#Ama şok geçirdim ya
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yurtta sahur masasında şehirlerimizin kurtuluş tarihlerini konuşuyoruz "İzmir'in 9 Eylül." dedim Maraş'lı arkadaşım "12 Şubat, halk kendi çabasıyla kurtulmuş." ben de üzgünce "Bizde gevurlar fazla olduğu için en son kurtulmuşuz maalesef."dedim Bursalı arkadaş" O zaman da mı gevurdunuz." deyince gözüm döndü dedim ki "Biz gevur değiliz... Sadece İzmir'de gevurlar fazlaymış onlarla savaşmak zorundaydık." Sen bir İzmirliye nasıl gevur dersin ya yazıklar olsun. Dedim. Bir daha olmasın.
#Güldük jfjjd#Ama şok geçirdim ya#Ne demek o zaman da mı.....#Ay ortam bilinmeyince anlattıklarım havada kalıyor gibi hissediyorum#Dikkat ederseniz Bursalı arkadaş artık arkadaşım değil jfjdkdkd#Şaka
3 notes
·
View notes
Text
eveeet, iyisiyle kötüsüyle birinci sınıfı bitirdim 💕 upuzun gibi olan ama göz açıp kapayıncaya kadar biten bir yıldı. herkesi yaşımla hatta bazen kendimi bile enerjimle, hevesimle şok ettiğim günler geçirdim. her şeyi yapmaya hevesim var. ama bazen 'bir dakika ya insanlar "ya bu yaşta bizim aramızda ne işi var. Beyza da yaşına bakmadan her şeyin içinde var." diyorlarsa' diye aklımdan geçmiyor değil. genelde işin tam orta yerinde geçiyor bu düşünceler :d buna rağmen devam ediyorum, durmuyorum ve umursamıyorum ya bayılıyorum kendime. ki kafaya takmak istesem çok takacak şey var. mesela psikologlar günü kutlaması için gittiğimiz yemek günü metrodan çıkarken arkamda bir arkadaş grubu ağzı doldura doldura "sınıfımızda bir abla var, koccamman ya koccamman ne işi var abi ya kadın resmen çok büyük DOKSAN DOKUZLU inanabiliyor musun?" 99lu büyük mü ablam ya?? sonra kongrede danışan hocalarımız hakkında konuşuyorlardı kızlar "hocalar birbirlerine hâlâ kanka diyorlar." deyip gülüştüler? ablam onlar benimle yaşıt, hâlâ kanka diyecek yaştalar zaten?? sonra o danışan hocaların karşılarında kendileriyle yaşıt biri değilde küçük biri varmış gibi tavırları, işte son sınıf öğrencilerin sadece sınıfımı duyup "yaaaağğğ kıyamaaaam daha küçücüksün" modları.. ayy bazen çok güldürüyor ama bazen de çileden çıkartmıyor değil. (iyi ki kafana takmıyormuşsun be kızım) yani herkes karşısındakine yaşından bağımsız saygı gösterse böyle sorunlarımız kalmayacak aslında. neyse bu konuda yeterince içimizi döktüysek devam edelim.
ortalamam yeterli değil ama oldukça güzel. yeni evime taşındım ve burada yaşamak gerçekten çok güzel. her açıdan. ankara'da gökyüzünü görebiliyorum, temiz havayı içime çekebiliyorum ve o koca binalar yok inanabiliyor musunuz? ve okula beş dakikaya varabiliyorum. bu yüzden ortalamamı daha da yükseltebileceğimi düşünüyorum, inşallah. çok güzel hedeflerim var. yazın bunlar için emek vermek istiyorum, bakalım.
birazdan son üç günümü anlatan başka bir paylaşım daha yapacağım 💖 bu yazıyı kendime iyi dileklerimle bitireceğim. hiç pes etmeden sabırla ilerliyorsun ve harika gidiyorsun, seninle gurur duyuyorum. dilerim çok daha güzel şeyler başarır alanda ismi duyulan bir isim olursun. bu şekilde pes etmeden ve yaşını bahane etmeden ilerlersen bunu başaracağına eminim. kulübümün gelecek nesillerinde bizim de bir röportaj videomuz olacak ✨ seni çok seviyorum. sana böyle destekleyici ve güzel sözler söylemeyi geç öğrendiğim için özür dilerm. çok öpüyorum omuzlarından.
tam bunları yazarken bir notumuz daha açıklanmış ve research methods tan 94 almışııım 🥳 o gün statistics sınavım da vardı ve bir gün öncesi o kadar gerilmiştim ki, dönem başından beri hiç bu kadar stres olmamıştım. o dersten de 91 almıştıım💘 şu an gözlerim dolarak gülme krizine girdim. helal sana be kızım böyle devam 💕
8 notes
·
View notes
Text
sevgili günlük;
geçen perşembe kardeşim ve arkadaşı izmirden eskişehir’e geldi benle ali’yi alıp götürmeye. o gece kaldılar ve balkonda sabaha kadar oturduk sohbet ettik. aylar yıllar sonra böyleli bir zaman geçirdim çok güzeldi. her ne kadar kardeşimle devamlı kavga etmeye hazır olsak da… ertesi gün uykusuz uykusuz valiz hazırladım. bir yandan ali’yi oyalıyorum. öğlenleyin çıktık. oyalana oyalana 7 saatte izmir’e vardık. yol güzeldi, izmir’de olmak çok güzeldi. geleceğimizi sadece babam bilmiyordu. biz varmaya yakın babam erkam abiyle çay içmeye çıkmış, annem dedi. dedim kesin sini’delerdir. önünde durduk baktık oradalar hakkaten. indik, ali kucağımda gittim masaya. niye seviyoruz insanları şok etmeyi bilmiyorum. neyse güzeldi. eve gittik, yerleştik, falan filan. ertesi gün cumartesi. akşam babam ali ben dışarı çıktık. ali’ye küçücük dondurma tattırdım, dudağına değdirdim yani sadece, çıldırdı çocuk külaha saldırıyordu kvkfkv neyse dedim ben sana muz dondururum onu yersin. pazar günü akşam ali’yi uyuttum kardeşime emanet ettim ve ayşe’yle buluşmaya çıktım. aslında geldiğimi haber vermeyecektim bozuktum falan ama amaaaan dedim sonra ne önemi var ya. neyin önemi var hangi bir şeyin önemi var glvk bir buçuk saat oturduk. yüzyıl sonra gibiydi. bu da iyi geldi. ertesi gün abim kardeşim ben ve ali takıldık. o da çok güzeldi. bugün de dilan ve simge ile iftar yaptık, ali’yi de götürdüm. zor bir akşamdı ali çok ağladı falan. ama yine çok güzeldi arkadaşlarla olmak. simge hamileymiş, buluşunca söyledi, şok oldum, çok sevindim.
izmir’de olmak güzel. iyi ki gelmeye cesaret etmişim :D çocukla (+ömersiz) uzun yola çıkma fikri geriyordu. göç eder gibi oluyor biraz, çok fazla eşya taşıman gerekiyor. ama rahat geçti şükür.
tüm bunlar olurken neredeyse hiç fotoğraf çekmedim ya. üzücü.
tüm bunlar olurken aynı zamanda çok yoruldum, çok yorgunum. alicim canım oğlum yetişkin bi insan gibi uyuyor. 9-10’da yatıp sabah 6-7’de kalkıyor. yahu canım bebeğim ben de seninle o kadar uyuyorum sabah benim hala çok uykum oluyor sen nasıl dinç oluyorsun. hayret bir şey. gündüz de çok uyumuyor ki yani. neyse halimize şükür.
izmirde olmak evet çok güzel de… bir yandan gerçekten aileyle (ali değil, aile dlcnd) olmak çok zor. çok gerici. çok yorucu. yazın ömer’in bir eğitim muhabbeti var, kırk günlük, o eğitimdeyken ben de bir ay izmir’de olurum diyorum. ama of ailemle bir arada olmak cidden bazen çok zor. neyse bakacağız. şimdilik bu kadar olsun.
5 notes
·
View notes
Text
Seçim Güncellenmesi
Sevgili defter,
Merhaba!
İki aydır geleyim de yazayım diyordum. Ancak fırsat olmadı bir türlü. Yaşadığımızın ispatı olarak yazmamız mı gerekiyor? Eskiden, yani eski derken şöyle 20 yıl eski, yazmanın yaşam emaresi olduğunu düşünür defterlere her şeyimi yazardım. Daha çok hayallerimi. Sonunda yazmak hayallerimden, isteklerimden, rüyalarımdan ibaret olmuştu. Açıkçası tüm bunları yazmak, düşünmek ne güzeldi. Hepsinin yaşanacağı umuduna bağlanıp hayattan tat almaktı yazmak. Yaş aldıkça şunu fark ediyorsunuz ki, yazmak değil asıl olan yaşamaktır.
Heybeliada'da yağmuru izlemek misal hayalimdi, gerçek oldu. Hem de aşıkken, sırılsıklam aşıkken gerçek oldu. Bunu yazmadım. Çünkü gerçeği hayalinden o kadar güzeldi ki. Hala yazamıyorum o hissi. Böyle binlerce yaşanmış an.
Peki yazmak buna indirgenebilir mi? Hayır.
İşte bu yazıya da o hayır anlarından birinde başlandı.
Neler oluyor?
Bayramda giderken trafik kazası yaptık. Hanımla oğlan arkada uyurken ben de önde uyumuşum. Uyumak değil de iç geçmesi diyorum. Bana hiç yakışmayan, ve dahi ekstra dikkat ettiğim bir durum olmasına rağmen kullandığım ilaçların da etkisiyle bariyerlerle tanışmış olduk. Tabi şok içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışırken arkada ağlayan oğlum, şok yaşayan hanım olunca zor bir kaç gün geçirdim. Allahtan sadece maddi hasarla atlattık. Arabanın yan tarafı gitti. Kapılar, çamurluk gitti.
O ilk anda yaşadığım şok tanıdıktı. Her şeyi, herkesi kaybetme korkusu. Tutuklama kararı verildiğinde beni tek başıma ayrı bir nezarethaneye almışlardı, kimse yok karanlık, demir parmaklıklar karşımda. Oradaki şokla nerdeyse aynıydı. Ya hanımla oğlana bir şey olsaydı. Ya. Ya... Bu tip yoksunlukları düşünmekten kaza yerini terk ettim. Kaza yerini bulamadım diye üç dört saat polislerle uğraştık. Öğrenmiş olduk. Sonuç olarak araba tamirde biz ikame araç sırasında.
Avukatlık stajımı bitirdim. Ruhsat başvurumu yaptım. Bir ay oldu. Bekliyorum. Bayramdan sonra bir gün beni Ankaradan bir numara aradı. Kayıtlı olmayan çağrılara kolayına bakmam. Hele hele ankesör davalarını gördükten sonra cep telefonu olmayan çağrılara kesinlikle bakmam. Numaraya internetten baktım; Bakanlıktan aramışlar. Laaannn. Yoksa iade mi olduk diye düşünmeye kalmadan olayın ruhsat başvurumla ilgili sorun çıkmasıyla ilgili olduğunu öğrendim. Sağ olsun tetkik hakimi dosyamı görmüş olacak ki, ağır ceza beraat kararlarını vb., beni biraz daha bekletmek zorunda hissetmiş. Hiç takılmayacak bir konuya takmış ve ruhsat başvurumu iade etmeye karar vermiş. Yani sinirden gülesi geliyor insanın. Ama gülemiyor. Samsundaki memurla ısrar ettik dilekçe yazdık da iade sürecini durdurduk. Cevap bekliyorum hala. Ruhsatımı almam gerekiyor. Yoksa annemin emekli maaşını yine ben kullanacağım. ahahahah. Allah anne babalarımızdan, bana evini bedava kullandıran teyzemden, her fırsatta yardım eden ablamdan razı olsun. Bir hayır duası edeyim dedim.
Bu aralar dua etmiyorum. Ve dahası bu konuda konuşmak da istemiyorum. İnce bir çizgi üzerindeyim. Bir tarafı cehennem, bir tarafı cennet. Ramazan boyunca hiç de istekli tutmadım orucumu. Zaten siyasetin girdiği ve toplu namaz kılınan yer olup adına halkımızca cami denilen yere gitmiyorum uzun süredir. Ama imanımı da diri tutmaya çabalıyordum. Bu ramazan içimde bir şey oldu. Kimseye söylemediğim, kendime de söylemek istemediğim bir şey: kızgınlık. Kırgınlık diyelim. Ama bir saniye bu konuda konuşmamam gerekiyor. Hem sonra böylesi isyankar bir rüya sonrası kaza yaptım. Tokadımı böğrüme yedim elhamdülillah. İmanımı korumama yardım et allahım!
Gelelim seçimlere. Benim nazarımda gelecek bir şey yok. Bahar gelmeli. Düşüncem yıllardır net. Ama benim düşüncemin bir değeri yok. Ancak öngürümü rüyama göre yapıyorum. Adam kazanacak, ama ömrü vefa etmeyecek görevi tamamlamasına. ahahahah. Rüyama gelen ermiş dede söyledi. Bir defasında cezaevinde bir rüya görmüştüm. O zamanlar meşhurdu; rüya görüp hayra yoruyorsan kesin teröristtin. Bu şaka değil. Koğuşta insanlar birbirine rüya anlatmaya çekiniyordu. Komik değil mi? Bence komik. Ama bu ülke bir linç deliliği yaşadı ne yazık ki! Kurbanı da bizler olduk.
Ne diyorduk? Seçimler.
Ben diyorum ki, seçimlerin bir önemi yok. Halkının her zerresi çürümeye durmuş topluluk batarken kimin yönettiğinin bir önemi yoktur. Halkım ne zaman ki düzelmeye başlar o zaman umutlanırız. Umuda dair o zaman daha ayrıntılı yazarız.
Avukat olunca görüşmek üzere.
Belki bahar da gelmiş olur o zamana!
Vesselam.
7 notes
·
View notes
Text
21.04.2023
OMG OMG OMG!!!!
NELER OLDU NELER OLDUUUU
Sana en son yazdığımda, seninle inatlaştım güzel bir şey olana kadar yazmamaya yemin ettim xpp Eski yazdığım şeyleri okudum hepsini okuyamadım bile kendime o kadar üzüldüm ki gözümün önüne geldi yaşadıklarım. Ondan sonraki sürede neler yaşayacağımdan habersiz... Yazmadığım sürede de her şey çok kötü gitti daha da depresyona girdim. Berbat haldeydim. İş başvurularım hep olumsuz, intern olarak deneyim kazanmak istediğim yerler bile ilgilenmedi. Sürekli kendimi push etmekten o kadar yorulmuştum ki. Hiç bişi beceremeyen biri miydim ? Yetersiz miydim?? Ben de ne vardı da olmuyordu. İşte böyle bir rollercoaster yaşadım duygusal olarak. Her şeyi salıp umutsuzluğun dibini de yaşadım, kendimi motive edip üretmeye de devam ettim. Tabi bu kendini tekrar eden bir döngüydü. Sürekli yükselmeye çalışıp her seferinde daha da düşmek. Yine de kendimi oyalamaya, kendimle ilgilenmeye hep devam ettim. Bu süreci daha da zora sokan o duygu... biliyorsun... onun yüzünden her şey.
Uzun zamandır ne değişti onunla ilgili dersen hiç bişi değişmedi. Bana yazdı sadece. Sinir krizi gibi bişi geçirdim. Duygu boşalması yani yazmasına hiç hazır değilmişim. Aslında sinirlenip üzülmemin sebebi yazması değil de duygusuz ve alay eder bi üslupla yazmasıydı. Yetmezmiş gibi her şeye karamsar yaklaştığımı söyledi ???????????????????? Aklıma gelince bile sinir ağlaması yaşıyorum hala. Hayatı iyi giden birinin yorum yapmaması gereken bir konu ve yaşadıklarımı anlayamaması... İnanamıyorum yani. Hepsinin suçlusu o ve neyse. Sonra özür diledi ama hiç bir anlamı yok beni anladığını da sanmıyorum. Yakın çok yakın bir zamanda doğum gününde inanılmaz kötü hissettirecek bir şeyini gördüm. Yani tarifi o kadar zor ki. R*s bir kızla konuşuyor sanırım ve off iğrenç bir hismiş. Kız ona bir hediye yapmış ve hikayesinde ÖZENE BÖZENE SÜSLEYEREK KALP KOYMALI, EN GÜZEL HEDİYE BU ZAMANA KADAR gibi şeyler yazarak paylaşmış. Şok oldum şok. Ne var aralarında umrumda bile değil beni kıran ve yıkan konu benimle ilgili hiççççç bir şeyi böyle özenerek kalp koyarak paylaşmadı :D Kızın yüzünü bile koyması kalmış hikayeye övünür gibi. Bu hisle de sınanacakmışım ne diyeyim. O kadar kötü bir his ki gerçekten aklıma geldikçe ağlıyorum. Çok ama çok kırgınım. Bunu anlasın ya da anlatmak çok isterdim. Evet aptal gibi hala bir şeyler anlatma derdindeyim. Sormak istiyorum ne düşündü ya yaparken. Kendimi çok değersiz hissettim. Benim neyim eksikti dedim. Bugünleri bu hisleri hiç unutamayacağım.
İşte böyle krizler yaşarken ve bu konu hakkında 200 sayfa daha yazabilecekken o kadar güzel bir şey oldu ki... Yani evren, tanrı yanımda olan her şey tam zamanında elimden tutmuş gibi oldu. İŞE GİRDİMMM.... Sonunda sonunda sonunda. Pazartesi başlayacağım ama daha başlamadan bile o kadar iyi geldi ki. Şimdiden o kadar güçlü hissediyorum. Kaybettiğim tüm özgüveni geri kazanacağım. Artık güçlenme iyi hissetme sırası bende. Yeni hayatımın ilk günü hesabı. Artık sadece ben varım. Daha da yükseleceğim, daha da iyi yerlere geleceğim. Her şeyin en güzelini en kalitelisini yaparım. Umarım her şey çok güzel olacak ve yeniden güçleneceğim. Beni yaralayan ve hep karnıma ağrı yapan tüm duygulardan hislerden de kurtulacağım. Yaşadığım bugünleri asla unutmayacağım ve o kız için çok çalışacağım, ağladığı, bittiği her geceyi telafi edeceğim. Çocukluğum bana baktığında benimle gurur duyacak. Artık gülme sırası bize geldi. Konu biz olunca gitmek için bahane arayanlar başkasına melek oldu ya bunu asla unutmayacağım.
Neyse artık diliyorum ki hep güzel hisler duygular yazarım ve çok mutluyum. Kariyer modunu açtık.
4 notes
·
View notes
Text
ya bazen o kadar saçma şeylere beklediğimden daha fazla üzülüyorum ki fark edilmesin diye uğraşırken duygusuz bir pic olarak görünüyorum
#yani ne alaka ya ne alaka#sen neden niye buna bunun için bu kadar ya NALAKASI VAR YAA#yazım yanlışı yapınca çok tatlı oluyosun#onun dışında biraz bazen sinir bozucu gibisin#böyle aniden buruluyo kalbin orada bir yer oha felam oluyoru#Z#ya gerçekten çok saçma ama niye ama ya#wtevr#insanların sonrasında benimle konuşmalarından ve bakışlarından anlıyorum#yani üzülecek bir şey değil ama yakiniyolar#ama ben şok geçirdim kendi içimde küçük çaplı
1 note
·
View note
Text
Depresyonun dibine ekmek banmak
Bu ay ki konum buydu sanırım. Küçük bir güncelleme; nişanı attığım için artık tek yaşıyorum. İlk ay sadece Fast food besleniyordum çünkü yemek yapmayacak kadar tembel hissediyordum. Sonra sürekli ağlamaya ve hayatımdan nefret etmeye başladım. Aralıklı olarak ruh halimdeki dalgalanmalar devam ettiği için radikal bir karar alıp sigarayı bıraktım. Kalbimi de zaten onda bırakmıştım, çok zor olmadı yani. Küllerimden yeniden doğuyorum deyip, bütün moralimi toplamaya karar verdiğimde sırasıyla; uçuk, gıda zehirlenmesi, sinüzit, faranjit ve soğuk algınlığı geçirdim. Küllerimden yeniden doğdum mu bilmiyorum ama bir kaç tur ölüp dirildiğime eminim. Hatta bir tanesinde acilde ki doktor neden hala bayılmadığıma şok geçirmişti, ölçtüğü tansiyon doğruysa benim ayakta durmam mucizeydi. İçimden sadece yaşıyor olmamın her gün zaten şaşırtıcı bir mucize olduğunu söyledim ve kıs kıs güldüm. Depresyona da sanırım o arada bir yerde girdim. Hareket etmek dahi istemediğim, kollarımın bedenime ağır geldiği için kalkmadığı berbat ikinci aya girdim. Sigarayı bırakmak yeterince depresif yapmıyormuş gibi, nişan atmak insanı sonu gelmeyen bir yas sürecine sürüklüyor. Üstelik bok var gibi yüksek lisansa başladım. Bugün kimse beni anlamıyor diye yüksek lisans odasında sessizce ağladım. Her şeyi böyle sayınca, dışardan bir gözle bile halime acıdım. Evet sayın okuyucu, hayatım kayıyor. Ve ben bu kayış sırasında çekirdek bile çitleyemiyorum çünkü kollarım bedenime ağır geliyor. Haftasonları yapabildiğim tek aktivite yataktan tuvalete gitmek çünkü haftaiçi ruhumu şeytana sattığım için, sürekli pis işlerini yapmamı istiyor. İşimden, başımdan ve yaşımdan nefret ediyorum. Hayatım kaya kaya, nereye oturcak diye bekliyorum.
#hikaye#tumblelog#tumblog#tumblr#tumblarians#nature#türk yazar#türkce#quotes#web series#türk postları#türk edebiyatı#türkiye#tükenmişlik#turkish#tükenmek#tükendim
4 notes
·
View notes
Text
kasabalı erkekler 3 (yarımdır düzenlenecek)
2.part
adem ve apo ailesiyle pamuk toplamaya gitmişti malum geceden sonra gülse adem'in bıraktığı hapları spor sonrası almaya devam ediyor evin içinde dört dönüyor resmen duvarları tırmalıyordu ben ne kadar yetmeye çalışsam da başaramıyordum bu krolar benim hayatımı mahvetmişti zaten zayıftım iyice zayıflamıştı. işe tekrar başlamıştım bu arada.çalıştığım Bankaya bi sekreter lazımdı ve bu bende muhteşem bir fikir doğurmuştu hemen müdüre gidip karımı önerdim bu işi yapabileceğini söyledim o da sağolsun bana güvenerek tabi hemen gelsin başladı dedi havalara uçmuştum artık karım hep gözümün önünde olucak adem ve apo ayıları geldiğinde de avuçlarını yalayacaklardı.Akşam eve dönünce gülü yine terlemiş buldum çok seksi gözüküyordu ona hemen haberi verdim ve dudaklarına yapıştım bütün gün evde olmaktan sıkılmış olduğu için oda çok sevindi buna hemen oracıkta koltuğun üzerinde birlikte olduk fakat ben erken boşaldım ve bir daha da sertleşemedim ama gül hiç şikayetçi değildi çok mutluydu işle oyalanacağı için hatta ilaçların verdiği azgınlık etkisi azalmış yarın ne giymeliyim telaşına düşmüştü.En sonunda diz üstü dar kısa siyah bir etek....
sabah gülüde koluma takarak işe gitmeye yola koyulduk derken evimizin yakınına epey kalabalık bir grup taşındığını gördük konuşmalarından suriyeli oldukları anlaşılıyordu hepsi vahşi adamlardı ama içlerinden epey dikkat çekiyordu çok uzun boylu kaslı ve diğerlerini yöneten bir adamdı diğerleri durmadan eşya taşırken o beni ve gülü gürünce sanki ben yokmuşçasına güle kitlenmiş yiycek gibi bakıyor bi taraftanda diğerlerine ne yapmaları gerektiğini söylüyordu yeni öğrendiği türkçesiyle karışık arapçayla.Ben bu bakışlardan epey korkup güle dönünce gülün gülerek adama başıyla selam verdiğini gördüm hoş geldiniz dercesine saf karım öyle yapınca bende korkarak adama döndüm ve başımla selamladım ama adam hareket etmiyor ateş gibi gözleriyle bir bana bir güle bakıyordu
bankada gözler gülün üzerindeydi müdürümüz mehmet bey onu sık sık odasına çağrıyor uzun zamanda bırakmıyordu.Fakat gülle samimiyeti en çok ilerleten piç rızaydı.rıza 1.75 boyların üç numara saç traşıyla ağzı çok iyi laf yapan farklı bir havaya sahip birisiydi karşılıklı çalışırdık ve kendisini de severdim açıkcası.Rıza fırsat buldukça gülün masasına gidiyor saf karımın rahatlığından ve güler yüzlü olmasın cesaret alarak içine düşücek gibi oluyordu. Günler geçtikçe Sanki bilgisayarda birşey gösterirmişçesine ona doğru eğiliyor elini gülün omzuna atıyor bazen hafif hafif saçlarına dokunuyor, bazen elini beline attığı bile oluyordu.Birgün müdürün odasından cıktığımda benim güzel karımın omuzlarına ovarken gördüm gülde bu arasa bütün güler yüzüyle bilgisayarda bir şeyler yazıyordu.Rıza gülün kulağına eğildi ve bir şeyler söyledi gülde kikirdeyerek karşılık verdi.Sinirlendiğim için lavabayo gittim birazdan bir topuklu sesi duydum bu gülden başkası olamazdı ben kapıyı aralayıp bakana kadar gülde kadınlar tuvaletine girmişti sonra rızayı gördüm parlayan gözüyle çevreyi kontrol ede ede geliyordu ve birden o da kadınlar tuvaletine girdi kalbime inicekti noluyordu ama sankin kalmalıydım yoksa büyük bir rezillik kopucaktı hemen kadınlar tuvaletinin kapısı aralayıp baktım ne olduğunu görmek için ve birden şok oldum rıza pezevengi benim güzel karıma yapışmış boyu tam gülün göğüslerinin biraz üzerinde olduğu için göğüslerine yumuluyor boynunu ısırıyor bu arada elleriyle de kalçalarını sıkıyordu gül de aynen benim şok olmuş dona kalmıştı rıza gülün gömleğinin bir iki düğmesini daha açtı ve yalamaya başladı gül sana hasta oluyorum senin gibisi görmedim bir taraftan kendi kemerini açmaya çalışıyor bir taraftan gülün omuzlarına boynuna öpücükler konduruyordu gül seni ilk gördüğümden beri hayal ediyorum artık tutamadım kendimi diyip gülü lavaboya doğru çevirip hafiften domalttı bir eliyle gülün mavi sütyenin üzerinde göğsünü sıkarken bir eliylede eteğini kaldırmaya çalışıyorduki benim gibi uzun süredir donmuş kalmış vaziyette olan gül kendini geri attı ve okkalı bir tokat attı ben gülü hiç bu kadar ciddi görmemiştim naptığınızı sanıyorsunuz rıza bey siz diye bağırdı rıza piçine. donma sırası artık rızadaydı gül üstünü başını toplayıp kapıya yöneldi yakalanmamak için hemen geriye attım kendimi benim bir tanecik namuslu temiz karım masasına dönerken ben ona arkasından gururla bakıyordum
aşkım ne kadar yolumuz kaldı dedi gül kasabanın biraz uzağında pek bilinmeyen bir şelale vardı oraya gidip çadır kurmayı düşünüyorduk bilmiyorumki birtanem yolu kaybettik galiba. aa aşkım bak bir çoban var şu ilerde ona sorabiliriz dedi ve kutudan çıkardığı hapı yuttu aşkım o hapı bugün 2.kez almıyor musun. Gül gülerek napim aşkım iyi hissettiriyor bana.Peki dedim bende gülerek ve gülün işaret ettiği çobanın yanında durdurdum arabayı.Çoban gençten bir çocuktu ve cam açılıp gülü görünce gözlerinin büyüdüğünü görebildim çok saf beyfendi bir tipi vardı içim ısındı cocuğa sorduğum soruyu duymadı ve bir kez daha sordum burda bir şelale varmış nerden gideriz acıba çoban hipnotize olmuş gibi güle bakıyordu ve birden silkinip kendine geldi abi valla burdan sağa giriceksin toprak yola orman içine giriceksin sonra sola dönüceksin görürsün orda dedi sanki az önceki bakışlarından suçluluk duyuyormuş gibi telaşlı bir hali vardı gülünde benimde içimiz daha cok ısınmıştı cocuğa bizimle beraber gelmesini teklif ettik hatta baya ısrar ettik ve kabul etti yol boyunca onunla konuştuk bu arada gül ara sıra dalıyor eli kasıkları arasına gidiyordu terlediğini görebiliyordum bana arasıra cilveli cilveli bakıyor bacağıma koluma temas ediyordu.Bende gülü cok istiyordum
şelalenin yanına geldik ve çadırımızı kurup şelalenin oluşturduğu göle girdik çoban bizi gariban gariban uzaktan izliyordu bizde gülle öpüşüyor suyun içinde oyunlar oynuyorduk gülün ateşine bu soğuk su iyi geliyor olmalıydı ben cocuğun bu kadar gariban durmasına içerledim ve ısrar etmeye başladım bizimle göle girmesi için bu arada çocuğa hiç adını sormadığımı hatırladım ya senin adın neydi kardeşim dedim ali dedi ali dedim hadi artık daha fazla durma gel hadi dedim peki ağabey dedi ve sırtından çoban kıyafeti attı o kıyafetini atar atmaz aslında baya boylu kalıplı bir cocuk olduğunu anladım birden pantolunu indirirken cocuk altındaki donuyla birden indirdi ve kısa bi an üçümüzde şok olduk ama bu sefer gözleri büyüyen ben ve güldük.hemen donunu yukarı çekti ve utana sıkıla göle girdi çocuk
benim masum karımın cocuğun aletini gördükten sonra ateşi daha cok yükselmişti elinde olmadan napıcaktım bilmiyordum
gül aşkım cocuğun başka giyicek bir şeyi yok ona senin şortlarından birini vericem dedi tabi dedim bir tanem ver ver ikisi çadıra gitti seslerini duyabiliyor dum abla ben utanıyorum yapamam olmaz ali utanıcağın şey yok hadi giy şunu kafamı eğip çadırdan baktım öyle deme abla çok utandım her şeyim gözüktü ali yapma lütfen dedi gül gülerek senin utanıcağın bir şey yok hatta gurur duymalısın kendinle cok büyük bir penisin var bu sözün ben saf karımın ağzından cıktığına inanamıştım büyük bir öfkeyle doldum af buyur abla penis ne demek gül kikirdeyerek yani yarağın var demek istedim büyük bir yarağın var resmen kafamda şimşekler çakıyordu alide çok utanmıştı fakat utanıyor olması artık onu sevmiyor oluşumu değiştirmiyordu
ali utana sıkıla donunu değiştirirken gülün göz hapsindeydi benim aptal karım ilaçların verdiği kontrolsüzlükle cocuğun karşısında onun aletine bakıyordu
bankada olanlardan sonra ayaklarım yerden kesilmişti fakat her şey daha bitmemişti bu adem ve apo ayıları elbet geri dönücek ve yine bir ali cengiz oyunu yapabilirlerdi.Artık daha ciddi şeyler düşünmenin sırası gelmişti hem bu ayılardan kurtulmak hem bitanecik karımı mutlu etmek hem belki daha da ilerde bu kasabadan kurtulmak için
günlerce düşündüm ve artık kararımı verdim benim için çok zor bir karardı ilk günden beri aklımdaydı fakat artık yapacak bir şey kalmamıştı bu işi ancak kan temizleyebilirdi fakat bu işi ben yapamazdım başkasına yaptırmalıydım ama nasıl ve ne karşılığında bir katile ödüycek param yoktu nasıl yaptırıcaktım yine günlerce düşündüm
Ve şu katil tipli suriyeliyle konuşmaya karar verdim belki bir maaşımı yarısını verirsem kabul eder o paraylada suriyeye dönüp kral gibi yaşar diye safça bir düşünceye kapıldım
korka korka çekine çekine alnımdan terler dökerek karşısına çıkmaya cesaret ettim kolay değildi hem heriften çok korkuyordum hem de istediğim şey korkunç bir şeydi adamla ne konuştuğumuzu tam olarak anlatmıycam vicdanım buna elvermiyor ama karşılığında benden istediği şey benim canımdı yani güzeller güzeli karım
doğal olarak düşünmek için süre istedim uzun günler yine düşündüm fakat her şeye yeniden başlangıç yapmak için daha güzel bir hayat için bunu kabul etmek zorunda kaldım gidip adama kararımı ilettim ve detayları konu��tuk kendime inanamıyordum resmen biricik karıma nasıl yaklaşması gerektiği hakkında bir domuza akıl veriyordum
gül bebeğim bak geçenlerde hep selamlaştığımız yeni komşularımızdan suriyeli adamı hatırlıyor musun onunla tanıştım adı hasanmış aa ne kadar güzel aşkım yemeğede davet etseydin keşke çok beyefendi bir insana benziyordu dedi gül bende içimden ya ne demezsin diye geçirdim bir an böyle saf saf yüzüme bakınca yaptığımdan pişman oldum geri dönmek istedim ama sonra güçlü durmam gerektiğini bunun geleceğimiz için zorunlu olduğunu kendi kendime telkin ettm aşkım sen güzelce giyin bir şeyler hazırla kesinlikle cok seviceğin ve samimi olucağın bir adam hasan hem türkçeyide çok iyi konuşuyor iyi anlaşırsınız çok sevindim aşkım ne zamandan beri canım sıkılıyordu zaten bu iyi gelicek bana gerçekten zavallı masum karım benim hiçbir şeyden haberi yoktu
akşam hasan geldi suriyeliler içinde en uzun ve iri yapılı oydu cok keskin ve korkutucu bir yüzü vardı elinde çiçekle gelmesini ben tavsiye ettim tabi önce anlamadı neden olduğunu ama buda normaldi böyle bir ayı için kapkara bi adamdı 2 tane de altın dişi vardı gülüme gelicek olursak oda bir kot ve göbeğini ve omuzlarını açık bırakan bir bluz giymişti harika görünüyordu o yuvarlak ve büyük poposu kot pantolonda muhteşem görünüyordu ışıkta göbeği ve omuzları parlıyor bluzunun altından iri göğüsleri belli oluyordu adama samimi davranıp yanaklarından öptü ruju gene fazla kaçırmış olacakki adamın yanaklarında izi kaldı hep beraber buna gülüştük hasan biraz tutuk kalmıştı böyle bir güzellik karşısında fakat benden yana rahat olduğu için güle istediği gibi bakıyor gül servis yaparken onu baştan aşağı inceliyor mutfağa doğru giderken onun ince belinin altında sallanan büyük poposuna kitleniyor bana bakarak gülüyordu bende bir yandan cekiniyor bir yandan korkuyor bir yndanda güzel geleceğimizi düşünmeye çalışıyordum 1 hafta böyle gel gitlerle devam etti artık zamanı gelmişti ve hasanda sabırsızlanıp durdu birgün akşam kebab alıp bize geldi gül yine bütün samimiyetini göstererek sıkıca sarıldı hasana hemen sofraya geçtik gül büyük ısırıklarla dürümünü yerken hasan gül hanım maşallah çok açıkmışsınız kebabı çok mu seviyorsunuz evet hasan beycim açıktım ve kebabada dayanamam açıkcası hahaha diye güldü hasan merak etmeyin gül hanım ben size daha cok kebab yediririm size daha büyük kebablarda getiririm gül hınzırca gülerek tabi tabi getirin hasan bey bende şişmanlıyım kocamda boşansın benden dedi gül hepimiz güldük buna
gül hafiften terlemeye başladığını gördüm geç bile kalmıştı bugün bir tane almasına rağmen ben hasan gelmeden gülün suyuna 2 tane daha hap karıştırmıştım hasana artık harekete geçmesi için işaret ederken kendime inanamıyordum ama bir taraftanda bütün bunlar bir an önce olup bitsin istiyordum
gül hanım siz bizim evin arkasındaki eşeği gördünüz mü aa ne eşeği dedi benim masum karım gözlerini büyüterek isterseniz size gösterebilirm ne zamandır söyliycem unutup duruyorum seviniceğinizden eminim aşkım gidip görelim mi diye hevesle ve sevinçle bana döndü o an çok utandım bunu yaptığım için bir an vazgeçmek istedim ama gözlerimi kaçırarak ben gördüm aşkım hatta sevdimde çok güzeldi kereta diyiverdim siz gidin sevin ben biraz televizyon izleyim diye masadan kalkıp koltuğa geçtim gidelim mi dedi hasan pis pis gülerek her şeyden habersiz benim güzel karım durun hasan bey ben bir odama gidiyim hemen çıkalım dedi ve koştura koştura yatak odasına gitti hasanla ben bir beş dakika kadar önümüze baktık birbirimize dönüp bakmadık sonra gül gelince ortam yeniden pozitifleşti kendimi zorlayarak tebessüm ediyordum bunun bu kadar zor ve acı olucağını düşünmemiştim gül bir yandan çocuk gibi sevinçli bir yandan da hızlı hızlı terliyoe altına işiycekmiş gibi kıvranıyordu birazdan gelirim aşkım ben dedi gül acele etme aşkım keyfini çıkar dedim ve çıkıp gittiler kalp krizi geçirecek gibiydim ama katil tipli adama güvenemezdim onunla benim minik kuşumu yalnız bırakamazdım hemen arkalarından sessizce çıktım gül önde hasan biraz gerisinde büyük ihtimalle gülün o yuvarlak ve büyük poposuna kitlenmiş bir biçimde gidiyorlardı sonunda evlerinin arkasındaki küçük ahıra gece lambasıyla girdiler etrafı kolaçan edip bende bir köşeye geçip olucakları izlemeye başladım gül eşeği mıncıklamaya başlarken tam arkasında duruyordu hasan gül 1.80 boyunda olmasına rağmen hasanın gölgesi onun üstündeydi gül eğilmiş bir vaziyetteyken gülün kotunun dahada belirginleştirdiği mükemmel kalçalarına bakıyordu hasan büyük bir iştahla gece lambasının verdiği loşlukla gülün esmer teni çok güzel görünüyordu gül eşeğin karnını severken eşeğin aleti sertleşiyordu saf saf sordu aa hasan bey burdan bir hortum büyüyor ne bu dedi o gül hanım eşeğin yarağıdır çiftleşme dönemi olduğu için kereta dokunmanız bile yeter hemen büyür yarağı gül utanmış hatta bu soruyu sorduğuna pişman olmuş küçük bir kız cocuğu gibi inceden sırıtıyordu nasıl bu kadar büyük bir penise sahip olabiliyor şaşırdım doğrusu daha önce hiç görmediniz mi gül hanım hem onun adı penis değil yarrak gül hanım söyleyin bakıyım biz buralara yeni geldik hasan bey şehirden pek görmedim bugüne kadar böyle bir penis yani yarrak
gül bunu söyler söylemez hasan bir hamlede pantolununu indirdi benimle beraber gülünde gözleri büyüdü ikimizde hem hasanın bunu yapmasına hemde yarağının büyüklüğü karşısında şaşkındık napıyorsunuz hasan bey dedi gül sırıtarak kendi yarağa bakmaktan alıkoyamadı 1-2 saniye ama sonra zorla çevirdi başını ne oldu gül hanım bir hata mı işledim yani benim karşımda böyle soyunmamalısınız dedi gül başını yana çevirmiş bir vaziyette teninin terden daha cok ıslandığını görebiliyordum şimdi beni çok kırdınız gül hanım ben sizinle arkadaş dost olduğumuza inanıyordum bu samimiyete güvenerek size örnek göstermek istedim beni çok kırdınız benim aptal ve masum karım haplarında etkisiyle dile kolay tam 3 tane hemen pişman oldu kekeleyerek özür dilemeye çalıştı hemen madem pişmansınız gül bende sizi affettim ama görüyorumki hala yarağıma bakmıyorsunuz yoksa çok mu çirkin bir yarağım var öyle diyince hasan gül hemen başını hasana doğru çevirdi ne yapacağını bilmez şekilde bir hasanın yüzüne bir penisine bakarak hayır güzel elbette cok güzel olur mu öyle şey hasan bey kendinizi kötü hissetmeyin lütfen demek yarağımı güzel buldunuz gül hanım diyerek şeytanca sırıttı hasan altın dişleri gözüküyordu tam olarak neyini güzel buldunuz peki samimiyseniz anlatırsınız gül yine telaşla kendini ispatlamak ister gibi şey yani bir kere çok büyük kapkara kalınlığıda iyi gülün bunları söylemesi ben kızdırdıkca kızdırıyordu samimiyetinize inanmamı istiyorsanız diyerek sözünü kesti hasan sizde benim gibi soyununda bana olan güveninizi göriyim gül yine telaşa kapıldı gözleriyle bir sağa bir sola bakıyordu benim aptal karım napıcağını bilemiyordu gördünüz mü tam düşündüğüm gibi dedi hasan durun durun hasan bey tamam yapıcam lütfen kırılmayın ben sizin dostunuzum diyerek fermuarını açtı sanki saklayabilecekmiş gibi arkasını döndü saf karım ve pantolunu çıkarırken öyle bir eğildiki altındada tam esmer teniyle uyumlu sarı dantelli bir kilot vardı muhteşem bir manzaraydı suçlu suçlu duruyor başını öne eğiyordu hasan bir saman balyasının üzerine oturdu burası cok sıcak oldu gül hanım oturmaz mısın dedi gül hasanın yanına kadar gitti ama hasanın balyayı ortalamasından ve iriliğinden dolayı bir sağa baktı bir sola gelin dedi hasan eliniz uzatıp ve dizine oturttu birden yine çok gerilmiştim gülde gergindi ne tepki göstericeğini şaşırmıştı tek yapabildiği aptalca bir utangaç aptalca bir sırıtış ahırın sıcaklığı dışarıya bile geliyordu gerçekten gül hanım yardım eder misiniz üstümdekini cıkarıyım diyince gül hasanın kucağından kalktı ve üstünü cıkarmasına yardım sonra görevini yapmış uslu bir kız gibi yerine yani hasanın bacağına oturdu cok terliyorsunuz gül hanım diyerek hasan gülün terlemiş saçlarını kürek gibi elleriyle arkaya doğru atmıştı sonra bir elini gülün bluzuna götürdü hadi sende cıkart diyince gül yine uslu bir kız cocuğu gibi denileni yaptı şimdi ahırda hasan çıplak zavallı karımsa sarı dantelli kilot be sütyeniyle kalmıştı parlak esmer tenine gece lambasının ışığı vuruyor sütyeninden taşan göğüsleri beni bile iştahlandırmasına rağmen hasan sabırla duruyordu gül hasanın gözlerine kaçamak bakışlar atıyor utanınca aşağı doğru bakıyor fakat aşağıdada hasan devasa yarağına bakakalıuordu hasan çapkın çapkın sırıtıyor gülün saçlarını okşamaya devam ediyordu gül hanım hayat benim için çok zor geçiyor savaş göç geçim sıkıntısı hiç kadınım da olmadı beni seven bir kadın da benimle sevişen bir kadında bunları söylerken gülün koluna bir öpücük kondurdu yavaşça gül hafiften dizinde yanına gitti ve hasanda benim aptal karımın belinden sıkıca kavradı gül hanım çok güzelsiniz gül utanarak teşekkürler hasan bey dedi sizin teniniz bu odadan daha sıcak daha ateşli gül hanım gül iyice utanarak iyice utanarak artık gitsek mi hasan bey dedi gül hanım senin dostluğuna güvenerek senden bir şey isteyebilir miyim tabi hasan bey ne demek biz arkadaşız ne isterseniz gül hanım ben çok yanıyorum bir kadına hasretim yarağımda taş gibi oldu boşalmam gerek gül saf saf o zaman karınıza gitmelisiniz hasan bey gül hanım az önce kadınımın hiç olmadığını
söyledimya hasan yavaş eğilip gülün omzunada bir öpücük kondurdu ve az önceki sahne tekrarlandı gül kikirdeyerek aa evet doğru söylemiştiniz dedi aptal aptal gül hanım bana yrdım edin lütfen şey hasan bey bunu yapamam ben evliyim kocama karşı cok büyük bir yanlış yapmış olurum sizinle cinsel ilişkiye giremem gül hanım biz hepimiz dostuz sadece beni bu hasretten kurtarmanızı istiyorum sizinle cinsel ilişkiye girmiycem emin olun kilodun üstünden yapıcaz böylece cinsel ilişkiye girmemiş olucaz benim masum karıma bu fikir dahice gelmişti birden güldü tamam öyleyse olur tabi sonucta biz arkadaşı birbirimize yardım etmeliyiz teşekkür ederim anlayışınız için gül hanım tek yapmanız gereken şu tarafa doğru eğilmek gülün aklı başından uçmuş robot gibi gitti eşeğin bulunduğu bölüme kollarıyla bi tahtaya tutundu ve eğildi hasan eliyle gülün beline baskı uyguladı ve ayaklarınıda iyice bitiştirdi gülün poposu bütün güzelliğiyle ve heybetiyle meydandaydı ben bile zevke gelmiştim nevicdan ne pişmanlık kalmıştı hasan büyük aletini tamamen gülün poposuna yapıştırarak sürttü belli bir süre sonra hafiften sarı dantelli külodu kaldırdı baktı gül kendini iyice kaybetmiş biraz kenara kaydırdı ve daha cok et ete değmesi için tam gülün sırılsıklam olmuş vajinasından ve anüsünün üzerinden sürtmeye başladı ah gül hanım çok güzelsiniz çok güzel bir yöntem değil mi evet dedi evet gül kekeliyordu çünkü titreyerek boşalıyordu adem kendini biraz geri çekti ve gülün suyunun terle karışık bacaklarından akışını izledi ve tekrar sürtmeye başladı ve oda hırıltılar eşliğinde boşaldı gülün üstüne gül hanım üstünüzü başınızı cok batırdım temizliyim sizi diyerek daha gülün onay vermesini beklemeden yüzünü gülün poposuna yapıştırıp şapur şupur seslerle yalamaya başladı ah hasan bey of of hasan bey diyerek tekrar boşalttı gülü ve ikiside yere yığıldılar hasan kendini balyanın üzerine arttı ikiside sırılsıklam kafayı geriye atar pozisyonda ağızlarından nefes alıyolardo gül hanım benim ayakta durucak halim kalmadı artık benimde benimde diyerek tekrarladı gül yutkunarak biraz süre geçtikten sonra hasan sırıtarak yarağına vurdu ve gül hanım benim sizi temizlediğim gibi sizde beni temizler misiniz dedi gül nefes nefese emekleyerek hasanın önüne kadar geldi ellerini bacaklarına dayadı hayla nefes nefeseydi ama hasanın pek umrunda değildi bir eliyle gülün saçlarını arkada sıkı sıkıya toplayıp tuttu bir yandanda sikini tutarak gülün ağzına götürdü ama birden ağzına sokmadı kendisinden beklenmeyecek kadar kibar ve sabırlıydı nede olsa öğretmeni bendim gül biraz biraz hasanın yarağını yalamaya başladı ve hızlandıkça kafasının aşağı yukarı gidişide hızlandı
saf aşkımın kendinden geçmiş gibi bir hali vardı hasan gülün yüzünü kaldırıp kendine bakmasını sağladı ve pis pis gülerek gülün sarı renkteki sütyenin taşan büyük ve sıkı göğüslerine boşalttı gülün cok mayhoş bir hali vardı hasanın tükendiğini sanıp sırt üstü yere attını kendini samanların arasına hasan bulduğu bir bezle gülün döle boğulmuş göğüslerini silip bezi bir kenara fırlattı ama göğüslerden gözünü alamamıştı bir eliyle bir göğsünü yoğurmaya başlamış ağzıylada diğer göğsümü emip ısırıyordu zavallı karımsa mayhoş gözlerle tavana bakıyordu hiç tepki vericek hali yoktu ama hala yandığı azgınlaştıkca azgınlaştığı belliydi yoksa hasanın bu kadar cüretkar olmasına izin vermezdi kısık bir sesle nazlı nazlı hasan bey geç kaldık dedi merak etmeyin gül hanım az kaldı dedi hasan ve salyalar içinde bıraktığı göğüslerden önce gülün göbeğine sonra kiloduna geçti bunlar olurken gül derin derin nefes alıyor ve yutkunuyor ellerini nereye koyacağını bilemiyordu en son tahtalardan birine sıkı sıkı tutundu ve gözlerini kapadı hasan kilottan sıkılmış olucakki doğruldu ve güle baktı gülün zevkten cıldırdığını mayhoş bakışlarla onu süzdüğü görünce yavaşça ellerini sarı dantelli kiloda götürdü ve aynı yavaşlıkla cıkardın gitmemiz gerek diye sayıkladı gül tam o sırada hasan dudaklarıyla gülün dudaklarını kaplamış gülde bacaklarını yukarıya kaldırmıştı hasanın öpücüklerine karşılık vermezken ellerini hasanın kıçına götürmüştü hasan bey lütfen yavaş olun dedi hasan gülün boynunu emerken başını kaldırdı gülün mayhoş gözleriyle karşı karşıya kaldı bir elini gülün ıslak saçlarına götürdü ve dudaklarıyla yine gülün dudaklarını kapladı bu sefer gül bu öpücükten kaçmamış o da karşılık vermişti gece lambasının altında bu iki esmer vücut birleşmek üzereydi ikisininde gözleri kapalıylen hasan bir elini koca sikine götürdü ve yarağının başını gülün vajinasına götürdü o anda öpüşen dudaklar ayrıldı hasan merak etmeyin gül hanım yavaş olucam diyerek yarağının ucunu zavallı karıma soktu gülün ıhhhh diyerek inlemesiyle başını geri doğru atması ve ayaklarını yukarıda hasanın arkasında birleştirmesi bir oldu ellerini de bir pençe gibi hasanın sırtına geçirdi ahhhhh iyi mi böyle evet iyi hasan yavaşça girip cıkmaya başladı ımmmmmm hasan bey gül hanımmmm geç kaldık ahhhh hasan bey nasıl iyi mi böyle evet çok iyi devam ediyim mi evet evet lütfen hasan hızını artırmaya başladıkça gül ellerini nereye koyacağını bilemiyordu bir tahtayı tutuyor bir hasanın kıçına geçiriyor bir sırtına ohhh çok güzelsiniz gül hanım ımmmm ahhh çok geç kaldık ahhhh sizi iyi sikiyor muyum gül hanım ahhhh ımmşşhhhh evet evet hasan bey çok iyi sikiyorsunuz gül konuştukça hasan daha sert vurmaya başlıyor şap şap şap diye ses çıkıyordu hasanın kıçı bir yukarı bir aşağı iniyor zavallı karım altında eziliyordu ahhhh hasan bey ımmmhhşşş beğendiniz mi gül hanım ahh evet çok iyi sikiyorsunuz hasan bey ahhh ıhhhhh bu sesleri birileri duyucak diye cok korkuyordum belki ben yakınlarında olduğum için öyle geliyordu ama zelzele oluyordu sanki ve insanlar yardım çığlıkları atıyor gibiydi ohhh gülüm memelerin çok güzel ohhh daha hızlanıyım mı ahh hasan bey hızlanın hızlanın ımmhhşşş daha sert evet daha sert istiyorum ıhhhhh ohhh daha sert sikin beni ahhhh gül hanım bayılıyorum size muhteşem bir kadınsınız şap şap şap sesleri artık bildiğin daha tok bir şekilde pat pat pat diye cıkıyprdu gül tamamen kendini kaybetmişti kıvranıp duruyordu zavallım o gülüşün yok mu o gülüşün cilven aklımı aldı aklımı şimdi bende senin aklını alıyorum ıhhh ahhh daha sikiyim mi seni gül hanım evet evet hasan bey daha cok daha cok sikin beni ımmmhhşşşş ohhh cok büyük allahım cok büyük sikin beni evet ahhh hasan önce gülün dudaklarına kapandı sonrada boynunu ısırdı ve büyük bir ohhh çekerek boşalmaya başladı
onlar toplanmaya başlarken ben hızlıca eve doğru yöneldim benden sonra da onlar eve geldi üstleri başları pislenmişti gül biraz utanıyor cocuklar gibi başını eğiyor muzipcede sırıtıyordu ama ne yaptığının farkında olmadığından emindim bana heyecanlı heyecanlı eşeğin ne kadar güzel olduğundan bahsederken
145 notes
·
View notes
Text
Ark
Yerin altımda sarsılmasını hissederek uyandım. Burnuma çalınan duman kokusu adrenalinin damarlarıma daha hızlı dağılmasına neden olmuş ve bilincim bir anda açılmıştı. Beş-on metre kadar yakınıma düşen bir şeyin patlamasıyla yerimden havalanmam aynı anda olmuştu sanki. Savrulmanın etkisiyle kazandığım ivmeyi bozmamaya çalışarak ayaklarıma yüklendim ve olay mahallinden olabildiğince uzaklaşmak için koşmaya başladım. Koşarken etrafımda neler olup bittiğini çözmeye çalışıyordum ama ne burada neler döndüğüne ne de kendimin neden burada olduğuna dair hiçbir ipucu bulamamıştım. Etrafı daha iyi inceleyebilmek için patlama yerinden yeterince uzakta olan ve biraz da olsa güvenilir bir yer bulmam gerekiyordu. Etrafa saçılmış bina parçalarının arasında yüksekçe bir beton yığının üstüne tırmandım. Parçalardan bir kısmı beni saklıyor, yükseklik ise etrafı inceleyebilmeme olanak sağlıyordu. Aralığa vardığımda ilk fark ettiğim şey ilginç bir şekilde bedenimin bu tempodan hiç rahatsız olmamasıydı. Nefesimi toparlamak iki saniyemi almıştı. Saklandığım yerde bulduğum bir boru parçasını savunma amaçlı olarak elime aldım. Kimin bana neden saldırdığını ya da benim burada olduğumu bile bilip bilmediklerini bilmiyordum. Sebep her ne olursa olsun ölmemin istendiği ya da umursanmadığı bir yerdeydim. Kendimi savunmak için bu borudan daha fazlasına ihtiyacım olmamasını diledim. Kafam bunlarla doluyken sağ tarafımdan elinde M4 Carbine tüfek ile koşan bir adam dumanların arasından fırladı ve göz göze gelemeden beni gördüğü gibi ateş açmaya başladı. Elinin tetiğe yaklaştığını gördüğüm gibi bedenim hareket etmeye başlamıştı zaten. Adamla aramdaki mesafe çok fazla değildi, bu da yetmezmiş gibi son hız üzerime koşuyordu. Kendimi mermilerden korumak adına, altımdaki beton yığının öbür tarafına atlayıverdim. Adamın hala üzerime doğru koştuğunu adım seslerinden anlayabiliyordum. Bu yüzden koşmak yerine sırtımı duvara yaslayıp onun bana yaklaşmasını bekledim. Sonuçta elindeki silah uzak mesafe saldırı için tasarlanmıştı ve yakın dövüşte daha az işlevsel olacaktı. İki saniye sonra benim atladığım yerden atlayıp aşağı indiğinde arkasına dönmesine izin vermeden elimdeki boruyu ensesine geçirdim. Yere düştüğü gibi elindeki silahı almaya çalıştım ama askısı boynuna takılıydı ve çekiştirirken adamın ayılması için gerekli saliseleri ve sarsılma hissini ona vermiş oldum. Gözleri aralanır gibi olunca elimdeki silahı ona çevirip dipçiğiyle burnuna geçirdim. Bu sefer uyanması kolay olmazdı işte. Onu bilerek öldürmemeye çalışıyordum. Bana burada neler döndüğünü anlatacak birine ihtiyacım vardı. Bu kişi beni öldürmeye çalışıyor ya da yalan söyleme ihtimaline sahip olsa bile… Bir şeyler duymaya ihtiyacım vardı.
Adamın hareketsizliğinden istifade silahın askısını boynundan çıkararak kendi boynuma astım ve hemen şarjörü kontrol ettim. Henüz tamamen boşalmamıştı. Hatta teknik olarak yarısını beni gördüğü anda üzerime boşaltmamış olsaydı tam doluydu bile. Bu şey modifiye edilebilirdi. Şansıma ki güzel bir dürbünü de vardı. Silahtan bile daha fazla işime yarayabilirdi. Zaman kaybetmeden adamın üzerini aradım. Çakı, şarjör, telsiz gibi bulabildiğim her şeyi topladım. Hatta üzerindeki hücum yeleğini bile almıştım. Cepleri bile tek başına avantajdı. Ancak benden büyük oluşu biraz sıkıntı çıkarabilirdi. Şimdi adam uyandığında istediklerimi söyleyeceği bir durum oluşturmam gerekiyordu. Ancak etrafta ip adına hiçbir şey yoktu ve ben de istemeyerek de olsa silahın boyun askısını çıkartarak ellerini arkasından beton yığının içindeki metal parçalardan birine bağladım. Şu an istediğim gibi sabit ve etkisiz haldeydi. Anın verdiği sakinlik ile sonunda başından beridir yapmam gereken şeyi yapıp etrafı inceledim. Her taraftan dumanlar yükseliyordu neyin ne olduğunu anlamak zordu. Etrafta, bayılttığım adam ve benim dışımızda hiçbir insan yoktu ama uzaktan silah ve araba sesleri duyuyordum. Bu birileri her an burada olabilir demek oluyordu. Şükür ki çok ortada bir yerde değildik. Etrafta yer yer beton yığınları ve alev alev yanan tahta ve bez parçaları vardı. Tek bir ceset bile yoktu. Gözümü adama çevirdim. Üzerindeki askeri kıyafetlerden bir şey anlarım umuduyla inceledim ancak hiçbir şey belli olmuyordu. Bir asker de olabilirdi öylesine bir militan da. Bu tür kıyafetleri maskeli partilerde bile bulabilirdiniz. Adamı inceledim. Çok kaslı değildi ama çelimsiz de denemezdi. Bu işlerde biraz tecrübesi var gibi duruyordu. Ellerindeki nasırlar uzun süredir silah taşıdığının kanıtıydı. Ceplerini az önce karıştırdığımda da bir şey bulamamıştım zaten. Telsiz ise çoktan ölmüştü. Yine de belki sorun bataryadır diyerek yanımda tutmayı tercih ediyorum.
Adrenalin yavaşça damarlarımdan çekilirken asıl düşünmem gereken şeyler aklıma doluşmuştu. Neden burada olmamdan daha önemli, hatta bunun cevabı bile olabilecek sorular… Gözümü açtığım andan sonrasını şimdi tekrar yaşarcasına düşünüyordum. Vücudumda şaşkınlık ya da korku adına hiçbir şey yoktu. Başından beri… Tamam… Ani bir hayatta kalma moduna girmemden ötürü oldu diyebiliriz ancak “M4 Carbine” mi? Ne zamandan beri tüfeklerin türünü biliyorum ben? Sadece tüfek demeye ne olmuştu? O uzaklıktan adamın elinde ne tuttuğunu ve türünü anlamak bir yana o kadar hızlı reflekslerim vardı ki! Gözümü açtığım ikinci saniyede yediğim el bombasının ivmesiyle koşmaya başlamama vücudumun neredeyse sıfır tepki vermesine ne demeli? Üstüne üstlük, üzerime açılan ateşten ivedilikle kurtulmuş dört saniye sonrasında adamı yere sermiştim bile. Ve saniyeleri bu kadar iyi saymam? Ya şarjörü elime aldığımda kaç mermi aldığını ve ne kadarının kullanıldığını sadece bakarak anlamam? Bunu normal bir insan yapabilir miydi? Ben normal bir insan mıydım? Değil miydim? Bu düşünceyle üstümdeki kıyafetleri inceledim. Siyah bir badi, siyah kargo pantolon ve siyah botlar. Ama tabi hepsi tüm olanlardan sonra toprağın renginden nasiplerini almışlardı. Saçlarım atkuyruğuydu sanırım. Elimle kontrol ettiğimde şakaklarımdan iki örgünün atkuyruğuna ulaştığını fark ettim. Saçımı mı ördürmüşüm? İçgüdüsel bir kesinlikle bu işlerden anlamadığıma emindim. Yani saçımı ördürecek kadar yakınlarım vardı. Şimdi neredeydiler? Bu soru nedense kalbime en çok sızıyı veren olmuştu… Elim kafamda biraz daha gezinirken kafamdaki sızıyı fark ettim. Ensemin sağ tarafında tam saçlarımın bittiği köşeden başlayıp 45 dereceyle yukarı doğru birkaç santim devam eden bir oyuk vardı. Daha önceyi hatırlamamamın sebebi bu muydu peki? Ancak kan kurumuştu. Ne kadar kan kaybettiğimi bilmiyorum ama böyle bir etki için baya fazla olmalıydı. Ancak kan kaybının yan etkilerini henüz hissetmiyordum. Adrenalinden mi? Peki bu yan etkileri ben nasıl biliyorum? Yine cevapsız sorular…
Elim hücum yeleğinin ceplerinde dolaşmaya başladı sırt kısmında bulduğum gazlı bez ve bantla ensemdeki oyuğu bir nebze de olsa koruma altına almaya çalıştım. Bu tür yelekler sahibinin hayatta kalma ihtiyaçlarına göre donatılırdı. Adamın henüz buna ihtiyaç duymamış olmasına sevindim. Yine de bu yarayla su bulduğum anda ilgilenmem gerekiyordu. Peki, suyu nereden bulacaktım? Henüz susuzluk hissetmiyordum ama eninde sonunda ihtiyacım olacaktı.
Adamın daha fazla uyanmamasından sıkılmaya başladım ve kafamdaki soruların verdiği can sıkıntısı ile adama okkalı bir tokat geçirdim. Keskin bir nefesle gözlerini araladı. Kollarını hareket ettirmeye çalıştı ancak tek yaptığı düğümleri daha da sıkılaştırmaktı. Yüzündeki soru işareti tuhaf bir şekilde hoşuma gitti ve benim yüzüme tatminkâr bir gülüş olarak yansıdı. Yanına çökerek tüfeğin namlusunu yanağına yasladım. Yüzümü yüzüne eğip “Ne soracağımı iyi biliyorsun. Sorularımdan önce konuşursan yaşama yüzden o oranda artacak.” dedim. Yanağındaki namlunun verdiği korku gözbebeklerinin iriliğinde oldukça belirgindi. Ancak ben o gözlerde cevap bulmak istiyordum. “B-ben buraya y-yeni geldim… S-sadece A-Ark’a varmaya çalışıyordum. H-herkes gibi… A-arkadaşlarım orada. B-bana yardım edersen s-seni ö-ödüllendi-direceklerdir. Ö-ölmem hiç-hiçbir işine yaramaz. D-değil mi?”
Ark mı? O nasıl bir isim. Ve neresi? Neden herkes oraya gitmek istiyor?
“Ölünü değil cevapları istiyorum. Biliyorsun hepsi bu kadar değil. Yoksa beni daha ilk gördüğünde mermi yağmuruna tutmazdın d-d-d-d-d-değil mi?” diyerek son kelimemde onu taklit ettim. Gözleri büyüdü. Yüzünde korkunun yanında utanç belirdi. Bu neydi? “B-b-biliyorsun! Burada herkes bi-bi....birbirini ö-öldürmeye çalışır. B-ben sadece senden önce davranmak zorunda k-kaldım. S-s-senden hemen önce o şerrrefsizler tarafından ko-kovalanıyordum. Uzun bir süre onlardan uzağa koştum ancak seni görünce onlardan s-s-sandım.”
“Silahsız ve can yeleği bile olmayan bir kadını?” diye kaşlarımı kaldırarak sordum. Utançla yüzünü eğdi. Sonra acıyla gözlerini yumdu. Burnu fena kırılmıştı. Konuşurken bile acıttığına eminim ancak iyi iş çıkarıyordu. Bu kekeleyen adamla aynı kişi değil gibiydi. “İlk baktığım anda net göremedim. Sadece onlar gibi siyahlar içinde pusuda duran biriydin. Ben de ters açıdan geliyordum. Elinde silah yoktu ancak herhangi bir yere koymuş olabilirdin. Sana onu alma şansı verseydim rahatlıkla beni vurabilirdin çünkü açıkta olan bendim. Ve doğrusu atış konusunda dahi de sayılmam.”
“Orası belli. Sanırım buna teşekkür etmeliyim.” Diyerek gülümsedim. O da güldü. Bir saniye öyle birbirimize bakındık. Durum oldukça tuhaftı. Bağladığım ve suratına silah tuttuğum adamla gülüşüyor muydum? Kafamı sallayıp ondan uzaklaşarak bağdaş kurdum. Nedense ona garip bir güven duymuştum. Hikâyesi de oldukça tutarlıydı. Onun gözünden o beton yığının tepesinde tehlikeli görünmüş olmam muhtemeldi. “O şerrrefsizler kim?” dedim yine onu taklit ederek. “Neden seni kovalıyorlar?” Bana şok içinde baktı. Suratında silah, elleri bağlı uyandığı andan bile şaşkındı şu an. “S-sen ciddi misin?” diyerek yüzüme bakındı. Yalan söyleyip söylemediğimi ya da ne kadar aptal olduğumu çözmeye çalışıyor gibiydi. “Ciddiyim. Sen soruya cevap ver.” “O-onlar Moonar’ın adamları. Moonar’ı biliyorsun en azından değil mi?” diyerek baktı. Ona sabit bir ifadeyle baktım. Kafasını salladı. Sonra burnunun acısından buna anında pişman oldu. Bu beni istemsizce gülümsetmişti. “Moonar! O şerefsizi bu dünyada tanımayan biri olabilir mi?! Tüm pis işlerine, o satın aldığı zavallı adamlarını gönderen ama hiçbir şeyi kendi elleri ile yapamayacak bir aciz! Kimseye yüzünü gösteremeyecek kadar ödlek!” Öfkeyle soludu. “Ama o adam yüzünden Ark’a gitmek bu kadar zor ya! Tüm yolları tutan ve bundan kazanç sağlayan kelle avcısı şerefsizin biri! Ondan kaçabilirsen şanslı say kendini!” Şaşırtıcı... Uyuşturucu kartel lideri gibi bir tip... Nasıl oldu da bu kadar kendini geliştirmesine izin verildi. Devletler ne yapıyor bu konuda? “Madem öyle sen neyine güvendin de bu atış yeteneğin ve bu saflığınla buralardasın? Benim dışımda biri o yükseklikte olsaydı burada duran sadece cesedin olurdu.” Kelimelerimin acımasızlığıyla yutkundu. Gözünden belirsiz bir duygu geçti. “Haklısın. Benim gibi biri için burası ancak intihardır. Ancak tüm dünyanın geri kalanı gibi ben de güven ve huzur dolu bir hayat istiyorum. Yeşilliklerin üzerinde uzanıp nehrin sesini dinlemek, o güvenilir ortamın bir parçası olmak istiyorum. Ve hatta onlara yardımcı olabilmek... Elimden ne gelirse...” Onurlu bir amaçtı. Takdirimi kazanmıştı.
“Şu Ark dediğin şey de ne?” Bu soru onu patlamıştı diyebilirim. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki! “Tam artık beni daha da hiçbir şey şaşırtamaz dediğimde yepyeni şeylerle çıkıyorsun! Sen bu dünyada yaşadığına emin misin? Bu cahillikle buraya kadar nasıl gelebildin?” Kalkan kaşımı görünce hemen ifadesini değiştirdi. “Yani şey... Burada hayatta kalman bir mucize! Nasıl ne Moonar’ın adamlarına denk gelmeden ne de Ark’ı bilmeden burada olabilirsin ki? O zaman neden buradasın ki?” Anlaşılan bu adama fazla yüz vermiştim. Silkelenip ayağa kalktım. Tüfeği yüzüne doğrulttum. “O benim bileceğim iş. Sen soruları cevapla boş konuşma. Hayatının son saniyelerini boşa harcıyorsun.” Eski korkusu anında geri dönmüştü. Bulunduğu yeri fark etmeden hemen rahatlayan gevşek tiplerdendi anlaşılan.
“A-a-ark! Orası hayatın olduğu yer! Şu ölü dünyanın ilk doğduğu zamanlardaki gibi güzel ve temiz olduğu tek yer! Ark işte! Şu koca bataklıkta sana hayat sunan tek yer!” Ona boş bakmaya devam ediyordum. “Hikâyenin tamamını anlat!” “Ne hikâyesiiii? Sana hikâye anlattığımı mı sanıyorsun! Bunların hepsi gerçek! O lanet savaştan sonra dünyada nefes alacak yerler bile azaldı. Şu anda maskesiz durabilmemizin tek nedeni Ark’a az da olsa yakın olmamız. O dünyanın yara kabuğunu ilk atan yeri. Hatta tek yeri! Dünya oradan iyileşmeye başladı ama bu şerefsizler büyümesine izin vermiyor! Resmen soluduğumuz havayı bile tekelleştirdiler! Moonar’ın istediği şeyleri yapmazsan ya da bir şekilde onu ikna edemezsen oraya asla giremezsin. Ancak Roover’lar var. Aslında onlara ulaşmaya çalışıyordum. Bana yardım etmelerini umuyordum. Onlar bu şerefsizin yollarından birini patlattılar geçenlerde. Sayelerinde birçok insan Ark’a gidebildi. Arkadaşlarım da onların arasındaydı. Ben bazı nedenlerden ötürü onlara katılamamıştım. Ancak şu an onların yanında olmalıyım. Orası Ark olabilir ama Debby çok yalnız hissediyordu. Adım gibi eminim. Ve ben de onu çok özledim.” Fazla mazisi olan bir adam... Bu kadarı beni ilgilendirmiyordu. Beni yumuşatmasına izin vermemeliyim. “Bu “bazı neden”ler şu an geçerli değil anlaşılan. Ne oldu? Korkuyordun ama girişin şimdi bu kadar kolay olduğunu görünce onlarla gitmediğin için pişman mı oldun?” Kolumu dizime yaslayarak yüzüne doğru eğildim. “Kusura bakma dostum ama belli ki bu yol senin için HER ZAMAN zor ve tehlikeli olacak. Bunu kaldırabilir misin bilmiyorum.” Kafamı sallayarak ona sırtımı döndüm. Onun adına üzülmüştüm. Eğer her şey bu kadar zorsa çok da uzun yaşayacağını sanmıyorum maalesef. Ama içimde bir yönüm onu kıskanmıştı. Nereye gideceğini ve neleri feda etmesi gerektiğini bilen ve feda eden birine benziyordu. Benim gibi kayıp değildi...
“Kaldırırım! Kaldırdım da! Bunu yapamayacağımı mı söylüyorsun! Eli kolu bağlı olmasına rağmen sana yardım eden kişiye mi söylüyorsun! Sana yalan da söyleyebilirdim! Bu hiçbir şey bilmeyen uzaylı halinden faydalanarak seni kendime bağımlı kılabilirdim! Yapamam mı sanıyorsun! Sana işime gelen bir hikâye anlatmak ne kadar zor olabilirdi ki! Ama yapmadım! Çünkü seni anlıyorum... O soğuk bakışların arkasında nereye gitmesi gerektiğini bile bilmeyen yalnız biri olduğun oldukça bariz. Bir zamanlar ben de öyleydim ve birinin bana yol göstermesine muhtaçtım. Bu kişi beni öldürecek bile olsa. Bu yüzden bugün buradayım ya işte...” Sesi sonlara doğru kısılmaya başlamıştı. Söylediği her kelime doğruydu. Her ne kadar beni rahatsız etse de haklıydı. Ne dese inanabilirdim, inandım da... Ve beni kendine muhtaç bırakması işten bile değildi. Şu saf surata düşen enayi tiplerdendim anlaşılan ben de... Her şey bir yana... Nerede, neden olduğunu bile bilmeyen biriydim sonuçta. Yavaşça yüzümü ona döndüm. “Haklısın.” Belimdeki palaskaya asılı çakıyı kılıfından çıkardım. “istediğini söyleyebilirsin.” Ona doğru eğildim. “Ama yanıldığın bir nokta var.” Bıçağı ona yaklaştırdım. Gözleri irileşmiş, korkudan nutku tutulmuştu. Yüzüm yüzünün yanına yaklaştığında son anının geldiğini fark ederek gözlerini yumdu. “Bu kişi seni öldürmeyecek.” Çakıyı ona fark ettirmeden yere saplayıp bileğindeki ipleri çözdüm. Başta amacım ipi kesmekti ama ellerini silahın askısı ile bağladığımı hatırlayınca askıya kıyamadım doğrusu. Böyle şeylere düşkün biriyim demek ki. Sonuçta bu askı ileride baya işime yarayacaktı. Şimdi olduğu gibi... Bileğindeki ipin gevşediğini fark edince yüzündeki korkulu ifade dondu. O şok anından faydalanarak hızla askıyı çözüp metalden çıkardım. Çakıyı yerden söküp cebime yerleştirdim. O bana bön bön bakarken ben askıyı tüfeğe taktım. Tek noktalı askılardandı. Oldukça pratik. İpi bir omzumdan geçirip tüfeği boynuma astım. Şimdi kendimi daha iyi hissediyordum. Kim olduğuma dair keşifler vol. 8: Ellerinin her zaman aktif olmasını seven biriyim.
Ellerini çözüp onu saldığımı anlaması biraz uzun sürdü. Sonunda jetonu düştüğünde bileklerini ovuşturup aceleyle ayaklandı. “S-sen... İpe yazık olmasın diye mi ç-çözdün beni?” Ne? Bu durumda aklına gelen ilk şey bu mu? Hem nasıl bir alaka kurabildi bu sonuca varmak için? Bu çocuk gerçekten iyi değildi. Kafamı sallayıp ona sırtımı döndüm. Şarjörü son bir kez kontrol edip ilerlerken bana seslendi.
“Nereye gideceğini biliyor musun?”
Adımım attığım yerde dondu. Sakince omzumu ona çevirdim. “Bir önemi yok. Bir varış yeri hiçbir zaman yoktur zaten. Herkes bir yere varmak için ilerliyor. Ama asla vardığı yerden tatmin olmuyor. Ben sadece yaşamak ve görmek için ilerleyeceğim. Bakalım ben nerede biteceğim.” Önüme dönüp yürümeye devam edecektim ki zavallının eli burnunda ne yapacağını bilemeden durduğunu görünce onu öylece burnu kırık bıraktığımı fark ettim. Anlık bir kararla ona doğru yürüdüm. Şaşkınlıkla bir iki adım geriledi. “Tamam, gidiyorum ama bunu yapmadan buradan ayrılırsam aklımdan çıkmayacaksın. Ve kafamın bulandırılmasından hiç hoşlanmam. Biraz acıtabilir ama katlan.” deyip ellerini burnunun yanından çektim. Burnunu biraz yoklarken acıdan zıpladı. Ona ters ters baktığımı görünce omuzlarını düşürüp bir adım yaklaştı. Acısına rağmen adım atabilen biri. Güçlü çocuktu. “Bana yardım mı ediyorsun?” diye sordu. Cevapsız bıraktım. Ellerimin yanlarını tam burnunu düzeltmek için yerleştirmiştim ki gözlerindeki acılı bakışı gördüm. Islak köpek yavrusu gibi bir şeydi. Şimdi burnunu oturtmaya çalışırsam acıdan bayılabilirdi. Ve tam gidecekken onu baygın olarak burada bırakmak zalimlik olacağından en azından acısını yöneltebileceği bir şey olsun diye ellerini belime koydum ve tişörtünün belini yuvarlayıp ağzına sıkıştırdım. Bana olabilecek en utanmaz utangaç bakışlarla baktı. Haklı. Dışardan nasıl görünüyorduk hayal bile etmek istemiyorum. Kafasına bir şaplak geçirip “Acırsa kumaşı ısır. Dayanamazsan belimi de sıkabilirsin. Ensene vurmamın karşılığı olarak düşün. Tırnaklarını batırma sakın!” diyerek son bir uyardım ve ellerimi burnunun iki yanına yerleştirdim. Soru işaretleri ile bakarken korkar gibi hızlı bir nefes aldım şaşkınlıkla bakarken burnunu oturttum. Çığlığı kumaşa rağmen kulaklarımı delmişti. Belim... Bahsetmek istemiyorum. Ellerimi bir süre burnundan kaldırmadım. Sakinleşmesi için zaman tanıdım. Aslında sabitlemek için bir şeylerimiz olsa fena olmazdı ama maalesef burada kemik desteği bulmak imkânsızın yanında komedi olurdu. Elleri belimde biraz daha gevşeyince ben de kendi ellerimi yavaşça çektim. Yüzümü hafif uzaklaştırıp burnunu farklı açılardan inceledim. İyi olmuştu. En azından yamuk değildi. Ben memnun bir şekilde kafamı sallarken o küçük çocuk gibi ağlak gözlerle bana bakıyordu. “Geçmiş olsuunn... Bir süre hiçbir şey değdirmemeye bak. Sümkürme de. Hadi bana eyvallah.” deyip sırtımı dönüyordum ki belimdeki elleri sıkılaştı. “Sana yardım etmeme izin ver.” dedi... “Biliyorum, benim daha kendime hayrım yok belki ama bu kıyametin ortasına öylece gitmene izin veremem. Çok güçlüsün. Bir o kadar da iyi... Seni öldüremeseler de, ya seni kullanırlar ya da harcarlar. Kimin kim olduğunu bile bilmiyorsun. Zeki kadınsın... Ama vicdanın ve kalbin büyük. Böyle bir yerde bunlar iyi meziyetler değil. İşte tam da bu yüzden birbirimizin yanında kalmalıyız. Nereye gittiğinin bir önemi olmadığını söyledin zaten. Neden benim gittiğim yere gelmeyesin ki? Seni hak ettiğin gibi güvenli bir yere götürmeme izin ver.”
Bu adam nasıl biriydi böyle? “Ben seni bayılttım! Ben mi iyi biriyim?”
“Çünkü ben sana saldırdım!”
“Seni bağladım!”
“Öldürmemek içindi!”
“Burnunu kırdım!”
“Evet o biraz acıttı ama kim olduğumu bilmiyordun ve ben seni öldürmeye çalışıyordum!”
“Sana tokat attım! Okkalı bi tane!”
“Sence de burnumu kırdıktan sonra bu bahsetmeye bile değer mi?”
“Sana silah doğrulttum!”
“Beni tanımıyordun bile. İyi bile yaptın!”
“Sana işkence yapacak- Biliyor musun! Sen hayatımda tanıdığım en ilginç insansın!” Söylediğim her şeye bir cevabı vardı! “Bu diyalog biraz ters değil mi? Senin suçlaman, benim de savunan taraf olmam gerekmiyor muydu? Bu durumda kim daha saf oluyor. Lütfen bırak bu saçmalığı.” “Ben de bunu diyorum ya işte! Daha ben suçlamadan sen çoktan kendin suçlamış ve hükmü vermiş oluyorsun bile! Bak! Sen buraları hiç bilmiyorsun ama burada hayatta kalmak senin için çocuk oyuncağı. Ben ise buradan geçmek zorundayım, her şeyi biliyorum ama hayatta kalacak gücüm yok. Sence de mükemmel bir takım değil miyiz!” Gözündeki o iri umutlar çok parlaktı. Ellerimi sakince bileklerine koydum. “Ortada takım makım yok. Hayal dünyandan çıksan iyi olur. İyi hoş konuşuyorsun ama ben seni öldürmeye çalışan, burnunu kıran, seni bağlayan kişiyim. Yani bundan sonra aramızda düşmanlık dışında bir şey olması ihtimal dâhilinde bile değil. Hayatta kalma yeteneğin konusunda şans dilemek dışında bir şey diyemeyeceğim.” Ellerini belimden çektim. “Şans seninle olsun. Umarım gitmek istediğin yere sağ salim varırsın.” Ellerini bıraktım. Ve ona son bir bakış atıp sırtımı döndüm. Kanlı yüzünün bir daha asla bundan daha kötü olmaması için dua ettim. Tüfeğin askısını düzeltip yoluma devam ettim. Arkaya dönüp bakmamak için ellerimi bir şeylerle meşgul etmeye çalışıyordum. Adımlarım oldukça hızlıydı. Utanmasam koşacaktım! Neyden utanıyorsam! Ben bu çocuğun kim olduğunu bile bilmiyordum ki. Pekâlâ dediği gibi beni kandırmaya çalışıyor olabilirdi. Ve yine dediği gibi yumuşak kalpli biriydim, hemen kandırılabilirdim. Bu yolda kimseye güvenmemek en iyisiydi. Yolun nereye gittiğini bilmiyor olsam bile... Ama o ebleh suratını uzun bir süre unutmayacağımdan emindim. Aslında şimdi bakınca onu ilk gördüğümde zaten silahı tutuşu ve bana bakışı bile beceriksizceydi. Bir dakika! Silah? Benim elimde? Ben... Ben o zavallıyı silahsız bir şekilde cehennemin ortasında mı bıraktım! Ne silahı! Tüm cephanesini kendimle beraber götürdüm! Ve buna rağmen iyi birisin deyip öylece gitmeme izin mi verdi! Ayaklarım anında yüz seksen derece dönüp koşmaya başlamıştı bile. Ellerim ne olur ne olmaz diyerek silahın emniyetini açmış atış pozisyonuna hazır beklemeye başlamıştı bile!
Hala aynı yerde beklemesini umuyordum. Başka hiçbir yere gitmemiş olmasını, kimsenin onu görmemiş olmasını diliyordum! Lanet olsun! Ne ara bu kadar uzaklaşmıştım ben! Yol mu uzamıştı! Köşeyi dönüp tanıdık beton yığın yanında durduğunu gördüğümde içim rahatlamıştı ama bu iki salise bile sürmedi. Çünkü yanında eli silahlı iki adam vardı! Çocuğun burnunu düzeltirken attığı çığlığı duymuş olabilirler miydi? Ve ben bu ihtimali hiç düşünmeden bu çocuğu silahsız cephanesiz ortada mı bıraktım? Kendimi asla affetmeyecektim! O sırada biri elini uzatıp çocuğu saçlarından yakaladı ve bir şeyler söyledi. Ama öfkem o kadar fazlaydı ki kulaklarım duymuyordu. Ayaklarım olduğundan daha da hızlandı ve silahı kaldırıp o aşağılık adamın eline nişan aldım. Geldiğimi henüz duymuşa benzemiyorlardı. Önce ona yakın olanı indirip sonra yanındakini indirecektim. Onun saçlarına elini uzatma cüreti olan adamın tam kolunun ortasından ilk mermiyi geçirdim! Olayın şokuyla etrafa bakınan ikinci ahmağı indirmek hiç zor değildi. Boynundan yediği mermiden sonra hiç şansı kalmamıştı zaten. O daha yere düşmeden çocuğa yaklaşmıştım bile. Dolu dolu gözlerle bana bakıyordu! Kendime hâkim olup, kolunu tutarak yerde yuvarlanan adiye bir mermi daha hediye ettim. Artık o iğrenç uzuvlarını hiçbir yere uzatamayacaktı. Çocuk, dizlerinin bağı çözülüp yere çöktüğünde ben de onunla beraber yere çöktüm. Ayaklarım yerde biraz sürüklendikten sonra hızla onu kollarımın arasına aldım. “Özür dilerim! Özür dilerim! Özür dilerim! Öylece gitmemeliydim! Seni bıraktım! Öylece bıraktım! Özür dilerim! İyi imisin!” Yüzünü incelemek için geri çekilecektim ama izin vermedi. Sıkıca sarılmıştı. Ellerini sırtımda yumruk yaptığını hissedebiliyordum. Kollarımın arasında yaprak gibi titriyordu! Ona ne yapmıştım böyle! Ya geri dönmeseydim! Ya daha geç fark etseydim! Şu an... Şu an kollarımın arasındaki kalbi atan bedeni olmayabilirdi! Bu korku ve vicdan azabıyla ben de ona sıkıca sarıldım.
Bir müddet böyle kaldıktan sonra adım sesleri duyunca ikimizde birbirimize baktık. Sesler benim geldiğim taraftan geliyordu. Bu indirdiğim iki şerefsizin arkadaşlarıydı. Onları kontrol etmeye gelmişlerdi. Aceleyle çocuğu kaldırıp karşı taraftaki beton yığınının oluşturduğu küçük mağaramsı yere girdik. Neden burayı daha önce görmemiştim ki! Bu çocuk da beni görmemiş olurdu! Bu arada çocuk çocuk dediğim adamın adını bilmediğimi şimdi fark etmem nasıl bir saçmalıktı! Kendimizi zar zor mağaracığın karanlığına attıktan iki saniye sonra adamlar belirdiler. En az beş kişi vardı. Göremediğim açılarda arkadaşları var mı bilmiyordum. Varmış gibi düşünmek en mantıklısı olacaktı. Sessizce bekleyip ne yapacaklarını izlemeye karar verdim. O sırada çocuk korkuyla kolumu sarmıştı. Ona ne zamandan beridir çocuk diye hitap etmeye başladığımı merak ediyorum. Başta korkunç bir adam olarak gördüğümü hatırlayınca güçlü bir gülme hissi bedenimi kapladı ama kendimi tuttum. Onunla konuştuğum ikinci saniyede yetişkin bir adamdan ziyade küçük bir çocuk olmasının daha muhtemel olduğuna içgüdüsel olarak kanaat getirmiş olmalıyım. Onu net göremiyordum ama kollarıma sarılışından yanı başımda olduğunu anlıyordum. Bu büyük bir rahatlıktı. Bileklerini kolumdan ayırmak imkânsızdı. Onu sakinleştirmek istedim ama ortam karanlık olduğu için yüzünü de göremiyordum. Zaten ışıktan bir anda karanlığa girdiğimiz için görme yetimiz biraz zayıflamıştı. Sakince yüzünün olduğunu tahmin ettiğim yere yaklaşarak “Adın neydi senin?” dedim. Şaşırdığını bilmek için yüzünü görmeme gerek yoktu zaten. “Yo-Yohan...” diye fısıldadı. “Yohan Lieberman.” “Yohan...” diye tekrar ettim. Söylemesi kolay... Nedense ona çok yakıştırmıştım. “Memnum oldum Yohan. Şimdi lütfen biraz sakin olalım. Ses çıkarmamalıyız. Şansımız varsa bizi görmeden çekip giderler.” deyip hemen mağaranın çıkışına döndüm. Adamların ne dediğini dinlememiz gerekiyordu. Yohan kolumdaki ellerini gevşetti ama bırakmadı. Benimle beraber adamları dinliyordu.
3 notes
·
View notes
Text
Bu çok tatlı fotoğrafla yazayım ☺️ selamun aleykum.
Instagramdır sosyal medyadır hepimiz bakıyoruz bir şekilde sosyal medyada önümüze çıkıyor muhakkak görüyorsunuz:
ÇOK SORULMUĞĞŞ BLUZÜM ZARADAN AYAAKKABAAĞM NAYK ARKADĞŞLAAĞR😁
ben hep HANGİ MAL SORAR SANA ya bunları derdim, atıyolar, ne sorcak millet ya, heralde reklamını halihazırda yapmak için öyle söylüyor vs diye düşünürdüm.. trendyol kustuk uzunca bi süre hatta hala var, kaydırın arkadaşlaağr, valla harbi soruyorlar insanlar... 🙄 soruyorlar masan nerden gözlüğün nerden.. ciddi. ben buna ayrı şok geçirdim misal..
neden ki. ben bunu anlayamıyorum. şahsen ben vallahi de bakın, bir yerlerde yada hatta birinin üzerinde görsem, hayatım boyu nerden aldın bende alayım gibi birşey yaşamadım hayat boyu valla bak... çarşıda pazarda beğenirsin vitrine yada internet mağazsından bakarsın bakarım yani alırım vs. onu nerden bunu nerden, ya gerçekten bu kadar BOMBOŞ mu bu insanlar. git vitrin bak çarşı gez, bende bayılırım ama onun bunun üstünde her takıyı her şeyi gözetlemek sormak bu bomboş mallığı anlayamıyorum.. gitgide gerizekalı ediyor sanki bizi sosyal medya.. normalleşiyor embesillik bile. hasetmisin arkadaşım aa ne güzel de geç, bende alayım bana daha çok yakışcak mı diyosun ne diyosun. valla anlamak çok zor..
en rahatı şalvar.. 😁 köyde giydim ben, onun bi tık rahatı da kefen. en son onu giyiyon aşağı kaydırarak seni asıl mekana gönderiyolar😅 gt vaar orda bide, münker le nekir ölümüne senin geliyolar, geri takip var yani😅 tövbe est.
öylesine yazdım gene ufak bi sosyal medya gezintisi ardından 🙄
fotodaki kedi çok sorulmuş arkadaşlağr, akslsşsjsjdj😁 kendisi gibi özgün olun, nerde olduğu bile belli değil dağda bayırda adidas haşofmanlarını giymişakslsl😁 link tüylerinde kaydırın 😅çit odununa dik oturmuş bi 🙀 😅 özgünnn..... kral bi karakter... nerde oturmuş tekir bende oturayım oraya dememiş☺️
glysunflower 🌻
56 notes
·
View notes
Note
Benden 1 yaş daha küçüksün ama benden çok daha akıllı, çok daha olgun bir kızsın bu yüzden ufak bişey danışıcam nej. Sevgilimin motor almak istemesine karışma hakkım var mı sence? İstanbuldayız, her türden insan var. Motor görünce bilerek üzerine kırıyorlar, çoğu kişi o dikiz aynasında araba arıyor, motor aramıyor. Garip bir çocukluk geçirdim, küçükken liveleak/bestgore tarzı şok sitelerindd gezinirdim ve çok fazla motosiklet kazası vardı. Kolu bacağı kopmuş insanlar hala gözlerimin önünde ~.~
Bence de tehlikeli gerçekten türkiyede motor kullanmak. Arabayla bile yolculuk çok güvenli değilken motorlar ölüm gibi... ama istiyorsa bilmiyorum ya ben sanırım izin verirdim. Çok endişeliysen bu durumdan ki öyle görünüyor, ona anlatmalısın hislerini ve düşüncelerini. Anlar herhalde amk
13 notes
·
View notes
Text
20 mart’tan beri topluca izne çıktık; müdürler, ön ofis, kçm, protokolcüler dahil. safi teknik bölümümüz devam ediyor çalışmaya. mart ayı fena geçmedi benim için, nisan ayı daha da iyiydi. bu kadar iş çıkartabileceğimi pek tahmin etmiyordum çünkü. ama insanlar evde kalınca durum lehimize döndü daha çok, belki bu yüzden işler iyi gitti.
tabii bu arada can sıkıcı durumlar da yaşamadım değil, özellikle mart ayı sayısı sebebiyle. neyse, en azından bu bile iyi benim için.
zaten ya ofiste toplanmamız gerekirse, ya market işi olursa ya da çok mecburi bir şey olursa öyle çıkıyorum dışarı. en son çıktığımda 1,5 hafta önceydi. evdeyiz, çünkü böyle ‘’olması’’ gerekiyor. biraz müzikal işler, biraz kpss’ye çalışma derken.
evet, derken kendimi netşifiliş hesabı açmışken buldum kendimi.1 aylık. tabii bundaki en büyük sebep ellen page bal’ımın yönettiği belgeselinin sadece burada olması asıl sebepti ama, daha da ileri gidip yabancı dizi izlerken buldum kendimi.
evet, ben ve yabancı dizi izlemek. daha önce adını duyduğum, az çok fikir sahibi olduğum bir sürü başarılı dizi var ama alışkanlığım olmadığı için televizyon dışında herhangi bir platformdan sürekli olarak izleyemiyorum dizi. eh, madem platforma giriş yapmışım, fırsatı da değerlendireyim dedim. şimdilik breaking bad’ten başladım, o bitince de sıra başka güzel işlere gelecek.
aslında bir şey daha var, bu kadar çokça içerik sunarken bazı şeyler de o kadar erken ‘’tükeniyor’’ bence bu platform yüzünden.
umarım her şey daha iyiye gider.
not:bu arada bol bol melih kampanyası yaptım. nisan ayı’nda kota vs. olmadığı için ara verdim tabii ki. neyse, bugün bir hesap yapayım dedim, ulan faturalarını ödeyeceğim kişilerin faturaları toplamda ne kadar tutuyor diye. ufak çapta bir şok geçirdim.
1 note
·
View note
Text
Bu gece yazmak istiyorum saatlerce yazmak evet bu gece 14 Şubat'ın bittiği gece herkes sevgilisiyle ne kadar çok eğlendi herkes çok mutlu oldu ama ben hariç evet bi sevgilim var herşeyden herkesten çok sevdiğim biri haklı olarak erkek çevrem olsun istemiyor bende aynı şekilde tabi işte bizim de her hafta tiyatro yapmamız gerekiyo ve erkeklerde var bana kızmadı ama trip attı anlamam için bi tarafta sevgilim bi tarafta sınıfı geçmek için önemli olan puan ben ikisini de almak istedim ama olmadı sadece puanı alabildim o ders yüzünden tüm hayatım gitti benden ayrılmak istediğini söyledi ilk başta bi şok geçirdim hayır ya beni bırakmaz diye ama size yemin ederim güvenmeyin kimseye hiç kimseye güvenmeyin gitmez dediğiniz herkes gidiyor bakın bugün de yalnızım
0 notes
Text
GİZEMLİ NOTLAR 3. BÖLÜM
Merhaba, bu gün oldukça uzun ve şok dolu bir bölümle buradayım. Lütfen yorum yapmatı unutmayın. İyi okumalar.❤❤❤
3.BÖLÜM
Ne yapacğımı asla ve asla bilmiyordum bu yüzden yine herşeyi akışına bırakmalıydım. Balkondan çıktım ve bardağımı mutfak tezgahına bırakıp biraz su içtim. Sonra odama çıktım pijamalarımı giyip yatağıma yattım ve hemen uyuyakaldım.
Sabah uyandığımda saat 9 olmuştu,okula geç kalmıştım. Hızla yatağımdan kalktım, üzerime mavi kot pantolonumu ve kırmızı tişörtümü geçirip,moumu giyip,çantamı sırtıma takıp, evden çıktım. Hızla bir taksiye atlayıp okula gitdim..Derse girmeden önce zilin çalmasını bekledim. Zil çaldı ve içeri girdim. Sırama oturduğum an yanıma Young-soo geldi.
“Selam Bong-cha”
“Selam?” dedim neden geldiğini anlamayarak.
“Şey… ben sana ders notlarını vermek için geldim. Derse gelemedin ya” dedi ve ders notlarını uzatdı. Ardından ekledi. “ Neden gelmedin? Bütün sınıf seni çok merak etti.”
“Ahahah benimi merak etdiler? Bana garipseyerek bakıyorlar… Herneyse, notlar için sağol.” dedim ve verdiği notları çantama atıp yerime oturdum.
“Bir şey değil” dedi ve gitti. Ardından içeri edebiyat hocası girdi. Dersden hiç bir şey anlamadım çünki çok dinleyemedim. Aklım adamın sözlerindeydi. Derslerin hiç birinden bir şey anlamadım. Zil çaldı, çantamı aldım ve bir metro ya bindim ve eve gitdim.
Eve girer girmez türkçe ödevini yapmaya başladım. Bir buçuk saat sonra kapı sesiyle masadan kalkıp kapıyı açdım.
“Merhaba kızım”
“Selam Bong-cha” dedi annem.
“Hoşgeldiniz” dedim ve içeri girdiler.
“Kızım hadi hazırlan biraz anne kız gezelim, ne dersin ?”
“ Ya anne sen babamla git, ben çok yorgunum” dedim yorgun bir sesle.
“Peki kızım biz şimdi çıkıyoruz 1-2 saate geliriz.”
“Tamam anne güle güle” dedim ve onları yolculadım. Ardından bilgisayarı açıp film izlemeye başladım, saatlerce aklımdaki binlerce soruyla film izledim. Sonra telefonum çalmaya başladı, arayan yine gizli numaraydı. Hemen açtım telefonu.
“ Alo?”
“ Selam Bong-cha yine görüşeceğiz demiştim. Şuan anneni nişan almış bir keskin nişancı var yanımda, sence ne yapayım?”
“ Aklından bile geçirme!”
“Geçirdim bile” dedi ve ardından bir silah sesi duyuldu. Ve benim korku dolu çığlıklarım.
“Kimsin sen!!!” dedim çığlık çığlığa.
“ Dediğim gibi bir düşman” dedi alaycı bir sesle.
“Kes sesini ve gerç- “ telefon yüzüme kapandı. Ne yapacaktım? Bu şekilde kendime binlerce soru sordum ama hiç birinin cevabını bilmiyordum. Bu şekilde düşünürken birden telefon çaldı. Hemen açtım.
“Alo”
“Kızım gitdiğimiz restoranda bir kaza oldu…”
“Ne gibi bir kaza?” diye sordum korkuyla. Belki de adam blöf yapıyordu yani belkide sadece bir silah sesi çıkarmıştı, olamaz mı? Bence olabilir.
“ Kızım sakın ani bir şeyde bulunma, tamam mı ?”
“Tamam…”
“ Kızım annen vuruldu... şu an bir hastane deyiz sana konumunu atıyorum, tamam mı?”
“T-tamam…” dedim korku dolu bir sesle ve ardından telefonu kapatıp atıçağı konumu beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra konum geldi ve çantamı alıp bir taksiye bindim. Hasteneye vardığımızda ağlamaktan gözlerim kızarmıştı.
Babamı aradım ve nerede olduğunu sordum.
“Alo baba, neredesiniz?”
“Kahve almak için kantine iniyorum, oraya gel.”
“Tamam” dedim ve telefonu kapatıp kantine indim, birkaç dakika sonra babamda kantine girdi.
“Annem nasıl?”
“Ameliyata alındı, 15 dakika önce” dedi babam üzgün bir sesle.
“Anladım...” dedim ve kahvemi alıp ayağı kalktım babam da kalktı sonra amiliyathanenin kapısındaki sandalyelere oturduk. İkimizde darmadağın olmuştuk. Ağlamaktan, üzüntüden artık ağlıyamıyorduk. Ruhsuzlaşmıştık. Bu ağlamaktan daha kötü bir üzülme göstergesiydi. Amiliyathaneden bir hemşire çıkar çıkmaz kalkıp annemin durumunu sorduk.
“Annem nasıl ?” dedim darma dağın olmuş bir sesle.
“ Annenizin az önce kalbi durdu… ama merak etmeyin çalıştırmayı başardık ve şimdi gitmem gerekiyor” diyip koşarak uzaklaştı. Arkasından bakakaldım, hareket edemedim. Ve birden yere yığıldım. Evet, bayıldım ama hala etrafımdaki sesleri duyabiliyordum.
“Bong-cha! Kızım! Yardım edin, biri buraya bakabilir mi!” dedi babam korku içinde. Sonra sesler sustu.
Uyandığımda bir kolumda bir serumla yatıyordum. İçeri bir hemşire girip konuşmaya başladı.
“Selam Bong-cha. Ben hemşire Min Ji. Taniştiğima memnun oldum “ dedi gülümseyerek.Sonra devam etdi.“ Serumun bitmek üzere bitince bana haber ver serumunu çıkartıyım.”
“Tamam” dedim soğuk bir sesle ve hemşire odadan çıktı. Yaklaşık yarım saat sonra yine düşüncelere daldığımda odaya Min Ji hemşire girdi.
“Serumunun bitmiş olması lazım” dedi ve serumu kontrol edip, serumu kolumdan çıkardı.
“ Teşekkürler” dedim ve ayağı kalktım.
“Bişey değil bu bizim görevimiz” dedi gülümseyerek.
3 GÜN SONRA
Annem bu gün hastaneden taburcu oldu, eve geldi ve şuan dinleniyor. Ama tuhaf olan şu ki kendine düşmanınız diyen adam beni hiç aramadı. Gerçekten olanlardan hiçbir şey anlamıyorum… bu şekilde kendi kendime düşünürken birden kapı açıldı.
“Selammm kuzennn!”bu gelen en sevdiğim kuzenim Hae-Young du.
“Hae-young? Senin burda ne işin var?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Aa yok artık kuzenin buraya geliyor ve senin ilk söylediğin şey bu mu?” dedi bozularak.
“ Pardon… sadece… çok…çok şaşırdımda… o yüzd-“ derken sözümü kesdi.
“ Tamam, tamam. Kekelemeyi birak.” Dedi gülümseyerek ve ardından bana kocaman sarıldı.
“Nasılsın?” dedi üzgün bir sesle.
“İyiyim merak etme… Asıl sen soruma cevap ver. Hangi rüzgar atdı seni buraya? Neden buraya geldin?”
“Annenin vurulduğunu duyunca seni yalnız bırakmak istemedim…” dedi üzgün bir sesle.
“Kuzen ya sen bir tanesin, yanımda olduğun için sağol.” dedim gülümseyerek.
“E tabiki de bir taneyim, ne sandın.” dedi şakacı bir sesle. Ve ardından ekledi “ Kuzen bir süre sizinle kalıcamda… nerede kalmalıyım.”
“ Benim odam kocaman, burda kal” dedim gülümseyerek.
“Tamam o zaman yerleşmeme yardım et, olur mu?”
“Tamam valizin nerede?”
“Şurada” dedi kapının yanındaki valizini göstererek.
“Tamam hadi başlayalım” dedim ve valizdeki kıyafetleri dolabıma dizmeye başladım, kuzenimde valizin içindeki kıyafet dışı şeyleri ve ders kitaplarını, defterlerini, kalemlerini yerleştirdi. Bir saat boyunca eşyaları yerleştirdik.
“Ay çok yoruldum ben hadi biraz ara verelim” dedi yorulmuş bir sesle.
“Tamam, zaten bitti” dedim ve ardından ekledim “ Gel aşağı,mutfağa, inelimde birşeyler yiyelim”
“Tamam” dedi ve beraber aşağı indik.
“Ne yersin?” diye sorum.
“Yemek mi yiyelim, yoksa atıştırmalık mı?”dedim
“Bence atıştırmalık”
“Aynen” dedim ve atıştırmalık dolabından birşeyler çıkartdım ve oturup yemeye başladık. Sonra telefonum çalmaya başladı, arayan yine gizli numaraydı, telefonu açıp hopörlere aldım.
“Alo?”
“Tekrardan selam Bong-cha ve…” dedi ve durdu.
“Ve ne ?” dedim merak dolu bir sesle.
“Ve…Hae-young…Bong-cha, Hae-Young… kankanız Soo Bin ve ailesi elimde… Eğer Soo Bin i kurtarmak istiyorsanız konumunu attığım adrese gelin.Ama… ne yazık ki Soo Bin in ailesi artık yaşamıyor…” dedi herzaman ki alaycı sesiyle.
“Tamam!!!”
“Tamam!!!” dedik Hae-Young ile aynı anda. Soo Bin in ailesi için ne kadar üzülsek de kaybedicek zamanımız yoktu yoksa Soo Bin den de olacaktık.Ve telefondan bir ses duyuldu.
“Kızlar sakın gelmeyin! Sizide öldürücek! Gidin bu ülkeden! Lütf-“ derken sözünü kestim.
“Konumu at, or*spu çocuğu geliyoruz” dedim sinirli bir sesle. Ve ardından telefonu adamın yüzüne kapattım. Hae-Young da bende korku dolu bakıyorduk ama ne yapıcağımızı biliyorduk, gidip kardeşimizi kurtaracaktık. Bir süre ikimizde konuşmadık ve telefonuma konum geldi.
“Hae-Young, konum geldi” dedim ve adama mesaj yazmaya başladım.
“Gece saat tam 3 de ordayız” ve Hae-Young a döndüm.
“Gece saat tam 3 de orda olacağız, hadi hazırlık yapalım” dedim ve odaya girip sırt çantama 2 tane el feneri, 3 tane pil, bir tane ince battaniye 4 şişe su ve 4 paket bisküvi, ne olur, ne olmaz diye 2 tane bıçak koydum. Adamı öldürücek deyildim, eğer bizi iplerle bağlarsa bunlarla kurtulabilirdik.
“Tam 6 saatimiz var, bir plan yapmalıyız” dedim kararlı bir sesle. Ve devam etdim. “Bak plan şu… oraya gizlice gidicez, kimseye görünmede, 3 den önce söylediği yeri gizlice izliycez ki bir fikir bulalım. Sonra eve geri gelicez ve ona göre bir plan uydurucaz, olur mu?”
“Evet, çok iyi olur. Ama bu saatde dışarı çıkamayız, vurulma olayından sonra bizi bırakmazlar” dedi ve devam etti “Saat 00.00 de yola çıkalım, 00.30 da zaten orda oluruz yarım saat gözlemleyip eve geri dönelim, 01.30 da evde oluruz, 02.30 a kadar plan düşünelim, sonra yola çıkıp, saat 03.00 da orada olup Soo Bin i kurtaralım. Nasıl plan?”
“Müthiş…” dedim ve ardından devam etdim “ Senin şu beyninden banada versinler”
“Saat 00.00 a kadar plana çalışalım aynı zaman da sen bana tekvando da gördüğün dövüş hareketlerini öğret, orada ihtiyacımız olacak”
“Haklısın, hadi başlayalım” dedim ve saatlerce ona tekvando öğretmeye çalıştım. Açıkcası çok da başarılı olamadım ahaha. Ama yinede idare ederdi. Saat 11.45 de evden çıktık ve 15 dk boyunca taksi bekledikten sonra saat tam 00.00 da takside olduk. Şuana kadar herşey kusursuz bir şekilde işliyordu. 00.00 da adamın attığı konumda olduk. Çok tenha bir depoydu burası, ve açıkcası çok ürkütücüydü.
Hae-Young ile bir pencere aramaya başladık.
“Of ya bir Allah ın kuluda buraya pencere koyar diymi ama,” dedim yorulmuş birsesle. Biraz daha yürüdükten sonra Hae-Young konuşmaya başladı.
“Bong-cha şuraya bak, burada bir cam var,” dedi deponun en tepesindeki pencereyi göstererek.
“Tamam pencereyi bulduk, peki oraya nasıl çıkıcaz,” dedim etrafa bakınarak. Sonra gözüme yüksek bir merdiven çarptı.
“Kuzen, şuraya bak, şurada bir merdiven var!” dedim bir ağacın yanına koyulmuş merdiveni göstererek.
“Yesss” dedi ve ben yavaş adımlarla merdiveni alıp, deponun duvarına yasladım.
“Bong-cha sen çık benden daha atletiksin,”
“Tamam çıkıyorum,” dedim ve merdivenlerden çıkıp pencereden depoyu izlemeye başladım. Depo çok kasvetliydi, biraz daha bakınınca Soo Bin i bir sandalyeye bağlanmış birşekilde gördüm, ağlıyordu. Soo Bin in karşısında da anne ve babasının ölü bedenleri vardı, heryer kandı. Soo Bin i en kısa zamanda oradan kurtarmalıydık.
“Ne görüyorsun?” diye sordu aşağıda merdiveni tutan Hae-Young.
“Çok kötü… heryer kan…Soo Bin ağlıyor…” dedim sesim titreye titreye.
“Anladım… onu oradan kurtarıcaz,” dedi kararlı bir sesle.
“Evet, kurtarıcaz,” dedim bende aynı karalı sesle.
“Ama şimdi gitmeliyiz, saat 01.00 olmak üzere,hadi…” dedi. Aşağı indim, merdiveni aynı yerine koyup aynı taksiyle yarım saat de eve gitdik. Saat tam 01.30 da evdeydik. Bir plan düşünmeye bir saatimiz vardı. Odaya girer girmez konuşmaya başladım.
“Plan şu: sen deponun uzak bir yerinden bir ses çıkarıcaksın, ama şiddetli bir ses. Sonra adam ne olduğunu merak edip depodan çıkınca ben depoya gireceğim, Soo Binin iplerini çözüp dışarı çıkacağım, ve adam seni bulmadan ben şiddetli bir ses çıkarıcam, adam bizim tarafa yönelirken sen ağaçların arasında gizlenen taksiye bineceksin bizde hızlıca koşup bineceğiz ve bizim eve geleceğiz…Nasıl plan?” dedim heyecanlı bir sesle.
“Güzel plan” dedi ve devam etti “ ama gitmeden önce birşeyler yiyelim yoksa ben açlıktan bayılıcam,”
“Tamam ama mutfağa inemeyiz o yüzden çantadaki bisküvilerden yemeliyiz,” dedim ve çantadan 2 paket bisküvi çıkartıp, birini Hae-Young a verdim.
Bisküvileri yedikten sonra çantalarımızı kolumuza takıp taksiye bindik. Yarım saat sonra depoya vardığımızda içimin ürperdiğini hissetdim. Ve hemen planımıza koyulduk. Ben deponun yakınlarında bir yerde saklanırken Hae-Young oldukça şiddetli bir ses çıkardı… ama adam gelmedi… sonra bir ses daha çıkardı ve adam nihayet depodan çıkıp sesin yükseldiği yere yöneldi.
O sırada bende gizlice depoya girdim, Soo Bin in yanına gidip iplerini çözdüm.
“Soo Bin iyimisin?”
“İyiyim… merak etme.Hadi burdan hemen çıkalım,” dedi ve kapıya yöneldi, ve beraber depodan hızlı ama sessiz adımlarla çıktık. Adam Hae-Young u bulmak üzereydi hemen şiddetli bir ses çıkardım ve adam bize yöneldi, hızla koşmaya başladı ve… bizi gördü.
“Soo Bin koş! Hadi!” diyerek daha hızlı koşmaya başladım ve herzamanki gibi bir taşa takılıp düştüm.
“Soo Bin! Sen kaç!” dedim ayağa kalkmaya çalışarar, ne yazıkki ben kalkamadan adam beni yakaladı. Ve deponun içindeki bir sandalyeye bağladı. Ve birden adam yere yığıldı.
---
Selam,
Sizce adama ne oldu?
Bong-cha kurtulmayı nasıl başarıcak?
Yorum yapmayı unutmayın.
Sevgilerle Gece (öylseine biri)
Dip Not: Tüm hakları saklıdır.
0 notes
Text
2020 AVRUPA MEDYUM HOCA YORUMLARI SİZLERİN GERÇEK VE EN DOĞRU YORUMLARI BU SAYFA ALMANYA DA OTURAN VE CANLARI HOCA MEDYUM ARAYİŞİNDA YANAN İNSANLAR TARAFINDAN KURULMUŞTUR AMACIMIZ MEDYUM ERKAN POLAT BEYİ BÜTÜN İNSANLARA TANITMAKTİR
Londra Arkın Bey (HAFTA’NİN BEĞENİLEN YORUMU)
SEVGİLİM İLE 1 SENEDİR ARAMIZ ÇOK KÖTÜYDÜ BANA SOĞUK BENDEN NEFRET EDEN BENİ GÖRMEK İSTEMEYEN BİR KADIN OLMUŞTU 11 TANE MEDYUM DENEDİM HEPSİ ZAMAN KAYBI OLDU ALMANYA DA Kİ ARKADAŞIM YÜZ YÜZE GÖRÜŞME YAPTIĞI MEDYUM ERKAN POLAT BEYİ ÖNERDİ BANA TELEFONDA GÖRÜŞME YAPTIK KENDİSİ İLE EN UFAK AYRINTIYA KADAR GÖREN GERÇEK BİR UZMAN BANA GÜVEN DOLU HİZMETİ VE GERÇEK BAKIMLARI İLE İKNA ETTİ BENDEN MİDESİ BULANAN KADIN 72 SAAT SONRA KAPIMDA KÖPEK OLDU ŞOK GEÇİRDİM LKENDİME GELEMEDİM 11 TANE MEDYUM İLE ZAMAN KAYBI YAŞADIM 1 SENE UĞRAŞTİM MEDYUM ERKAN POLAT BANA DERMAN OLDU SONUNA KADAR PARASINI HAKEDEN VE HAKKINI VEREN BİR MEDYUM GERÇEK PROFESYONEL HİZMET İÇİN ERKAN BEYE WHATSAP DAN YAZABİLİRSİNİZ MEDYUM ERKAN POLAT BEY NUMARASI +90 537 060 56 28
Harun Almanya
MEDYUM ERKAN POLAT Bey ile 72 saat geri getirme kabala aşk büyüsü yaptık 72 saatte benden nefret eden kadın bana köpek oldu 72 saatte türkiye de bağlama yapabilen tek medyum erkan polat beydir telefon numarasını buraya yazayımda insanlar dolandırılmasın artık Telefon numarası da +90 537 060 56 28
FRANSA HÜLYA
Bağlama büyüsü konusunda sizin üzerinize medyum tanımam gerçekten de o kadar çok medyumla çalışıp sonuç alamayınca sizinde onlar gibi olduğunuzu düşündüğüm için beni gerçek anlamda mahçup ettiniz sizlerden yüzbünlerce kez özür dilerim. Sayin MEDYUM ERKAN POLAT İşimi yaptığınız içinde teşekkür eder ellerinizden öperim. 7 günde sevdiğim adamla aramı yapıp bana evlenme teklif etmesini sağladınız. Sizden daha ne isteyebilirim ki ? MEDYUM ERKAN POLAT BEY NUMARASI +90 537 060 56 28
Güven Avusturya
Kiz Arkadaşım başka bir adamdan hoşlanıyordu ondan büyü varmı diye merak ediyordum bir çok medyum ile çalışma yaptım ve hep zaman kaybı oldu 3 ay araştirdim ve bir çok kişi ile konuştum DÜNAYA 72 SAATTE 3 GÜNDE AŞK BÜYÜSÜ YAPABİLEN BİR MEDYUM VARMIŞ İSMİ ERKAN POLAT KIZ ARKADAŞIM BENİ GÖRÜNCE NEFRET EDERDİ PARAMI SÖMÜRDÜ VE BENİ MAFFETİ ERKAN HOCA İLE YÜZ YÜZE GÖRÜŞME YAPTIK 72 SAATTE KIZ ARKADAŞIM KAPIMA AĞLAYARAK GELDİ VE BANA YALVARDI GÖZLERİME İNANAMADIM AMAN ALLAHIM DEDİM VE HAYATA KARŞI BAKIŞ AÇIM DEĞİŞTİ 72 SAATTE AŞIK ETME ÇALIŞMASI İÇİN 2500 EURO Ödedim başlarda bu fiyat size çok gelecek lakin karşılığı çok büyük 3 günde bana 30 yıl çektiren kadın köpek oldu MEDYUM ERKAN POLAT BEY NUMARASI +90 537 060 56 28
ALMANYA SELİN
Bu zamana kadar çalıştığım medyumların hepsi beni kandırıp paramı aldılar ve işimi yapmadılar fakat siz bütün sahtekarların aksine bana insan gibi davranıp tüm sorularımı yanıtladınız bana karşı dürüst olduunuz ve bana söylediğiniz süre içerisinde işlemimi sonuçlandırdınız. ALLAH a şükürler olsun ki beni sizin gibi dürüst bir insanla karşılaştırdı Sevdiğim adamı 72 saat içinde geri getiren efsane insan. MEDYUM ERKAN POLAT BEY ellerinizden öperim
Hollanda Pinar
3 yıllık gayet yolunda giden ilişkim bir anda çıkmaza girdi. Üstüne işsizlik eklendi ve aylarca iş bulamadım. Büyüklerime danıştım ve nazar veya büyü olabileceğini söylediler. Ben de internette yaptığım araştırmalarda MEDYUM ERKAN POLAT BEY hocamı buldum. Ücretsiz bakım yaptı Allah razı olsun. İlişkimin kötü gitmesi nazardan dolayıymış. İşsizliğim de aynı iş yerinden kötü niyetli bir iş arkadaşımdan. Hocam muska yaptı ve bazı dualar verdi. İnsanların dediği gibi 3 vakte kadar kurtuldum Hocam sizden Allah razı olsun. Şimdi sevgilimle nişanlıyız ve birbirimizi çok seviyoruz. Gayet güzel bir iş buldum keyfim yerinde Yaza düğün yapıcaz Allahın izniyle davetiyenizi de atıcam sizi de bekliyoruz İnşallah insanlar sizin gerçek bir medyum olduğunuzun farkına varırlar ve sizden vazgeçemeyeceklerini anlarlar. İyi çalışmalar hocam. MEDYUM ERKAN POLAT BEY NUMARASI +90 537 060 56 28
Azra Belçika
Hocaların hocası can hocam derdime derman oldun ya senden ALLAH razı olsun. Kızım 34 yaşına geldi diğer akranları gibi evlenmek ve çocuk sahibi olmayı bir tarafa bırakın karşı cinse yaklaşıp arkadaşlık bile kurmuyordu. Kızımla bu konuyu çok kez konuşmama rağmen bana her seferinde anne ben erkeklerden hoşlanmıyorum diyordu. ilk başlarda psikolojik tedavi görmesi gerektiğini düşündüm ama bunun için onu ikna edemezdim hem de annem benim deli olduğumu düşünüyor diye benden soğurdu. Onun için ona çaktırmadan internet üzerinden MEDYUM ERKAN POLAT hocamı buldum ve numarasını alıp onu aradım hocam bana kızımın ona aşık olan erkek bir cin tarafından alı konulduğu için böyle davrandığını söyledi. Hocamla 10 günlük kısa bir çalışma gerçekleştirdik ve sonunda kızım kendine geldi. Sergilediği tavırlarda normale döndü. Telefon konuşmalarından anladığım kadarıyla artık bir sevgilisi bile var Çok teşekkürler hocam MEDYUM ERKAN POLAT BEY NUMARASI +90 537 060 56 28
Sevtap İngiltere
MEDYUM ERKAN POLAT Hoca çalıştığım medyumlar arasında en iyisidir. Kendisiyle bağlama büyüsü çalışması yaptım sevgilimle son zamanlarda aram pek iyi değildi ve ayrılmanın eşiğine gelmiştim fakat ben sevgilimi çok seviyordum. Bu yüzden ondan ayrılmak istemiyordum. Bunun için MEDYUM ERKAN POLAT ile çalışmalara başladım ve 8 günde sevgilimi eskisinden daha iyi ve beni daha çok seven bir adam haline getirdi. Sayesinde sevgilim işlemden 1 ay sonra bana evlenme teklif etti. Bundan daha iyi bir sonuç alacak medyum tanımıyorum. Çünkü daha önce 9 tane medyumla çalıştım tüm biriktirdiğim para o sahtekar şerefsizlere gitti. MEDYUM ERKAN POLAT işimi yaptı kendisine çok teşekkür eder ve sizlere de tavsiye ederim. +90 537 060 56 28
Şevval Fransa
MEDYUM ERKAN POLAT çalıştığım medyumlar arasında en iyisidir. Kendisiyle bağlama büyüsü çalışması yaptım sevgilimle son zamanlarda aram pek iyi değildi ve ayrılmanın eşiğine gelmiştim fakat ben sevgilimi çok seviyordum. Bu yüzden ondan ayrılmak istemiyordum. Bunun için MEDYUM ERKAN POLAT ile çalışmalara başladım ve 8 günde sevgilimi eskisinden daha iyi ve beni daha çok seven bir adam haline getirdi. Sayesinde sevgilim işlemden 1 ay sonra bana evlenme teklif etti. Bundan daha iyi bir sonuç alacak medyum tanımıyorum. Çünkü daha önce 9 tane medyumla çalıştım tüm biriktirdiğim para o sahtekar şerefsizlere gitti. En son çarem olan MEDYUM ERKAN POLAT işimi yaptı kendisine çok teşekkür eder ve sizlere de tavsiye ederim. +90 537 060 56 28
İsviçre Vildan Hanım
Medyum erkan polat efsanesi ile çalışma yapabilirsiniz dünyanın en büyük medyumudur.
Okan Almanya
ben MEDYUM ERKAN POLAT papaz büyüsü yaptırdım 8 ay kadar önce Suratıma bakmayan kadın resmen kapımda yatıyor şu an evlenelim diye yalvarıyor :))) telefon numarasını buraya yazayımda insanlar dolandırılmasın artık Telefon numarası da +90 537 060 56 28
Harun Almanya
MEDYUM ERKAN POLAT Bey ile 72 saat geri getirme kabala aşk büyüsü yaptık 72 saatte benden nefret eden kadın bana köpek oldu 72 saatte türkiye de bağlama yapabilen tek medyum erkan polat beydir telefon numarasını buraya yazayımda insanlar dolandırılmasın artık Telefon numarası da +90 537 060 56 28
0 notes
Note
Fizik sevilir mi? Allah aşkına fiziği sadece victoria secret mankenlerinde severim. Ya hobi olarak seve bilirsin, boş zamanlarin da seve bilirsin. Ama en sevdgi ders fizik olmak nedir. Sanirim kuçuk bir şok geçirdim
YGS iyi bi ortalama yaptim, hoca farkı etki ediyordur sağolsun hocam sayesinde hep,mankenler deki fiziği de severim yani jsksks
3 notes
·
View notes