#Şiir (çeviri)
Explore tagged Tumblr posts
Text
Alla’sen Söyle Nedir Aşkın Aslı Astarı! - W.H. Auden Çeviri: Can Yücel Kimine göre ufak bir çocuktur aşk, Kimine göre bir kuş, Kimi der, onun üstünde durur dünya, Kimi der, kalp kuruş; Ama komşuya sordum, nedense yüzüme Mânalı mânalı baktı, Karısı bir kızdı bir kızdı, sormayın, Aşkedecekti tokadı. Şıpıtık terliğe mi benzer yoksa Yoksa kandil çöreğine mi, Hacıyağına mı benzer dersin kokusu Yoksa leylâk çiçeğine mi? Çalı gibi dikenli mi, batar mı eline, Andırır mı yoksa pufla yastıkları, Keskin mi kenarı yoksa yatar mı eline? Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astarı! Tarih kitapları dokundurur geçer Köşesinde kenarında, Hele bir lâfı açılmaya görsün Şirket vapurlarında; Eksik olmaz gazetelerden, bilhassa İntihar haberlerinde, Mâniler düzmüşler gördüm üstüne Telefon rehberlerinde. Aç kurtlar gibi ulur mu dersin Bando gibi gümbürder mi yoksa, Taklit edebilir misin istesen kemençede, Ne dersin piyanoda çalınsa; Çiftetelli gibi coşturur mu herkesi Yoksa ağıraksak bir hava mı? İstediğin zaman kesilir mi sesi? Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astarı! Bir hâl oldum çardakların altında Onu araya araya, Küçüksu’ya baktım, orada da yok, Boşuna çıktım Çamlıca’ya; Anlamadım gitti bülbülün şarkısını, Bir acayip gülün lisanı da; Benim bildiğim o kümeste değildi Ne de yatağın altında. Aklına esince çıkarabilir mi dilini, Başı döner mi asma salıncakta, At yarışlarında mı geçirir hafta tatilini, Usta mı düğüm atmakta, Millet der peygamber demez mi, Para mevzuunda nedir efkârı, Borç alır borcunu ödemez mi? Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astarı! Ona rastladığı zaman duyduğu şeyleri Kabil değil unutamazmış insan, Yolunu gözlerim bacak kadardan beri Ama o geçmedi bile yanımdan; Merdiven dayadım otuz beşine, Öğrenemedim gitti bir türlü, Nemene mahlûktur bu düşerler peşine Bunca insan geceli gündüzlü? Gelsin ya, nasıl, pat diye gelir mi dersin Burnumu karıştırırken tatlı tatlı, Ya tutar yatakta bastırırsa sabahleyin? Talih bu ya, otobüste nasırıma basmalı! Gelişi yoksa havalardan anlaşılır mı, Selâmı efendice mi yoksa gider mi aşırı, Değiştirir mi dersin bir kalemle hayatımı? Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astarı! - W.H. Auden (Wystan Hugh Auden), Alla’sen Söyle Nedir Aşkın Aslı Astarı! - Çeviri: Can Yücel (Can Yücel, Her Boydan, Dünya Şiirinden Seçmeler) - Görsel: Alireza Karimi Moghaddam
#Can Yücel#Alla’sen Söyle Nedir Aşkın Aslı Astarı!#Alla’sen Söyle Nedir Aşkın Aslı Astarı#W.H. Auden#Wystan Hugh Auden#Şiir#Her Boydan#Dünya Şiirinden Seçmeler#Her Boydan / Dünya Şiirinden Seçmeler#Çeviri#Aşk#Sevgi#Hayat#Yaşam#İnsan#Yürekbalı#Şiir Çevirisi#Alireza Karimi Moghaddam#Vincent van Gogh#Van Gogh#Vincent Willem Van Gogh#Frida Kahlo#Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon#Ressam
17 notes
·
View notes
Text
perec'in deneysel matrisleri | 144 harflik çeviri ve adaptasyonlar
Blogumdaki 01 ve 02 numaralı yenidenyazım ve değerlendirme örneklerini Perec’in oyununun bütün kaidelerine uyarak uzun bir çalışma sonucu Türkçe’de gerçekleştirmiştim. İlgili kuralları takip ederek siz de deneyebilirsiniz. Aşağıda göreceğiniz örnekler ise Perec’in oyununu henüz fark etmeden önce, editörümün benden talep ettiği 144 harfli çeviri görevine dahil. Bu çevirileri yaptıktan sonra matrisin gerçek anlamını çözebildim ve hepimiz epey şaşırdık. Akabinde başarıp başaramayacağımı kestiremesem de matris kurallarına tam uyan yenidenyazımlara ve tanımlama yazısına giriştim. Oldu. Aşağıdaki çeviri ve adaptasyon işlerini de; metne dair madalyonun öteki yüzünü teşkil ettikleri, değerli derecede deneysel çaba gerektirdikleri ve Perec’in matris kurallarına uygun düzdüğü şiirin anlamını da işitebilmemiz için aşağıda paylaşıyorum. İlgili metinler önceki yazımda tanımladığım kurallar listesinin sadece “a” ve “b” şerhlerine uymaktadır. Yani Fransızca’da 144 harf ile yazılmış bir metni, anlamını muhafaza etmeye çalışarak 144 harfle Türkçeleştirdim. Yanı sıra orijinal metinden esinlenilen başka anlam kapılarını da barındıran, kendi şiir dilimi ve sözcelemimi yansıtmayı denediğim, yine 144 harf olma kaidesine uyan adaptasyonlar da denedim.
(İlgili çeviri ve yeniden yazımlar Karşı Sanat'taki Disiplinlerarası Şiir sergimizde sergilenmiştir.)
01
MÜPHEM KAYNAŞMADI ÖLÜMLE
Çeviri:
Müphem; kaynaşmadı ölümle.
dal için’e:
esinliyor mu hala seni?
gürlüyor mu?
yüce şuânı ayırıyor mu mecrasından?
boş lakırdı, kara özsu; -beyhude çaba-
besliyor mu tuhaf,
toy tohumunu?
M Ü P H E M K A Y N A Ş
M A D I Ö L Ü M L E D A
L İ Ç İ N E E S İ N L İ
Y O R M U H A L A S E N
İ G Ü R L Ü Y O R M U Y
Ü C E Ş U A N I A Y I R
I Y O R M U M E C R A S
I N D A N B O Ş L A K I
R D I K A R A Ö Z S U B
E Y H U D E Ç A B A B E
S L İ Y O R M U T U H A
F T O Y T O H U M U N U
Adaptasyon:
öncü kapanışın örtüleri..
dönerim:
laik mucizeler &
Pius’un platonik ayetlerindense;
kamerî yolun kürüne.
odağı sarsıp;
(atıl yaralar, kof) ?
olabilir miyim, tuhaflığımızın belası ?
Ö N C Ü K A P A N I Ş I
N Ö R T Ü L E R İ D Ö N
E R İ M L A İ K M U C İ
Z E L E R P İ U S U N P
L A T O N İ K A Y E T L
E R İ N D E N S E K A M
E R İ Y O L U N K Ü R Ü
N E O D A Ğ I S A R S I
P A T I L Y A R A L A R
K O F O L A B İ L İ R M
İ Y İ M T U H A F L I Ğ
I M I Z I N B E L A S I
02
AYRIM, BİLDİR BİZE
Çeviri:
Ayrım
Bildir bize ayrım; nerede biter ulu tariz,
çöker haraplık yarışı
umut havzasında.
Çıkmaz sokakta:
-altın hile mabedinin düştüğü-
ölüsoytarının kârı azalır.
Kabuklu hale...
A Y R I M B İ L D İ R B
İ Z E A Y R I M N E R E
D E B İ T E R U L U T A
R İ Z Ç Ö K E R H A R A
P L I K Y A R I Ş I U MU
T H A V Z A S I N D A Ç
I K M A Z S O K A K T A
A L T I N H İ L E M A B
E D İ N İ N D Ü Ş T Ü Ğ
Ü Ö L Ü S O Y T A R I N
I N K A R I A Z A L I R
KA B U K L U H A L E
Adaptasyon:
özü yar:
adsız.
kes-ilişiğimizdeki / pası sil
melun, tekbaşına çivile metruğu
yerlileştir cüzamı ya da ırgalat;
seni Klon Soytarı.
doğrucu ıskalar / olası çıkarını
parıldar; hale.
Ö Z Ü Y A R A D S I Z K
E S İ L İ Ş İ Ğ İ M İ Z
D E K İ P A S I S İ L M
E L U N T E K B A Ş I N
A Ç İ V İ L E M E T R U
Ğ U Y E R L İ L E Ş T İ
R C Ü Z A M I Y A D A I
R G A L A T S E N İ K L
O N S O Y T A R I D O Ğ
R U C U I S K A L A R O
L A S I Ç I K A R I N I
P A R I L D A R H A L E
#oulipo#georges perec#perec#yenidenyazım#çeviri#deneysel edebiyat#somut şiir#şiir çevirisi#yaşam kullanma kılavuzu#çağdaş edebiyat#çağdaş şiir#edebiyat incelemesi#palindrome#perec kullanma kılavuzu
0 notes
Text
Zengin toprağın altında unutulup uyuduğunuzda ve Tanrı'nın haçı tabutunuzun üzerine dimdik dikildiğinde,
Yanaklarınız sallantılı dişlerinizin arasında çürüdüğünde ve pis kokulu ve boş göz çukurlarınızda kurtçuklar üşüştüğünde,
Başkaları için olan uyku sizin için de geçerli olacaktır.
Barış yeni bir kalp kırıklığı olacak ve soğuk, inatçı bir pişmanlık beyninizi ısıracak.
Tanrı'nın çarmıhına rağmen mezarınıza çok şiddetli ve korkunç bir pişmanlık gelip kemiklerinizi kemirecek.
O pişmanlığın ben olacağım. Karanlık gecelerde seni arayan ben , günden kaçan lamia'm, dişi kurt havlaması gibi havlayarak geleceğim;
Bu pençeyle senin için gübre haline gelen toprağı kazacağım ve senin rezil leşini tutan pis odunun çivilerini sökeceğim .
Ah, nasıl da dingin kızıl kalbindeki kadim nefreti doyuracağım, ah, pençemi senin utanmaz karnına ne büyük bir sevinçle geçireceğim!
Çömelmiş çürümüş karnının üzerinde sonsuza kadar dinleneceğim, intikamın ve günahın hayaleti, cehennem korkusu: ve o kadar güzel olan kulağına, beynini kızgın bir demir gibi yakacak sözleri acımasızca fısıldayacağım.
Bana söylediğinde: neden beni ısırıyorsun ve zehirle ıslatıyorsun?
Sana cevap vereceğim:
Ne kadar güzel saçların olduğunu hatırlamıyor musun? Omuzlarınızı kaplayan sarı saçlarınızı , o çok siyah, derin, sarı alevlerle dolu gözlerini hatırlamıyor musunuz ?
Peki ya göğüslerinizin cesurluğu ve kalçanızın zenginliği? Ne kadar güzel, kışkırtıcı ve beyaz olduğunuzu artık hatırlamıyor musunuz?
Ama çıplak göğsünüzü başkalarının gözüne sergileyen ve pırıl pırıl Licisca'yla yatağınıza giren siz değil misiniz ? Ama sen sarhoşlara, askerlere kollarını açan , isimsiz öpücüklerle inen , yüzüme gülen sen değil misin?
Ben de seni sevdim, senin önünde dua ederken düştüm ve anlayacağın bana baktığında ayaklarının altında ölmek istedim.
Senin için köle olurdum, aşağılık olurdum , neden - seni seven bana - nazik bir bakışı inkar edesin?
Ben dört ayak üzerinde merhamet isterken ve yolda senin pezevenklerin İngilizleri beklerken neden bana hayır dedin ?
Güldün mü?
Senin bu kötü piçinin içi boş mezarından , çok sevdiğim etini çıplak çıkardım
#nefret türküsü#translate çeviri#poem#şiir#Lorenzo Stecchetti#Il canto dell'odio#italian poetry#song of hate
0 notes
Text
dilerim daima açık olur yüreğim
dilerim ki daima açık olur yüreğim yaşamın gizleri olan o küçük kuşlara şakıdıkları her neyse daha iyidir bilmekten ve duymuyorsa onları yaşlanmıştır insan
dilerim ki gezinsin zihnim aç açına ve korkusuzca ve susamış ve esnek ve pazar olsa bile dilerim ki yanlış olayım çünkü doğruyken genç değildir insan
ve dilerim ki işe yarar bir şey yapmayayım ve seveyim seni gerçekten de her şeyden öte hiçbir aptal olmamıştır ki çekememiş bütün göğü üstüne bir gülücükle
0 notes
Text
CHATGPT 4o hakkında konuşmalıyız!!!
Buraya Chatgpt ile ilgili bi gönderi yazdıktan sonra gidip ücretli versiyonunu satın aldım. Ve pek memnun kalmadım açıkçası.
Geçen hafta rüyalarımı chatgptye gönderip resimlemesini istemiştim. Tabii ki promt çok önemli, ben rüyalarımı prompt düşünerek değil kendim için not aldığımdan chatgpt’nin zorlanması normal ama bazı yerlerde de feci saçmaladı. Şimdi aynı rüyaları yeni versiyona resimleteceğim, bakalım fark olacak mı?
İki gün önce sabahın köründe heyecanla izledim yeni özelliklerle ilgili videoyu. Yapay zekayla konuşmak wow, nice. Ama telefonumdaki app’e bir türlü mikrofon ikonu gelmedi. Öğle vakti bi baktım var, ama otobüste olduğum için devam ettiremedim. Sonra tekrar yok oldu.
Ve bugün mikrofon geri geldi ve yapay zekayla konuşmaya başladım. Daha ilk konuşmada, yapay zeka henüz ciddi bir cevap vermemişken, çalıştığım alanı, yazmak istediğim tezi söyleyip akademik writingi geliştirmek istediğimi ifade ettim ve spontane olarak cümlenin sonunda
“Hey by the way, can you guess my native language based on my accent?” sorusunu sordum.
Ben aksanları anlamıyorum ama tahminde bulunayım, ana diliniz Türkçe dedi.
Eee ama nasıl?
Sonrasında yine iyice saçmaladı. Kişisel verilerin korunması konusunda yapay zekayla kavga edecektim ama hem kavga etmiyor hem de maalesef süresi varmış, cevap vermeyi bıraktı.
..
Ben yine gözümde çok büyütmüşüm. Bu özelliğin de geleceğine eminim ama ben şöyle bir şey istiyordum. Ben İngilizce konuşayım ve o da mesela salmon öyle telaffuz edilmez, oradaki “l” harfi söylenmez gibi uyarılarda bulunsun, şu kelimede vurgu ikinci hecede olacak desin vs. Şu an onu yapamıyormuş, accent coach’umuz olamıyor yani mlsf.
..
Bu akşam hakkım yenilenince ben, annem, babam ve yapay zeka yaklaşık yarım saat sohbet ettik.
Freaking surreal moments!
Simültane çeviri, annemle Türkçe konuşurken babama İngilizce cevap vermesi ve bunu inanılmaz anlık yapabilmesi, hikaye uydurması, Ankara’da gezilecek yer tavsiyesinde bulunması, istediğimiz konuda şarkı yazması (ama söyleyemiyor şarkıyı, videoda sesini duygulara göre de değiştiriyordu, bizde yapmadı.) Vincent van gogh’un yaşadığı yerlerden ilham alarak bisiklet rotası oluşturması, sarma tarifi vermesi, öksüren anneme home remedies önerileri vs vs.. inanılmazdı!
Gerçi annem “Nazım’dan bir şiir oku” deyince, Emily Dickinson’dan bir şiir okumaya başladı ama olur öyle, sonra Nazım Hikmet deyince şiir bulup okudu.
(Ve sonra bütün konuşmaları bu şekilde metne döküyor, tek başına bu özellik bile harika aslında)
Yakında benim istediğim gibi bir aksan koçu olacağından, data yükledikçe daha kişiselleştirilmiş bir hal alacağından şüphem yok. Hem heyecan verici hem korkutucu.
Şimdi hakkım tekrar yenilense de tekrar konuşsam diye bekliyorum mesela. Yeni oyuncak heyecanı gibi bir şey.
Gelecek neler getirecek acaba? İnsan etkileşimine olan ihtiyacımıza da destek verecek şeyler ortaya çıkacak mı?
Her filmi ya da black mirror’ın ölen kocanın robot olarak sipariş verildiği bölüm gibi olaylar yaşayacak mıyız? Kendimize dair verileri yükleyip arkadaş, sevgili, terapist, falcı vs oluşturabilecek miyiz? Temas ve cinsellik ihtiyacını çözecek ek toollar da gelirse ve robot hareketleri de daha çok insansılaşırsa dünyadaki doğum oranı düşecek mi?
Aaa mesela bugün artifical womblarla ilgili bi sunum dinlendim, belki devlet artifical womblarda insanlar büyütüp neslin devamını sağlayacak? Bilinçakışıyla yazıyorum şu an ama hiçbir şey olmasa bile yapay rahimlerin herkesin kullanımında olduğu zamanlara yetişmeyi isterdim.
Bir de ışınlanmayı istiyorum ama konu dağılmasın.
Daha ne kadar tekdüze hale gelebiliriz insanlar olarak diye düşünüyordum son günlerde ve bunun beni çok bunalttığını hissetmiştim. İşte şu anki yapay zekayla daha da tekdüze hale gelecekmişiz gibi hissediyorum.
Bakalım neler olacak?
20 notes
·
View notes
Text
EY ÖZGÜRLÜK…
Fransız şair Paul Eluard bir kadına aşık olur. Kararlıdır, onun için bir şiir yazacaktır. Paris kafelerinde otururken, cebinden çıkardığı kağıtlara hep o şiiri yazar. Uzun bir şiir olacaktır bu. Dörtlüklerden oluşacak ve şiirin son dizesinde, o çok sevdiği kadının adı olacaktır. Bu sırada Naziler Paris’i işgal eder. İkinci Dünya Savaşı yaşanmaktadır. Şiiri yazmaya devam eder, ama bakar ki her yerde baskı, zulüm, işkence, tutuklamalar, sokaklarda şiddet gören, öldürülen insanlar!! .. Çok sevdiği ülkesi ve kenti işgal altındadır. Şiir biter ama, son dizeye sevdiği kadının ismini yazmaya gitmez bir türlü eli. Çok ister ama yazamaz! ..
Onun yerine, o sırada, aşk’tan daha da tutkuyla istediği şeyi yazar: 'Özgürlük'..
Çok uzun yıllar sonra Zülfü Livaneli bu şiirden çok güzel bir şarkı yapar.
“Ey Özgürlük“ Konserlerinde, en çok istenen şarkılardan biridir :
'özgürlük' Çeviri :Melih Cevdet Anday & Orhan Veli Kanık
EY ÖZGÜRLÜK !
Okulda defterime
Sırama ağaçlara Yazarım adını
Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara Yazarım
adını
Yaldızlı imgelere Toplara tüfeklere Kralların tacına En güzel gecelere Günün ak ekmeğine Yazarım adını Tarlalara ve ufka Kuşların kanadına Gölgede değirmene yazarım Uyanmış patikaya Serilip giden yola Hınca hınç meydanlara adını Ey özgürlük! Kapımın eşiğine Kabıma kacağıma İçimdeki aleve Camları oyununa Uyanık dudaklara Yazarım adını Yıkılmış evlerime Sönmüş fenerlerime Derdimin duvarına Arzu duymaz yokluğa Çırçıplak yalnızlığa Yazarım adını Geri gelen sağlığa Geçen her tehlikeye Yazarım ben adını, yazarım Bir sözün çoşkusuyla Dönüyorum hayata Senin için doğmuşum haykırmaya Ey özgürlük! PAUL ELUARD
7 notes
·
View notes
Text
Zapatizm’in Poetiği ve Estetiği: Marcos’un Vedası
Alessandro Zagato, Çeviri: Derya Yılmaz
"Granjas integrales zapatistas", Beatriz Aurora, 1997.
EZLN 1983’te yeraltında, 6 kişilik bir grup olarak kuruldu: Meksika’nın farklı yerlerinden Lacandon Ormanı’na giden, üçü melez üçü yerli, beş erkek ve bir kadından oluşuyordu. Önce, bölgedeki yerli halkı bir gerilla ordusunda örgütleme amacıyla askerî bir kamp kurdular, bu gerilla ordusu ilerleyen yıllarda düzenli orduyu yenerek Meksika’da devrim yapabilirdi. Başta 1960’larla 1970’lerin Latin Amerika devrimci hareketlerinin tipik ideolojisinin etkisinin altında olan grup, Marksist-Leninist bir sosyalizm inşası anlayışına bağlıydı.
İlk ağızdan aktarılanlara göre,[1] daha bu ilk aşamalarda ve yeraltında yaşamanın getirdiği zorluklara rağmen, EZLN’de çok güçlü bir sanatsal ifade eğilimi vardı. “Her Pazartesi günü kültürel etkinlikler düzenliyorduk: ‘kültür birimi’ dediğimiz bir grupla toplanıyor, şiirler, şarkılar okuyor, tiyatro oyunları canlandırıyorduk”. Askerî eğitim rutini çerçevesinde fiziksel antrenman yapılıyor, Kuzey Amerika ile Meksika ordularının strateji kitapları okunup tartışılıyordu; ama Cervantes, Juan Gelman, Shakespeare, Miguel Hernandez, Brecht gibi yazarların eserleri de hep birlikte okunuyordu. EZLN’nin resmî bildirilerinin kendine özgü üslubunda bunların büyük etkisi görülecekti.
Ancak, Zapatizm’in politik/estetik benzersizliğini belirleyen tek etken, küçük bir grup devrimcinin eğilimleri değildi; Chiapas’ın o bölgesinde yaşayan Maya yerlilerinin kozmolojisiyle ve kadim formlarıyla yaşadıkları karşılaşmaydı. Bu karşılaşma, kelimenin gerçek anlamıyla bir olay, “süblim bir hadise”ydi,[2] başlangıçtaki planı altüst edip beklenmedik olanakların önünü açan, böylece yeni bir öznelliğin biçimlenmesini sağlayan güçlü bir sarsıntıydı. “O aşamada,” diye anlatıyor Marcos, “EZLN, oraya gittiğimizde tasavvur ettiğimiz şey olmaktan çıktı. Yerli topluluklar bizi yenmişti, ve bu yenilginin sonucunda EZLN katlanarak büyümeye, bambaşka bir şeye dönüşmeye başladı”. Başka bir metinde[3] Marcos daha da kesin ifadeler kullanıyordu: “Gerçek anlamda bir yeniden eğitim, yeniden biçimlenme sürecinin sancısını çektik. Yerliler bizi adeta silahsız bırakmıştı. Sanki bizi oluşturan, parçamız olan, sahip olduğumuzun farkında bile olmadığımız her şeyi –Marksizm, Leninizm, sosyalizm, kent kültürü, şiir, edebiyat– sökmüşlerdi. Bizi önce silahsız bırakmış, sonra yeniden, ama bambaşka bir tarzda, silahlandırmışlardı.”
Gerillalar, yerli topluluklarla politik bir diyalog kurabilmek için öznel yatkınlıklarını büyük ölçüde yeniden oluşturmak zorunda kaldılar. Değişimin aktörü olarak tanımlanan belli bir grup insanda “bilinç” yaratıp politik değişim yolunun gösterildiği endoktrinasyon ve üye devşirme gibi alışıldık stratejileri bir yana bırakmaları gerekti. EZLN’nin yerli topluluklarla karşılaşması, bu stratejilerin tam tersiydi; iki tarafı da karşılıklılık ve alışveriş yolları keşfetmeye sevk eden sürtüşmelerle biçimlenmişti. “Politik tasavvurumuzun, yerli topluluklarınkiyle çatıştığını ve bu doğrultuda değiştiğini seziyorduk. Bu durum, EZLN’nin, bir gerilla birimi olarak son derece yoğun olan kültürel hayatı üzerinde de etkili oldu.”[4]
Bu karşılıklı dönüşüm sürecinin, hem dilin kullanımı hem de tercüme eylemi üzerinde bazı etkileri olduğunu da kaydetmek gerekiyor. Yerli dilleri, çok canlı bir sözlü geleneğe dayanır ve gerçekliği son derece şiirsel unsurlarla betimler. Bu, yerlilerin İspanyolca’yı temellük etme biçimlerine de yansımıştır: Bu dil, kinayeli imgeler ve metaforlarla doludur. Yerli kozmolojilerini tercüme etmek söz konusu olduğunda, kelimeler yetersiz kalır. Örneğin, 1910’da Meksika Devrimi’nin kıvılcımını çakan ve EZLN’nin de sahiplendiği “Toprak ve Özgürlük” çağrısının, Nahuatl dilinde çok daha geniş bir manası vardır: Toprak (tlali) kavramı aynı zamanda doğa, yeryüzü ve komünal yaşam fikirlerini de içerir. ¡Tierra y Libertad! sloganının, toprağı bir üretim aracından ibaret görmeyen Meksika yerli halkları arasında bu kadar büyük yankı uyandırmasının nedeni de budur.
Bu dil aynı zamanda, İspanyol sömürgeciliğine direnişi de bünyesine katan son derecede zengin bir görsel dili içerir. Örneğin, “İspanyol conquistador’lar, isyancıları hemen seçebilmek için Chiapas ve Guatemala halklarını köylerinin işareti olan ayırt edici giysiler giymeye zorladıklarında, yerli kadınlar buna direnmek için olağanüstü güzellikte huipil’ler işlemişlerdir”.[5]
Zapatist görsel dili, Maya geleneğine ait unsurlarla ve bu geleneğin devrimci projeyle karşılaşmasından doğan sembollerle doludur. Örneğin kar maskesi, hızla bir kimlik ve birlik sembolü haline gelmiştir. Maske, hem kadim direnişi hem de ölümün varlığını canlandırır: Zapatistlerin sık sık tekrarladıkları gibi, “yaşamak için ölmemiz gerektiği” gerçeğini ifade eder. Maske aynı zamanda, Jacques Rancière’in “duyulurun paylaşımı” dediği şeyin altüst edilmesini de içerir: belirli bir toplumsal-tarihsel durumda algının, düşüncenin ve eylemin koşullarını belirleyen rejim. Zapatistler, adlandırılmak ve tanınmak için yüzlerini kapatır, gizlenmek içinse maskelerini çıkarırlar.
Maya kozmolojisiyle yaşanan karşılaşma, müralizm gibi daha geleneksel sanatsal ifade biçimlerinde, anonim Zapatist köylü sanatçılarının resimlerinde, Beatriz Aurora’nın eserlerinde de görülür. Beatriz Aurora, 1990’ların ortalarından beri Zapatistlerle çok yakın ilişki içinde olan bir sanatçı. Resimleri, Zapatizm’in görsel estetiğini keşfetme çabaları olarak görülebilir. Bunlar aynı zamanda dışardaki insanları Zapatistlerin politikası, talepleri ve tarihleriyle buluşturan birer geçit işlevi görüyor.
Geçen yıl Aurora’yla yaptığım bir söyleşide, eserlerindeki hangi unsurların Zapatistlerin hayal ettiği “başka dünya”yla ilişkili olduğunu sordum. Cevabı şöyleydi: “Bütün motifler. Mesela, kullandığım renkler her an her yerde mevcut – en başta da kadim formlara dayanarak kendi tasarladıkları kıyafetlerde. Zapatist toplulukları, muazzam çeşitlilikte canlı unsurun birlikte var olduğu mekânlar: her yaştan Zapatist, yeni hasat edilmiş mısırlar, gitar çalan gençler, güneşte kuruyan kakao ve kahve. Her şey, gür bir bitki örtüsünün içine gömülmüş. Her türden evcil hayvan etrafta geziniyor. Bütün bu unsurlar, bir yaşam-orkestrası gibi, armonik bir hareket ve seda yaratıyor.”[6]
Başka bir yerde de vurguladığım gibi,[7] Beatriz Aurora’nın resimlerinin birçoğunun baskın özelliği, perpektifin yokluğu (veya tam gelişmemiş halde bulunması). Bu özellik, ressamın, kompozisyondaki her öğeye eşit konum kazandırma amacını yansıtıyor. Aurora’nın kendine özgü renk kullanımı ve temel formlardan yararlanması, eserlerine naif bir hava vererek, çocukluğa dönme çağrısını, dünya karşısında ve barındırdığı imkânlar karşısında duyulan büyülenmeyi yansıtıyor.
“Yaşam orkestrası” deyişi Zapatistlerin politik süreçlerini çok iyi tarif ediyor, çünkü şirketlerin sömürü ve yıkımlarının yol açtığı ölümün karşısına yaşamı çıkarıyor ve sıradan insanların gündelik hayatıyla organik bir bağı var. Güney Afrikalı bir gecekondu hareketi üyesinin ifadeleriyle, “bu, insanlara yakın ve onlar için gerçek olanın politikası”,[8] ideolojiye karşı olmasa da, önceden var olan bir teoriden yola çıkmıyor, veya işe ayrı bir alandan başlamıyor, somut bir duruma içkin bir bakış açısıyla insanların ne dediğinden ve ne yaptığından hareket ediyor.
Bu yaklaşım, yenilikçi eşitlik ve toplumsal adalet anlayışlarıyla deney yapan benzersiz bir politika türünün gelişmesini sağladı; son derece yerelleşmiş bir ölçekte olmakla birlikte, 20. yüzyıldaki girişimlerin başarısızlıklarını aşan bir politika bu. 1990’ların ortalarından beri bu deneyler, hareketin başta önüne koyduğu zafer ve devlet iktidarını ele geçirme hedeflerinin yerini alarak, Zapatist toplumunu biçimlendiren eşitlikçi formlarda belirginleşti: bağımsız Juntas de Buen Gobierno (iyi hükümet kurulları), sağlık hizmeti sistemi (özerk olarak yönetilen klinik ve hastaneler), eğitim sistemi ve kolektif biçimde örgütlenmiş üretim sistemi.
Subcomandante Marcos, La Realidad’da, 2014
22-25 Mayıs 2014 tarihleri arasında, Zapatist hareketin beş politik merkezinden biri olan La Realidad’da, Galeano adıyla bilinen Zapatist eylemci José Luis Solís López’in anma törenlerine katıldım. Galeano, geniş çaplı bir kontrgerilla stratejisinin parçası olarak, federal hükümetin üyeleri tarafından yönetilip finanse edilen CIOAC-H adlı paramiliter örgüt tarafından birkaç hafta önce öldürülmüştü. Burada bu olayın ayrıntılarına girmeyeceğim; anma törenleri sırasında, Subcomandante Marcos’un kamu önüne son kez çıktığı konuşmasına odaklanacağım. Bu önemli figürün veda sözlerini sarf ettiği bu bildiri, her zamanki gibi son derece derin, şiirsel, dolayısıyla farklı okumalara açıktı.
Malum, Marcos son yirmi yıldır EZLN’nin en çok göz önünde olan sözcüsüydü, öyle ki uluslararası çapta bir ikon haline gelmişti. Ayaklanmanın ilk günlerinde, EZLN’nin sözcülüğünü üstlendiği zamandan beri tanıyoruz onu, ve yıllar içinde bu sözcülük rolünü yorumlama biçiminde ciddi bir değişim olduğunu biliyoruz. Ayrıca kendisinin, ilk aşamalardan itibaren EZLN’nin askerî liderlerinden biri olduğunu da biliyoruz.
Marcos karakterinin biraz abartılı ve teatral olduğu, kamu önündeki görüntüsünün de bir hayli performatif olduğu hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Örneğin Žižek,[9] Marcos’u “Subcomediante” diye adlandırarak, devrimci yaklaşımla bağdaştıramadığı bu tavrı eleştiriyordu. Fakat EZLN’nin birden, bir anma töreni sırasında, bu figürden kurtulmaya karar vermesi, büyük şaşkınlık yarattı. Her şeyden önce bu, “alışıldık” iktidar ve devrim mantığına aykırıydı. Devlet, bozguncu bir örgütü dağıtmak istediğinde, ilk hamlesi liderinden kurtulmak olmuyor muydu? Neden Zapatistler, kendilerine dünya çapında ün kazandıran, bu kadar ilgi çekmiş sembollerden birini ortadan kaldırma gereği duymuştu?
EZLN aylardır Marcos’un ağır hasta olduğu söylentilerini yayıyordu. Ana-akım medya, hastalığının niteliğini bile tartışmaya başlamıştı. Hatta bazıları, aslında EZLN’nin lider kadroları arasında anlaşmazlıklar olduğunu ima ediyordu. Marcos 24 Mayıs günü, La Realidad’da, Galeano anısına düzenlenen geçit töreninde bir atlı asker birliğine öncülük etti. Ama geceleyin, “bunlar, varlığım son bulmadan önce kamu önünde sarf ettiğim son sözler olacak” dediği bildirisini okumaya başladığında, seyirciler arasına endişeli bir sessizlik yayıldı.[10]
Marcos konuşmasına, EZLN’nin son yirmi yıldır geçirdiği değişim sürecindeki farklı boyutları ele alarak devam etti; ona göre bu değişimleri anlayabilenlerin sayısı çok azdı. Değişimin unsurlarından biri sınıftı: “aydınlanmış orta sınıftan, yerli köylüye geçiş”; bir diğeri ırktı: “melez liderliğinden, yerli liderliğine geçiş”. Ama değişimin bir unsuru da, düşünceydi: “devrimci öncülük anlayışından, itaat ederek yönetme anlayışına; yukardan iktidarı ele geçirme hedefinden, aşağıdan iktidar yaratma hedefine; uzmanlaşmış politikadan, gündelik politikaya; liderlerden halka; toplumsal cinsiyete dayalı marjinalleşmeden, kadınların katılımına; ötekini küçümsemeden, farklılığın kutsanmasına” geçilmişti.[11]
Bu analizin sonunda Marcos şunu soruyordu: Meksika’da entelektüeller, politikacılar ve eylemciler de dahil olmak üzere birçok insan, tarihi halkın yaptığını kabul etmekle birlikte, “uzmanların” bulunmadığı bir halk yönetimi karşısında neden bu kadar korkuya kapılıyordu? “Halk yönettiğinde, insanlar kendi atacakları adımlara kendileri karar verdiklerinde, [neden bu insanlar] bu kadar dehşete düşüyorlar���dı?[12]
Marcos, bu sorulara cevap bulmak için, 1 Ocak 1994’te EZLN’nin Chiapas’ın kentlerine indiği ve adımlarıyla dünyayı yerinden oynattığı isyana döndü. İlerleyen günlerde isyancılar ortada bir tuhaflık olduğunu fark etmeye başlamışlardı: “dışardaki insanlar bizi görmüyordu”.[13] Zapatistler, sivil toplumun, isyanlarının gerçek niteliğini anlayamadıklarını sezmişlerdi. “Yerlilere hep tepeden bakmaya alıştıklarından, bize bakmak için başlarını yukarı kaldırmadılar. Bizi hep aşağılanmış halde görmeye alıştıklarından, onurlu isyanımızı anlayamadılar. Bakışları sadece, kar maskesi giymiş vaziyette gördükleri, yani göremedikleri, bir meleze [Marcos’a] odaklandı.”[14]
Bu, Marcos’un açıkladığına göre, hareketin tarihi içinde “Marcos figürünün inşasının” başlangıcıydı. Bu inşanın gerekçeleri ortadaydı: ırkçılık, 500 yıllık sömürü ve aşağılanma, ayrıca politik öncülük anlayışı, insanları birkaç bin yerlinin nelere kadir olabileceğini görmekten alıkoymuştu. Bu insanlara, solun bazı kesimleri de dahildi, çünkü “sol, en çok da devrimci olma iddiasındaki sol da ırkçılıktan nasibini almıştır.”[15]
Hareket, bu görünürlük sorununa çare olarak, yerli isyanı ile toplum arasında –yani, birbiriyle bağdaşmayan iki kozmoloji arasında– sembolik bir dolayım aracı işlevi görecek estetik bir yaratıma başvurdu.
Marcos karakterini illa tanımlamam gerekiyorsa, hiç tereddütsüz, onun renkli bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Daha iyi anlayasınız diye şöyle de diyebilirim: Marcos, Bağımsız-Olmayan-Medya’ydı.[16]
Bu ifadeler çok önemli, çünkü “Marcos’un inşası”ndaki estetik-politik anlama dair bir (öz)eleştiri içeriyor. Marcos, bir mecra olarak imajının bağımsız olmadığını söylemekle, bu imajın iktidar alanına ait olduğu, o alana sızmak için kurgulanmış olduğu gerçeğine göndermede bulunmuştu.
Guy Debord’un izinden giderek, Marcos imajının “gösteri nitelikli” olduğunu, çünkü imajların yapısal bir ayırma, dolayımlama ve etkisizleştirme işlevi gördüğü soyut bir üretim ve toplumsal ilişki rejiminin parçası olduğunu iddia edebiliriz. Debord Gösteri Toplumu kitabında imajların toplumsal ilişkileri düzenleme biçimi sonucunda bireylerin üretim, ihtiyaç, duygulanım, arzu vb. gibi alanlarda kendi varlık koşullarının gerçekliğinden koparıldığını öne sürer. İmajlar insanları, bir soyutlaşma sürecine iter; bu süreçler, Tiqqun’un “kamusallık” diye nitelediği gayri şahsi bir ortak duyu içerisinde gerçekleşir. Kamusallık yoluyla “liberal devlet, nüfusun temelindeki geçirimsizliğe şeffaflık verir” ve böylece onu daha etkili biçimde yönetir.[17]
Dediğim gibi, Marcos figürü, Zapatist isyanı ile toplum arasında köprü kurmak üzere kamusallık alanına yansıtılmıştı. Zapatistlerin politik süreçlerini, daha alışıldık ve kolaylıkla algılanan bir devrimci imgeleme uygun düşen bir estetik çerçeveye yerleştirme ihtiyacının sonucuydu: ırksal ve sınıfsal hiyerarşileri yeniden ürettiği için de (beyaz, eğitimli bir lider), cazip bulunan bir çerçeveydi bu. Fakat bu imaj, hareketin gerçeğinden koparılmış bir soyutlamanın ürünüydü. Marcos’un inşası, isyana bir ölçüde ihanet ediyordu, çünkü onun hem niteliği hem de kompozisyonu konusunda yalan söylüyordu. Yıllar geçtikçe Marcos figürü, kamusallık alanında neredeyse kendi başına bir varlık kazandı, medya tarafından temellük edildi ve gösteri niteliğine büründürüldü, bunun sonucunda da kısmen depolitize oldu.
1851 tarihli bir metinde Fransız bir işçi, büyük sanatçıların (ve sosyalist propagandanın) işçi figürünü temsil ettikleri kalıplaşmış tasvirleri eleştirir: “Döküm işçilerinin sert duruşu, hayranlık verici bazı çalışmalara konu olmuştur. Flaman ve Hollanda okulları, bu duruşun bir Rembrandt veya bir Van Ostade’nin elinde nasıl iyi sonuçlar yaratabileceğini gösterdi. Ama bizler, bu hayranlık verici eserlere model olan işçilerin, çok genç bir yaşta görme yetilerini kaybettikleri gerçeğini aklımızdan çıkaramıyoruz, ve bu gerçek, o büyük ustaların eserlerine bakmaktan aldığımız zevkin kaçmasına sebep oluyor”.[18] Yani, döküm işçisinin estetik soyutlaması, fabrika koşullarındaki sefaletin üzerini örter. Öte yandan, Rancière şöyle der: “Ressamların, işçilerin yüzlerinde tasvir ettiği heybetli, erkeksi şiirsellik, işçilerin sefaletini örten bir maske değildir basitçe. Bir hayalden vazgeçmenin karşılığında ödenen bedeldir: imajlar dünyasında başka bir yere sahip olma hayalidir bu”.[19] Propaganda veya “kamusallık” adına üretilen imaj, temsil edilen özne (işçi, veya devrimci yerli köylü) üzerinde gizemleştirici ve baskıcı bir etki yaratır, çünkü onu belli bir duruma, veya imajlar dünyasında belirli bir yere tayin ederek, özgür olmasını engeller. “İşçiyi ona ayrılmış yerde tutmak için”, der Rancière, “gerçek hayattaki hiyerarşinin, imgelemsel bir hiyerarşideki kopyasının da olması gerekir […]”.[20]
Bu işçi temsilleri gibi, “Devrimci Marcos” figürü de Zapatist hareketin gerçekliğini (ırk, sınıf ve yapı bakımından) gizemleştirir, ama aynı zamanda Zapatist isyancılara imajlar dünyasında belirli bir yer tayin eder. Marcos’un vedası, bu dinamiği altüst etme hamlesi olarak görülebilir. Uruguaylı sosyolog Raùl Zibechi, bu etkileyici hamleyle birlikte “Zapatistlerin çıtayı muazzam yükseltiğini, bugüne dek hiçbir politik gücün erişemediği bir yere çıktıklarını” öne sürüyor.[21] Gerçekten de Zapatizm’in politik meydan okuması, Marcos’un estetik olarak temsil ettiği askerî liderlik düzeyinde değil, özerkliğin inşasında hayata geçiyor: iktidarın tabandan yaratılmasında, herkes için ve herkesle bağı olan gündelik politikada.
Kaynak: Alessandro Zagato’nun Poetics and Aesthetics in Zapatismo: The Farewell of Subcomandante Marcos başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.
[1] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[2] Deleuze, Difference and Repetition (New York: Columbia University Press, 1994).
[3] Yvon Le Bot, El sueño zapatista. Entrevistas con el Subcomandante Marcos, el mayor Moisés y el comandante Tacho, del Ejercito Zapatista de Liberación Nacional (México: Plaza & Janés, 1997) s. 123.
[4] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[5] Kadın giysileri. Jeff Conant, A Poetics of Resistance: The Revolutionary Public Relations of the Zapatista Insurgency, 2010.
[6] GIAP, “Entrevista a Beatriz Aurora”, Rufiàn Revista, 17, 2014 s. 67.
[7] Natalia Arcos ve Alessandro Zagato, “Diálogo n°1: Notas sobre estética y política en el movimiento zapatista” Rufiàn Revista, 17, s. 21
[8] S’bu Zikide, “The high cost of the right to the city”. Abahlali Official Website, 25 Mayıs 2009 http://www.abahlali.org/taxonomy/term/1093
[9] Slavoj Žižek, “Resistance Is Surrender”, London Review of Books, 29, 22: 7. Resistance is Surrender
[10] EZLN, “Entre la Luz y La Sombra”, Enlace Zapatista, 25 Mayıs 2014 http://enlacezapatista.ezln.org.mx/2014/05/25/entre-la-luz-y-la-sombra/ İngilizce çevirisi için bkz. Between Light and Shadow
[11] A.g.e.
[12] A.g.e.
[13] A.g.e.
[14] A.g.e.
[15] A.g.e.
[16] A.g.e.
[17] Tiqqun, Introduction to Civil War (Los Angeles: Semiotexte, 2010).
[18] Jacques Rancière, The Nights of Labour: The Workers’ Dream in Nineteenth Century France (Philadelphia: Temple University Press, 1989) s. 5 .
[19] A.g.e.
[20] A.g.e.
[21] Raùl Zibechi, “The Death Of SupMarcos. A Blow to Revolutionary Pride”, Dorset Chiapas Solidarity, 20 Haziran 2014 https://dorsetchiapassolidarity.wordpress.com/2014/06/20/the-death-of-supmarcos-a-blow-to-revolutionary-pride/
5 notes
·
View notes
Text
Ogden Nash
BANKERLERDEN BÜTÜN FARKIMIZ: ONLAR PARALI BİZ PARASIZ
Bankaları ��vmek için yazıldı bu şiir.
Para şıkırtısı neymiş gör, hele bir bankadan içeri gir!
Bir de garip bir ses duyacaksın, ne kadın sesi o, ne su şırıltısı, Bilirim, duymuşluğun yok, o, binlik bangınotların hışırtısı. Mermer konaklarda otururmuş bankerler, hakları,
Boşuna mı yıllar yılı "Milli Kalkınma" diye bağırıp çağırdıkları! Asıl, bir usulleri var, ona borçlular her şeyi, o bir bozulmaya görsün, bankaların işi bitti:
Kısacası, paraya muhtaç olanlardan gayrısına açılır kredi.
Sizi bilmez miyim hiç, anlı şanlı bankerler, nasıl da kılı kırk yararsınız!
Siz, ev kirasını ödemek için borç istemeye gelen vatandaşları kuruş koklatmaksızın dehliyebilen milli kahramanlarsınız. Evet. Siz, çocuğum doğacak diye iki yüz lira borç istemeye görsün bir dar gelirli,maymunlara zart zurt eden
Tarzan edasiyle bakarsınız suratına,
"İşine git, oğlum!" dersiniz, "Ne sandın burasını? Burası ne
tefeci Şakir, ne emanetçi Sultana!
"Ama diyelim ki bir kalantor zat çıktı geldi bankanıza, olur a, milyonunu çiftleştirmek istemiş canı,
Bak, o zaman koruyucu melek kesilirsiniz. "Arzunuz, emriniz" demeye kalmaz, toslarsınız milyonu.
"Madem bir milyonu var, değil mi ya niye iki milyonu olmasın?"
derken hazret, iki milyon daha istemeye kalkar, "Baaşüstüne'yi bastırırsınız hemen, değil mi ki elde iki milyon emniyet akçesi var.
Münasip buyurmuşsunuz" der toplanınca banka idare heyeti, "Bütün istediğimiz bizim, kalkındırmak memleketi.
" Kuzum, bankaları yerdiğim sanılmasın sakın,
Bilmez miyim ne büyük işler çevirdiklerini onların!...
Bilmez miyim; "Parayla bitmez iş, hayatın temeli sağlıktır, mutluluktur" deyip gezen menfi unsurları ortadan kaldırarak
cemiyete ne büyük hizmetler gördüklerini,
Bilmez miyim, sağlığını, mutluluğunu korumak için beş on kuruş
isterikleri vakit, o serserileri nasıl kapı dışarı ettiklerini! Bilmez
miyim, Mukaddes Para'ya dil uzatmak ne demekmiş anlasınlar
diye, bilmez miyim o insanları nasıl açlıktan öldüklerini!...
Çeviri: Can Yücel
#Ogden Nash#can yücel#şair#şiir#şiirler#şiirheryerde#edebiyat#banker#insancıklar#insan#insanlar#kapitalizm#sömürü#para#hiç#keşfet
4 notes
·
View notes
Text
‘’sizin şu etinizden büyük bir şiir doğacak.’’
walt whitman bedene sık sık övgülerde bulunuyorsa da işaret ettiği ruhtu, o bedenle ruhu mezcetmiş, bedenin sadece ‘kanayan makine’ olmadığını düşünüyordu.
birisi ruhu mu görmek istedi? / buyur gör, kendi şeklini ve çehreni.. / bak! beden içerir ve anlamanın kendisidir, esas / meseledir ve içerir ve ruhtur.
‘’whitman’ın şiirlerini bu denli önemli kılan şudur: ‘güzelliği terden’, metafiziksel ruhu yağ ve deriden çekip çıkartmaya çalışır. filozofların yüzyıllarca yaptıkları gibi dünyayı ikicilikler şeklinde bölmek yerine, whitman her şeyi diğer şeylerle süreklilik içinde kavrıyordu.’’ j. lehter
‘‘whitman bhagavatgita ile new york herald’ın kayda değer bir karışımıdır.’‘ r. woldo
bedenin şairiyim ben / hem de ruhun / yeryüzünün köleleri de bir efendileri de ben de / efendilerle kölelerin aeasında duracağım / her ikisine de gireceğim ki her ikisi de aynı şeklide anlasın beni.
walt whitman, şiirlerinin ‘açıkça cinselliğin, aşkın ve her daim hayvani güdülerin şiiri’ olduğunu kabul etse de, sanatının bu bedensel telmihleri ‘farkı bir ışık ve atmosfer katına yükselttiği’ne inanıyordu.
walt whitman‘ı j. lehter’in ‘’proust bir sinirbilimciydi’’ isimli kitabında ‘’hissetmenin tözü’‘ bölünde tanıştım, şiirlerinden çok onu biraz daha tanımak için aldım kitaplarını. çeviri şiirin iyisine bile tahammülüm pek olmamasına rağmen şiirlerinin bazılarını çok sevdim.
asaf halet çelebi, cahit koytak, rilke, tagore, rene char bir de walt whitman.
ismet özel’in münacaat’ı, turgut uyar’ın arz-ı hal’i, hakan kalkan’ın meryem koçaklamarı, bahdiyar vahapzade’nin allah’ı, füruğ ferruhzad’ın rüzgar bizi götürecek’i, attila ilhan’ın şahane serseri’si, edip cansever’in yaş değiştirme törenine yetişen ��yle bir şiir’i ve ne gelir elimizden insan olmaktan başka?
ilk bu şiirler geldi aklıma, sizin tekrar tekrar dinlediğiniz şiir, ‘muhakkak oku’ dediğiniz şair var mı?
#okuduklarım#çimenyaprakları#waltwhitman#jonahlehrer#asafhaletçelebi#turgutuyar#bahdiyarvahapzade#fürugferruhzad#atillailhan#edipcansever
5 notes
·
View notes
Text
İsmet Özel Evet İsyan
İsmet Özel: Evet İsyan İsmet Özel Kimdir? İsmet Özel, 19 Mayıs 1944 tarihinde Kayseri’de doğmuş, Türk edebiyatının ve düşünce dünyasının en önemli figürlerinden biri olarak tanınmaktadır. Şiir, deneme, makale ve çeviri gibi pek çok alanda eser vermiş olan Özel, özellikle edebiyat ve siyaset arasındaki derin ilişkiyi sorgulayan çalışmalarıyla dikkat çekmektedir. Eserlerinde bireyin toplumsal…
0 notes
Text
Bir taş at. Bir taş daha at. Bir şiir ateşle. Bir yumruk yükselt. Sesini yükselt. Bir çocuk yetiştir. Bir maske tak. Duvara bir slogan yaz. Şehitleri an. Bir hayal kur. Bir barikat kur. Tarihine sahip çık. Sokaklara sahip çık. Bir slogan at. Bir kurşun at. Bir tohum ek. Bir ateş yak. Bir cam kır.
Terle. Sahte belge düzenle. Bir bildiri bastır. Bir kanun kaçağını barındır. Bir yara sar. Bir dosta sevgi göster. Silahını temizle. Hakikati söyle. Bir miting düzenle. Arkanı kolla. Gökyüzüne bak. İz bırakma. İşçilerden öğren. Bir yoldaşa öğret. Bir hücreyi ziyaret et. Bir savaş esirini kurtar. FBI'ın gizli dosyalarını çal. Kendi kalbini çal. Parolayı aklında tut. Bir aynasızı silahsızlandır. Bir füzeyi çalışmaz hale getir. Bir fıkra anlat.
Bir plan yap. Bir ümit ışığı gör. İsmini değiştir. Bir teoriyi test et. Bir dogmaya meydan oku. Korkunu kullan. Bir damla gözyaşı akıt. Haritayı incele. Hainlerle hesaplaş. Ağırlığını hakkıyla taşı. Biraz daha ağırlık kazan. Sevmek için mücadele et. Sevdiğini bir daha söyle. Sınırı aş.
Tim Blunk / Hauling Up the Morning Çeviri: Hakan Albayrak
#Malcolm X#taş#savaş#plan#sev#öğren#öğret#oku#slogan#ümit#gözyaşı#yara#kalp#mücadele#maske#dost#tohum#sınır#fıkra#şiir#Tim Blunk#Hauling Up the Morning#Hakan Albayrak
0 notes
Text
Link: https://www.youtube.com/watch?v=6wlyEPXT5J8
“Genius Loci” bir derleme albümdür. / “Genius Loci” is a compilation albüm.
Genius Loci
1. Prelüd
2. Sanki eski bir zaman, yeni bir sabah
3. Okyanus Güzeli
4. A Word of 🎵
5. Durağan
6. A Word of Farewell to Poetry
7. Bu Aşkın Hayali
8. “Bir Bülbüle Gazel”, John Keats (şiir)
9. Pieces of Live Music That Was Recorded After Life's Thrill and Before Art's Rendition
sözler / lyrics: Emre Erol
müzik / music: Emre Erol
şiir çevirisi: Emre Erol
The first, second and fifth songs’ music were composed on my Raimundo classical guitar, the others on GarageBand.
Sekizinci parçadaki John Keats şiiri ilk kez benim tarafımdan Türkçe'de çeviri olarak yayımlanmıştır. Kitap için link: https://www.kitapyurdu.com/kitap/son-...
1 note
·
View note
Text
türkçe'de perec'çe bir yenidenyazım denemesi | bir değerlendirme | 01
“Potansiyel Edebiyat Atölyesi”nin şenlikli yazarı Bay Perec’in imkansıza yakın dil-deneylerinden birine daha hoşgeldiniz! Bu çetrefilli oyunun kuralları kabaca şöyle olacak:
144 harften oluşan bir metin yaz.
Bu metnin harflerini yatay satırlarda 12 birim, dikey sütunlarda da 12 birim olacak şekilde teker teker diz ve böylece bir matris oluştur.
ANCAK,
Bu metni öyle bir şekilde yazmalısın ki bu yöntemle dizildiğinde...
Her bir satırdaki 12 harfin 7’si sessiz, 5’i sesli olmak zorunda.
İlk satırda kullandığın 6 harf, sonraki 11 satırın her birinde tamamıyla tekrar yer almak zorunda.
Bu 6 harfin hepsi farklı harfler olmalı. Mümkünse dilin az kullanılan sessizleri de aralarında yer almalı.
6’sı haricinde 1 sessiz harf de her seferinde boşa düşmeli ki bu harfler § sembolüyle karşılanacaktır.
Bu matrise yerleştireceğin metin bir şiir olmalı. Dilbilimsel anlamda çıkışsız kelime ve harf öbeklerinden oluşamaz. Mümkünse kendi içinde az da olsa anlam barındıran, öğeleri tespit edilebilir cümlelerin ve kelimelerin şiirsel tertibinden oluşan, 144 harfe geldiğinde noktalanan bir edebi metin olmalı.
Bu kurallar dahilinde kalıp bir metin üretmeye çalışırken; çok eklemli, jengavari upuzun bir bütün nesneyi dengede tutmaya çalışıyormuşsunuz hissi yaşıyorsunuz. Sıradan basit bir eklemede, ufacık bir fazla müdahalede bulunursanız bütün sistem gürültüyle çökebilir. Dilde, artta kalan ve önde olan zamanı imleyen bir tamlama eki kullanmak, bir parçayı ya da bütünü tanıtlayacak bir sıfat yahut zarf kullanmak bile sizi zaten bazı zaruretlere sürüklemekte. Metnin durmaksızın ve sırasızca önceye ve sonraya akan; suskuları, duraklamaları, kapanmaları, açılmaları, yükselmeleri, kırılmaları, kıvrılmaları olan korkunç labirentliğini; birtakım katı kurallar eşliğinde 144 harfe sığışmış kusursuz bir minyatür odada, temsilî bir görüntü üretecek nesnel laboratuvar ortamında deneyimlerken tüm bu matematik sizi ilginç bir şekilde ruha götürmüş oluyor.
Edebi bir metni bir matrise hapsetmenin bir başka göndergesi daha var. Bilinir ki dilin içindeki her harfin özgül ağırlığı farklıdır. Her harfin metnin herhangi bir zamanına ve parçasına referans verme şekli, o alanla ilişkilenme yöntemi farklıdır. Dil içindeki her birim, akmakta olan içkin ve dışsal anlamlar silsilesinin maruzluğunda sürekli olarak değişken yoğunluklara erişir. Lakin matrise yerleştirilmiş, eşitlikçi ve nötr matematiğe sıkıştırılmış bir dilde bunun aksi bir gerilim söz konusudur. Bu mekanda dil öğeleri; yalnızca 1 birim değeri olan matamatiksel semboller, bütünün eşit ve temel parçaları haline gelirler. Mantıklı bir ortaklaşma zemini, genelgeçer bir iletişim kurabileceğini varsayarak kodladığımız dile bu örnekle dayatılan çatışkı; rasyonalite bağlamında insanlığın kültür tarihi boyunca yaşadığı çatışkının da mütevazı bir çağrıştıranıdır. Dilin nesneliğinin bu şekilde ortaya çıkışı “somut şiir” akımına da paralellik gösterir.
Aşağıdaki yenidenyazımı Perec’in oyununun bütün kaidelerine uyarak uzun bir çalışma sonucu Türkçe’de gerçekleştirdim. Blogumda bulabileceğeiniz yazının 3.part'ında da Perec'in gerçekleştirdiklerinin çevirilerini ve yorumlamalarını, adaptasyonlarını bulabilirsiniz.
ÖNCÜL KOPMA
“Öncül Kopma”nın Eceli;
kapımda makûl celp.
Nasip:
Kelimecinin lakap mecmuasını
cılk pamukla mıncırıp aklınca;
pimi çekilmiş can pikapını
mecalsiz kalp canıma
liman yapacak.
Ö N C Ü L K O P M A § I
N E C E L İ K A P I M §
A M A K U L C E § P N A
§ İ P K E L İ M E C İ N
İ N L A K A P M E C § U
A § I N I C I L K P A M
U K L A M I N C I § I P
A K L I N C A P İ M İ §
E K İ L M İ § C A N P İ
K A P I N I M E C A L §
İ § K A L P C A N I M A
L İ M A N § A P A C A K
#perec#oulipo#georges perec#palindrome#yaşam kullanma kılavuzu#deneysel edebiyat#somut şiir#edebiyat inceleme#edebiyat eleştiri#çağdaş eedebiyat#çağdaş şiir#matris#çeviri şiir#yenidenyazım#perec kullanma kılavuzu
0 notes
Text
Claude 3.5 Sonnet: Yapay Zeka Dünyasında Bir Devrim mi?
Anthropic tarafından geliştirilen Claude 3.5 Sonnet, son zamanlarda yapay zeka (AI) alanında oldukça dikkat çeken bir modeldir. Bu modelin öncülleri olan Claude 3 ve Claude Opus'u geride bırakarak, performans ve yetenekler bakımından önemli bir sıçrama yapmıştır. Peki, Claude 3.5 Sonnet tam olarak neler sunuyor? Bu detaylı incelemede, modelin öne çıkan özelliklerini, kullanım alanlarını, avantajlarını ve dezavantajlarını inceleyeceğiz ve Claude 3.5 Sonnet'in yapay zeka dünyası için ne ifade ettiğini değerlendireceğiz. 1. Artırılmış Hız: Claude 3.5 Sonnet, önceki modellere kıyasla iki kat daha hızlı çalışıyor. Bu sayede, büyük veri kümelerini daha hızlı işleyebiliyor ve daha kısa sürede sonuçlar üretebiliyor. Bu da modelin pratik uygulamalarda daha kullanışlı ve verimli olmasını sağlıyor. 2. Gelişmiş Kodlama Becerileri: Claude 3.5 Sonnet, kod oluşturma ve kodlama ile ilgili görevlerde oldukça başarılı. Sadece metin tabanlı kodlar değil,GUI kodları da üretebiliyor. Bu sayede, yazılımcılar ve geliştiriciler için oldukça faydalı bir araç haline geliyor. 3. Gelişmiş Görsel Algılama: Claude 3.5 Sonnet, görsel algılama konusunda da önemli bir ilerleme kaydetmiş durumda. Resimleri ve videoları analiz ederek, nesneleri ve sahneleri tanıyabiliyor ve bu bilgilere göre metin üretebiliyor veya kod yazabiliyor. Bu özellik,modelin görüntü işleme ve robotik gibi alanlarda kullanılmasını mümkün kılıyor. 4. Geniş Bağlam Penceresi: Claude 3.5 Sonnet, metinleri işlerken daha geniş bir bağlam penceresi kullanabiliyor. Bu sayede, metnin anlamını daha iyi kavrayabiliyor ve daha tutarlı ve anlamlı yanıtlar üretebiliyor. 5. Kullanıcı Dostu Arayüz: Claude 3.5 Sonnet, yeni başlayanlar için bile kullanımı kolay bir arayüze sahip. Karmaşık komutlar yerine, basit ve doğal bir dil kullanarak modelle etkileşim kurmak mümkün. Kullanım Alanları: Claude 3.5 Sonnet'in kullanım alanları oldukça geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Başlıca kullanım alanları şunlardır: - Metin Üretimi: Makale yazma, hikaye yazma, şiir yazma, senaryo yazma gibi metin üretim görevlerinde kullanılabilir. - Kodlama: Yazılım geliştirme, web sitesi tasarımı, mobil uygulama geliştirme gibi kodlama görevlerinde kullanılabilir. - Görüntü İşleme: Resimleri ve videoları analiz etme, nesneleri ve sahneleri tanıma, görüntü düzenleme gibi görüntü işleme görevlerinde kullanılabilir. - Soru Cevaplama: Açık uçlu soruları cevaplama, bilgi verme, özetleme gibi soru cevaplama görevlerinde kullanılabilir. - Çeviri: Metinleri bir dilden diğerine çevirme görevlerinde kullanılabilir. Avantajlar: - Hızlı ve verimli - Gelişmiş kodlama becerileri - Gelişmiş görsel algılama - Geniş bağlam penceresi - Kullanıcı dostu arayüz Dezavantajlar: - Kapalı kaynak kodlu olması - Bazen hatalı veya yanıltıcı bilgiler üretebilmesi - Yaratıcılık eksikliği Sonuç: Claude 3.5 Sonnet, yapay zeka alanında önemli bir ilerlemeyi temsil ediyor. Hızlı, güçlü ve çok yönlü bir model olan Claude 3.5 Sonnet, birçok farklı alanda kullanılabilir. Ancak, modelin hala geliştirme aşamasında olduğunu ve bazı sınırlamaları olduğunu unutmamak gerekir. Kapalı kaynak kodlu olması ve bazen hatalı bilgiler üretebilmesi gibi dezavantajları da göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer yapay zekayla yeni tanışıyorsanız veya basit ve kullanımı kolay bir model arıyorsanız, Claude 3.5 Sonnet sizin için ideal bir seçim olabilir. Ancak, daha gelişmiş ve özelleştirilebilir bir modele ihtiyacınız varsa, farklı seçenekleri de değerlendirmeniz önerilebilir. Claude 3.5 Sonnet'in Geleceği: Claude 3.5 Sonnet, yapay zeka dünyasında büyük bir potansiyele sahip. Gelecekte bu modelin daha da geliştirilmesi ve yeni yeteneklerle donatılması bekleniyor. Bu sayede, Claude 3.5 Sonnet'in daha da geniş bir yelpazede kullanılabilmesi ve hayatımızı birçok yönden kolaylaştırması mümkün olacak. Ancak, yapay zekanın etik kullanımı ve bu tür güçlü modellerin potansiyel riskleri de göz ardı edilmemelidir. Claude 3.5 Sonnet gibi modellerin sorumlu bir şekilde geliştirilmesi ve kullanılması, tüm insanlık için büyük önem taşımaktadır. Genel Değerlendirme: Claude 3.5 Sonnet, yapay zeka alanında heyecan verici bir gelişmedir. Hızlı, güçlü ve çok yönlü bir model olan Claude 3.5 Sonnet, birçok farklı alanda kullanılabilir ve hayatımızı birçok yönden kolaylaştırma potansiyeline sahiptir. Ancak, modelin hala geliştirme aşamasında olduğunu ve bazı sınırlamaları olduğunu unutmamak gerekir. Ayrıca, yapay zekanın etik kullanımı ve bu tür güçlü modellerin potansiyel riskleri de göz ardı edilmemelidir. Claude 3.5 Sonnet'i Kullanmayı Düşünüyorsanız: - İhtiyaçlarınızı ve bütçenizi dikkatlice değerlendirin. - Modelin artılarını ve eksilerini göz önünde bulundurun. - Modelin kullanım şartlarını ve lisans bilgilerini inceleyin. - Modelin kullanımında etik ve sorumlu davranın. Claude 3.5 Sonnet Hakkında Daha Fazla Bilgi İçin: - https://www.anthropic.com/ - https://claude.ai/ - https://medium.com/tag/artificial-intelligence Not: Bu inceleme, Claude 3.5 Sonnet'in şu anki durumu hakkında bilgi vermektedir. Modelin gelişmeye devam ettiğini ve gelecekte yeni özellikler ve işlevler eklenebileceğini unutmayın. Read the full article
0 notes
Text
Şile’de Genç Yazarlar, Genç Kalemler Fuarı açıldı
https://pazaryerigundem.com/haber/172901/silede-genc-yazarlar-genc-kalemler-fuari-acildi/
Şile’de Genç Yazarlar, Genç Kalemler Fuarı açıldı
Şile’de İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü uhdesinde yürütülen “Geleceğin Yazarları” projesi kapsamında Şile ” Genç Yazarlar, Genç Kalemler Fuarı” düzenlendi.
Nurcan KIRCALI / İSTANBUL (İGFA) – “Geleceğin Yazarları” Projesi kapsamında bir dönem boyunca, şiir, öykü, masal, anı, tekerleme gibi alanlarda eserler üreterek yazarlığa adım atan öğrencilerin, yazdıkları eserlerin kitaba dönüşmesi sürecinin heyecanını hep birlikte yaşadılar.
Program açılış konuşmasını gerçekleştirilen İlçe Milli Eğitim Müdürü Okan Ayhan; “ İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün projesi kapsamında İlkokul ve Ortaokul öğrencilerimize okuma yazma alışkanlığı kazandırmak, şiir, öykü, masal, anı, tekerleme gibi alanlarda eserler üretebilecek ve alt yapılarını oluşturmak üzere bu proje gerçekleştirildi.
Her oklumuz kendi eserlerini, kendi kitaplarını hayata geçirdi. Bir Ülkenin , Milletin en büyük zenginliği dilidir Türkçemizdir. Türkçemizin zenginliklerini bu faaliyetlerle öğrencilerimize aşılamaktır. Bu proje kapsamında emekleri olan tüm öğretmen arkadaşlarıma, geleceğin yazarlarına ve proje çalışmalarımıza destek veren tüm velilerimize teşekkür ediyorum” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
“TÜRKÇEMİZİN DOĞRU KULLANMAK HUSUSUNDA ÇOK ÖNEMLİ BİR PROJE”
Programda konuşan Şile Kaymakamı Mehmet Nebi Kaya’da İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Genç Yazarlar Projesinde çocuklarımızın okuma yazma alışkanlıklarını geliştirmek, pekiştirmek hayallerini düşüncelerini kaleme aktarmalarını sağlamak ve gururlu şekilde Türkçemizi kullanmak hususunda kendilerini geliştirmeleri ve en doğru şekliyle öğretmenlerimizin nezaretinde geleceğe hazırlanmaları hususunda çok kıymetli ve önemli bir çalışma olduğuna dikkat çekti.
Öğrenci, öğretmen, veli ve ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle başlayan fuarda kitaplarını imzalayan minik yazarlar, geleceğin yazarları olma yolculuklarına ilk adımlarını atmış olmanın mutluluğunu paylaşırken İlçe Kaymakamı Mehmet Nebi Kaya’ya kitap hediye ettiler. Öğrenciler ile bizzat kitapları ile ilgili konuşan Kaya bir çalışmada Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmış kitabın İngilizce bölümünden bir paragraf okudu ve adeta Türkçe olarak öğrencilere çeviri yaptı ve geleceğin yazarlarının heyecanlı bakışları görüntülere yansıdı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Hayat hatiradir Mavi denizlerin üzerine rüzgâr estiğinde Dağların omuzlarına yağmur yağdığında Düşünüyorum Ne kalmış hayattan Nehirlerin kederli taşlarından Ve çocukluğun tatlı rüyalarındaki renkli balıklardan başka... Ben hayatı rüyamda görmüşum Ve aşık uyanmışım Ve artık uyuyamıyorum Şiir: Nadir Penahzade Çeviri: Mojtaba Nahani
12 notes
·
View notes