#çok komik gerçekten
Explore tagged Tumblr posts
otuzsekizinciparalel · 5 months ago
Text
Tumblr media
Rabbim emeklerimi boşa çıkarmasın inşallah 🤲🏻🤲🏻
18 notes · View notes
estellamila · 2 years ago
Text
Ne zaman bir şey yapmaya zorlansam kendimi eksilmiş hissediyorum. Buna sebep olan herkesten de koşar adımlarla uzaklaşıyorum. Kendini veya hayatın, içinde yaşadığı kültürün kişiye dayattığı herhangi bir şeyi sorgulamamış insanlar ancak sorgulayan insanları sorgulama peşine düşüyor.
Ve üzgünüm ama başımıza ne geliyorsa sorgulamayı bilmeyen bir toplumun içinde yaşadığımızdan geliyor. Daha doğrusu öyle saçma sapan öyle iğrenç bir düzen kurmuşuz, veya kurulmuş her neyse, çocuklarımızın sorgulama yetisini geliştirmeye çalışmak yerine körelsin diye elimizden geleni yapıyoruz.
14 notes · View notes
napoftustar · 6 months ago
Text
eğer hassas kalpli biriyseniz annenizin günlüğünü okumayın✨️✨️
0 notes
kimmkitsuragi · 10 months ago
Text
Tumblr media
sjsnnsnsndhfkfmrmsmmsmdjfjf
1 note · View note
selcandy · 2 days ago
Text
Bi’ şey dicem, AYDİLGE benim blogumu takip ediyor olabilir mi, birkaç saat önce paylaştığı şu videosunda benim birkaç gün evvel burada reblog attığım gönderide söylediğim her şeyi teker teker söylemesi?? Ahelaksfnkns latife ediyorum, bu tesadüf elbette aklın yolu bir olduğu için yaşanmış ama evrimi işine geldiği gibi okuma olayının ne kadar yaygın olduğunu görüyoruz bu vesileyle. Evrimi genellikle erkekler ve ateistler işine geldiği gibi okuyor, bunu yapmaktan hala usanmadılar ve bi’ türlü tükenemediler.
Reblog attığım gönderide ismi geçen Oytun Erbaş’ı katlanabildiğim kadarıyla irdeledim bu arada, adamın felaket söylemleri var. Örneğin;
Bir erkek poligamik doğar, erkek çok eşlidir. Çünkü erkekteki sperm sayısı çok fazla olduğu için dağıtmak ister.
Kadınlar erkekleri boş tutmamalıdır. Sahip çıkmalıdır. Tavuk gibi horozu çağıracaksın. Akşam 7 oldu mu diyeceksin 'eve gir' ve cinsel olarak da tatmin etmelidir. Edemiyorsa kendi kendine ettirmelidir yani orgazm sağlanmalıdır.
Yani hani bunları söylerken doğal seçilimi falan göz ardı etmesini artık geçtim ve bilimsel bir dayanak aramıyorum, pes ettim de ama kardeşim, sosyal Darwinizm sosyal Darwinizm olalı hiç bu kadar götten sallanmamıştır ya. Bu ne kafasının lacivert biliyor musunuz? Bu o “ıyyy” çektiğimiz, her fırsatta küçümsediğimiz Arapların “dört karılı erkek” kafasının “bilimsel konuşur gibi yapıyorum, öyleyse çomar değilim” versiyonu. Bu baya çomarizm yani, uzatmanın kısaltmanın hiç gereği yok. Sinirden salak salak kelimeler icat ediyorum artık bakın.
Tabii ben fikir ayrılıklarından beslenen bir insan olarak, birkaç gün boyunca sürekli “insan ve çok eşlilik” hakkında bir sürü makale okudum. O nedenle burada fikir ayrılığı yaşadığım insanları gerçekten çok değerli görüyorum. O kadar samimiyim ki anlatamam, bana üzerine düşünmek, daha da araştırmak, daha da öğrenmek için yeni yeni başlıklar veriyorlar ve mest oluyorum böyle şeylere rast gelince. Şimdi söylemek istediklerime geçeyim.
Okuduğum makalelerden birinde, insan (homo sapiens) diye bir türün varlığını tek eşliliğe borçlu olduğumuzdan bahsediliyordu. Hemen sebebini de açıklayayım; tek eşlilikte iki ebeveynin de doğan yavrunun bakımı konusunda sorumluluk üstlenmesi. Çok eşli primatlarda ve hayvanlarda erkek ebeveyn çiftleşmenin ardından yok oluyor ve dişi hem hamilelik sürecini hem de bakım aşamasını kendi başına üstleniyor ve yavruyu iki ebeveynli canlılar kadar iyi koruyamıyor. Hatta kimi zaman hamileliğin beraberinde getirdiği hantallıktan ötürü, kendisini kollayabilecek bir partneri olmadığı için daha doğuramadan kendisi yem oluyor. O nedenle yavrularda ölüm oranı çok daha yüksek, dolayısıyla “soyun yürümesi” olayı çok daha düşük. Evrimin temel prensibi “güçlü olanın soyu yürür” olduğundan, biz tek eşli yaşam tarzımız sayesinde primatlardan ayrılıp güç gösterebilmiş, soyumuzu yürütüp insan olabilmişiz. Özetle bu Oytunlar Moytunlar, insanın diğer primatlardan ayrı bir kol olarak evrilme nedenlerinden en önemlisini yok sayıp insanı primatlık üzerinden yaftalıyorlar. Komik bir paradoks, öyle değil mi?
Evrim Ağacı’nda okuma süresi 25 dakika olan bir makale var. Bu makalede iki önemli noktadan bahsediliyor; ilki insanda çok babalılık olayının gelişmemiş olması. Mesela en yakından gözlemlediğim bir tür üzerinden açıklayayım; bembeyaz bir kedi simsiyah bir kediyle çiftleşip hamile kaldıktan sonra gidip bir de turuncu bir kediyle çiftleşebiliyor ve yavrusu beyaz, siyah, turuncu karışık renklerde doğabiliyor. O yavrunun iki babası, hatta belki üç babası vb oluyor ancak insanda böyle bir mekanizma gelişmemiş. Evrimsel süreçte böyle bir yatkınlık gelişmediği için de “insan ilk çağlarda da tek eşliliğe yatkındı” bulgusuna varılıyor. Daha önce bunun “ters evrim” vesiyorunundan da bahsetmiştim; estrus (kızgınlık) döneminin insanda yok olması. Bu yok olma ters evrimin harika bir örneği.
Bu makalenin bir diğer önemli noktası da insan atalarıyla yapılan kıyaslamalara göre elde edilen bulgular. Çok sıkıcı olmayayım, primatların köpek dişi boyutu & bedensel kütleleri & cinsel organları arasındaki korelasyona bakılarak tek eşli mi yoksa çok eşli mi evrimleşmiş, anlaşılabiliyor. İnsana bu bakımdan en yakın olan ata, gibonlar. Gibonlara yakından bakıldığında, tıpkı insanlarda olduğu gibi çiftleşme döneminde erkekler arasında dişi için rekabet etme gibi bir olayın olmadığı görülüyor. Yani mesela, iki erkek şempanze bir dişi için yoluşa yoluşa rekabet edebiliyorlar çünkü çok eşliler, tek eşlilerde ise böyle bir güç rekabeti yok. Yani yukarıda bahsedilen “spermleri çoktur, saçmak isterler” gibi bir hoyratlık ve ilkellik yok homo sapiens ve gibon gibi daha medeni türlerde. Dahası, “gizli yumurtlama” olayı da yine gibonlarda ve insanlarda mevcut. Örneğin genellikle küfür ve hakaret niyetine kullandığımız “kırmızı götlü” maymunların götleri (Allah’ım ben neler diyorum kıjfhkr) aslında karşı cinse “çiftleşmeye hazırım, gelin çiftleşelim” sinyali verebilmesi için dönemsel olarak kızarır. Bonobolarda erkeklerin üreme organları şişip kafası kadar büyür ki dişi onun çiftleşmeye hazır olduğunu anlayabilsin. Estrus dönemi dışarıdan gözlemlenebilir şekilde yaşanır yani. Tek eşli türlerde ise dışarıdan bakıldığında gözlemlenebilen bu tip bir fiziksel değişimler yoktur. Çiftleşmeye hazır olduğunu bir tek partnerine hissettirme eğilimindedir çünkü. Böyle görüntüler erkeklerde de yoktuuur, dişilerde de yoktur. En önemli ayırt edici özelliklerden biri de bu.
Çok eşli primatlarda ve hayvanlarda, erkekler yeni doğmuş yavrulara zarar verme eğilimi sergiler çünkü anne yavrudan bir an önce kopsun, hormonları normale dönsün ki yeniden çifteleşebilelim ister. Yavruları boğan kedilerin, maymunların vb içgüdüsü direkt bu mantık üzerine kurulu. Tek eşlilerde ise yukarıda belirttiğim gibi, erkek ebeveyn aksine yavruya “soyumu yürütecek” gözüyle bakıp üzerine titrer. İşte bu akıllıca hamle sayesinde “daha güçlü tür, üstün tür” olmayı başarabiliyor zaten. “Akıl” buradaki en önemli kelime, anlatabiliyorum değil mi? O akıl olmasa insan olmayı geç, bipedal (iki ayak üstünde duran) türe geçişimiz bile söz konusu olmazdı muhtemelen.
Şimdi Aydilge’nin de bu konuya dikkat çekmesinden anlıyorum ki bu aralar “kaynak: götüm”cüler evrimi erklik, erkeklik gibi kavramlar üzerinden çarpıtmaya yatkınlar, muhtemelen devam da edecekler. Sizden, herkesten, hepinizden tek temennim; okuyun. Bu tip insanları dinleyip kafa sallamak yerine açın kendiniz okuyun. Yukarıda özellikle bir makalenin okuma süresini belirttim, gün içinde nelere 25 dakika ayırmıyorsunuz ki mesela? Bi’ 25 de bilime ayırın ve açın rastgele makale okuyun, tüm bu yozlaşmaları bizim okumalarımız, öğrenmelerimiz, anlamalarımız yok edecek çünkü <3
Mesela benim yazdıklarımı buraya kadar okumuş olup da bu cümleyi görmüş olanlar, sizi çok seviyorum, aklınızda bulunsun.
31 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 3 months ago
Text
Herşeyin fiyatının normalden yüksek olduğu hatta absürt fiyatlar olduğunu çok iyi biliyorum. Ama bana göre kitap fiyatları diğer herşeye nazaran çok düşük olmalı. Hatta bir çok gazete veya farklı markalar ücretsiz kitaplar vermeli. Eskiden zaman zaman bazı gazeteler kitap hediye ederdi ve bende almıştım hatta. İnsanlara kitap okumak aşılanmalı kısacası. Çoğu ünüversite öğrencisi bile kitap okumuyor malesef. Tvler aynı şekilde saçma sapan gelin kaynana, yemek, temizlik gibi gündüz kuşağında gereksiz yer tutan şeyler yerine eğitici belgesel tarzında yapımlar yayınlamalı. Ana haberler her kanalda değil haber kanallarında ve gerçek haber olarak denetimli yayınlanmalı. Yerli diziler sıkı bir denetlemeden geçip öyle yayınlanmalı. Dergiler, çizgi romanlar yaygınlaşıp insanlar rahatça erişebilsin diye çok uygun fiyatlara satılmalı. Maliyet olarak zor denebilir ama o kadar saçma şeylere o kadar komik paralar gidiyor ki bunları yapmak gerçekten zor değil. Tek zorlu tarafı kimsenin bir şeyleri gerçekten düzeltmek istememesidir. Bugün kadın cinayeti de, çocuk cinayeti de, erkek cinayeti de hatta cinsel saldırılar da hep sistemin herkesi başı boş bırakmasıdır. Özgürlük böyle bir şey değil ki ya. Senin özgürlüğün benim hayatıma zarar veremez, vermemeli. Toplumda yaşıyorsak herkesin birbirine sevgisi olmasa da saygısı olmak zorundadır. Fakat çok iyi de biliyorum ki hiçbir şey düzelmeyecek çünkü gerçekten çözüm odaklı düşünen yok bu ülkede. Herkes günü kurtarma peşinde
30 notes · View notes
bendeliyimhanimefendi · 8 months ago
Text
28 Nisan 2024... 24 Nisan 2024... İkiside birbirinden önemli olan iki tarih. Direkt konuya gireyim, bu bir veda mektubu. Maalesef buralara sadece hafta sonları gelebileceğim. Burda tanıdığım az çok insan var ve hepsi de güzel kalpli insanlar. Gerçekten iyi ki varsınız. Tumblrda bana çok arkadaş kattı. Özellikle bu yüzden seviyorum tumblrı.🙂🥹🩶
@bensendenvazgecemiyorum iyiki varsiin, dünyanın değil evrenin en komik ve semih bağımlısı kızı.🤎(Bokrengikalp)
@mutlulukhirsizi Zeze... Seninle konuşmak çok iyi hissettiriyor, iyiki bu uygulamayı yüklemişim dedim seni tanıyınca. Birlikte nice yıllara.🤍
@gecewq21 bloguna bayıldığım, çok sevdiğim biri... bloguna bakmanızı öneririm.🖤
@hyunsua123 seninle çok komik anlarımız oldu, özellikle benim anırdığım qhahajsjsj. Sende iyi ki varsın güzellik.💐
@/kelebek... Seni hem iyiki tanımışım hemde keşke tanımasaydım diyorum. Burda sürekli konuştuğum insan çok az hatta senin dışında yoktu. Benimle kurduğun hayalleri gerçekleştiremeyeceğim için özür dilerim. Bana veda etmeden giden insanlardan biri olman beni üzüyor.🥲
@sayfalardadogmak iloşumm, canım ciğeriimm. İyiki varsın, beni ilk destekleyen insanlardan birisin ve kimse yokken beni desteklemen çok güzel hissettiriyor. Birdaha yastıklara güvenme, yoksa aynı hareketi yaparken beni görürsen kızma hakkın yok. Burdan öpücükler.💓
@geceyemuhtacbirisi en cok y**k diyen kız ödülü ranaya gidiyor... kitap karakterim olduğun için yerin ayrı haa😉 seviyom seni krall.💘
@gecegibibirii komutan kızzzz, seninle de iyiki tanışmışım. senide seviyoree.💕
@benibisen-anlarsin evin, evi'm. son haftalarda bana soğuk davranman, birşeyinin olduğu gözümden kaçmadı. neyse... iyiki sen, iyiki ben, iyiki biz. seninle tanışmasaydım belki şuanda daha kötü olabilirdim. belki yara bandın olamadım, seni iyileştiremedim, iyi gelemedim belki. ama ben seni seviyorum unutma. herşeye rağmen, umarım yanında olurum.❤️‍🩹
Son olarak tanışmasamda blogunu sevdiğim çok kişi var. Onların da tatlı, güzel insanlar olduğuna eminim. Eklemediğim kişiler varsa kusura bakmasınlar kısıtlı zamanımda bu kadar kişiye yazabildim. Ayrıca ileti kısmından konuştuğum kişileri ekledim. Darılmaca yok. Size veda etmeden gitmek istemedim. Benim planım böyle değildi aslında. Çünkü birkaç ay önce kimseyle arkadaş değildim ve kimsenin umursayacağını düşünmüyordum. Ama birçok insanla tanıştım. İyiki varsınız.🫂🩵
61 notes · View notes
cayircimengezegezeoy · 5 months ago
Text
Tumblr media
Merhaba
okuması up uzun süren bir kitap ile karşınızdayım
okumasının uzun sürmesi benim yaşamımdaki hız ve yoğunluktan kaynaklı
kitap hakkında ne düşünüyorum kısmına gelirsek
okurken sanki büyüleyici ve güzeldi
ama kitabın sonlarına bitişine yaklaşırken
çok tekrar vardı sıktı ya gibi bi yaklaşımım oluştu
ekşi sözlükte yorumlara bakıp düşüncemi yansıtan yorumlar var mı diye bakındım evet vardı
biri şey demiş ben de öyle düşünmüştüm :yazar kendi oluşturduğu kitapta da paylaştığı programını pazarlamasını kitap üzerinden yapıyor ee tabi çok doğal ve normal bi durum fakat gidip o programlara bakınca fiyatını görüp nefes egzersizi yapmak isteyeceğinize nefesiniz kesiliyor 😂 gerçekten komik
neyse eğer siz okuduysanız ne düşündünüz sizde ne uyandırdı
ben düşüncelerimi aktaracak kadar toparlayamadım sizlerinkini merak ediyorum ��
28 notes · View notes
amezhu · 3 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
226. BÖLÜM - Karma ateşleri ile yanmak - şeytani tanrı kraliyet başkenti üzerine alçalıyor -
Kraliyet Başkentine gitmek için acele etmeleri gerekiyordu!
“Burada sonrası hakkında endişelenmenize gerek yok, kendi başlarının çaresine bakacaklar.” Dedi Hua Cheng.
Guoshi, Yin Yu'nun vücudunu balık kemiklerinden birinin sırtına yerleştirdi ve Kemik Balık böylece Kemik Ejder kafatasını Quan Yi Zhen ve Yin Yu ile birlikte taşıyarak uzaklara doğru yüzdü. Bu arada, diğer Kemik Balıklar parçalanan Kemik Ejder kemiklerini karıştırmaya ve onları yavaşça onarmaya başladılar. Görünüşe göre, kesinlikle kendi başlarının çaresine bakacaklardı.
Kaybedecek bir an bile yoktu ve Xie Lian başka bir şey söylemeden devasa ilahi heykeli gökyüzüne doğru uçması için yönlendirdi. Cennet mensuplarının hepsi "Ekselansları, nereye gidiyorsunuz?" diye seslendi.‌
“Onun peşinden gitmeyi düşünüyor olamazsınız?! Sonunda kaçmıştık…”
“Onu kovalamalıyız!” dedi Xie Lian, “Çok kalabalık bir yere gitti! Daha fazla zaman yok, lütfen millet sıkı tutunun!”
Hua Cheng’in parmaklarının arasında bir zar yuvarlandı ve alçak bir sesle konuştu, “Gege, hazır mısın?”
Xie Lian kafasını salladı. Hua Cheng zarları fırlattı, “Mesafe kısaltma rününü etkinleştir!”
Devasa ilahi heykel ruhsal güçlerini yeniledi ve tüm gücüyle yukarıya doğru yüklendi!
Beklendiği gibi bulutların arasından geçtikten sonra ateşli şeytani devin canlı kızılıyla renklenmiş ufuğun karanlık yayılımını görebiliyorlardı.
Yerdeki kalabalıktan bazıları gökyüzünde beliren böyle alevli bir canavar aniden yavaşça alçalıp onlara yaklaştığında kalakaldı, bazıları çığlık atmaya başladı ve bazıları neredeyse korkudan kaçacaktı. Shi Qing Xuan da birkaç soğuk nefes aldı ama kalabalığa dahil olduğu için bağırarak hızla bundan kurtuldu, “SORUN YOK!!! KİMSE PANİKLEMESİN! AŞAĞIYA GELMEYECEK! YUKARIDA BİZE YARDIM EDEN TANRILAR VAR!”
“BU GERÇEKTEN DOĞRU MU OL’ FENG? EĞER O KOCAMAN CANAVAR GELİP BİZİ YERE SERERSE HİÇ DE KOMİK OLMAYACAK!”
Shi Qing Xuan vahşice güldü, “DOĞRU! GÖRMÜYOR MUSUNUZ BEN DE BURADAYIM? EĞER BİRİ ÖLECEKSE İLK BEN OLURUM! HAHAHAH…”
O kadar paniklemişti ki, yine aklını kaybetti. Xie Lian devasa ilahi heykele devin püskürttüğü ateş duvarını savuşturarak üzerinden geçmesi, şeytani ateşli devi kavrayarak umutsuzca havaya fırlatmasını emrini verdi ki böylece yere daha fazla yaklaşamazdı. Bu sırada da bağırıyordu, “MİLLET! DERHAL İNİN!”
Cennet mensupları zaten Xie Lian’ın tüm yol boyunca devasa ilahi heykeli kontrol etmesinden dolayı ölümüne korkmuşlardı bu yüzden bekleyemeyip Çin mantısı gibi aceleyle atladılar. Yere indikleri an Shi Qing Xuan’ı gördüler, hepsi şaşırmıştı, “Lord Rüzgar Ustası? Neden buradasın?”
“Neden böylesin…”
Shi Qing Xuan aşırı keyifliydi, “O kadar çok soru sormayın, gelin gelin gelin, hemen bize katılın, insan rününe katılın ve tutmamıza yardım edin, kederli ruhların kaçmalarına izin veremeyiz!”
Cennet yetkililerinin çoğu tereddütlüydü ve ilk ortaya çıkan Lang Qian Qiu’ydı, “SİZE YARDIM EDECEĞİM!”
Biri ilk adımı atınca diğer cennet mensupları da birbiri ardına katıldılar.
İnsan rünü bir kez daha genişledi ve güçlenerek daha güvenli bir hale geldi.
Xie‌ Lian sadece rahat bir nefes aldı ve o ateşli ‌şeytani‌ devi yukarı doğru çekmeye devam etti ki büyük bir çatırtı sesi duydu. O ateşli şeytani dev yine parçalara ayrılmıştı! Bacaklarından biri vücuttan ayrıldı ve aşağıya doğru uçtu. Sadece bir bacak bile önemli sayıda kişiyi öldürebilirdi. Sadece insan dizisi değil belki de tüm cadde yok olurdu.
Ancak beklenmedik şekilde o bacak sadece yarıya kadar düşmüştü ki aniden havada birkaç parçaya bölündü ve patladı.
Milyonlarca parıldayan kıvılcım, muhteşem havai fişeklerin ardından yağan duman tozu gibi, tamamen zararsızca aşağıya doğru karanlığa doğru eriyen küçük noktalara neden oldu ve tüm gökyüzünü kapladı. Xie Lian meraklandı, “Neden kendi kendine patlasın ki?”
Tam o sırada havai fişeklerin ortasından bir figür belirdi ve hava akımına karşı yukarı doğru ilerlemeye başladı, birkaç atlamadan sonra ateşli şeytani devin bedeninin üzerine indi. Xie Lian yakından baktı ve keyifle haykırdı, “General Pei! İyisin, tanrıya şükür!” Pei Ming'e hizmet vermeye zaten hazırdı!
Pei Ming bir elinde bir kılıç kullanıyordu, diğeriyle de saçını düzeltiyordu; saçları mükemmel, onun çekiciliği sakindi, “Tam olarak değil ama çoğunlukla iyi.”
Kızartılıp kaynatıldıktan sonra bile hala tam pişmemişti Savaş tanrıları kesinlikle çok inatçı yaşam güçlerine sahipti. Xie Lian “Ban Yue ve Pei Su nerede?” diye sordu.
“İyiler.” Dedi Hua Cheng, “Gege, bak,oradalar.”
Xie Lian başını çevirdi ve baktı, kesinlikle epey uzaktaydı. Bir evin çatısına indiklerinde Ban Yue Pei Su’yu getirdi. Görünüşe göre Ming ‌Guang‌ Sarayı sıkı bir şekilde mühürlenmişti ve kaynayan Kara Deniz suyu tamamen içine girmemişti bu yüzden herkes çoğunlukla iyiydi. Xie Lian sordu, “Xuan Ji ve diğerleri nerede?”
Bir ses gururla konuştu, “Tabii ki de hepsi benim tarafımdan hezimete uğradı!”
Ses Pei Ming’in elinden gelmişti, ancak o zaman Xie Lian Pei Ming’in elinde tuttuğu kılıcın aslında Ming Guang olduğunu fark etti.
“General Pei, sen cidden Ming Guang kılıcını buyruğuna mı aldın?”
“Bundan daha karmaşık.” Pei Ming cevapladı.
Ancak Rong Guang kıkırdadı, “Heheheh nasıl karmaşık? Önümde diz çöküp özür dileyen ve benden bağışlanmayı dileyen sen değil miydin? AHAHHAHHAHA HARİKA HİSSETTİRİYOR, MÜKEMMEL HİSSETTİRİYOR!”
“…”
“…”
O zaman Xie Lian çoğu şeyi anlamıştı. Üç iblis ve hayaletlerin gerçekten öldürebilmesinden önce büyük ihtimalle bu mümkündü, “haksız dağıtım” konusunda kendi aralarında kavga etmeye başladılar bile.‌
Rong Guang, ezici bir üstünlükle kazanıp Xuan Ji ve Ke Mo'yu bir kenara attı ardından ise dışarısı gürlüyor, yer yerinden hareket ediyor, uçuyordu ve durum vahim olsa da kaçamamışlardı. Rong Guang, acımasızca Pei Ming'i hatalarını kabul etmeye zorladı ve Pei Ming dilediğini yapıp özür dilediğinde çok mutlu oldu.
O ateşli dev bir bacağını kaybettiğinde bile sinirli değildi, ağır ağır kendini yeniden inşa etmeye başladı. Diğer büyük molozlar ve altından saraylar çatlaklara doğru hareket etti ve kısa içinde yine tamamen inşa edildi. Hala devasaydı ama bu sefer öncekinden bir tık daha küçüktü.
Pei Ming, Ming Guang kılıcını kavradı ve Büyük Savaş Salonu'na doğru hücum etti. Xie Lian peşinden haykırdı, “GENERAL PEİ! DİKKATLİ OL!”
Elindeki kılıç Ming Guang'la birlikte Pei Ming'in saldırı gücü aniden patladı. Ming Guang’ın karakteri kötü ve yanlış yola sapmış olsa da kesinlikle eski astı kadar değerliydi ve ikisi birlikte nasıl çalışacaklarını en iyi biliyorlardı. Quan Yi Zhen, tokatlanmadan önce Büyük Savaş Salonu'na yakın bir yere ulaşamamıştı ama Pei Ming ondan çok daha uzağa hücum ederek doğrudan Büyük Savaş Salonuna doğru hücum etti!
Ming ‌Guang Kılıcının içindeki ‌Rong‌ ‌Guang‌ savaşırken azarlıyordu, “GÖRÜYOR MUSUN? SANA DEMİŞTİM, EĞER İKİNİZ BİR OLURSAK YENİLMEYİZ! HİÇBİR ŞEY YOLUMUZDA DURAMAZ! BENİ DİNLESEYDİN BU KADAR ASIR SONRA HALA GENERAL OLARAK KALIR MIYDIN?”
Pei Ming’in alnındaki damarlar fışkırdı, “Konuşmayı keser misin?”
Qi ‌Rong‌ Büyük Dövüş Salonu'nun yanında saklanıyordu ve kibirli bir şekilde bağırdı, “LANET ERKEK *R*SPUSU, ÖLÜMÜNÜ ARAMAK İÇİN BURAYA GELMEMENİ ÖNERİRİM!”
Ming Guang güçlü bir şekilde tokat attı PA! “BU LANET YEŞİL ŞEY NE? ÇEKİL YOLUNDAN!”
Qi Rong, saldırıdan sonra neredeyse birkaç kez takla atmıştı, Gu‌ Zi‌ zorluklarla onu sabit tutabilmek için bacağını kucakladı ve merakla sordu, “Baba… iyi misin?”
Qi Rong’un Gu Zi karşısında yüzü düşmüştü ve aşırı öfkeliydi, ama Pei Ming'in nasıl öldürme niyetiyle patladığını görünce onunla kafa kafaya yüzleşecek kadar sert değildi. Yine de ağzı boş durmuyordu, “YİNE EL ALTINDAN HAREKETLER!”
Ancak beklenmedik şekilde Gu Zi yanıt vermedi ve onun yerine bir yığın halinde yere yığıldı. Qi Rong aşağı baktığında Gu Zi’nin hareket etmediğini gördü, Gu Zi'yi kaldırırken dik dik baktı ve vahşice ileri geri salladı, “Aptal çocuk, ne oynuyorsun?”
Gu Zi’nin uykuya dalmış gibi gözleri kapalıydı ve alnı yanıyordu. Xie Lian hâlâ o ateşli şeytani devi kuvvetli bir şekilde çekiyordu ama aşağıdaki durumu da fark etmişti ve bağırdı, “Qİ RONG! NEDEN KAÇMADIN, BURASI HALA ALEV ALEV, BİR AŞAĞI BİR YUKARI, BİR ATEŞ BİR SU, O ÇOCUK HALA ÇOK GENÇ, BU GİDİŞLE ÖLECEK!”
Qi Rong, küfretmek için yukarı baktı, “NE CÜRETLE BANA DERS VERMEYE ÇALIŞIYORSUN? KİMSİN Kİ BANA BLÖF YAPIYORSUN? BU VELET UCUZA BÜYÜMÜŞ NASIL BU KADAR KOLAY ÖLSÜN? (*Bu, ucuz ve bayağı bir yaşamın daha uzun süreceği yönündeki halk inancıdır.*) KAÇMAM İÇİN SÖYLÜYOR OLABİLİRSİN, KAÇTIĞIM AN BENİ ÖLDÜRÜRSÜN!” Xie lian hareket edemese bile Lang Qian Qiu hala aşağıda bekliyordu.
Diğer taraftan Pei Ming ve Jun Wu savaşmaya başlamıştı. Savaşın alevleri ara sıra sıçrayıp onu yakıyor, tekrar ve tekrar kaçmak için çığlık atıyor, her yere atlıyordu. Xie Lian öfkeyle bağırdı, “HAYALET OLMANA RAĞMEN O ATEŞE DAYANAMIYORSUN O ÇOCUĞUN DAYANMASINI NASIL BEKLERSİN?”
Qi Rong'un kolunun altına sıkıştırılmış olan Gu Zi'nin yüzü parlak kırmızı renkte yanıyordu ama Qi Rong’un ağzı yine de durmuyordu, “YİNE DE GİTMEYECEĞİM! GİTMEYECEĞİM! WAH!!!”  Fırlayan bir alev doğrudan yüzüne doğru üflendi, Qi Rong sürünerek bir daire içinde tökezledi ve şikayetlerini tutamayarak yukarı sıçradı, “UM, JUN WU, SENİ CA.. PATRON! ATEŞLERİN BU KADAR CANİCE YAKMASA OLMAZ MI? BU… BENİ YAKTIN!”
Xie Lian onun söylemek istediğini hissedebiliyordu, ‘Jun Wu, seni cani, bu atayı yaktın!’. Ama hayatına değer verdiği için bu sözleri yüksek sesle söylemeye cesaret edemedi. Sanki un Wu umursarmış gibi. Şu anda yüzünde ürkütücü bir gülümsemeyle Pei Ming ile savaşıyordu. Qi Rong’un etrafındaki ateşler büyüdükçe büyüdü ve ayakta duracak bir yer bile yoktu. Ateşten ölmeyecek bir şeytan olsa da yine de işkence ediciydi. Bir müddet sonra, kolunun altına sıkıştırılmış olan Gu Zi de sanki ateşte tutuşmuş gibi işkence dolu bir çığlık attı. Qi Rong kontrol etmek için onu kaldırdı ve elbette Gu Zi’nin alnı kanla kaplanmıştı, cübbesinin içinden büyük bir delik açılmış ve yanmış bir omuz ortaya çıkmıştı. Gu Zi yanıklardan dolayı zorla uyanmış bağırıyordu, hiçbir şey bilmeden çığlıklar atıyor Qi Rong’a sarılıyordu, “BABA! ACIYOR! KORKUYORUM!”
Soğuk terler durmaksızın Qi Rong’un alnından akıyor, dudakları donmuş ne diyeceğini bilmiyordu. Gu‌ Zi‌ sümüklü ve ağlamaklı bir şekilde eliyle yarasını kapattı, “Baba, burada yanarak ölecek miyim?”
Qi ‌‌Rong‌ kekeledi, “Hm… hm, şey…”
Gu‌ ‌Zi‌ burnunu çekti, “Burası çok güzel olsa da muhteşem görünmüyor. Buradaki insanlar bize iyi davranmıyor, Neden yaşayacak farklı bir yer bulmuyoruz…”
Qi Rong, buna daha fazla dayanamadı.
Jun Wu'yu yakalamak isteyerek salona hücum etti ama yaklaşmak için cesaret edemedi, uzaktan bağırdı, “JUN… PATRON KONUŞALIM! ATEŞLERİ SÖNDÜRMEK İSTEMESEN DE SORUN YOK, SONUÇTA SENİN BÖLGEN, İSTEDİĞİN ŞEYİ YAP, AMA, HEHEHE…”
Xie Lian onun aptalca hareketi yüzünden öfkeden taç platformundan düşecekti, “ORAYA GİDİP ÖLÜMÜNÜ ARAMA, GEL ARTIK AŞAĞI! SANA DOKUNMAYACAĞIMA SÖZ VERİYORUM!”
Qi Rong onu hiç dinlemedi. Jun Wu’nun onu görmezden gelmesi ve varlığını umursamamasıyla birlikte Gu Zi’nin sesli ağlamalarından yine ucuz oğlunun önünde yüzü düştü ve bağırmak için koştu, “NE SİNİRLİSİN BÖYLE, ALEVLERİ DURDUR DEDİM BENİ DUYMADIN MI?”
“Qİ RONG!!!” Xie Lian feryat etti.
Qi Rong ona yaklaşamadan Jun Wu elini kaldırdı ve koca bir ateş topu tüm bedenini sardı.
Qi Rong çığlıklar atarak ağladı, Xie Lian “GU ZI!” diye bağırdı.
Böylesine büyük bir ateşle, Qi Rong’un ruhu kalıntılara kadar yanmasa bile büyük ölçüde hasar görürdü, o zaman Gu ‌Zi‌ doğrudan küle dönüşmez miydi?
Pei Ming de Qi Rong’un kolunun altındaki küçük çocuğu görmüş ve kurtarmayı düşünmüştü ama Jun Wu üstünlüğü ele geçiriyordu ve kaçamıyordu, geçen zamanı düşününce muhtemelen kurtarılmanın ötesindeydiler, “Lordum, o sadece bir çocuktu, bu kadar acımasız olmaya gerek yoktu!”
Ama hem Xie Lian hem de Pei Ming Jun Wu’nun gözlerinde artık biri çocuk olmadığını biliyorlardı, görebildiği tek şey yolunu engelleyen düşmanlardı.
Bir kol sallandı ve öfkeli bir ateş topu fırladı, ateş topu Pei Ming'i de beraberinde götürerek uçmaya başladı.
Aşağıdaki cennet mensuplarını birçoğu telaş içinde "GENERAL PEI YANIYOR!" diye bağırdı.
Tam o sırada sağanak yağmur yağmaya başladı ve devin bedenindeki savaş alevlerini söndüremese de Pei Ming'in bedenindeki alevleri söndürdü. Kalabalığın içinden siyah bir gölge gökyüzüne sıçradı ve düşmekte olan Pei Ming'i yakaladı.
21 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 1 year ago
Text
Komşumun Fırlama Kızı! (1) (Emre 27 Y., İstanbul)
Merhaba, ben Emre. Şu anda 27 yaşındayım. 1.86 boyunda, mavi gözlü, buğday tenli ve atletik vücutlu biriyim. Yakışıklı olduğum çevrem tarafından hep söylenir. Aslen Sivas'lıyım, ama Liseyi bitirip, İstanbul'daki bir Üniversite'yi kazanınca, mecburen İstanbul'a gitmek zorunda kaldım. İstanbul'da dayım vardı. Öğrenci yurdunda kalacağımı söylediğimde, dayım, "Oğlum ne işin var yurtta, kal işte bizde, burası senin evin!" dedi. Ben rahat edemeyeceğimi söylediğimde, "O zaman sana bir daire kiralayalım, tüm masraflarını da ben üstleneceğim!" dedi. Dayım İstanbul'a ilk geldiğinde aldığı arsaların prim yapmasından dolayı büyük paralar vurmuştu. Ben okula kayıtla falan uğraşırken, dayım bir daire kiralamış, dayayıp döşemişti bile. Evde ihtiyacım olan herşey vardı. Evin anahtarlarıyla birlikte epey bir miktar para da sıkıştırdı elime, "Lazım olur!" dedi.
Sağolsun dayımın tüm giderlerimi karşılaması sayesinde, kendimi derslere vermiştim. Karıya kıza takılmadan ve 4 sene ineklemenin sonunda başarılı bir şekilde Üniversiteyi bitirdim. Ama piyasadaki iş sıkıntısı yüzünden sağlam bir işe giremiyordum. İstediğim şirketler beni kabul etmiyor, ya da komik maaşlar öneriyordu ve benim o maaşla geçinmem imkansızdı. Dayım halen harçlığımı bol bol verdiğinden, iyi bir iş bulana kadar aramaya devam ediyordum. Tabii bu süreçte, evde eskisinden fazla takılmaya başlamıştım ve dolayısıyla komşularımla da biraz tanışmıştım.
Binada oturanların hepsi varlıklı insanlardı. Komşularımdan Aynur abla, 30'lu yaşlarda ve çok bakımlı bir kadındı. Aynur ablanın kocası Halit abi ise 50'li yaşlardaydı ve gerçekten çok zengin bir adamdı, bir o kadar da babacandı. Bunların bir kızı vardı, Beyza, 17 yaşında Liseli bir çıtırdı. Beyza, siyah saçlı, beyaz tenli, yaşına göre dolgun göğüsleri ve kalçaları olan harika bir kızdı. Rahat yetiştiği hemen belli oluyordu, hep açık kıyafetler giyer, annesi veya babası giyim yönünden onu kısıtlamazdı. Beyza'nın o insanı çıldırtan götüne bitiyordum resmen.
Cuma akşamıydı, evde oturmuş bira içiyordum. Kapım çalındı. Kapıyı açtığımda, karşımda, şıklığıyla binadaki tüm kadınlara taş çıkartan Aynur abla ve kızı Beyza duruyordu. Aynur abla, "Nasılsın Emre? Müsaitsen biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Hemen içeriye davet ettim. Oturunca, "Senden bir ricam var Emre, Beyza da senin bitirdiğin bölümü istiyor ve seneye sınava girecek. Onu çalıştırır mısın?" dedi. Ben hiç düşünmeden, "Tabii ki çalıştırırım Aynur abla!" dedim ve hangi günler müsait olduklarını sordum. Aynur abla, "Cumartesi ve Pazar günleri, saat 11:00'den sonra çalıştırırsın!" dedi. Biz konuşurken, Beyza'nın telefonuna bir mesaj geldi ve izin isteyerek kalktı gitti. Aynur abla, "Gitmesi iyi oldu, seninle ders ücretini konuşacaktım, Beyza'nın parasal konuları duymasını istemiyorum!" dedi. Ben, "Ne ücreti efendim, ücret falan istemem, hatırınız yeter, komşuyuz!" dedim.
Aynur abla, "İstemeyeceğini biliyorum, ama sende hatırım varsa ücretini alırsın. Haftalık **** Lira uygun mu?" dedi. "Gerçekten ücret istemiyorum, hem o para çok çok fazla!" dedim. Ama Aynur abla, "İtiraz istemiyorum!" dedi ve kalktı, giderken de extradan **** Lira bıraktı, "Bu da şimdiden sana teşekkür ücretimiz olsun!" diyerek gitti. Benim bu paranın hakkını vermem için kendimi iyi yormam gerekecekti. Yarınki ilk dersimde zinde olmak için, bira içmeyi bırakarak, saat gece 22:00'ye gelmeden yattım.
Cumartesi sabahı erkenden kalktım, duşumu aldım, traşımı oldum, en güzel kıyafetlerimi giyindim, parfümümü sıktım ve iyi bir kahvaltı yaptım. Ne de olsa ilk öğretmenliğime başlayacaktım. Saat tam 11:00'de karşı dairede oturan Aynur ablaların ziline bastım. Kapıyı bana Aynur abla açtı, "Hoşgeldin Emreciğim, geç, Beyza içerde, odasında!" dedi. Kapısını tıklatıp içeriye girince Beyza'yı gördüm, altına kısa bir etek, üstüne de yeşil bir tişört giymişti. "Hoşgeldin!" diyerek ayağa kalktı, tokalaşmak için elini uzattı. Yanaklardan öpüşürken parfümü beni tahrik etmişti. Dün annesiyle bana geldiklerinde gayet soğuk ve resmi davranan Beyza'nın, şimdiki bu samimiyetine hem şaşırmıştım, hemde sevinmiştim doğrusu. Annesinin babasının yanındayken uslu kız çocuğunu oynuyordu bu Beyza!
Derse hemen başladık. Aynur abla da sürekli bize çay, pasta falan getiriyordu. Annesi odaya girdiğinde Beyza hemen ciddileşiyor, annesi odadan çıkınca ise saçıyla başıyla oynuyor, gözlerimin içine bakarak dudaklarını ıslatıyordu. 2 saat kadar çalıştıktan sonra dersi bitirdim ve "Bugün bu kadar yeter, yarın yine aynı saatte gelirim ve bu konuyu bitiririz, sana ödev veririm, öbür haftaya da kontrol ederim!" dedim ve kalktım. "Tamam!" diyerek yine tokalaştı ve yanaktan öpüştük. Odasından çıktığımda, Aynur abla sordu, "Nasıl, kapacak mı birşeyler?" diye. Ben de, "Gerçekten zeki bir kız, kendini biraz daha verirse istediği bölüme girer!" dedim ve vedalaşıp ayrıldım ordan. Eve gittiğimde Beyza'yın o götünü düşünerek iki posta 31 çektim ve yarım kalan uykuma devam ettim.
Pazar günü yine saat 11:00'de gittim. Bu sefer kapıyı bana Beyza açtı ve hiç tokalaşmadan, yanaktan öpüşmeden, "Gel Emre abi, biz de kahvaltıdaydık!" dedi. İçeriye girip, Halit amcaya, "Kahvaltınızda rahatsız etmek istemezdim, olmazsa gideyim, birazdan gelirim..." dedim. Ama Halit amca ayağa kalkıp, "Gel otur oğlum, kahvaltı yap bizimle! Zaten birşeyler konuşacağım senle!" dedi ve zorla oturttu.
Beyza bana da tabak koyarken, evde kahvaltı yaptığımı, sadece bir bardak çay içebileceğimi söyledim. Beyza'ya kaçamak bakışlarla bakıyordum. Yine kısacık bir etek giymişti, gerçi kalçalarını tümden kapatıyordu, ama yine de tahrik ediciydi. Beyza'ya bakarken annesine babasına yakalanmamak için, bakışlarımı mutfaktaki eşyalara yönlendirmiştim. Halit amca söze girdi, "Emreciğim, biliyorsun benim Almanya'da bir şirketim var. Yakında Almanya'ya gitmem gerekiyor. Sen saygılı ve güvenilir birisin, Aynur ablan ve Beyza sana emanet, ben yokken göz kulak ol onlara, tamam mı?" dedi. "Tamam Halit amca, merak etme sen!" dedim. Beyza'nın kahvaltısı bitince, derse başlamak için odasına geçtik.
Derse başladık, ama Beyza yine saçıyla başıyla oynamaya başlamıştı. Beyza verdiğim soruları çözerken, ben de Beyza'nın tişörtüne zor sığan göğüslerini kesiyordum. Bir ara Beyza kalemini düşürdü ve kalem dolabın altına doğru gitti. Beyza kalkıp, resmen önümde domalarak, kalemi almaya çalıştı. Altına giydiği tanga külotuna kadar görüyordum ve benim yarak çadırı kurdu tabii. Biraz aradıktan sonra kalemi buldu. Bana bakarak sinsice güldükten sonra yerine oturdu ve tekrar derse devam ettik. Ama benim aklım o tangalı götünde kalmıştı.
Yaklaşık 45 dakikadır ders yapıyorduk ki, Aynur abla beni çağırdı. Şık bir kıyafet giymiş, makyaj yapmış, süslenmiş püslenmişti. "Emreciğim, biz çıkıyoruz, Halit'in bir akrabasının düğününe gideceğiz, siz çalışmaya devam edin!" dedi ve elindeki zarfı verdi, "Ücretin burada!" dedi. Zarfı aldım, teşekkür edip Beyza'nın yanına geri döndüm. Dış kapının kapanma sesiyle birlikte, Beyza hemen kalktı, "Kısa bir ara verebilir miyiz, birşeyler içmek istiyorum!" diyerek odadan çıktı. Az sonra da seslendi, "Mutfağa gelsene, sen ne içmek istiyorsun?" diye. Kalktım gittim yanına. Dolaptan kola çıkarmıştı. "Ben de kola içeyim o halde." dedim. Bana da bir bardak doldurup verdikten sonra pencereden baktı, "Gittiler! Dur, kolanın içine biraz babamın viskisinden koyalım! Bizimkiler yokken ara sıra yapıyorum, çok güzel oluyor!" dedi, cevabımı beklemeden salona gitti.
Viski şişesini kaptı geldi, ikimizin kolasına da biraz viski ekledi. Büyük bir yudum aldıktan sonra, "Sigaran var mı, versene, yanında iyi gider!" dedi. Yanılmamıştım, annesinin babasının yanında uslu kızı oynuyordu, ama bu kız fırlamanın önde gideniydi, Şeytana pabucunu ters giydirirdi. Sigara paketini ve çakmağı cebimden çıkardım, "Annen baban biliyor mu içtiğini?" diye sordum. "Manyak mısın, bilmiyorlar tabii ki!" deyip paketi ve çakmağı elimden aldı ve "Uyuzluk yapıp söylemeyeceksin dimi?" diyerek bir sigara yaktı. Bir fırt çekip dumanı üfledi ve yaktığı sigarayı bana verdi, kendine birtane daha yaktı. İyice kanaat getirmiştim, bu kızdan herşey beklenirdi. Sigaralarımızı ve viskili kolalarımızı içerken, "Keşke okuldaki hocalar da senin gibi olsa, çok kafa adamsın, üstelik çok yakışıklısın!" dedi. "Teşekkür ederim, ama şimdi dersimize dönelim, hadi söndür sigaranı!" dedim. Sigaralarımızı söndürüp, içeceklerimizi bitirdik ve dersin başına döndük.
Bir saat daha çalıştıktan sonra, ödevlerini verdim ve gitmek için izin istedim. Beyza beni kapıya kadar uğurlamak için önümden gidiyordu. Koridorda götünü kıvırtarak yürürken, benim yarak yine çoktan kalkmış, çadırı kurmuştu. Tam dış kapıya yaklaşırken Beyza (kasıtlı olarak) birden durunca, ben de onun arkasına yaslanmak zorunda kaldım ve direk gibi dikilmiş yarağım götüne dokundu. Beyza, "Biliyordum!" diyerek döndü ve elini önüme attı, pantolonumun üstünden sikimi tuttu. Ben şaşkınlıktan birşey diyemeden, Beyza kemerimle pantolonumun düğmesini açarak, elini boxerimden içeriye soktu ve yarrağımı okşamaya başladı.
Afallamam geçince Beyza'nın dudaklarına yumuldum. Düne kadar götünü düşünerek 31 çektiğim kızla sevişmeye başlamıştım. Acayip tahrik olmuştum ve yarrağım da Beyza'nın elinde zonkluyordu. Beyza öpüşmeyi bırakıp, "Rahatlatalım şunu!" dedi, pantolonumu boxerimle birlikte dizlerime kadar indirdi. Yarrağımı görünce şaşırmıştı, "Oha, bu ne böyle! Okuldakilerinkinden hem uzun hem kalın!" diyerek önümde çömeldi ve yarrağımı biraz inceledikten sonra ağzına alıp yalamaya, emmeye başladı.
Yarrağımı harika yalıyordu, acayip zevk alıyordum. Arada yarrağımı ağzından çıkartıyor ve 31 çekmeye başlıyor, o arada taşaklarımı yalıyordu. Yarrağımı tekrar ağzına aldığında fazla dayanamayacağımı anladım ve Beyza'nın kafasını iki elimle tutup kendime doğru çektim ve böğürerek ağzına patladım. Döllerimin çoğu gırtlağından direkt midesine gitti. Boşalmamın bitmesi oldukça uzun sürmüştü, Beyza tam bitti diye düşünürken yeniden fışkırıyordu döllerim. Küçücük ağzına büyük gelen yarrağımı gırtlağına kadar bastırdığım için, Beyza zorla nefes alıyor, öğürüyor, gözlerinden yaş geliyordu. Bacağımı çimdikleyince yarrağımı ağzından çektim.
Beyza derin bir nefes alıp, "Havyan, öldürecektin beni!" dedi. Ben tam özür dileyecekken, Beyza gülümseyerek, "Az kalsın boğuluyordum, birdaha yapma böyle!" dedi. Sonra yarağımın başına tükürdü ve yarağımı 31 çektirir gibi sıvazlamaya başladı. Gözlerime bakıp sırıtmaya başlayınca, "Ne oldu, neden sırıtıyorsun?" diye sordum. "Bunu okuldaki kızlara anlatsam inanmazlar amına koyum! Eminim hiçbiri böylesini görmemiştir!" dedi. Yarağımı biraz daha sıvazladıktan sonra, "Hadi yıkayalım şunu, işimiz bitmedi daha bununla!" dedi. Ben pantolonumu ve boxerimi tamamen çıkardım ve banyoya gittik. Ben yarrağımı yıkarken, Beyza da ağzını yüzünü yıkadı. Ardından elimden tutarak beni odasına götürdü.
Beni ittirerek sırtüstü yatağa yatırdı. Ardından bacaklarımın arasına geldi ve yatakta domalarak, inik yarrağımı yalamaya başladı tekrardan. Ben arada başımı kaldırıp Beyza'nın yalayışına bakıyordum. Beyza bir süre yarrağımı yalayıp kaldırdıktan sonra bıraktı ve gömleğimin düğmelerini çözmeye başladı. Ben bu arada doğruldum ve Beyza'nın üzerindeki tişörtü çıkartarak, südyeninin üstünden göğüslerini okşamaya başladım. Dik ve beyaz göğüsleri, çoğu yetişkin kadınınkinden daha büyük ve güzeldi. Südyenini çıkarttım ve göğüslerini yalamaya başladım. Göğüslerinin uçlarını yalıyor ve ısırıyordum. Bu arada Beyza'yı kaldırıp kucağıma oturttum ve kalçalarını yoğurmaya başladım.
Beyza'nın göğüslerini bir süre yaladıktan sonra önümde çömelttim ve yarağımı göğüslerinin arasına sokarak git gel yapmaya başladım. Sonra Beyza'yı elinden tutup kaldırdım ve yatağa yatırdıktan sonra eteğini çıkarttım ve külotunun üstünden amıyla oynamaya başladım. Bir süre amını külotunun üzerinden yaladıktan sonra külotunu çıkardım. Pespembe ve yeni traşlanmış bir amı vardı, hemen yalamaya başladım. Şimdiden amı sulanmıştı bile. Amını yalarken arada klitorisini emiyor, yalıyor ve dil atıyordum. Beyza kudurmuş gibi inliyor, "Hadi yarağını sok!" diyordu. Yarrağımın başını tükürükleyip amına getirdim, ama o anda bakire olup olmadığı aklıma takılınca geri çektim ve "Bakire misin?" diye sordum. "Hayır değilim, sok hadi!" dedi.
Beyza'nın amına yarrağımı yeniden dayadım ve tam yüklenecekken, "Seninki çok büyük, lütfen yavaş sok!" dedi. "Tamam!" dedim ve yarrağımı yavaş yavaş içine sokmaya başladım. Her ilerleyişimde Beyza biraz daha yüksek sesle inliyordu. Ve en sonunda kökünü buldum. O anda Beyza sırtıma tırnaklarını geçirmiş, bacaklarını belime dolamış, beni kendine çekiyor ve hareket etmemi engelliyordu. İçinde biraz bekledikten sonra alışmış olmalı ki gevşedi. Yavaş yavaş içinden çıkmaya başladım ve tekrardan girdim. Alıştıra alıştıra amını sikmeye başladım. Beyza arada dirsekleriyle destek alarak kafasını kaldırıp beni izliyor, bazen de dayanamayıp geri yatıyordu. Dibine kökledikçe inlemeleri çığlıklara dönüşüyordu. Bacaklarını omzuma aldım sikmeye devam ettim. Sertçe amına sokuyor ve ona çığlık attırıp, çığlık atışını izliyordum.
15 dakika kadar amını öyle siktikten sonra içinden çıktım. Beyza'yı yataktan kaldırdım ve önümde domalttım, çıkık kalçaları daha da çıktı. Kalçalarını tutarak yarrağımı yine amının deliğine dayadım. Yarrağıma alışmıştı amı artık, bir hamlede kökledim. Beyza yine bir çığlık attı. Ben yavaş yaavaş pompalamaya başladım. Az sonra Beyza, "Daha sert, daha hızlı!" gibi sözler söylüyordu. Ben tabii hemen hızlanmaya başladım. Sertçe sikiyordum. Yarrağımı her köklediğimde kalçaları sallanıyor ve dalgalanıyordu. Bir süre sonra Beyza titremeye başladı ve orgazm oldu.
Benim ise daha boşalmaya niyetim yoktu. Beyza'nın amından çıktım ve yarrağımı ağzına vererek yalatmaya başladım. Beyza yarrağımı yalarken ona sordum, "Götten yaptın mı hiç?" diye. "Hayır, yapmadım!" dedi. "Yapmak ister misin?" dedim. "Bilmem ki, acıyor diye duydum!" dedi. "Korkma acımayacak, söz!" dedim. Önce götünü yalayacaktım, onun için Beyza'yı sırt üstü yatırarak, bacaklarını açıp kendisine doğru ittirdim. Nasıl yaladığımı görmesini istedim. Bu pozisyonda göt deliği iyice meydana çıkmıştı. Bir elimle amıyla oynarken, göt deliğini yalamaya başladım. Beyza acayip zevk alıyor gibi görünüyordu.
Götünü bir süre yaladıktan sonra, Beyza'nın pozisyonunu hiç bozmadan, yatağın başucundaki komodinine uzandım. Orda makyaj ve vücut bakım malzemeleri vardı, nemlendirici losyonu kaptım ve losyonu göt deliğine yedirmeye başladım. Biraz da yarağımın başına sürdükten sonra yarrağımı göt deliğine dayadım. Azıcık bastırmamla birlikte yarrağımın başı rahatça götüne girdi. Beyza'nın yüzü ekşiyince durdum ve "Acıdı mı?" diye sordum. "Biraz acıdı!" dedi. "Dayanamayacaksan vaz geçelim istersen?" dedim. "Hayır, devam et! Okuldaki kızlar alışınca çok zevk verdiğini söylüyor! O orspular alıyorsa ben de alırım!" dedi. "Peki!" dedim ve sertçe bastırarak kökünü buldum. Ama o anda Beyza'dan öyle bir çığlık çıktı ki, hemen elimi ağzına kapamak zorunda kaldım.
Elimle ağzını kapadığım Beyza'nın kocaman açılmış gözlerine bakarak götüne sertçe pompalıyordum. Beyza ısırınca elimi çektim, çekmemle birlikte de hayatımda hiç bir kızdan kadından yemediğim küfürleri yedim. "Amına koyduğumun ibnesi! Orospu çocuğu! Piç kurusu! Yavşak! Götveren!..." diye, bildiği tüm küfür repertuarını sıralıyordu. Birden tepem öyle bir attı ki, Beyza'nın saçını elime doladığım gibi asılarak, "Sus anasını siktiğimin orospusu!" dedim. Hem saçını çekiyordum, hem de götüne sert sert pompalıyordum. Tutturduğum tempoyla Beyza'nın götünü sikerken, klitorisiyle de oynuyordum. Çığlıklar, iniltiler, ahlamalar, ohlamalar, küfürler ve Beyza'nın orgazmları birbirine karışmıştı.
Yarım saat içinden çıkmadan götünü siktim ve boşalacağımı anlayınca götünden çıktım ve Beyza'nın baş ucuna doğru kayarak, yüzüne boşaldım. Yarağımdan çıkan son damla dölden sonra kendimi yatağa attım. Yorulmuştum. Beyza da bitmişti.
Biraz dinlenip, nefes alıp vermesi düzelince, Beyza yüzündeki dölleri parmağıyla sıyırıp ağzına götürüp yalamaya başladı. Parmağındaki dölü her yaladıktan sonra, "Mmmmmh!" diyor ve sırıtıyordu. Herhalde götünün acısı geçmiş olmalıydı, "Ne sırıtıyorsun yine, hoşuna gitti galiba?" dediğimde, "Hiç böylesine güzel orgazm olmamıştım! Bu zamana kadar sikiştiklerimin içinde en iyisi sendin. Harika sikiyorsun! Hem yarrağın büyük, hem de erken boşalmıyorsun!" gibi sözler söyleyerek beni övüyordu.
İkimiz de terden yapış yapıştık. Beyza'yı elinden tutup kaldırdım, banyoya götürdüm, birlikte duş aldık. Banyodan çıkınca biraz çıplak oturduk, öpüştük, elleştik. Herşey okadar güzel ve zevkliydi ki, hiç eve gidesim gelmiyordu. Gerçi vakit daha öğlendi ve annesi babası düğündeydi, ama ne olur ne olmaz, erkenden gelecekleri falan tutabilirdi. O şekilde yakalanırsak hiç iyi olmazdı. Onun için giyinip, istemeye istemeye evime gittim. Halen yorgunluk hissettiğim için, hemen kendimi yatağıma atarak güzel bir uyku çektim.
Gece saat 21:00 gibi kalktım. Lavaboda yüzümü yıkarken kapı çaldı...
[Emre]
199 notes · View notes
huzun1u-b1r-sask1n · 9 months ago
Text
Uyuyamıyorum. Çok gürültülü. Kafamdaki sesler o kadar gürültülü ki bastıramıyorum seslerini. Hiç bir şey yapamıyorum. Öylece duruyorum, bitmesini bekliyorum. Bitmiyor. Bitmiyor işte bitmiyor. Yine gece oldu ve ben yine bu kafamdakilerle bir başımayım. Hemen sabah olsa keşke. Sabah olduğunda en azından işlerim oluyor kafam dağılıyor. İnsanın gündüzleri düşünmeye çok fırsatı olmuyor. Yine bir gece yarısındayım ve yine düşüncelerimle bir başımayım. Şu an ne yazdığımı bile tam takip edemiyorum açıkçası. Kafamı toparlayıp iki cümle bile yazamıyorum ne komik di mi ? En kötüsü de ne biliyor musun ? Haklılar. Ben gerçekten işe yaramaz bir insanım. Bir işi bile beceremeyen biriyim. Huysuzmuşum , sinirliymişim , bencilmişim , düşüncesizmişim. Ben düşüncesiz bir insanmışım. Etrafımdakiler böyle diyorlar. Dilleri her zaman tam olarak bu cümleleri kurmasa da bakışları davranışları yetiyor. Benim zaten kendi içimde halledemediğim birtakım sorunlarım var dışarıya yansıtmamaya çalışıyorum bunları. Gülüyorum konuşuyorum, espriler yapıyorum, uyuyorum. Hiç bir şeyi tam olarak yerine getiremeyen biri olduğumu biliyorum zaten. Sizlerin istediği gibi bir insan olamadığım için özür dilerim. Ama siz benim gece yastığıma sarılıp sessizce ağladığımı hiç bilmiyorsunuz. Nasıl sessizce içimden gelenleri ağlayarak yastığımla konuşup dertleştiğimi bilmiyorsunuz. Olsun. Varsın ben sizin gözünüzde umursamaz, işe yaramaz, sinirli, beceriksiz biri olarak kalayım. Ama ben sizi seviyorum. Ama sevgimi bu davranışlarınız öldürüyor haberiniz olsun. Sonra yine karşıma geçip yine neden bu kadar duygusuzsun demeyin. Ben size olan sevgimi yaşatabilmek için ne çabalar harcıyorum. Tam bitti artık diyorum tamam yeter. Ama sonra bir şey oluyor tekrar tutunmaya çalışıyorum. Dışarıya çok buzdolabıymışım gibi yansıyor tabi bazen bu süreç. Olsun, yapacak bir şey yok. Lafı bir türlü kapanışa bağlayamadım. Ama az çok neler hissettiğimi anlatabilmişimdir diye umuyorum.
İyi geceler. Tabi böyle bir şey mümkünse…
45 notes · View notes
yanlizvaroluss · 6 months ago
Text
Gözümün içine baka baka yalan söylemeleri gerçekten çok komik artık.
24 notes · View notes
napoftustar · 16 days ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
artık boundaries'im var, hayat devam ediyor!! ama onun adı artık boundaries değil, tu’s moa diaries heheheheh ><
boundaries bitmiş... hayat da bitti
1 note · View note
kimmkitsuragi · 2 years ago
Text
bizim politika post-truth’u da geçti komik bi şey oldu artık. adam ironi mi yapıyor ciddi mi söylüyor ciddiyse gerçekten bu kadar mı şuursuz falan gibi sorular dönüyor kafamda özellikle son 1 aydır
0 notes
benmisim · 1 day ago
Text
bakın şurası çokomelli: erkekler (genelde erkekler diyelim) feminist bir kadının “tarafsız olamadığını, bir ideolojinin etkisi altında konuştuğunu” düşünürken, kendilerinin de aslında ataerkil ideolojinin etkisi altında düşünüp konuştuklarını düşünmüyorlar :d ne diyordu bourdieu “eril tahakküm kendisini yansız gibi dayatır”. bir çok erkekten, bu cinsiyet meseleleri açıldığında şunu duymuşumdur “kadın-erkek olarak bakma, insan olarak bak” :D ve bu çok komik gerçekten. dünyada saf bir töz olarak “insan” varmış gibi. cinsiyetten, sınıftan, ırktan, yaştan, coğrafyadan bağımsız bir “insan” varmış gibi. ama işte avantajlı konumda olanlar için, marjinalleştirilmemiş olanlar için böyle bir “insan olarak bak yaw” söylemi çok makul, çünkü onlar bulundukları toplumsal konumların kesişiminde (white/anglo-saxon/protestant ya da türk/sünni müslüman/erkek?) kendilerini bu dünyada “evlerinde” gibi hissediyorlar. “insan olarak bak yaw” derkenki o “insan” kendileri. norm, onlar. ay neyse sabah sabah nerden çıktıysa. çok güzel bi kitap okuyorum (şu hain kalplerimiz: kadınlar erkeklere neden teslim olurlar?) oradan cümle içinde şöyle bir şey geçti “… feminizmin fazlalık gibi göründüğü on yıllık dönemde…”. vaov dedim. müthiş. “fazlalık gibi görülmek”. hani “feminizme ne gerek var ki canım, insan hakları var ya?” gibi bir söylem canlandı zihnimde. oradan da aklıma bu “insan olarak bak yaw” diyenler geldi. falan filan.
9 notes · View notes
galaksininsesii · 6 months ago
Text
- Sen de Nesquik yemek ister misin?
+ Nesquik?
-Nesquik.
+ Gerçekten Nesquik mi yiyorsunuz?
-Pratik oluyor. Benim evimde pek sıcak yemek bulunmaz. Nesquik yemezsen atıştırmalık yiyecekler var dolapta.
+ Yoo,yerim. Sütü soğuk mu ekleyeceksiniz yoksa sıcak mı?
- Ilık.
Bir an sol kaşını inanamayarak havaya kaldırdı. Yüzünü huzursuz bir ifade çerçevelemişti.
-Neye gülüyorsun? Komik mi buldun?
+ Gülmüyorum.
- Yetişkinlerde Nesquik yiyebilir.
+ Tabii. Sadece sizin kadar yetişkin birinin yemesine biraz şaşırdım.
- Sadece yirmi sekiz yaşındayım.
+ Yetişkin yaşı sonuçta.
-Çok biliyorsun sen.
Kimsesizler Matemi 1
Sayfa: 192
(Emine Tavuz)
13 notes · View notes