#öyle nezih
Explore tagged Tumblr posts
Text
Garip bi sekilde ingilizce hazirlik grubu cok nezih
#genel grup igrencti#hazirlik sşnifinda sıkıntılı konusan kimse yok#mac muhabbeti yapan erkekler bile küfürsüz konusabiliyor#öyle nezih
2 notes
·
View notes
Text
Merhaba arkadaşlar güzelliklerle dolu bir ömür dilerim. Ben Aliosman Avrupa da yaşıyorum 29 yaşım boyum 170 80 kg ağırlığında esmer kel bir adamım .
Bu kadar genç yaşımda saçlarım dökülünce saç ektirmek için 2023 kasımında izin alıp memleketime gittim ( Ankara Şereflikoçhisar) Avrupa'da var ama Türkiye'de ki kadar güzel olmuyor. Kızılay da bir saç ekim merkezi buldum sahibi 48 yaşında çok bakımlı ve çok seksi bir kadındı Derya benim boyumda kumral yeşil gözlü beyaz tenli erkeklerin dönüp dönüp bakacağı güzellikte bir kadın elemanı Firuze hanım ile birlikte benimle çok ilgilendiler 3 hafta sonunda çok samimi olmuştuk saçlar çıkıyordu artık Amsterdam a dönecektim teşekkür mahiyetinde Derya ve Firuze yi akşam yemeğine davet ettim cumartesi günü Ankara nın nezih bir yerinde yemek yedik Firuze ve Derya rakı içmek istedi ben rakı öyle dışarıda içilecek bir içki değil eğer kabul ederseniz bana gidelim dedim Firuzenin evi restorana çok yakınmış migros tan 8 bira 2 şişe 70 lik rakı birde meze için gereken malzemeleri aldım. Firuze nin evine girdik masayı hep birlikte kurup sohbet ederek içmeye başladık kadehlerin biri doluyor biri boşalıyor sohbet iyice başka taraflara kaymaya başladı bana neden evlenmediğimi sordular Firuzeye bakarak Derya kadar senin kadar güzel bir kadın yok Avrupa'da bulamadığım için evlenemedim dedim. Derya ilk kocasının yaptığı dövmeyi göstermek istedi o sırada memesi çıktı ortaya bende yanında olduğum için birden eğilip ucunu emdim diğer memesinide çıkardı em hadi bakalım masada memesini emdim doğrulduğumda Firuze de memelerini açmış emmemi işaret etti emmezmiyim hemen yumuldum masanın altından sikime ulaştı 18 lik bazuka dikilmişti fermuarı indirip avcunun içine aldı okşadı Derya eğildi sikimi yalamaya başladı birlikte masadan kalkıp yatak odasına gittik ben Derya ile öpüşürken Firuze soyunmuş yatağa uzandı elimden tutup beni kendine çekti derya soyunmaya başladı ben de Firuze nin dudaklarına yapıştım oradan emerek klitoristine kadar indim o kadar inliyordu ki uzun zamandır sikilmediği belliydi Derya da uzandı Derya yı da öperek emmeye başladım aralarına girdim ilk Derya sikime sakso çekmeye başladı Firuze amını ağzıma verdi üçgen olmuştuk Derya arada bir Firuzenin memelerini okşuyor emiyor yalıyordu öpüşüyorlar birden sikimin üstüne oturdu offff diyerek içine aldı zıplamaya başladı fazla sürmedi zevk çığlıkları atmaya başladı Firuze de amını daha iyi emmem için başıma oturuyordu benim dayanacak gücüm kalmadı sesimde çıkmıyordu Derya üzerimde zıplarken içine boşaldım. Kadın daha bir iştahla sikimin üstüne oturup kalkıyordu Firuze biraz kaydı göt deliğini vermeye başladı dilimi amından göt deliğine sokmaya başladım. Kalçası oynatarak amını götünü yalamamı sağlıyordu bu benim için bulunmaz bir fırsattı göt deliğini sikmeyi çok severim. Derya orgazm olmaya başladı bağırıyordu Firuze dudaklarını Derya nın dudaklarına yapıştırdı bağırmasını engelledi artık Derya bitmişti üzerimden kalkıp yanıma uzandı Firuze sikimi ağzına aldı 69 pozisyonuna geçmiştik o kadar güzel yalıyordu çok zevk alıyordum birden doğruldu sikimin üstüne gelip oturdu yok önce anal yapalım dedim amından çıkarıp göt deliğine soktu çok az bir süre götünü siktirdi sonra çıkarıp amına sürterek oturdu zıplamaya başladı Firuze sikimin üzerinde zıpladıkça memeleri terden ıslanan vücuduna vuruyordu şap şap ses çıkartıyordu bilmiyorum kaç dakika sürdü ikimizde aynı anda boşalmaya başladık Firuze ye sarıldım. Bütün döllerimi amına akıttım o gece 2 şer kez daha siktim Derya ve Firuze yi şimdi arada bir geliyorum Derya nın evinde yada ilk sikiştiğimiz Firuzenin evinde sikişiyoruz
69 notes
·
View notes
Text
26 Mart Dünya Ölmeme Günü:
Masada bulunanlar: Can Yücel, Salim Şengil, Edip Cansever, Tomris Uyar, Muhteşem Sünter, İsa Çelik, Mehmetcan Köksal, Turgut Uyar, Dürnev Tanseli, Nezihe Meriç, Ömer Uluç, Tunga Uyar.
📷: İsa Çelik Arşivi, 26 Mart 1981
26 Mart 1981’de, Can Yücel, Salim Şengil, Nezihe Meriç, Edip Cansever, Tomris Uyar, Turgut Uyar, Tunga Uyar, Muhteşem Sunter, Mehmetcan Köksal, Dürnev Tunaseli, Pertev Tunaseli, Ömer Uluç ve İsa Çelik‘in bir araya geldiği ve Dünya Ölmeme Günü’nün adının konduğu ilk sofrada oturan isimlerden önemli bir kısmı hem kendi kuşağını hem de takip eden kuşakları kelimeleri üzerinden hüzünle, bireysel varoluşun efkarı bol sorunlarıyla, yalnızlıkla, rakı sofralarıyla ve şiirin yepyeni bir haliyle tanıştıran İkinci Yeni şairlerinden oluşuyordu.
Hikayesiyse; 1981 yılının 26 Mart gecesi bahsi geçen ustalar Rumelihisarı'nda bir meyhanede oturup dertleşmişler. Konu ölümden açılınca Turgut Uyar masaya bir şişe rakı daha söylemiş ve rakı gelince o an orada bulunan herkese isimlerini şişenin üstüne yazmalarını istemiş.
Ardından,
“Bakın, seneye tekrar 26 mart gecesinde burada buluşacağız. Bu şişeyi içeceğiz. Öyle ölmek, eksilmek falan yok.” demiş.
Ardından bu bir geleneğe dönüşmüş. Tüm o şairler nerede olurlarsa olsunlar her 26 Mart akşamında aynı meyhaneye gidip, senede bir kez de olsa dostlarının hala hayatta olduğunu görmeye devam etmişler.
Ta ki Turgut Uyar’ın ölümüne dek. Turgut Uyar gittikten sonra bu geleneği sürdürmeyi bırakmışlar. Aralarında oynadıkları bu tatlı ve hüzünlü oyunun ismi ise “Ölmeme Günü” olarak kalmış.
#can yücel#edebiyat#şiir#şair#26 mart#ölmeme günü#salim şengil#edip cansever#tomris uyar#turgut uyar#muhteşem sunter#isa çelik#mehmetcan köksal#dürnev tanseli#nezihe meriç#ömer uluç#tunga uyar#dünya ölmeme günü
68 notes
·
View notes
Text
Temiz Dil Temiz Hayat
Dil konusunda ısrarla uyarıldık. Ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler, bütün ahlâk kitaplarımız, ağzına geldiği gibi konuşmanın sonuçları hakkında verdikleri ürkütücü haberler bin düşünüp bir konuşmaktan başka seçenek bırakmıyor.
Fakat insanız, cahiliz; cehaletin verdiği cesaretle durmuyoruz, duramıyoruz. Allah'ın Dini'nin bize giydirmeye çalıştığı asalet, bilgelik kaftanını elimizin tersiyle itip keyfimize göre takılmak istiyoruz. "Ya hayır söyle ya sus" hadis-i şerifinin teklif ettiği vakar belli ki fazla geliyor.
Şimdi sosyal medyalarımız da var. İstediğimizi söylemekte, paylaşmakta, göstermekte özgürüz. Fakat mutlaka farkındasınızdır, topluca hastalanıyoruz. Manevi ziyandan söz etmiyoruz, gerçekten psikolojimiz tarumar. Birimizin virüsü binimizi hasta ediyor. Nevrozların, psikozların bu denli yaygın olmasın- da her lafa kulak vermenin, her meseleye dâhil olmanın ciddi etkileri var.
"Sosyal medya kullanmak konuşmak ya da dinlemek midir?" Evet, öyle. Fıkhımız öyle diyor. Etkileri bakımından psikologlar da aynı şeyi söylüyor. Sonuçta lafa giriyoruz; okuduklarımızdan, gördüklerimizden etkileniyoruz.
İslâm insanın gözünü kulağını, elini ayağını temiz tutmak istiyor. Mesela necasete bakılmaz, çirkin ses ve söz dinlenmez. Her iş yapılmaz, her yere gidilmez. Cenâb-ı Mevlâmız nezih yaşamamızı istiyor. Çünkü kalplerimiz gördüklerimizden, duyduklarımızdan, konuştuklarımızdan, yapıp ettiklerimizden etkileniyor. Bin bir emekle inşa ettiğimiz maneviyatımız toza dumana karışıyor.
"Söz gümüşse sükût altındır", "bülbülün çektiği dili belasıdır", "el yarası geçer, dil yarası baki kalır", "dilin cirmi küçük, cürmü büyük", "ağzından çıkanı kulağın duysun" gibi nice atasözlerimiz boşuna değil. Çoğu anlık duygularla, işin aslı bilinmeden, boş zanla yapılan sosyal medya paylaşımları karşısında hiç değilse nesillerin tecrübesini taşıyan bu atasözleri akla gelmeli. Elbette konuşurken de.
Semerkand Dergisi - Şubat 2024 Sayısı
25 notes
·
View notes
Text
Meursault'la Konuşmalar 42
Bugün güne erken başladım. Aslında akşam yatarken planım sabah erken kalkıp kendime bir sandviç ve kahve hazırlamak ve doğruca ada vapurunun yolunu tutmaktı. Ama sabah namazdan sonra uyuyamadım, odamdan çıkınca annemle karşılaştık "halanlar kiraz göndermiş madem uyanıksın hadi alıp gelelim" dedi. Dönerken niyetim yatıp uyumaktı ama kalk araba kullan insanlarla etkileşime gir dön gel derken uykum açıldı, uyuyamadım. Bir saat kadar telefonla zaman öldürdükten sonra "Kalk Erva bunun sonu yok" dedim ve kalkıp kahvaltı hazırlamaya giriştim. Planlarımı da iptal ettim çünkü hiçbir şey yapasım yok. Bir de eve kargo gelecek, kırık vs. var mı diye kontrol edilmesi gerekiyor, o gelene kadar evdeyim mecbur. Belki sonra çıkarım.
Bu fotoğrafı twitterdan aldım. Aldığım hesap kaynak belirtmemiş, muhtemelen Elle'den. Çok hoş bir görüntü ve bir o kadar uzak. Şu an gayet uyanık olmam gerekir ama içim uyuyor.
Son yazımdan beri çini kursuna gittim bir kere. Herkes yine insanı çıldırtacak kadar detaylı bir desen seçmeme güldü, alıştılar artık bana. Teyzeme vakum poşeti alacağım için annem arabayla gitmeme izin vermişti, çıkışta hazır araba altımdayken fırına da gittim, bir karoyu sırlanmaya bıraktım, dört bardak bir de küp aldım çini için. Sonra eve gelip pazara gittim o yorgunlukla.
Diğer günler ne yaptığımı çok hatırlamıyorum. Bir gün terapim vardı, o aklımda sadece. Giderken "Bugün ne konuşacağız ki, problemlerimi biliyorum ama çözüm için gerekenleri yapmıyorum" diye düşünüyordum ama hiç susmadan konuştum başlayınca. Yine birikmiş öfkeler yine ben. Birkaç öneride bulundu doktor ama uyacak mıyım bilmiyorum.
Bir gün spora gittim. Ramazandan sonra ancak dönebildim. Bir gram kilo vermediğim gibi iki kilo da almışım Ramazandan beri. Sinirlerim bozuk. Gerçi yediğime içtiğime dikkat etmediğimi düşünürsek normal. O gün spordan da moralim bozuk çıktım, çiçek alacaktım ama çiçekçide doğru düzgün çiçek yoktu. Almadım. Ertesi gün çalışmak için Beşiktaş Nero'ya gittim, dönüşte dört tane lale aldım kendime. Çok güzeldi renkleri. Lale muazzam bir nimet. Her hafta lale alsam ekonomim ne kadar etkilenir diye hesap yaptım. Sonra hesap yapmak beni iyice sinir etti. Çalışırken de odaklanamamıştım zaten. Doktorla önce açık olan 100 sekmeyi kapatmak için anlaşmıştık, normalde iki günde halledecektim ama hala halletmiş değilim. Yine de azalttım biraz. Hala uykum var, yazarken açılır demiştim daha da uykulu bir hale geldim.
Cumartesi Konya'dan bir aile dostumuz geldi. Birlikte yemek yedik. Mekanı ben seçmiştim, ablam bir kere gittiğini kafe kısmının hiç iyi olmadığını söyledi ama en uygun ve nezih lokasyon olduğu ve ben daha önce orada yemek yiyip beğendiğim için oraya gittik, yemekleri herkes aşırı beğendi. Annem teşekkür etti mekan tercihi için. Giderken annem net ve sinirli bir şekilde "Sen sürünce geriliyorum ablan götürecek" demişti. Dönüşte anahtarı valeden alıp oturdum koltuğa, zaten de ablam kendi kendine yol bulma kabiliyetine sahip olmadığı için mantıklı olan oydu. Bir insan yirmi beş yılını geçirdiği bir şehirde nasıl bu kadar yol cahili olur anlamak mümkün değil. İnsan azıcık dikkatini verir yani.
Velhasıl, hiçbir şey yapacak gücüm yok günündeyim yine, uzaktan bakınca şımarıkça bir his ama değil, yaşamadan anlaşılmıyor. Öğleden sonra bir öğrenci görüşmem var, ona kadar uyusam ne güzel olur ama gündüz de hiç uyuyamam. Bir şey izleyeyim desem annem başımda bitip senin işin yok mu diye darlar. Sıkıştım yine aynı bitimsiz üçgene. Harika.
Güncelleme
Kargo 14.30'da geldi, ben de öyle gelirse çıkarım diye düşünmüştüm. Öncesinde bir saat uyumayı denedim, bir dakika bile kapatamadım gözümü. Gündüz uyandıktan sonra nasıl uyuyorsunuz?
Sonrasında annemin aklına elektrikçinin geleceği geldi, biraz da onu bekledim saat oldu üç, evden çıkana kadar oldu üç onüç. Öğrencime mesaj atıp görüşmemizi ileri aldım, onun müsaitim mesajımı görmesini beklerken de bu güncellemeyi yapıyorum. Evden çıktım annem aradı, evin yakınında aradığımız marka çamaşır makinesi satan bir yer var, oraya uğra diye. Dedim ben öbür taraftayım Bostancı'ya gidiyorum, akşam dönerken uğra dedi bu saatte çıkmışım kaçta döneyim de oraya uğrayayım ablam uğrasın dedim, o geç gelecek dersi var dedi. Onun bahaneleri hep geçerli benimkiler hep geçersiz, erken gelirmişim ne olacakmış. Saat kaç farkında mısın dedim diyor ki normalde de geç çıkıyorsun. Neyse uzadı baya konuşmamız. Kendime yapılsa her şeyle ben mi uğraşacağım dermişim. Her şeyi ablam mı yapıyor dedim, evet dedi. Öyle olmadığı halde, iyi dedim ben yedi yıldır uğraşıyorum biraz da o uğraşsın. Öğrencim geldi, ben kaçar.
Güncelleme 2
Mekanda oturduğum yer denizi çok az görüyordu, her zamanki köşem doluydu ama sandalyeler rahattı, o iyi oldu. Tek sorun, çalışmaya başladıktan üç dk sonra acıkmam. Bir saate yakın bu düşünceyle başa çıkmaya ve bir şeyler okumaya çalıştıktan sonra baktım olmuyor kalktım mecbur. Hava açtığı için çok güzeldi deniz, dupduru bir manzaraydı. Beltur'a geçtim, bazlama tostla bir bardak çay aldım. Denizi seyrederek açlığımı yatıştırdım. Sonra baktım vakit geçiyor, Beltur'da da internet yok çalışamayacağım, eve doğru yola çıktım. Hava burada da güneşli, eve hava kararmadan gelmem de iyi oldu. Geldim, namaz kıldım, annemle lingo seyrettim biraz. Şimdi kızlar gelince yemek yiyeceğiz ve evet yemek yiyecek yerim var hala. Keyfim yerinde gibi. Bakalım.
3 notes
·
View notes
Text
✨“Bizler dine doğru adım attığımızda ve bu yönde bir yarışa giriştiğimizde, bu yarışmanın olimpiyat yarışmaları gibi olduğunu, yâni somut bir bitiş çizgisi olduğunu ve kazanmak için oraya ulaşmamız gerektiğini düşünmeyelim. Öyle değil.
✨Biz eğer adalet, hakikat, fazilet, iffet, hicap, masumiyet, temizlik, nezih olmak ve buna benzer şeylere doğru hareket edersek ki bunlar ilahi feyizlerdir, Allah’ın memurlarıdırlar, bize doğru on adım gelirler. O zaman biz herkesten önce ve kolay hadefe ulaşırız.
Üstad Cevadi Amuli 🌹
3 notes
·
View notes
Text
şu dönem öyle bi dönem ki sapsakin nezih insan modumdan kalifiyeli ruh ve sinir hastası olarak çıktım
2 notes
·
View notes
Text
Ya ama böyle bi kız var o kızı yolasım geliyor tamam cok nezih bi insanım hic gelemem öyle seylere ama kız ayaklı ilgi köpegi yok iste hocam ben normalde cok enerjigim ama bu gün yogun bakımda hastanın baglamını temizledim falan filan hocada dönüp senin tercihlerin dedi ona fav hocam ya simge
0 notes
Text
Armut, Bursa tezgahlarında yerini almaya başladı
https://pazaryerigundem.com/haber/186540/armut-bursa-tezgahlarinda-yerini-almaya-basladi/
Armut, Bursa tezgahlarında yerini almaya başladı
Bursa’da geçen aylarda hasadı yapılan armut tezgahlarda yerini almaya başladı. Geçen günlerde resmi açılışı gerçekleşen Çamlıca Kapalı Pazar alanında da satılmaya başlanan armut tüketici tarafından büyük rağbet gördü.
BURSA (İGFA) – Bursa’da semt pazarlarında yeni çıkan birçok meyvenin yüksek fiyatı dikkat çekerken, armutun düşüşe geçmesi vatandaşı harekete geçirdi.
İki haftadır tezgahlarda yerini almaya başlayan armudun fiyatında düşüş olduğunu belirten pazar esnafı Ahmet Güneş, “Çamlıca Pazarı güzel nezih bir pazar öyle dışarıdan söylendiği gibi pahalı bir pazar değil, armut tezgahlara yeni yeni gelmeye başladığında 40-50 TL arası satılıyordu. Bu hafta fiyatı düştü 25 TL oldu.” diye ifade etti.
Taze ve doğal armutları pazarda bulabilmenin memnuniyeti içinde olduklarını belirten vatandaş ise şu ifadelere yer verdi:
“Geçen hafta armutun fiyatı çok pahalı geldiğinden dolayı almamıştım. Bu sefer gelişimde fiyat düşmüş, iki kilo almayı düşünüyorum.”
Kaynak: Melih Kayacı
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
"Nezih"
Kelimesinin tipine bakınca zaten ne olduğunu anlıyor insan. Nezih hani anladın mı nezih hani nezih. Nezih...anlasin mi nezih. Öyle yani.
0 notes
Note
Ahahah geçmiş olsun, eski hesabımı sildim. Bunu öyle arada bir takılmak için açtım. Diğeri biraz tanınıyordu eskilerdenim mlsf... Tanındığı için de pek rahat takilamiyordum böyle daha nezih, tatlı.
tumblrdaki takipçiler biraz fazla sadık :) kim kiminle ne yapmış, biri biriyle mi samimi, o ondan fazla rb yapıyo aralarında bir şey mi var dldkld az çok anlayabiliyorum seni 😂 2015 den beri kullanıyorum bende. yine de keşke kapatmasaydın bloğunu yedek bir tane daha açıp öyle takılsaydın köklü blog oluşturmak zor.
0 notes
Text
Pontiac Ve Vanilyalı Dondurma
General Motors şirketinin Pontiac marka otomobil departmanına gelen bir şikayet mektubu şu satırlardan oluşuyordu: “Her akşam yemekten sonra ailecek dondurma yeme alışkanlığına sahibiz. Fakat birçok dondurma çeşidi olduğu için, her yemekten sonra ne çeşit dondurma yiyeceğimize hep karar veririz. Ben de markete gider alırım. Geçen ay otomobilimi değiştirip yeni bir Pontiac aldım ve o günden beri markete gidip gelmek benim için sorun olmaya başladı. Çünkü ne zaman vanilyalı dondurma alsam market çıkışında otomobilimi çalıştıramıyorum. Fakat başka çeşit bir dondurma aldığımda arabam gayet güzel çalışıyor. Bu sorun size çok saçma bile gelse, benim çok ciddi olduğumu bilmenizi isterim. Vanilyalı dondurma aldığımda arabam çalışmazken, neden başka dondurma aldığımda aracım çalışıyor?”
İlginç, komik ve düşündürücü bir şikayet değil mi?
Kolaylıkla buruşturulup atılacak bir şikayet mektubu gibi görünüyor, değil mi?
Öyle de olabilirdi. General Motors yetkilileri, bu şikayet mektubunu bir kenara atabilirlerdi, müşterinin sorusu da sonsuza dek yanıtsız kalabilirdi.
Ancak, General Motors şirketi, olayı araştırması için bir mühendisi görevlendirdi.
Mühendis, nezih bir muhitte oturan, iyi eğitim almış Pontiac sahibiyle karşılaşınca biraz şaşırdı; böyle bir konuda dalga geçecek birine benzemiyordu” diye düşündü.
Akşam yemekten sonra yapılan dondurma alışverişine birlikte çıktılar. Vanilyalı dondurma alıp geri döndüklerinde, gerçekten de otomobil çalışmıyordu. Ertesi akşam çikolatalı dondurma aldılar ve araba çalıştı. Üçüncü akşam sıra çilekli dondurmadaydı ve araç yine çalışıyordu. Son deneme turunda vanilyalı dondurma alındı ve maalesef araç yine çalışmadı.
General Motors’dan görevlendirilmiş mühendis şaşkındı.
Bir mühendis olarak, aracının vanilyalı dondurmaya alerjisi olduğunu düşünmek pek akıllıca gelmiyordu. Bunun üzerine, ziyaretlerine bir süre daha devam etti. Olayın günün hangi saatinde olduğunu, hangi tip benzin kullanıldığını, gidip gelme süresini ve daha pek çok ayrıntıyı inceledi. Kısa bir süre içinde de ilk ipucunu elde etti. Vanilyalı dondurma almak, diğer çeşitlere oranla çok daha kısa sürüyordu. Çünkü en çok aranılan ürün olan vanilyalı dondurma marketin hemen girişindeki dolapta satılıyordu. Diğer dondurma çeşitleri ise marketin en arka kısmında kurulu bir tezgahtan seçiliyordu. Herhangi değişik bir çeşidi almak, bu yüzden çok daha uzun sürüyordu. Şimdi, mühendisin karşı karşıya kaldığı soru şuydu:
Otomobil neden daha kısa süre içinde geri dönüldüğünde çalışmıyordu?
Zaman faktörü işin içine girince, mühendis sorunun cevabını bulmakta zorlanmadı.
Sorun, motor soğuduğunda devreye giren buhar kilidinden kaynaklanıyordu. Bu kilit, normal şartlarda motor durduktan hemen sonra devreye girip çalışıyordu ve çikolatalı ya da çilekli dondurma alana dek geçen süre, motorun tekrar çalışması için yeterli soğumaya imkan tanıyordu. Vanilyalı dondurma gecelerinde ise süre çok kısa olduğu için motor soğuyacak vakit bulamıyor ve buhar kilidi (vapor lock) devreye girmiyordu.
Bu kıssadan tarafımıza düşen hisse ne olmalı?
Bu kıssadan da anlaşılacağı üzere, komik hatta asılsız gibi görünen bir müşteri şikayeti, bir şirketin ürün geliştirmesinde kullanabileceği değerli bir veri haline dönüşebiliyor. Müşteri şikayetlerinin, değerlendirildiği zaman bir kurum için hediye niteliği taşıdığı buradan ve bu örnekten görülebilir. Bu gerçek öykü, garip bile olsa müşteri sorunlarının ve şikayetlerinin ürün ve hizmet iyileştirmeye ve geliştirmeye olan katkısının önemini gösteriyor.
Bir kuruluşun ayakta kalabilmesi ve gelişebilmesi için satışlarını artırması ve satış seviyesini koruması gerekir. Bu ise, kuruluşun müşteri tatminini sürekli kılması ile mümkündür. Müşteri tatmini, kuruluşun geleceği açısından hayati önem taşır.
Çünkü:
Tatmin olmuş müşteri tekrar gelir, tatmin olmayan müşteri büyük olasılıkla bir daha gelmez. Tatmin olmuş müşteriler çoğu kez “gönüllü satıcı” haline gelirler ve kuruluşun daha fazla müşteri kazanmasına yardımcı olurlar. Tatmin olmayan müşteri ise, tatminsizliklerini herkesle paylaşır, kuruluşun mevcut ve potansiyel müşterilerini olumsuz yönde etkiler.
Bu kıssadan tarafımıza düşen başka hisseler ise;
Bir problemin çözümüne sistematik olarak yaklaşıldığında problemin problem olmaktan çıkacağı.
Bazen “Küçük problemlerin büyük sonuçlar doğurabileceğini” 2010 ve 2011 yılında geri çağrılan araçlardan da görebilirsiniz.
Henry Ford’un deyimiyle “Küçük parçalara ayırabildiğiniz takdirde, en güç olan meseleleri bile kolaylıkla çözebilirsiniz”.
0 notes
Text
Biz hayalciler kendini tanımaya, yaratıcılığa ve “hakikat”e en yakın olanlarız.
Fantezi gerçektir, bunu çocuklar bilir.
Fantezi yetişkinin elinde kalan arka bahçedir.
Arka bahçede kötüler ve iyiler ve gerçekler ve yeniler kucaklaşır.
Büyücülük sanatçılıktır. Öyleyse üçleme de bu anlamda sanat hakkındadır, yaratıcı tecrübe, yaratıcı süreç hakkındadır. Fantezide daima bu döngüsellik vardır. Yılan kendi kuyruğunu yer. Rüyalar kendilerini açıklamalı.
Gölge.
Onun bilinçdışının yaratıcı derinliklerine giden yolu tıkamasına izin verebiliriz, ya da bizi elimizden tutup o derinliklere götürmesine razı oluruz. Çünkü gölge, basitçe kötü değildir. Aşağılık, ilkel, sakil, hayvansı, çocuksudur; güçlü, canlı ve spontanedir. Kuzeyden gelen okumuş genç adam gibi zayıf ve nezih değildir; kara, kıllı ve yakışıksızdır, ama onsuz kişi hiçbir şeydir. Gölgesi olmayan bir gövde nedir ki? Hiçbir şey, bir biçimsizlik, iki boyutlu bir çizgi roman karakteri. Kötülükle olan derin ilişkimi inkâr edersem, kendi gerçekliğimi de inkâr etmiş olurum. Hiçbir şey yapamam, edemem; yalnızca yapılanı ve edileni bozabilirim. Jung özellikle, ömrün ikinci yarısıyla, Andersen öyküsündeki zavallının başına geldiği gibi, otuz-kırk yıldır büyümekte olan bir gölgeyle bilinçli yüzleşmenin kaçınılmaz olduğu dönemle ilgileniyordu. Jung'un dediği gibi, çocuğun ego'su da gölgesi de henüz iyi tanımlanmamıştır; çocuklar ego'larını bir mayısböceğinde, gölgelerini ise yataklarının altında gizlenmiş bulurlar. Ama bence, buluğ öncesinde ve buluğ çağında benlik bilinci çoğu kez büyük bir şiddetle ortaya çıktığında, gölge de onunla birlikte kararır. Normal bir genç, küçük çocuklar gibi büyük bir keyifle yansıtma yapamaz, her şeyi siyah fötr şapkalı kötü adamların üzerine atamayacağım fark eder. Genç, davranışları ve duyguları için sorumluluk almaya başlar. Ve bu sorumlulukla birlikte müthiş bir suçluluk yükü de gelebilir. Gencin gölgesi, ona olduğundan daha kara, tümüyle kötü gibi görünür. Bir gencin bu evrenin kötürümleştirici kendini suçlama ve kendinden iğrenme durumunu atlatabilmesinin tek yolu, o gölgeye gerçekten bakması, onunla yüzleşmesi, siğilleri, dişleri, sivilceleri ve pençeleriyle onu kendisi olarak, kendisinin bir parçası olarak kabul etmesidir. En çirkin parçası, ama en zayıf parçası değil. Çünkü gölge, onun rehberidir. İçine dönüp yeniden dışarı çıkarken, aşağı inip yeniden yukarı çıkarken, Hobbit Bilbo'nun dediği gibi, oraya gidip geri dönerken ona rehberlik eder. Kendini bilmeye, yetişkinliğe, ışığa yapılan yolculuğun rehberidir gölge. "Lucifer" ışık taşıyan anlamına gelir. Bana öyle geliyor ki, Jung'un bireyin kaçınılmaz gereksinimi ve görevi olarak tarif ettiği şey, Andersen'in okumuş genç adamının beceremediği şeydir.
0 notes
Text
Ve duruldum.
İçimdeki o çalkantılı deniz, o sessiz fırtına dinmiş, ince nezih bir sessizliğe bürünmüştü.
Öyle ya dedim kendi kendime.
Öyle ya! Sonsuza kadar sürecek değil ya!!
Bu aşamanın bir tık ilerisi, hezeyanla sonuçlanan bir delilik olması muhtemeldi belki ama artık ne bir adım atacak, ne de bir kelime kuracak halim kalmamıştı.
Ne olurdu sanki... Ne olurdu, sessizce gözlerimizi kapasak, nefesini nefesimde hissetsem, incecik bir battaniyenin altında akşamüstü uykusuna dalsak. Ve geceye hazırlasak en güzel hayalleri, en güzel renklerle bir resim çizsek.
Sonra sabahın ilk ışıkları ile uyansak. Kuşların şarkılarına karışsa sesin. Zamanı durdursak...
22 notes
·
View notes
Text
Çok kitap okuma, kutsal kitapların olsun çok okuduğun. Sana derinindekilerin, derinin altındakilerin aynasını tutanlar hep başucunda dursun. Özdeşleşmek iyidir bazı isimlerle, renklerle. Koca dünya bu illa ki sadece sen kullanmıyorsun ama öyle bir özdeşleş ki onlarla, mesela bir yerlerde kapağı koparılmış bir teneke kutu görseler acaba buralarda mı diye gözleri seni arayanlar olsun. Kazanamamış hatta her koşulda kaybetmiş olsan bile, gece olup gün bittiğinde ben elimden geleni yaptım diyebil kendine. Yapabileceklerini görmek, sınırsızlığını deneyimlemek de bir kazanımdır senin için. Bir şarkın olsun, seni tanıyanlar yıllar sonra bile o şarkıya nerede, kiminle denk gelirlerse gelsinler seni hatırlasınlar. Yine hepsinden uzakta nezih bir grupla paylaş yatağını. Sarmaşlı dolaşıp uyumadan önce içtiğin son sigaranın söndüğünden emin ol, ev dediğin çabuk tutuşan bir şey unutma.
26 notes
·
View notes
Text
ÇOCUĞUMU NASIL OKUTURUM, NASIL TEMİZ TUTARIM ?
Çocuk, ebeveynin kalbinden fışkıran bir sevginin adıdır. Çocuk, Allah'ın emanetidir. Bunu nasıl koruyalım ?
Çocuklar,başlarında çoban duran baba, anne ve abiye bakar.Sokaklara bırakıldığında da arkadaşlarına bakar.
▪️Ana karnında olan bir bebeğin eğitim tahsili başlar;gıybet,dedikodu,argo kelimeler vs. gibi nahoş kelimelerden daha ana karnındayken başlar.Burdan başladım.Çünkü Çiçeron der ki: "Eğitim,çocuğu insan etme sananatıdır."Aile,ilk eğitim müessesesidir.Burdan başladık. Devam edelim+
▪️ Doğduğunda sözlere değil, eylemlere bakar. Çünkü çocuk taklit ile bilinir. Bu nedenle İbn Haldun der ki: "Çocuğunuzu terbiye etmeyin! Kendinizi edin. Çünkü o gölgenizi takip edecektir." Önce kendimiz okuyacağız, evde namaz kılacağız, Kur'an okuyacağız, kalem ve defter eksik etmeyeceğiz. Zaman zaman çocuğun eline de kalem-kağıt tutuşturmak gerekir. Hatta bazen kitap da. Çünkü seni taklid edeni bu şekilde eğitirsin. Gerekirse yırtsın, çizsin. Çocukla çocuk olacaksın ki, gözü dışarıya kaymasın. Hz. Ali r.a der ki: "çocukla 7 yaşına kadar çocuk, 14 yaşına kadar arkadaş ve ondan sonra da onla istişare et!"
Aile, ilk mürebbidir. Bu nedenle bir çocuğunu kurtarırsa, devamı da öyle olur. Bu evdeki süreçtir. Dışarıya çıkma yaşına geldi. Terbiye ettin, nezih bir ortam hazırlayıp, adab-ı muaşere kazandırdın. İlk öğretmeni sendin level atladı, büyüdü ve dışarıya çıktı.
▪️Okumuş, gelişmiş, kültürlü ve nazenin arkadaşlarla takılmayıp, başıboş serserilerle takılırsa, tüm emeğin boşa gider. Allah Resulü a.s der ki: "kişi, arkadaşının dini üzeredir." En son intihar eden Enes'in ailesi iyi idi. Ancak etrafı berbattı. Okul çevresi kötü idi. Yatacağı yerin iyi olması değil, yaşayacağı yerin iyi olması şarttır.
Arkadaşların, çocuktaki etki ebeveyn ve dahi kitaplardan daha etkilidir. Taklit sürecini başarıyla tamamlayıp, tahkik sürecini kötü geçiren birisi daha kötü olur.
▪️Dün okudum; bir köyde 100'den fazla doktor çıkmış ve 100 kişi de Tıp okuyormuş.Belki de bu köy bizim için çok büyük bir örnektir.
Çocuklarımızın hayatına, hayal dünyalarına şu kahramanları yerleştirin; Hz. Muhammed a.s ve ashabı,4 mezhep imamı ve selefi Salihini!
İbrahim Kaya
Saygılarımla
#Çocuk eğitimi#Çocuk terbiyesi#Tasavvuf#Takva#Allah dostları#Edep#İlim#İman#hikmet#tevazu#Aile#Anne baba#Bebek
19 notes
·
View notes