#Şam ziyareti
Explore tagged Tumblr posts
zerihcom · 20 days ago
Text
Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları Şam’da Heyet Tahrir Şam Lideriyle Görüştü
1 minute Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Fransız mevkidaşı Jean-Noel Barro, Avrupa Birliği (AB) adına Suriye’ye giderek Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed Şara ile bir araya geldi. Almanya Dışişleri Bakanlığı, bu ziyaretin Suriye’nin yeni yönetimiyle doğrudan temas kurma adımı olduğunu açıkladı. Suriye’deki Esed rejiminin devrilmesinin ardından “kapsayıcı yönetim” vurgusuyla…
0 notes
pazaryerigundem · 8 hours ago
Text
İstanbul-Şam hava seferleri başladı
https://pazaryerigundem.com/haber/202338/istanbul-sam-hava-seferleri-basladi/
İstanbul-Şam hava seferleri başladı
Tumblr media
İstanbul-Şam uçuşlarının bugün Türk Hava Yolları tarafından başlatıldı. Uçakların İstanbul’dan kalkış saati 09.00, Şam’dan kalkış saati ise saat 13.00 olarak planlandı.
ANKARA (İGFA) –Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, İstanbul-Şam uçuşlarının bugün başladığını duyurdu..
Bakan Uraloğlu, kış dönemini kapsayan 23 Ocak-27 Mart döneminde salı, perşembe, pazar günleri olmak üzere haftada 3 gün seferlerin düzenleneceğini ifade etti. Bakan Uraloğlu, uçakların İstanbul’dan kalkış saatinin 09.00, Şam’dan kalkış saatinin ise 13.00 olarak planlandığını kaydetti. 
Uçuşların görerek uçuş (VFR) şartlarında gerçekleştirileceği için gündüz saatlerine odaklanarak düzenlendiğini belirten Bakan Uraloğlu, “Söz konusu uçuşların gerçekleştirilebilmesi için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ve Suriye Havacılık Otoritesinden gerekli izinlendirilme süreçleri tamamlandı.” dedi.
Bugün gerçekleştirilen ilk uçuşta teknik bir heyetin de yer aldığını belirten Uraloğlu, daha önce de Halep ve Şam Havaalanlarına mevcut durumu ve eksiklikleri inceleyip tespit etmeleri amacıyla ekiplerimizi görevlendirdiklerini anımsattı. Uraloğlu, “Bugünkü ilk uçuşla Şam’a giden Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden teknik ekibimiz pazar gününe kadar Suriye’de saha ziyareti ve denetimler gerçekleştirecek.” diye konuştu.
Tumblr media
0 notes
alittlefurtheroutoftheway · 1 month ago
Text
Hakan Fidan’ın Şam Ziyareti Dünya Basınında Geniş Yankı Uyandırdı
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Suriye’deki muhalif lider Heyet Tahrir Şam lideri Muhammed Colani ile yaptığı tarihi görüşme, dünya medyasında büyük bir yankı uyandırdı. Şam’da gerçekleşen bu ziyaret, Suriye’deki çatışmalardan sonra Türkiye’nin bölgeye yönelik yeni bir diplomatik hamlesi olarak değerlendiriliyor. Bakan Fidan, Beşar Esad rejiminin düşmesinin ardından muhalif lider Muhammed…
0 notes
birfinansci · 1 month ago
Text
Cevdet Yılmaz'dan Hakan Fidan'ın Suriye Ziyareti Üzerine Açıklama: "Dostluğun Simgesi"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, sosyal medya hesabı üzerinden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriye’nin başkenti Şam’a gerçekleştirdiği ziyareti değerlendirdi. Yılmaz, “Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan tarafından bugün Şam-ı Şerif’e yapılan ziyaret, ülkelerimiz arasındaki dostluğun ve kardeşliğin nişanesidir.” ifadesini kullandı. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın…
0 notes
ortadoguhaber-blog · 1 month ago
Text
Mazlum Kobane Ağlamaya başladı?
Köşeye sıkışan terör örgütü PKK/YPG’nin, Mazlum Kobane kod adlı elebaşı Ferhat Abdi Şahin diyor ki:*Umarız ABD, bölgemize yapılan saldırıları durdurmak için daha fazla baskı yapar. Şimdiye kadar uygulanan baskı yeterli değil.Türkiye’nin HTŞ ile ilişkileri ve İbrahim Kalın’ın Şam ziyareti bizi kaygılandırdı.Sürekli saldırıya ve yoğun top atışlarına uğruyoruz.Türk ordusu, YPG’ye günde en az 80 SİHA…
0 notes
ilmisuffa · 5 years ago
Text
İslam büyüklerinden İbrahim Ethem Hazretleri kimdir? İbrahim Ethem Hazretleri’nin hayatı.
Künyesi, Ebû İshâk İbrâhîm b. Ethem b. Mansûr olan İbrahim bin Ethem Hazretleri, Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Anne ve babasının hac için Mekke’de bulunduğu sırada orada doğduğunu söyleyenler de vardır. Ailesi Arap kabilelerinden Benî İcl’e veya Temîm’e mensuptur.
Genç yaşta zühd yoluna girmeye karar verinceye kadar Horasan’da yaşadı. Memleketinden ayrılmadan önce birçok hizmetçisi bulunan zengin ve itibarlı bir ailenin çocuğuydu. Sahip bulunduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçip zühd yolunu seçmesiyle anılır oldu.
GÂİPTEN GELEN SES VE TAHTI TERK ETMESİ
İbrâhim bin Ethem gençlik çağında avlanırken iki defa, “Sen bunun için mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?” şeklinde gaipten bir ses duymuş, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malını mülkünü terkedip zühd yoluna girmeye karar verdi, Abdullah bin Mübârek’in de aralarında bulunduğu altmış kadar ilim yolcusu gençle birlikte Mekke’ye doğru yola koyuldu.
Başlangıçta, sahip olduğu geniş imkânları geride bırakıp vatanından ayrılmak kendisine ağır gelmişse de bir daha geri dönmemek için nefsine karşı çetin bir mücadele vermiş ve kararında sebat etmeyi başardı. Bu sıradaki ruh halini, “Birçok acı çektim, ancak vatanımdan ayrılmak kadar ağır geleni olmadı; nefsime karşı en şiddetli kavgayı vatan hasreti hususunda verdim” şeklinde dile getirirdi.
HIZIR İLE BULUŞMA
Bir müddet sonra beraber yola çıktığı gruptan ayrıldığı anlaşılan İbrâhim bin Ethem çölde tek başına aylarca seyahat etmiş, bu sırada tanımadığı bir kişi ona arkadaş olup “ism-i a‘zam” duasını öğretti. İbrâhim bin Ethem bu duayı okuyunca Hızır’la buluşmuş, Hızır ona ism-i a‘zamı öğreten zâtın Dâvud adında bir kişi, diğer bir rivayete göre İlyas olduğunu bildirmiş. Hücvîrî ise İbrâhim b. Ethem’e ism-i a‘zamı bizzat Hızır’ın öğrettiğini söyler (Keşfü’l-mahcûb, s. 202).
ŞAM'DA HUZUR BULDU
Horasan’dan ayrıldıktan sonra Şam, Irak, Hicaz ve Rum (Anadolu) bölgelerine seyahatler yapan İbrâhim Ethem, Sûr, Kayseriye (o zamanki Şam bölgesinin sahil şehri), Humus, Askalân, Beyrut, Basra, Kûfe, Mekke, Medine, Kudüs, İskenderiye, Trablus, Antakya, Tarsus, Maraş gibi şehirleri dolaşıp bostan bekçiliği, ırgatlık, değirmencilik gibi işler yaparak elinin emeğiyle geçinmeye çalıştı. Hayatının en az yirmi dört yılını geçirdiği Dımaşk’ta hemşehrisi Şakīk-i Belhî ile karşılaştığında ona memleketinde bulamadığı huzuru Şam beldelerinde bulduğunu söyledi.
BABASININ MİRASINDAN HİÇBİR ŞEY ALMADI
Mekke’de iken babasının vefat ettiğini haber alınca ülkesine giderek babasının vasiyeti üzerine malını gerekli yerlere dağıttıktan sonra kendi payını da diğer vârislere bırakıp tekrar Mekke’ye döndü. Belh’ten ayrılmadan önce evlenmiş, bu evlilikten bir oğlu olmuştu. Daha sonra hiç evlenmemiş, bununla birlikte evlenip çoluk çocuk sahibi olmanın kendi bulunduğu durumdan daha hayırlı olduğunu da açıkça ifade ederdi.
BİZANSLILARA KARŞI SAVAŞIRKEN ŞEHİD OLDU
İbrâhim Ethem Hazretleri’nin kara ve deniz seferlerine katıldığı, Bizanslılar’a karşı yapılan son deniz seferi esnasında ismi belirtilmeyen bir adada vefat ettiği kaydedilmektedir. Kabrinin, kız kardeşinin oğlu şair İbn Künâse’nin “garp toprağındaki mezar” diye tanıttığı kabrinin Şam bölgesinde sahile yakın bir yerde bulunduğu kabul ediliyor.
EBÛ HANÎFE İLE TANIŞTIKTAN SONRA ZAHİR İLİMLERİ ÖĞRENDİ
İbrâhim Ethem, İskenderiye’de Eslem b. Yezîd el-Cühenî’yi ziyaret ederek onun sohbetinde bulundu, Mekke’de Süfyân es-Sevrî ve Fudayl b. İyâz’la tanışıp kendileriyle dost oldu. Ayrıca Sevrî ve Evzâî ile zaman zaman mektuplaştığı anlaşılıyor. Bu arada Ebû Hanîfe ile de buluşmuş ve aralarında dostluk meydana gelmiştir.
Hücvîrî, İbrâhim Ethem’in zâhir ilmini Ebû Hanîfe -rahmetullahi aleyh’ten öğrendiğini söyler (Keşfü’l-mahcûb, s. 201). Ebû Osman el-Esved, Süleyman el-Havvâs, Ebû Abdullah el-Kalânisî, Şakīk-i Belhî, Huzeyfe el-Mar‘aşî de İbrâhim Ethem’in en yakın arkadaşlarındandır. Onun sohbet meclislerinde yetişenlerden bazıları şunlardır: Ebû İshak el-Fez��rî, Ali Bekkâr, Muhalled b. Hüseyin, Ebû Yûsuf el-Gasûlî, İbrâhim b. Beşşâr, Ebû İshak İbrâhim el-Herevî.
HADİS RİVAYET ETMİŞTİR
Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînden hadis rivayet eden İbrâhim Ethem’in bazı hadisleri mürsel olmakla birlikte kendisinin sika olduğu belirtilmektedir. Ebû İshak es-Sebîî, Ebû Hâzim, Katâde b. Diâme, Mâlik b. Dînâr, Muhammed b. Ziyâd el-Cumahî, Ebân b. Yezîd, A‘meş, Ebû Hanîfe, Muhammed b. Aclân, Mûsâ b. Ukbe, Evzâî, Süfyân es-Sevrî, Şakīk-i Belhî, Şu‘be b. Haccâc ve babası Ethem b. Mansûr’dan hadis aldı, kendisinden de hizmetçisi İbrâhim b. Beşşâr, Süfyân es-Sevrî, Şakīk-i Belhî, Ebû İshak el-Fezârî rivayette bulundu.
Hadis toplama yolunu seçmediği için az hadis rivayet etti. Onun hadis toplama işine fazla rağbet etmemesinin çeşitli sebepleri var. Bunların başında, hadis toplamakla meşgul olurken ameli ihmal etme endişesinin geldiği söylenir.
"İLİMLE MEŞGUL OLURKEN İBADETLERİ İHMAL ETME"
Nitekim kendisine, “Dinini korumak için ibadetin yanı sıra ilmi de ihmal etme” diyen Ebû Hanîfe’ye, "Sen de ilminle amel etmeyi ve ibadetle meşgul olmayı ihmal etme" diye cevap verdiği rivayet edilir.
Süfyân es-Sevrî, İbrâhim Ethem’i hadis toplamadığı için tenkit etmeye kalkışınca ona, “Sen kendini ‘haddesenâ, haddesenâ’ ile meşhur ettin” diyerek karşılık vermesi hadis toplamaktan aynı zamanda riyâ korkusuyla kaçındığını gösterir.
SÜREKLİ HELÂL YEMEYİ TAVSİYE EDERDİ
İbrâhim Ethem -rahmetullahi aleyh-'in, daha hayatta iken şöhreti geniş bir çevreye yayıldı. Kurduğu sohbet meclislerinde dostlarına nasihat etti, uzakta bulunanların sorularına cevap yazdı. Onun çok fasih konuştuğu ve zaman zaman şiir söylediği belirtilir; kaynaklarda kendisine nisbet edilen bazı beyitlere yer verilmiştir. Öğütlerinde helâl kazancın önemini vurgulaması dikkati çeker. Duasının kabul edilmesi için ne yapması gerektiğini soran birine helâl yemesini tavsiye eden İbrâhim Ethem Hazretleri, helâl kazançla çoluk çocuğun nafakasını sağlamayı yiğitlerin işi olarak görür.
ZÜHD'Ü ÜÇ KISMA AYIRIRDI: FARZ, NÂFİLE, SELÂMET
Gecelerini genellikle tefekkürle geçirip çok az uyuduğu, gündüzleri ise sürekli oruç tutan İbrâhim Ethem Hazretleri, zühdü farz, nâfile ve selâmet olmak üzere üç kısma ayırır. Haramdan kaçınma şeklindeki zühd farz; helâlinden olsa bile az ile yetinme şeklindeki zühd nâfiledir. Selâmet olan zühd ise şüpheli şeylerden uzak durmaktır. En mükemmel zâhid, kalbi en temiz, en samimi olan ve en fazla cömertlik yapan kişidir.
KENDİSİNİ HALKTAN TECRİT ETMEDİ
İbrâhim Ethem’in zaman zaman dağa çekilerek Allah ile ünsiyet kurmaya çalıştığı görülmekle birlikte onun zühd hayatında kendini halktan tecrit etmek gibi bir anlayışı yoktur. Nitekim vaktinin çoğunu halkın içinde onların dertleriyle ilgilenerek geçirmeye çalışmış, insanlara ulemâ meclislerine devam etmelerini, namazı cemaatle kılmalarını, hacca gitmelerini, cihada katılmalarını, fakat nefsin hevâsına karşı koymayı da ihmal etmemelerini tavsiye etmiştir.
HAKKINDA SÖYLENENLER
Evzâî, özellikle halkın arasına katılması ve cömertliği sebebiyle İbrâhim Ethem’i akranından üstün saymış; Ebû Hanîfe, Süfyân es-Sevrî ve Şakīk-i Belhî de onun faziletleri üzerinde durmuşlardır. Cüneyd-i Bağdâdî kendisi için, “Bu yolun bilgilerinin anahtarı İbrâhim’in elindedir” ifadesini kullanır.
Kelâbâzî de onu, gaipten gelen bir sesle uyarıldığı için “murad” vasfına sahip olan sûfîlerden, yani Hakk’ın cezbe kuvvetiyle kendine çektiği ve içindeki halleri müşahede ettirdiği kimselerden saymakta; bu tür bir cezbeye tutulanlara önce kendi iç hallerinin gösterildiğini, ardından nefis ve maldan uzaklaştırıldıklarını belirtmektedir.
Hücvîrî’ye göre İbrâhim b. Ethem Hızır tarafından yetiştirilmiştir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de onu “mânalar denizinin yüzücüleri” olarak nitelendirdiği Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi sûfîlerle birlikte anar.
MÜRŞİD-İ KÂMİL
Muahhar kaynaklarda İbrâhim Ethem’e nisbet edilen, ancak babasının adıyla anılan Ethemiyye diye bir tarikattan söz ediliyor. Ayrıca kendisi Çiştiyye tarikatı silsilesinde de yer alır; silsileye göre İbrâhim Ethem Hazretleri, Fudayl bin İyâz’ın halifesi, Huzeyfe el-Mar‘aşî’nin de mürşididir.
Ebû Nuaym, İbrâhim Ethem’in her cuma günü sabah ve akşam on defa okuduğu, “Merhaben bi-yevmi’l-mezîd ve’s-subhi’l-cedîd” diye başlayan evrâdını kaydetmiş (Ĥilye, VIII, 38-39), Kâbe’yi ziyareti sırasında terennüm ettiği, “Hecertü’l-halka turran fî hevâkâ” sözleriyle başlayan altı beyitlik münâcâtı yayımlamıştır (Münâcât [Mecmûa], İstanbul 1265, s. 62-63; a.e. [Mecmûa], İstanbul 1279, s. 68).
Kaynak: İslâm Alimleri Ansiklopedisi’nden kısaltılmıştır.
Tumblr media
9 notes · View notes
belkidebirharfimben · 4 years ago
Text
Aslanların göçü çakalların bayramıdır
“Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar.” (Sahihu’l-Buhari VIII, 92)
Bu hem Risalelerde kendisine yer bulan birşeydir hem de saff-ı evvel ağabeylerin aynı manayı doğrular hatıraları vardır. Birisini de merhum Said Özdemir ağabeyle ilgili anlatılarda dinlemiştim. Özeti şudur: Said Özdemir ağabey, sâbık rejimden dolayı, Türkiye'den Arabistan’a hicret etmeyi arzu eder. Bu arzusunu da ziyareti sırasında Bediüzzaman'a açar. Mürşidim de ona, şu mektupta dediklerine benzer şeyler söyleyerek, kalmasını öğütler:
"Mektubunda benim istirahatimi ve eğer iktidarım olsa, benim Şam ve Hicaz tarafına gitmeme dair sizin hükûmet-i hazıraya müracaat maddesi ise... Evvelâ: Biz, imanı kurtarmak ve Kur'ân'a hizmet için, Mekke'de olsam da buraya gelmek lâzımdı. Çünkü, en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara müptelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmaya—Kur'ân'dan aldığım dersle—karar verdim ve vermişiz."
Bediüzzaman'ın bu kararı önemlidir. Zira dönemi âlimlerinden pekçoğu Türkiye'de kendilerine çektirilen/çektirilebilecek sıkıntılardan dolayı İslam âleminin değişik beldelerine hicret etmişlerdir. Anadolu, tek parti diktasının dine muhalif tavrından dolayı, bir 'mürşidsizlik' sıkıntısı çekmektedir. Bu mürşidsizliğin gelecek adına doğuracağı kötü sonuçlar düşünülünce, kalıp mücadele etmek, gidip rahat etmekten daha evladır Bediüzzaman’a göre. Fakat kalmanın da bir bedeli vardır. Kalmanın bedeli, ahirzaman fitnesinin en ateşli olduğu zamanlarda, o koru elinde tutup 'eli yananlardan' olmaktır.
Evet, “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır...”(Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim,17) hadis-i şerifi ekseninde de anlaşılabilir Bediüzzaman'ın bu 'kalıp savaşma' ve 'koru bırakmama' tavrı. Hem yine Ebu Ümame radyallahu anhtan aktarılan bir rivayette de Aleyhissalatuvesselam Efendimiz şöyle buyurmuştur: “İlim kabzedilmeden veya kaldırılmadan önce ilmi alınız.” Devamında bir bedevi “İlim nasıl kaldırılır?” diye sorunca da üç kere “Dikkat edin, ilmin gitmesi, ilmi taşıyanların (âlimlerin) gitmesiyle olur!” demiştir.
İşte, gitmemiştir bir âlim, tüm 'gönderme' ve 'yaşatmama' çabalarına rağmen. O ve emsalinin gitmemesiyle de ilim ve istikamet bu topraklardan, elhamdülillah, gitmemiştir. Bunu sadece Türkiye'nin tarihi veya jeopolitik önemi üzerinden okumak yanlış olur. Bediüzzaman'ın bu nasihati, kanaatimce, her yerin ilim ehlinedir.
Eğer modern (m)edeniyetin İslamî değerlere hücum ettiği bir coğrafyada yaşıyorsanız ve çevrenizdeki şuuru korumaya muktedir birisiyseniz, gitmeyin. Kalın ve o topraktaki İslamî şuurun devamı için manevi cihadı sürdürün. Bunu bu şekilde yapmanız, İslam'ın, 'görece daha rahat yaşandığı' yerlere hicret etmenizden daha evladır. Zira, siz giderseniz, sizinle birlikte ilim ve istikamet de gider. İslam da o toprakları, Allah korusun, terkeder.
Sadece bu kadar mı Bediüzzaman'ın mezkûr duruşundan alacağımız ders? Bence yanıbaşımızda hortlayan DAİŞ terörü ve onun sahte hilafet davası üzerinden bir zenginliğini daha farkedebiliriz bu duruşun.
Akaid Bilinci Sohbetleri'nin altıncısında Ebubekir Sifil Hoca'nın da dikkat çektiği bir yaradır: Bu sahte hilafet, birçok beldenin safi kalpli mü'minlerini, şu gibi ayetleri delil göstererek kendisine katılmaya davet etmektedir:  "(...) Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." "(...) Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir." "(...) Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır." Maide sûresinde geçen bu ifadeler üzerinden Allah'ın şeriatına göre hükmedilmeyen devletlerde yaşamaktansa DAİŞ'e katılıp bir din devletinde yaşamanın daha doğru olduğu ve hatta tek çıkar yol olduğunu iddia eden bu insanlar; Ebubekir Sifil Hoca'nın tabiriyle 'yeni bir emperyal oyun'un maşası konumundadırlar: 'Müslümanı müslümana kırdırma' veya 'müslümanı müslümanla hizaya çekme' oyunu!
Ehl-i Kitap olarak İsrail'in yanında durmayı, mürted saydığı Hamas'ın yanında durmaya tercih edeceğini söyleyen böylesi yapılanmaların İslam'ın hakikatine hizmet ettiklerini/edeceklerini söyleyebilmek mümkün müdür? Asla. Bunlar seküler rejimlerce mürşidsiz bırakılan toplumlara dışarıdan ‘ihraç edilen’ hastalıklı eğilimlerdir. Bugün ‘sahte tarikat/şeyh’ tartışmalarının altında yatan neden de budur. Yüzdeyüz ‘yerli-istikametli-ehl-i sünnet’ medreseleri, tekkeleri ve zaviyeleri kapatılarak aslanı seyreltilen bir toplumda böylesi çakalların-çakallıkların çoğalması kaçınılmazdır. İkinci yaşanan birinci kıyımla alakalıdır. Tıp fakülteleri kapatılan bir ülkede elbette sahte doktorların sayısı artar.
DAİŞ mevzuuna dönersek: İbn-i Abbas (r.a.) gibi müfessirler, bu ifadelerdeki küfrün 'mutlak küfrü' değil, 'küfran-ı nimeti' kastettiğini söylerler. (Yani Allah'ın verdiği bir hükme uygun hareket etmemek, o hükmün 'nimetiyetinden' istifade edememektir.) Hal böyleyken böylesi ifrat yorumlarla âlem-i İslam'ı kendi yaşadığı topraklarda huzursuz, kendi insanına karşı tekfirci, kendi devletine karşı düşman hale getirmek; hakikaten de yeni ve büyük bir tuzağın resmini bize vermektedir. Bu resim birşeyi daha göstermektedir hepimize: Bediüzzaman'ın metinleri ve duruşu, tıpkı yaşadığı günlerde olduğu gibi, bugün de sıkıntılarımıza derman, karanlıklar içerisinde denizfeneri, ehl-i sünnet reçeteleri sunmaktadır. Allah dudağımızı onun pâk ayak izlerinden ayırmasın. Âmin. Âmin. Âmin.
1 note · View note
seslimeram · 6 years ago
Text
Hayatın Hakkı, Meseli, Sözü...
Tumblr media
Yaşamın ezberlerle boğulması kesintisiz bir mesel kılınıyor. Türkiye gibi bir eski, yeninin  harmanı olan sahnede bu tekçilik, ezberlenmiş olanlarla birlikte hayatın dönüştürülmesi hal ve istenci kesintisiz kılınıyor. Hayat bir biçimde muktedirin anlayışına rehin, tahayyül ve arzusuna göre hiçleştirilen, kuşatılması kesintisiz bir mesel kılınıyor. Bugün ‘yaşamak’ meselinin bir rutin dahilinde çürümeye terk olunuyor. Cerahatin güncellenmesi ve etkisi öylesine seri bir biçimde var ediliyor ki hangi yara önemsenecek, hangi yara tedavi edilip temizlenecek, bu bahisler bir türlü konuşturulmayandır. Gümbürtüde “müştereklerimiz” yıkılıyor.
Bütün bu heyula Türkiye sahanlığının yıkıma bir adım daha yaklaşmasına yol açıyor. Ol şimdi, bugün yaşadığımız menzil cerahati devletli eliyle işlevselleştiriyor. Bu toprakların demokrasi deneyimin altının bunca oyulmasının hazanı kalıyor geriye. Yaşamın sınırlanıp koşullarla boğulması, ezberlere rehineliği mütemadiyen bir yol haritasının bileşeni kılınıyor. Demokrasi, eşitlik, adalet mefhumları pazarlanmaya devam edilirken cerahat bir öte yandan bina olunmaya, tüm bu bahisleri yerle bir etmeye devam ediyor muktedir. Bir de bu bahisleri icraat gibi pazarlıyor. Bir ülkede yaşam istencinin altının kazılması mubah addediliyor.
Gelecek bir şimdi dahilinde yıkılıyor. Baş Amir’in var ettiği güncellik, tahammülfersa bir biçimde tüm o yıkım halinden var ediliyor. Yaşamın ezberden mülhem bir hatta yıkımının güncelliği söz konusu oluyor. Yeni Türkiye yenilenmiş bir cerahat kültüne sonuna kadar saplanmış olarak biçimlendiriyor. Hır gürün, kötülükle şiddetin, yalanla riyanın birlikte ve bir biçimde süreğen kılınması çabadan öte hakikat kılınıyor. Bir dünya sorunu bulunan bir coğrafyada yaşamak rastlantısal bir mefhuma sıkıştırılıyor. İçişleri koltuğundaki zat da Anayasa yazım süreçlerinde bulunduğunu iddia eden bir zamanların profesörünün de ya da şimdilerde hizipleşmiş, kutuplaşmanın başka bir boyutuna çoktan varmış olan akademi çıkışlı baş danışmanların, danışmanlarının varlıklarında sıradanın tözü çürütülüyor.
Ekonomik güven endeksi yerlerdeyken, bir yerel seçim gümbürtüsünün memleketin başat kentinde hile / hurdayla gasbedilenin yeniden imali gayreti, şiddeti, şiddetle çoğaltma hal ve istencinin yol aldığı menzil, bir Türkiye gerçekliğinin nasıl da sıradandan uzak kılınıp böylesi ile geleceğe ilerlenmeye çalışıldığını göstere geliyor. Baş Amir’in ülkesi diyerek böbürlenen isimlerin ellerinden 1930’ların ülkesi ile 1915’in karanlığı, 1990’ların yıkımı ile 1980’in cuntacı takımının tahakküm halleri birbiri içerisine lehimleniyor. Böylesinden bir ülkeye varılabilir mi? Sahiden de bunca betlik varken, bilahare güncellenen tahayyülü kötülükten bahis açarak kuran muktedir sahiciyken bir yeniden ziyade, ülkeden mevzu edilebilir mi?
Yaşamın ezberlere rehin olunması, cerahatin düz ayak güncelliği, hakkaniyetsizce riya ve yalanın el üstünde tutulmasıyla bütünleşik olur. Güncellik bütünleşik bir mahvın aralıksız evrelerine rehindir. Baş Amir ve avenesi “mutlak iktidar” adına her yeri bir deney sahası kılıyor. Yaşamın ezber olunan devlet ahkamı ile hiçleştirilmesi kesintisiz bir meselin özü kılınıyor. AKP ve ortaklarının ortaya serdiği on yedi yıllık cüret bütün bu bahislerin hemen arkasında tam da o karanlığı biçimlendirmektedir. Bir yer / saha / ülke içerisinde yaşamaya gayret edenlere yabanıl / yabancı kalınır. Çürümenin mesnetsiz değil eksiksiz, doğrudan varlığı ismi yeni denilende sabit olunandır. Bizatihi yerel seçimin gasbından hemen sonra çıkagelen yeniden yapalım şarlatanlığından, en son kare kare ana akım medya tarafından rezilce bir insanı alaşağı etmek için kullanılan provokasyon kes yapıştır kaydına birörnek, basmakalıp bir cerahat üstünde yükselmektedir yeni çürük, yıkık ve harap ülke!
T24’ten aktaralım: “Ekrem İmamoğlu, “Türkiye’nin Nabzı” programında Didem Arslan Yılmaz’ın sorularını yanıtladı. Programın bir kısmında İmamoğlu’na beka tartışması hatırlatılarak, “PKK’ya FETÖ’ye özellikle yabancı basının Türkiye üzerine İstanbul seçimleri üzerinden tartıştığı konuştuğu meselelere ilişkin bir mesajınız olur mu” sorusu yöneltildi. İmamoğlu ise bu soruya “Gelin Türkiye’yi beraber yönetelim. 24 Haziran’da yetki alan AK Parti. Ne bekası? Kim daha vatansever? Bu ülkenin 82 milyon vatanseveri var. Terör örgütlerine karşı hep beraber dimdik ayaktayız” diyerek yanıt verdi. AKP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Elif Şahin Keleş, sosyal medya hesabından bu sözlerin montajlanmış bir halini paylaştı. Montajlı videoda, Ekrem İmamoğlu’nun “PKK’ya FETÖ’ye özellikle yabancı basının Türkiye üzerine İstanbul seçimleri üzerinden tartıştığı konuştuğu meselelere ilişkin bir mesajınız olur mu?” sorusuna “Gelin Türkiye’yi beraber yönetelim” dediği görülüyor.
YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine yönelik iptal kararı sonrası mazbatası elinden alınan Ekrem İmamoğlu, esnaf ziyareti sırasında bir vatandaş ile tartışma yaşadı.Bir esnaf  canlı yayında bir soruya verdiği yanıtın kesilmiş halini kastederek İmamoğlu’na ‘FETÖ’ imasında bulundu. İmamoğlu, “Bu ülkeyi başkalarıyla yönetmen için mi biz bu eli tuttuk” diyen esnafa söz konusu videonun orijinalini izletmek istedi ancak esnaf izlemeyi reddetti. Bunun üzerine tartışma şiddetlenirken İmamoğlu’nun esnafa yönelik teması hükümete yakınlığı ile bilinen medya organlarında “CHP'li Ekrem İmamoğlu'ndan vatandaşa tokat ve hakaret!” başlığıyla servis edildi.”
Eski devletlinin kökünden bir siyasi partinin belki de bir asır sonra ilk defa memleketin tümü için İstanbul’dan bir ümidi var etmesinin önünü alabilmek için muktedir dünün tüm tiratlarını sergilemekten kaçınmaz. Eski devletin yarım bıraktığını yeni yeni yeni denilen o ülkenin şimdisi günceller. Bu bir İmamoğlu yazısı değildir. Burada anlatılanlar zaten ol bahsin ötesini merak edenler için bildirilmesi elzem olanları barındırır. İstanbul gibi bir ülke içindeki ülkenin yönetim katının seçimini bile apar topar çalmaktan / gasp edip bir kez daha deneyin görelim sayıklamasının var ettiği ayrıştırmadan bahis açabilmek içindir ol meram.
Eyüp Keskin isimli zat, Saray'ın şaklaban medyasının baş aktörlerinden birisine konuşur. Keskin, “Hem FETÖ hem de PKK terör örgütleri yönetici ve üyelerinin, 'CHP adayına destek' mesaj ve açıklamalarına açık açık tavır alıp, tepki göstermeyen İmamoğlu'nun bu tavrı iki yüzlülük. Gerçeklerle karşı karşıya kaldığında nasıl agresifleştiği, makyajının döküldüğüne tüm Türkiye şahit oldu. Biz vatanına, milletine bağlı insanlarız. Türkiye'nin birliğine, dirliğine kast etme kastı olanlarla yan yana duran herkese aynı tepkiyi gösteririz. Konuşmalarımı, söylediklerimi kesip kendi istedikleri şekilde yayınlıyorlar. Ancak ben söylemem gerekenleri gözünün içine baka baka söyledim" dedi.
Keskin, “Konuşmanın bir bölümünde elini göğsüme vurup sözde bana ders veriyor. Sonra da sağ eliyle yanağıma dokunuyor. Sosyal medyada, 'tokatladı' diye bazı görüntü ve ifadeler görüyorum. Bana kimse tokat atamaz. Atmaya kalkanlara da gereken cevabı anladığı dilden veririz. Böyle bir göreve soyunmuşsanız. Taraflı tarafsız herkesin söylediklerini olgunlukla dinleyeceksiniz. İmamoğlu'nun gerçek yüzü bu diyalogla ortaya çıkmıştı. Bize ders vermeye çalıştı ancak dersini aldı” diye konuşur.
Çürümenin biteviye kılındığı bir yerde bir tane provokatif mesajın öznesi / yüklemi yeniden aba altından sallanan sopalar k��lınır. Dahası da vardır sokak ortasında birbirlerine demediklerini koymayanlar, itiş kakış çabaları, tam da o esnaf diye kodlanan zatın ortaya serdikleri demokrasi ediminde nasıl da galeyana gelindiğini, lincin her nasıl devletli eliyle kurulduğunu göstere gelir. Seçimlerin bir mesel olmaktan çıkartılıp, sıradanlar için ölüm / kalım mücadelesi, haçlılara karşı zaferden, terör örgütlerine yenilmemeye vs. pek çok fantezi üstü olgunun var edildiği bir rövanşizm çabasına dönüştürülmesinin açık ve yalın sonucu ol değiştirilemeyen cerahatli aklın yaptım oldu bahisleridir.
Bir seviye daha üstten, bu sefer okumuş bir avukatın dillendirdiği şu cerahat bile her nasıl bir ülkeye doğru koşulduğunu göstere gelmektedir. “Serkan Bayram'dan İmamoğlu'na şu sataşma gerçekleştirilir. “Ayasofya’yı, bugün siz Yunan Basınına vermiş olduğunuz her demecinizde, neden Ayasofya’nın resmini arka fonda kullanıyorsunuz, yoksa başkan olduktan sonra Kiliseye çevireceğinize dair Yunanlılara söz mü verdiniz, taahhüt de mi bulundunuz?” Soru derseniz soru değil, kara mizah derseniz o da değil, bildiğiniz alenen ırkçılığın, devlet şablonundan bir hiddet istencinin, ötekisine karşıtlığın başka bir cühela cüreti örneği karşı karşıya kaldığımızdır. Irak Şam İslam Devleti nam, Türkiye yöneticileri tarafından “öfkeli” çocuklar olarak zamanında adlandırılmış bir çetenin üyesi gibi olur olmadık her odaktan saldırıyla yanıt verebilme cüretine haiz olur vekil efendi.
Tumblr media
Yaşamın ezberlere rehin edilmesi güncellenen her hamlede bir kademe daha arttırılan tüm o devletli cerahatiyle birlikte hayat istenci yağmalanmaktadır. Oluşturulan cerahat Bakur Kürdistan’ında hayatları zulme rehin kılarken, Batı Türkiye’de sistemin devamlılığı için insanların birbirlerine düşürülmesi kesintisiz kılınarak güncellenir. Seçim sathı mahallinin ortasında, gerginliği sürekli arttırılan bir menzil tahayyülünün, hiç kesintisiz biyopolitik hamlelerin vardığı seviye/rota açıkça düşündürücüdür.
Geleceği bir şimdi dahilinde hiç kılmak böylesidir. Bağnaz, tekinsiz ve kesinkes devletli şablonunda rehin alınmış, edilmiş bir müşterekler bahsi var edilendir. Karşıtlıklar içerisinde en olmadık cürümlerin yinelene gelmesi hayatın mahvını da beraberinde getirmektedir. Sıradanın hayattan men olunması kesintisizleştirilendir. Muktedirin yeni diye pazarladığı menzil bütün o geçmişin, geçmemiş olanın tam da dibinde bina olunandır. X, Y, Z partilerinin müesses nizam odağında buluşmuş kümelerin aklın zehri her yeri yıkıma rehin kılmaktadır. İmamoğlu’nun def ettirilmesi, kazandıkları km’lerce öteden belirgin olan Kürd siyasetinin hiçleştirilmesi, Batı Türkiye’de hak savunmanın imkansız, Doğu’da nefes almanın mümkünatsız kılınması gayretidir ortaya çıkan. Böylesinden bir menzil, bir yeni imal edilese ne yazacaktır. Yaşam gailesinin muktedir elinde bir oyuncak kılınmasının cerahati ne olacaktır. Herkes kendi doğrusu üstünde ite kaka birleştirme gayreti midir 82 milyonu bir biçimde kucaklamak denilen. Onca vebal, bu kadar hak gasbı biteviye şiddet ne yana yazılacaktır. Dahası her ne olacaktır!
Yaşamın ezberlerce / ezberden rehin koyulmasının bir başka can yakan tezahürü Halfeti’de var edilen sistematik işkence ile çıkagelendir. Bir fasit döngünün tam ortasında devletlinin üniformalı şiddeti var edilir. Yıkım her yerde her zamankinden pek bir biçimde güncelliğine çalışılandır. Geleceğimiz bu işkence şablonunda var edilmiş olanın yolunda / yönünde üstü çizilendir hala. Hayatın bunca patavatsızca hır gürün dahilinde lime lime olunmasıdır mesele. Devletli tahayyülünün hayata yer bırakmamasıdır sorun. İnsan hak ve hukukunun hiçleştirilmesidir mesele.
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Urfa’nın Halfeti ilçesi Dergili (Dêrto) Mahallesi’nde 18 Mayıs'ta yaşanan çatışmanın ardından gözaltına alınan 51 kişiden, kalan 28 kişide adliyeye çıkarıldı. Adliyeye çıkarılan 28 kişiden Celal Ercan, Celal Yıldırım, Cindi Zincirkıran, Mehmet Alakuş, Zeki Alakuş, Besravi Atmaca, Fahrettin Alakuş, Fatma Alakuş, Mustafa Kahraman, Ömer Gül, Vakas Kılıç,  GazelayAlakuş ve Mehmet Salih Yıldız alınan savcılık ifadelerinden sonra “Örgüt üyesi olmak” iddiası, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkemeye çıkarılan 13 kişi “Örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla tutuklandı.
Abdullah Polat, Mahmut Pehlivan, Tacettin Gül, Feyzullah Gül, Emin Zincirkıran, Halil Zincirkıran, Mehmet Yıldırım, Uğur Yıldırım, Mustafa Yıldırım, Abdullah Yıldırım, Mehmet Korkmaz, Ahmet Korkmaz, M. Sait Çiftçi, Kader Çiftçi ve Güler Alakuş ise savcılık talimatıyla serbest bırakıldı.
12 gündür gözaltında olan Celal Yıldırım da, emniyette verdiği ifadeyi kabul etmediğini, kollukta verdiği ifadesinin işkence altında alındığını ve serbest bırakılmasını talep etti. Yıldırım’ın avukatı, savunmasında yazılı beyan vermesine rağmen ifade işlemleri sırasında kendisine haber verilmediğini, CMK’den avukat istenerek müvekkilinin öyle ifadesinin alındığını belirtti. İfade öncesinde müvekkilinin psikolojik ve fiziki darba uğradığını, alınan ifadesinin de yasadışı bir şekilde alındığını ve ilerleyen zamanda alınan ifadelerin müvekkilinin aleyhine kullanılmak için alındığını belirten Yıldırım'ın avukatı, müvekkilinin okuma yazması olmadığını, bu şekilde alınan ifadelerin tercüman aracılığı ile alınması gerektiğini, ancak bunun da yapılmadığını belirtirken, müvekkilinin gördüğü işkencelerden kaynaklı adli tıbba sevki talebinde bulundu.
Ardından savunması alınan Fahrettin Alakuş da, emniyette verdiği ifadesinin işkence altında alındığını ve o ifadeleri kabul etmediğini söyledi. Alakuş’un avukatı, savunmasında müvekkilinin ifadesi alındığı sırada avukatı olarak ifadeye giremediğini söyledi. Müvekkilinin başından geçen olayları anlatamadığını, kendisine yoğunca işkence yapıldığını söyleyen avukat, müvekkilinin eşinin istismar edildiğini ve kendisine ne yapıldığını anlatamadığını ifade etti. Müvekkilinin 14-15-16 yaşlarında 3 çocuğunun da gözaltına alındığını ve çocuklarıyla tehdit edildiğini kaydeden avukat, müvekkilinin emniyette zorla işkence altında ifadesi alındığını, kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmediklerini ve serbest bırakılmasını talep etti. Mahkemede savunma yapan Fatma Alakuş, emniyette ifadesinin alındığını, ancak bir şey anlamadığını, anlatacak çok şeyi olduğunu, ancak ortamdan kaynaklı utanıp anlatamadığını belirterek, “Bu adalet değil. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Kollukta verdiğim ifade işkence altında verilmiştir, kabul etmiyorum” dedi.
Ardından savunma yapan Gazaley Alakuş ise, emniyette verdiği ifadelerin işkence altında zorla alındığını ifade etti. Alakuş savunmasında, “Emniyette bana işkence ettiler. Cop ve tekmelerle bana saldırdılar. Vücuduma elektrik verdiler. Daha çok şey yaptılar, ancak ortamdan kaynaklı anlatamıyorum” diye belirtti.”
İşkenceye sıfır tolerans cümlesini bizatihi Baş Amir’in kurduğu yerde cerahatin güncelliği aralıksız var edilenlerdeki yıkım ortadadır. Dahası da vardır; “Ankara Barosu Cezaevi Kurulu Üyesi ve Ankara Emniyet’inde işkenceye uğrayanlar arasında müvekkili bulunan avukat Nazmi Gökçe ise, “Daha kaç gün oldu ki işkence olduğunun raporlarının ortaya çıktığı. Cezaevi Kurulu olarak emniyete gitmiş ve gözaltındakilerle görüştük ve işkence olduğunu beyan ettiler. Ankara Barosu’nda da rapor halinde yayınlandı. İşkence Türkiye’de bir gün inşallah biter. Tüm temennimiz o” dedi.”
Yüksekova Haber'den aktaralım: Kemal Kurkut, 2017 Amed Newroz’unda kameraların önünde katledilir. Davası sümen altı edilmek, katili olan kolluğun sırtının sıvazlandığı bir mahkeme daha geride bırakılır. “Mahkeme, sözkonusu bu kurumlardan gelen raporlardaki çelişkiler üzerine bugün görülen duruşmada mahkeme, ATK Genel Kurulu’ndan yeni bir bilirkişi raporu düzenlemesini istedi. Savunmasını sunan sanık polis Y. Ş. suçsuz olduğunu söyledi ve beraatini talep etti.Sanık polis Y.Ş. ile bu duruşmada ilk kez yüz yüze gelen Secan Kurkut ise, mahkeme başkanının kendisine söz vermesiyle birlikte sanığa yönelik sözler sarf etti. “Adalet, sadece adalet istiyorum. Kendinizi benim yerime koyun” diyen anne Kurkut, daha sonra sanık polise dönerek tepkisini şu sözlerle dile getirdi: “Katil! Neden vurdun? Kemal sana ne yaptı. İnşallah vicdan azabı çekersin.”Secan Kurkut, bu sözleri sonrasında mahkeme başkanının isteği üzerine jandarmalar tarafından duruşma salonundan çıkartıldı.”
Yaşamın ezberden boğulması kesintisiz bir mesel kılınıyor. Geleceğin bir şimdi dahilinde topyekun çürütüldüğü yerde var edilen cerahat oluşturulan kırım bir mübalağa değil artık. Reformlar, paketler, demokrasi nutukları atılırken muktedir sahnesinde, sahnenin az ötesi, az berisinde yeni cürümler işlene gelir. Bunca patavatsızca, bir o kadar bilerek, görerek ve ardılı sıra dizerek bir denetim toplumunun sacayakları tamamlanır. Böylesi bir yerde hayat mefhumu her ne olacaktır. Laf olsun torba dolsun diye değil, muhalefetin sindirildiği, üç beş tweet, beş on beğeni ile geçiştirilebilecek bir yıkım bahsinin karşımızda olmadığı afakiyken, hayatın hakkı, hayatın meseli, sözü her ne olacaktır. Tam yeri tam zamanı, düşünüyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller - Tiles Untitled & Collage Detail – Ms Saffaa
0 notes
zerihcom · 1 month ago
Text
Fidan: “Türkiye, Suriye’de Demokratik Bir Devlet Kurulmasını Arzuluyor”
2 minutes Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suudi Arabistan merkezli Al Hades kanalına verdiği röportajda Türkiye’nin Suriye’de demokratik ve sivil bir devlet kurulmasını istediğini belirtti. Suriye’deki Esad rejimi hakkında konuşan Fidan, “13-14 yıllık zorlu bir dönemin ardından yeni bir sürece girdik. Türkiye’nin Suriye ile 911 kilometrelik bir sınırı var ve halklarımız akraba. Tarih, coğrafya,…
0 notes
besinhaberajansi · 6 years ago
Text
İsmail Heniye’nin Şam ziyareti konusunda anlaşma sağlandı
http://dlvr.it/R5yr1g
0 notes
haberoldu-blog · 6 years ago
Text
Sudan, Şam ziyaretini savundu! Kendi hamlemizdi
https://haberoldu.com/sudan-sam-ziyaretini-savundu-kendi-hamlemizdi
Sudan, Şam ziyaretini savundu! Kendi hamlemizdi
Sudan’ın Kanal 24 televizyonuna açıklamalarda bulunan Büyükelçi Muhammed, “Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir’in Şam ziyareti, başka bir devletin girişimiyle değil yalnızca Sudan’ın bir hamlesi olarak gerçekleşti.” dedi. 
Ziyaretin Rusya ve Suudi Arabistan’ın girişimiyle gerçekleştirilmiş olabileceğine ilişkin soruya cevap veren Muhammed, şunları söyledi:
“Sudan egemenlik sahibi bir ülkedir. Ne yaptığını bilen bir siyasi idareye sahiptir. Kumanda cihazıyla hareket etmez. Sudan yönetimi, ülkenin ve Arap dünyasının çıkarına olduğunu düşündüğü bir konuda karar alabilir”
Beşir’in Şam’a Rus uçağıyla gittiğinin hatırlatılması üzerine Muhammed, “Bu normal bir durum.” diyerek, Rusya gibi bir dost ülkeyle iş birliği içinde, oranın uçağının kullanılmasını engelleyen bir şey olmadığını dile getirdi. 
Son dönemde Sudan-İsrail yakınlaşmasına dair basında çıkan haberlere ilişkin Muhammed, ziyaretin, bu düşünceyi tamamen ortadan kaldırdığına işaret ederek, “Sudan İsrail’e karşı bir ülkedir ve bu tavrını hiçbir gün değiştirmemiştir.” diye konuştu. 
Ziyarete ilişkin dün açıklama yapan Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Faysal Hasan İbrahim, ziyaretin, Arap dünyasının birlikteliğini toparlamaya yönelik bir girişim olduğunu duyurmuştu.
Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in kısa Şam ziyareti ve Suriye rejimi lideri Beşşar Esed’le görüşmesi, bölgede “sürpriz” olarak karşılanırken, diplomatik gözlemciler, Beşir’in, yaklaşık 8 yıldır ülkeyi ziyaret eden ilk Arap lideri olduğuna dikkati çekiyor. 
Beşir, geçen pazar Şam’a gerçekleştirdiği kısa ziyarette Esed’le görüşmüştü. 
Kaynak: HABER7.COM
0 notes
sicakmagazintv · 7 years ago
Text
Kudüs ziyareti ve mukaddes mekanlara yolculuk
Kudüs ziyareti ve mukaddes mekanlara yolculuk
Kahramanmaraş Onikişubat Belediye Başkanı Hanefi Mahçiçek, Onikişubat Meclis Üyeleri ile birlikte peygamberler ve nebiler diyarı Kudüs’e giderek, Mescid-i Aksa başta olmak üzere dini ve tarihi mekanları ziyaret etti.
Gezinin ikinci gününde, Mescid-i Aksa’da sabah namazlarını eda eden kafile, Kudüs surlarının Şam Kapısı’ndan başlayarak, Kudüs’ün tarihi çarşısını, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer…
View On WordPress
0 notes
bursagundem-blog · 7 years ago
Text
Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi bu!
Tumblr media
Düşmanları dost, dostları düşman haline getirecek “yeni bir durum”la karşı karşıyayız. Bütün bölgede kartlar yeniden karılıyor, cepheler yeniden şekilleniyor, ittifaklar yeniden biçimleniyor. Ortadoğu’da yepyeni bir “koalisyon”, “eksen” oluşuyor. Arap Baharı sonrasında olduğu gibi, tamamen Türkiye’yi dışarıda tutan, bölgeden uzaklaştırmaya çalışan, Suriye’nin dışına itmeye çalışan, Arap dünyasıyla bağlarını koparmayı önceleyen bir koalisyon bu. Aslında bunu Katar’ı hedef alan Körfez Krizi ile hissetmiştik. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail’in başını çektiği, Muhammed Dahlan gibi operasyonel tetikçilerin kullanıldığı bir koalisyon bu. Sadr depremi, şaşırtıcı çıkışlar Hamas’la yakınlaşarak Filistin yönetimini değiştirmeyi de gündemine alan söz konusu eksenin en radikal çıkışı Iraklı Şii lider Muktada Sadr’ın S. Arabistan’a davet edilmesi oldu. Sadr, Riyad dönüşünden hemen sonra etkin olduğu bölgelerde S. Arabistan’ı hedef alan slogan ve afişleri yasakladı, Riyad’ı “bölgenin babası” ilan etti. Ziyaretin hemen ardından BAE’ye davet edilen Sadr üzerinden bir Arap kimliği öne çıkarılmaya, bu kimlik üzerinden Irak’taki İran etkisikırılmaya çalışılıyor. Riyad yönetimi, bunlar olurken Yemen’deki savaşı sona erdirmek, 1990 Körfez Savaşı’ndan bu yana kapalı olan Irak’la sınır kapısını açmak, Necef'te konsolosluk açmak ve Bağdat’la yakınlaşmak için şaşırtıcı çıkışlar yaptı. Mezhep kimliği değil, Arap kimliği öne çıktı Şüphesiz bunlar yeni koalisyonun önceliklerine göre atılan oldukça şaşırtıcı adımlardı. İran’la S. Arabistan arasındaki gerilim mezhep kimliğinden uzaklaşıyor, sanki Arap-Fars kimliği üzerinden yeniden şekil alıyordu. S. Arabistan-Mısır-BAE ekseni Arap kimliğini keşfetmişti ve bunu Muktada Sadr üzerinden servisediyordu. Alışık olmadığımız, yeni ve şaşırtıcı durumlarla karşı karşıyayız. Sanıyorum “eksen”in bundan sonraki adımları bizleri şaşırtmaya devam edecektir. Şüphesiz bölge ülkeleri arasındaki yakınlaşmayı savunmalıyız, teşviketmeliyiz. Coğrafyamızdaki gerilim/çatışma alanlarının daralmasıiçin ne gerekiyorsa yapmalıyız. Hatta İran-Suud krizinin yumuşatılması için de çaba harcamalıyız. Bütün bölgeyi harabeye çevirme potansiyeli taşıyan mezhep krizinden bir an önce kurtulmanın yollarını bulmalıyız. Yeni “eksen”in adımları Irak ve Yemen’de hissedilirken bu ilk bakışta, çatışma değil, yakınlaşma şeklinde kendini gösteriyor. İşin arkasında ABD, İngiliz, İsrail aklı var Ama acaba öyle mi? Bu gelişmeleri bu kadar iyimserlikle mi okumalıyız? Söz konusu gelişmeler bölgesel bir yakınlaşmaya mı yoksa yeni çok çetin bir yeni cephenin açılmasına mı işaret ediyor? Bence tehlikeli bir rüzgar yakınlaşıyor. Riyad ve BAE’nin manevrasının arkasında, daha büyük bir hesap var. Bir Amerikan, İngiliz, İsrail aklı var. Bir bölgesel proje var. Suriye’de ABD planlarını hakim kılmak, İran’ı Güney’den sıkıştırmak,  Türkiye’yi Suriye’den çıkarmak için ince ince işlenmiş bir plan var. Türkiye açıkça hedef alınacak Şüphesiz bu “eksen”in öncelikli hedefi İran. Irak’taki İran nüfuzunu kırmak, Arap kimliği üzerinden Irak’ı da eksenin içine çekmek, Tahran’ın Batı kapılarını kapatmak, ABD ve İsrail ile birlikte Suriye’yi tam denetim altına almak, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan terör koridorunu gerçeğe dönüştürüp Türkiye ile Arap dünyasının bütün bağlantısını koparmak gibi çok daha üst hesaplar var. Bu hesaplar S. Arabistan’ı da, BAE’yi de aşıyor. Bir ABD-İngiliz-İsrail haritalandırması ile karşı karşıyayız. Yani “eksen”in birinci hedefi İran ise ikinci hedefi Türkiye’dir. Türkiye’deki uzantılar ve 2019 senaryosu… Geçtiğimiz hafta 2019 Koalisyonu başlığı altında “eksen”in 2019’dan önce Türkiye içindeki uzantılarının neler olabileceğini anlatmaya çalıştım. PKK/PYD kriptoları, FETÖ artıkları, NATO bağlıları ve muhafazakar muhalifler üzerinden söz konusu eksen çerçevesinde bir senaryo Türkiye içinde uygulanacaktır. Ama şu an daha büyük tehditlerle yüz yüzeyiz. Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan haritanın tamamlanmasına çok az kaldı. O harita tamamlandıktan sonra Türkiye’nin yapacağı hiçbir şey kalmayacak. O zaman oturup, savaşın içeriye nasıl taşınacağını, “eksen”n içeride ne tür tezgahlar kuracağını, ne tür siyasi krizler servis edeceğini tahmin etmekten başka çaremiz kalmayacak. ‘Terörle mücadele’ tuzaktır, artık mesele terör değildir Bu bilindiği halde, tehlikenin büyüklüğü, yakınlığı görüldüğü halde müdahale edilememesinin acizlikten, imkansızlıktan kaynaklanmadığına, içerideki uzantıları Türkiye’nin hareketlerini engellediğine, onu oyaladığına, yeni yeni önerilerle siyasi aklı bulanıklaştırdığına inanıyorum. Yani, söz konusu senaryonun içerideki uzantıları daha şimdiden operasyona başlamışlardır! Hala “terörle mücadele” gibi soyut, anlamsız, bir karşılığı olmayan gerçeklikten uzak cümlelerle konuşulmasını anlamak mümkün değildir. Artık “terörle mücadele” diye bir kavram yoktur. Bu kavram tuzaktır. Bugünkü resmi, “terörle mücadele” olarak adlandırıp, bu soyut kavram üzerinden okuyanlar, ona göre hareket edenler, yakın gelecekte büyük bir felakete bilerek ya da bilmeyerek zemin hazırlamış olacaklardır. Terör değil devletler çatışması ile karşı karşıyayız. Nihai kararlar alınmalı: Şam’la anlaşma dahil.. PKK üzerinden ABD gücü kullanılıyor, PKK üzerinden Türkiye bu güçle vuruluyor. Nihai kararlar almak, nihai pozisyonlar belirlemek zorundayız. Suriye’de durduğumuz yeri yeniden tanımlamak durumundayız. Bağdat’la ilişkileri güçlendirmenin yanısıra, Şam yönetimine karşı bütün öfkemizi bastırmak, takıntılarımızdan kurtulmak zorundayız. Burada Esed savunuculuğu yapmıyorum. Daha derin, daha kapsamlı bir şeyden söz ediyorum. Suriye’yi bir bütün olarak tutacak adımlar atmaktan, ülkenin ABD işgaline teslim edilmemesinden, parçalandığı anda Türkiye’nin parçalanma sürecinin başlatılacağından söz ediyorum. Buna şiddetle karşı çıkanların, boş hamaset dışında Türkiye’ye önerdiği hiçbir çözüm yolu yoktur! Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi bu.. Suriye’nin kuzeyinde PKK üzerinden yürütülen harita terör meselesi değildir. Suriye’deki çatışmalar artık şu grup, bu grupmeselesi değildir. Çok daha esaslı bir duruşla, bölgenin tamamı üzerinde bir bakışla hareket etmek gerekmektedir. Çünkü Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidiyle yüz yüzedir. Çünkü ilk kez açıktan çokuluslu bir cephe ile karşı karşıya. Öyleyse İran ve Rusya ve Şam yönetimi dahil, daha kapsamlı, derin, kalıcı anlaşmalara varmayı zorlamak gerekiyor. Suriye olayı bitti. Suriye halkı olaydan dışlandı.  Suriye, devletlerin kapıştığı bir cephedir artık. Talan ediliyor, paylaşılıyor. Öyleyse  önyargılarından, ön kabullerinden bağımsız, rasyonel bir düşünce, politika geliştirmek, Türkiye’ye yönelen büyük tehdide karşı atılacak adımlardan biridir. İran Irak’tan, Türkiye Suriye’den sıkıştırılıyor Son adımlar İran’ı Irak’tan sıkıştırıyor. Bu ABD planıdır, İran’ı baskı altına alıp cepheyi İran sınırına yaklaştırma hesabıdır. İran Irak’ın güneyinden sıkıştırılırken Türkiye Suriye’nin kuzeyinden sıkıştırılıyor. Bu iki hareket üzerinden Araplar, Türkler, Farslar ve Kürtler arasında belki yüz yıl sürecek düşmanlıkların temelleri atılıyor. İşte bu küresel bir akıldır, küresel bir projedir, bir Atlantikçi müdahaledir. Bu kalıcı düşmanlıkların önünü alacak bir şeyler yapmalıyız. Bırakın savaş, sınırın diğer tarafında olsun! İran Genelkurmay Başkanı’nın, kalabalık bir general kadrosuyla başladığı Ankara ziyareti tam da böyle bir döneme denk geldi. İki ülkenin de benzer tehditler hissettiğini düşünüyorum.  Eğer yeni “eksen” başarılı olursa Suriye Amerika’nın olacak. Suriyeliler rehin alınacak, ülke, Türkiye ve İran için batılı orduların saldırı üssüne dönüşecek. Bu yüzden Ankara’daki temaslardan ne çıkacak, büyük bir merakla bekliyorum. Artık bir gün bile bekleme imkanı kalmadı. Türkiye’nin o koridora doğrudan, açık ve güçlü bir müdahalesinden başka seçenek kalmadı. Söz konusu vatansa, Anadolu ise, tehdit ülkemize yaklaşmışsa, savaş Türkiye’ye taşınacaksa ve bu kaçınılmaz hale gelmişse, bırakın bu savaş sınırın diğer tarafında olsun.   Yenişafak - İbrahim Karagül Click to Post
0 notes
haberoldu-blog · 6 years ago
Text
Esed'le sürpriz görüşme! Bir ilk yaşandı
https://haberoldu.com/esedle-surpriz-gorusme-bir-ilk-yasandi
Esed'le sürpriz görüşme! Bir ilk yaşandı
Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir’in Şam’a düzenlediği kısa bir ziyarette Suriye rejimi lideri Beşşar Esed’le görüştüğü bildirildi.
    Sudan Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre Beşir, Şam ziyaretinde Esed’le bir araya geldi.
Sudan Cumhurbaşkanlığından basına yapılan davette Beşir’in kısa bir yurt dışı ziyaretinden ülkeye dönüşünün ardından önemli açıklamaların yapılacağı belirtildi.
    Esed rejiminin haber ajansı SANA da Beşir’in Şam’a çalışma ziyareti düzenlediğini duyurdu. SANA, ziyarete iliskin fotoğraflar da paylaştı.
Sudan Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada Şam’a yaptığı ziyaret sırasında Beşir’in Esed’le görüşmesinde “Suriye sorunlarla karşı karşıya olan ülkedir, güçsüzleştirilmesi Arapların davalarının güçsüzleştirilmesi demektir” ifadelerini kullandığı belirtildi.
Açıklamada, Beşir ve Esed’in birçok Arap ülkesinin yaşadığı şartlar ve krizlerin, ülkelerin egemenliğine saygı ve içişlerine müdahale etmeme üzerine yeni yaklaşımlar geliştirmeyi gerekli kıldığını vurguladıkları ifade edildi. 
Sudan’ın Suriye’nin yasal yönetimiyle istikrarı, güvenliği, toprak bütünlüğüne özen gösterdiği, meşru hükümeti ile ülke halkının tüm unsurlarıyla barışçıl diyaloğa önem verdiği kaydedildi. 
Açıklamada, Beşir’in “Suriye’nin Arap dünyasındaki yerini alana ve eski gücünü kazanana dek Sudan’ın elinden gelen tüm gayreti göstereceğini söylediği” belirtildi. 
Şam ziyaretinde Beşir’e Sudan Cumhurbaşkanlığı Bakanı Fadl Abdullah Fadl ve Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Üsame Faysal eşlik etti. 
Kaynak: HABER7.COM
0 notes
haberoldu-blog · 6 years ago
Text
11 Eylül ile ilgili gündeme bomba gibi düşen çıkış
https://haberoldu.com/11-eylul-ile-ilgili-gundeme-bomba-gibi-dusen-cikis
11 Eylül ile ilgili gündeme bomba gibi düşen çıkış
Zammar, 11 Eylül saldırılarından bu yana ilk kez bir Amerikan basın kuruluşuna konuştu.
Terör örgütü el-Kaide’nin 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret  Merkezi’ne (İkiz Kuleler) ve ABD Savunma Bakanlığına (Pentagon) düzenlediği terör  saldırılarının başlıca zanlılarından biri olan Zammar, Suriye’nin Kamışlı  ilçesinde terör örgütü YPG/PKK’nın ana omurgasını oluşturduğu SDG’nin DEAŞ  mensuplarını tuttuğu bir hapishanede kalıyor.
Hem Almanya hem de Suriye vatandaşı olan 57 yaşındaki Zammar, 10  yaşındayken ailesinin Almanya’ya taşındığını anlattı.
1991’DE AFGANİSTAN’A GİTTİ
Zammar ilk kez 1982’de bir silahlı çatışmanın içinde yer almak istediğini ve Ürdün’e giderek, Suriye’de Esed ailesine karşı ayaklanan gruplara  geçmeye çalıştığını aktardı.
Ürdünlü yetkililerin kendisini geri çevirdiğini belirten Zammar, el-Kaide lideri Eymen ez-Zavahiri’nin Suriye’deki temsilcisi olarak da bilinen  Ebu Halid es-Suri ile burada tanıştığını ve Suri’nin daveti üzerine 1991’de  Afganistan’a giderek burada askeri eğitim almaya başladığını anlattı.
Zamanla örgütle ilişkilerinin güçlendiğini söyleyen Zammar, sık sık  Afganistan’a ve Londra’ya seyahat ettiğini, aynı zamanda da Almanya’nın Hamburg  kentindeki bir camide kendi çevresini de oluşturduğunu söyledi.
Zammar, burada ilk olarak şu anda 11 Eylül saldırganlarının tutulduğu Guantanamo Hapishanesi’nde kalan Yemen vatandaşı Remzi Binalshibh ile tanıştığını ardından, 11 Eylül saldırılarındaki uçakları kaçıranların elebaşı Muhammet Atta,  Dünya Ticaret Merkezi’nin ikinci kulesine çarpan uçağı yönlendiren BAE vatandaşı  Mervan eş-Şehi, Pensilvanya’da düşen uçağı yönlendiren Lübnanlı Ziad Samir Cerrah ve 4 diğer kişi ile tanıştığını belirtti.
O dönem üniversite okuyan bu kişileri Afganistan’a gitmeye ikna  ettiğini söyleyen Zammar, bağlantıları ve seyahatleri Alman yetkililerin dikkatinden kaçmadığını ve Alman makamlar ile CIA’in de kendisini takip etmeye  başladığını dile getirdi.
Araştırmacılar, Zammar önderliğindeki “Hamburg Hücresi” adı verilen bu  ekibin 1999’da 11 Eylül saldırısını planladığını belirtirken, Zammar ekiple aynı zamanda Afganistan’da bulunmuş olmanın bir tesadüf olduğunu belirtiyor.
“11 EYLÜL SALDIRILARI HAKKINDA BİR ŞEY BİLMİYORDUM”
Afganistan’da 1999’da el-Kaide lideri Usame Bin Ladin ile tanıştığını,  daha sonra bin Ladin ile bir iletişimi olmadığını aktaran Zammar, “Allah biliyor, tüm samimiyetimle söylüyorum, 11 Eylül saldırıları hakkında hiçbir şey  bilmiyordum. Bana hiçbir şey söylemediler.” diye konuştu.
11 Eylül saldırılarından 3 ay sonra ortadan kaybolan Zammar, Fas  ziyareti esnasında yakalanarak Suriye’ye iade edildi.
Sonraki 12 yıl boyunca Suriye’nin başkenti Şam yakınlarındaki Sednaya  Cezaevi’nde tutulan Zammar, burada işkenceye maruz kaldığını ve aylarca hücre  hapsinde tutulduğunu anlattı.
6 KİŞİYLE BİRLİKTE SERBEST BIRAKILDI
Zammar, 2013’de Suriye ordusunun el- Kaideli Suri ile istişareleri  sonucu 6 kişiyle birlikte serbest bırakıldığını ve serbest kalmasının ardından  DEAŞ’a katıldığını aktardı.
DEAŞ’ın ortaya çıkmasıyla ilgili uzun süre tartışılan “Suriye’de bazı  örgüt üyelerinin serbest bırakılması” konusuna tam olarak açıklık getirmeyen  Zammar’ın açıklamaları, soru işaretlerini gideremedi.
Hapishanede geçirdiği uzun yıllar nedeniyle sağlığının bozulduğunu ve  bu nedenle de örgütte etkili bir rol almadığını savunan Zammar, DEAŞ’ın Suriye ve  Irak’tan yavaş yavaş çekilmeye başlaması ile Zammar da örgütle birlikte hareket  ettiğini ve Deyrizor’da iki kadınla evlendiğini belirtti.    “BAŞKA ŞANSIM YOKTU”
Buradayken DEAŞ saflarından ayrılarak, kendisini ve ailesini ABD  önderliğindeki SDG’ye teslim etmeye karar verdiğini anlatan Zammar, “Çok  hastayım. Bir arabam yoktu. Karım hamileydi. Ne yapabilirdim. Başka şansım  yoktu.” diye konuştu.
Alman makamlar Zammar ve Hamburg Hücresi üyelerini 11 Eylül  saldırılarından suçlu bulurken, ABD makamları Zammar hakkında kesin bir sonuca  ulaşamadı.
Kaynak: HABER7.COM
0 notes