#çizgili
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Kaygıyı nasıl durdururum bilmiyorum, belki durduramayız. Belki büyüyünce aynen böyle oluyordur, daha az neşeli oluyorsundur..."
Ters Yüz 2
#tersyüz2#picsar#disney classics#disney#disney channel#inside out 2#inside job#inside out fandom#inside out anxiety#inside out joy#books#i love you#sevgilim#post#semamagokyuzuolmayan#love#blog post#my post#long post#text post#çizgiroman#çizgili#cizgifilm#çizgifilm#çizgi film#çizgi roman
12 notes
·
View notes
Text
#çizgili pijamalı çocuk#john boyne#kitap alintilari#kitap alıntısı#kitaplar#kitapokumak#kitap kesitleri#kitap#my post
71 notes
·
View notes
Text
Buraya isteğim dışında getirildin, tıpkı benim gibi. Eğer bana sorarsan hepimiz aynı gemideyiz ve gemi su alıyor.
#alıntı#sözler#güzel alıntılar#kitap okumak#my post#kitap alintilari#text post#çizgili pijamalı çocuk#savaş#kitap aşkı#kitap alıntıları
18 notes
·
View notes
Text
---
Annem, ilk görev yeri olan bir Karadeniz vilayetinde aylarca kaldıktan sonra İç Anadolu'daki memleketine ilk kez dönerken dağlar bitip de dümdüz ovalar başladığında ağlamaya başlamış, "oh be önünü arkanı görüyorsun, karşından dostun mu düşmanın mı geliyor biliyorsun" diyedkffkdk. Ayların birikmiş duygularının ne şekilde dışa vuracağını bilemiyor insanflflfş
Ben de minik köyümün uçsuz bucaksız düzlüğünden sonra annemin tersine şuncacık tepeleri görünce mutlu oldum.
Hollanda güzel, sakin, düzenli, huzurlu ama çok baskın bir yapaylığı ve yavanlığı var.
“God created the earth, but the Dutch created Holland" diyorlar, daha iyi özetlenemezdi sanırım.
#birkaç saat sonra gelen edit#nope nope hollanda benim minik cennetim#çizgili defterim#yeni dökülmüş pürüzsüz asfaltım#birlikte bitiş noktasına ulaşmış döner ve ayranım#ben ondan razıyım ve artık çöplerimi düzgün ayrıştıracağımfkfkfl
38 notes
·
View notes
Text
MARY ON A CROSS
#mary on a cross#kesfet#keşfet#animasyon#anime#dragon#ejderhanı nasıl eğitirsin#video#youtube#videos#çizgi roman#çizgili pijamalı çocuk#video game#music#dark and beautiful
6 notes
·
View notes
Text
çizgili pijamalı çocuk'a başladım, daha 52'deyim ama şimdiden yüreğimi burkuyor kitap. ben ilerleyen sayfalarında nasıl olacağım acaba bu kitabın...
30 notes
·
View notes
Text
şimdi geçmişe bakıp ne kadar aptal olduğumu görüyorum.
2 notes
·
View notes
Text
Başlıyorum 🩵
#gökyüzünüvemaviyiçoksevdiğimdoğrudur#mavi#papatya#gökyüzü#kitap#tebessüm#çay#kadrajımdan#Çizgili pijamalı çocuk#john boyne#Yorganımla aynı ☺️
8 notes
·
View notes
Text
Gözlerini kapattığında etrafındaki her şey boş ve soğuk geldi, sanki dünyanın en ıssız yerindeydi. Hiçliğin ortasında...
#keşfet#sözler#acı#söz#yalnızlık#beni öne çıkar#ölüm#çizgili pijamalı çocuk#kitaplar#kitapkokusu#kitap alıntıları#kitap alıntısı#kitap alintilari
3 notes
·
View notes
Text
Buz gibi yanağa çay bardağı koymak çok zevkli çok güzel hissettiriyor bi de gözleri kapayınca rengarenk upuzun şekerli kaydirakllardan kayıyormuş hissiyatı veriyor bi set Quren yaw ooo müthiş
0 notes
Text
Tatlı Komşum! (1) (Furkan 31 Y., Manisa)
Olacaksan evli kadınla olacaksın derdim her zaman; çünkü sen de evlisin o da, müsait değilim dediğinde anlar, zırt pırt çağırıp beni oraya götür buraya götür demez, ay sevgililer gününü unuttun, doğumgünümde bir çiçek bile almadın diyemez. Canı istediğinde çağırır gidersin, canın istediğinde çağırırsın gelir, bağlılık olmaz, yarım saatte bir mesaj yazmadın diye küsüp trip atmaz. Çapkınlık mevzusu açıldığında arkadaş arasında beylik haline gelmiş laflarımdı bunlar...
İsmim Furkan, 31 yaşında, evli, tek çocuklu, özel sektörde çalışan, yakışıklı olduğu söylenen biriyim. Karımla severek evlendik. Karım öğretmen benden 1 yaş küçük. Hovardalığı her zaman sevdim, ama her zaman da dikkatli oldum. Manisa'da yaşıyoruz. Gelelim başıma gelenlere. 2 yıl önce Kasım ayında bir daire alma fırsatı doğdu, aileler yardım etti, biraz kredi çektik, 5 katlı, çift daire bir binanın 3. katından bir daire aldık. Daire ikinci eldi, taşınmadan önce boya badana yapıyorduk. Akşam üzeri iş çıkışı ben, fabrikadan bir abim (fabrikada da boyacı) ve karım birlikte, boya kokusu çıksın, çabuk kurusun diye pencereler ve dış kapı açıktı.
Birisi, "Merhaba!" diye seslenince koridora çıktık karımla. Kısacık simsiyah saçları, müthiş güzel bir yüzü olan, 1.65 boylarında, zayıf, kot gömlek ve pantolonlu, ama muhteşem çekici bir kadın çaydanlık ve çay bardaklarıyla kapıda duruyordu. Arkasında karşı dairenin kapısı açıktı. "Hoşgeldiniz, size çay yapmıştım!" dedi. Karım koşup çaydanlığı aldı, içeriye buyur etti. Kadın, "Ben Ebru. karşı dairede oturuyoruz, hoşgeldiniz, daha erken gelmek isterdim, ama işten gel, yemek bulaşık ancak bu saati buldu!" dedi. Karşı kapıdan kocası çıktı, aynı karısının boyunda, zayıf, bıyıklı, kadınla tam ters görüntüde biri. Kadın ne kadar havalı ve Cool görünüyorsa, adam o kadar paspal, üzerinde hani pazarlarda satılan koyu renk çizgili bir polo tişört, altında penye diz altına kadar şort ve nefret ettiğim şort altına diz altına kadar gelen siyah çoraplar. Ulan evde bari giyme o çorapları, görgüsüz! Cevat'mış ismi, zerzevat gibi. Kadın ne kadar çekici geldiyse adam da o kadar iticiydi.
Neyse çayları hepimize servis etti, hep beraber 2'şer bardak içtik. "Biz sizi daha fazla tutmayalım!" dediler. Teşekkür ettik. Ama bu arada apartmanda pek komşuluk olmadığını, çünkü herkesin çalıştığını öğrendik. İşimize gelirdi aslında.
Bir hafta içinde taşındık. Taşındığımız akşam yine aynı olay gerçekleşti. Ama sanırım günlerden Cumartesi olması sayesinde poğaca ve kek te vardı çayın yanında. Ama kocası gelmedi bu sefer. Saat 22:00 civarı arabamda kalan ıvır zıvırı çıkarırken, kapı ağzında Cevat vardı. Abi diyemiyorum ama benden 9 yaş büyükmüş. "Ebru sizde mi?" dedi. "Ben inerken yoktu, ama bakayım!" dedim. Baktım, "Yok!" dedim. "Yine hangi kapıya daldıysa!" deyip kapıyı kapattı. Benim karım saat 22:00'de bana haber vermeden ortadan kaybolacak, ben de kapıyı kapatıp içeri gireceğim ha, imkansız.
Saat 23:45 gibi kağıt atıklarını bir çuvala koyup çöpe atmak için indim. Ebru arabayla yanaştı. Beni gördü, gülümseyip, "İyi geceler!" dedi. Önümden binaya girdi. Merdivenlerden çıkarken arkasından baktım. Sanki biri götüne bakıyor dedi kadına, ikinci katta aniden kafasını çevirip baktı. Önüne dönüp evine girdi.
Ertesi akşam saat 20:30 gibi zil çaldı. Açtım. Ebru, "Yerleşe bildiniz mi?" dedi. "Nerdeee!" dedim. Buyur ettim, karım da geldi kapıya. Ebru, "Yok, siz gelin, bir nefes alırsınız!" dedi. "Peki olur!" dedik. Yarım saat sonra ordaydık. 12 ve 8 yaşlarında iki oğulları vardı. Bizimki de 7 yaşındaydı. Onlar odaya çekilip bilgisayar oynamaya başladılar. Cevat dönüp, "Ebru, bira getir!" dedi. O ana dek görmemiştim, koltuğun yanında yerden aldığı boş şişeyi karısına uzatıp, bana dönüp, "İçersin değil mi?" dedi. Şaşkınlıktan içerim bile diyemeyip kafamı salladım. Kadınlar da kendilerine kahve yaptılar.
O arada öğrendik. Cevat'ın büyük bir bisiklet firmasına malzeme üreten bir fabrikası vardı OSB'de, fabrikayı biliyordum. Kadının da çarşının göbeğinde bujiteri parfumeri dükkanı varmış, (ulan bunlar neden bu binada oturuyorlar diye düşündüm ilk an), dükkanı karım da ben de biliyorduk, iki katlı kocaman bir dükkandı. Ebru, "Taşınacaktık..." dedi, sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi, "Ama iki yıl önce bana dükkan açtık, sonra da dükkan sahibi satmaya karar verdi. Dükkanı satın aldık. O yüzden kaldık. Hatta borçlar bitene dek burdayız!" dedi gülerek.
Bu arada dikkat ettim, ben 1 bira bitirene dek Cevat 3 içmişti. Kahveden sonra Ebru karıma da bira teklif etti, ama karım, "Ben içmem!" dedi. Ebru, "Ben içsem mahsuru var mı?" deyip kendine de bir bira açtı. Her seferinde de aynı işlem oluyordu, adam kısaca, "Ebru bira!" deyip, boş şişeyi veriyor, kadın dolusunu getiriyordu. Aslında genel anlamda güzel sohbet oldu. Ben de 3 bira içtim, ama adam yanlış saymadıysam 12 tane içti, o ufak tefek adama gram birşey olmamıştı. Eve dönünce karımın anlatışından Ebru'yu çok sevdiği belli oluyordu. Bunda hediye ettiği Teaserların ve incik boncuğun etkisi var mı bilmiyorum.
Hemen hemen her akşam ya Ebru bizde, ya biz onlardaydık. Cevat çok nadir geliyordu, zaten gelse de ben onun içtiği birayı karşılayamazdım. İlk seferinde aldım 15 bira adama yetsin diye bir taneyi emzik gibi ağzımda tutunca anladı sanırım, "Ebru bira getir!" dedi yine. Ebru gidip evden bira getirdi. Cevat, "Kardeş, bana her hafta 10 kasa bira gelir, biliyorsun seviyorum birayı, o yüzden senin almana gerek yok. Canın istedi mi çal kapıyı iste Ebru verir!" dedi. İste Ebru verir kısmında gülecektim, ama yemin ederim Ebru gözlerime bakıp, "Veririm!" dedi gülümseyerek. Bereket yanımızda karım yoktu, çay koymaya gitmişti. Adam lafın nereye gittiğine bakmayan, sonradan görme bir tipti...
Şubat ayında 15 tatil olduğunda, karımla oğlumuzu da alıp memleketimize aileleri ziyarete götürüp bırakıp geldim. Bu her yıl yaz kış yaptığımız bir rutindi. Geri geldiğim Pazartesi akşamı zil çaldı. Ebru, "Maç varmış (tuttuğum takımın maçı vardı) galiba, Cevat seni çağırıyor, yalnız oturmasın kukumav kuşu gibi dedi!" dedi. "Olur!" dedim. 10 dakikaya gittim. Biralar su gibi akıyordu. Cevat, "Seviyorum senle içmeyi be Furkan!" diyordu. Sonra Ebru, "Ben mutfakta dizi izleyeceğim!" deyip gitti. Bira bitince Cevat sadece, "Ebruuuuu!" diye sesleniyordu...
Maç bitince telefonum titredi. Aldım telefonuma baktım. Ebru fotoğraf çekip yollamış, mutfakta masada bira ve çerez var önünde ve "Ben de seviyorum seninle içmeyi!" yazmış. "O zaman ben eve geçiyorum, 10 dakika sonra gel!" yazdım. "Tehlikeli!" diye yazdı. Telefonu sessize aldım, yazışmaya başladık. O gelemem dedi diye kalkmadım ben de, maçın geyiğini yapıyorduk Cevat'la. "Ebruuuu!" dediğinde bira geliyordu, ama her seferinde Ebru koridora çıkıp Cevat'ın görmeyeceği pozisyona geçip, boğma işareti yapıyor, kafasına vurma işareti yapıp, gülüp mutfağa gidiyordu...
Saat 24:00'e gelirken kalktım. Cevat yine yerinden kalkmamış, kapıdan geçirmek Ebru'ya kalmıştı. Kendime çekip dudağından öptüm. "İyi geceler!" dedi gülerek. "İyi geceler!" dedim içerden duyulacak sesle. Eve geçip, "Offf, ne tatlı dudaklar!" yazdım. "Daha tatlı yerlerim var!" yazdı. "Onların da tadına bakmak isterdim. Gelsene!" yazdım. "Bu saatte imkansız, ama orda olmak istediğimi bil!" yazdı.
Sabah işyerine telefon edip, biraz geç kalacağımı söyleyip, öğlene kadar izin aldım. Cevat 09:00'da gitti. Ebru 10:00'dan sonra çıkıyordu evden biliyordum. Mesaj attım, "Ben evdeyim, hadi gel!" dedim. "Tamam!" yazdı. En az 15 dakika gözümü kırpmadan kapı deliğinden baktım. 15 dakika sonra kapının arkasında o filmlerde dizilerde seyrettiğimiz kapıdan girer girmez birbirine yapışıp delice sevişen çiftler gibi hem soyunmaya çalışıp, hem de öpüşüyorduk. Erik tipi denilen bir kalçası vardı ve bu kadında sevdiğim bir özellikti. 75 beden vardı sanırım göğüsleri, göğüslerini ağzıma alıp, kalçalarının ikisini birden sıkıyor okşuyordum. Yatağa sürükledik birbirimizi.
Öpüşerek altıma alıp, amcığına girdim, çünkü haftalardır bu kadını düşlüyordum, daha fazla ön sevişme yaparsam yatağa boşalacaktım. Ne kadar kontrol etmeye çalışsam da (normalde ederim) o orgazm olmadan boşalacağımı söyledim. "İçime değil!" dedi. Zaten zor geri çekilip başta korktuğum şeyi yaptım, yatağa boşaldım. Ebru, "Benim dükkana gitmem lazım!" deyip kalkıp giyindi. Kendi kendime (Tamam Furkan bu ilk ve sondu, ne o oğlum kerhaneye ilk kez gelmiş ergen gibi?) dedim. Tam bu düşüncelerle boğuşurken. Giyinmiş halde yatakta yanıma oturdu. Bu kadın düşüncelerimi okuyordu. "Dert etme, aşırı heyecan ikimizi de gerdi. Sen erken geldin, ben kasılıp gelemedim. Daha vücutlarımız birbirini tanıyacak, tenlerimiz uyumlu, bunu ilk akşam hissettim!" dedi. Sonra beni öpüp kalkıp gitti...
Kendimi ergen gibi hissediyordum. Kadında gerçekten müthiş Cool bir hal vardı ve ben beni seçtiğini düşününce havaya giriyordum. Tüm gün yazıştık. Bana, "18:30'da sendeyim, akşam üstü kapıyı bacayı kontrol et!" yazdı. Karanlık odada pencerenin ardında bekledim yarım saat. Arabası geldiğinde merdivenleri kontrole başladım. Zaten sorun yoktu, karşı kapı yerine bize girecekti. Kapıyı açıp aralık bıraktım.
İçeri girdiğinde direk kucakladım. Bacaklarını belime doladı. Kollarımda doğru yatak odasına götürdüm. Yatağa yatırıp çizmelerini ve montunu çıkardım. Kucağıma alıp sırtımı yatağın bir tarafındaki duvara dayadım. Öpüp okşamaya başladım. Alışmıştım bile, sabahki o ilk heyecan yerini şehvete bırakmıştı. Dudaklarını boynunu yaladım, kazağını çıkarıp göğüslerine indim. Göğüs uçlarını dudaklarımla ezerken alttan pantolonunun üzerinden amına baskı yapıyordum. Yatakta ayağa kalkıp dans edercesine hareketlerle üstündeki herşeyi çıkardı. Ben de o anda eşofmanımı sıyırıyordum oturduğum yerden...
Ayakta duvara tutunup amını ağzıma dayadı. Yalayıp yuttum, dilimle sikerken ellerim kalçalarından tutmuş, ağzıma daha çok bastırıyor, okşuyor, sıkıyordum kalçalarını. Ebru inliyor, "Harikasın!" diyordu. Ben de, "Yok böyle bir tat!" deyip emmeye devam ediyordum. Kasılarak orgazm oldu, ağzıma sularını akıttı. Dizleri tutmaz gibi oldu. Orgazm olması bitince kucağıma oturup göğüslerini ağzıma verdi. Amını yarağıma sürtüyor, vıcık vıcık olmuş amına yarağımın kafasını alıyor, sonra ani hareketle dışarı çıkarıyor, zaman zaman saçlarımdan çekerek kafamı göğüslerinden uzaklaştırıp dudaklarını dudaklarım arasına alıyor, diliyle dilimi iğfal ediyordu. Bütün sikişin kontrolü ondaydı.
Sonra tek hareketle yarağımı amcığına alıp, "Ohhhh!" diye inledi. Başrol onundu, "Immm!" diye bir ses çıkardım ancak. Kucağımda hoplamaya, göğüslerini yalatıp, dudaklarımı öpmeye, yanaklarımı öpmeye devam etti. Kucağımda onu tutmakta zorluk çekiyordum, belini kalçalarını tutmaya çalışırken ellerimin arasında kayıp gidiyordu. Birkaç dakika sonra sadece, "Oh, oh, oh, oh!" diye kısa inlemelerle orgazm oldu. Bir dakika yarağımı içinde tutup kalktı. Yarağımı ağzına alıp, "Hadi erkeğim, geç kaldım, akıt döllerini komşuna!" dedi. Daha cümlesi biter bitmez doldurdum ağzını, sanki sabah boşalmamış, günlerdir biriktirmişim gibi. İki dakika yalandı, temizlendi, kalktı, giyindi ve "Aşkım yarım saate yemeğe çağıracağım haberin olsun!" deyip apartman boşluğunu kontrol edip gitti.
Koridordaki ışıkta bile sakallarımın sürtmesinden kıpkırmızı olmuş çenesini yanaklarını görebiliyordum, ama o aldırış etmeden girdi evine.
[Furkan]
129 notes
·
View notes
Text
Doksanlı yılların sonu cebimde doksanlık Cengiz Kurtoğlu kaseti...
Kısa samsun içiyorum o zamanlar...
üzerinde “Sigara içmek öldürür” gibi şeyler yazmıyor henüz...
Bir kıza aşık olmak için e posta adresi gerekmiyor ve ona yazmak için ısırılmış elma logolu telefonlar...
Mahallenin kızlarıyla sek sek oynuyoruz ve hep kızlar kazanıyor...
Kızlar hep kazanıyor , kızlar hep kazanır…
Bir şişe şarap bir fruko gazoza tekabül ediyor ve yanında tuzlu leblebi...
Amerika orta doğuya girmemiş, Yaser Arafat halk kahramanı,israil bütün devletlerin düşmanı...
her yer biraz gazze...
yürürlükte değil asgari geçim indirimi…
Doksanlı yılların sonu dudağımda nihavent bir ıslık...
Çizgili büyük boy defterin orta yaprağını kopartıp mektuplar yazılıyor Cengiz Kurtoğlu eşliğinde...
henüz saçlarına el değmemiş gözleri üç gök yüzüne eşit manitaya...
İlk aşkım sevgilim liselim benim…
Kalbin ortasından ok geçirmek ve bir ucuna adını yazmak adetten sayılıyor...
bir de leblebi tozu diye bişey var bakkalda satılıyor...
Sırtını verdiğinde bir arkadaşa bir arkadaş ,bir arkadaşın sırtı bir arkadaşa arkadaşlıktan çok daha fazlası...
Nasıl yakışıyorsa Türkan Şoray Kadir İnanır'a,
o kadar yakışıyor sakalları bir adamın bir kızın avuçlarına...
dudakları mevzu bahis değil…
Büyüyünce her şey güzel olacaktı güya...
Bak sevgilim Yeni Türkü söylüyor...
Biz büyüdük ve kirlendi dünya.!!!
41 notes
·
View notes
Text
"Başkasının Çizdiği Çizgiden Gitmek Özgürlüğüme Dokunuyor." Demiş Halikarnas Balıkçısı. Çizgili kağıda yazı yazmayı reddederken, hayatımda kendi yelkenimle, kendi çizdiğim rotada, korkusuzca seyir alan olmayı seçtim...!!!
111 notes
·
View notes
Text
Mart Ayı Okuduklarım ;
SİYAH LALE : Çiçek üreticisi derneğinin ilk siyah laleyi yetiştiren kişiye, ödül vereceği açıklaması ve genç bir doktorun siyah lale yetiştirmek için yaşadığı zorluklar. 10/8
BİR İDAM MAHKUMUN SON GÜNÜ : idam mahkumun olan birinin ceza evinde yaşadığı duyguları anlatıyor. 10/7
NOTRE DAMA'IN KAMBURU :Quismodo nun küçük bir çingene kızına aşık olması ve onun için yaptığı fedakarlıkları anlatıyor. 10/5
ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK :Brone afında ki bir çocuğun babasının işi üzerine şehir değiştirmeleri. Orada kendi yalnız hissetmesi evinin penceresinden gördüğü çizgili pijamalı insanları konu edinmiş. 10/8
HAYAL MEYAL :Kanser olan birinin öğrendikten sonraki zorluklarını anlatıyor. 10/8
TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT: Talat ve Fitnat ın aşkını anlatıyor ❤️10/10
BEYAZ GECELER :Kısa öyküler konu edinmiş 10/5
69 notes
·
View notes
Text
Urfa’lı ağanın biri, 'dünyayı gezip göreyim!?' demiş. Her yolculuğundan sonra köylüyü kahvede etrafına toplayıp, gezip gördüklerini anlatırmış ki marabasının da vizyonu genişlesin!
Köylü başlamış sormaya ; - Ağam bu sefer nere getmişsen !? - Afrike’ ye getmişeem. - Ağam Afrike’ de ne yaptin!? - Safariya cıkmişeeem. - Hele bu sefari ne ola ki ?! - Hele arabaya biniysen , araziye ovaya çıhiysen , bi heyvan göriysen , peşinden arabayı suriysen , heyvana yetişip tüfek ile vuriysen .
- Ağam sen hiç heyvan vurdiiin ? - Heee vurdim . - Ne vurdin ? - Zebra vurdim . - Ağam hele bu zebra ne ola ki ? - Eşeği biliysen ? - Hee . - Aha eşeğin siyah beyaz çizgili olanı . - Abooov.. - Ağam başka ne vurdin ? - Zürefa vurdim . - Hele bu zürefa ne ola ki ? - Eşeği biliysen ? - Hee . - Aha o eşeğin bacakları iki metre , boynu üç metre olanı . - Abooov.. - Ağam başka ne vurdiiin ? - Gergedan vurdim . - Hele bu gergedan ne ola ki ? - Eşeği biliysen ? - Hee.. - Aha o eşeğin derisi biraz kalın olani , bir de burnunda iki tane boynuz vardir . - Abooov.. - Ağam başka ne vurdin ? - Kobra vurdim. - Ağam bu kobra ne ola ki ? - Eşeği biliysen ? - Hee . - Eşeğinkini bilisen ? - Heee . - Aha onun dört metre olani ama eşek yoktir😊
Gelelim bizim meseleye.. Neymiş Enflasyon tek hanelere inecekmiş. Hee.. Yeniden değerleme oranı %122 Gübre %212 Elektrik % 275 Doğalgaz % 235 Mazot %400 İğneden ipliğe her şeye zam... Hee.. Ahaaa işte o zamlar var ya, o % 186 'lık Enflasyonun 4 metre olanıdır ama Enflasyon yogtir hülooooo...😅
26 notes
·
View notes
Text
Dağhan'ın hiç dövmesi yok ve onu bildim bileli "Anlamlı bir şey bulsam da dövme yaptırsam" diyen biri. Benim de ona ilk Babalar Günü için hediyem, bir dövme tasarımı oldu:
Ters üçgen, üçgenin altına yakın bir çizgi, çizginin üzerinde bir dağ. Bu tek çizgili ters üçgen, toprak elementinin simgesi. Toprak, oğlumuzun adı. Dağ da Dağhan'ı simgeliyor.
Dövmeciyi de ayarladım, Dağhan'ı gönderdim, yaptılar.
Dağhan geri döndü, dağın üzerinde bir ay parlıyor.
Benim ismimin anlamı "ay'ın efendisi"
🥹
27 notes
·
View notes