#ülke bayrak
Explore tagged Tumblr posts
Text
KOMŞU ÜLKELERİN HARİTADAKİ YERLERİNİ BULUN
Verilen komşu ülkelerin haritadaki yerlerini bulun.
View On WordPress
#ülke bayrak#ülkeler#BakBi#bakbi yapbi#bayraklar#bilmece#bilmeceler#eşleştir#EĞLENCE KÖŞESİ#eğlence#eğlenceli oyunlar#eğlencelik#eğlencelik oyunlar#farklı oyunlar#günlük etkinlikler#HAFIZA OYUNU#hafıza#hafıza güçlendirme#harita il#haritada şehir bulmaca#HATIRLA BAKALIM#ilginç etkinlikler#ilkokul#ilkokul etkinlik#map#map game#memory game#memory games#ortaokul etkinlik#plaka kodu
0 notes
Note
gündemi takip eden biri değilim. belli ki dilan polat konusunda bilgin var. bu kadın neden konuşuluyor özetleyebilir misin?
dilan polat, altın tozu ile kahve içen, günde 750 bin lira harcadığını söyleyen, kocasının parası için yapmadığı dansı, etmediği iğrençliği bırakmayıp bunu sosyal medyada bir bir yayınlayan, saian’ın da bahsetmiş olduğu “kocasının bir tanesi, görgüsüzlük gani, tamam paran çok da bilezikler sana bol gibi yani” dediği görgüsüzün teki. kocası engin polat da bunun öteki rengi. seçimlerden önce iktidara muhalefetliği ile bilinen muhammed yakut’un; “dilan polat ve engin polat ne iş yapıyor biliyor musunuz? bir kadın iki senede 10 tane ferrari, 10 tane jeep, villalar, dubai’de kafasında taşlar, dolarlar. kokain var, bahis var, akmerkezde mail order işi var. bu millet evine götürecek ekmek bulamıyor." açıklamalarından sonra engin polat da aynı zamanlara denk, dilan polat’a uçak vs. hediye edince, halk servetlerinin araştırılmasını istedi. başlarda yurt dışı ihracat, ithalat işlerinden dolayı, sevgili ülkemizin parasının değersizliği de eklenince, böyle bir servet elde edilebilir diye düşünüp, hakkındaki iddiaları tüm samimiyetimle gereksiz buluyordum. tâ ki dilan polat’ın “devletini, vatanını seven, ülkesine aşık insanlarız biz. ülkeye döviz sokan insanlarız biz. herkes denetleniyor siz rahat olun. sen benim devletimi bu şekilde küçük düşüremezsin. kurban olduğum devlet.” açıklamalarına denk gelinceye kadar. daha önce de belirtmiş olduğum gibi, biri, hakkındaki birtakım iddiaları, ezan dinmez, bayrak inmez, vatan bölünmez, biz bu ülke için canımızı vermeye hazırız, devletimize bağlıyız gibi argümanlarla cevaplıyorsa, iddialar doğrudur. bu kural hiç şaşmaz. zaten vergi kaçırdıkları, kara para akladıkları vs, iddiaları kanıtlandı gibi. geriye sadece uyuşturucu ve yasadışı bahis işleri kaldı. gerçi bunlar iktidarı yaladıkları için, şu iddialardan sadece “bir mafyanın iddiasını kaale almayız” açıklaması yaparak dahi kurtulabileceklerini bildiğimden, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılacaklarını düşünüyorum bu işin içinden. nedense şu lümpenleri gördükçe aklıma hep canım yılmaz güney’imin “onlar bir tavuk çalanı aşağılayarak hırsız diye suçlarken, bir kalem oyunu ile milyonlar yutanı ‘beyefendi’ diye selamlar” sözü gelir, hep aynı hikâye, geçelim bunları.
23 notes
·
View notes
Text
"Küstüm çiçeği oldum bi de ben kim dokunuyorsa kapanıyorum içime küçüldükçe dün olurum diye yeniden. Her seher bir vakit midir Roza? Bir akşam üstünü diğerinden sadece yollar mı ayırır? Seni çok kırdılar, sen daha iyi bilirsin, sen söyle. Kendime kastım varsa, aksim bana çok tanıdıksa ama henüz tanışmadıysan onla sen. Yani bu henüz hiç karşılaşmadık mı demek? Ne acı. Ya da İlk kez konuşacağız demek bir yandan da nasıl güzel. Roza tüm arkadaşlarımızı öldürdüler çok yalnızım. Çok isim var içimde, çok ağır kalabalığım. Ben böyle ağırlaştıysam büyümüş mü oluyorum? Bu yeni bir fasıl mı diyorsun? Ben bu şarkıyı sevmedim. Bak geçen gün İsveç'e evim dedim yanlışlıkla, rüyamda sokağa çıkmazken, sen Van' da göle deniz diyordun. Mehmet'in annesi beyaz bir bayrak yakıyordu. Roza orda bir ülke varsa uzakta ve ben oraya gelemiyorsam orası artık evim değil midir? Bunca sene seslenememişsem anneme eğer, annem abime daha mı çok anne?"
Berxwedan Yaruk
8 notes
·
View notes
Text
KAPİTALİZMİN FELSEFESİ
Söylemi özgürlük iken eylemi bireyci yarar ve mutluluk olan liberal felsefenin bileşenlerinden söz edeceğim. Kapitalizm ve onun yönetimindekiler, insanı "mutluluk mu, özgürlük mü" ikilemine sokarken bu tuzağa düşen gerçek özgürlükçüleri (liberalleri değil) mutsuz kılmayı da başarabilir. Bu ikileme dikkat etmeliyiz. Ayrıca liberalizmin varacağı noktadan da söz edeceğim. Liberalizmin yarattığı narsist birey ve narsist bireyin varacağı nokta olarak bilimsel görünmeye çalışan hastalık "sosyal darwinizm" çıkmazından söz edeceğim. Irkçılık, genetikle ulusların arasında ilişki olduğu yanılgısı üzerinden var oldu. Fakat medeniyet ve bilim tarihinin, ulusları dillerin oluşturduğu, dillerin doğadan öğrenilerek oluştuğu gerçeğini ortaya çıkarması ile insanı insana yabancılaştıran ırkçılık da çöktü. Bütün bunlara değinirken kapitalizmde psikolojik olarak düzelmeye de değineceğim.
Burjuvazinin felsefesi ve ideolojisi liberalizmdir. Çoğu ülkede ise "ideoloji" kaygan bir kavramdır. Bu kayganlık egemen sınıfın istediği şeydir. Liberalizmin temelinde mutluluğu en yüksek seviyeye çıkaracak şekilde tüketim yapan insan vardır. Her şey daha fazla mutluluğu hedefleyen ve daha fazla yarar amaçlayan insan tanımı üzerinedir. Çünkü kapitalizm, liberalizmi tüm bileşenleriyle bayrak edindi. Liberal felsefe, insanın özgür ve eşit olduğunu iddia eden bir felsefe, ancak aynı zamanda mülkiyeti temel alan liberal ekonomi, yani kapitalizm de söz konusudur. Liberal felsefe, aydınlıklar yüzyılı denilen 17.yy’ın sonunda ortaya çıktı. Liberal ekonomi ise kolektivizm ile çelişiyor, ayrıca özel mülkiyeti doğal bir hak sayıyor. Lİberal ekonomiye göre bireyler ayrı ayrı haklarına ulaşmaya çalışarak, kolektif çıkarlarını da gerçekleştirebilir. Liberalizme göre, piyasa işleyişine hiçbirşey engel olmamalı, devlet kurallara göre ekonomiye müdahale etmeli ve kurallara uymayanları cezalandırmalıdır. İşte bu tam olarak kapitalizmdir. Liberalizm kapitalizmdir ve felsefesi de kapitalizmin felsefesidir. Politik felsefe olarak liberalizm insanı merkeze alıp, insan özgürlüğüne vurgu yapmakla birlikte, özgürlüğü bir amaç olarak görmez ve erteledikçe erteler. 1920'ler boyunca savaşın zararlarını yaşayan, ekonomik koşulların zorlaştığı, işsizliğin arttığı, toplumsal hoşnutsuzluğun arttığı süreçte Naziler "Neşeyle Kuvvetlenme" ilkesiyle bir çeşit mutluluk propagandası yaptılar. Nazilerin popülerliğini arttıran en önemli kuruluşlardan biri KdF (Kraft durch Freude), yani "Neşeyle Kuvvetlenme" idi. 1939'a kadar milyonlarca insanın katıldığı organizasyon, özellikle işçilere ve ailelerine yönelik politikalar geliştirdi. Eğlence, boş zaman ve tüketim üzerine kurulu bir organizasyondu. Devletin popülerliğini öven örtük bir propaganda aracıydı. Her gün yaşanan ve felaket olarak görülen her şeye rağmen, devletin pozitifliğine dair propagandasını sürdürdü. KdF'nin hedefinde ücretli çalışan kesimler, işçiler vardı. Devlet tarafından, eğitimli ve daha üretken bir ülke için iş gücü propagandası yapılıyordu. Kurulan sistemin herkes için avantajlı olduğu yönde propaganda yapılıyordu. Sınıfsal çelişkilerin önemli olmadığı vurgulanıyordu. Devlet, pozitif yönetim teknikleri geliştirmeye çalıştı. Yaşamın boş zamanına hazzı, mutluluğu ve keyif alınan olguları koymaya çalıştı. Böylece hayatından ve işinden (devletten) keyif alan mutlu bir ulus devlet görünümü oluştu. Vatandaşlar için en iyi yönetimin bu olduğu propagandası yapıldı. Mutsuz olmak, muhalif olmaktı. Mutluluk çok geniş bir kavramdır. Yaşam biçimleri, kültürler, yaşamdan beklentiler, zevk ve tutkular, inançlar ve daha bir çok nedenle herkese göre değişiklik gösteriyor. Fakat bilimsel olarak tek bir şey ifade ediyor. Mutluluk bir beden durumudur ve bedenden geri bildirim geldiğinde mutlu olursunuz. Nefes almak gibidir. Times dergisine göre bilim insanları diyor ki; mutluluk hissinin %40'ını düşüncelerimiz, hareketlerimiz ve karakterimiz belirler, geri kalanın %50'si ise genetik faktörlerle ilgilidir. Yani bu bilgiye bakarsanız mutlu olmanın sadece %10'u çevre gibi insan beyninden bağımsız faktörlerden etkilenmektedir. Fakat insanlara nasıl "aklını kontrol et ve mutlu ol" diyebiliriz? İnsanların yaşayabilmeleri için gıda, barınma, eğitim sağlık ihtiyaçları var. Emekçiler bu ihtiyaçları karşılamakta zorlanıyor. Savaşlar, krizler, çevre kirliliği gibi sorunlar da var. Bunlardan dolayı mutsuz olmaya sebep olan şey kapitalizm iken insanlara nasıl "aklını kontrol et ve mutlu ol" diyebiliriz? Kapitalizm kendi krize girdikçe burjuvazi insanları birçok amaçla kalıba sokuyor. Medyayı kullanıyor.
Bu mutsuzluk durumlarında, dizi ve filmlerde konu fakirlik de olsa fakir olan sonunda zenginleşiyor. Herkes zengin mi olacak, kapitalizm medya aracılığıyla topluma bunu mu vaat ediyor? Filmlerdeki çağa uyan insan felsefesi, para kazanmak ve harcamaktır. Kişi sürekli kendisi için düşünmelidir, çünkü kapitalizmin felsefesi olarak liberalizme göre mutluluk bu formülde gizlidir. Reklamlarda bir çikolatayla mutlu olabiliyorsunuz ya da bir otomobille ayrıcalıklı sayılıyorsunuz veya lüks bir rezidans ile yaşama meydan okuyorsunuz. Emekçiler, bu tüketim kışkırtması sonucunda, maddi olanaklara kavuştuklarında değer göreceklerine inandırılıyorlar. Kapitalizm insanları o kadar küçük beklentilere razı etti ki, büyük idealler ve amaçlar insan aklından uzaklaştı. Küçük metalar satın almak insanları tutsak etti. Bencillik, bireycilik, rekabeti arttırıyor ve arttırdıkça insanların duygu durumları daha da sarsılıyor. Gerçek olansa, mutluluk bir duygu durumudur ve sürekli aynı duygu durumunda kalmak sağlıklı değildir. Psikolojik sağlığın en önemli göstergelerinden biri, kişinin tüm duyguları hissetmeye açık, herhangi bir duyguda çok kalmadan ve hiçbirinden kaçmadan duyguları deneyimlemesidir. Times dergisindeki bilim insanlarının aksine mutluluk bir bilimdir ve pozitif psikolojidir.
Pozitif psikolojinin amacı olması amaçlanana odaklanmaktır. Mutluluk bilimi ya da pozitif psikoloji, kişilerin güçlü olan yanlanlarıyla ilgilenir. Böylece kişiler kendilerini daha iyi durumlara ulaşmak için motive eder. Günümüzde pozitif psikoloji ders olarak okutulmakta ve mutluluk bilimi sosyal alanlarda başarılı olmak için öğretilmektedir. Bu psikolojiyle uğraşanlar, herkes için genel geçer çözüm olmadığını belirtiyor. Sosyal ilişkileri güçlü ve başarılı olanların mutlu olduğunu ekliyor ve sosyal ilişkileri arkadaşlık sayısıyla ilişkilendirmiyor. Mutlu insanın akıl sağlığı düzgün insan olduğunu, kendisiyle barışık olduğunu ve doğayla iyi ilişkiler kurduğunu belirtiyor. Amacı olan insanların, insanlığa yararlı olabilmeyi hedefleyen kişiler olduğunu belirtiyorlar. Anlaşılıyor ki mutluluk için, Times dergisinin söylediğinin aksine çaba göstermek gerekiyor. Mutluluk konusunda ise felsefenin önermelerinin yerini kesinlik aldı. Fakat yine de felsefeye değinmeden edemeyiz. Bilimden önce felsefe bu konuda akıl yürüttü. Aristo "mutluluk anlık hislerden oluşmaz, nihai hedeftir" derdi. Kant "mutluluk tüm eğilimlerin memnuniyetidir" derdi. Nietzche "mutluluk insanların çevrelerine uyguladıkları bir güçtür" derdi. Sokrates "mutluluk kişinin kendine bahşettiği başarılarından gelir" derdi. Platon mutlu olmanın yolunu "bir önceki yıla göre edindiğimiz başarı" olarak görürdü. Felsefenin, bilimin gelişmesinde yararını göz ardı etmesek de, artık bilim bu çıkarımları gereksiz kılıyor. Ben yine de liberal felsefenin ağacına su akıtan her oluğu eşeleyeceğim ve size meyvesini göstereceğim. Roma imparatorluğunun egemen felsefesi olan Stoacılık, örgütlü bir hareket olarak yaklaşık 500 yıl devam etti. Bu süreçte uluslar arası boyut kazandı ve günümüzde de liberalizm tarafından teşvik ediliyor. Daha çok ahlak felsefesi olarak ön plana çıksa da yaşamın bütününü kucaklayan bir felsefedir. Stoacılığın bize sunacağı iki yardım var: İlki, endişelendiğimizde, çoğu insan bizi neşelendirmeye çalışırken ve en akıllıları bile "neşelen" derken Stoacılar umut vermezler. Çünkü umut duyguların afyonudur ve kişinin iç huzurunu sağlamak için kesinlikle yok edilmelidir. Stoacılık bunun yanında, anın kıymetini bilmek, geçmişe takılmamak, bugünü pişmanlıklarda bulandırmamak, olaylara bakış açımızı değiştirerek, kendimizi tanıyarak ve sınırlarımızı bilerek bunu kabullenerek mutluluğa erişebileceğimizi öğütler. Stoacılık, dünyayla ilgili teorilerle ilgilenmez ve sonsuz bir tartışma için değil, eylem için vardır. Adını Zenon'un derslerini verdiği stoa isimli direkli galeriden alır. Stoacılar, dört önemli erdem aracılığıyla öz-gelişim amacı güderler. Pratik bilgelik, aşırıya kaçmama, adalet, cesaret. Bütün bunlara rağmen, Stoacı öğreti, ahlaklı olmanın koşulunu dışsal değil de içsel özgürlüklere bağladığı yerde, sosyal eşitsizliklerle ilgili herhangi bir eleştiri sunmaz. Hatta Roma Anayasası'nı doğal anayasa olarak gördüğünden, köleliği de doğallaştırır. Belki de liberalizmin bugün Stoacılığı teşvik edişi bundandır. Eudaimonizm, Antik çağda insan davranışlarının mutluluk isteğiyle belirlendiğini ileri süren ahlak felsefesidir. Buna göre en üstün iyi, mutluluktur. Sokrates'e göre, en üstün iyi olan mutluluk, ahlaki mutluluktur ki bu da bilgiyle elde edilir. Bu durum Sokrates'ten sonra bütün Yunan düşünürlerince kabul edildi. Mutluluk, bütün öğretilere göre iyi yaşama anlamındadır. Bu konuda toplumsalı bireysele indirgemek, mutluluk koşullarını her zaman ve her yerde aynı ve geçerli saymak gibi, temelsizce mutluluğu ölümden sonrasına aktaran teolojik anlayıştan çok daha bilimsel olan eudaimonizmin, insanları bu dünyada mutlu kılmak gibi yüce bir gücü vardır. Fakat Fransız burjuva materyalistleriyle, İngiliz ve Amerikan pragmatistleri, bütün idealist yanılgılarıyla temelde eudaimonizmden yola çıktılar. Liberalizmin eudaimonizmi teşvik edişi, burjuva materyalistlerin ve idealistlerin ellerinde yücelmesindendir.
Hazza uyum, 1970'li yıllarda iki psikolog tarafından ortaya atıldı. 1971'de bir başkası tarafından basitleştirildi ve mutluluk çarkı biçimini aldı. Bu teoriye göre her insanın mutluluğu, ulaşabileceği en yüksek seviye ve düşebileceği en alçak seviye arasında belirlidir. Olağan ya da olağan olmayan yaşam şartları altında, insanların yaşama uyum sağlarken yakaladıkları mutluluk seviyesi, aslında her zaman aynı döngünün içindedir. Hedone eski Yunancada haz ve zevk anlamına gelmektedir. Hedonizm ise, hazcılık demektir. Haz bireysel olarak ortaya çıkan bir hoşlanma duygusudur. Bireyin haz duygusu sadece o kişinin eylemleri için geçerlidir ve evrensel bir özellik taşımaz. Bu yüzden hedonizme göre evrensel ahlak yasası yoktur. Psikolojik ve ahlaki olarak iki hedonizm vardır. İnsanların psikolojik anlamda yalnızca haz almayı istediği hedonizm ve zevki en yüksek seviyeye çıkarmanın temel ahlaki sorumluluk olduğunu söyleyen diğer hedonizm.
Hedonistler sürekli olarak zevk ve hazzın peşinde koşarlar ve bunun en doğru yaşama biçimi olduğuna inanırlar. Kişinin, anlık istek, zevk ve hazzını, karşısındaki diğer insanları önemsemeden yaşaması gerektiğini savunurlar. Hatta bilginin de anda yaşanan duygulardan oluştuğunu düşünürler. Ayrıca hedonizm, çalışma kültürü açısından da kişinin kendisi için çalışmasını ifade eder. Bu da, bireyin kendisi ve bireysel çıkarlarıyla hedefleri için para kazanması demektir. Hedonistlerde ortak özellikler; bencillik, kendini beğenme, başkalarını kendi çıkarları için kullanma, eleştiriye kapalı olma şeklinde görülür. Günümüzde hedonizm, hayatın tek amacının yeme, içme ve sınırsız eğlence olduğu yanılgısı üzerinden yükseliyor. Liberalizmin istediği bireye ne kadar da benziyor. 400 yılı aşan kapitalist ekonomi, bireyin özellikle hazcı olduğu bilincini topluma yerleştirdi. Kapitalizmin varsaydığı insan tipi yukarıda bahsettiğim hedonist bireydir. Bunun sonucu olarak bu birey için en önemli davranış biçimi, mutluluğun ve hazzın gıdası olan tüketime yönelmektir. Bireyin satın alacağı meta ve hizmetlerden sağlayacağı yarar ile mutluluğu, hazzını perçinleştirecektir. Epikür'ün felsefesini ele alalım: "Yiyelim, içelim çünkü yarın öleceğiz." Epikürcülere göre insanın en yüksek ideali kendi mutluluğu ve hayatın tadını çıkarmaktır. Her hareketi doğru ve adil olana değil, şu sorunun yanıtına dayanmalıdır: Bu şu an keyfime katkıda bulunacak mı? Epikürcülük, fiziksel haz en büyük iyiliktir der, fiziksel acı ise en büyük kötülüktür. Epikür determinist değildir; nedensiz bir sonucun mümkün olduğunu kabul eder. Epikürcülüğün atomlardan anladığı, kaderci oluşuyla birlikte tam da liberalizmin istediği teslimiyet koşullarını oluşturur. Epikür'e göre insan, kadere kayıtsız kalmalıdır. Çünkü insan, ancak kendi iradesinin ürünü olan şeylere ilgi duyabilir. İnsan, yalnızca akıllı davranıp bize sunulan bir yığın şeyden mutluluk sağlayanları ayırmayı bilmelidir. Epikür'ün "akıllıca davranmak" sözündeki amacı, sonunda acı verecek hazlardan kaçınmaktır. Çünkü insan temel ihtiyaçları olmadan yaşayamayacağından, ihtiyaçlarını tatmin etmekten geri durmayacaktır.
İnsan hiçbir şeye gereğinden fazla ilgi göstermemelidir; çünkü fazlalık sonunda her zaman acıya neden olur. İnsan, şan ve şeref gibi görünüşe dayalı değerlerden uzak durmayı da bilmelidir. Bu sahte değerler insanı, hep daha fazlasını istemeye yönlendirirler, ama bunlara yeter derecede sahip olunamayacağı için insan sürekli bir huzursuzluk içine düşer. Bu nedenle sonunda doyumsuzluk ve tiksinti yaratmayacak olan içsel hazlara ilgi göstermelidir. Bir de insan uyuşabildiği, kendisiyle aynı düşüncede ve karakterde olan insanlarla dostluk etmelidir. Bu düşüncenin sonucu olarak Epikürcüler, gerçekten benzerine az rastlanan arkadaş topluluğu kurmuşlardır. Ahlakın amacı, acıları ve sıkıntıları ortadan kaldırmak, aklı dinginliğe ulaştırmaktır. Bilge, isteklerini yaparak, onları doyurarak dinginliğe ulaşır. Epikür ahlakı, amaçta Stoacı ahlaka benzer. Fakat ayrılık amaçlardadır. Epikürcülükte zevkler derece derecedir. Bilge, zevklerin hesabını ustaca yaparak onlardan en ��ok hoşlanmayı becerebilendir. Her zevk, az çok bir sıkıntıyla birlikte geleceğine göre, Epikürcülük sıkıntıdan kurtulmak için en sonunda dünyadan kopmayı öğütleyecektir. Bilinmezciliğe adanan akıl işlevsizleşir. Bu durum kapitalizmin birey üzerinde en çok istediği durumdur. Utilitarizme göre ahlak, yarara göre ölçülür. Utilitarizm, evrensel ahlak yasasını reddeden, bir şeyin doğru ve yanlışlığını sağladığı yarara göre değerlendiren bir felsefedir. En üstün yarar iyidir ve iyiyi kötüden ayırmak için yararlı olup olmadığına bakılmalıdır. Olayların, yarar ve bir amaca yönelik olması gerektiğini savunur. Yararlı işler iyidir, yararsızlar kötüdür. Bu felsefeye göre yaptığımız her iş yararlı olmalıdır. İyi davranışı, haz veren yararlı davranış olarak tanımlayan kişi utilitaristtir. Utilitarist ahlak, yararı toplumsal olarak değerlendirmez. Temel aldığı birim bireydir. Bireyin hazzı ve yararı bazen toplumların aleyhine olur. Aynı zamanda toplum içerisindeki bireylerin mutluluğu aynı anda mümkün olmayabilir. Yarar veya haz ile toplumsal ahlak birçok durumda çelişmektedir. Bu durumda birçok ideoloji kişisel yarar yerine toplumsal yararı temel alır. Dinler de dahil olmak üzere kişiler arasındaki ilişkiyi toplumsal değerler üzerine kurmak yaygınlaşır. Bu da kapitalizmde bireyi, istekleri üzerinden teslim almanın başka bir türüdür. Gündelik yaşamımızın ilk bakışta çok dikkat çekmeyen yönlerinden biridir pragmatizm. Dilimize Fransızca'dan giren sözcüğün, felsefenin yanında gündelik dilde yüklendiği "sonuç odaklı yaklaşım" gibi daha somut ve geçerli anlamı da var. Pragmatizm, Amerika'da ortaya çıkan ve daha sonra ülke felsefesi durumuna gelen bir felsefedir. Pragmatizm, felsefe olmaktan çok bir yöntemdir, düşünceyi doğurduğu eyleme göre ölçen bir eylem. Bu yöntemde yeni bir şey yoktur ve günümüze gelinceye kadar evrensel bir görev bilinci yoktu. Pragmatizm, her şeyden önce, başka türlü son verilmeyecek olan metafizik tartışmaların yatıştırılması yöntemidir. Pragmatizm ile kapitalizmin kendine özgü, metafiziği koruma felsefesi de kuruldu. Bu durumlarda pragmatizm, her kavrama kendisinden değer verilebilecek pratik sonuçlar çıkarmak suretiyle yorumlar yapar. Bu tartışmaların sonu gelmez ve bilinmezlik ile pragmatizm hep kazanır gibi görünür. Bilinmeyen-olmayan şeyi eşeler durursunuz. Oysa pragmatizm yalnızca geçiştirme aracıdır. Pragmatizm, "tanrıya inanmak insanlar için yararlı bir eylemdir" derken, onun düşünce sisteminde yaratacağı sis bulutundan hiç söz etmiyor. Bu noktada pragmatizm kendisiyle çelişiyor ve yarar sağlayacağına zarar veriyor. Elbette burada inanç konusunda "kime faydası olmalı" sorusu gündeme gelmektedir ve pragmatizmin bu soruya yanıtı "bana faydası olmalı" oluyor. Bunun felsefede anlamı ise "öznel idealizmin", "tek benciliğin" biçimidir. Pragmatizmde bize sorulan "neye inanmak daha iyi olurdu" sorusu da, soruya soruyla karşılık veriyor: Neye inanmak zorundayız? Bu sorunun pragmatizmde karşılığı şudur: İnanılması bizim için daha iyi olan şeye inanmak zorundayız. Yani pragmatist çıkarına göre inanacaktır.
Ona göre erdem, yaşayışımız için elverişli olduğu sürece, pratik yarar sağladığı sürece doğrudur. Her şey pratik yarar ölçüsüne göre değerlendirilmelidir. Pragmacılar, soyut düşüncelere, deney öncesi düşüncelere de kendi yöntemlerini uyguluyorlar. Onlara göre doğru düşünce, pratikte doğrulanabilen düşüncedir. Bu düşünce kafamızda dururken doğru olamaz. Ancak olaylar nedeniyle doğru duruma gelebilir. İnsan, davranışlarından ve eylemlerinden sorumlu bir varlıktır. Toplumsal mücadelenin son hedefi "praksisi" ya da "eylemli toplumu" ortaya çıkarmaktır. İnsanı, gelişimini sınırlayan her şeyden kurtararak, toplum yaşamının öznesi durumuna sokmaktır. Bu da ancak kolektif bir özne yaratılmasıyla ve emek etrafında birleşmesiyle mümkündür. İnsan davranışlarından sorumludur. Çünkü insanın davranışları, toplum yaşamını, çevreyi, dünyayı, uygarlığı ve tarihi etkiler. Bunun sonuçları hemen ortaya çıkmasa da bir süre sonra görülecektir. Öznede kolektif davranış çözülerek, yerini siyasallığı dışlayan bireyci çözümler aldığında, insan özne olmaktan çıkarak, bireyci-yararcı arayışlara yönelir. Bu arayışlar üzerlerine yenilerini koyar, kendi pragmatik davranış ve ifade biçimlerini yaratır. Genel olarak, egemen sınıfın çıkarlarını ve bunun ifadesi olarak egemenliğini korumak için yararlı olan her şeyin doğru olduğu mantığından hareket eden pragmatizm, emperyalizm çağında bütün burjuva egemenlerin genel felsefe teşvikidir. Psikologlar narsizmi, psikopatlık ve makyavelizm ile ilişkilenen karanlık bir üçlü olarak görür. Narsistler, empati kurmayan ve utanç-suçluluk duymayan insanlardır. Bireylerin ötekileştirme, kırılganlık ve kendilerini iyi hissetmek için başkalarını aşağılama eğilimleriyle birlikte kendilerini üstün, yetkili ve özel görmeleri olarak tanımlanabilir. Narsist, dış dünya kendisinden ibaret olmadığı ve kendi içselliğinden farklı olduğu için, dünyayı algılamakta zorlanır. Narsist liderin ise en büyük korkusu gücünü kaybetmektir. Herhangi bir topluluktaki bir kişi tarafından da olsa üstü kapalı eleştirilse, bütün dikkatini o kişiye odaklar. O kişiyi düşmanlaştırır. Örneğin; o kişi tarafından kıskanıldığına inanır. Gerçekte ise kendileri, yoğun kıskançlık duyguları yaşarlar ve her türlü başarının kendi hakları olduğuna inanırlar. Küstah, kendini beğenmiş, insanlara tepeden bakan bir duruşları olduğunu kabul eder, ancak bunu hak ettiklerini düşünürler. Bunu da açıkça ifade etmekten çekinmezler. Çevrelerine aşırı öz güvenli görünürler, fakat bu durum derinlerde gizlenmiş güvensizlik duygusu ve düşük öz saygı ile kuşanmıştır. Narsist insanlar sürekli olarak duygusal ihtiyaçlarını kullanmak için sığ ve zayıf ilişkiler içerisinde olurlar.
Dolayısıyla narsistik özellikler bir değer yitimine uğradığı anda, bu durum narsistik kişilik bozukluğuna neden olur. Narsizm; sanayi devrimiyle birlikte toplumda yayılan modern bir salgındır. Toplumsal olandan kişisel olana doğru bir odaklanma söz konusudur. Öz-saygı değişimi için burası önemli bir dönüş noktasıydı. Hayattaki başarı için öz-saygı bir kilit olarak tanımlanmaya başlandı. Bireyciliğin gelişmesi ve toplumun modernleşmesiyle benimsenmiş sosyal kuralların azalmasıyla birlikte, aile ve toplum, bireylere sağladıkları desteği artık sağlayamaz duruma geldi. Ve araştırmalar, sosyal bağlara dayalı olmanın (bulunulan topluma, aileye ve arkadaşlarla bağlılık) sağlık açısından temel yararlar sağladığını ortaya koydu. Sosyal toplum bozuldukça "diğer insanlar için de en iyi olan hangisidir" sorusunun yerini "benim için en iyi olan hangisidir" sorusu aldı. Bu biçimde bir modernleşme; her şeyden önce zenginlik, ün ve şöhreti över duruma geldi. Bütün bunlar, sosyal bağlardaki kırılmalarla birleşince de "sosyal anlamda boş benlik" ortaya çıktı. Yine emperyalizmin istediği oldu. İşte kapitalizmin felsefesinin meyvesine, bizi getirdiği nokta "sosyal darwinizm" ve onun özlemle istediği "öjeniye" geldik. Bütün o mutlulukçuluk ve bencillik isteğinin altında yatan temel sebebe geldik. Sosyal darwinizm, Charles Darwin'in evrim teorisinin oluşturulmasında kanıt olarak sunduğu "ortama uyum sağlamakta güçlük çeken canlılar zaman içinde yerlerini, ortama daha kolay ayak uydurabilen daha güçlü canlılara bırakırlar" görüşünün, bazı düşünürler tarafından sosyolojide veri olarak alınmasıyla oluştu. Sosyal darwinizm, Darwin'in adını taşımasına karşın temel olarak teoriyi geliştirenler H.Spencer, T.Malthus, F.Galton gibi başkalarıdır. Sosyal darwinizm terimi ilk olarak 1879'da Oscar Scmidth tarafından "Popüler Bilim" dergisinde yayınlansa da bilimle ilgisi yoktur. Sosyal Darwinizm ile klasik ekonomi arasındaki ilişkinin arkasında Thomas Malthus ve onun nüfus teorisi vardır. Klasik ekonominin öncülerinden kabul edilen Malthus'un insanlığın nüfus artış hızının kaynakların (özellikle gıda) artış hızından fazla olduğu, matematiksel anlamda ifade edilirse nüfus artışı geometrik bir dizi izlerken, kaynakların artış hızının aritmetik bir dizi halinde artması, bu nedenle uzun süreçte zorunlu bir şekilde var olan kaynakların var olan nüfusa yetmeyeceği ve bununda bir doğal ayıklanma süreciyle beraber dengeye oturması gerektiğini, ve sistemde oluşacak bu gibi dengesizliklerin tamamen çok fazla çoğalan alt sınıflar tarafından kaynaklandığını savundu. Bununla birlikte, burada gözden kaçan durum, evrim teorisinin "en güçlünün hayatta kalması" değil; "en uyumlunun, değişime en açık olanın hayatta kalması" olduğu gerçeğidir.
Güçlünün hayatta kalmasını iddia eden kişi H.Spencer olmasına karşın Darwin ısrarla "güçlülük" değil "değişime açıklık ve uyumluluk" dedi. Hatta kuzeni F.Galton'ın evrim teorisine dayanan ve sadece en sağlıklı/verimli insanların üremesine izin verilip, diğerlerinin üremesine engel olarak daha başarılı insan toplumları yaratılması gerektiği görüşünü ileri süren öjeni düşüncesine de ömrü boyunca sertçe karşı çıktı. Darwin'in kendisiyle ilgili olmayan bilimsellikten uzak "sosyal darwinizm" teorisine karşıtlığına rağmen Alman tarih okulu "güçlü olanın ayakta kalacağı" düşüncesinden yola çıkarak "güçlü olanın haklı da olduğu" düşüncesiyle sistematik ırkçılığın temellerini attı. O süreçte ırkçı Alman tarih okulunun tarih görüşü "tarih bir uluslar savaşıdır ve saf ve güçlü olan ulus bu savaştan galip çıkacaktır" der. Fakat Darwin'deki "ırk" kavramı yaşadığı zamanın gereği olarak kullanıldı, insan için türe karşılık gelir ve ırkçılığı dışlar. Bugünün koşullarında da yaşayan insan "homo sapiens" olarak tek türdür. Peki sosyal darwinizm, dolayısıyla ırkçılık ne getirir? Öjeni getirir arkadaşlar. Öjeni suçtur ve emperyalizmin meyvesidir. 20.yy'ın ilk yarısında taraftarı çok olan öjeni teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanarak, insan ırkının yenilenmesini savunuyordu. Bu teoriye göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleşerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, insan ırkı da yenilenebilirdi. Amerikalı öjenikçiler İtalya, Yunanistan ve Doğu Avrupa gibi küçük gördükleri toplumlardan gelen göçmen sayısını sınırlamayı da destekliyor, Amerikan vatandaşı olan akıl hastaları, geri zekalılar ve saralıların kısırlaştırılmasını ileri sürüyordu. Bu çabalar sonucunda Amerika'daki eyaletlerin yarısından çoğunda kısırlaştırma yasaları çıkarıldı; 1970'lere değin çok az da olsa, istek dışı kısırlaştırmanın olduğunu biliyoruz.
Öjenikçilerin düşünceleri, 1930'lardan buraya değin çok fazla eleştiriye hedef oldu; Almanya'da Nazilerin Yahudiler, Siyahlar ve eşcinsellerin ortadan kaldırılmasında öjenikten destek almasından sonra bu görüşler unutuldu. Öjeni düşüncesi, soykırım gibi, ırkçılığın en uç noktalarından biri olarak değerlendirilir. Bu iki kavram anılınca akla ilk gelen siyasal yapı faşizmdir. Irkçı teorisyenlerin başında gelen Henry Fairfield Osborn, "insan ırklarının evrimi" başlıklı bir makalesinde ortalama bir siyahinin zeka yaşı, homo sapiens türüne ait on bir yaşındaki bir çoçuğun zekasına ancak ulaşabilir diye yazıyordu. Öjenik denetim ilk kez 1883'te F.Galton tarafından ileri sürülmüştür. Bu görüşü destekleyenler "iyi" özellikleri olan insanların çocuk yapmaya teşvik edilmelerini; "kötü" özellikleri olanlarınsa aile kurmaktan kaçınmalarını önerirler. Ancak hangi özelliğin "iyi" ya da "kötü" olduğuna objektif olarak kimin karar verebileceği de ayrı bir sorundur. Yakın zamanlarda öjeni Avrupa'da ve ABD'de uygulanmıştır. 1926'da kurulan Amerikan Öjenik Derneği, toplumda burjuvazinin genetik yapısı nedeniyle ekonomik olarak güçlü olduğunu ve toplumsal konumunu hak ettiğini ileri sürdü. Emperyalizmin ilerideki planları arasında sınıf öjenizmi söz konusu olabilir. İşte size liberalizm ağacının olukları ve meyvesi öjenizm!
#epikür#epikürcülük#eudaimonizm#hedonizm#liberalizm#narsizm#öjeni#öjenik#sosyal darwinizm#stoa#stoacılık#utilitarizm
2 notes
·
View notes
Text
Yüzde doksan dokuzu müslüman olan bu ülkede yaşıyacaksınız.
Ondan sonra da kalkıp, bu milletin milli ve dini değerlerini aşağılayacaksınız.
Yok ya.....!
Devlete polise katil diyeceksiniz, kamu malına zarar vereceksiniz ama polis size dokunmayacak, gözaltına almayacak öylemi.
Yok ya.....!
Her türlü sapkınlığı yapacak, istediğiniz zaman kamu güvenliğini tehdit edecek, izinsiz kanunsuz gösteriler düzenleyeceksiniz.
Devlet size dokunmayacak, bunları masum öğrenci eylemleri olarak göreceğiz öylemi...
Yok ya....!
Her seçimi kaybedecek, her türlü başarısızlığa rağmen o koltukta oturmaya devam edeceksiniz.
Konuşanı susturacak, teşkilat örgütlenmesinde mezhepçilik yaparak tek adam gibi davranacaksınız.
Ondan sonrada başkalarına diktatör diyeceksiniz öylemi...!
Yok ya....!
Parti içindeki tüm Atatürkçü vatansever siyasetçileri uzaklaştıracaksınız.
Tüm teşkilatları, belediyeleri teröristlerle dolduracaksınız.
Ondan sonrada demokrasi havarisi kesileceksiniz öylemi...
Yok ya....!
Yenilmeye doymayan pehlivan gibi her seçimi kaybedeceksin.
İstediğin olmayınca dışardan da güç alarak, sırf ülkeyi karıştırmak, gündemi değiştirmek için zamansız erken seçim isteyeceksin öylemi..
Yok ya....!
Ülkenin savcısına, hakimine, öğretmenine, askerine, polisine hakaret edeceksin.
Terörist Selahattin Demirtaş’a güzellemeler yapıp, methiyeler dizip özgürlük isteyeceksin öylemi...
Yok ya....!
Tek bir proje üretmeyecek, tüm milli projelere karşı çıkıp engelleyeceksin, sonrada utanmadan tepe tepe kullanacaksın.
Her fırsatta ülkeni dışarıya şikayet edeceksin, tek bir milli söylemin olmayacak, biz sizlere vatan hainisiniz demeyeceğiz öylemi..
Yok ya....!
Tüm vekillerin, teşkilatların, dağdan inme canının içi CANAN”ın her yerde ajan provakatörlük yapacak bizler sizler gibi susacağız öylemi..
Yok ya....!
Nerede var böyle bir dünya söylermisiniz.
Yada sizler bu ülkeyi patagonyamı, sahipsiz mi sandınız...
Eğer öyle sanıyorsanız yanılıyorsunuz beyler, hemde hayatınızın hatasını yapmak üzeresiniz.
Çekin kirli ellerinizi üniversitelerden, çekin ellerinizi bu devletin üzerinden.
Bu ülkenin gerçek sahipleri 15 Temmuz gecesi yalın ayak sokaklarda tankların önünde ölümüne direniyordu.
Siz ve yandaşlarınız neredeydi o gece. Bırakırmıyız sandınız bu vatanı kuru kalabalığa.
Yedirirmiyiz bu devleti size, bu fedakar Türk polisini bırakırmıyız sizin kirli ellerinize.
Bu ülke ve bayrak aidiyet hisseden herkesin.
Dini, dili, ırkı ve siyasi düşüncesi ne olursa olsun herkesin.
Yeterki samimiyet olsun, yeterki sadakat olsun, yeterki karşılıklı saygı olsun..
Yeterki herkes haddini bilsin, ülkenin kanunlarına saygılı olsun.
Çok fazla şey istemiyoruz ki.....
#CengizYavuz
8 notes
·
View notes
Text
🗣️ Tefeciler Bu Gücü Nasıl Ele Geçirdiler?
En önemli sebebi köy enstitülerinin kapatılması sonucu eğitim ve öğretimin din düzeyine düşürülmüş olmasıdır.
Sömürenin kullanışlı insan bulabilmesi bu anlamda kusursuz hizmet eden bir toplum olması için olmazsa olmaz sözde din adında eğitim ile kemik bir kitleyi yurttaşlığın karşısına çıkarmaktı.
Bunu tanklar ve darbeler ile başardılar.
Yerli işbirlikçi tefecileri kullanan küresel sömürgeci tefeciler ne diyordu?
Tanklardan sonrası bankalar gelir.
12 Eylül 1980 askeri darbesi tanklar ile 24 Ocak 1980 kararları yasaya dönüştükten sonra bilinçli yapıldı.
Darbeyi yapan general ne dedi benim babam da imamdı din eğitimi çok önemlidir.
Din eğitimi işte o karar ile tarikat ve cemaatlere bırakıldı.
Bugün ki bağnaz toplum işte o günlerin eseridir.
Eğer okuyan, merak eden, araştıran, sorgulayan ve bağ kuran bir toplum olsaydık Vehbi Koç'un darbeci generale din eğitimi konusunda destekçisi olduğunu yazdığı mektup ile bildirerek emrinde olduğunu darbenin kimin yararına yapıldığını bu toplum bilirdi.
Darbe sadece din eğitimi ve öğretimini cemaat ve tarikatlara bırakmak ile kalmadı.
Tek bir kişinin kral veya diktatör olduğu siyasi partiler dönemini de başlattı.
Ve ülke 24 Ocak kararlarını imzalayan bir tarikat müridi ülkenin üretim ve hizmet araçlarının tamamını sermayeye satsın diye iş başına getirildi.
Bu talanı bu şekilde başlattı ve medya ile kamu kurumları devlete ve millete yük oluyor yalanı ile toplum kandırıldı.
Bülent Ecevit dönemi tam istediklerini yapmaya uygun değildi.
2001 krizini bankalar bu sebeple çıkardılar ve Bülent Ecevit engelini aşarak seksen beş yıldır kullandıkları milliyetçi, muhafazakar, sözde dinci vatan, millet ve bayrak ile toplumu kandırarak siyaset yapanların desteği ile son yirmi yılda ölümcül darbeyi vuran yine tarikat ve cemaatler ziyniyeti olan bir kişiyi ülkenin başına getirdiler.
Babalar gibi satacağız dediler ve sözlerini tutarak haraç mezat satarak ülkeye ait üretim ve hizmet araçlarının tamamını yerli işbirlikçi tefecilerin ve küresel sömürgeci tefecilerin eline geçmesini sağladılar.
1996-2012 yılları arasında bir holding bankasında çalıştığım yıllar ülkem için büyük bir şanstı.
Bu yıllarda içlerinde kalarak bütün karanlık sicillerini tuttum.
Ergenekon ve balyoz davalarının olduğu dönemde bize de bankada zulüm yapıyorlardı.
Çünkü bu tefeci talan operasyona karşı çıkıyordum.
Benden 12 Eylül 2012 tarihini seçerek kurtulduklarını sanıyorlardı.
Sonra Osmanlı imparatorluğu döneminde Serv'i dayatan düşünce kuruluşu İngiliz derin devleti kurumu Chathaume house mütevelli heyeti üyesi olan ve bu ülkeye bizim aleyhimize ajanlık yapan 2009 tarihinden istifa etmek zorunda kaldığı tarihe kadar hizmet eden bu bankanın yönetim kurulu başkanına bir mektup yazarak uyardım.
Yine anlamadılar. Sonra video ve Mobbing Bank kitabını yazınca neye uğradıklarını şaşırdılar.
Malta vatandaşı olmak zorunda kaldılar.
Bizden aldıklarını yurtdışına kaçırıyorlar.
Bankayı satmak istediler Mobbing Bank bunu önledi.
Şimdi gelelim asıl meseleye.
Tefeci düzen bu gücü ele geçirdi. Yalnız bir sorun vardı.
Bunun sürdürülebilir olması mümkün değildi.
Faizlerin artması gerekiyordu. Faizlerin artması bankaların zarar yazması ve batması demekti.
Faizlerin artmaması aynı seviyede kalması ya da hukuksuz dayatma ile baskı altında tutulması ise yüksek enflasyon ve yaşam pahalılığı demekti.
1980 de siyasi partileri tek adama teslim eden toplum 2018 tarihinde bunu yetersiz gördü ve devleti de tek adama teslim etti.
Üstelik tarikat ve cemaatler ziyniyeti tarafından ele geçirilmiş bir kişiye teslim edildi.
Tek adam ne yaptı?
Tefecileri korumak için faizleri düşürdü yüksek enflasyon ve yaşam pahalılığını kendisinin en iyi ekonomist olduğunu ileri sürerek toplumu tefecilere yem etti.
Teteciler bir kez daha dört ayaklarının üzerine düştüler.
Faizler artmış olsaydı. Bugün hiçbir tefeci kalmamış hepsi batmış tefeci düzen bitmiş olacaktı.
Merkez bankasının görevi fiyat istikrarını sağlamak olduğu halde görevini yasaya uygun yapmadı ve bir kişinin sözünü dinleyerek bu ihanete ortak oldu.
Tefeci bankalar karşılıksız para basarak talebi ve fiyatı artırarak üretim ve hizmet araçlarının aynı zamanda sahibi oldukları için vurgunu iki katına bu sayede çıkardılar.
Tefecilerin lehine yetkiyi elinde tutan sözde halkın adamı ne yaptı?
Kendi kitlesini yanında tutmak için nas dedi, cami dedi, din dedi, kitap dedi, Allah dedi, cennet, cehennem, başörtüsü, seccade dedi ve kitlesini din üzerinden uyuşturmaya devam etti.
Bankaların karşılıksız para basması yetmediği için merkez bankası da karşılıksız para basarak enflasyonu ve yaşam pahalılığını artırmaya devam ettiler etmeye devam ediyorlar.
Bu tefeciler ne demişti artık devlet yok şirketler var.
Biz ne üretiyor, kaça satıyor ve emeği kaça satın alıyor isek o geçerli demek istediler.
Bir şeyi unuttular.
Gerçekleri bilen, yazan, susmayan ve asla teslim olmayanları unuttular.
İşte bu yüzden yeni bir işbirlikçi buldular temiz para pazarlayan.
Bugüne kadar kusursuzca kendilerine hizmet edeni kullanıp atıyorlar.
Bizim bu toplumu uyandırmak adına çabamıza engel olma çabalarının amacı budur.
Mevcut iktidar da seçimi kazansa yeni işbirlikçi tefecinin temiz parası ile yeni sayfa açmaya kalkanlar da kazansa bu tefeci düzen yıkılacak.
Holdinglerin, tefecilerin, siyasi partilerin, tarikat ve cemaatlerin devri bitecek.
Yüksek enflasyon ve yaşam pahalılığınının sürdürülebilir olmadığını kendileri anlamak zorunda kalacaklar.
Kazdıkları kuyuya tefecilerin kendileri ve kullandıkları işbirlikçi herkes düşecek, aldatılanlar değil. Onlar bugüne kadar yeteri kadar bedel ödemek zorunda kaldılar.
Mobbing Bank bana yapılan mobbingi değil Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusuna yapılan düşmanlığı deşifre etmek için yazıldı.
Mustafa Kemal Atatürk uçurumun kenarından bu ülkeyi kurtararak Cumhuriyeti kurdu.
Mustafa Kemal Atatürk sonrası tüm gayretler yeniden ülkeyi o uçurumun kenarına getirdiler.
Mobbing Bank bu anlamda Atatürk'ün yazdığı Nutuk'un bir devamıdır. Nutuk bir mücadele sonrasında yazıldı. Uçurumun kenarından ülke nasıl kurtuldu aynı tuzağa bir daha düşmeyelim diye. Mobbing Bank o mücadeleyi yeniden başlattı. Hiçbir siyasi partinin Mobbing Bank kitabımın Türk ulusu yararına yazdıklarını benimsememiş olması çok ilginç değil mi? Çünkü hepsi düzenin partileri olarak kuruldu hepsi aynı amaca hizmet ediyorlar. Bu yüzden Mobbing Bank partisiz yönetim diyor.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#tefeciler#gücü ele geçirmek#Chathaume house#12 eylül 1980#12 eylül 2012#24 Ocak kararları#tanklar#bankalar#devlet yok şirketler var diyen tehdit#siyaset#partisiz yönetim#nutuk
4 notes
·
View notes
Text
İL BULMACA - 9
Verilen illerin haritadaki yerlerini bulun. Verilen ili haritadaki yerine sürükleyin.
View On WordPress
#ülke bayrak#ülkeler#BakBi#bakbi yapbi#bayraklar#bilmece#bilmeceler#eşleştir#EĞLENCE KÖŞESİ#eğlence#eğlenceli oyunlar#eğlencelik#eğlencelik oyunlar#farklı oyunlar#günlük etkinlikler#HAFIZA OYUNU#hafıza#hafıza güçlendirme#harita il#haritada şehir bulmaca#HATIRLA BAKALIM#ilginç etkinlikler#ilkokul#ilkokul etkinlik#map#map game#memory game#memory games#ortaokul etkinlik#plaka kodu
0 notes
Text
Sonsuz saygı ve minnetle...
Büyük bir mücadelenin yol göstericisi, Türk Milleti’nin birleştirici gücü, zaferin ve bağımsızlığın sembolü, Ulu Önder…
Seni anlamak, her Türk çocuğunun ve gencinin en öncelikli görevidir. Sadece 10 Kasım'da değil hayatın her alanında seni anlatmak ve anlamaya çalışmak, bizleri en güzel, en aydınlık yarınlara taşıyacak tek güçtür.
Bu ülke bayrak sevgisini öğrenirken bayrağa “Atatürk Bayrağı” diyen minicik kalplerle doludur. İşte o kalpler, bu ülkenin umududur. Yarınlarımız, aydınlığımız, vatanımızdır…
Atatürk bayrak, bayrak Atatürk’tür!
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk... Aziz ruhunu, maddi varlığının aramızdan ayrılışının 83. Yıl dönümünde saygı ve minnetle anıyor, bugün boynunu büken; ama açtığın yolu ve gösterdiğin hedefi asla kaybetmeyen, bayrağa "sen" diyen çocukların kalbinden, umutla selamlıyorum!
Ruhun şad, ışığın daim olsun!
8 notes
·
View notes
Text
EY MİLLETİM !
Lütfen artık çıplak gerçekliği görelim; "ezan, bayrak, vatan, millet" nutukları eşliğinde, tencerenin dibini sıyıracak kadar hepimizi soyup soğana çevirdiler.
Son zamanlarda da olduğu gibi; "14 Mayıs Batının siyasi darbe girişimidir" veya seçimi kazanınca "şampanya patlatmak" ve "secdeye kapanmak" şeklindeki beyan ve kıyaslarla hepimizin aklıyla alay ediyorlar...
LÜTFEN DİKKAT !
Yanaşma Düzeninin görünür ve görünmez organize menfaat şebekeleri tarafından idare edilen bir ülke ve ekonomide hukuk içinde ve kendi dinamikleriyle çalışan herhangi bir PİYASANIN VARLIĞINDAN ve yurttaşların refahından BAHSEDİLEMEZ...
2 notes
·
View notes
Text
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
🌹❤💡❤🌹❤💡❤🌹♥️💡♥️🌹♥️💡♥️🌹
❤💡♥️👉AkpartiBizimSevdamızdır👈💗💡💗
🌹🕋🌹🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌹🕋🌹
🇹🇷⭐🌙🕋❤👉Vatan Sevgisi👈❤🕋⭐🌙🇹🇷
🌹🕋🌹🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌹🕋🌹
🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹
Vatan sevgisini içten duyanlar
Sıtkı ile çalışır benimseyerek
Milletine, Ulusuna uyanlar
Demez neme lazım, neyime gerek
Her ferdin hakkı var, bizimdir Vatan
Babamız, dedemiz döktüler al kan
Hudut boylarında can verip yatan
Saygıyla anarız, şehit diyerek
Vatan aşkı ile çalışan kafa
Muhakkak erişir öndeki safa
Tesir nüfuz olur her bir tarafa
Herkes onu büyük tanır severek
Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakka halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek
Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ay yıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek
☆♡☆{[Aşık Veysel]}☆♡☆
OsmanlıAkıncıBülentErgincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-.
3 notes
·
View notes
Text
Ülkenin dört bir yanında elem ve kutlama vardı. Ülkenin dört bir yanında, olup bitenler, bir fırtınada yüksek gerilim hattından elektrik yüklü bir tel kopmuş da ağaçların, çatıların, trafiğin yukarısında havayı kamçılıyormuş gibi çırpınıp duruyordu. Ülkenin dört bir yanında, insanlar bunun yanlış olduğu hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar bunun doğru olduğu hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar gerçekten kaybettikleri hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar gerçekten kazandıkları hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar doğru olanı yaptıkları ve diğerlerinin hata ettiği hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar Google'a soruyordu: AB nedir? Ülkenin dört bir yanında insanlar Google��a soruyordu: İskoçydya taşınmak. Ülkenin dört bir yanın da insanlar Google’a soruyordu: İrlanda pasaportu başvurusu. Ülkenin dört bir yanında insanlar birbirine yavşak diyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar güvende olmadıkları hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar kahkahadan kırılıyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar meşruiyet kazandıkları hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar haklarının ellerinden alındığı ve beyinlerinden vurulmuşa döndükleri hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar haklı oldukları hissiyatı içindeydi. Ülkenin dört bir yanında insanların midesi bulanıyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar omuzlarında tarihin ağırlığını hissediyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar tarihin hiçbir anlamı olmadığını hissediyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar beş paralık kıymetleri olmadığını hissediyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar umutlarını buna bağlamıştı. Ülkenin dört bir yanında insanlar yağmurun altında bayrak sallıyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar duvarlara gamalı haç çiziyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar başka insanları tehdit ediyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar başka insanlara defolup gitmelerini söylüyordu. Ülkenin dört bir yanında medya çıldırmıştı. Ülkenin dört bir yanında politikacılar yalan söylüyordu. Ülkenin dört bir yanında politikacılar dağılıp gidiyordu. Ülkenin dört bir yanında politikacılar ortadan kayboluyordu. Ülkenin dört bir yanında vaatler ortadan kayboluyordu. Ülkenin dört bir yanında para ortadan kayboluyordu. Ülkenin dört bir yanında işleri sosyal medya hallediyordu. Ülkenin dört bir yanında işler berbat bir hal aldı. Ülkenin dört bir yanında kimse bundan bahsetmedi. Ülkenin dört bir yanında kimse başka bir şey konuşmuyordu. Ülkenin dört bir yanında ırkçı kin yaygındı. Ülkenin dört bir yanında insanlar meselenin göçmenleri sevmemeleri olmadığını söylüyordu. Ülkenin dört bir yanında insanlar meselenin kontrol meselesi olduğunu söylüyordu. Ülkenin dört bir yanında bir gecede her şey değişti. Ülkenin dört bir yanında yapılanlar ve yapılmayanlar aynı kaldı. Ülkenin dört bir yanında her zamanki ufacık azınlık, parasını her zamanki büyük çoğunluğun sırtından kazanıyordu. Ülkenin dört bir yanında para para para para. Ülkenin dört bir yanında para yok para yok para yok para yok. Ülkenin dört bir yanında ülke parçalara ayrılmıştı. Ülkenin dört bir yanında ülke parçaları akıntıyla sürükleniyordu. Ülkenin dört bir yanında ülke bölünmüştü, şurada bir çit, burada bir duvar, şuraya çekilmiş bir çizgi, buraya atılmış bir çarpı,şurada aşmadığınız bir çizgi, burada aşmamanız gereken bir çizgi, burada bir güzellik hattı, şurada bir dans çizgisi, burada var olduğunu bile bilmediğiniz bir çizgi, şurada paranızın yetmeyeceği bir çizgi, yepyeni bir ateş hattı, savaş hattı, yolun sonu, burada/şurada.
2 notes
·
View notes
Text
Marmaris Belediyesi ve GETOB Antalya Turizm Fuarı'nda
https://pazaryerigundem.com/haber/189189/marmaris-belediyesi-ve-getob-antalya-turizm-fuarinda/
Marmaris Belediyesi ve GETOB Antalya Turizm Fuarı'nda
Muğla’nın Marmaris Belediyesi ve Güney Ege Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (GETOB)’nin de katılımcı olduğu, bu yıl uluslararası düzeyde gerçekleşecek olan Antalya Turizm Fuarı (ATF24) 23 Ekim Çarşamba günü başlıyor.
Ata SEVGİ / AjansCANKA
ANTALYA (İGFA) – Şair Yazar Sunay Akın, Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Prof. Dr. Özgür Demirtaş’ın da konuşmacı olacağı; 3 günde yaklaşık 30 bin turizm profesyoneli ziyaretçinin beklendiği ATF24, GMT Fuarcılık tarafından bu yıl 23 – 24 – 25 Ekim tarihlerinde 6. kez gerçekleştirilecek. Antalya Turizm Fuarı Kurucusu Selçuk Meral ATF24 ile ilgili AjansCANKA’ya verdiği bilgide, “Antalya Turizm Fuarı’nın beşinci senesinde, altıncısını gerçekleştiriyoruz. Antalya Turizm Fuarı, 2019 yılında yaklaşık 4 bin metrekarelik bir alanda başladı ve bu sene 35 bin metrekare alanda, 30 bin profesyonel ziyaretçi hedefiyle; Türkiye’nin en önemli, en verimli, en büyük turizm fuarı haline geldi. Sadece Antalya’nın ve Türkiye’nin değil, Antalya Turizm Fuarı tüm Akdeniz’in en verimli turizm fuarıdır. Antalya Turizm Fuarı mahkum edildiğimiz ezberleri bozdu, 360 derece hizmet anlayışı ile dünya turizm fuarcılığında oyunu değiştirdi.
YERİNDE PAZARLAMA TURİZMDEKİ BAŞARIYI ARTIRACAK 2000’e yakın yabancı davetli seyahat acentası, 1000’e yakın marka, 5 ayrı sahne, 100’ün üzerinde uzman konuşmacı, 2000 dakikadan fazla panel süresi, 35 bin metrekare alan, 60’a yakın ülke ziyaretçisi, B2B sistemleri, genel toplamda planlı ve plansız olmak üzere milyona yakın iş görüşmesi, Sunay Akın, İlber Ortaylı, Özgür Demirtaş gibi Türkiye’nin 3 önemli ismini bir araya getiren, ezberleri bozan bir fuar. bir bayrak taşıyıcı, bir marka fuar oldu. Bu sene ilk defa 3 gün, dünyadaki bütün fuarlar geriye giderken, gün azaltırken, etkinlik sayılarını azaltırken biz, hem etkinlik sayımızı arttırıyoruz hem de gün sayımızı arttırıyoruz.
Antalya Turizm Fuarı, Türk turizmcisi için kolektif çalışmayı sağlamak üzere kurulmuş bir platform. Şu ana kadar yapılan fuar anlayışını değiştirerek, ürünün olduğu yerde, yerinde pazarlama ilkesiyle yenilikçi anlayışımızın eseridir ATF.
Antalya Turizm Fuarı’nın aynı zamanda bir diğer hedefi ise, dünyada markalaşmak ve uluslararası etkinlikler gerçekleştirmek. Antalya Turizm Fuarı’nın en önemli özelliklerinden bir tanesi de, profesyonellere yönelik; Türkiye Turizmi için dünya resort ve alternatif turizm ürünleri için bu çapta, bu büyüklükte, 3 gün boyunca, bu konsantrasyonda olan dünyadaki tek fuar olmamız.
TÜRKİYE TURİZM PAZARI TEK ÇATI ALTINDA
Bugün için ATF24; Türkiye’yi ilgilendiren bütün pazarları aynı çatı altında, aynı zaman diliminde, aynı mekanda buluşturan dünyadaki tek turizm fuarı. Dünyanın hiçbir noktasında, ister Almanya’ya, ister Rusya’ya, ister İngiltere ‘ye gidin, Türk turizmini ilgilendiren bütün pazarları kurumsal olarak aynı çatı altında görmeniz mümkün değil. Biz, aynı çatı altında Türkiye turizmini ilgilendiren herkesi buluşturuyoruz.
Antalya Turizm Fuarı artık yurt dışından devlet düzeyinde de katılımcıları ile büyüyor. Bu sene yaklaşık 20’ye yakın farklı ülkeden stant var. Aynı zamanda yurt dışı orjinli olan turizm firmalarının da standları var. Antalya’daki turizm sektörü güçlü ve dinamik olunca. Türkiye’nin tüm turizm bölgeleri o dinamizmden yararlanıyor ve o devam ediyor. Dolayısıyla bizim Fethiye, Bodrum, Marmaris, Datça, Didim, Erzurum, Kapadokya gibi şehir kurumsalı anlamında önemli katılımcılarımız var. Kuzey Kıbrıs yine her zaman olduğu gibi bizimle ve partner ülkemiz. Geçen sene 58 ülkeden katılımcı vardı. Bu sene de bu sayının altına düşmeyeceğini öngörüyoruz.” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Bayrak Store: Bayrak Üretiminde Kalite ve Güvenin Adı
Bayraklar, bir ülkenin ya da kurumun kimliğini ve değerlerini yansıtan, güçlü ve etkileyici sembollerdir. Bayrak Store, 2018 yılında kurulduğundan beri, bayrak üretiminde kalite ve güvenilirliği ön planda tutarak sektörde kendine sağlam bir yer edinmiştir. Firmamız, Türk bayrağı başta olmak üzere, siyasi parti bayrakları, ülke bayrakları ve diğer bayrak çeşitleri ile geniş bir ürün yelpazesi sunmaktadır.
Bayrak Store’un Misyonu ve Vizyonu
Bayrak Store’un misyonu, yüksek kaliteli bayraklar üretmek ve müşterilerimizin beklentilerini en iyi şekilde karşılamaktır. Firmamız, bayrak üretiminde müşteri memnuniyetini ve kaliteyi en üst seviyede tutmayı hedefler. Vizyonumuz ise, bayrak üretiminde sektördeki en iyi uygulamaları takip ederek, hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda tanınan ve güvenilir bir marka olmaktır.
Bayrak Store Ürün Çeşitleri
Bayrak Store, çeşitli bayrak ihtiyaçlarını karşılamak için geniş bir ürün yelpazesi sunar. İşte öne çıkan ürünlerimiz:
Türk Bayrağı: Türk bayrağı, milli duyguların en güçlü sembollerindendir. Yüksek kalite kumaşlardan üretilen bayraklarımız, renklerin canlılığını uzun süre korur ve dayanıklıdır.
Ülke Bayrakları: Uluslararası etkinlikler, organizasyonlar ve özel günler için çeşitli ülke bayrakları üretmekteyiz. Her bayrak, uluslararası standartlara uygun olarak tasarlanır.
Siyasi Parti Bayrakları: Siyasi kampanyalar ve etkinliklerde kullanılmak üzere özel olarak tasarlanan siyasi parti bayrakları, dikkat çekici ve uzun ömürlüdür. Her parti için çeşitli tasarım seçenekleri sunulmaktadır.
Masa Bayrakları: Ofislerde, toplantılarda ve resmi etkinliklerde kullanılan masa bayrakları, şıklığı ve profesyonelliği artırır.
Kırlangıç Bayraklar: Açık hava etkinliklerinde kullanılan kırlangıç bayraklar, renkli ve dikkat çekici tasarımları ile etkinliklerinize estetik bir görünüm katar.
Atatürk Posterleri: Atatürk’ün anısını yaşatmak amacıyla üretilen Atatürk posterleri, milli bayramlar ve özel günlerde tercih edilen yüksek kaliteli baskılardır.
Dijital Baskılı Bayraklar: Özel tasarım ve logolar için dijital baskılı bayraklar, kişisel ve kurumsal ihtiyaçlarınıza uygun olarak üretilir. Bu bayraklar, yüksek baskı kalitesi ile öne çıkar.
Kalite ve Güvenilirlik
Bayrak Store olarak, bayrak üretiminde kaliteyi her zaman ön planda tutuyoruz. Ürünlerimizde kullanılan kumaşlar, baskı teknikleri ve işçilik, bayrakların dayanıklılığını ve uzun ömürlü olmasını sağlar. Dış mekanda kullanılacak bayraklarımız, hava koşullarına dayanıklı olacak şekilde tasarlanır ve renkleri uzun süre canlı kalır. Kalite kontrol süreçlerimiz, her ürünün yüksek standartlara uygun olmasını garanti eder.
Bayrak Store İletişim Bilgileri
Bayrak Store, bayrak üretiminde profesyonel çözümler sunmak için hizmetinizdedir. Bizimle iletişime geçmek için aşağıdaki bilgileri kullanabilirsiniz:
Adres: Yeni Yalova Yolu Cad. Buttim Business Center C Block Floor 5 No:1504, 16250 Osmangazi/Bursa
Telefon: +90 537 258 5598
Web Sitesi: https://bayrak.store
Instagram: https://www.instagram.com/bayrak.store/
Çalışma saatlerimiz 08:30 - 18:00 arasındadır. Sorularınız ve sipariş talepleriniz için bize her zaman ulaşabilirsiniz.
Sonuç
Bayrak Store, bayrak üretiminde kalite ve güvenin adresidir. Türk bayrağı, siyasi parti bayrakları, ülke bayrakları ve daha birçok bayrak çeşidi ile her türlü ihtiyacınıza profesyonel çözümler sunmaktayız. Kaliteli ürünlerimiz ve müşteri odaklı hizmet anlayışımız ile bayraklarınızın gururla dalgalanmasını sağlamak için Bayrak Store’a güvenebilirsiniz.
1 note
·
View note
Text
Karanlık Üstümüze Çöktü
Katran karanlığının orta yerine demirlemiş bir ülke gerçek kılınıyor. Bir gerekçe bildirme zorunluğu hissetmeden, herhangi bir tespite başvurmadan, buna gerek dahi duymadan her an yepyeni bir karanlık seyrüsefer güncelleniyor. Cerahat sahibi, erkanı muktedirin ortaya serdiği her hamlede, en başından bugüne kadar yirmi üç yıllık bir serüvenin taşıdığı izleği görmek mümkündür. Her gün atalete başvurularak, duraksamadan bir düşman yaratıp onu ve onlarla birlikte bir çepere dahil edilmiş olandan nefretle bahsederek katran karanlığının güncelliği sağlama alınır. Bir toprak parçasının ev olmaktan alıkoyan her hamle, muktedir ile siyasete yanlamış olagelen fikriyat ve matbuatın eş zamanlı oyunlarıyla birlikte güncel bir mefhuma dönüşür. Siyaset erkanının dilinden dökülenlerin peyderpey anbean onandığı bir ekran temsilinden, köşelerinden emir demiri keser yollu nice şarlatanın olumlama hal ve çabalarına o karanlığın bir suret değil hakikatin ta kendisi olduğu aralıksız güncellenir.
Katran karanlığı görece bir kavram olmaktan öteye taşınıp gündelik yıkımın başat taşıyıcı yapısı olarak imal olunur. Herkesin bir ötekisine kırdırıldığı bir zemin buna örnektir misal en kestirmeden. Toplumsal katmanların, gündelik yaşam olgusu ve eylemselliğinin bariz bir hiçe dönüştürüldüğü zeminde en küçük katmanın ülkenin yüzde ellisinin hakkını vur patlasın çal oynasın sömürdüğü bir düzendir misal katran karanlığına rehin edilmiş olan o ülke. Ayda 5 milyon lira harcayan sekiz yüz insan tespit edilir, hazine ve maliye bakanlığı tarafından. Ne tek bir kuruş vergi, ne tek satır nereden buldun sorgusuna haiz olagelen ve handiyse ak parti ile iltisaklı olagelmiş tüm seçilmişlerden mülhem olduğunu anlamak için alim olmaya gerek kalmayan bir şaklaban sürüsünün varlığı birinci elden kabul edilir. Öylesine bir çürümüşlük, o kadar afaki bir sömürü düzeneğinin yüzde biri muhafazasının ta kendisidir karanlık misal. Soruşturmalar, aklamalar, soruşturmalar ve yeniden ��rtbaslar arasında bir gıdım emeğinin karşılığını dahi vermekten imtina edilen asgari ücretlinin hakkı ve hukuku derdest edilir. İtibardan tasarruf edilmez bildirilirken, tabağı gündelik bir mesai ücreti, dört kişilik bir menünün bir asgari ücretten çok olduğu yerlerin reklamlarına yer ayrılan bir menzilin hakikatidir karanlığa rehin kılınmak. Demirlenen sahne kimseleri kapsamadığı bildirilirken, esasen halkı ve o birbirine kırdırılmaya her zamankinde de açık bir biçimde devam olunan yoksunlar için var edilmiş özenli bir çaba olduğu artık muhakkaktır. İyi de yol nereye?
Cerahatin maddi imkanları sömürerek, sürekli muhtaç kılarak geniş kesimleri kuşatmasını buna ilave ettiğimizde yolun çıkmazlara denk geldiğini de fark ederiz. Asgari ücretin hala 17bin iki lira otuz iki kuruş kılındığı, bırakalım iyileştirme çabasını lafzının dahi geçmediği bir zeminde yukarıda okuduğunuz gibi seçilmişlerin har vurup harman savura geldikleri herkesin ortak paydasından birer parça olduğu meydandadır. Sömürüyü var eden sistem, onun kısıtlayıcı / gözetleyicisi olagelen sermaye, her şeye olur veren devletli ve kurumlarının gözleri önünde bir cürüm sahası, katran karanlığına esir edilmiş menzil gerçekliği var edilir. Toplumsal teamülleri, tepkime vermesi artık unutturulmuş olagelen bir menzilde yaşamın çarçur olunmasına devam olunur. Bir yanda suçun batağına düşen, kendince bir yaşam aksiyonunu parayla sadece parayla hesapsızca var ettiğini sananlar, bir yanda ihale kovalamaktan, aldığı işleri yapmak bir yana vergi ödememek için en olmaz hamlelere girişip, devletinden teşvik kapanlar, imtiyazlılar, öte yanda devletlinin ta kendisi ve yamacında birikenler. Bütün bu kümeleme karşısında yoksunluk / yoksulluk ve olası sefaletle mücadele etmesi, vatan, millet, bayrak diye geçiştirilmek istenen milyonlar, milyonlar. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun şu açıklaması var edilene dair bir ufak okumayı sağlayacaktır. Ekonomik okur yazarlığa gerek kalmadan.
“Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (Türk-İş) haziran ayı verilerine göre, dört kişilik ailenin açlık sınırı 18 bin 979, yoksulluk sınırı da 61 bin 820 liraya yükseldi. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti de 24 bin 614 TL ’ye yükseldi. Böylece açlık sınırı asgari ücretin üzerinde kalmaya devam etti.
Türkiye ekonomisinde yaşanan ekonomik kriz sonrası emeğin payı sermayenin payından her geçen düşerken, çalışanlar açlık ve yoksulluk sınırına sürüklendi.
Bu gelişmelerle birlikte milyonlarca emekçi 17 bin 2 TL olan asgari ücrete mahkum edilirken, Türk-İş'in 'Açlık ve Yoksulluk Sınırı' araştırmasının 2024 haziran ayı sonuçlarına göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarını gösteren açlık sınırı 18 bin 979 TL’ye yükseldi. Önceki ay açlık sınırı 18 bin 969 lira düzeyindeydi.
Yoksulluk Sınırı Da Arttı
Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarını ifade eden yoksulluk sınırı 61 bin 820 TL ’ye çıktı. Geçen ay 61 bin 789 TL seviyesindeydi.
Bekar Bir Çalışanın Yaşama İmkanı Kalmadı
Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti de aylık 24 bin 609'dan 24 bin 614 TL ’ye yükseldi.
Gıda Harcamasında Artış
Gıda harcaması tutarı yılbaşına göre 3 bin 930TL ve bir önceki yılın aynı ayına göre 8 bin 605 TL arttı. Tüm temel harcamalar için yapılması gereken harcama tutarı ise sadece son altı ayda 12 bin 800 TL artış gösterdi.
Gıda enflasyonu ilk 6 ayda yüzde 31,51, son bir yılda yüzde 82,96 olarak gerçekleşti.”
Bu hakikatin yanında bir de kurumsallıktan çoktan çıkıp babaların çiftliğine dönüşen ve tüm o enflasyona dair görece bir illüzyonu var eden istatistik kurumunun herkesin ekmeğine kan doğramaya devam ettiği manipülasyonu söz konusudur, onu da Bianet’ten aktaralım: “Ekonomim.com yazarı Alaattin Aktaş, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Nisan 2022’den beri yayımlamadığı madde sepeti fiyat listesini kendi hesapladı.
TÜİK’in enflasyon hesabında kullandığı ancak kamuoyundan sakladığı madde fiyatları için Aktaş “Verilerin üstü karartıldı ama tümüyle örtülmedi” dedi.
Aktaş, esas tartışılması gerekenin “artış oranının doğru olup olmadığından çok son fiyatın gerçekçi olup olmadığı” olduğunu söyleyip hesaplamayı nasıl yaptığını şu sözlerle anlattı:
Her ne kadar TÜİK Nisan 2022’de son kez açıkladığı madde fiyatlarına artık haber bültenlerinde yer vermiyorsa da arşivler sağ olsun! O veriler bir yerlerde duruyor.
Tek tek gidelim... TÜİK maddeleri gruplandırıyor; dolayısıyla elmayla armut aynı sepete atılınca birim fiyat ortadan kalkıyor. Ama fiyat değişimini gösteren endeksler, yani sepetin fiyat değişimi, bir başka ifadeyle madde gruplarına göre değişim açıklanıyor.
Ama bazı mal ve hizmetlerde endeksler gruplandırılarak değil, her bir madde için açıklanıyor. Zaten bunlarda fiyatın geçen ay hangi düzeyde alındığını kesin olarak bulabiliyoruz.
Şimdi elimizde 2022 Nisan’ındaki endeks hesaplamasında dikkate alınan fiyatlar var. Aradan geçen 26 ayda o madde ya da madde grubundaki fiyat değişiminin ne olduğu var. Geriye kalıyor ilgili maddenin ya da madde grubunun 2022 nisanındaki fiyatını o kalem ya da grup için 26 aylık döneme ilişkin olarak açıklanan endeks artışı ölçüsünde artırmak...
Nisan 2022’deki fiyata aradan geçen 26 aydaki fiyat değişimini ekledim. Bu fiyat değişimi verisi TÜİK’e ait.
Bu oran doğrudur, değildir; bugün onunla fazla ilgilenmiyorum. Varmak istediğim, başlıca kalemlerin Haziran 2024 itibarıyla hangi fiyattan endekse dahil edildiği. Dolayısıyla peşin peşin söyleyeyim; ‘Ama TÜİK artışı düşük gösteriyor’ gibi gerekçeleri bu yazı özelinde bırakın; konu artış oranının doğru olup olmadığından çok son fiyatın gerçekçi olup olmadığı.
Aktaş’ın hesaplamasıyla TÜİK’in madde fiyat listesinden bazı örnekler şöyle:Un 20,75
Ekmek 35,26
Makarna 29,19
Dana Eti 433,32
Tavuk Eti 101,45
Süt 29,72
Beyaz Peynir 147,69
Yumurta 2,47
Zeytinyağı 113,37
Domates 28,69
Kuru Soğan 7,76
Salça 49,18
Zeytin 134,96
Toz şeker 20,73
Su 4,83
Pideler: 98,96
Burgerler: 79,33
Sıcak içecekler: 18,44
Ayran: 18,12
Kira: 5 bin 844
Yurt ücreti: 457
Uzman doktor muayene ücreti: 33,69
Diş çekme ücreti: 901,75
Taksi ücreti: 75,26
Cep telefonu faturası: 206”
Katran karanlığının orta yerine demirlemiş bir ülke fecaati fabl değil hakikatin ta kendisi kılınıyor. Kurumsal idesini, toplumsal müştereklerin muhafazası için değil kendi bekaları adına şekillendiren, yönlendiren bir güruhun elinde kalem üstünde bunca açık hile hurda ile enflasyonun gerilediği zikrediliyor. Oysa sokağa yansıyan her şey tastamam delirmenin eşiğine yarı aç yarı tok taşınmaya devam edilen insanlar. Her şeyin tastamam rezil r��sva bir karanlığa çıkartıldığı zeminde, demokrasiyi, eşitliği, adaleti çoktandır bir kenara terk etmiş olagelen cerahat erki, bugünden yarına aşa da geçinme sorunlarına da hep birlikte kulaklarını kapatmaya devam ediyor. Üç otuz kuruşluk hayatların geçmişin ol tozlu raflarında anılan bir meselesi olduğu anılıp durulurken bizatihi bir asırdan sonra şu ülke denilen garabetlik çukur onu yeniden var ediyor. Aşağılamanın, yok saymanın, hemen her halükarda bir gardı düşsün de şu halkın bakın o zaman ne olacak tehditlerinin ortasında yaşam alenen karanlığın kılınıyor. Ekonomik darboğazı aşmanın yolu denilerek çok daha kalıcı yıkımların yolunun açıldığı, sıradan insanın sıkboğaz edildiği bir zeminde karanlığın ne kadar da sahici olduğunu fark edebiliyor musunuz? Cismanileşmiş olagelen o yıkıcılığın, nobran siyasetin pragmatist şekillerinin, ezberlerinin, sermayenin kanlı emek sömürüsünün ortasında dımdızlak sorunlarıyla bir başına konulan insanları şimdi fark edebiliyor musunuz? Bu kadar katran karanlığı fazla değil mi, hala değil midir? Tüm o cendere yaşamı boğmaya devam ederken, ümidi berhava ederken, çözüm diye zulmün ta kendisini dayatırken sahiden fark edebiliyor musunuz, karanlık üstümüze çöktü. Artık anlıyor musunuz... Yol nereye?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: To Love And Be Wise - Illustration By Mark Smith - 3x3 Magazine
Meramda Paylaşılan Haberler
Türk-İş Açıkladı: Açlık Sınırı Asgari Ücrete Fark Attı! - Gerçek Gündem
https://www.gercekgundem.com/ekonomi/turk-is-acikladi-aclik-siniri-asgari-ucrete-fark-atti-467672
TÜİK'in Enflasyon Çarpıtması: Kira 5 Bin 844, Muayene Ücreti 33,69 TL – Bianet
https://bianet.org/haber/tuik-in-enflasyon-carpitmasi-kira-5-bin-844-muayene-ucreti-33-69-tl-297253
#meram#arzihal#biyopolitika#cerahat#karanlık çağ#yıkım#katran karası#akp#hayat ne olacak!#cürüm#siyasa#pragmatizm#kör karanlık#demokrasi#aş#emek mücadelesi#prekarya#emek#işçi düşmanlığı#asgari ücret#tüik#yaşamak#hayat akarken#yol nereye!#söz#yazı
1 note
·
View note
Text
Başkan Yusuf Alemdar, 500 yıldız sporcuyla: “Sakarya’ya sporcu yetiştiren kimliğini yeniden kazandıracağız”
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı sebebiyle Sakarya’nın 500 aşkın yıldız sporcusuyla bir araya geldiği buluşmada, “Sizler bu şehrin mücevherleri, geleceğimiz, güvencemizsiniz. Biz inanıyoruz dün olduğu gibi Sakarya nice başarılı sporcu yetiştirecek. Bu şehre sporcu yetiştiren kimliğini yeniden kazandıracağız. Her zaman yanınızdayız” dedi. Sakraya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı sebebiyle her branşta şehrini ülke ve dünya çapında başarıyla temsil eden 500 aşkın yıldız sporcuyla bir araya geldi. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/baskan-yusuf-alemdar-500-yildiz-sporcuyla-sakaryaya-sporcu-yetistiren-kimligini-yeniden-kazandiracagiz-11101.html
#FısıltıHaberleri #YusufAlemdar #YılmazTunç #Sakarya #sondakika #haber #istanbul #türkiye #haberler #sondakikahaber #takip #turkey #gündem #asker #galatasaray #tbt #turkiye #vatan #bilgi #bayrak #mhp #instagram #rte #magazin #15temmuz #chp #ultraslan #pöh #akp #gundem
0 notes
Text
Canlı Sohbet Numaraları
Milliyetçi,vatansever ruhunu taşıyan millet olarak,kendi ırkımıza oldukça büyük sorumluluklar yüklüyoruz.Bahsettiğimiz sorumluluklar,aslında sorumluluk dışında,anlam yükleme çabası dersek durumu dahi iyi özetlemeye kapı aralamış oluruz!Türk ırkı eşsizdir,savaşçıdır,zekidir,değerlerine sonuna kadar sahip çıkar gibi uzayıp devam edecek onlarca yüklemeler…İyi hoş güzelde,bu vatan topraklarında yaşayan asimile olmamış Türk oğlu Türk,kaç milyon ya da bin insan var?Hiç kendinize sorupta yanıt arama çabasına girdiniz mi?'2008 yılında apılan bir araştırma da,asimile olmamış Türk soyunun iki milyon civarı olduğu gerçeği bizi neyi ifade eder kendimize soralım.Ülke nüfusumuzun seksen milyon civarı olduğunu,ve büyük çoğunluğun farklı etnik kökene sahip olduğunu,inceledikten sonra zihinimzde ki düşünceleri duymak isterim…Burada vatan topraklarının değerlerine yönelik hiçbir lafımız yok,olamazda!Benim daha çok ilgi çekmediğim konu,milliyetçilik kisvesi altında,siyasi bir ideolojiyi körü-körüne,ne anlam ifade ettiğini bilmeden,radikal bir edayla yüceltici ve bu düşüncede olmayanlara karşı,uygulanan linç girişimleri…Özünde her ideolojinin,bakışın vatan sevdasına,saygısına ve değerlerine sahip çıkma adına gidilen,farklı yolların bütünleşme amacı güden,birer renkleri!Eğer ki bu toprakların evladıysak,ya da bu topraklarda yaşayan göçmen,hiç fark gözetmeksizin başta bayrak,ardıntan ülkeyi zor şartlarda savaşarak,kanları ve canlarıyla savunarak bizlere emanet edenlere karşı olan koşulsuz sayı-sevgi ve değer duyguları taşımalı!!!Ayrıştırma bizleri böler,ancak bütünün farklı renkleri olarak görmek,hoşgörülü yaşam sürmek,gücün bir nokta da oluşarak,her kese ve bakış açısına yansıyacağı unutulmamalıdır…Ülke içinde ya da dışında,nerede olursanız olun,eğer ki vatan sevdası ve gerçek milliyetçilik kavramları hakkında konuşacak birilerini arıyorsanız,size iyi bir seçenek olan canlı sohbet numaraları ile,iletişim kurmanız yeterli olacaktır… Amaç eğer ki vatan ve vatan topraklarında ki değerler ise,bu değerlere sahip çıkmak adına farklı yollar izleyerek,sonuca gitmek isteyenlere karşı anlayışlı olmak,hepimizin adına bir kazanımın olacağı gerçeğini,unutmadan mücadelelerimizi icra etmeliyiz…
0 notes