#çocuk hapishaneleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Şehid.Sinvar...
23 yılı koyun önünüze önce. Bir dava, bir halk, bir ideoloji için feda edilmesi az mı?!
Hem de dünyanın en vahşi bir rejimin zindanları olsun bu. Aylarca güneşsiz, yıllarca psikolojik baskılı...
Samir Kuntar anlatmıştı; "Domuz eti katılmış yemek, içine idrar katılmış su, bir tarafını farenin yediği peynir ve bunları verirken bilerek, ruh sağlığını bozmak için özellikle söylemek mahkuma...
"İsrail hapishaneleri dünyanın hiçbir hapishanelerine benzemez, hafsalanızın almayacağı fiziki ve psikolojik işkenclerle doludur" diye de eklemişti o mazlum şehid.
Samir Kuntar da 30 yılı aşkın kalmıştı zindanda ve ismi "Esirlerin Komutanı" diye anılıyordu. O da mübadele ile özgürlüğüne kavuştu sonra. Suriye savaşında da şehid oldu.
Sinvar, böylesi bir yaşamın içinde esasen müebbet almıştı. O da Direnişin mubadele marifetiyle serbest kaldı.
Kaldığı yerden bu sefer başka şekilde başladı mücadelesi.
"Ödediğim bedel yeter artık. Bana da çoluk çocuk lazım, torunlarımla vakit geçireceğim, bağ bahçe ile uğraşacağım bir ortam istiyorum" deseydi eğer, muhtemelen kimse itiraz etmezdi.
Yorgun, bitkin, hırpalanmış bir bedenden kim daha ne isitesin ki?!
Ama Sinvar da Samir de, cezaevi sonrası bu sefer de savaş cephelerine yöneldiler. Hem de ön saflara...
Böylesi durumda bizim mahalleden bazı laflar gelir de aklıma; "Biz bedel ödedik!" dedikleri şeye bakarken bile utanırım.
"Kaç yıl hapis, kaç kaburga kırığı, hangi malın mülkün müsaderesi, hangi evlat, hangi makamı feda?!" sorularının cevabı, nasıl bir üçkağıtçılıkla karşı karşıya olunduğunun da cevabına hizalanıyor aslında...
Cesarete Serdar olan Sinvar'a selam olsun.
Yaşadığımız çağa çok büyük bir sayfa açtı, ruhu şad olsun.
4 notes
·
View notes
Text
DOST HANÇERİ BAŞKA BİR ŞEYE BENZEMİYORMUŞ, CANIN YANDIĞINDA KOŞTUĞUNU ADAM KOŞTUĞUNU ADAM YAKINCA CANINI NEREYE GİDECEĞİNİ BİLEMİYOR İNSAN, EN KÖTÜSÜ O DA DEĞİL AMA KIZSANDA,NEFRET ETSEN DE HÂLÂ SEVİYORSUN DOSTUNU EN KÖTÜSÜ O İŞTE. DOST HANÇERİ BAŞKA BİR ŞEY.
#suskunlar damat#suskunlar ahu#suakunlar#suskunlar bilal#suskunlar ibrahim#suskunlar#ahmet kaya albüm#ahmet kaya penceresiz kaldım anne#ahmet kaya yakamoz#ahmet kaya beni vur#ahmet kaya#Ahmet kaya#devrimciler#çocukluğumu çaldılar#çocuk hapishaneleri#devrimcilerin katli#fyppage#fyp#fypシ#fypage#fypfypfypfypfypfypdypfypfypfypfypfypfyfpfyfpfyp#fypyes#fypppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppp#fypsounds#dash commentary tbt.#ooc tbt .#headcanon tbt.
5 notes
·
View notes
Photo
Gorki 'Benim Üniversitelerim' kitabında hapishaneleri üniversite olarak görmektedir. Bu sözün sahibi Feride Çiçekoğlu. 12 Eylül sonrasında 'Komünizm propagandası' yaptığı iddiasıyla tutuklanıp Ulucanlar Cezaevi'nin Kadınlar Koğuşu'nda yatmış. Orada kaldığı iki yılda şahit olduğu olayları derlemiş, düzenlemiş önce filminin senaryosunu yazmış sonra da bu kitabı yazmıştır. Kitapta düşünce suçundan ya da neden hapishane de yattığını bilmeyen kadınlar mevcut . Zorla evlendirilmek istenen kadınları ve siyasi suçluları özellikle belirtmiş yazar . Roman günlük şeklinde ilerliyor. Barış'ın ağzından mektuplar yazılarak dışarıda onu bekleyen İnci'ye hapishane de olup bitenler anlatılıyor. Kitabın dili ise sade ve anlaşılır . Barış tahmini beş yaş civarında. Dışarda bakacak kimsesi olmadığı için annesi ile hapishane de kalmak zorunda olan bir çocuk. Sürekli soru soruyor ve aldığı cevaplar ise onu çoğu zaman tatmin etmiyor. Çünkü hapishane ortamı bir çocuğun hayal dünyası kadar masum bir yer değil. Eklemek istediğim bir iki cümle var. Ülkemizin adaletinin en büyük ayıbıdır düşünce suçu. Kimse fikrinden ve görüşünden dolayı yargılanamaz ama hala aradan yıllar geçmesine rağmen günümüzde bile birşeyleri söylerken fikrimizi belirtirken acaba diye önce bir süzgeçten geçiriyoruz. Yıllar geçti ama biz adalet konusunda ne kadar ilerledik bu soru ile vicdanlarınızı başbaşa bırakıyorum . Keyifli okumalar.. 🍁 📚 #FerideÇiçekoğlu #UçurtmayıVurmasınlar (Bursa) https://www.instagram.com/p/B6s7JJwAsi5/?igshid=157b4he6midq4
0 notes
Photo
her yer market. içinde bin bir çeşit ürün, yemek, içmek ve tüketmek için. her biri bozulmuş doğanın, katledilmis çevrenin bir parçası. her yer avm. içinde bin bir çeşit giyim-kuşam şu, bu. her biri köle gibi çalıştırılan insanların kanlı emeğinin karşılığı, ürettiğine sahip olamayacakların alınteri. her yer beton, karayolu, uçak ve bilumum araba. asla geri dönülemeyecek bir doğa katliamının eseri, çocuğuna nefes alacağı bir dünya bırakmayan babalar ve annelerin bencil tercihi. bunları bu hale getiren kim?
dünya kuruldu kurulalı şiddeti, üretenlerin ıslahı için uygulayan kim?
kim yaptı bombaları, silahlari ve kahrolasıca hapishaneleri? kim, bu yesil-mavi hayatı, gri - kara hale getirdi?
ve neden kıyıya vurmuş bir çocuk bedeninden daha kıymetli, boktan bir marketin camı?
ve ben neden yanan otomobile ağlıyorum, koskoca ülkeler küle dönerken, neden huzurluyum başkasının yaşayamadığı hayatı yaşarken?
#g20hamburg #welcometothehell #cehennemehosgeldiniz
7 notes
·
View notes
Photo
Kamboçya'da yabancıların yani bizlerin yiyecekleri tamamen ithal olduğu için aşırı PAHALI. Ya da şöyle söyleyim; Türkiye ile aynı... Khmerlilerin yiyeceklerini yiyebilirseniz evet UCUZ. Ben yiyorum. Mesela pilavları muhteşem... Deniz mahsülleri iyi... Güney Asya ucuzdur!.. Bu şehir efsanesi bitmeli artık. Küçücük mutfaksız odaların kirası 80 dolardan başlıyor. Adana, Mersin'de aynı paraya iki oda mutfaklı ev kiralarsın. 2 odalı mutfaklı Avrupa sitili evde oturacağım derseniz 250 dolardan başlar... Bizim görgüsüz Türkler buralara gelince her Asyalı kadının vereceğini zannediyorlar... Tabi gerçekle yüz yüze kalınca eşekten düşmüş gibi oluyorlar. Bir diğer şehir efsanesi çocuk seksi... Burada çocuk seksinin cezası 9 yıldır. Kamboçya hapishaneleri bu suçtan yatan Alman, Amerikan, Rus ve Türklerle dolu... Ayrıca her gördüğünüz kadın boynunuza sarılıp size vermez. Gidersin kerhaneye 30 doları bayılır 10 dakikada işini görür çıkarsın. Taş gibi manita istersen ücreti 100 dolardır. O da evine gelir ilk mevzudan sonra alır çantasını gider. Hop nereye dersen çantayı yersin kafana... Çoğunlukla eve getirdiğin hatun memelerine ilaç sürmüştür. Sen yalarsın o memeleri 1 saat sonra mışıl mışıl uyursun. Kadın ne var ne yok toplar gider. Etrafta o hava attığın I phone telefonunu bile alıp gitmiştir hatun. Uyanınca görürsün ebenin örekesini... Ya da kadın sana banyo yap aşkım der. Sen banyodayken fahişe ne var ne yok toplar kaçar. Sen elin zikinde banyodan çıktığında görürsün gerçeği. Polise gitmeye kalkışırsan, ikinci darbeyi yersin... Polis işini yapmak için senden en az 100 dolar üfürmek ister... Yani "sırf belden aşağı muhabbet" için buraya gelmeyi düşünenler varsa gitsinler Ukrayna'ya... Hiç değilse oraya uzaklık 1 saat... Kamboçya'ya gelmek için Türkiye'den kalkıp 10 saat uçak yolculuğuna ne lüzum var?.. Aktarma sürelerini eklemedim... Bizim sığır Türkler bi süre sonra eli zikinde gezmeye başlar. Burada love story arayan Türkler hatta tüm yabancılar avucunu yalarlar. Aşk maşk yok burada boşuna heveslenmesin kimse. Unutmayın; sizi burada yürüyen bankamatik olarak görüyorlar... Ayrıca bazen dinci Türklere rastlıyorum. Ulan biz Türkiyeden din yüzünden, din baskısı yüzünden, hırsız Tayyip'in haraç babında vergilerinden bıkmış buralara gelmişiz, sen burada dincilik yapıyorsun. Ziktir git Arabistana. Ne işin var Budist Kamboçya'da... Bu yüzden Türk görünce kaçın... Ateist olanları da farklı değildir... Çünkü Türkler kifayetsiz ve beceriksizler. Kafayı din ile bozmuşlar. Paraları bitince size yanaşırlar. Zaten Tayland artık kalıcı vize vermiyor. Bu yüzden ipini koparan Kamboçya'ya geliyor. Kamboçya'da şunlar olmaz: Kimse size omuz atmaz. Kimse size kıl kıl bakmaz... Kimse size bu cuma neden Tapınağa gelmedin diye hesap sormaz... Kimse size kadın olun erkek olun; şort giydin diye taciz etmez. Burası yabancı kadınlar için bir cennet. Taciz, tecavüz Kamboçya'da asla olmaz. Kimsenin silahı yoktur. Trafikte maganda asla göremezsiniz. Kamboçya'da iş yapmak isteyenlere tavsiyem şu. Burada asla ama asla Türklere para vermeyin. Uzak durun Türklerden. İş yapmayın onlarla. Paranız g��me gider. CEM AKKILIÇ
0 notes
Text
Ali Eşref Dervişiyan
25 Ağustos 1941, Kirmanşah doğumlu. Bir süre öğretmenlik yaptı. 1966 yılında Fars Dili ve Edebiyatı lisansını aldı, daha sonra Eğitsel Psikoloji lisansı aldı. 1971-78 arasında Bu Vilayetten adlı öyküsü ve siyasi faaliyetlerinden dolayı üç kez hapsedildi ve kalem yasağı geldi, on bir yıl hapis cezası aldı. Şubat Devrimi sırasında, halkın hapishaneleri işgal etmesi sonucu serbest kaldı. Bazı eserleri, İngilizce, Fransızca, Rusça, Almanca, Kürtçe, Türkçe ve Ermenice gibi pek çok dile çevrildi. Kısa öykü kitapları ve romanları: Bu Vilayetten, Abşuran, Ekmek Mevsimi, Babanın Şarkılarıyla, Hapishane Öyküleri, Hoyrat, 18. Hücre, Toplu Öyküler, Bulutlu Yıllar (iki cilt), Koğuş Öyküleri, Bir Gözün Kara Bulutu; Çocuklar ve gençler için öyküler: Bin Gözlü Bulut, Ne Zaman Dönersin Abi, Çocuk Kütüphanesinde Yangın, Okulumuzun Duvar Gazetesi ve birçok yazınsal makale ve derleme. Yayına hazır: Hep Anne (roman), Sıcak Taze Öyküler (kısa öyküler), Sevdiğim Öyküler (derleme ve eleştiri,2 cilt), Samed Behrengi Anısına, Çağdaş Kürt Kısa Öykücülüğü.
0 notes