#çok iyi olay
Explore tagged Tumblr posts
Text
off bugün çok güzel tatlılar yedik kızlarla hep böyle hepimiz farklı farklı tatlılar alıp bölüyoruz hepsinin tadına bakıyoruz bu sayede başkasıyla gelirsek ne yiyeceğimizi biliyoruz
1 note
·
View note
Text
Bu nasıl bi gündü ben anlamadım
#aşırı kalabalık#herkes üstüme üstüme geliyor gibiydi#çok soğuktu üç saat falan gerçekten dondum yani#çok da tedirgin ettiğim gibi geçmedi aslında#bu kadar kalabalık olacağını düşünmemiştim sadece ama bu üç gün böyle olması normalmiş#bu hafta böyle saçma sapan geçecek ama haftaya güzel olacakmış gibi hissediyorum#en azından sınıftakilerle aşinalığım oldu#sınıfımızın 15 kişi olması biraz üzücü#arkadaşıma bu kadar az olması normal mi dedim yani ne kadar çok insan o kadar çok olay dedi#ve düşününce bunun gereksiz olduğuna kanaat getirdim#az insan daha az samimiyet demek ve herkesi tanıyabilecek olmak da iyi bir şey#ve bu sene okulun tadını çıkarmaya karar verdim#her türlü diğer senelerim çok zor olacak#bari bu sene biraz kendime zaman ayırayım
7 notes
·
View notes
Text
NOW WE WAIT
#😭😭😭 13-17 arasında kargolayacağını söylemiş... bu da bu hafta da kesin kavuşamayacağız demek... sonraki hafta da kargo için beklesem...#kafadan bi iki hafta daha bekliyorum ben#ama iyi yanından bakalım#HEYECANLI VE MUTLU Bİ ŞEKİLDE BEKLİCEM. moralim bozulduğunda aklıma düşüp beni mutlu edicek bi şeyin kilidi açıldı😕✨️#bu sefer de “neden hepsini almadım” diye üzülücem ama fjnewlisçxöcmxşsşdkx olsun. dimi.?! olsun.............. üzülmeyelim sevinelim#onlar da evlerine gelir bir gün#AAAaaAAAAAAAAAA#PEKİ benim en sonki jinxlenişimden sonra burda tek başıma da olsam artık bi şeyleri anlatamayışım xjlsşsşxöcndksşxöcmc#olunca konuşuruz.....#zaten kargom gelince... buraya atarımkiben😕😔 ama kargom gelene kadar çok da heveslenmesem mi hala belli olmaz xhejqlşxçxmdnfkdşsşeğsşxnc#bu yaz yaşadığım düşüş yüzünden hiçbi şeye heyecanlanamıyo oluşum. biraz abartıyosyn abla ama neyse#uf trajikomik de bi olay aslında biliyo msn. ajandama yazmam lazım hemen ajandamda güncele gelmem lazım ya of ben niye#bu kadar takıntılı bi insanım.. bi de niye çok heycanlanınca buz kesiyorum xjwlsixöcmndlsxşmcjx ellerim buz gibi oldu şu an HAH#şimdi uyumam lazm... 3 saat sonra kalkıcam ama HAH fhrnwşdğc��öxmsşw uffffffgfg
1 note
·
View note
Text
.
#241024#mine#hastayım bir günlük dinlenme beni çok daha iyi yapacaktı ama bütün gün ayakta kalmak zorunda kaldım#tamam olay şu hasta ziyaretine gelmişsin beni değil annem hastanın odasında dinlenmesi gerekirken biriniz odada diğeriniz salonda#şakasız koltuğa yatmanın manası ne ne!??!! evdekiler hasta misafir yatıyor 🤯 hastayım hasta?!!? iyileşip yarın işlerimi halletmem gerekiyo#aloooo salonun ortasına koltuğa yattı 💀
0 notes
Text
DİZİ ASİA - GOLD
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/8531fc28c0c799bd22e56624de3aa629/918c8202aec94932-94/s540x810/fd2ece320de60e503250324086fddc336a99bd7f.jpg)
Diziasia.com, Asya dizilerini tutku ile takip edenler için en iyi adres! Son yıllarda popülerlik kazanan Asya dizileri, etkileyici hikayeleri ve özgün kurgularıyla izleyicileri kendine hayran bırakıyor. Herkesin gönlünde taht kuran bu dizileri rahatlıkla keşfedebilmeniz için diziasia.com, geniş bir içerik yelpazesine sahip. Bl dizileri izlemek isteyenler için de özel bir bölüm sunan platform, farklı türlerdeki dizileri izleyerek keyifli zaman geçirmenizi sağlıyor.
Asya Dizileri
Asya dizileri, son yıllarda dünya genelinde büyük bir popülerlik kazanmıştır. Bu diziler, özellikle dramatik yapıları ve kültürel derinlikleri ile dikkat çekmektedir. İzleyiciler, Asya dizilerinde yer alan duygusal temalar ve karakter gelişimleri sayesinde kendilerini hikayelere kolayca kaptırabilirler.
Farklı kültürlerden gelen yapımlar, Asya dizilerinin çeşitliliğini artırmaktadır. Kore, Japon, Türk ve Hint dizileri, her biri kendine özgü hikaye anlatımı ve karakterlerle zengin bir içerik sunar. Bu diziler, sadece eğlence amacı taşımakla kalmaz, aynı zamanda izleyiciye farklı bakış açıları kazandırır.
Asya dizisi izle seçeneği, birçok platformda mevcut olduğundan, izleyiciler bu dizi türüne kolayca ulaşabilirler. Ayrıca, asya dizileri izlerken, kültürel arka planda sunulan yaşam tarzları ve gelenekler, izleyicilere zengin bir deneyim sunar.
Bunun yanı sıra, bl dizisi izle seçenekleri de Asya dizileri arasında popülarite kazanmaktadır. Bu tür diziler, LGBTQ+ karakterleri ön plana çıkararak, farklı sevgiyi ve ilişkileri keşfetme fırsatı sunar. İzleyiciler, bu diziler aracılığıyla daha kapsayıcı ve çeşitli anlatılarla tanışma şansı bulurlar.
Asya Dizisi İzle
Asya dizileri son yıllarda dünya genelinde büyük bir izleyici kitlesi elde etti. Bu diziler, kültürel zenginlikleri, dramatik hikayeleri ve karakter derinlikleri ile öne çıkıyor. Asya dizisi izle seçeneğinizle, bu büyülü dünyaya adım atabilirsiniz. Hem geleneksel hikayeleri hem de modern yaşamı yansıtan yapımları bulmanız mümkün.
Asya dizisi izle ile her birinin kendine özgü bir tarza ve anlatıma sahip olduğunu göreceksiniz. Farklı ülkelerden gelen diziler, izleyiciye zengin bir deneyim sunuyor. Özellikle Kore, Japonya ve Çin dizileri, birçok izleyici tarafından beğenilerek takip ediliyor.
Dizileri izlemek için çeşitli platformlar mevcut. Bu platformlarda, istediğiniz Asya dizisini bulup hemen izlemeye başlayabilirsiniz. Hem yeni çıkan hem de klasikleşmiş yapımlar arasından kendinize uygun olanı seçebilirsiniz.
Asya dizisi izle seçeneğiyle birlikte, farklı türlerde birçok içerik bulabileceksiniz. Dram, romantik, aksiyon ve fantastik gibi pek çok kategorideki diziler, ilgilendiğiniz türü keşfetmenize olanak tanır. Bu türlerdeki diziler, güçlü karakter ilişkileri ve sürükleyici plotları ile dikkat çekiyor.
O halde, en sevdiğiniz Asya dizilerini izlemeye başlayın ve kültürel çeşitliliğin tadını çıkarın!
Bl Dizisi İzle
Bl dizileri, günümüz dijital dünyasında hızla popülerlik kazanmış bir türdür. Bu diziler, romantizmi ve ilişkileri merkezine alarak izleyicilere farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Asya dizileri arasında yer alan bl dizileri, hem gençler hem de yetişkinler tarafından ilgiyle izlenmektedir.
Asya dizilerini izleyen pek çok kişi, bl dizilerini keşfettiklerinde yeni bir soluk bulmuşlardır. Bu diziler, karakterlerin derinlikli gelişimi ve etkileyici olay örgüsü ile dikkat çekmektedir. İzleyicilere duygusal anlar yaşatırken, aynı zamanda toplumsal konulara da değinmektedirler.
Bl dizisi izle keyfi, özellikle kaliteli yapımlar sayesinde artmaktadır. İyi bir senaryo, sağlam oyunculuklar ve etkileyici müzikler, bu dizilerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Eşcinsel ilişkileri konu alan bu hikayeler, izleyicilere hoşgörü ve sevgi mesajı vermektedir.
Bir bl dizisi izlemek için dijital platformlarda çeşitlilik bulmak mümkündür. Hem Türkçe altyazılı hem de dublajlı seçeneklere ulaşarak, en sevdiğiniz dizileri kolayca izleyebilirsiniz. Asya dizileri içinde bl dizilerinin yeri her geçen gün daha da büyümektedir.
250 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/704928113f276b9f3a109c3de1289e37/8fd94a038764d6f6-e1/s500x750/7dc938534232af7ca7c852dc0dbad14536b30d62.jpg)
Deniz dalgalı, şehir ise sessizdi. Bütün tüccarlar dükkanları çoktan kapatmış, dışarıda sadece hırsızlar, fahişeler ve evsizler kalmıştı. Şehir her ne kadar sessiz ve karanlık olsa da bu söylenenlerin dışında olan tek bir yer vardı. Şehrin hanı olan DAveram. DAveram'ın içi sesten geçilmiyordu ki sadece ses değildi problem. Herkes sarhoştu ve bu sarhoşlardan faydalanmak isteyen fahişeler ile hırsızlar da olay yerine yakınlardı. DAveram şehirdeki tek han ve tek eğlenilecek yerdi. Bu yüzden de herkesin ortak noktalarından biriydi. Hanın sahibi Etienne Delcroix illa ki handa olur ve her gün mütemadiyen çıkan kavgaları sakinleştirmek için hazır ol da beklerdi. Etienne Delcroix'in Kral Ephilianus Ravelin ile arası oldukça iyiydi ve bu da onu konumunda tutmaya yeterken, aynı zamanda elini güçlendiriyordu. Han sıradan bir günmüş gibi sarhoşların kavgalarına ve kusmalarına şahitlik ederken, kimileriyse mutluluktan içiyor ve resmen deliler gibi eğleniyorlardı. Sadece içerek de eğlenmiyorlardı, handa çalışan soytarı Sven Sibley'de handaki kimseleri eğlendirmek konusunda, özellikle de sarhoş kimseleri eğlendirmek konusunda son derece başarılıydı. Handa adım atılacak yer yoktu ve her masada bir kız dans ediyor, erkekler ceplerinde bulunan son birkaç bronzu da kızların göğüslerinin arasına atma yarışması yapıyorlardı. Kavga yok denecek kadar azalmıştı ve bu hem içeride kendi halinde eğlenen halk için hem de Etienne Delcroix için çok iyi bir haberdi. Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları ve saatler saatleri kovaladı. Bronzu bitenler handan yaka paça kovuluyor, parası bittiğini bilen kimseler ise kendi istekleriyle DAveram'ı terk ediyordu. Kısacası artık gecenin ilerleyen saatleriydi ve müdavim sayılacak zenginler kalmıştı handa. Hanın çalışanlarından biri olan Viola Velin masaları temizliyor, Sven Sibley ise insanları güldürmeye devam ediyordu. Birkaç dakika içinde hanın kapısı açıldı ve içeri bir yabancı girdi. Üzerinde simsiyah bir pelerin vardı ve yüzü seçilemeyecek kadar az gözüküyordu. Yabancıyı ilk fark eden kişi Viola oldu ve ilk işi Etienne Delcroix'in yanına gitmek oldu.
"İçeriye giren adam da kim?"
Etienne baştan aşağı süzdü yabancıyı fakat yüzü seçilmiyordu.
"Gecesini güzelleştirmeye gelen herhangi biri." dedi fakat kendinden çok da emin değildi.
Viola omuz silkti. Yabancının hana eğlenmek veya bir şeyler içmek için gelmediğini düşünüyordu. Viola'ya göre yabancı buraya bir amaç için gelmişti. Zaten kıyafetlerinden ve davranışlarından bu kolaylıkla anlaşılıyordu. Viola bir kez daha döndü ve sildiği bira bardağını masaya koydu.
"Gidip konuşmaya ne dersin?" diye sordu fakat Etienne çok da oralı olmamıştı. Viola bu duruma sinirleniyor, aynı zamanda içini garip bir korku da kaplıyordu. Yabancı etrafını iyice kontrol ettikten sonra Etienne ve Viola'nın olduğu yere geldi.
"Bira," dedi fakat onlara bakmıyordu.
Viola gözlerini dikkatli bir şekilde Etienne çevirdi ve ne yapacağına baktı. Etienne sakince temiz bir bardağa bira koyup yabancıya uzattı. Yabancı arkasını dönüp birayla dolu bardağı kavradı ve tekrardan eğlenen insanlara döndü ve onları izlemeye devam etti.
"Birini arıyorum," dedi yabancı. Eğlenenleri izlemeye devam ediyor ve birasını yudumluyordu.
Etienne ilk olarak Viola'ya bir bakış attı, ardından tekrardan yabancıya dönerek, "Burada kimseyle ilgili bilgi veremiyoruz bayım," diye yanıtladı yabancıyı. "Kusura bakmayın."
Viola hemen gözlerini yabancıya dikti ve tepkilerini ölçmeyi denedi fakat yabancı ne bir tepki veriyordu ne de herhangi bir şey yapıyordu. Beş, on saniye kadar hiçbir şey demeden öylece eşrafı izlemeye devam etti. En sonunda buz gibi birasından bir yudum daha aldı.
"Irkınızdan birini arıyorum," dedi yabancı ve sesini bir nebze de olsa yükseltti. "Bir insan."
Etienne adamın söylediklerini pür dikkat dinliyor aynı zamanda Viola'yla birbirlerine bakıyorlardı. Artık sadece Viola'nın değil, Etienne'nin de içini huzursuzluk kaplamıştı. Yabancı ortamda oluşan sessizlikten sonra masaya doğru döndü ve birasını masanın üzerine koydu. Birkaç saniye kadar bekledikten sonra gözünü Etienne dikti. Etienne'nin derisi buz kesmişti.
"On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insan," dedi ve gözlerini hiçbir koşulda Etienne'den ayırmadan devam etti. "Windripcliff'te olduğunu duydum."
Etienne iyice ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Viola bu durumu en hızlı şekilde fark etti ve sözü devraldı.
"Yüzlerce kıza ev sahipliği yapıyor şehrimiz," dedi ve bunları derken sakin kalmaya çalıştı. "Kral Ephilianus Ravelin son derece halkına düşkündür. Erkekler ve kadınları asla ama asla ayırmaz. Hem ayırsa da eminim ki kadınların hakları erkeklerden daha iyi olur."
Yabancı kafasını Viola'ya doğru çevirdi ama ona bakmak yerine boşluğa bakmayı seçti.
"Kralının düşünceleri ile ilgilenmiyorum," dedi yabancı ve bunları söylerken sesini bir nebze yükseltti. "Kızı arıyorum."
Viola terslenmesinin verdiği şaşkınlığı yaşarken arkadan gürültülü bir şekilde Sven Sibley sohbete dahil oldu.
"Şuradaki pembe elbiseli kısrağı gördün mü?" diye hanın arka sıralarında oturan kızı gösterdi Viola'ya. "Esprilerim karşısında sütü daha yeni sağılmış bir ineğin memeleri gibiydi memelerinin ucu."
Viola normal şartlarda bu esprilere güler eğlenirdi fakat gülümsemek yerine kafasını yabancıya geri çevirdi ve tam o sırada Sven ortamdaki soğukluğu hissetti. Hayatı boyunca hiç gülmeyen bir cüceyi bile güldürebilecek birisiydi Sven ve bu yeteneğe sahip olduğunun farkındaydı. Bu yüzden şansını denemek istedi ve gözlerini yabancının üzerine dikti.
"Çok şanslısın çünkü bu içkiyi her yerde içemezsin. Bu içki için annemi birkaç defa tokatlamışlığım bile var. Babamı dört tane kırma orospu çocuğu ile aldattığı için değil, Etienne'in içkisini alıp o orospu çocuklarına sattığı için!" diye sesini yükseltti Sven. "Her şeye rağmen anne, satsan da satılmıyor diye bir söz var ama bu benim için geçerli değil. Geçen hafta onu yaşlı bir ibneye kırk gümüş karşılığında satıp biraları tutacağımız yeni variller aldık. Babam zaten bir cadı tarafından büyülendi ya da iyice kafayı yedi. Annemi nedendir bilmem evde duran askılıklardan biri sanıyor."
Sven anlatmaya devam ederken yabancının suratı bir nebze bile gülmedi. Konunun düşündüğünden çok daha ciddi olduğunu o an iyice kavradı Sven fakat iş işten geçmişti.
Yabancı birasını tekrardan eline alıp Sven'e döndü, "On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insanı arıyorum," diye yineledi sorusunu. "Gördün mü?"
"Burası Windripcliff. Birçok genç kız var ve bazılarının saçları da kızıl."
"Saçları ateşte kavrulmuş gibi kızıl ve normal bir kızdan daha uzun boyda."
"İsmini bilmiyor musunuz?" diye araya girdi Etienne ve yabancıya pür dikkat bakmaya devam etti. "Normal şartlarda yardımcı olamayız ama istisna olabilir."
Yabancı elindeki biradan bir yudum daha aldı ve kafasını salladı aheste aheste.
"Ilgım," diye yanıt verdi Etienne'e. "Kızıl Cadı."
Sadece Etienne değil, sohbetteki herkes böyle bir ismi ilk kez duyuyor gibiydiler.
"Windripcliff'e özgü bir isim olduğunu sanmıyorum," dedi Viola. "Çevre şehirlerde de olduğunu sanmıyorum ama yine de bakmanızı öneririm. Kim bilir belki de bilen birileri karşınıza çıkar."
Yabancı kafasını salladıktan sonra birasını masaya geri bıraktı ve ayağa kalktı. Birkaç saniye boyunca üstünü temizledikten sonra cebinden tek bir gümüş çıkardı ve Viola'ya uzattı.
"Bira iki bronz," dedi Viola. "Bu fazla."
Yabancı, Viola'nın almadığı gümüşü masaya koydu ve, "Bugün gümüş, yarın çelik," dedi. Savaşı kastediyordu ve ortamdaki herkes bu iğnelemeyi anlamıştı. Viola cevap vermek istese de bir türlü kelimeler ağzından çıkmıyordu.
Sven'in ise kaşları çatıldı ve handa halen kendilerine yardımcı olabilecek kadar insan olduğu aklına geldi. En fazla ne olabilirdi ki?
"Burada bizi tehdit etmen için hiçbir sebep yok dostum," dedi ve vücudunu dikleştirdi. "Nerede olduğunun farkına var."
Yabancı duraksadı. Yavaşça yüzünü Sven'e doğru döndü ve baştan aşağı süzdü. Sven hala dik duruyor ve kendine güveniyordu fakat yabacının da kendine olan güveni bariz şekilde ortadaydı. Yabancı birkaç saniye kadar daha bakındıktan sonra Sven'e doğru bir adım daha attı ve o adımı atar atmaz yabancının kokusunu aldı Sven. Buram buram kokan bir nane vardı ve bu genelde elfler de oluyordu fakat ne bir elf kadar uzun ne de bir elf kadar teni sarıydı. Yabancı iyice Sven'e yaklaştı ve gözlerini gözlerine dikti. Ortalık karışabilirdi ve bu istenecek son şeylerden biriydi. Bu yüzden Etienne hızlı şekilde aralarına girdi.
"Lütfen yapmayın," dedi Etienne aceleyle. "Biranız bu seferlik bizden olsun beyim."
Yabancı üzerindeki pelerini düzeltti ve tam gitmeye hazırlanırken içeri bir kişi daha girdi. Sapsarı saçları ve kalçasına kadar uzanan yırtmacıyla bütün gözler kendisine dönmüştü. İçeri giren kişi Jeanne Magseric'ten başkası değildi.
"Fare kokusu alamayacağım bir içkin varsa çok iyi olur Etienne," dedi Jeanne. "İçtikten sonra kusmak istemiyorum."
"Biralarımız her zaman olduğu gibi tertemiz ve buz gibi Jeanne," diye cevap verdi Etienne ama aklı yabancıdaydı. "Hemen getiriyorum."
"Elfler yine bir şeyler karıştırıyorlar ama anlayamadım," dedi Jeanne ve etrafına bakındı. "Birkaç saat önce ormanı ateşe vermişler. Mecia ve Jocelyne büyü güçlerini kullanarak bile zor söndürmüşler yangını."
Yabancı Jeanne'nın dediklerine kulak misafiri oluyor ve pür dikkat dinliyordu fakat bunu Viola fark etmişti.
"Birini ya da birilerini arıyorlarmış galiba," dedi Sven ve Viola'ya bakındı. "Umarım çevremizde bir elf ajanı yoktur."
Viola iyice şüphelenmeye başlamıştı ve daha fazla dayanamayıp yabancıya doğru bir adım attı.
"Umarım bir elf değilsindir," diye fısıldadı. "Yoksa askerleri çağırmak zorunda kalırım."
Yabancı birkaç saniye kadar tepkisiz kaldığı bu yarım yamalak ithama karşılık olarak Viola'ya döndü.
"Elf değilim," dedi ve üstündeki pelerini çıkardı. Viola resmen olduğu yerde kalakalmıştı. "Kızın nerede olduğunu biliyor musunuz?" diye tekrardan sordu yabancı.
Viola'nın karşısında duran yabancı Vika'ydı. Elflerin insan generali! Jeanne tutuk bir şekilde ayağa kalktı ve Vika'ya baktı. Viola'nın ise resmen donakalmıştı.
"Askerler dışarıda fink atıyor," dedi ve geri geri adımlar attı. "Yanlış bir şey yaparsan buradan canlı çıkamazsın."
Bunu duyan Etienne ve Sven hızlıca arkalarını dönüp Vika'ya baktılar. Sven'in resmen nefesi kesilmişti çünkü demin diklendiği adam Cadı Avcısıydı.
"Askerleriniz buraya gelene kadar ölmüş olursunuz," dedi Vika. "Kızın Windripcliff'te olduğuna dair haberler aldık. Buradaysa ve yerini söylemiyorsanız kaderiniz çok uzun yazılmamış olacak."
"Söylediğin kızın kim olduğunu dahi bilmiyoruz. Söylediğin isim yurdumuzda kullanılan bir isim değil," diye cevap verdi Sven. İçinde korku ve bir o kadar da pişmanlık vardı. "Burada olsa emin ol bilirdik."
"Kız buraya gelecek olur ve haberimiz olmazsa sizin için geliriz," dedi ve gözlerini Etienne çevirdi. "Aileleriniz var ve onlarla ilgili her şeyi biliyoruz."
Sven ve Etienne buz kesmişçesine duruyor, Viola ve Jeanne ise korku dolu bakışlarla dinliyorlardı Vika'yı. Cadı avcısı pelerini tekrardan üzerine aldı ve kendinden emin bir şekilde handan yürüyerek çıkıp gitti. Vika'nın çıktığını görür görmez Viola ilk bulduğu sandalyeye oturdu ve derin derin nefesler almaya başladı.
"Bu adamı tanıyorum ama tam olarak kim bilmiyorum," dedi ve diğerlerine bakındı Jeanne. "Neden bir kız arıyor?"
"Elflerin insan generali," dedi Etienne donuk bir sesle. "Hain olan."
"Elf değil ki," diye araya girdi Jeanne. Kafasında oluşan soru işaretlerini herkes yüzünden okudu. "Elfler bir insanı nasıl general yaparlar?"
Etienne kafasını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı ama sanki aldığı nefesler ona iyi gelmiyormuş gibi hissetti.
"Gadanfar kalesi kuşatmasında orada olan bir çocuk olduğunu söylüyorlar." dedi Etieene ve Jeanne'e döndü. "Kralın en büyük çocuğu Asgeies Ravelin'in ilk savaşıydı ve şehirde birçok elf olduğu söyleniyordu. Asgeies ise onları temizlemek için şehire gitti ve elfleri tek tek öldürdü ama orada yaşayan insanlar birlikte yaşadıkları elflere ihanet etmedi ve Asgeies Ravelin'e karşı savaştılar fakat başaramadılar. Asgeies Ravelin orada bulunan isyan etmiş veya etmemiş bütün insanları aynı elfler gibi yok etti ve bu insanların arasında Vika'nın ailesi de vardı. Anlatılanlara göre Vika yıkılmış bir evin içine girmiş ve orada hayatta kalmayı başarmış tek kişiydi. Tabi günler geçmiş ve elfler olay yerine gelmişlerdi ama Asgeies'in ordusu çoktan Windripcliff'e geri dönmüştü. Asgeis ve ordusu Windripcliff''te eğlenmeye devam ederken, elfler araziyi normal askerlere aratmak yerine büyücüleri kullanmışlar ve Salihn Wynmenor'un büyü güçleri sayesinde az daha susuzluktan ölecek olan Vika'yı bulup onu Selu Quessir'e götürmüşler. Ne ismini söyleyebiliyormuş ne de herhangi bir şey anlatabiliyormuş. Altı yaşında bir erkek olduğu ve elflerle iç içe yaşamaya alışık olduğu için onu bir elf gibi yetiştirmeye başlamışlar. İsmini nedendir bilinmez ama manası 'Erkek Cadı' olan Vika koymuşlar. Elfler Vika'yı bir asker olarak yetiştirmeye başlamışlar ama bu kadar iyi bir asker olacağını muhtemelen Selu Quessir'de bulunan en iyi büyücüler bile tahmin edememiştir. Henüz on yedi yaşındayken Valenvers savaşında elflere önderlik etmiş ve savaşı kazandırmıştı. Orada bulunan bütün erkekleri, kadınları, çocukları hatta ve hatta bebekleri bile yaktırdı. İnsanlara karşı büyük bir nefret duyuyordu ve bu nefret onun içindeki güçü her geçen gün büyütüyordu. Vika yirmi yaşına bastığı günden on üç gün sonra elf generali Arathorn Normaer öldü ve elflerin Yüksek Kralı Flandryn tarafından general ilan edildi. Birçok elf bu kararı büyük bir risk olarak gördü ve bu kararın değişmesini istedi ama aldıkları bu riskli karar onları resmen en alttan en yükseğe taşıdı. Kılıç tutmayı bile bilmeyen elfleri ölümcül birer savaşçıya çevirdi ve saygı kazanmaya başladı. Elfler generallerini iyice benimsemeye başladılar ve bu durumdan elf soyluları da oldukça memnundu ki bundan bir sene sonra elf köylerinde yaşayan bütün insanları toplamaya başladı. Topladığı insanları tek tek Selu Quessir'e getiriyor ve teker teker hepsini yakıyordu. Ne yaşlı ne de bebek dinliyordu. Elflere göre Vika; Tanrıların elflere olan büyük bir mucizesiydi. Vika ise bu tanrı anlatımlarına inanmıyor ve insanlardan intikam almaya devam ediyordu. Bir sonraki adresi Tivl Edhil oldu. Tivl Edhil'de yaşayan herkesi tek tek yakmış ve orada yaşayan elfleri de insanlarla yaşıyor diye kulaklarının sivri bölümlerini kestirip insanlara benzemelerini sağlamış. Hem elfler hem de insanlar için büyük bir boşluktu Tivl Edhil. Orada ölen kırk beş bebek o kadar çok ağlamışlar ki ateş bile buna dayanamayıp sönmüş ama ateş tekrardan yakılmış ve her şey kaldığı yerden devam etmiş. Anlatılanlar doğruysa yakılan bebeklerin çığlıkları halen daha Tivl Edhil'de duyabiliyormuş. Şimdiyse başka bir kız aradığını söylüyor ve muhtemelen insanlık için çok ama çok önemli biri o kız. Her ne olursa olsun kızı bulmamalı."
Etienne uzun uzun anlattıktan sonra, "Sonuç olarak bir cadı arıyor değil mi?" diye sordu Viola ama kimseye bir cevap şansı vermeden devam etti. "Belki de hiçbir zaman bulamaz ve mutlu mesut yaşamaya devam ederiz. Hem aradığı kız gerçek bir cadıysa ve onu öldürse bile kendisine musallat olacağını kesinlikle biliyordur. Binlerce sene sonra bile onu arayacak, bulacak ve intikamını alacaktır. Bir cadının musallat olduğu herhangi bir ruh olacak ve bundan asla kurtulamayacak. Bu yüzden onu öldürüp öldürmeme konusunda çok ama çok dikkatli düşünmesi gerektiğinin farkındadır. Şimdilik cadı avcısı o olabilir ama ileride cadının avı olacağından hiçbir şüphem yok."
#Witch#Witches#Wicca#Witchcraft#Witchblr#Pagan#Gothic#Dark#Art#Painting#Artists On Tumblr#Illustration#Aesthetic#Kitap#Alıntı#Edebiyat
250 notes
·
View notes
Text
Valla ister okuyun ister okumayın! Okumanız lehinizedir! 🫵Ben paylaşayım da vebali üstümden gitsin. 🤷
Uzun yazıları hiç sevmem ama bu çok önemli.....! 👍🥴🤢🤢
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/06000b534ddeef8cbc67ae6cbb02580f/4c1245889d4f1429-79/s540x810/cd87ca3aa4e72d9a305bc9a90b66c4fff956613c.jpg)
HER ŞEY DAHİL OTELLERDE ÇALIŞAN BİR AŞÇININ İTİRAFLARI!
Her şey dahil oteller ekonomik oldukları için çekici gelir. Ancak yediklerinizin perde arkasını bilseniz, aslında çok pahalı tatil yaptğınızı anlarsınız. Üç kuruşa o kadar albenili sanat eserlerinin nasıl hazırlandığını düşünseniz, nasıl bir tuzağa çekildiğinizi anlarsınız.
“Eğer her şey dahil sistemin uygulandığı bir otelde tatil yapacaksanız kulak kabartınız. Aşağıdakileri peşinen kabul etmiş oluyorsunuz.
Kırmızı et olarak genelde hindi eti kullanırız. Bu da yapısı gereği fazla süner. Ne kadar pişirirseniz pişirin elastiki bir yapısı vardır. Müşteriler genellikle çok az pişmesinden şikayetçidir.
Balık olarak Alabalık ya da Kuzu Balığı vardır. Kuzu Balığı da tercihen tuzda pişmiş olarak verilir. Aslında tükettiğiniz şey, köpekbalığıdır. Ben hiç kuzu balığı pişirdiğimizi hatırlamıyorum. Tuzda pişirmemizin nedeni, lezzet farklılığını ortadan kaldırmaktır.
Donmuş balıklarda genelde Sudak ve Kalamar kullanılır. Ahtapot, Ege Bölgesi’nde daha yoğundur. Tabii ki bunları biraya bastırıyoruz.
Bir gün akşam büfesinde kalan 50 - 60 kg. eti, tabii ki çöpe atmıyoruz. Bu, müsrifliktir. Stajyerlere sosu yıkatıyoruz ve başka bir sos ile bağlayarak ertesi gün büfeye sunuyoruz. Örneğin Demiglace sos ile pişmiş bir yemeğin etlerini alıp Hollandez sos ile tekrar büfeye sunuyoruz. Ama Hollandez sos öyle kolay değildir. Emeğe saygı lütfen...
Pastane bölümü... Hani bir pastaneye gittiğinizde vitrindeki o devasa boyuttaki tatlıları gördüğünüzde ve fiyatını sorduğunuzda içinizi tuhaf bir sevinç kaplar ya... Eve gittiğinizde tüketirsiniz, tadı da çok lezzetlidir ya hani...
Ya da her şey dahil sistemini uygulayan bir otele gittiğinizde büfede devasa boyutlarda, krem şanti ile kaplanmış yaş pasta tarzında pastalar karşılar ya sizi. Kime sorsanız ismini bilmediği, herkesin birbirinin yüzüne aval aval baktığı, maşa ile tabağınıza koyarken stajyer çocukların kikirdeyerek sizi izledikleri pastalar vardır ya hani...
Evet evet onlar işte, doğru bildiniz. Biz onlara ''DOYURAN'' deriz.
Bir akşam önceden kalan artıkları çocuklar büfeden toplar, pastanedeki demi chef’ler bu tatlıları bir güzel yoğurur ve akabinde üzerine pralin, damla drop, çırpılmış krema, en sonunda da meyve aromalı krem şanti ekleyerek tekrar büfeye gönderirler.
Bu durumdan müşteriler şikayetçi değildir çünkü ilk önce biten pastamız bu Doyuran’dır. Hatta takviyesi olmadığından mütevellit, bazı müşteriler şikayet ederler alamadıkları için.
Pastanelerde bu olay biraz daha hijyeniktir. Eğer sahibi çok iğrenç bir adam değilse sadece vitrindeki pastaları kullanır.
Kasaphanede işler, bütün gelen parçalara bakar. Genelde köftelerde dana döş ve gerdan kullanılır. Eğer menüde Adana Kebap ya da Urfa Kebap var ise yemeyiniz. Tekrar söylüyorum, her şey dahil sistemin olduğu bir otelde Adana Kebap yemeyiniz. Elinizi bile sürmeyiniz.
Soğuk bölümünde ise işler çığrından çıkmıştır. Genel olarak, yapılan portör muayenelerinde gaita oranı çok yüksektir. Bunun nedeni, mutfak personelinin hijyeninin yanı sıra mayonez içerikli yiyeceklerin bu bakterilerin gereğinden fazla üremesini sağlamalarıdır. 2000 kişilik bir otelde yapılan rus salatasını, aşçıların elleriyle harmanlamadığını düşünmez birazcık saflıktır.
Eğer Türk Gecesi var ise ve menüde çiğ köfte de mevcutsa hemen koşa koşa gidip atlamayın. Önce bir düşünün. 1 kg. çiğ köfte 2 saatte yapılıyor. Orada bulunan çiğ köfte en az 20 kg.’dır. Eğer tam kıvamında olduğunu düşünüyorsanız işler sandığınızdan daha kötüdür. Stajyerler ayaklarına poşet giyer ve büyükçe bir kazanın içinde bir güzel yoğururlar. Kıvamı mükemmel oluyor ama tadını bilmiyorum. Müşteriler iyi olduğunu söylüyor.
Bütün bunlara karşın büfede hiçbir masraftan kaçınılmaz. Müşterileri aldatmak için bol bol karpuz ve kabak dekoru yaparız. Bir gün saydığımda büfede 20 çeşit yemek olmasına rağmen 50’ye yakın dekor vardı. Önce gözünüzü doyurmak nedir, bunu çok iyi biliriz.
Patates içeren yemekler bol kalorilidir ve tokluk hissi verirler. Çalıştığım mutfakta en az üç kişiyi patates çuvalının başına dikerim. Sabahtan akşama kadar patates soydururum. Bir öğünde en az üç yemeğim patates içeriklidir, siz fark etmezsiniz de patates gördüğünüzde saldırıyorsunuz. İçgüdüsel bir şey galiba...
2000 kişilik bir otelde, sıcak büfede en az 20 kişi çalışması gerekir. Akşamları yemek yediğiniz büfenin önünde bekleyen aşçıların sayısı 4’ü geçmiyorsa ve kılık kıyafetleri temiz ama düzensizse orada işler pek iyi gitmiyor demektir. Ben, mesleğimi saklayarak hemen muhabbete girerim ve sıcak bölümünün yemeklerinin diğer bölümlerden iyi olduğunu söylerim, çok yorulduklarını tahmin ettiğimden bahsederim. Hemen kaç kişi yapar, nasıl yapar, maaş durumu nedir dökülürler. Bu şekilde otel değiştirdiğim çok olmuştur.
Mümkün olduğunca şov olarak tabir edilen, o anda hazırlanan yemekleri tercih edin. Sıra bekliyorsunuz, biliyorum. Lezzetsiz ama hijyeniktir.
Pasta tüketecekseniz dilimlenmiş yaş pastalara ağırlık vermeyiniz. Detayına girmeyeceğim, başım belâya girebilir.”
Siz siz olun ODA+KAHVALTI tercihi kullanın.
__________________
Hasan Ugur Epirden
Alıntıdır.
34 notes
·
View notes
Text
Teyze Kızının Eltisi! (5) (Murat 45 Y., Aydın)
Dilek ile birşeyler atıştırdık. Birer neskafe yaptım. "Arkadaşın nerede?" dedi. "Almanya'da, 15 günlüğüne gitti!" dedim. Lavaboyu sordu, gösterdim. Döndüğünde, "Arkadaşın bayan herhalde, heryer kozmetik, kadın ayakkabıları, kıyafetleri, birkaç tane erkek kıyafeti var?" dedi. (Onlar da benimdi). "Yok, ama biriyle birlikte yaşıyor, Almanya'daki ailesiyle tanıştırmaya götürdü kız arkadaşını!" dedim. Bir de Meleği anlatıp kadını temelli şok etmek istemedim.
Düğünden itibaren Hale ile Face olayını, sonra ilk buluşmayı anlattım. Önce, "Facede neden yazdın?" dedi. Durumumu anlattım, "Karımla yatak odamız pek iyi değil!" dedim. "Bilmiyordum!" dedi. Sonra, "Buluşmayı nasıl, yani konuşmaya başladığınızın 3. günü mü buluştunuz?" dedi. "Evet!" dedim. "Seviştiniz mi?" dedi yutkunup. "Evet, ama birleşme olmadı!" dedim. Neden bu detaylara giriyorsak diye düşündüm. Ama sanki kaçırdığı herşeyi öğrenip, kendini biraz olsun hafifletmek ister gibi soruyordu. "Ayrıntılı anlat, bu benim tanıdığım Hale değil!" dedi.
Diğer çifte kadar, hatta çobana kadar hepsini ayrıntılı anlattım. Kelime seçimime dikkat ederek. O arada yazışmalar ve telefon konuşmaları da dahil. "Hatta, çok zaman sen karşısında otururken, hatta hep beraber rakı içtiğiniz Cumartesi akşamlarında, ya da Ayhan yatakta uyurken yataktan bile yazardı!" dedim. "Ne gibi şeyler yazardı?" dedi. Hatırladığım bir mesajını anlattım, "Çok üzülüyorum, teyze kızın ikinci kadehte abim aklına geldi yine sanırım, ağlamaya başladı diye yazmıştı!" dedim.
Dilek dişlerini gıcırdattı. "Madem o kadar istedin, neden sikmedin ilk buluşmada?" dedi. İlk ağzını bozan oydu, bana ne! "Bilmiyorum, ama orda arabada iki büklüm sikmek istemedim!" dedim. "Tamam anladım, anlat, sonra?" dedi. Günlük evi anlattım, ordaki sikişmelerimizi, hatta perde meselesini de anlattım. Dilek, "Son yıllarda, giderek artan bir kendini beğendirme çabası vardı. Gittiğimiz yerlerde oturup kalkışına hiç dikkat etmezdi, ben öyle düşünürdüm, kızar söylenirdim. Demek ki dikkat etmemek değil, göstermekten hoşlanıyormuş!" dedi. "Evet, teşhirciliği seviyordu! Ayrıca, birkaç yıl önce götten almayı çok sevdiğini anlatmışsın ballandıra ballandıra, o da Ayhan'a zorlaya zorlaya götten yaptırmış, amından daha çok hötten almayı seviyordu. Bu da bizi bu günlere getirdi!" dedim. Dilek kıpkırmızı olmuştu. "Utanmadan onu da mı anlattı?" dedi.
Sanırım bir öğleden sonra bizim evde TV izlerken, TV'de sirk gibi bir şey vardı ve trapezci kadınlar dansöz kıyafetine benzer giyinmişler, atlıyor, zıplıyorlardı. "Ufff, göğüslere bak!" demiştim. Kamışa yeni yeni su gelmiş, her gün 31 çeker haldeydim. Dilek kıkırdayıp, "Benim göğüslerim daha güzel!" demiş, olay da orada başlamıştı. "Görmedim, dokunsam ya, bakayım?" diye çocukça başlayan süreç, önce kazak üstünden dokunma, sonra fanila üzerinden, en son da çıplak göğüsleri avuçlama ile devam etmiş, sonraki günlerde ya bizde ya onlarda yalnız kalmaya çabalayarak (dersimiz var deyip evde kalır annelerimiz pazara veya gezmeğe gittiğinde sevişmeye başlardık, sevişmek denirse tabii) benim onu parmaklamalarım, onun da bana 31 çektirerek boşaltmasıyla sürer olmuştu. Hatta bir seferinde amına sokmaya çalışmıştım, ama becerememiş, sürtünme ile yetinmiştik. O zamanlar kadının orgazm olmasının ne demek olduğunu bilmiyorduk, ama Dilek her seferinde, "İçim bir hoş oldu!" derdi. Dilek okumadı, ben de okuldan sevgili yaptım, zaten onu da o yıl görücü usulu evlendirdiler. Hatta gerdek gecelerinde ya bozduysam diye çok korkmuştum.
O an götten sikişmeyi sevdiğini bildiğimi söyledikten sonraki suskunlukta bunlar aklıma geldi. Zaten anlattıklarım, bir de üzerine o anları hatırlamak, bir de öğlen okuduğum whatsap yazışmaları yarağımı kaldırmaya yetti. Melek 10 gündür yoktu, anlayacağınız azdım bir anda. Dilek te düşünceliydi, ama yanakları kızarmıştı. Biraz hazmetsin anlattıklarımı diye kalkıp çay demledim. Tuvalette ve mutfakta oyalanıp yarağımın inmesini bekledim, ama tam olarak inmedi. Birer fincan çay götürdüm. Elleri titriyordu. Sinirdendir diye düşündüm.
"Benim götten sevmemin bugünlere getirdiğini söyledin, o ne demekti?" dedi. "Eltin sikişmeyi seviyordu neresinden olursa, ama benle başladıktan sonra ilk gün, sonra evde perde açma olayı,ondan hariç daha bir sürü olay oldu, hepsi giderek birilerinin bizi seyretmesi fikrini, sonra da iki taraflı sikilmesi fikrini doğurdu, konuşmalar fantaziler o yöne kaydı. Birbirimize internetten bulduğumuz amatör grup sikiş videolarını, eş değiştirme ve Swinger hikayelerini yollar, sonra da yorum yapardık, bu çok güzeldi, bu fenaydı, bak aşkım yine suyumu akıttın diye yazardı foto yollayıp, anlayacağın grup sikişi için yanıp tutuşuyordu." dedim.
O an farkettim ki, sikiş vs. diye bastıra bastıra anlatmam teyze kızına fena zevk veriyordu. Dilek çaydan bir yudum daha almak için uzandı, ama elleri çok fena titriyordu, vazgeçti. Sonra yutkunup, "Ben bir su içeyim!" diye mutfağa gitti. Sonra geldi çantasını alıp tuvalete gitti. Anlamadım çantasını niye aldı ki dedim kendimce. Geldiğinde biraz daha sakindi, ama yine de kafayı kaldırmadan bir sigara yakıp, titreyen elleriyle, "Yaptınız mı?" dedi. anlamamazlıktan gelip, "Neyi?" dedim. "Grup sikişmesini be işte!" dedi utangaç bir gülümseme ile. O an teyze kızı değil de, o okulda oynaştığım kız oturuyordu sanki karşımda. Açık mavi bir kot pantolon (hani şu biraz yıpranmışlar var ya onlardan), açık mavi bir tişört, sapsarı omuzlarında saçlar, yemyeşil gözler. Gerçi ben de öyleydim, bu muhacir annanemizden geçen genetik özelliğimizdi, yaşlanmayan bir sülalemiz vardı.
O an kalkıp saldırasım geldi. Dalmışım sanırım, "Eeee?" diyen sesi ile kendime geldim. "Ne eeesi?" dedim. "Şu grup sikişini yaptınız mı?" dedi. Ona ne kadar anlatsam diye düşündüm ve "Gerçek anlamda yapmadık ama!" dedim. "Nasıl yaptınız ya?" dedi. "O dosyada yazan seks oyuncağı var ya, onunla yaptık!" dedim. "Vibratörle mi?" dedi. Vibratör ve az önce Swinger dediğimde o ne dememişti, teyze kızına bak sen! "Yani yazlıktaydın o zaman?" dedi. "Evet, olaydan 3 gün önce ilk ve son kez yazlıktaydım!" dedim.
Bu arada terlediğini farkettim. Sürekli tişörtünün yakasını çekiştiriyor, koltukta kıpırdanıyordu. Saat 18:00 olmuştu. İçeri gittim, Meleğin en sevdiği şortlarından (ben de bayılırım) biraz kalçaları açıkta bırakan, bir de askılı bir tişört çıkardım, yatağa bırakıp, odaya yanına döndüm. Mutfaktan su içip yüzünü yıkamıştı. "Bak, bu saatten sonra Aydın'a dönemezsin, bu gece kal burda, zaten anlatacaklarım da bitmedi!" dedim. "Yanımda bir şey getirmedim, ayrıca Arda (oğlu) var, gerçi Arda ablasında zaten ama!" dedi. "Ben sana birşeyler çıkardım arkadaşımın nişanlısını kıyafetlerinden, git içerde değiş üzerini. Ne yersin, ne söyleyeyim?" dedim. "Ne söylersen söyle!" dedi. "İstersen dışarı da çıkabiliriz?" dedim. "Yok yok, bu halde istemem!" dedi. Dilek üzerini değişmeye gidince karımı aradım, "Yeni aldığım işte sorun çıktı, Aliağaya gidiyorum, eğer biterse gelirim, bitmezse sabah!" diye söyledim.
Dilek de fizik olarak Melek'ten aşağı kalır değildi, odaya geldi, "Bula bula bunları mı buldun, heryerim açıkta!" dedi. Ellerimi yana açıp, "Elimden gelen bu!" dedim. Sonra da, "Sen biraz dinlen, ben geliyorum!" dedim. Melek ile çok kullandığımız mezeciyi aradım. Birkaç birşey söyledim. Balık pişiricisinden de balık ısmarladım. Rakı bira vardı zaten dolapta. Duş alıp, üzerimi değiştirdim, şortumla tişörtümü giydim. Yanına geldiğimde, "İlginç, bu evde oturanlar da tam bizim fiziğimizdeymiş. Sen de kalacaksın değil mi? Elalemin evinde tek başıma kalamam!" dedi. "Kalacağım!" dedim.
O ara ardı ardına siparişler geldi. Masayı kurdum, "Hadi gel!" dedim. Rakıyı aldım, 4 de bardak. "O ne, rakı mı içeceğiz?" dedi. "Balık var, rakısız yiyemem, ama ben içmem dersen..." dedim. "Az ama, bir kadeh!" dedi. Ona tek, kendime duble yaptım. "Peki, bu Mustafa nerden çıktı?" dedi. "O sadece fantazi olarak başladı..." dedim, o tül perde arkasında yazlıktaki ilk sikişme anından Mustafa'nın geçişlerine, olayın başlangıcına, hediye aldığım vibratörle, sikişin detaylarına kadar, hatta biraz daha detaylı, aynı anda yaşar gibi anlatıyordum.
Dilek birinci kadehi bitirip bardağı uzatmıştı bile. Bir tık daha sert koydum ikinci kadehi. "Sonra?" dedi. Ekmek almaktan dönen Mustafa ile cilveleşmelerini, sonra da çamaşır asışını anlattım. "Eltim beklediğimden daha iyi orospu olmuş!" dedi, ama bunu kızmak yerine sanki takdirle söylemişti.
Bir saatin sonunda yemek faslı bitip koltuklara geçmiştik. Ben ikinci kadeh rakıma devam ederken, o bitirmişti. Rakıyı uzattım, istemedi. "Peki Mustafa ile başka bir şey oldu mu?" dedi. "Dur, ben bira ile devam edeceğim, içer misin, Almanya'dan geliyor özel bira!" dedim. "Tadına bakayım bari!" dedi. Hale'nin telefon açık Mustafa'ya yemek götürüşünü, sonra yarım saatten fazla kalışını, telefonda duyduklarımı anlattım. "O akşam kaldın mı?" diye sordu. "Kaldım!" dedim. "Yani o mesajları senin yanından mı attı Mustafa'ya?" dedi. "Evet!" dedim. "Peki ama, sabahtan akşama kadar kaç kez amdan götten sikmişsin, anlattığın kadar sikilsem ben yerimden kalkamam, bu başka erkeğe gel sik yazıyormuş daha!" dediğinde ikimiz de gülüyorduk kahkahayla.
Alkol gözünü seveyim, neler yapıyorsun teyze kızına! "Yok be, eminim sen de dayanırsın o kadar!" dedim. "Ya dayanırım da, bu aç gözlülük ne, millet birini bulamaz, eltim vibratörle beraber aynı gün üç tane bulmuş!" dedi bira şişesinin boşaldığını sallayıp göstererek. Yeni biraları getirdiğimde koltukta ayaklarını toplayıp götünü yan devirmiş oturuyordu. Birayı verirken götü ortada, göğüsleri de çatalına kadar görünüyordu. Az sonra teyze kızını sikecektim onca yıl aradan sonra!
O ana dek Melek kısmını anlatmamıştım. Dilek daha da azsın diye, "Başka birşey daha oldu!" dedim. "Daha ne olacak, eşeğin sikini de aldı deme!" dedi kahkahayla. İlk perde arkası sikiş dahil Melek olayını anlatmaya başladım. Dilek artık yerinde duramıyordu, sürekli kıpırdıyor, bacaklarını sıkıyor, uzatıyor, topluyor koltuğun arka kısmına amını götünü dayıyor, çekiyordu. Benim şortun önü zaten dikilitaş! Dileğin dudaklarından beklediğim sözler döküldü ve "İçim bir hoş oldu!" dedi. "Boşaldın mı kız?" dedim. "Utandırmasan olmaz, o zaman da böyle yapardın!" dedi gülerek.
Yanına gittim, kaldırıp dudaklarına yapıştım. Deli gibi öpüşüyorduk. Yaklaşık 10 saattir seks konuşuyorduk ve ikimiz de kudurmuştuk. "Eltim gibi orospun mu yapacaksın beni de?" dedi. "Evet ama seni vuracak kocan olmadığı için ömür boyu orospum olacaksın!" dedim. "Eskiden yaptığın gibi sikip bırakmazsın değil mi?" dedi. "Bundan sonra hiç!" dedim. Üstümdekileri yırtarak çıkardı. Ben de onunkileri yırtmak istedim, ama Melek.
Dudaklarımdan boynuma ordan göbeğime, ordan da saatlerdir kazık gibi duran yarağıma indi. "Tadını hep merak ettim, o zamanlar sadece elimle boşaltırdım, evlendikten sonra öğrendim, oral seks hep de aklımda kaldı!" dedi. Yalıyor, öpüyor, somuruyor, eliyle çekiştiriyordu. "Dur, boşalacağım, yeter!" deyip, tuttum yatağa götürdüm. Dudaklarını dudaklarıma hapsettim, parmaklarımı amında dolaştırmaya başladım. "O günlerdeki gibi ha?" dedi. "Evet, ama ben de yalamayı bilmezdim, hep merak ettim sularını!" deyip amını dillemeye başladım. Başımı sımsıkı tutmuş amına bastırırken, dilimle sikiyor, onca yıl sonra o muhteşem amcığın tadını zihnime kazıyordum. Halen ilk parmakladığım günkü kadar güzeldi...
Yaladım, yaladım, yaladım, dilimin ucunda defalarca boşalmasını sularını içerek seyrederek, o titremelerini dilimde dudaklarımda hissederek yaladım. "Gel!" dedi, başımdan tutup, "Bana hep beklediğim gerdek gecemizi yaşat!" dedi. Yarağım içine girdiğinde, "Kaç yıllık hasret bu biliyor musun? Ama lütfen... tadını çıkarmama izin ver!" dedi kulağıma. İçine girdiğimde yavaş hareketlerle kalçalarını oynatıyor, amını sıkıp bırakarak yarağımı sağıyordu. En az yirmi dakika bu şekilde yavaş hareketlerle sikişip öpüştükten sonra, ikimiz de nefes nefese boşaldık. Göğsüme dayadığı o güzel saçlarını kokluyordum, elim vücudunda, o da göğüs kıllarımla oynuyordu.
"Bilmediğin şeyler anlatmalıyım sana..." dedi. "Anlat birtanem!" dedim. Birtanem lafım biter bitmez dudaklarımdaydı dudakları. "Ben sana aşıktım ve hep aşık kaldım. O oynaştığımız günlerde sen azgın, bense aşık olduğum için oynaşırdım, anlamadın bile, o sirk kadınlarının göğüslerine bakıp iç geçirdiğinde kıskançlıktan çatladım. Sonra liseye gidip o kızı bulduğunda anladım ki aşkımın farkında bile değilsin. Sırf o yüzden ilk isteyen adamla evlendim, hem de 10 yaş büyük biriyle. Ha kötü değildi kocam, ama hep sen vardın aklımda fikrimde... Seni görür, eve gelir ağlardım gizli gizli... Sonra liseyi bitirip beni bırakıp İzmir'e geldin... Haftalarca ağladım, artık göremeyeceğim diye... Bayramlarda ya da geldiğin zamanlarda, ilk önce teyzemlere gidelim derdim kocama, kendi annemden önce teyzemlere gidelim dememe anlam veremezdi kocam... Amcığıma ilk sen dokunmuştun, o yüzden orası senindi, sırf kocam oraya soktuğunda sen olmalıydın hayalim var diye götümden sikilmeyi çok sevdiğimi söyleyip amıma dokunmamasını sağlıyordum... Sonra 2 yıl önce o ölünce yüzlerce kez telefonu elime alıp aramak istedim seni, bazen aradım da biliyorsun, ama bişey diyemedim... Facede fotolarına bakıp uyudum her gece... Aylardır o dava dosyasında telefon listesinde adını gördüğümden beri ise küstüm sana, neden eltim de ben değil diye... Onlarca kavga verdim kendimle, bugün buraya geldim, ya itiraf edecek ya da senden dinlediklerime göre karar verip onca yıldır sökemediğim kalbimi söküp atacaktım..." dedi.
Duyduklarım inanılmazdı. Evet, onu hep çok beğenmiştim, ama aşk mıydı bilmiyordum. "Ben kimseye aşık olmadım, nasıl bir duygu bilmiyorum, ama sana her zaman ilgim vardı. 2 yıldır ben de aramak istedim binlerce kez, ama dul kadındın ve çevren hep doluydu, eltin, kızın, damadın, görümcen, ne diyeceğimi bilemedim. Hale'ye belki o yüzden yaklaştım, senden haber almak için, bilmiyorum sanırım bilinçaltım öyle hükmetti..." dedim.
Elimi yine amına attım. "İstiyor musun?" dedi gözleri gözlerimde. "Bunca yıllık hasret söner mi sanıyorsun?" dedim. "Seni seviyorum!" dedi ilk kez ve "Bunca yıldır bunu söylemeyi hayal ettim!" diye ekledi. "Ben de bunu duymayı hayal ettim, ben de seni seviyorum!" dedim. O gece ve ertesi gün öğlene dek dinlene dinlene seviştik.
Arabamla Aydın'a götürdüm. Yolda planımızı yaptık. Bu ev bana ölümü hatırlatıyor deyip mirası görümcesine teklif edecekti. Kızı ve damadı zaten İzmir'e yerleşmek istiyorlarmış. "Ben de gelir burdan bir ev alırım hem kendime hem kıza, millete de Arda'nın daha iyi eğitim alması için derim!" dedi.
İki gün önce teklifi yapmış, sonucu bekliyoruz.
104 notes
·
View notes
Text
Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun.. Varlığının yokluğu nasıl çözülür bilmiyorum, öğrenmek için bir gayretim de yok. Onca koşuşturmadan sonra, vardığım nokta gecenin köründe, bir hiçliğin ortası.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/b69fecbce598ad6ff8630bc1936df7cf/908206df4995fad9-42/s540x810/82756f2164fe594464eadff3e7613d3136ba5a32.jpg)
Ve belki de bilmek o kadar da önemli değildir. Kendi alternatif gerçekliğimizi yaratmaya çalışan zamanımızın delileriyiz. Taşlardan ve kaostan bir dünya yaratmaya çalışan. Geçmişimizin geleceğimizi belirlemesine izin verebiliriz. Ya da kendi adımıza karar verebiliriz. Hayatımızın geri kalanını, dünyanın bize kim olduğumuzu söylemesine izin vererek geçirebiliriz. Akıllı veya deli. Kahraman veya kurban. Tarihe bırakırız, iyi mi yoksa kötü mü olduğumuzu söylemeyi.
Evet, her şeyi eleştirebilirim, yakınıp yargılayabilirim ama bu bana ne kazandırır? Her şeye karşı savaştım; ama zamanla aslında hiçbir şeyin yanında olamadığımı da anladım. Her zaman iyileşirsin. Sonra yine yoldan çıkarsın.. Rol kesersin. Uğruna savaşacak bir şeyler bulana kadar, bir şeylere karşı savaşmayı seçersin. Çünkü geriye sadece elle tutulamayan fikirler, mefhumlar, inanışlar ve düşünceler kalır. Taşlar ufalanır. Ağaçlar çürür. İnsanlar da maalesef ölür. Yaşamınızda, rayından çıkabilecek şeylerin hepsini fark ettikten sonra hayat yaşanır olmaktan çıkar, daha çok beklemekle geçer. Kanseri beklemekle. Bunamayı beklemekle. Bütün bunları öğrendim ve artık geri dönüşü yok. Tamamlayamadığım şeylerle dolu olan hayatımda, bir tamamlanmamış olay daha.
62 notes
·
View notes
Text
Merhaba Hasan ben Yusuf Ankara da özel bir üniversitede güvenlik görevlisi olarak çalışıyorum. Hasan bey sizmiydiniz yada başka bir Hasan mıydı tam olarak bilmiyorum, bir olay yaşanmış bizde güvenlik güçleri ve ambulans çağırmıştık , ambulans şoförünün adı Hasan'dı o söylemişti Tumblr sertsikici06 ekle demişti. Ogün ekleyip şimdiye kadar okumakla yetintim. Sizlere anlatacağım olay okulun ilk başladığı zaman yani Eylül ayında gerçekleşti. Ben 26 yaşında bekar bir gencim aslında bende üniversite mezunu bir işsizim mecburen güvenlik sertifikası alıp buraya işe başladım. Evim tam üniversitenin karşısında evde tek başına kalıyorum annem babam öldükten sonra tüm arsa ev ne varsa satıp Ankara ya geldim bu evi satın aldım . Okul bitince mecburen bu işe girdim.
23 Eylül dü üniversite öğrencileri sarmaş dolaş geziyor bazıları gizli kuytu köşelerde öpüşüp sevişiyorlardı . Okul açılalı az bir zaman olmuş bütün öğrenciler gelmişti . 23 Eylül de 45 yaşlarında çok bakımlı tahmini 170 boylarında kumral yeşil badem gözlü bembeyaz teni olan afet bir kadın geldi öğrenci işlerine gideceğini tarif edebilir misiniz yada 1 görevli verip vermeyeceğimi sordu o kadar etkilemişti ki ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemiyordum , buyrun gidelim dedim birlikte yola çıktık ismi kezban mış itiraf ediyorum hiçte Kezban değilsin dedim gülerek o da teşekkür etti . Öğrenci işlerine gelmiştik içeriye girmeden bu yakınlarda ev tutsam bulabilirmiyim dedi siz işinizi halledin bakarız dedim içeri girdi ben o taraflarda gezdim Kezban dışarı çıktı bende hemen yanına gittim benim hemen karşı tarafta evim bizim binada 2 daire öğrenci arkadaşlar tarafından kiralandı istersen konuş dedim ben görevimin başına geri döndüm o da gidip emlakçıları dolaşmış işim 15 te bitmişti evime gittim bir baktım Kezban bizim binanın önünde birisiyle konuşuyor yanlarına gittim , merhaba Kezban hanım ne yaptın buldun mu ev dedim ne gezer yorgunluktan bacaklarıma ağrılar girdi yürüyecek halim yok dedi o adam hemen uzaklaştı kim bu adam dedim bu binada yönetimdeymiş yardımcı olacaktı bana sen gelince kaçtı tanımıyormusun dedi ben bu binada 6 katta oturuyorum bizim binada oturmuyor bu adam seni kandırıyor dedim eve davet ettim bilmem ki nasıl olur ki rahatsız etmeyeyim falan birşeyler geveledi elinde küçük bir valiz vardı aldım birlikte eve çıktık kapıyı açtım içeri girdik hemen çay suyu koydum benim diploma yı görünce sen bu diploma ne dedi atama bekleyen öğretmenler arasındayım dedim. Şaşırdı bende sen neden bu yaşında okumaya karar verdin dedim okulu babası yüzünden bıraktığını babası vefat edince okumaya karar verdiğini söyledi. Yemek yaptık birlikte bende anlattım kısaca hayat hikayemi . Kezban da bende kimsesizdik iyi anlaşmıştık saat 18 i geçmişti ben WC ye gittim döndüğümde uyuya kalmıştı üzerine ince bir pike örttüm bilgisayarın başına geçtim biraz internette dolaştım benimde uykum geldi bende yatak odasına gidip yattım gece 2 de uyanmıştım gidip Kezban a baktım mışıl mışıl uyuyordu üzeri açılmış tekrar örttüm. Laptop u aldım odama gittim aklıma porno izlemek geldi hemen açtım izledim tabiki 31 çekmeyide ihmal etmedim tekrar yattım acaba burada kalmasını istesem kalırmı ileriye dönük planlar yaparken uyuya kalmışım sabah 7 de işbaşı yapacaktım telefon alarmı çaldı hemen kalkıp banyoya girdim duş aldım giyinip işe gittim saat 11 gibi Kezban geldi teşekkür etti anahtarı verdi ne o neden kalmıyorsun dedim olmaz ya uygun olmaz dedi ne uygun olmayacak kim karışır sen al şu anahtarı git eve dedim. Aldı ve sevindi gerçekten çok sevindi . Kamu yönetimi bölümü son sınıf öğrencisiymiş dersine gitti benden önce dersleri bitti eve gitti tabiki evi baştan aşağı ter temiz yapmış yemek yapmış çamaşırlarımı yıkamış asmış bulaşıkları makinaya atıp yıkattırmış. Eve gittiğimde şok olmuştum mis gibi kokuyordu etraf ter temiz olmuştu . Teşekkür ederim dedim asıl ben teşekkür ederim dedi yemeğimizi yedik çay vs derken evde 1 yatak olduğu aklıma geldi. İnternetten hemen 1 yatak baza başlık siparişi verdim sohbet ediyoruz şakalaşıyoruz o kadar ki sanki birbirimizi 40 yıldır tanıyor gibiydik işin garibi onun da benimde ailemizden kimse yoktu ne bir amca ne bir dayı ne hala ne teyze kimsemiz yoktu .
Aradan 2 gün geçmişti birbirimize o kadar alıştık ki evde yarı çıplak vaziyette gezer olmuştuk , benim odamda ebeveyn banyosu var ayrıca normal banyo da var . Birgün banyo yaparken sular soğuk akmış bana seslendi ilk defa Yusuf canım kombiye bakabilirmisin sıcak su akmıyor dedi . Hemen koşarak baktım kombinin suyu bitmişti hani şu bar dedikleri var ya o bitmişti. Tamamlatıp Kezban tamam açabilirsin suyu artık şu soğumaz diye seslendim duşunu alıp yanıma geldi. Üzerimde bornoz vardı hani şu kısa mini etek gibi olan bornozlardan artık iyi arkadaş olmuştuk kız bu halin ne beni mi azdırmaya çalışıyorsun dedim. Güldü hani sende icraat yok ki kaç gündür uğraşıyorum okuldaki öğrenciler bana yürüyor senin evinde yarı çıplak gezip duruyorum yatıyorum yanında yine de senden icraat yok dedi oturduğum yerden kalkıp sarıldım saclarını toplayıp boynuna yumuldum döndü öpüşmeye başladık bornozu attı üzerinden bende soyunmaya başladım bu arada öpüşmeye devam ediyorduk. Bende çırılçıplak olmuştum sevişmeye başladık yatağa gelene kadar okşayarak öpüşerek gelmiştik 69 pozisyonuna geçtik o benim yarrağımı ben onun amını emiyordum . Kezban ilk orgazmını emerken oldu bende gelmek üzereydim çıkarttım ağzından tekrar aldı ağzına boşalmak üzereyim dedim her tarafıma boşalabilirsin dedi bende daha fazla dayanamadım ağzına boşaldım. Hepsini yuttu . Tekrar emerek benim yarrağımı kaldırdı hadi şimdi bekaret bozmaya geldi yavaş yavaş gir seninim hiçbir tarafa gitmiyorum canımı yakmadan zevk vererek gir dedi bende biraz daha emdim yaladım amını bacaklarını ayırıp omzuma aldım yarrağımı amına dayayıp hafif hafif yüklenmeye başladım aşkım seni istiyorum patlat seninim tek vücut olalım sen benim ben seninim artık sok parçala amım götüm bütün deliklerim senin diyordu bende yavaş yavaş girdim içeri tamamen girmiştim içine aşkım acıtmadım değil mi dedim anlamadım bile dedi sikimi çıkardım içinden kan olmuştu sikim öpüşmeye başladık ben tekrar amıma soktum pompalamaya başladım yaklaşık 25 30 dakika siktim bu pozisyonda kaç kez boşaldı bilmiyorum ama ben 2 yi amına boşaldım.
O günden sonra yataklarımızı birleştirdik şimdi çok mutluyuz , sizin sayfayı özellikle kezban a öğrettim o da girip okuyor bizde aramıza üniversite öğrencilerini almaya başladık bazen çift olarak bazen tek erkek veya kadın .
Birgün sizinle tekrar karşılaşmak umuduyla hoşçakalın gözüm üzerinizde.
25 notes
·
View notes
Text
Öncelikle mutlu akşamlar
💖💝💌💘💞
********************************
🌸🌿❥❃፝͡ ೖ°❀🦋❀°❃፝͡ ೖ❥🌸🌿
Bence okuyun bu paylaşımı, hiç duymadığınız beylik lâflar var :)
Ben kendi adıma söylemeliyim ki, bir elin parmaklarını geçmez duyduklarım, bildiklerim :))
🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀
Evet ......
Sosyal medya platformları, Türkiye genelinde en çok kullanılan ağlar arasında yer alıyor.
Fotoğraf, yazı ve video paylaşım imkanı sağlayan bu platformlarda hiç şüphesiz en çok yer verilen paylaşımlardan birisi de sözler.
Hani bazen denk geliriz bizde şu meşhur özellikle "lâf sokucu" sözlere, arkadaşına, sevgilisine kızmış nasıl intikam alırım canını acıtırım tarzı sözler bunlar. "Beni takip ediyordur yazayım da okusun canı yansın" sözleri :))
Hiç işim olmaz!!!!!! :))
Atalarımız ne demiş;
" Tencere dibin kara, seninki benden kara... 🤭😂
Yani;
(Kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin anlamında kullanılır bu cümle. )
Şimdi net'de dolaşırken o "lâf sokucu" cümlelere denk geldim de sizlerle de paylaşayım dedim :))
😁 :))
Hesabını veremeyeceğin işlere kalkışma! Öbür tarafta bulaşık yıkatmıyorlar.
Canım, bak! Bir derdin sıkıntın olursa, biliyorsun, hiç umurumda değil.
Her gece resmine bakmadan yatamıyorum, illa tüküreceğim.
Canımı sıktığın zaman sana tekme tokat dalıp, “Pardon! Dalmışım.” diyesim var.
Hani senin varlığın “fifi”, yokluğun da “tın” ya! Benim varlığım “olay”, yokluğum “koyar”..!
Egonu öyle beslemişsin ki karakterin aç kalmış.
Gölgene de yazıklar olsun! Seni adam sanmış ki peşinden gidiyor.
Ben “geri zekâlılıkla mücadele vakfı” mıyım, ya?
Kar yağınca mikroplar ölür diyorlar. İyi misin?
😁 :))
Bazı insanları hayata baktığı pencereden, atmalı.
Dur! Beynimi çıkarayım da eşit şartlarda konuşalım.
Canım, karakterin yere düşmüş. Onu bi alıver ordan.
Zoruna gittiğini duydum. Güzel yer, ben de gitmiştim!
Sen hala kabullenmedin mi sevap sandığın günahlarını!
Seni unuttum sanma, sadece değerin kadar hatırlıyorum.
Bugün laf koymayacam. Çay koydum; gel, iç, insanlık gör.
Eksik olmayın, dedik. Fazla olmaya başladınız. Hayırdır?
Ben insanları harcamayı iyi bilirim. Yeter ki bozuk olsun.
Sabrımın sınırları taştığında hayatımdan silemeyeceğim insan yoktur.
Kimsenin ardından koşmayın çünkü seven insan yan yana yürür.
El üstünde tuttum anlamadın. Ayaklar altında rahat mısın?
Apartman lambasının bile fark etmediği insanlarla uğraşıyoruz.
Tipi Tarlabaşı ama egosu sanırsın Nişantaşı.
Senin gibi bozuklukları kumbarada biriktirir, geleceğe yatırım yaparım. Ha çok mu sıkıştım; hiç düşünmem hemen harcarım.
Aklımdan geçtin gittin, kim bilir yine kime gidiyordun.
Bazıları göz yaşını siler, bazıları ise ağlatanı...
😁 :))
İki dakika insan ol desem zaman tutacak insanlar tanıyorum.
Ağır geliyorsa konuştuklarım, demek ki, boş değilmiş söylediklerim.
Ben sana inandığım için BİR GÜN kaybederim ama sen bu karaktersizliğinle bir ömür kaybedersin.
Gidenler sanıyor ki kalanlar her gün ağlıyor. Sen radyoyu kapattın diye şarkılar yarıda kalıyor.
Lütfen insan taklidi yapma yakışmıyor.
Yanımda olması gerekenler zaten yanımda def olup gidenler kimin umurunda...
Tam diz çöktürecektim iki hecelik adına Paşam şiir yazılmaz dediler üç kuruşluk kadına…
Ben en azından katilimi tanıyorum. Fakat sen bir gün sevilmediğin bir yürekte, kim vurduya gideceksin…
Tutamayacağın sözü diline, veremeyeceğin sevgiyi kalbine, mutlu edemeyeceğin insanı ömrüne koymayacaksın.
Hesabı olanlar sanmasın kapandı defterler. Tek tek yazıyorum her birini bir kenara. iyi kötü, bir gün ödenecek bedeller…
Tahammülü kalmamış birine hata yapmayın. Silerken kendisini düşünür sizi değil.
Tabağına yiyebileceğin kadar yemek, hayatına sevebileceğin kadar insan al. İsrafın lüzumu yok.
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Net'den faydalandım bu bilgiler için....
40 notes
·
View notes
Text
SORU POSTU 👻
1-Birinci soruyu soran kişi soru postunu paylaşan kişi hakkında en merak ettiğin şeyi sor
2-Başkası yaptığında başkası adına utanacağın bir şey
3-Gerçek aşk nedir
4-Başka bir gezegende yaşyabilsen bu hangisi olurdu
5-Olmasini istediğin anda olan bir şey oldu mu(keşke bunu dilemeseydim dediğin)
6-Hayatını değiştiren bir olayı anlat
7-Bugün nasılsın ? iyiysen neden kötuysen neden
8-Ff
9-Bir fotoğrafını paylaş
10-Senin için anlamı çok olan ama diğer kişiler için sıradan olabilecek bir şey(senin için neden önemli)
11-Sevdiğin birine söylediğin ve daha sonra pişman olduğun bir yalan
12-Bu dünyada bir şeyi değiştirebilsen neyi değiştirirdin
13-Sonsuza kadar sadece bir günü yaşayacak olsan bunun hangi gün olmasını isterdin
14-Seni hayal kırıklığına uğratan bir olay
15-Tumblrda en sevdiğin 3 blog
16-3 tane sevdiğin kitabı bizimle paylaş
17-Kesinlikle izlemelisiniz dediğin 3 film
18-Hayatta mucizelere inanır mısın
19-İnandığın ama halk dilinde hurafe olan bir şey var mı
20-Sezen aksu'nun dediği gibi : ....... (tamamla)
21-Bir film karakteri olsan bu hangisi olurdu ve neden
22-En sevdiğin çicek
23-En sevmedigin yemek nedir
24-Keşke gerçek olsaydı dediğin bir şey
25-Türk dizi tarihinde en iyi ilk 3 dizi
26-Wp de en son kimle konuştun
27-Yerin dibine girseydim dediğin bir an
28-Mitolojiye inanir misin
29-İnternetsiz bir hayat senin için ne anlam ifade ediyor
30-Kaç tane sevgilin oldu
31-Kıskançlık dozun hangi seviyede
32-Takıntılı olduğun bir durum
33-Senin için vazgeçilmez dediğin bir özellik
34-Karşı cinste dikkat ettiğin 3 şey
35-Hayaller gerçekleştirilmek için mi varlar yoksa gerçekleşmesini her yoluyla izlemek için mi neden?
36-İnsanların bayılarak yediği ama senin nefret ettiğin bir şey
37-10 dakika önce ne yapıyordun
38-Fobin var mı
39-Üşengeçlikte sınır tanimam diyerek yaptığın bir şey
40-Birini çekici yapan 3 şey
41-Sır söyle
42-En son favorilerine eklediğin 3 ürün
43-Ön yargıya sahip olduğun bir şey var mı
44-Sosyal mecra üzerinde gösteriğin kişilik gerçek sen mi yoksa olmak istediğin mi
45-Rahatlamak icin yaptığın bir şey
46-Hayatınızdaki kaç arkadaşınıza gerçekten güveniyorsunuz?
47-İçinizdeki ses son zamanlarda ne diyor?
#soru#soru postu#sorun#kesfet#keşfet#alıntı#sevgi#kitap#kitap alintilari#spotify#kitap sözü#kitaplar#kitapkurdu#sorun gelsin#hayalhanem
776 notes
·
View notes
Text
Hayatımın Sikişini Çek Cumhuriyetinde Yaşadım
Merhabalar, adım Behzat. İşyerimin talimati ile Çek Cumhuriyetine gitmek zorundaydık, orda kurulu olan fabrikaları denetleme amacı ile. Alman iş arkadaşım Joachim ile birlikte araba ile gümrük kapısına yaklaştık. Kapıya geldiğimizde, gümrük memuru bir bayan, bizden, önce passportlarımızı istedi, daha sonra arabadan inmemizi ve bagajı görmek istediğini söyledi. Aynen uyguladık. Bu arada şunu belirteyim: iş seyahati birkaç gün süreceği için, tedarikli gidiyorduk, yani takım elbiseler ve çamaşırlarımız çoktu.
Gümrük memuru bayan bu yoğun bagajı görünce doğal olarak, “Bu kadar eşya sizin mi?” diye sordu. Ben olayı olduğu gibi anlattım. Nereleri denetleyeceğimizi sordu. Ben de biraz ürkerek’te olsa, planladığımız şekli anlattım. Gümrük memuru bayan da okadar güzelki, sanırsın manken. Size anlatmaya çalışayım. Kumral saçlı, tahminen 1.75 boyunda, ince belli, o üniformasında bile seksi görünen, tatlı bir kadın. Üniformanın altında dekoltesi bayağı açık bir bluz giymiş, dudaklarda fazla olmasada biraz ruj, tırnaklarında French, fazla yüksek olmayan topuklu bir ayakkabı giymiş. Gerçekten o duruşuyla beni etkilemedi desem, yalan olur.
Bizim tam olarak ne iş yaptığımızı öğrenmek istedi. Arkadaşım Joachim girdi söze ve onun sorularını cevaplamaya başladı. Joachim de 1,80 boyunda, iri yapili, iyi görünebilmek için kendine çok özen gösteren bir kişidir. Aynı zamanda benim görüşümle yakışıklı bir arkadaşımdır. Bunu gümrük memuru bayan da fark etmiş olmalı ki, onların muhabbeti gittikçe başka konulara kaymaya başladı. Lafa ben de girdim, “Acaba yakınlarda WC varmı?” diyerekten. Hem çok sıkışmıştım, hemde o kadar yoldan sonra kendime çeki düzen vermek istedim. Gümrükcü bayan kolumdan tutup beni 5 metre ileri götürerek WC’nin yerini tarif etmeye başladı. Bana yakınlaşınca o güzel kokusundan derin bir nefes aldım. Bunu o da fark etti ve gülümsedi. Kadının bakışları ‘Seks istiyorum, sikişmek istiyorum!’ diye bağırıyordu sanki. Neyse işimi görüp tekrar arabanın yanına geldiğimde, gümrükcü bayanla arkadaşım Joachim samimiyeti artırmış, birlikte gülüşüyorlardı.
‘Hayırdır, neler oluyor?’ şeklinde arkadaşıma bir göz hareketi çektim. O da bana omuzlarını kaldırarak ‘Bilmiyorum.’ gibisine cevap verdi. Daha sonra anladığımıza göre gümrük memuru bayan bize takmış meğer. “Lütfen benimle gelin!” dedi, eline benim eşya çantalarından birini aldı yürüdü. Gümrük binasına girdik ve merdivenlerden aşağıya inerken, başka bir gümrük memuru bayan karşıdan bizimkine herhalde, “Ne oldu?” şeklinde Çek’ce bir soru sordu. Bizimki de ona artık ne dediyse, kalktı ve gitti. Tahminimce ‘nöbet değiştirelim’ der gibi bir olay oldu. Bir odaya girdik, bizden sandalyelere oturmamızı istedi. Daha sonra kapıya doğru gidip, kapıyı kilitledi.
Ben sanki kadının ne istediğini tam o vakit anladım, ama emin olmak için biraz daha bekledim. Arkadaşım Joachim şaşkınlık içinde bir soru soracaktı, kadın Joachim’in dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu. İkimiz de şok olduk. İşe bak! Gümrük binasına kilitlendik ve gümrük memuru bizimle seks yapmak istiyordu. Kaçışımız yok gibi gözüküyordu. Kadın soyunmaya başladı ve bizimde aynen soyunmamızı istedi. Biz tabiki ne kadar tereddütlüde olsak okadar da istekli idik. Dediğini yaptık soyunduk, ayaklarımızda sadece çoraplarımız kaldı.
Kendisi de tamamen soyununca, vücudunun o güzelliğinden kendimizi alamıyorduk. Memeleri irice ve dimdik duruyordu, beli çok ince ve kalçaları bir erkeği baştan çıkaracak cinstendi. Amını tamamen traş etmişti, küçük amcık dili pembe pembe görünüyordu. Yanımıza gelip, bizim kalkmak üzere olan siklerimizi sıvazldı. Bir benimle öpüşüyor, bir arkadaşımla. Arkadaşımın siki, kendisi Alman olduğu için sünnetli değildi. Bunu farkeden gümrükcü kadın bana sordu, “Senin sikin neden böyle?” dedi. Sünnetli yarak görmemişti o vakte kadar. Ben de durumu kısa yoldan anlattım tabiki, çünkü daha önemli işimiz vardı.
Kadın dizlerinin üstüne çömelip arkadaşımın sikini ağzına almaya başladı. Öteki eli ile benim sikimi okşamaya devam ediyordu. Arada bir banada saksofon çekmeyi ihmal etmiyordu. Arkadaşım herhalde fazla dayanamadı ve kadının ağzına boşaldı. Birden çok döl gelince ürken gümrükcü kadın, hemen gidip ağzını yüzünü temizleyip geldi. Benim sikim halen kalkık vaziyette bekliyordu. Arkadaşım sikini tekrar kaldırmaya uğraşırken, kadın benim yarakla ilgilenmeye başladı. Ben de bu arada boş durmuyordum, kadının iri göğüslerini kabaca sıkıyordum. O anda Kadının ismini sormayı unutuğumuz aklıma geldi ve hemen sordum. İsmi Mita imiş. “Mita masanın üzerine uzan!” dedim. Masanın üzerine oturdu ve kendini geriye bıraktı. Bacaklarını ayırıp, o mis kokan amcığını yalamaya başladım. Amına dilimi sokup sokup çıkarıyordum.
Zevkten dörtköşe olan Mita inlemeye başladı. Joachim bize yaklaşıp, yarı kalkmış sikini tekrar Mita’nın ağzına vermeye çalışıyordu. Mita Joachim’e sakso çekiyor, ben de Mita’nın amını (kedi süt içer gibi) yalıyordum. Bir müddet sonra dayanamayıp sikimi Mita’nın ıslak amına dayadım, “Mita sikişe hazırmısın?” dedim. Kafa sallayıp ‘Evet’ demeye getirdi. Var gücümle sikimi köküne kadar birden soktum. Mita’nin gözleri birden açıldı ve artık inlemeyi bırakıp bağırmaya başladı. “Dur! Yavaş!” diye yalvarıyordu. Ben dururmuyum, öyle bir pompalıyordum ki, Mita’nin söylediklerini o hızla zevk sesleri zannediyordum. Oysa Mita canı yandığından bağırıyormuş. Sikimi götüne sokmuşum. Ben de ne kadar güzel daracık bir amcık diye kendi kendime seviniyordum.
Joachim Mita’yi biraz rahatlattı, aynı zamanda Mita’nın amını parmaklıyordu. Tekrar zevke gelen Mita kendini masanın üzerinde iyice bırakmıştı. Arkadaşım Joachim de benim gibi götçüymüş, Mita’ya, “Götünü ben de sikmek istiyorum.” deyince, Mita ürküp, “Hayır! Arkadaşın mahvetti götümü, üstelik daha önce götten hiç yaptırmamıştım.” dedi. İkna etmeye çalıştık onu, “Krem var mı?” diye sorduk. “Sadece nemlendirici el kremi var.” dedi, çantasından çıkardı. Kremi aldım ve az önce siktiğim götünü kremledim. Arada bir parmağımı götüne sokup alıştırmaya bakıyordum. Joachim ise Mita’yı ikna etme çalışmalarına devam ediyor, kendisini bırakırsa ne kadar zevkli olabileceğini anlatıyordu.
Ben kremi bolca sürdükten sonra, Joachim gelip Mita’nın göt deliğine dayadı sünnetsiz sikini. Ağır ağır sokuyordu sikini. Bana dönüp “İşte göt böyle sikilir.” dercesine bakıyordu. Hafif formundan düşmüş olan sikimi Mita’nın ağzına verdim. Temizlememiştim, olduğu gibi yalayarak temizledi sikimi. Aynı anda çıldırmış gibi emiyordu sikimi. “Amımı da sikin, artık dayanamıyorum.” diye inliyordu. Masadan ikisinin de inmesini istedim. Kendim yattım masaya, Mita’yı üzerime bindirdim. Sikim amına kendiliğinden giriyordu. Joachim’e işaret ederek, götünü sikmeye devam etmesini istedim. Sandviç halinde pompalıyorduk Mitanın amını ve götünü. Zevkten çığlıklar atıyordu. Ben bir elimle memelerini sıkıyor, bir elimle ağzını kapatmaya çalışıyordum bağırmasın diye. O anda kapı çalındı, hepimiz birden durduk. Az önce gördüğümüz gümrükcü bayan arkadaşı, bir sorun olup olmadığını soruyormuş.
Mita kalktı, o çıplak haliyle kapıyı açtı, bayan arkadaşı da içeriye girdi. Arkadaşı da hani şöyle alıcı gözüyle bakınca, gerçekten güzel bir bayandı. Biz yine hemen çaktık davayı, Mita arkadaşına daha önce nöbet degişmesi ile ilgili değil de, az sonra sende gel komutu vermiş aslında. Kadın bizi öyle kalkık siklerimizle görünce, gözleri açıldı. Mita ona saati gösterip, ‘artık git’ gibi Çek’ce bir şeyler emrettiyse de, o dinlemeden hemen hızlı bir şekilde soyunmaya başladı. Kadının adını sordum ve soyunmasına yardımcı oldum. “Adım Katja, ya sen?” dedi, “Ben Behzat, bu da Joachim.” dedim.
Sütyenini çıkarınca iki adet küçücük meme fırladı karşıma. Memeleri okadar küçüktü ki, elma kadar bile yoktu. Külotunu da sıyırıp çıkarınca, traşlı fakat çok az kıllı olan amcığı da ortadaydı. Amcığına sadece bakmak bile acaip zevk veriyordu. Ben tamamen kendimi Katja’ya verdim, arkadaşım Mita ile ilgileniyordu. Katja’yı koltuğa oturttum, bacaklarını ayırdım ve direk amcığını yalamaya başladım. Katja’da buna hasret kalmış gibi oh çekiyordu. Başımı elleriyle amına doğru bastırıyordu. Katja’yı koltuğa uzatıp ben de ters döndüm üzerine çıktım ve sikimi ağzına yönelttim, 69 olduk. Sikimi tamamı ile yuttu Katja. Ben de dilimi amına girdiğince sokuyordum. Öylesine güzel tamamlıyorduk birbirimizi ki, anlatamam.
Amını yalamaktan dilimin uyuştuğunu farkedince, koltuğa oturup, Katja’yı da üzerime oturttum. Yavaşca kaydı sikim amının içine. Ben fazla uğraşmıyordum, Katja sikimin üzerimde kalçalarını delicesine oynatıyordu. Amı sikimi öylesine bir emiyordu ki çıldırtıyordu beni. “Götünü de sikebilirmiyim?” diye sordum Katja’ya. “Evet! Her deliğimi sikmeni istiyorum zaten!” diye zevkle inliyordu. Amını sikerken parmaklarımı tükürükleyip bir yandan göt deliğini hazırlıyordum. Katja fazla dayanamadı boşaldı. Bu arada çığlıklar inlemeler alabildiğince… Yavaşca sikimi amından çıkardim, göt deliğine dayadım. Katja’nın götü de küçüktü, acıtırım diye korktum ve “Katja istersen sen kendin rahatça yerleştir ve sok!” dedim. “Olur.” dedi ve birden sikimi köküne kadar soktu götüne.
Joachim bile şaştı kaldı bu işe. Mita ile sikişirken bizi izliyorlarmış daha fazla tahrik olmak için. Joachime, “Bak! Göt böyle sikilir işte!” dedim ve durmadan alttan vuruyordum hem sikimi hemde taşaklarımı Katja’nın götüne. Mita Joachimin yanından kalkıp bizim yanımıza geldi. Katja ile sikişirken, önce taşaklarımı okşamaya başladı, sonra da yalıyordu. Ne zevkti o öyle. Bir yandan göt sikmek, bir yandan başka bir kadın taşaklarını yalıyor. Joachim de arkamdan sandalye üzerine çıkmış, sikini Katja’nın ağzına vermeye çalışıyormuş. Katja Joachim’in benimkinden daha küçük sikini ağzında kaybedince, Joachim bir kez daha şaşırdı kaldı.
Dördümüz yaklaşık bir saat kadar değişik pozisyonlarda sikiştik. Boşalıp, tekrar küçük bir moladan sonra yine sikişmeye devam ediyorduk. Ben o zamana kadar tüm arzuladığım fantazilerimi yaşıyordum. Kadınları üstüste yatırıp, sikimi Mita’nın amından çıkarıp Katja’nın götüne sokuyordum. Ardından tekrar Mita’ya yalatıyordum. Daha sonra ikisini 69 haline getirip, birinin götünü sikerken diğerine arada bir sikimi yalattırıyordum. Boş kalan amı veya götü de hep Joachim sikiyordu. Çıldırıyorduk hepimiz zevkten. Saatin ilerlemesini unuttuk tabiki, kadınların mesaisi bitmişti. Bizi evlerine davet ettiler, orda devam ederiz dercesine. Bir yandan akşama doğru ilk fabrikada olmamız lazım iken, öte yandan kadınlarin evli olup olmadıklarını düşünüyordum.
“Evlimisiniz?” diye sordum ortaya. Mita, “Ben ayrıldım, şu an yalnızım ve kendime ait bir dairede kalıyorum.” diye cevapladı. Katja da, “Ben bekarım, ailemle yaşıyorum.” diye ardından ekledi. “Kızlar, biz işimizi halletsek, zaten birkaç gün sonra geri dönerken yine burdan geçeceğiz.” dediysek te, bizi ısrarları ile zorluyorlardı. Yapacak bir şey yoktu, fabrikada buluşacağımız şahısa telefon açıp bir yalan uydurmalıydık. Joachime, “Sen çöz bu olayı artık!” dedim. Joachim telefon edip, gümrükte alıkoyulduğumuzu anlattı, artık işlerimiz nezaman biterse tekrar fabrikayı arayacağımızı söyledi.
Koyulduk yola, kadınlar kendi arabaları ile önde, biz de arkalarında, yaklaşık on dakikalık yoldan sonra geldik Mita’nın evine. Havanın da sıcak olması nedeni ile, kapıdan içeri giren soyundu. Mita bize içecek hazırlamaya mutfağa girdi. Ben Katja’yı küçük öpücüklerimle başladım azdırmaya. Katja, “Bir dakika.” dedi ve Mita’nın yanına gitti. Joachim bana bakıp gülüyor, ben ise, “Bu fırsatı iyice, hatta gittiği yere kadar değerlendirelim.” dedim. Kadınlar ellerinde içeceklerle geldiler ve “Biz banyoya, duşa giriyoruz, hemen çıkarız.” dediler.
Duştan çıplak geri döneceklerini düşünerek bizde Joachim’le üzerimizde ne kaldıysa artık soyunduk. Aradan 10 dakika geçti, kızlar halen gelmeyince, Joachim’e, “Şunlara bir bakalım.” dedim. İkimizde çırılçıplak banyonun kapısını çaldık. “Gelin içeriye, çekinmeyin!” dediler. Bizde zaten çekinme diye birşey kalmamıştı. Bir de baktık ki, Mita Katja’nın şampuanlar içindeki amını yalıyor, o da inlemeye başlamıştı bile. Dördümüz birden banyoya sığmadığımızdan, ben Katja’ya, “Yıkan çabuk gel, seni sikmeye devam etmek istiyorum!” dedim. Katja, “Acelen ne? Rahatça yıkanıyoruz burda.” diye şikayette bulundu. Ben de, “Oh gel keyfim gel, bizi düşündüğünüz yok ki!” dedim. Bunun üzerine Mita çıktı hemen ve benimle salona geldi. Katja’nın sırtını keseleyen Joachim onunla banyoda kaldı.
Mis gibi kokan Mita’yı aldım yumuldum amına hemen. Banyonun ıslaklığı ile amının ıslaklığı karıştı birbirine. İnlemeye başladı ve kafamı geri itip önümde domaldı. Sikim direk gibi olmuş inmek bilmiyor zaten. “Amını mı, yoksa götünü mü?” diye sordum Mitaya. “Götümün kızlığını sen bozdun, erkeğim sensin, tercihi sana bırakıyorum.” dedi. Götünü hazırlamadan Mita’yı tekrar üzmek istemedim, ıslak amına soktum sikimi. Bir süre köpekleme pozisyonunda siktikten sonra bunu kaldırdım, duvara dayadım, ayakta arkadan sikiyorum amını. Ellerim o sıkı memelerini sarmış, nefesi gitgide hızlanıyordu. Elimin biri ile amının klitoris bölgesine inip, zevk dügmesi ile oynamaya başladım. Artarak hızlanan nefesini hissediyordum. Kafasını çevirdi kulağımın memesini ısırıyordu. Bir an durdum, “Hiç kımıldama, boşalmak üzereyim, daha henüz bitsin istemiyorum!” dedim. Sikim amının içinde küçük adımlarla banyoya ilerledik.
Banyoda Joachim Katja’ya saksofon çektiriyordu. Mita’yı serbest bırakınca o da Katja’ya katılıp Joachim’in sünnetsiz yarağına sarıldı. Yakın bir rafta duran krem gördüm. Uzanıp aldıktan sonra, başladım Mita’nın götüne sürmeye. Arada bir parmağımı götüne sokuyordum. Daha sonra iki – üç parmak, derken götünü dört parmağım ile iyice aıştırdım. Bayağı açıldı götünün deliği. “Sıkı dur Mita, kökleyeceğim!” dedim. Mita Joachim’in yarağını yalamayı bıraktı ve tutunacak iyi bir destek arıyordu. Küvetin kenarına tutundu. Birden soktum sikimi götüne ve tamamını yerleştirdim, öylece içinde kaldım. Zevk kıvamım tam yerinde idi. Sert sert pompalarken “Artık dayanamıyorum!” deyip götünün derinliklerine boşaldim. Sikim biraz rahatladıktan sonra götünden çıkarıp suyla temizledim ufak Behzat’ı.
Sonra mutfaktan kendime bir su aldım ve salona geçip koltuğun üzerine uzandım. Tabiki onların seslerinden ben rahat duramadım ve tekrar banyoya gittim. Bu arada Joachim Mita’nın amına sokmuş sikini ve Katja’yı yalıyor. Yalarken bir yandan da Katja’nın götünü parmaklıyor. Mita boşalmak üzereydi, bir çığlıkla boşalıp saldı kendini. Joachim sikini Mita’nın amından çıkarır çıkarmaz Katja’nın götüne ağır ağır sokmaya çalışıyordu. “Öyle yavaş olmaz oğlum, hepsini birden sok! Katja alışmış götten vermeye zaten!” dedim. Joachim sözümü dinledi, sikinin ucunu göt deliğine dayadı ve hepsini birden soktu Katja’nın daracık götüne. İki üç git gelden sonra dayanamadı ve boşaldı. Hepimiz sırayla temizlenip salona geçtik.
Salonda Katja “Hepiniz egoist’siniz, siz zevkinizi aldınız ben daha alamadım!” deyince, Mita Katja’nın yanına gidip amına yumulmak istedi. Katja, “Hayır, sikilmek istiyorum ben, hemde çok sert bir sekilde! Hem amımdan hemde götümden sikilmek istiyorum!” dedi. Bu tahrik edici sözlerden benim sikim tekrar uyandı. Joachim, “Benim pilim bitti! Biraz istirahat etsek?” dedi. Ben, “Yorulan dinlensin!” diyerekten kalktım ayağa. Katja’nın ağzına verdim sikimi, “Ben seni şimdi çok kötü sikeceğim, bekle 2 dakika daha!” dedim. Katja sikimi çivi gibi yapmaya başladı bile. Kafasını ileri geri yapıp emmesi ile birlikte, sanki onun o dar amını sikiyormuşum gibi oluyordum. Zaten sikimin tamamını alıyordu ağzı.
Değişiklik olsun diye ayaktayken Katja’yı kucağıma aldım ve sikimin ucunu götüne soktum biraz. Katja götten zevk almasını bilen bir kadındı. Kucağımda yarrağım götüne kaydıkça ince ince inliyordu, ben de onun o erikten biraz büyük memelerini ısırıyordum. Gaddarlaşmaya başladım, o da bunu hissetti ve sırtımı tırmalıyordu. Bir de baktım Mita gelmiş, alttan Katja’nın götüne giren sikimi ve taşaklarımı yalıyor. Dünyada çok erkeğin bu duyguyu tattığını zannetmiyorum. O kadar güzeldi. Yorulduğmu hissettim, Katja yine nerden baksanız 50 kilo vardı. Katja ile yatakodasına gittik ve onu yatağa sırtüstü yatırdım. Götünden sikmeyi bırakıp amına soktum ve pompalamaya başladım. Var gücümle durmadan sikiyordum amını. Aradan garanti 15 dakika geçti, kan ter içinde kaldık. Katja’ya, “Boşalırken birlikte boşalalım.” dedim. “Tamam!” dedi. Zaten fazla sürmeden, “Ben geliyorum!” diye inlemeye başladı. Ben daha da hızlandım. Sikimin Katja’nın amının ta dibine kadar değdiğini hissediyordum. Katja tam boşalırken ben de patladım. Bu boşalma bize bir saat gibi geldi, zevkimiz hiç bitmiyordu sanki.
Sarıldık birbirimize, yatakta uykuya dalmışız. Mita da Joachim’in kucağında uyumuş kalmış. Ertesi gün uyandığımda hemen saate baktım ve “Eyvah!” dedim. Joachim’i uyandırdım ve “Oğlum yandık, geç kaldık!” diye cümleme başlarken, Joachim sözümü keserek, “Telaşlanma, ben o işi hallettim bile!” diyerek gülümsüyordu. Fabrikada bizi bekleyene arabamızın gümrükten sonra arızalandığını söylemiş. Ardından işyerini arayıp oraya da aynı yalanı uydurmuş. “Ne zaman hallettin bu işi?” diye sordum. “Sen Katja’yı becerirken, biz Mita ile bu planı yaptık ve gereken yerlere telefon açtık.” dedi. Mita’da o gün için Katja ile kendisine izin yazdırmış işyerinden. “Anlaşıldı bugünde sikimiz bayram edecek!” dedim. Katja ve Mita’yı uyandırdık. Kahvaltımız bile sikişerek geçti. Mita’nın amına bal döküp hepimiz yaladık. Katja’nın götüne salam soktuk ve Mita’ya yedirdik. Kahvaltıdan sonra oradaki alışveriş merkezine gidip soyunma odalarında sikiştik. Cafenin tuvaletinde dörtlü sikiştik. Arabanın motor kaputu üzerinde bile sikiştik.
Diyebilirim ki, hayatımın sikişini Çek Cumhuriyetinde yaşadım. Tabiki bu olaydan Joachim ile benden başkasının haberi yok. İlk fırsatta yine Çek Cumhuriyeti’ne gitmeyi planlıyoruz.
183 notes
·
View notes
Text
Bir yıl daha geçti: ikibinyirmidört
Ocak: evliliğimde ortalık karışık, ayrılık denemesi mi yapıyoruz ayrıldık kabullenemiyor muyuz belli değil üstelik her kafadan bir ses çıkıyor: öğrenilen ders yorum duymak istemediğin konuları kimseyle paylaşma. Saçımı kısacık kestirdim. Yurtdışında iş başvurularım ve ret cevabı almalarım sürüyor, yine de bambaşka bir hayata dair umudum yüksek fakat bunun neye benzeyeceği konusunda fikirsizim. Pek tanımadığım birisi birkaç soruyla hayatıma bambaşka bir perspektifle bakmamı sağladı, önce sarsıldım sonra minnet duydum. Çocukluk arkadaşım Londra’da Ezhel konserine bilet aldı, harikaydı.
Şubat: ilişkiyi sürdürebilmek için şartlar konuşuldu, denemeye karar verildi. Cam atölyem evin balkonuna taşındı, marka-logo çalışmaları yapıldı (yıl boyunca cam yapılmadı). Özel ders vermeye başladım.
Mart: piyano derslerine başladım (devamı gelmedi). Denklik belgelerini toparladım. Uzun zamandır ilk defa biriyle beraber olmadan ve birinin yanına gitmeden şehir dışına çıktım ve Ankara’da denkliğe başvurdum. Sadece kendime sorarak bir şeyler yapmaktan inanılmaz keyif aldım. Sinemada kendimle Poor Things izledim. Bir takım sözler tutulmadı.
Nisan: eylemin laftan daha önemli olduğunu idrak ettim. Görüştük, tanıdıktı ve bir o kadar da değildi. Bittiğini kabullendim, ağlayarak söyledim ve hayat belki de bitmemiştir diyerek bir gol attı, umutlandım ama ölmüş bir şey yeşertmeye çalıştığımdan o anlarda habersizdim. Ay sonuna doğru arafta daha fazla yaşayamayacağımı anladım ve son noktayı koyduk.
Mayıs: yas ayıydı biraz, bol yüzleşmeli, sosyalleşmeli her zamanki gibi inişli çıkışlı. Çok keyifli bir hıdırellez geçirdim, yanaklarım ağrıyana kadar güldüm. Kendimle baş başa kalmamak adına başkalarının yardımına koştum, kendimi işe yarar hissettim iyi geldi. Bazen hayatta zor kalıyormuşum gibi hissettim ama kaldım. Büyük Ev Ablukada konserine gittim. 12 yıllık bloguma nokta koydum.
Haziran: bloga ara verdim. Hayatımda ilk defa saçımı boyattım. Adliyeye gittik. Doğduğum soyadıma geri döndüm. İş yerimle sözleşme imzaladım. Uzun zamandır ilk defa önümü görebildiğimi hissettim, bu hissi sevdim. Asla olamayacağını düşündüğüm güzellikler yaşadım. Sevilmeme, değer görmeme müsade ettim.
Temmuz: hastalandım, her seferinde olduğu gibi genel sağlığıma şükrettim. Bir düğüne bir nişana gittim. Alelacele yeni ailem bellediğim arkadaş çevremle bağları sarsan bir olay yaşadım, kaçmak istedim, kaçmadım. Aptal dedim kendime, nasıl devam edeceğimi sorguladım, ettim yine de.
Ağustos: çalıştım bolca, yazın nasıl geçtiğini anlamadım, oldukça bunaldım. Birkaç kere de olsa denize girdim. Acotar serisi ile yutarcasına kitap okumaya geri döndüm.
Eylül: yaz tatilimi Eylül’de yapabildim. İlk defa Fethiye’ye gittim çok keyifliydi. Yıllardır hayatımda olan bir kadınla çok keyifli bir kaç gün geçirdim. Burnumu deldirdim. Bir şeyler için çok heyecanlandım ve umutlandım, iyi hissettirdi.
Ekim: yeni dönem başladı, ilk derslerimde yönetemeyeceğim kadar çok kaygılandım ve kendimden korktum. Sonrasında düşündüğüm kadar zorlanmadım. Ailesel mevzularla kendime yarattığım minik huzur alanı sarsıldı, rahatsız oldum.
Kasım: bir daha tatmama ihtimal vermediğim duygular tattım, hayal etmediğim yerlerde buldum kendimi ve bundan hoşlandım. İlk defa babama karşı ağlamadan kendimi ifade ettim, bu dönemeçle hayatımın kontrolünü elime aldığımı hissettim.
Aralık: 35 oldum. Kendime özel pasta yaptırdım ve beklentiye girmeden kutlanmama izin verdim çok keyifliydi. Kardeşimle yaşamaya başladım. Devamını getirmediğim birkaç şeye başladım. Evi düzenledim - büyük ölçüde.
Enteresan bir seneydi. İstediğim birçok şeyi yap(a)madım, olacağını aklımdan bile geçirmediğim birçok güzellik yaşadım. Bitmek üzereyken iyi bir yerdeyim açıkçası, memnun ve umutluyum.
Bakalım 2025 neler getirecek?
41 notes
·
View notes
Text
POZİTİVİZM (BİLİMCİLİK) SAFSATASI
❓Pozitivizm (Bilimcilik) Fikri Neden Tutarsızdır?
Bilim farklı bir şeydir, bilimcilik farklı bir şeydir.
Pozitivizm (bilimcilik); sadece gözlem, ölçü ve deney yoluyla elde edilen bilgilerin kabul edilmeye lâyık olduğunu öne süren felsefî düşüncedir.
Yani pozitivizm (bilimcilik), naturalizm (doğacılık) ve materyalizm (maddecilik) fikirleri ufak farklar dışında birbirleriyle neredeyse üçüz kardeş gibidir.
Peki bu felsefî görüş mantıksal açıdan niye hatâlı ve tutarsızdır? Tarafsız ve doğruyu arama niyetiyle düşünen bir insanın, bilimcilik felsefesinin yanlış olduğunu görmemesi imkânsızdır. Çünkü:
1. Epistemoloji’de bilginin tek kaynağı gözlem değildir. Çünkü doğru bilginin üç yolu vardır:
“1- Akıl, 2- Duyular, 3-Haber”.
Meselâ mantıksal ve matematiksel birçok kural bilimsel gözlemin dışındaki zorunlu gerçeklerdir. Örneğin mantıktaki “Çelişmezlik” (Ar: Adem-i Tenâkuz / Ing: Non-Contradiction) ilkesi sadece akıl ile bilinmektedir.
Yine mesela "3’ten 8’i çıkarırsak sonuç -5 eder." kuralı mantıkî açıdan tamamen doğrudur. Ama bu gerçek hayatta test edilemez. (Misâlen dış dünyada üç nesneden beş nesne çıkarılamaz.)
Yine geçmişte yaşayan kişiler ve tarihi olaylar ile ilgili zihnimizdeki bilgiler de (mütevatir) haber vasıtası ile bilinmektedir.
2. “Pozitivizm” fikri daha ilk bakışta kendi kendini yanlışlayan bir görüştür. Çünkü eğer birisi "Tek gerçek, doğadaki bilimsel çalışmalar yoluyla elde edilen bilgilerdir." fikrinin doğru olduğuna inanıyorsa aslında bu görüşü savunması mantıksız olur çünkü inandığı bu fikrin kendisi de doğa bilimleri, gözlem ve deney vasıtasıyla elde edilmiş bir fikir değildir. Yani fizikten veya kimyadan "Sadece doğadaki bilimsel çalışmalar sonucu ulaşılan bilgiler geçerlidir." şeklinde bir bilgi ortaya çıkamaz. O zaman bu kişi, bilim yoluyla elde edilmemiş bu görüşü savunursa kendiyle çelişir.
3. Bilimin kendisinin dayandığı birçok temel varsayım da doğa bilimleri ile elde edilmiş değildir.
Meselâ "Evren/Doğa ve diğer insanlar gerçektir." düşüncesi bir bilimciye göre sadece bir ön kabuldür. Çünkü bu fikir, mümkün olan çok sayıda yaklaşımdan sadece birisidir.
Veya "Doğada belli yasalar vardır, bu yasalar her yerde ve her zaman değişmeden işlemiştir ve aynı şekilde işleyecektir." düşüncesi de tamamen bir kabuldür. Çünkü bilim, gelecek ile ilgili bir şey söyleyemez. Bunu bir "Tümevarım Problemi" olarak isimlendirebiliriz.
4. Bilimsel çalışma yapan materyalistler, maalesef sadece gözlemlerini anlatmak yerine insanlara "G��rdünüz mü otuz denemenin otuzunda da aynı sonuç çıktı. Demek ki bin sene önce de aynen böyle oldu, bundan bin sene sonra bile bu olay böyle gerçekleşecektir." diyerek veya "Gördünüz mü şu anda hep anne-baba birleşmesi sonucu insanlar doğuyor o zaman İsa peygamber babasız yaratılmış olamaz." diyerek gözlemden ayrılıp bir de "geçmiş zaman ve gelecek zaman" hakkında hüküm vermektedirler. Hâlbuki bahsedilen bu konular bizim için gözlem sahasının konusu değildir. Hem "Gözlenemeyen şeylerden bize bahsetmeyin." deyip hem de gözlem dışı konularda konuşmak bir çelişki değil midir?
Bilim, deney ve gözlem yapmaktan ibâret ise bilim kelimesinin ardına sığınıp gelecek hakkında kesin sözler söylemek bir çeşit falcılık sayılmaz mı?
6. Aynı şekilde “güzel ve çirkin” gibi kavramlarının karşılığı bilimsel verilerden elde edilemez. Meselâ iki sanat eserinden hangisinin daha güzel olduğu meselesi bilimsel bir alan değildir. En fazla iki eserden birisine bakıldığında hangi hormonların devreye girdiği gibi gözlem sahasındaki olaylar bilimsel alana girebilir. Hepsi bu. Yani sanat ve estetik de bilimsel değildir.
7. Yine bilim bize ahlâkî değerler açısından da bir yaşam şekli sunamaz. İyi-kötü, doğru-yanlış kavramları ve "Ben hayatımda hangi ahlâkî değerleri dikkate almalıyım?" soruları da bilimsel çalışma sahasının dışındadır. Yani bilim, dünyanın sosyal düzeninin şu anda hangi durumda olduğunu bize söyler ama hangi durumda olması gerektiğini söyleyemez. Bundan sebep "hayatın amacı" gibi kavramlar da bilimin konusu olamaz.
SONUÇ
O hâlde varlık konusunda insanların aklına sınır koyma çabası neden? "Hayır! Beş duyu organınla algılayamadığın şeyler yoktur. Onları kabul edemeyiz!" diye mantıksız bir baskı yapmak niye?
İnsanoğlunun duyuları henüz bazı şeyleri algılayamıyor diye "O şeyler yoktur!" demek; tıpkı doğuştan itibâren gözleri görmeyen birisinin "Dört duyu organım ile algılayamadığım şeyler yoktur. Renklerin varlığını kabul etmiyorum." demesi gibidir. Varlığın sadece bizim 5 duyumuzla algılayabildiğimiz şeylerden ibâret olduğu iddiası nereden çıktı? Bu gereksiz ve dayanaksız sınırlama hangi amaçla insanlara dayatılıyor?
"Benim algılayamadığım şeyler yoktur. Var olduğunu kabul etmem." demek ve bunda ısrar etmek "Henüz keşfetmediğimiz canlı türleri, mekânlar, maddeler vb. şeyler yoktur." sözü gibi hatalıdır. "Henüz bana ulaşmayan hiçbir olay yaşanmamıştır." demek kadar da mantıksızdır.
Elbette bu maddeleri arttırmak mümkündür.
Sonuç olarak net bir şekilde bilmemiz gereken şey şudur:
“Bir şeyin kabul edilebilir olması için illâ ki "bilimsel yöntemle gözlenebilir olması" şart değildir.” Ve yine bilinmelidir ki “Bilimsel olmayan, gözlenemeyen her şey hurâfedir.” diye dayatmanın aslında ta kendisi hurâfedir. Hiçbir mantıklı dayanağı olmayan bir görüştür.
(...)
👤 Mehmet Yalçın, 2020
📖 “Gerçek Mucize” Çalışmasından...
14 notes
·
View notes
Text
küçük kızçe liseye başladı dün akşam yemeğinde sohbet ederken okulla ilgili "adabı muaşeret" derslerinin olduğunu söyledi. hepimiz ay Allah'ım bu muhteşem bir olay yahu gerçekten çok iyi olmuş dedik. yeni neslin öncelikle ihtiyaç duyduğu konu.
32 notes
·
View notes