#Özcan Alper
Explore tagged Tumblr posts
Text
...ama insan yine de umut etmek istiyor. Çünkü umut etmeden yaşamak ne kadar zor değil mi? Bir gün hiç beklemediğin bir an hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi nasıl istediğimi anlatamam...
111 notes
·
View notes
Text
youtube
Nuit noire en Anatolie réalisé par Özcan Alper, avec Berkay Ateş, Taner Birsel, Sibel Kekilli, Cem Yiğit Üzümoglu 😍😍
Signalé par ma soeur ("dans la veine de Burning days")
Une parfaite parenté entre ces deux films très réussis (au-delà du fait que les deux réalisateurs portent le même patronyme) ; une préférence tout de même pour Burning days de Emin Alper
2 notes
·
View notes
Text
umarım beni anlarsın ve böyle çekip gitmemden dolayı kızmazsın. ne yapayım ki başka çarem yoktu, en doğru olan buydu. sanırım bir daha karşılaşmayacağız ama insan yine de umut etmek istiyor. çünkü umut etmeden yaşamak ne kadar zor değil mi? bir gün hiç beklemediğin bir an hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi nasıl istediğimi anlatamam. şimdi güneşli ve güzel günlere olan inancımızla sözleşelim. o günler geldiğinde seninle hep gitmek istediğimiz çocukluğumun geçtiği siyasümbül gölünün kıyısında birlikte geleceğe yürüyeceğiz. hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir gelecekte değil, çoktan başlamış bir gelecekte, bizim adımızı taşıyan bir gelecekte tüm sevgimle..
4 notes
·
View notes
Text
"ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni? daha da korkunç, bir başına değilsen oysa:"
gelecek uzun sürer, özcan alper
3 notes
·
View notes
Text
"Boynun gene boynun ve yüzünün üzgün yerleri,
Çok baktım ama seyretmedim sonra senden başka brşeyi.."
🎞Sonbahar / Özcan Alper
1 note
·
View note
Text
Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin kasabası
Taşra Horror
Dindar ve dürüst bir polis memuru, izole bir İskoç adasındaki köyde kaybolan bir genç kızı aramak için görevlendirilir. (Wicker Man, 1973, yönetmen Robin Hardy.)
Genç ve temiz yüzlü savcı Emre’nin tayini Yanıklar isminde bir kasabaya çıkar. (Kurak Günler, 2022, yönetmen Emin Alper.)
İdealist, Kadıköylü ve iyi kalpli Ali, isimsiz bir köye orman memuru olarak atanır. (Karanlık Gece, 2022, yönetmen Özcan Alper.)
Yazar Adam Scovell, Folk Horror Chain adını verdiği formülde, folk horror adı verilen türde bir filmin içermesi gereken unsurları şöyle sıralar: Kırsal bir coğrafya, bu coğrafyada izole yaşayan bir topluluk, bu topluluğun çarpık ahlaki inançları ve sonunda topluca gerçekleştirdikleri şiddet olayları. Yukarıdaki üç film de bu formüle uyan örnekler olarak değerlendirilebilir: Bir beyaz erkek bir görevle atanmış olduğu geri kalmış bir kasabaya gelir, orada kendi inanç ve ahlaki değerlerine uymayan bir grup insanla karşılaşır ve filmin sonunda bu insanlar tarafından, gerçek ya da metaforik anlamda, kurban edilir.
Folk horror, aslen 1960’ların sonlarından itibaren Britanya’da ortaya çıkan ve en çok The Wicker Man, The Blood on Satan’s Claw ve Witchfinder General gibi ilk dönem örnekleri ile bilinen bir tür. 2010’ların başlarından itibaren Midsommar, The Ritual ve The Witch gibi filmlerle tekrar popülerlik kazanan bu tür, kentleşmiş merkezlerden uzak, teknolojiden ve güncel seküler ahlaktan nasibini almamış bir grup insanın pagan yahut şamanik inançlarının sebep olduğu dehşet üzerinden, modernite ile modern öncesi arasındaki gerilimi sembolize eder. Türün 2000’lerin ikinci yarısında yeniden keşfinin Türkiye’deki tezahürünün cinler, batıl inançlar ve dini temalarla ilgilenen Dabbe gibi filmlere denk geldiği kabul ediliyor ancak ben son dönemde yapılmış taşra odaklı Türkiye sinemasının da giderek bu türe evrildiğini düşünüyorum. Zira bu filmler izleyiciye klasik bir korku filminin yaptığı gibi duyusal katarsisten ziyade modern ve antik, ilerlemiş ve geri kalmış, kentsel ve kırsal, doğa ve kültür gibi ikilikler üzerinden belirlenen ahlaki bir yol ayrımında doğru pozisyonu alma “imkânı” vaat ediyor. Bu da genellikle “kültüre değil, doğaya ait” olarak nitelendiren ve bu nedenle modern kapitalist toplumda “öteki” olarak kodlanmış taşranın filmin kentten gelen kahramanı karşısında homojen, değişmez, sırrı çözülemez, gizemli ve kötücül bir varlık olarak, düzleştirilmiş bir şekilde tasvir/temsil edilmesi demek oluyor. Bu taşra, kentli ve orta sınıf olarak hayal edilmiş izleyicinin bakış açısıyla şekilleniyor, onun endişeleriyle ilgili yerleşik klişelere oynuyor ve bu klişeleri yansıtıyor.
Gelgelelim kırsal yahut kentsel mekanlar hiçbir zaman tamamen doğal bir şekilde yahut kendiliğinden değil, daha çok tarihsel yapıların, sosyoekonomik koşulların etkisi ile yoğrulup şekillenirler. Taşranın “taşra” olarak adlandırılmasının ve bu şekilde kalmasının arkasında, kapitalist modern toplum ve uygulamaları bulunur. Devletin ve sermayenin gözünü dikmediği ve müdahale etmediği kentler düşünülemeyeceği gibi tamamen izole bir kırsal alan da düşünülemez; bu alanları oluşumunun arka planında emek politikaları, sömürü, ideoloji ve arazi yönetimi gibi sosyal süreçler çalışır. Yine de folk/taşra horror filmlerindeki kırsal temsili, sinemanın asıl tüketicisi olduğu varsayılan kentli izleyicinin bakış açısına ve kültürel kodlarına göre inşa edilir. Ancak bu temsilde arkaplanda işleyen maddi sebepler değil, kasabalı insanın özüne dair soyut varsayımlar ön plana çıkar ve bu varsayımlar her şeyin üzerinde kanat germiş, verili ve yüce bir ahlaki pozisyonun gölgesi altındadır. Bu ahlak, medeniyetin ve evrensel bilincin ahlakıdır. Kasabalılar, “geçmişin karanlığında sıkışıp kalmış tekinsiz insanlar” olarak gösterilirken aslında temsil edilen taşralı olmakla eşitlenen yanlış ve yoz ahlaki pozisyonlardır.
Folk horror janrası arkaik efsaneler ve mitolojilerden beslenir, bu açıdan günümüz Türkiye’sindeki politik buhranları temsil eder görünen bu “toplumsal gerçekçi” filmlerle karşılaştırılması ilk bakışta abes bulunabilir. Ancak eleştirel ekol perspektifiyle aydınlanmacılığın da bir mitoloji olarak değerlendirildiğini düşünürsek, bariz bir aydınlanmacı pozisyonda duran bu filmlerin de sırtını bir mite (taşranın bu dehşetengiz özü de kentsoylular nezdinde bir şehir efsanesi değil midir?) dayadığı iddia edilebilir. Sonuçta soykırımlar, iki büyük dünya savaşı, kolonyalizm, ırkçılık gibi insan aklının sebep olduğu türlü başka kıyım Adorno ve Horkheimer’a göre din-sonrası, rasyonel ve uygarlığın beşiği aydınlanmacı ideolojiye içkindir ve bu ideolojinin sonuçlarıdır. Bu anlamda folk horror ne kadar mitoloji kökenliyse, taşra-horror da o kadar mitoloji kökenlidir.
Folk/taşra horror türünde, izole kasabalarda yaşayan bu insanların ahlakları gibi toprakları da kurumuştur. (Wicker Man‘de kasabalılar kuraklıktan kurtulmak için düzenli olarak insan kurban etmek zorundadır; Kurak Günler‘de ve Karanlık Gece’de toprağın ve ahlakın verimsizliği insan yutan obruklarda kendini belli eder.) Bu kasabalarda yaşayanlar medeniyetle henüz tanışmamışlardır ve bu medeniyet öncesi halleri çok basit metaforlarda kendini gösterir (Karanlık Gece’de köylü kıza okuma yazma öğreten, kasabayı French Press teknolojisiyle tanıştıran Ali karakteri gibi). Bu insanlarin uygarlık dışılıkları henüz ölüm gerçeğini tam olarak hayatın dışına atamamış oluşlarında da kendini gösterir; öldürme eylemi onlar için sıradan ve hatta karşılığında getireceği şeyler düşünüldüğünde tercih edilesi bir seçenektir. Modernlik öncesi döneme sıkışmış ve bunu kendi doğalarına özgü bir inatla sürdüren karakterler, kültürün bağrından çıkıp gelmiş medeniyet temsilcisi yabancıyı kurban eder ve bunu illa pagan bir ritüel eşliğinde yapmaları da şart değildir. Kurban etme eylemi, Kurak Günler ve Karanlık Gece’de olduğu gibi namus cinayeti gibi taşraya özgü “arkaik” gelenekler şeklinde de ortaya çıkabilir. “Kaba” insanlar ile toprak arasındaki bağ işte böyle son derece dolaysız ve abartılı bir şekilde tasvir edilir. En çok kindar, cahil erkekler, bencil ebeveynler, ya kurnaz ve işgüzar ya da en iyi ihtimalle saf ve deli olarak temsil edilen kasabalı karakterlerde cisimlenen soyut ve kaba genellemeler, bu geri kalmışlığı, medeniyet dışılığı bir kader gibi coğrafyaya, toprağa mıhlar.
Bunlar elbette belirli bir coğrafya ve sınıfa ait olduğu düşünülen bir ideolojinin soyutlamalarıdır. Kırsal alanlar genellikle öteki olarak çerçevelenir ve içler acısı durumumuzun sebebi/sonucu/temsili olarak kurulur. Adeta medeniyet ödülü karşılığında hayvani tarafına ket vurmak zorunda kalmış kentli bakışın bastırdıkları geri döner ve bahsi geçen anlaşmanın insanlık için en doğru seçenek olduğunu bir kere daha hatırlatır. Dolayısıyla bu tür anlatılar, ikili karşıtlıklar yerine anlamlı alternatifler sunma konusunda başarısız olur ve bunun yerine standart iyi/kötü ve uygarlık/doğa ayrımlarını pekiştirmek dışında da pek bir şey de yapmaz. Kırsal alanların kasıtlı biçimde öteki olarak çerçevelenmesi, taşrayı hem ruhani hem de fiziksel bir tehdit olarak sunarak bu toplulukların çağdaş ana akımdan dışlanmasına da katkıda bulunur. Zira kentli/modern/medeni bakış için yükselen fa��izmin ve ırkçılığın kaynağı bu hayvani ve bastırılması gereken kalabalıklardadır. Doğayı ve doğayla özdeşleşmiş vahşi içgüdülerinin kölesi insanı düşük, medeniyeti yüksek olarak kodlamaktan öte bir amaca hizmet etmez ve bu dehşetin kaynağı yeniden toprağın altına gönderilmediği sürece değişimin mümkün olmadığı konusunda ısrar eden bir perspektif sunar: Böylece belirli birilerini tarihin ve ortak sorumlulukların yükünden de kurtarmış olur. İkilikler güçlenerek yerli yerinde kalır. Ya o tarafındasınızdır obruğun ya da bu tarafında.
0 notes
Text
sevgili sumru ,
umarım beni anlarsın ve böyle çekip gitmemden dolayı kızmazsın. ne yapayım ki başka çarem yoktu. en doğru olan buydu. diğer türlü sana haber verip gitmem inan benim için de çok zor olurdu. sanırım bir daha karşılaşmayacağız. ama insan yine de umut etmek istiyor. çünkü umut etmeden yaşam ne kadar zor değil mi?
bir gün hiç beklemediğin bir anda, hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi ne kadar istediğimi anlatamam. şimdi güneşli ve güzel günlere olan inancımızla sözleşelim. o günler geldiğinde seninle hep gitmek istediğimiz, çocukluğumun geçtiği siyahsümbül gölünün kıyısında, birlikte geleceğe yürüyeceğiz. hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir gelecekte değil... çoktan başlamış bir gelecekte... bizim adımızı taşıyan biri gelecekte... tüm sevgimle..
0 notes
Text
Everyone's looking so happy, I'm happy too! 🤗❤🤍
#turkish nt#irfan can kahveci#barış alper yılmaz#ismail yüksek#yunus akgün#yusuf yazıcı#ozan kabak#zeki çelik#oğuz aydın#semih kılıçsoy#can uzun#salih özcan#//#photo#training
4 notes
·
View notes
Text
"Sevgili Sumru, umarım beni anlarsın ve böyle çekip gitmemden dolayı kızmazsın. Ne yapayım ki başka çarem yoktu, en doğru olan buydu. Diğer türlü sana haber verip gitmem inan benim içinde çok zor olurdu. Sanırım bir daha karşılaşmayacağız, ama insan yine de umut etmek istiyor. Çünkü umut etmeden yaşamak ne kadar zor değil mi? Bir gün hiç beklemediğin bir an hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkabilmeyi nasıl istediğimi anlatamam. Şimdi güneşli ve güzel günlere olan inancımızla sözleşelim. O günler geldiğinde seninle hep gitmek istediğimiz çocukluğumun geçtiği Siyasümbül gölünün kıyısında birlikte geleceğe yürüyeceğiz. Hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir gelecekte değil, çoktan başlamış bir gelecekte, bizim adımızı taşıyan bir gelecekte tüm sevgimle…"
Gelecek Uzun Sürer, Özcan Alper
62 notes
·
View notes
Text
Umut zaferden daha değerlidir.
Gelecek Uzun Sürer, Özcan Alper
20 notes
·
View notes
Text
2 notes
·
View notes
Text
Bursa İnegöl'de ustalara saygı sergisi
https://pazaryerigundem.com/haber/199832/bursa-inegolde-ustalara-saygi-sergisi-2/
Bursa İnegöl'de ustalara saygı sergisi
Bursa İnegöl Belediyesi Kent Müzesi’nin kuruluşunun 16’ncı yılı ve İnegöl Mobilyacılar Odasının kuruluşunun 60’ıncı yılına özel iki kurum iş birliğinde hazırlanan “Ustalara Saygı” isimli sergi, bugün düzenlenen törenle açıldı. İnegöl’ün eski mobilya ustalarının fotoğraflarının yer aldığı sergi adeta zamanda yolculuğa çıkarıyor.
BURSA (İGFA) – İnegöl Belediyesi’nin 10 Ocak 2009 tarihinde hizmete açtığı ve açıldığı dönemde Türkiye’nin ilk İlçe Kent Müzesi olma özelliğini taşıyan İnegöl Kent Müzesi, kuruluşunun 16’ncı yılını kutluyor. Her yıl kuruluş yıl dönümünde özel bir sergiyle ilçe halkını karşılayan İnegöl Kent Müzesi, bu yıl kuruluşunun 60’ıncı yılını kutlayan İnegöl Mobilyacılar Odası iş birliğinde “Ustalara Saygı” isimli özel bir sergiyi izlenime açtı. Sergide İnegöl mobilyasını bugünlere getiren ustalara ait bilgi ve belgeler ile 160’a yakın fotoğraf bulunurken, ayrıca mobilya ustalarının eski dönemlerde kullandıkları malzemeler, mobilya yapımında kullanılan teknikleri yansıtan ürünler de sergileniyor.
SERGİ BUGÜN İZLENİME AÇILDI
31 Ocak Cuma gününe kadar İnegöl Kent Müzesinde açık kalacak serginin açılış töreni bugün 14.00’da gerçekleştirildi. Açılışa; AK Parti Bursa Milletvekili Ayhan Salman, İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban, BESOB Başkanı Fahrettin Bilgit, Mobilyacılar Odası Başkanı Özcan Ayhan, siyasi parti temsilcileri, STK temsilcileri, mobilya sektörü temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.
“ÖZELLİKLE GENÇ MOBİLYACILARIMIZIN GEZMESİNİ İSTİYORUZ”
Sergi açılışında konuşan Mobilyacılar Odası Başkanı Özcan Ayhan, “İnegöl mobilya ile bütünleşmiş bir şehir. Tarımı, turizmi, köftesi ile de bilinen şehrimizde mobilya özellikle son yıllarda ulusal ve uluslararası alanda adını duyurdu. Bugün 175 ülkeye ihracat yapılıyor. Fakat bu günlere gelişin bir altyapısı var. Ustalarımızın emekleri var. Bu zanaatın bugünlere gelmesinin arkasında gizli kahramanlarımız, büyüklerimiz var. Biz de odamızın kuruluşunun 60’ıncı yılında onları anmak istedik. 300 bin nüfuslu İnegöl’ün 200 bini mobilyadan geçimini sağlıyorsa, atalarımızın, eski ustalarımızın bunda emeği büyük. 1500’lü yıllarda ahşap ile uğraşmaya başlamış İnegöl. 1900’lü yıllarda mobilya başlamış ve 2000’li yıllarda da sanayileşme hız kazanmıştır. Bugünlere gelirken çok emekler verildi. Kolay olmadı. Sergimiz 1 ay burada açık olacak. Özellikle genç mobilyacılarımızın gelip sergimizi gezmesini istiyoruz” dedi.
MOBİLYA SERÜVENİ BÜYÜYEREK DEVAM EDİYOR
BESOB Başkanı Fahrettin Bilgit ise İnegöl’de mobilya deyince arkasında pek çok hatıranın yer aldığını ifade ederek sergide emeği geçen herkese teşekkür etti. Kısa bir selamlama konuşması yapan İTSO Başkanı Yavuz Uğurdağ, “Bugün burada mobilyanın geçmişini oluşturan ve geleceğini oluşturacak isimlerle bir aradayız. İnegöl Mobilyası serüvenimiz büyüyerek devam ediyor. Bu işin temelini atan ağabeylerimiz burada. Ben tüm ustalarımıza İnegöl ve İnegöl Mobilyası adına teşekkür ediyorum” diye konuştu.
MOBİLYAMIZLA HER ZAMAN GURUR DUYDUK
İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban da İnegöl Kent Müzesinin kuruluşunun 16’ncı yılı, Mobilyacılar Odasının da kuruluşunun 60’ıncı yılında özel bir sergi hazırlandığını ifade ederek “Sergimiz ay sonuna kadar da müzemizde açık kalacak. Aslında bugün burada vefanın ne kadar önemli olduğunu da sergiliyoruz. Ben de bu vesileyle İnegöl’de ağacın sanata dönüşmesinde emeği olan başından sonuna kadar tüm ustalarımıza, zanaatkarlarımıza teşekkür ediyorum. İnegöl’ün lokomotif sektörüdür mobilya. Bundan da her zaman gurur duyduk. Her şartta ve koşulda da kendisini yeniliklere taşıyan, geliştiren mobilyacılarımız var. Dışarıdan gelenler bizi ya mobilyacı ya köfteci olarak adlandırıyor. Bundan gurur duyuyoruz. Tarihe baktığımızda 1500’lü yıllardan itibaren Osmanlı kayıtlarında İnegöl ile ilgili ağaç işçiliği yapıldığını görüyoruz. Donanmaya kereste ve kürek gönderildiğini, sonrasında bunların farklı evrelerden geçerek günümüz mobilyalarına evrildiğini görüyoruz. Her dönem yenilikleri takip ederek bugünkü özgün tasarımlı mobilyalar ortaya çıktı. Bu bizim adımıza da çok kıymetli. Bundan sonraki aşamalarda da bunun devamını sağlamak hepimizin sorumluluğu” şeklinde konuştu.
İNEGÖL KENT MÜZESİ ŞEHİR İÇİN ÖNEMLİ BİR DEĞER
Başkan Taban, İnegöl Kent Müzesinin de şehir için önemli bir değer olduğunu kaydederek “Müzemiz de şehrimiz adına bir değer. Hemen yan tarafta da bir Mobilya Müzemiz var. Müzelerimizin şehrimize kazandırılmasında emeği geçen başta Alinur Aktaş Başkanımıza, Nedim Bayram ağabeyimize, rahmetli Serdar Rubacı ağabeyimiz ve diğer büyüklerimizin emek ve gayretleri var burada. Katkı sunan herkese teşekkür ediyorum” dedi.
İNEGÖL’ÜN DEĞERLERİYLE GURUR DUYUYORUZ
Son olarak kürsüye gelen AK Parti Bursa Milletvekili Ayhan Salman, İnegöl’ün pek çok yönüyle özel bir şehir olduğuna dikkat çekti. Şehrin mobilyası, köftesi, sanayisi, tarımı, turizmi ve daha pek çok farklı yönüyle öne çıktığını kaydeden Salman, “Mobilyacılar Odamızın kuruluşunun 60’ıncı yılı bu yıl. İnegöl’ümüz her yönüyle çok güzel bir şehir. Ekonomisiyle, nüfusuyla, sanayisiyle, tarımıyla, kültürel etkinlikleriyle Cenabı Allah’ın birçok nimetine sahip. Bizler İnegöl’ün istihdamıyla, değerleriyle, ticaret hacmiyle övünüyoruz. Bu övüncümüzün pek çok alanı var. Tarımda, sanayide, turizmde… Özellikle mobilya sektöründe zamanında ustalarımızın başlattığı serüvende bugün gelinen nokta çok kıymetli. Her bir markamızı biz gittiğimiz şehir ve ülkelerde gördüğümüzde gurur duyuyoruz. 60 yıl önce İnegöl’de mobilya sektörü kurumsal bir adım attı. Bugüne kadar emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz” dedi.
SERGİ ZİYARET EDENLERİ ZAMANDA YOLCULUĞA ÇIKARDI
Konuşmaların ardından kurdele kesimiyle sergi açılışı gerçekleştirildi. Daha sonra sergiyi gezen misafirler, özellikle yer alan fotoğraflarla adeta zamanda yolculuğa çıktı. Eskilerin yad edildiği, hatıraların yeniden canlandığı sergi, misafirler tarafından büyük ilgi gördü.
0 notes
Text
"...
Yaşam belki,
İki sevişme arası rehavetinde
Yakılan bir sigaradır..."
Gelecek Uzun Sürer, Özcan Alper, 2011
2 notes
·
View notes
Text
35. Ankara Film Festivali
7-15 Kasım 2024, Ankara
Büyülü Fener Kızılay Sineması
ULUSAL YARIŞMALAR
ULUSAL UZUN FİLM YARIŞMASI;
Büyük Kuşatma | Sinan Kesova
Döngü | Erkan Tahhuşoğlu
Fidan | Ayçıl Yeltan
Gecenin Kıyısı | Türker Süer
Gülizar | Belkıs Bayrak
Hakkı | Hikmet Kerem Özcan
Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri | Murat Fıratoğlu
Köpekle Kurt Arasında | Murat Düzgünoğlu
Mukadderat | Nadim Güç
Ölü Mevsim | Doğuş Algün
ULUSAL BELGESEL FİLM YARIŞMASI;
Domates Biber Depresyon | Aybüke Avcı
Işığın Hasadı | Esin Özalp Öztürk
İyi Ölüm | Hasan Ete
Kilikya'ya Yolculuk: Fejes'in İzinde | Zehra Yiğit, Perihan Taş Öz
Kökleri Dışarıda | Baran İsmail Ulaş
Oya | Sevinç Baloğlu
Sürgün Asla Bitmez | Bahar Bektaş
Zamanın Kıyısında Sınav | İlkay Nişancı
ULUSAL KISA FİLM YARIŞMASI;
Aç Açına | Ahmet Toğaç
Dilan Hakkında Konuşmalıyız | Umut Şilan Oğurlu
Eko | Mehveş Topçuoğlu
Görüşürüz Kaplumbağa | Selin Öksüzoğlu
Günaydın Anne | Oben Yılmaz
Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar | Adil Burak Aydın
Kabuk | Sema Güler
Kaçmandan Çok Korktum | F. Nur Özkaya
Kravat | Çamran Azizoğlu
Mori | Yakup Tekintangaç
Rehber | Mert Erez
Sinan | Kadri Doğan
Tavuk Suyuna Çorba | Deniz Büyükkırlı
Telaşlı Parlama | Erman German
35'E ÖZEL;
Gizli Yüz | Ömer Kavur (1991)
Salkım Hanımın Taneleri | Tomris Giritlioğlu (1999)
Sonbahar | Özcan Alper (2008)
DÜNYA SİNEMASI
HEP YENİ: FRANÇOİS TRUFFAUT;
400 Darbe (The 400 Blows, 1959)
Adele H.'nin Öyküsü (The Story of Adèle H., 1975)
Neşeli Pazar (Confidentially Yours, 1983)
0 notes