#Özcan Alper
Explore tagged Tumblr posts
Text
...ama insan yine de umut etmek istiyor. Çünkü umut etmeden yaşamak ne kadar zor değil mi? Bir gün hiç beklemediğin bir an hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi nasıl istediğimi anlatamam...
111 notes
·
View notes
Text
youtube
Nuit noire en Anatolie réalisé par Özcan Alper, avec Berkay Ateş, Taner Birsel, Sibel Kekilli, Cem Yiğit Üzümoglu 😍😍
Signalé par ma soeur ("dans la veine de Burning days")
Une parfaite parenté entre ces deux films très réussis (au-delà du fait que les deux réalisateurs portent le même patronyme) ; une préférence tout de même pour Burning days de Emin Alper
1 note
·
View note
Text
umarım beni anlarsın ve böyle çekip gitmemden dolayı kızmazsın. ne yapayım ki başka çarem yoktu, en doğru olan buydu. sanırım bir daha karşılaşmayacağız ama insan yine de umut etmek istiyor. çünkü umut etmeden yaşamak ne kadar zor değil mi? bir gün hiç beklemediğin bir an hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi nasıl istediğimi anlatamam. şimdi güneşli ve güzel günlere olan inancımızla sözleşelim. o günler geldiğinde seninle hep gitmek istediğimiz çocukluğumun geçtiği siyasümbül gölünün kıyısında birlikte geleceğe yürüyeceğiz. hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir gelecekte değil, çoktan başlamış bir gelecekte, bizim adımızı taşıyan bir gelecekte tüm sevgimle..
4 notes
·
View notes
Text
"ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni? daha da korkunç, bir başına değilsen oysa:"
gelecek uzun sürer, özcan alper
3 notes
·
View notes
Text
"Boynun gene boynun ve yüzünün üzgün yerleri,
Çok baktım ama seyretmedim sonra senden başka brşeyi.."
🎞Sonbahar / Özcan Alper
1 note
·
View note
Text
Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin kasabası
Taşra Horror
Dindar ve dürüst bir polis memuru, izole bir İskoç adasındaki köyde kaybolan bir genç kızı aramak için görevlendirilir. (Wicker Man, 1973, yönetmen Robin Hardy.)
Genç ve temiz yüzlü savcı Emre’nin tayini Yanıklar isminde bir kasabaya çıkar. (Kurak Günler, 2022, yönetmen Emin Alper.)
İdealist, Kadıköylü ve iyi kalpli Ali, isimsiz bir köye orman memuru olarak atanır. (Karanlık Gece, 2022, yönetmen Özcan Alper.)
Yazar Adam Scovell, Folk Horror Chain adını verdiği formülde, folk horror adı verilen türde bir filmin içermesi gereken unsurları şöyle sıralar: Kırsal bir coğrafya, bu coğrafyada izole yaşayan bir topluluk, bu topluluğun çarpık ahlaki inançları ve sonunda topluca gerçekleştirdikleri şiddet olayları. Yukarıdaki üç film de bu formüle uyan örnekler olarak değerlendirilebilir: Bir beyaz erkek bir görevle atanmış olduğu geri kalmış bir kasabaya gelir, orada kendi inanç ve ahlaki değerlerine uymayan bir grup insanla karşılaşır ve filmin sonunda bu insanlar tarafından, gerçek ya da metaforik anlamda, kurban edilir.
Folk horror, aslen 1960’ların sonlarından itibaren Britanya’da ortaya çıkan ve en çok The Wicker Man, The Blood on Satan’s Claw ve Witchfinder General gibi ilk dönem örnekleri ile bilinen bir tür. 2010’ların başlarından itibaren Midsommar, The Ritual ve The Witch gibi filmlerle tekrar popülerlik kazanan bu tür, kentleşmiş merkezlerden uzak, teknolojiden ve güncel seküler ahlaktan nasibini almamış bir grup insanın pagan yahut şamanik inançlarının sebep olduğu dehşet üzerinden, modernite ile modern öncesi arasındaki gerilimi sembolize eder. Türün 2000’lerin ikinci yarısında yeniden keşfinin Türkiye’deki tezahürünün cinler, batıl inançlar ve dini temalarla ilgilenen Dabbe gibi filmlere denk geldiği kabul ediliyor ancak ben son dönemde yapılmış taşra odaklı Türkiye sinemasının da giderek bu türe evrildiğini düşünüyorum. Zira bu filmler izleyiciye klasik bir korku filminin yaptığı gibi duyusal katarsisten ziyade modern ve antik, ilerlemiş ve geri kalmış, kentsel ve kırsal, doğa ve kültür gibi ikilikler üzerinden belirlenen ahlaki bir yol ayrımında doğru pozisyonu alma “imkânı” vaat ediyor. Bu da genellikle “kültüre değil, doğaya ait” olarak nitelendiren ve bu nedenle modern kapitalist toplumda “öteki” olarak kodlanmış taşranın filmin kentten gelen kahramanı karşısında homojen, değişmez, sırrı çözülemez, gizemli ve kötücül bir varlık olarak, düzleştirilmiş bir şekilde tasvir/temsil edilmesi demek oluyor. Bu taşra, kentli ve orta sınıf olarak hayal edilmiş izleyicinin bakış açısıyla şekilleniyor, onun endişeleriyle ilgili yerleşik klişelere oynuyor ve bu klişeleri yansıtıyor.
Gelgelelim kırsal yahut kentsel mekanlar hiçbir zaman tamamen doğal bir şekilde yahut kendiliğinden değil, daha çok tarihsel yapıların, sosyoekonomik koşulların etkisi ile yoğrulup şekillenirler. Taşranın “taşra” olarak adlandırılmasının ve bu şekilde kalmasının arkasında, kapitalist modern toplum ve uygulamaları bulunur. Devletin ve sermayenin gözünü dikmediği ve müdahale etmediği kentler düşünülemeyeceği gibi tamamen izole bir kırsal alan da düşünülemez; bu alanları oluşumunun arka planında emek politikaları, sömürü, ideoloji ve arazi yönetimi gibi sosyal süreçler çalışır. Yine de folk/taşra horror filmlerindeki kırsal temsili, sinemanın asıl tüketicisi olduğu varsayılan kentli izleyicinin bakış açısına ve kültürel kodlarına göre inşa edilir. Ancak bu temsilde arkaplanda işleyen maddi sebepler değil, kasabalı insanın özüne dair soyut varsayımlar ön plana çıkar ve bu varsayımlar her şeyin üzerinde kanat germiş, verili ve yüce bir ahlaki pozisyonun gölgesi altındadır. Bu ahlak, medeniyetin ve evrensel bilincin ahlakıdır. Kasabalılar, “geçmişin karanlığında sıkışıp kalmış tekinsiz insanlar” olarak gösterilirken aslında temsil edilen taşralı olmakla eşitlenen yanlış ve yoz ahlaki pozisyonlardır.
Folk horror janrası arkaik efsaneler ve mitolojilerden beslenir, bu açıdan günümüz Türkiye’sindeki politik buhranları temsil eder görünen bu “toplumsal gerçekçi” filmlerle karşılaştırılması ilk bakışta abes bulunabilir. Ancak eleştirel ekol perspektifiyle aydınlanmacılığın da bir mitoloji olarak değerlendirildiğini düşünürsek, bariz bir aydınlanmacı pozisyonda duran bu filmlerin de sırtını bir mite (taşranın bu dehşetengiz özü de kentsoylular nezdinde bir şehir efsanesi değil midir?) dayadığı iddia edilebilir. Sonuçta soykırımlar, iki büyük dünya savaşı, kolonyalizm, ırkçılık gibi insan aklının sebep olduğu türlü başka kıyım Adorno ve Horkheimer’a göre din-sonrası, rasyonel ve uygarlığın beşiği aydınlanmacı ideolojiye içkindir ve bu ideolojinin sonuçlarıdır. Bu anlamda folk horror ne kadar mitoloji kökenliyse, taşra-horror da o kadar mitoloji kökenlidir.
Folk/taşra horror türünde, izole kasabalarda yaşayan bu insanların ahlakları gibi toprakları da kurumuştur. (Wicker Man‘de kasabalılar kuraklıktan kurtulmak için düzenli olarak insan kurban etmek zorundadır; Kurak Günler‘de ve Karanlık Gece’de toprağın ve ahlakın verimsizliği insan yutan obruklarda kendini belli eder.) Bu kasabalarda yaşayanlar medeniyetle henüz tanışmamışlardır ve bu medeniyet öncesi halleri çok basit metaforlarda kendini gösterir (Karanlık Gece’de köylü kıza okuma yazma öğreten, kasabayı French Press teknolojisiyle tanıştıran Ali karakteri gibi). Bu insanlarin uygarlık dışılıkları henüz ölüm gerçeğini tam olarak hayatın dışına atamamış oluşlarında da kendini gösterir; öldürme eylemi onlar için sıradan ve hatta karşılığında getireceği şeyler düşünüldüğünde tercih edilesi bir seçenektir. Modernlik öncesi döneme sıkışmış ve bunu kendi doğalarına özgü bir inatla sürdüren karakterler, kültürün bağrından çıkıp gelmiş medeniyet temsilcisi yabancıyı kurban eder ve bunu illa pagan bir ritüel eşliğinde yapmaları da şart değildir. Kurban etme eylemi, Kurak Günler ve Karanlık Gece’de olduğu gibi namus cinayeti gibi taşraya özgü “arkaik” gelenekler şeklinde de ortaya çıkabilir. “Kaba” insanlar ile toprak arasındaki bağ işte böyle son derece dolaysız ve abartılı bir şekilde tasvir edilir. En çok kindar, cahil erkekler, bencil ebeveynler, ya kurnaz ve işgüzar ya da en iyi ihtimalle saf ve deli olarak temsil edilen kasabalı karakterlerde cisimlenen soyut ve kaba genellemeler, bu geri kalmışlığı, medeniyet dışılığı bir kader gibi coğrafyaya, toprağa mıhlar.
Bunlar elbette belirli bir coğrafya ve sınıfa ait olduğu düşünülen bir ideolojinin soyutlamalarıdır. Kırsal alanlar genellikle öteki olarak çerçevelenir ve içler acısı durumumuzun sebebi/sonucu/temsili olarak kurulur. Adeta medeniyet ödülü karşılığında hayvani tarafına ket vurmak zorunda kalmış kentli bakışın bastırdıkları geri döner ve bahsi geçen anlaşmanın insanlık için en doğru seçenek olduğunu bir kere daha hatırlatır. Dolayısıyla bu tür anlatılar, ikili karşıtlıklar yerine anlamlı alternatifler sunma konusunda başarısız olur ve bunun yerine standart iyi/kötü ve uygarlık/doğa ayrımlarını pekiştirmek dışında da pek bir şey de yapmaz. Kırsal alanların kasıtlı biçimde öteki olarak çerçevelenmesi, taşrayı hem ruhani hem de fiziksel bir tehdit olarak sunarak bu toplulukların çağdaş ana akımdan dışlanmasına da katkıda bulunur. Zira kentli/modern/medeni bakış için yükselen faşizmin ve ırkçılığın kaynağı bu hayvani ve bastırılması gereken kalabalıklardadır. Doğayı ve doğayla özdeşleşmiş vahşi içgüdülerinin kölesi insanı düşük, medeniyeti yüksek olarak kodlamaktan öte bir amaca hizmet etmez ve bu dehşetin kaynağı yeniden toprağın altına gönderilmediği sürece değişimin mümkün olmadığı konusunda ısrar eden bir perspektif sunar: Böylece belirli birilerini tarihin ve ortak sorumlulukların yükünden de kurtarmış olur. İkilikler güçlenerek yerli yerinde kalır. Ya o tarafındasınızdır obruğun ya da bu tarafında.
0 notes
Text
sevgili sumru ,
umarım beni anlarsın ve böyle çekip gitmemden dolayı kızmazsın. ne yapayım ki başka çarem yoktu. en doğru olan buydu. diğer türlü sana haber verip gitmem inan benim için de çok zor olurdu. sanırım bir daha karşılaşmayacağız. ama insan yine de umut etmek istiyor. çünkü umut etmeden yaşam ne kadar zor değil mi?
bir gün hiç beklemediğin bir anda, hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi ne kadar istediğimi anlatamam. şimdi güneşli ve güzel günlere olan inancımızla sözleşelim. o günler geldiğinde seninle hep gitmek istediğimiz, çocukluğumun geçtiği siyahsümbül gölünün kıyısında, birlikte geleceğe yürüyeceğiz. hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir gelecekte değil... çoktan başlamış bir gelecekte... bizim adımızı taşıyan biri gelecekte... tüm sevgimle..
0 notes
Text
Everyone's looking so happy, I'm happy too! 🤗❤🤍
#turkish nt#irfan can kahveci#barış alper yılmaz#ismail yüksek#yunus akgün#yusuf yazıcı#ozan kabak#zeki çelik#oğuz aydın#semih kılıçsoy#can uzun#salih özcan#//#photo#training
4 notes
·
View notes
Text
"Sevgili Sumru, umarım beni anlarsın ve böyle çekip gitmemden dolayı kızmazsın. Ne yapayım ki başka çarem yoktu, en doğru olan buydu. Diğer türlü sana haber verip gitmem inan benim içinde çok zor olurdu. Sanırım bir daha karşılaşmayacağız, ama insan yine de umut etmek istiyor. Çünkü umut etmeden yaşamak ne kadar zor değil mi? Bir gün hiç beklemediğin bir an hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi nasıl istediğimi anlatamam. Şimdi güneşli ve güzel günlere olan inancımızla sözleşelim. O günler geldiğinde seninle hep gitmek istediğimiz çocukluğumun geçtiği Siyasümbül gölünün kıyısında birlikte geleceğe yürüyeceğiz. Hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir gelecekte değil, çoktan başlamış bir gelecekte, bizim adımızı taşıyan bir gelecekte tüm sevgimle…"
Gelecek Uzun Sürer, Özcan Alper
62 notes
·
View notes
Text
Umut zaferden daha değerlidir.
Gelecek Uzun Sürer, Özcan Alper
20 notes
·
View notes
Text
2 notes
·
View notes
Text
İzlemekten korktuğum film: SONBAHAR
Özcan Alper'in bu muhteşem filminden Urfalı bir arkadaşım vesilesiyle haberdar olmuştum üniversitenin son yılında. CDleri döndü dolaştı da izleyememiştim. Sonra sınavlar iş hayatı derken hep arada kaynadı film. Olur ya işte bazen bir kitap ya da bir film hep sıradadır.
Silivriden çıktıktan sonra cezaevi filmleri, müzikleri tahammül edebileceğim şeyler değildi. Ezel'de silivri sahneleri vardı misal ondan sebep diziyi izlemeyi bıraktım. Çünkü na şu köşede ağlamışım ben adamlar dizi çekiyor. ahahahah.
Yaralar kabuk bağlıyor nihayetinde. Canını çıkarsa da bağlıyor.
Yine de ısrarla bu filmden, Yusuf'un hikayesinden, Kolivarın sesinden uzak durdum. Kaçtım diyelim. Bir yerde yusuf orti mi çalıyor, topukla oğlum sercan.
Sonra şu travma geçsin diye tam da bu filmin çekildiği yere Hopa'ya, Kemalpaşa'ya yaşamaya gittim. Yusuf'un otobüsten indiği yerde yağmur yağarken çay içtim. İçmişim daha doğrusu. Orada yaşarken dahi bu filmi izleyecek cesareti bulamadım kendimde. Kemalpaşada bir buçuk senenin ardından evlenmek için Samsun'a döndüğümde sevgili eşimin varlığından aldığım cesaretle izledim nihayetinde.
İnsan ağlasa atacak içindeki sıkıntıyı ama ağlayamıyorsa atamıyor kalıyor içinde. Yusufun dağlara baktığı yerde kalması gibi kalıveriyor.
Travmalar geçiyor. Yusuf gibi ölmüyoruz, belki güçleniyoruz. Geçip giderken de koca koca ağrılar bırakıyor.
Artık cezaevi filmlerini izleyebiliyorum.
Sevgili yusuf, sen en mutlu olduğun hopa kemalpaşaya ölmeye gittin bense hayat bulmaya gittim. Hayat buldum bu garip ilçede.
İstanbuldan Trabzona uçakla geçtikten sonra hopaya havaşla geçtim bir gün. Hopaya vardığımda saat gece dörttü. Kemalpaşaya gitmek için taksi param yok, minibüs bekleyeceğim. Yol kenarı çorbacısına gidip çorba içtim. Hopada adını bilmediğim parka oturdum. Gürcistana giden kamyonların ve dalgaların sesi dışında hiçbir şey yok. O sabah bir dönüm noktasıydı hayatımda. Yeni bir hayatın ilk günü gibi. Nekahet dönemi sona ermişti. Aşıktım. Nefret ettiğim İstanbulu sevmiştim. Bu garip ilçeyi seviyordum, garip insanlarını seviyordum. Gürcülerle kavga ediyordum nevresim satarken ama gürcüleri seviyordum, tek tük ermeni müşterilerimizi seviyordum, Rusça konuşan ama bazısı rus olmayan müşterilerimizi seviyordum. Havlu katlamayı, nevresim satmayı, masa örtüsü övmeyi seviyordum. İlçenin soba yanan kahvesinde millet biralarını içerken maç izlemeyi seviyordum. Bana farklı düşünmeyi öğreten rahmetli Osman Amcayı seviyordum.
İşte filmdeki gibiydi, ölmeye gelmiştim buraya ama yusuf gibi ölmedim ya da öldüm de dirildim. Daha uygun gibi bu.
Teşekkürler Kemalpaşa.
Bir gün dükkana rus bir aile geldi. Batuma tatile gelmişler, türk pamuğu almadan gitmek olmaz değil mi? üstelik nerdeyse bedava. Ailemiz bir anne bir baba iki tane kız çocuğu iki tane de erkek çocuğu. Gürcüceyi çat pat anlarım da rusça hiç yok. Sadece da ve spasiva. Yanımda çalışan gürcü nestani biliyor ama. O konuşuyor, Türkçeye çeviriyor. Nevresimler havlular masa örtüleri sattıkça satıyoruz. 2000 lariye yaklaştı satılan mal. O zaman lari iki tl. şimdi yedi tl. İyi ticaret candır. Poşetledik çuvalladık. İş pazarlığa kaldı. Ama bu ailede herkes yarmagül. Tamam ben de iri bir adamım. Kabul edelim baya yarmayım yani. ahahahahah. Ama bu ailede baba iri kadın ondan da iri. Rus gülle takımı sporcusu gibi. Adamla el şıkışıyorum, Nestan ne diyor diyorum, Adam kurban pazarlığı gibi elimi sıkıp sallıyor, sonra kadın birden işe dahil oldu, kafakola aldı beni. Ablam napıyorsun. öğrenmiş gibi türkçe hadi hadi diyor bir de. Ben para gitmesin diye gülüyorum ama temastan hoşlanmam, hele ki terli bir yabancıyla temastan hiç hoşlanmam. Ama 2000 lari çok para birader. Ablacım bıraksana. Nestan da gülüyor, kadının kocası da gülüyor. Kadın meğerse gerçekten güreşçiymiş. Gülleyi yanlış bilmişiz de sporcuymuş. Yüzüme ter bulanmış halde mecbur kabul ettik indirimi.
Bu da garip bir kemalpaşa anımdır.
Sevgili özcan alper. Filmle hayatımızı acıttın ama dirilmeye de yardım ettin. Sana da çokça teşekkürler.
Sayın defter üzülelim hadi. Ölmedik diye de sevinelim. Yusuf hopada bakıyor karadenize. Ben ofisin camından samsundan bakıyorum karadenize.
vesselam.
youtube
5 notes
·
View notes
Text
"...
Yaşam belki,
İki sevişme arası rehavetinde
Yakılan bir sigaradır..."
Gelecek Uzun Sürer, Özcan Alper, 2011
2 notes
·
View notes
Text
35. Ankara Film Festivali
7-15 Kasım 2024, Ankara
Büyülü Fener Kızılay Sineması
ULUSAL YARIŞMALAR
ULUSAL UZUN FİLM YARIŞMASI;
Büyük Kuşatma | Sinan Kesova
Döngü | Erkan Tahhuşoğlu
Fidan | Ayçıl Yeltan
Gecenin Kıyısı | Türker Süer
Gülizar | Belkıs Bayrak
Hakkı | Hikmet Kerem Özcan
Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri | Murat Fıratoğlu
Köpekle Kurt Arasında | Murat Düzgünoğlu
Mukadderat | Nadim Güç
Ölü Mevsim | Doğuş Algün
ULUSAL BELGESEL FİLM YARIŞMASI;
Domates Biber Depresyon | Aybüke Avcı
Işığın Hasadı | Esin Özalp Öztürk
İyi Ölüm | Hasan Ete
Kilikya'ya Yolculuk: Fejes'in İzinde | Zehra Yiğit, Perihan Taş Öz
Kökleri Dışarıda | Baran İsmail Ulaş
Oya | Sevinç Baloğlu
Sürgün Asla Bitmez | Bahar Bektaş
Zamanın Kıyısında Sınav | İlkay Nişancı
ULUSAL KISA FİLM YARIŞMASI;
Aç Açına | Ahmet Toğaç
Dilan Hakkında Konuşmalıyız | Umut Şilan Oğurlu
Eko | Mehveş Topçuoğlu
Görüşürüz Kaplumbağa | Selin Öksüzoğlu
Günaydın Anne | Oben Yılmaz
Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar | Adil Burak Aydın
Kabuk | Sema Güler
Kaçmandan Çok Korktum | F. Nur Özkaya
Kravat | Çamran Azizoğlu
Mori | Yakup Tekintangaç
Rehber | Mert Erez
Sinan | Kadri Doğan
Tavuk Suyuna Çorba | Deniz Büyükkırlı
Telaşlı Parlama | Erman German
35'E ÖZEL;
Gizli Yüz | Ömer Kavur (1991)
Salkım Hanımın Taneleri | Tomris Giritlioğlu (1999)
Sonbahar | Özcan Alper (2008)
DÜNYA SİNEMASI
HEP YENİ: FRANÇOİS TRUFFAUT;
400 Darbe (The 400 Blows, 1959)
Adele H.'nin Öyküsü (The Story of Adèle H., 1975)
Neşeli Pazar (Confidentially Yours, 1983)
0 notes