yürüyüş kolu da açılmış Unkapanı köprüsüyle karşı karşıya kalarak diğer kolla birlikte geri dönmek zorunda kaldı.
Kavel kablo fabrikasında gelenek sürüyor
İstinye’deki efsanevi KAVEL Kablo fabrikasının ayağa kalkmasıyla, Levent ve Mecidiyeköy bölgelerinde de direniş başlamış oldu. İstinye’den gelen KAVEL işçileri ile Levent’teki fabrikaların işçileri buluşarak Zincirlikuyu yönüne doğru yürüyüşe geçtiler. TEKFEN fabrikası önünde polis barikatıyla karşılaşan işçiler, polisin ön sıradaki kadın işçilere saldırması üzerine çatışmaya başladılar ve barikatı aşarak yürüyüşe devam ettiler.
Eyüp, Edirnekapı ve Gebze’de de işçiler eylemdeydi. Gebze’deki yürüyüş kollarında 10 binin üzerinde işçi, Türkiye işçi sınıfının gücünü sergiliyordu. İzmit’te, 15 Haziran günü Lastik-İş yöneticilerinin engellemesiyle işyerlerini terk etmeyen Goodyear ve Pirelli fabrikalarının işçileri de saflara katılmıştı. Yol boyunca polis ve asker barikatları, sınıfının onuruyla yürüyen işçiler tarafından aşılıyordu.
Bu sırada İçişleri Bakanı Kocaeli’nde bulunmaktadır ve yürüyüş kolunun şehre girişinin engellenmesini emretmiştir. Ancak işçiler dört barikat aşarak şehre girmiş, yürüyüş boyunca gerçekleştirilen taciz ve provokasyonları boşa düşürmüşlerdir. Sözleştikleri gibi Çocuk Parkı’na ulaşan işçiler, ertesi gün Maden-İş Sendikası’nın önünde buluşmak üzere eylemlerini noktalarlar.
Kadıköy'de direniş sertleşiyor
Kadıköy civarındaki fabrikalardan yola çıkan iki yürüyüş kolunun ilki Üsküdar yönünde ilerlemekteydi. OTOSAN fabrikası önünden başlayan yürüyüş, Ankara yolu girişine geldiğinde kolluk güçleriyle karşılandı. Polis yürüyüşe devam etmek isteyen işçilere silah çekti, ancak işçilerin barikatı yarmasına engel olamadı. İşçiler Üsküdar’a yürümeye devam ettiler ve buraya geldiklerinde vapurların çalışmadığını öğrenerek Beykoz yönüne ilerlediler.
Kartal’a doğru yürüyen ikinci kol ise çok kalabalıktı. Yol boyunca fabrikalardan çıkan işçiler yürüyüşe katılıyorlardı. Bağdat caddesinden Şaşkınbakkal’a ulaşan işçiler burada kendilerini bekleyen barikatı aşarak yollarına devam ettiler. Kadıköy’deki en sert çatışma ise, bir polisin hayatını kaybettiği Yoğurtçu Parkı’nda oldu.
İstanbul’un farklı bölgelerinden gelen işçiler öğleden sonra İskele Meydanı’nda buluştular. Burada yaşanan son derece şiddetli çatışmalarda da polis silah kullandı. Kaymakamlık binası ve polis arabaları ateşe verildi ve Adalet Partisi binaları tahrip edildi. Yaşanan çatışmalarda beş kişi öldü, 200’e yakın kişi yaralandı.
Olaylar sırasında hayatlarını kaybedenlerin isimleri şöyleydi: Yaşar YILDIRIM (işçi), Mustafa BAYRAM (işçi), Mehmet GIDAK (işçi), Yusuf KAHRAMAN (Toplum polisi) ve Abdurrahman BOZKURT (esnaf)
Bu sırada, Ankara'da DİSK üyesi işçiler ve öğrenci gençlerden oluşan bir grup Sanayi çarşısında yürüyüş yapmak istemiş ama polis tarafından engellenmişti.
Ve hükümet devreye girer
Direnişin giderek sertleşmesi sonucunda öğleden sonra İçişleri Bakanı ve DİSK yöneticileri Vilayet Binası’nda içeriği paylaşılmayan bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantının ardından, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, TRT radyosunda işçileri itidale çağıran ve eylemlerinin haklı olduğunu vurgulayan bir konuşma yaptı.
DİSK’in çağrısıyla gerçekleşen direnişin ikinci gününde, 16 Haziran’da, yaşananların ardından, akşam saaatlerinde Kocaeli ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. DİSK’e bağlı sendikaların Merkez ve şubelerine polis baskını düzenlendi, pek çok işçi ve sendikacı gözaltına alındı.
Ancak direnişin de etkisiyle Anayasa Mahkemesi TİP’in başvurusunu kabul ederek, yeni sendika yasasını “Anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptal etti.
Sınıf vardır ve güçlüdür
15-16 Haziran eylemleri, Türkiye işçi sınıfının en görkemli kalkışması olarak tarihe geçti. Sermaye cephesinde yarattığı korku öylesine büyük oldu ki, çok sayıda patron "devrim olacak" endişesiyle Türkiye'yi terk etti.
15-16 Haziran kalkışması bir tartışmayı da sonlandırmış oldu. Sınıf, Türkiye solunda, özellikle o dönem çok popüler olan "Türkiye'de işçi sınıfı var mı?", "Devrim yapabilecek güçte ve olgunlukta mı?" gibi tartışma konularına ve bununla bağlantılı olarak Demokratik Devrim - Sosyalist Devrim tartışmalarına yanıtını, "İşçi sınıfı vardır ve bu düzeni değiştirebilecek güçtedir" diyerek yüzbinlerle sokaklarda vermiş oldu.
Bugün bu tarihi direnişi hatırlamak her zamankinden daha önemli görünüyor.
(soL)
9 notes
·
View notes
Text
Magna Carta-1
ilk anayasaya giden adım atıldı (15 Haziran 1215)
13. yüzyıl İngilteresi üç güç odağı arasında paylaşılmıştı. Monarşinin başındaki Kral John, ipleri elinde tutuyordu. Aynı zamanda Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak da ülkenin tek hakimiydi. Onun ardından ise kralların kralı kabul edilen Papa ve onun güdümündeki kilise geliyordu. Son olarak ise toprağın ve paranın gücünü sembolize eden lordlar geliyordu. Parayı ellerinde tutmakla birlikte, buna eşdeğer güçleri olmayışı, kendilerinin en büyük derdiydi.
Yaygın olarak monarşinin iradesini sınırlayarak bireyin haklarını güvence altına aldığı kabul edilen ilk sivil anayasa denemesi olan Magna Carta, işte böylesi bir dönemde ortaya çıkmıştır. (İlk siyasi belge/ ilk yazılı anayasa)
Lordların baskısına dayanamayan Kral John, İngiliz Kraliyeti’ni yasalar karşısında sorumlu kılacak ve daha sonra da sivil halkların gelişmesinde önemli bir rol oynayacak olan Magna Carta’yı imzalayacaktır.
İngiliz monarşisinin gücünü, özellikle de Kral John’un mutlak yönetimini sınırlayan bir İngiliz bildirgesi olarak geçmiş ve kralı, bazı haklarından vazgeçmek, kanunlara uymayı ve iradesinin kanunlar tarafından sınırlanmasını kabul etmek zorunda bırakmıştı. Diğer bir deyişle, anayasal hukukun üstünlüğüne giden süreçte atılan ilk adımdı.
Kral’ın, bu anlaşmayı baskı altında imzalayan tüm monarşik güçlerini kısıtladığı için Magna Carta’yı onore etmek gibi bir niyeti yoktu. Lordlar Londra’dan ayrılır ayrılmaz anlaşmayı tanımadığını duyurdu. Papa, tüm haklı itirazların kralın itibarını zayıflattığı gerekçesiyle geri çevirdi. İç savaşın ortasında, 18 Ekim 1216’da kralın dizanteriden ölmesiyle savaşın gidişatı da değişti.
Tahtın varisi, henüz 9 yaşındaki 3. Henry idi. Sonuçta Henry, Ekim ayı sonlarına doğru tahta çıkarıldı ve savaş sona erdi. 12 Kasım 1216’da Magna Carta, Henry’nin adına naipleri tarafından yeniden imzalandı. 1225’te 18 yaşına gelen Henry tarafından onaylandı, 37 maddelik anlaşma. 3. Henry, İngiliz Monarşisi içinde bir rekor kırarak 56 yıl tahtta kaldı. 1272’de öldüğünde Magna Carta, bir daha ayrılmamak üzere İngiliz sisteminin bir parçası olmuştu. Kral 3. Henry’nin oğlu ve varisi 1. Edward’ın parlamentosu, 12 Ekim 1297’de Magna Carta’yı bir kez daha teyit ederek temellerini sağlama alacaktı.
(Ali Çimen, Tarihi Değiştiren Olaylar)
17 notes
·
View notes
Photo
siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum da ben böyle düşünüyorum.. bağımlı milletvekillerinin, siyasi v ekonomik menfaatlerin, bağlantılı oldukları iş çevrelerinin ekseninde dönen bir meclis!! sarayın standart iş insanları belli zaten böyle olunca kanunlar tarafgir oluyor ayrıcalıklandırıyor devlet bünyesini v iş dünyasını v bu anayasal suç!! mesela yargı izni diye bir kanun var v bu kanun bazı insanların suç işlese dahi yargılanmasına izin verilmezse yargıdan kaçırabiliyor!! mesela varlık fonu bu fonda yapılan işlerden kimse sorumlu tutulamaz diye düzenleme yapıldı diye bir sürü haber çıktı.. bu fon kamu mallarını bünyesinde barındırıyor yani söz sahipleri istediği gibi alıp satacak ama sorumlu tutulmayacaklar!! çözüm süreci denilen eyaletleşme sürecinde eğer halk aşılabilseydi hükümet öyle bir düzenleme yapmıştı ki sorumlu olmayacaktı hiç bir eylemden!! oysa anayasamız kanun önünde herkes eşittir diyor v kanunlar anayasaya aykırı olamaz diyor!! ayrıcalıklı sınıflar yaratılamaz diyor!! (Düzce) https://www.instagram.com/p/B_vFZqAF1GU/?igshid=1onxie25mnsj3
0 notes
Video
youtube
Hürriyet Gazetesi’nin 30.09.2017 tarihli “'Kedicikler' yargıyı kilitledi” başlıklı haberinde “kişinin anayasal hakkını kullanarak kanunların uygulanması için adalete başvurmasını” suçmuş gibi gösteren bir haber yayınlanmıştır. Yargının gereği gibi işlediği toplumlarda, insanlar sorunlarını ,yine adalete başvurarak kanunlar önünde çözerler. Bir insanın dava açması yargıyı kilitlemez, tam tersi yargı gereği gibi işlemiş olur. Nasıl Gazeteniz sahibi Aydın Doğan kendisine yapılan hakaretlerde yargı yolunu kullanıyorsa ben de bana yönelik hukuka aykırı ifadelere karşı yargı yolu hakkımı kullanıyorum. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Daha fazlası için www.a9.com.tr adresini ziyaret edebilir veya bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz. 💎 Facebook: http://ift.tt/2nob3qS 📸 Instagram: http://ift.tt/2mtlPr7 🌎 Twitter: https://twitter.com/a9televizyonu 📢 Tumblr: http://ift.tt/2nohKta by A9 TV
3 notes
·
View notes
Text
Yıllık İzin Hesaplama 2019
Özel ya da kamu fark etmeksizin, tüm çalışan işçilerin yasal hakkı olan yıllık izin, yasal olarak korunan ve işveren tarafından iptal edilmesi mümkün olmayan en temel haklardan biridir. Yıllık izin hakkı nedeni ile işçilerin ruhen ve fiziken tüm ihtiyaçlarının giderilmesi amaçlanır. Yıllık izinlerin ne zaman ve nasıl kullanılacağı Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği’nde açıkça beyan edilmiştir.
Yıllık İzin Nasıl Hesaplanır?
Yıllık izinlerin içeriği ve kapsamı devlet memurları için ( Öğretmenler hariç ) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilmiştir. Özel sektör çalışanları için bu içerik, 4857 sayılı İş Kanununda düzenlenmiştir. Yıllık izinler, hem kamu hem de özel sektör için, kişinin çalışma süresine göre belirlenmektedir. Kamu ve özel sektörün yıllık izin prosedürlerin değişiklikler olabilmektedir. 1 sene ve üzeri süredir Kamu çalışanı olanlar, senede 20 gün yıllık izne sahip iken, özel sektörde bu süre 14 gün ile sınırlandırılmıştır. Kamuda 30 gün ve üzeri hizmet süresi olanların yıllık izin hakkı 30 gün iken, 5 -15 sene arası özel sektörde çalışan işçilerin yıllık izin hakkı ise 20 gün ile sınırlıdır. Memurların Yıllık İzin Hakları 657 sayılı Devlet Memurları Kanuna bağlı olan ve kamuda 1 yıllık çalışama sürresini dolduran kamu personeli 20 gün izin hakkına, 10 yıldan fazla çalışanlar ise 30 gün izin hakkına sahiptir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 102. Maddesi ile bu haklar koruma altına alınıştır. Yıllık izinler, amirlerin uygun gördüğü süreçlerde toptan veya günlere bölünerek kullanılabilir. 2 yıl izin kullanmayan personel, iznini toptan kullanabilmektedir. Öğretmenlere, hastalık ve benzer mazeretleri haricinde başka yıllık izin verilmemektedir. Özel Sektör Yıllık İzin Hakkı Özel sektörde çalışan işçiler, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53 maddesi kapsamında deneme süreleri dâhil olmak üzere en az 1 senelik çalışma sürelerini tamamladıkları zaman, yıllık izin haklarını kazanmış olurlar. Tüm çalışanların Anayasal hakkı olan yıllık izin kullanımı 1-5 sene arasında çalışan kişiler için 14 gün, 5-15 sene arasında çalışan kişiler için ise 20 gündür. Kanunlar ile korunan yıllık izin içeriği, iptal edilemez veya her hangi bir değişiklik yapılamaz. Read the full article
#MemurlarınYıllıkİzinHakları#ÖzelSektörYıllıkİzinHakkı#yıllıkizin#yıllıkizinhakları#YıllıkİzinHesaplama#YıllıkİzinHesaplama2019
0 notes
Photo
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde https://www.trafiksozluk.com/karayollari-trafik-yonetmeligi-122-madde/634
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde
Araçların Çekilmesi, Kurtarılması ve Götürülmesi ile Çekilen, Trafikten Men Edilen ve Muhafaza Altına Alınan Araçların Bırakılacağı Otoparkların Belirlenmesi ve Bu İşlemlere Dair Masrafların Tespiti
(Başlığıyla birlikte değişik:RG-21/3/2012-28240)
Kanunlarda ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlalleri nedeniyle trafikten men edilen, muhafaza altına alınması gereken veya bulunduğu yerden kaldırılması gereken araçların çekilip götürülmesinde öncelikle trafik kuruluşları ile kamu kurum veya kuruluşlarına ait çekici/kurtarıcı araçlar kullanılır. İhtiyaç duyulması halinde, araç çekme, kurtarma ve götürme hizmetleri, ücretleri ile diğer usul ve esaslar belirlenmek şartıyla büyükşehirlerde ulaşım koordinasyon merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonlarında karar alınmak suretiyle gerçek veya tüzel kişilere de yaptırılabilir.
Çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınan veya bulunduğu yerden kaldırılan araçlar, Büyükşehirlerde Ulaşım Koordinasyon Merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonları tarafından yetkilendirilmiş bir park yerine, yetkilendirilmiş park yeri bulunmaması halinde ise varsa trafik kuruluşlarının yoksa mülki idare amirliklerince belirlenecek diğer kamu kurum veya kuruluşlarına ait park yerlerine çekilir.
Kamu kurum veya kuruluşlarına ait araç park yerlerinde alınması gereken tedbirler, park yerinin ait olduğu kurum veya kuruluş ile koordine kurulmak suretiyle aracın çekilmesine veya muhafazasına karar veren kuruluşça alınır.
Araçların çekilmesi, kurtarılması, götürülmesi ve muhafazası işlemlerinin gerçek veya tüzel kişilerce yapılması hususunda ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca yetki verilebilmesi için aşağıdaki şartlar aranır:
a) Otoparkın etrafının duvar veya tel örgü gibi fiziki engellerle çevrili olması,
b) Otoparkın geceleri yeterince aydınlatılması,
c) Giriş ve çıkışları ile içerisi ve etrafının 24 saat süreyle kamera sistemiyle izlenmesi ve kayıtların belirlenecek sürelerde saklanması,
ç) Yeterli yangın söndürme tüpü veya sistemi bulundurulması,
d) Sabit telefon hattının olması,
e) İş ve işlemlerin yürütülebileceği yeterli büyüklükte kapalı alanın bulunması,
f) Otopark ve müştemilatının yangın, sel, deprem ve benzeri afetlere karşı sigortalı olması,
g) Otoparkta güvenliği sağlamak amacıyla 24 saat süreyle bekçi veya görevli bulundurulması,
ğ) İşletici, otopark çalışanları, çekici/kurtarıcı sahip ve şoförlerinin; mal varlığına, topluma, kamu güvenliğine, kamunun sağlığına, kamu barışına, ulaşım araçları veya sabit platforma, genel ahlaka, millete ve devlete, devletin güvenliğine, anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar başta olmak üzere belirlenecek diğer suçlardan hüküm giymemiş olmaları,
h) Çekici ve kurtarıcı hizmeti vermek üzere yetkilendirilenlerin hizmetin devamlılığını sağlayacak şekilde gece ve gündüz istendiğinde özel tertibatlı araç bulundurmaları.
Ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca il veya ilçenin özelliğine göre yukarıda belirtilen şartlara ek olarak başkaca şartlarda belirlenebilir. Ayrıca, belirlenen otoparklara hangi bölgelerden çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınması gereken araçların götürüleceği belirlenir ve o bölgedeki fiyat uygulamaları da dikkate alınarak çekme, kurtarma ve götürme ücreti ile otopark ücretleri tespit edilerek karara bağlanır.
Araçların çekilmesine, kurtarılmasına ve götürülmesine trafik zabıtası karar verir. Kanunlar ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlaller nedeniyle çekilmesi gereken aracın plakası ve ihlal durumu, çekilmesine karar veren görevlilerce fotoğrafla tespit edilir.
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde Trafik Sözlük
0 notes
Text
Başkan Aksu Gazeteciler Gününü kutladı
http://giresunhaberci.com/baskan-aksu-gazeteciler-gununu-kutladi/
Başkan Aksu Gazeteciler Gününü kutladı
Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Yayınladığı mesajında basın özgürlüğüne vurgu yapan Başkan Aksu mesajında şu görüşlere yer verdi; 4 Ocak 1961 yılında gazetecilerin çalışma şartlarını iyileştirmek amacıyla çıkartılan 212 sayılı kanunun, 10 Ocak 1961 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesi çalışan gazeteciler günü ya da bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Demokrasinin, hukuk devletinin ve bağımsızlığın vazgeçilmez unsurlarından biri de bağımsız basındır. Haber alma hakkı kutsaldır ve anayasal güvence altındadır. Basın meslek ilkeleri doğrultusunda, halkın doğru ve tarafsız haber almasını sağlayan gazeteci arkadaşlarımı kutluyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk bizlere basının ne denli önemli olduğunu 1922 yılında söylediği şu sözlerle ortaya koymuştur, “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve doğru yolu gösterme, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.” Memleket meselelerini kendi meseleleriymiş gibi gören ve bu konuda olumlu çalışma sarf eden gazeteciler, toplumun aynası ve görünmeyen kahramanlarıdır. Özgür basın demek özgür ülke demektir. Basın yayın kuruluşları ve buralarda görev yapan arkadaşlarımız her anlamda bağımsız ve özgür olmalıdırlar. Bugün geriye baktığımızda basın özgürlüğünün ve basın mensuplarının çalışma koşullarının kanuni güvenceye alınmasının üzerinden 66 yıl geçmesine rağmen basının daha özgür olmadığını, basın mensuplarının daha kötü çalışma koşullarına doğru itildiğini üzülerek görüyoruz. 212 sayılı basın kanunun bugün neredeyse uygulanmadığı, basın mensuplarının taşeronlaştırıldığı gerçeği ülkemizi demokrasi liginde çok gerilere götürmüştür. Sadece haber yaptıkları için, sadece düşüncelerini yazdıkları için yargılanan ve tutuklanan gazeteciler, demokrasi tarihimize kara sayfalar olarak geçmiştir. Basının bağımsızlığı sadece kanunlarla olamaz. Basın mensupları kanunlar önünde bağımsız kılınırken, çalışma koşulları ve ekonomik olarak da bağımsızlığı ve yeterliliği yakalamalıdırlar. Bu duygu ve düşüncelerle, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesinde büyük rol üstlenen değerli basın mensuplarımızın Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyor, çalışma hayatlarında kendilerine başarılar, aileleri ile beraber mutlu yarınlar diliyorum.”
0 notes
Text
Koü deki Toplu İş Sözleşmesi Sorununa Güvenlik İş ten Açıklama
Son Dakika https://www.vatankocaeli.com/kou-deki-toplu-is-sozlesmesi-sorununa-guvenlik-is-ten-aciklama-13897h.html
Koü deki Toplu İş Sözleşmesi Sorununa Güvenlik İş ten Açıklama
Kocaeli Üniversitesi’nde çalışan üyelerinin toplu iş sözleşmesi sorunlarını dile getiren Türk İş Konfederasyonu’na bağlı Güvenlik İş Sendikası’nın Genel Başkanı Ömer Çağırıcı, “800 işçimiz 2015 yılından beri toplu iş sözleşmesi haklarını almıyor” dedi.
Güvenlik İş Sendikası Genel Başkanı Ömer Çağırıcı, Türk İş Konfederasyonu’na bağlı Belediye İş Sendikası, Güvenlik İş Sendikası ve Koop. İş Sendikası’nın Kocaeli Üniversitesi’nde (KOÜ) çalışan üyelerinin “Toplu İş Sözleşmesi”nde elde ettikleri haklar ile ilgili yaşanan sorunların giderilmesi amacıyla Türk-İş Kocaeli Temsilciliği’nde Türk-İş Marmara Bölge Başkanı Adnan Uyar, Türk-İş Kocaeli İl Temsilcisi Yakup Yıldız, Belediye İş Sendikası Kocaeli Şube Başkanı Osman Şar, Koop. İş Sendikası Sakarya Şube Başkanı Şevket Ulusinan Tek, Gıda iş Sendikası Kocaeli Şube başkanı Ali Bostan, Güvenlik-İş Sendikası Kocaeli Temsilcisi Muhammet ali Tatlıgül ve iş yeri temsilcileri ile bir araya geldi. Gerçekleşen toplantıda Kocaeli Üniversitesi’ndeki üyelerinin yaşadığı sorunları dile getiren Çağırıcı, sorunların çözülmesi için çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.
Toplantıda söz alan Güvenlik İş Sendikası Genel Başkanı Ömer Çağırıcı, “Türkiye’de uygulanmayan bir şey yapılıyor. Güvenlik İş Sendikası, Türk İş ve Belediye İş olarak buradayız. 2015 yılından beri KOÜ’de örgütlüyüz ve işçinin yanındayız. Örgütlülüğümüz üst seviyede. Hukukun verdiği yetki ile toplu iş sözleşmesi yaptık. Bu kanunlar her yerde uygulanmalı. KOÜ’de bizim toplu iş sözleşmemiz uygulanmıyor. İşçilerimizin alacakları ödenmedi. Bizim yaptığımız girişimler de rektörlük ile görüşüldü. Kanuni haklar anlatıldı fakat hiçbir duyarlılık ve ilgi göremedik. Güvenlik-İş, 64 üniversitede tüm alacaklarını aldı. KOÜ’de yaşanan vakanın eşi benzeri yok. Yaklaşık burada 800 işçimiz 2015 yılından beri toplu iş sözleşmesi haklarını almıyor. Bu alacaklar ödenmiyor. Üniversite bir şehrin aynasıdır” dedi.
Kocaeli Üniversitesindeki sendika üyelerinin haksızlığa uğradığını dile getiren Çağırıcı, “Üniversitede Hukuk Fakültesi ve Çalışma Ekonomisi bölümü var. KOÜ kendi anlatmış olduğu dersi kendi bünyesinde uygulamıyor. Biz burada Kocaeli’de Türk-İş ailesi olarak Hukuk Fakültesini kapatmalarını istiyoruz. Öğrencilere verdikleri dersi kendileri yapmıyorlar. Çalışma Ekonomisi bölümünde sendikaların önemini anlatıyorlar ama yine kendileri uygulamıyorlar. Sendika olarak bizlere hukukun ve kanunların verdiği hakkı kullanıyoruz. Kocaeli’de kamuda çalışan tüm taşeron işçiler paralarını aldılar. Bizim 800 üyemiz var üniversitede. İşçilerin alacağı para 3 milyonsa 7-8 milyon alacak. Kimse devletin parasını heba edemez. KOÜ artık hukuka uysun ve kendine gelsin” diye konuştu.
Üniversite ile görüşme sağladıklarını da kaydeden Çağırıcı, “Rektör yardımcısı ile görüştük. Bize söylenen kasalarında paranın olmadığı. KOÜ ülkemizde önemli işlere imza attı saygınlığının bozulmasını istemiyoruz. KOÜ’de çalışan işçiler neden cezalandırılıyor? Kredi Yurtlar Kurumu’nda çalışan işçilerimiz haklarını aldılar aynı kampüs içinde olan arkadaşlarımız haklarını alamadı. İşçiler anayasal haklarını kullandılar. Bu sürecin hukuki olarak takipçisi olacağız. Biz alacaklarımız için mahkemeye gittiğimizde bir de devleti zarara uğratma suçu KOÜ yöneticilerini bekliyor. Biz Türk-İş ailesi olarak bunları söylüyoruz. İşçi kardeşlerimiz Türk-İş’in her zaman yanlarında olduğunun farkında olsunlar. Herkesi sorumluluk almaya davet ediyoruz” şeklinde konuştu. – KOCAELİ
#Belediye İş#Ekonomi#haber#haberi#haberler#haberleri#İşçi#Kocaeli#Kocaeli Üniversitesi#Kredi Yurtlar Kurumu#Marmara#Muhammet Ali#Ömer Çağırıcı#Rektör#sakarya#Sendika#Söz#Tek Gıda#Türk İş#Türkiye#Türkiye Cumhuriyeti#Yakup Yıldız
0 notes
Text
Hafta tatili hakkında bilgi notu
Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 7033 sayılı Kanun 1 Temmuz 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yasa ile esas olarak sermayeye yeni kolaylıklar sağlandığı ve yasanın pek çok hükmünün sermayeyi koruduğu net. 7033 sayılı Kanun ile 1924 tarihli ve 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun da yürürlükten kaldırıldı. 394 sayılı Kanun’un kaldırılması kamuoyunda hafta tatili hakkının ortadan kaldırıldığı ve hafta tatilinin cuma gününe alındığı gibi hatalı değerlendirmelere yol açtı. Bu hatalı değerlendirmelerin işçilerde hafta tatili hakkı konusunda tereddütler yarattığı anlaşılıyor. Bu durum hafta tatili hakkı kullanımını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle konunun açıklığa kavuşturulması ve doğru bilgilenme önem taşıyor.
Ücretli hafta tatili hakkını ortadan kaldırmaya dönük sermaye özlemleri ve hafta tatilinin cuma olmasına dönük siyasal hedeflerin olduğu kamuoyunca biliniyor. Ancak 7033 sayılı yasa ile ne hafta tatili hakkı ortadan kalktı ne de hafta tatili günü cuma olarak değişti.
Hafta tatili hakkı başta Anayasa olmak üzere bir dizi kanunla düzenlenmiş ve güvence altına alınmış bir haktır. Yürürlükten kaldırılan 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun ile hafta tatili hakkı değil, sanayi işletmelerinin, her yıl hafta tatillerinde çalışabilmek için belediyelerden izin alma ve harç yatırma zorunluluğu ortadan kaldırıldı.
1924 yılında çıkarılan 394 sayılı Kanun zaman içinde değişikliğe uğradı, pek çok maddesi yürürlükten kaldırıldı ve uygulama alanı daraldı. 394 sayılı Kanun ile on bin veya on binden fazla nüfusu olan yerlerde haftada bir gün tatil verilmesi zorunluluğu getirilmiş ve haftada 6 günden fazla süreyle çalışma yasaklanmıştı. Yasaya göre hafta tatili 24 saatten az olmamak üzere ve cuma günleri uygulanacaktı. 394 sayılı yasada hafta tatilinde ücret ödenmesine ilişkin bir düzenleme yoktu.
Hafta tatili hakkı daha sonra farklı kanunlarda daha geniş bir biçimde düzenlendi. 1935 yılında kabul edilen 2739 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile hafta tatili 35 saate çıkarıldı ve tatil günü de cuma gününden pazar gününe kaydırıldı. Ancak bu kanunda da hafta tatilinin ücretli olmasına yönelik bir düzenleme yoktu. İşçilere hafta tatili ve genel tatillerde ücret ödenmesi 1951 yılında kabul edilen İşçilere Hafta Tatili ve Genel Tatil Günlerinde Ücret Ödenmesi Hakkında Kanun ile mümkün oldu. Başlangıçta hafta tatili ücreti yarım ücret iken daha sonra tama yükseltildi.
Dinlenme ve hafta tatili hakkı 1961 Anayasası’nın 44. maddesi ile anayasal güvence altına alındı. Ücretli hafta, bayram tatili ve ücretli yıllık izin haklarına anayasada yer verildi. 1982 Anayasası’nın 50. maddesine göre de “Dinlenmek, çalışanların hakkıdır. Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir.”
1981 yılında kabul edilen 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’un 3. maddesi hafta tatilinin pazar günü olduğunu hükme bağlamaktadır. Borçlar Kanunu’nun 421. maddesine göre işveren, isçiye her hafta, kural olarak pazar günü veya durum ve koşullar buna imkân vermezse, bir tam çalışma günü tatil vermekle yükümlüdür. Dolayısıyla kural olarak hafta tatilinin pazar günü olduğuna şüphe yoktur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 46. maddesi ise ücretli hafta tatili hakkını garanti altına almaktadır. Öte yandan İş Kanunu’na göre işçilere hafta tatilinde fazla çalıştırılma yaptırılması işçinin onayına tabidir.
Dolayısıyla Anayasa, Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun, İş Kanunu ve Borçlar Kanunu’nun hafta tatiline ilişkin hükümleri yürürlüktedir. Bu kanunlar yürürlükte olduğu sürece hafta tatilinin pazar günü olduğu hususu ve hafta tatilinin ücretli olduğu hususu tartışma götürmez bir durumdur.
394 sayılı Hafta Tatili Kanunu’nun kaldırılması ile hafta tatili değil, sanayicilerin hafta tatilinde çalışmak için belediyelerden her yıl izin alma ve harç yatırma yükümlülükleri ortadan kaldırıyor. Böylece işverenlerin hafta tatilinde çalışma yaptırması nispeten kolaylaşmış olacak ve pazar günleri çalışan işçiler ise hafta tatilini diğer günlerde kullanmak zorunda kalacak. Belediyeden izin koşulunun kaldırılması, işverenlerin maliyetini azaltır, kamu gelirlerinde eksilmeye yol açar ve esnekliği artırıcı sonuçlar yaratır. Bu nedenle işverenlerin belediyelerden izin alma zorunluluğunun kaldırılmasını doğru bulmuyoruz.
Ücretli hafta tatili anayasal haktır, hafta tatili günü kural olarak pazar günüdür! Ücretli hafta tatili hakkı işçi sınıfının en önemli kazanımlarından biridir. Hafta tatili hakkının korunması ve kullanımı için doğru bilgilenme önemlidir. Gerçeği yansıtmayan “hafta tatili kaldırıldı” şeklinde iddialar işçilerde hafta tatili bilincini zayıflatabilir ve işverenlerin hafta tatili hakkını ihlal etme eğilimini güçlendirir. Bu tür hatalı değerlendirmelerden kaçınmak ve hafta tatilini temel bir işçi hakkı olarak savunmak ve kullanmak önemlidir.
http://ift.tt/2tECPCo
0 notes
Text
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde
Araçların Çekilmesi, Kurtarılması ve Götürülmesi ile Çekilen, Trafikten Men Edilen ve Muhafaza Altına Alınan Araçların Bırakılacağı Otoparkların Belirlenmesi ve Bu İşlemlere Dair Masrafların Tespiti
(Başlığ��yla birlikte değişik:RG-21/3/2012-28240)
Kanunlarda ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlalleri nedeniyle trafikten men edilen, muhafaza altına alınması gereken veya bulunduğu yerden kaldırılması gereken araçların çekilip götürülmesinde öncelikle trafik kuruluşları ile kamu kurum veya kuruluşlarına ait çekici/kurtarıcı araçlar kullanılır. İhtiyaç duyulması halinde, araç çekme, kurtarma ve götürme hizmetleri, ücretleri ile diğer usul ve esaslar belirlenmek şartıyla büyükşehirlerde ulaşım koordinasyon merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonlarında karar alınmak suretiyle gerçek veya tüzel kişilere de yaptırılabilir.
Çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınan veya bulunduğu yerden kaldırılan araçlar, Büyükşehirlerde Ulaşım Koordinasyon Merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonları tarafından yetkilendirilmiş bir park yerine, yetkilendirilmiş park yeri bulunmaması halinde ise varsa trafik kuruluşlarının yoksa mülki idare amirliklerince belirlenecek diğer kamu kurum veya kuruluşlarına ait park yerlerine çekilir.
Kamu kurum veya kuruluşlarına ait araç park yerlerinde alınması gereken tedbirler, park yerinin ait olduğu kurum veya kuruluş ile koordine kurulmak suretiyle aracın çekilmesine veya muhafazasına karar veren kuruluşça alınır.
Araçların çekilmesi, kurtarılması, götürülmesi ve muhafazası işlemlerinin gerçek veya tüzel kişilerce yapılması hususunda ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca yetki verilebilmesi için aşağıdaki şartlar aranır:
a) Otoparkın etrafının duvar veya tel örgü gibi fiziki engellerle çevrili olması,
b) Otoparkın geceleri yeterince aydınlatılması,
c) Giriş ve çıkışları ile içerisi ve etrafının 24 saat süreyle kamera sistemiyle izlenmesi ve kayıtların belirlenecek sürelerde saklanması,
ç) Yeterli yangın söndürme tüpü veya sistemi bulundurulması,
d) Sabit telefon hattının olması,
e) İş ve işlemlerin yürütülebileceği yeterli büyüklükte kapalı alanın bulunması,
f) Otopark ve müştemilatının yangın, sel, deprem ve benzeri afetlere karşı sigortalı olması,
g) Otoparkta güvenliği sağlamak amacıyla 24 saat süreyle bekçi veya görevli bulundurulması,
ğ) İşletici, otopark çalışanları, çekici/kurtarıcı sahip ve şoförlerinin; mal varlığına, topluma, kamu güvenliğine, kamunun sağlığına, kamu barışına, ulaşım araçları veya sabit platforma, genel ahlaka, millete ve devlete, devletin güvenliğine, anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar başta olmak üzere belirlenecek diğer suçlardan hüküm giymemiş olmaları,
h) Çekici ve kurtarıcı hizmeti vermek üzere yetkilendirilenlerin hizmetin devamlılığını sağlayacak şekilde gece ve gündüz istendiğinde özel tertibatlı araç bulundurmaları.
Ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca il veya ilçenin özelliğine göre yukarıda belirtilen şartlara ek olarak başkaca şartlarda belirlenebilir. Ayrıca, belirlenen otoparklara hangi bölgelerden çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınması gereken araçların götürüleceği belirlenir ve o bölgedeki fiyat uygulamaları da dikkate alınarak çekme, kurtarma ve götürme ücreti ile otopark ücretleri tespit edilerek karara bağlanır.
Araçların çekilmesine, kurtarılmasına ve götürülmesine trafik zabıtası karar verir. Kanunlar ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlaller nedeniyle çekilmesi gereken aracın plakası ve ihlal durumu, çekilmesine karar veren görevlilerce fotoğrafla tespit edilir.
from Trafik Sözlük http://bit.ly/2Mg0DXK via IFTTT
0 notes
Link
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde
Araçların Çekilmesi, Kurtarılması ve Götürülmesi ile Çekilen, Trafikten Men Edilen ve Muhafaza Altına Alınan Araçların Bırakılacağı Otoparkların Belirlenmesi ve Bu İşlemlere Dair Masrafların Tespiti
(Başlığıyla birlikte değişik:RG-21/3/2012-28240)
Kanunlarda ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlalleri nedeniyle trafikten men edilen, muhafaza altına alınması gereken veya bulunduğu yerden kaldırılması gereken araçların çekilip götürülmesinde öncelikle trafik kuruluşları ile kamu kurum veya kuruluşlarına ait çekici/kurtarıcı araçlar kullanılır. İhtiyaç duyulması halinde, araç çekme, kurtarma ve götürme hizmetleri, ücretleri ile diğer usul ve esaslar belirlenmek şartıyla büyükşehirlerde ulaşım koordinasyon merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonlarında karar alınmak suretiyle gerçek veya tüzel kişilere de yaptırılabilir.
Çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınan veya bulunduğu yerden kaldırılan araçlar, Büyükşehirlerde Ulaşım Koordinasyon Merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonları tarafından yetkilendirilmiş bir park yerine, yetkilendirilmiş park yeri bulunmaması halinde ise varsa trafik kuruluşlarının yoksa mülki idare amirliklerince belirlenecek diğer kamu kurum veya kuruluşlarına ait park yerlerine çekilir.
Kamu kurum veya kuruluşlarına ait araç park yerlerinde alınması gereken tedbirler, park yerinin ait olduğu kurum veya kuruluş ile koordine kurulmak suretiyle aracın çekilmesine veya muhafazasına karar veren kuruluşça alınır.
Araçların çekilmesi, kurtarılması, götürülmesi ve muhafazası işlemlerinin gerçek veya tüzel kişilerce yapılması hususunda ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca yetki verilebilmesi için aşağıdaki şartlar aranır:
a) Otoparkın etrafının duvar veya tel örgü gibi fiziki engellerle çevrili olması,
b) Otoparkın geceleri yeterince aydınlatılması,
c) Giriş ve çıkışları ile içerisi ve etrafının 24 saat süreyle kamera sistemiyle izlenmesi ve kayıtların belirlenecek sürelerde saklanması,
ç) Yeterli yangın söndürme tüpü veya sistemi bulundurulması,
d) Sabit telefon hattının olması,
e) İş ve işlemlerin yürütülebileceği yeterli büyüklükte kapalı alanın bulunması,
f) Otopark ve müştemilatının yangın, sel, deprem ve benzeri afetlere karşı sigortalı olması,
g) Otoparkta güvenliği sağlamak amacıyla 24 saat süreyle bekçi veya görevli bulundurulması,
ğ) İşletici, otopark çalışanları, çekici/kurtarıcı sahip ve şoförlerinin; mal varlığına, topluma, kamu güvenliğine, kamunun sağlığına, kamu barışına, ulaşım araçları veya sabit platforma, genel ahlaka, millete ve devlete, devletin güvenliğine, anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar başta olmak üzere belirlenecek diğer suçlardan hüküm giymemiş olmaları,
h) Çekici ve kurtarıcı hizmeti vermek üzere yetkilendirilenlerin hizmetin devamlılığını sağlayacak şekilde gece ve gündüz istendiğinde özel tertibatlı araç bulundurmaları.
Ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca il veya ilçenin özelliğine göre yukarıda belirtilen şartlara ek olarak başkaca şartlarda belirlenebilir. Ayrıca, belirlenen otoparklara hangi bölgelerden çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınması gereken araçların götürüleceği belirlenir ve o bölgedeki fiyat uygulamaları da dikkate alınarak çekme, kurtarma ve götürme ücreti ile otopark ücretleri tespit edilerek karara bağlanır.
Araçların çekilmesine, kurtarılmasına ve götürülmesine trafik zabıtası karar verir. Kanunlar ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlaller nedeniyle çekilmesi gereken aracın plakası ve ihlal durumu, çekilmesine karar veren görevlilerce fotoğrafla tespit edilir.
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde Trafik Sözlük
via Trafik Kazası Danışmanlık Hizmetleri
0 notes
Text
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde
Araçların Çekilmesi, Kurtarılması ve Götürülmesi ile Çekilen, Trafikten Men Edilen ve Muhafaza Altına Alınan Araçların Bırakılacağı Otoparkların Belirlenmesi ve Bu İşlemlere Dair Masrafların Tespiti
(Başlığıyla birlikte değişik:RG-21/3/2012-28240)
Kanunlarda ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlalleri nedeniyle trafikten men edilen, muhafaza altına alınması gereken veya bulunduğu yerden kaldırılması gereken araçların çekilip götürülmesinde öncelikle trafik kuruluşları ile kamu kurum veya kuruluşlarına ait çekici/kurtarıcı araçlar kullanılır. İhtiyaç duyulması halinde, araç çekme, kurtarma ve götürme hizmetleri, ücretleri ile diğer usul ve esaslar belirlenmek şartıyla büyükşehirlerde ulaşım koordinasyon merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonlarında karar alınmak suretiyle gerçek veya tüzel kişilere de yaptırılabilir.
Çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınan veya bulunduğu yerden kaldırılan araçlar, Büyükşehirlerde Ulaşım Koordinasyon Merkezlerince, diğer il ve ilçelerde ise il ve ilçe trafik komisyonları tarafından yetkilendirilmiş bir park yerine, yetkilendirilmiş park yeri bulunmaması halinde ise varsa trafik kuruluşlarının yoksa mülki idare amirliklerince belirlenecek diğer kamu kurum veya kuruluşlarına ait park yerlerine çekilir.
Kamu kurum veya kuruluşlarına ait araç park yerlerinde alınması gereken tedbirler, park yerinin ait olduğu kurum veya kuruluş ile koordine kurulmak suretiyle aracın çekilmesine veya muhafazasına karar veren kuruluşça alınır.
Araçların çekilmesi, kurtarılması, götürülmesi ve muhafazası işlemlerinin gerçek veya tüzel kişilerce yapılması hususunda ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca yetki verilebilmesi için aşağıdaki şartlar aranır:
a) Otoparkın etrafının duvar veya tel örgü gibi fiziki engellerle çevrili olması,
b) Otoparkın geceleri yeterince aydınlatılması,
c) Giriş ve çıkışları ile içerisi ve etrafının 24 saat süreyle kamera sistemiyle izlenmesi ve kayıtların belirlenecek sürelerde saklanması,
ç) Yeterli yangın söndürme tüpü veya sistemi bulundurulması,
d) Sabit telefon hattının olması,
e) İş ve işlemlerin yürütülebileceği yeterli büyüklükte kapalı alanın bulunması,
f) Otopark ve müştemilatının yangın, sel, deprem ve benzeri afetlere karşı sigortalı olması,
g) Otoparkta güvenliği sağlamak amacıyla 24 saat süreyle bekçi veya görevli bulundurulması,
ğ) İşletici, otopark çalışanları, çekici/kurtarıcı sahip ve şoförlerinin; mal varlığına, topluma, kamu güvenliğine, kamunun sağlığına, kamu barışına, ulaşım araçları veya sabit platforma, genel ahlaka, millete ve devlete, devletin güvenliğine, anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar başta olmak üzere belirlenecek diğer suçlardan hüküm giymemiş olmaları,
h) Çekici ve kurtarıcı hizmeti vermek üzere yetkilendirilenlerin hizmetin devamlılığını sağlayacak şekilde gece ve gündüz istendiğinde özel tertibatlı araç bulundurmaları.
Ulaşım koordinasyon merkezlerince ve trafik komisyonlarınca il veya ilçenin özelliğine göre yukarıda belirtilen şartlara ek olarak başkaca şartlarda belirlenebilir. Ayrıca, belirlenen otoparklara hangi bölgelerden çekilen, trafikten men edilen veya muhafaza altına alınması gereken araçların götürüleceği belirlenir ve o bölgedeki fiyat uygulamaları da dikkate alınarak çekme, kurtarma ve götürme ücreti ile otopark ücretleri tespit edilerek karara bağlanır.
Araçların çekilmesine, kurtarılmasına ve götürülmesine trafik zabıtası karar verir. Kanunlar ve bu Yönetmelikte belirtilen ihlaller nedeniyle çekilmesi gereken aracın plakası ve ihlal durumu, çekilmesine karar veren görevlilerce fotoğrafla tespit edilir.
Karayolları Trafik Yönetmeliği 122. Madde Trafik Sözlük
source https://www.trafiksozluk.com/karayollari-trafik-yonetmeligi-122-madde/634
0 notes
Text
Öztürk, Bulancak’ta “Evet” oyu istedi - (Giresun Haberci)
http://www.giresunhaberci.com/2017/04/05/ozturk-bulancakta-evet-oyu-istedi/
Öztürk, Bulancak’ta “Evet” oyu istedi
AK Parti Giresun Milletvekili Cemal Öztürk, referandum çalışmasına Bulancak’ta devam etti. Milletvekili Öztürk, ilçede merkezinde esnaf ve vatandaşlarla sohbet ederek 16 Nisan’da yapılacak olan referandumda nelere oy vereceklerini tek tek anlattı. Vatandaşların sorularını da yanıtlayan Öztürk, 16 Nisan’da 2023 ve ötesine uzanan hedeflerimizin ivme kazanacağını söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte hızlı ve etkili yönetim; ekonomik büyüme, refah ve kalkınmanın garantisi olacağını belirten Öztürk; hızlı karar alan, hızlı icraat ve reform yapan, etkin bir yönetim modeli oluşacağını ifade etti. Yeni sistemle birlikte vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayan, gelişmelere ayak uyduran, kurumların hızlı çalışmalarını sağlayan bir işleyiş hâkim olacağını da sözlerine ekleyen Öztürk, bürokrasinin azalacağını, büyümenin ise hızlanacağını belirtti.
Yeni Anayasa ve Hükümet Sistemi ile birlikte Hükümetin kendi işini, Meclisin kendi işini yapacağını vurgulayan Öztürk; “Başbakanlık kurumu Cumhurbaşkanlığı ile birleşiyor. Silahlı Kuvvetler, Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi içine alınıyor. Jandarma Genel Komutanı MGK üyesi olmaktan çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri anayasal yargı denetimine alınıyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği kalkıyor. Seçimlerde Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlarının görevi bırakması ve geçici seçim hükümeti uygulaması kalkıyor. Halk Oylamasında anayasa değişikliği teklifinin kabulünden sonra; HSK’da yapısal dönüşüm başlıyor, üye seçimleri hemen yapılıyor ve askeri mahkemeler yürürlükten kaldırılıyor. Sıkıyönetim tarih oluyor. Meclis güçleniyor, bütçe kanunu dışında tüm kanunlar hükümetin teklifiyle değil, sadece milletvekillerinin teklifiyle çıkarılıyor. İcraatçı Hükümet, Güçlü Meclis geliyor. Kanun yapımında Meclis iradesi ön plana çıkıyor. Hükümet icraat ve hizmet üretiyor, Meclis kanun hazırlayıp çıkarıyor, Cumhurbaşkanını ve Hükümeti denetliyor. Hükümet kendi işini yapıyor, Meclis kendi işini. Cumhurbaşkanının Meclise kanun sunma yetkisi bütçe kanunuyla sınırlandırılıyor” dedi.
0 notes