Text
şimdi seni gasp edecekler bir yüzük ve müstakil evle benim bütün takım elbiselerime pişmanlık sıçrayacak o zaman çöküp bir sigara yakabilirim bu kentte yağmurlar yağdırabilirim taze simit kuyruklarına gidişine korunamadığım gibi dönüşünü de savunamam yokluğuna dayanabilirim ancak sade bir fotoğraf olarak.. köprüler de ayrılabiliyor nehirler de sevgilim hayat böyle bir yerden sonra ne kadar karışsan da kalabalıklara
0 notes
Text
çığ gibi büyüyen bir yalnızlık bırakıyorsun ardında. hüznü yoğun, bulutlu umutların olduğu bir gecede özlemin artıyor iyice. gözlerim uykuyla kavgalı. kalbim alabildiğine sen. sessizliğinde bir hasret, bin düğümle karmakarışık haldeyim. içimdeki cümlelerin ağırlığı çöküyor ruhuma. gözlerin kalbime düşen intihar uçakları gibi. içim yangın yeri. halbuki senin bir merhaban ilhan mansız'ın 2002 dünya kupasındaki gökkuşağı hareketi gibi. cumartesi sabahı çizgi filmleri gibi. varlığın içimi öylesine dolduruyor ki; uzun sessizliklerinde, fırtına ortasında kalmış yelkenli gibiyim. her yanım masmavi deniz ama ben hiçbir güzellikten zevk alamıyorum. gözlerinden mahrum etme beni.
doğum günün kutlu olsun.
37 notes
·
View notes
Text
kelimelerden bir buket yap, hediye edeceğim deseler, bu kadar güzel bir şey ortaya çıkacağını tahmin etmezdim. çiçeğin canlısı kadar güzel kokulu, yapması kadar sonsuz. bir zamanlar yazdığım bir hikayeden bir bukle : "baktığın yer önemli değildir, dağa da havaya da suya da baksan gören sadece yüreğindir. özlersin. seni uçurumun kenarında tutan halat gibidir. bir yanı seni aşağı çekerken bir yanı seni hayatta tutar. seni öyle mutlu eder ki varlığı dünyayı avucuna saysalar, sen onun bir saç telini dünyaya değişmezsin. sana öyle güzel kokar ki zannedersin cennetten gelmiş. dünyanın en güzel kelimelerini topla bir çuvala koy gene de bir sevdalık çıkmaz."
özel mesaj ile neden yazmadığımı soruyorsunuz. ne anlatayım başka? yazmak iyi geliyordu, bir şey değiştirmiyor artık.
258 notes
·
View notes
Note
sevmek gerçekten suçmuş, yazdıklarını okuyunca anladım.
6 sene yattım içeride, şimdi istinafta 2 adet dosyam var.
33 notes
·
View notes
Note
neden yazmıyorsun?
yazmak için vakit bulamıyorum. aslında yaratamıyorum desem daha doğru olur.
ha bir de o geldi. yeniden beraberiz. yeniden kalbimin sokakları şenlendi.
21 notes
·
View notes
Text
ellerimden aldılar seni
en derin yalnızlık kendi içinizde kaybolduğunuz gün başlar. her insanın sınavı çalışmadığı yerden yapılır, herkes en beklemediği gün darağacına götürülür, ölüm hep yaşamı en çok sevene gelir, birbirinin sureti hayatları durmaksızın tekrar eden bozuk bir teybe benzer yaşam; bana özel sandığınız bütün acılar, başka insanların arkasında bıraktıklarıdır. aldığınızı düşündüğünüz en mantıklı karar, milyonlarca defa denenmiş olandır. herkes aynı hayatı yaşar, herkes aynı rüyayı görür. bazen bir şey görürsün hayat baştan başlar, bazen bir şeyi göremediğinde biter her şey ve bazen hiçbir şey olmaz. hiçbir şey olmuyor; kalbimin bomboş sokaklarında kayboldum, zombi istilasına uğramış bir şehirde yaşam mücadelesi vermeyi tercih ederim; ölülerin arasında seni bulma ümidim içimdeki bu derin karanlığa kurban gidiyor. süper kahraman olmak için bir şans ver bana; çok film izledim, bütün taktikleri biliyorum, hile yapmayacağım söz veriyorum. sözünü tutmadın. sen iki galaksi uzakta olsan gelir alırdım, telli duvaklı gelin ederdim güneş sistemine. sen içimi bu kadar boş bırakmasan, ben dış dünyaların hepsini seninle doldururdum; yaşam kaynağı olurdum hayatın mümkün olmadığı tüm gezegenlere. sen bana gel deseydin, sen bana en azından gitme deseydin, ben senin yörüngende sonsuz bir ivmesizlikle durabilirdim dört milyon ışık yılı. evet rakamlarla aram iyi değil, içimdeki boşluğun yarıçapını seninle doldurdum, bir avucumda elini hissettiğim günü hatırlıyorum; şimdiki varsayımlarımdan kaynaklı betimlemelerin hepsini kaldırıp yere vurur ellerin. bütün bu hayal dünyasına yenilmişliğim senin yüzünden, aklımın bir şeyleri otomatik tamamlamaya yarayan kısmı seni bana biraz resmetmese, beyin göçünü çoktan kendi içimdeki karanlığa doğru yapmış olurdum. keserdim bileklerini ruhumun, karanlık bir duvarın dibinde. şimdi anlıyorum, sen hazırladın beni sensizliğe. yadırgamıyorum, her gidecek olan bir plan yapmak zorundadır; sen beni sensizliğe hazırladın da yalnızlığa bıraktın. o yüzdendir cümlelerimin çoğu sana değil kendime isyan. ne gül var şimdi içimde ne yapraklar. sokaklar bomboş; rakılar, şaraplar, şangırtılar, ışıklar yok. kimseler kalmadı gülüşen, senden geriye kalan hiçbir şey yok. gülşenim soldu, güzel kokan bahçelerim yok. dertli öten baykuşlarım var, bir anlam bulamayan cümlelerime koydular koca gözlerini. evet uğramadı kalbim sensizlikten mütevellit bir zombi istilasına, çünkü buna yol açacak bir virüs olmak kalıcı olmayı gerektirir. evet olamadım ben bir süper kahraman, bir süper kahraman olmak kurtarılması gereken bir güzel gerektirir. evet kaçamadım içimdeki sonsuz derin karanlıktan, çünkü güçlü olmak bu yalnızlığı da taşıyabilmeyi gerektirir. evet olmasa da iki galaksi uzak, ayaklarım kanayana kadar yürümüştüm sana. evet yıldız dökemedim saçlarına, ama vardı ceplerimde bir şeyler; her gün daha iyisi uğrunda ertelenmiş. evet bendim o. ve şimdi ben gittim.
613 notes
·
View notes
Text
olmasın.
bir yıl öncesini hatırladım. yirmi bir yaşına geldim ve o halimden daha berbat bir haldeyim. o zaman hiç değilse, az da olsa umutlarım vardı, yarına uyanmak için nedenlerim vardı, seni görebilme ihtimalim vardı. ilk sen kayboldun sonra günler ilerledikçe umutlarımın ışığı kayboldu bulutların ardında. yaklaşık son sekiz, dokuz aydır hiç olmadığım kadar amaçsız bir halde yaşıyorum. yapmak istediğim (gelecek için, uzun vadede) hiçbir şey kalmadığı için leyla gibi geziyorum ortalıkta. bir işe falan da girmedim. bu yaşta elinde kıçı kırık bir bilgisayar haricinde hiçbir şeyi olmayan bir insanım, pek hoş bir tablo değil benim açımdan. on sekiz yaşımdaki halime bunu anlatsanız size güler ve kendisiyle dalga geçmemeniz hususunda sizi uyarırdı sanırım. ama sonra işler hiç umduğum gibi olmadı. senin de öyle biliyorsun. safi hayal kırıklığı, umduğuyla bulduğu arasındaki uçurumun insanın içinde yarattığı dehşet... konuşmuştuk bunları; üstelik gülerek, halimizle dalga geçerek. şimdi yine seninle öyle bir sohbet etmek isterdim inan her şeyden daha çok. ben "belki tam orada değilimdir ama kendimi o kadar dipte hissediyorum ki sanki ne yaparsam yapayım çıkamayacağım, ne yapsam boşuna. hal böyle olunca oturup ölümü beklemek tek çare gibi geliyor. ama insan çabalamadan da ölmek istemiyor. bir ışık olsa, bir parlaklık nefessiz koşsam ona doğru." desem. sen yüzünde bir gülümseme ile bir cevap versen ben o cevapla heyecanlanıp biraz daha heyecanlı bir biçimde saçmalasam ki bunu fark ettiğim anda içimde kocaman bir ürperme oluşsa sana rezil olma korkusundan dolayı ama sen benim cümlem biter bitmez gözlerin kapalı kafanı arkaya doğru eğip kahkaha atmaya başlasan bendeki o ürperme de yerini seni güldürebilmiş olmanın mutluluğuna bıraksa. o anda tüm kaygılarımdan arınmış sadece sana bakıyor ve gülüyor olarak kalsam. hayaller de olmasa insan nasıl yaşar?gerçi umarım sen çok daha iyi bir haldesindir; böyle salak saçma şeyler içini sıkmıyordur. hal böyle ise yapacağımız sohbette bir asimetri olur, sen biraz daha yukarıdan teskin edici bir tonda konuşmak durumunda kalırsın. olsun, senin sesinden kelimeler duymak yine de yüzüme bir tebessüm oturtur emin ol. ben gerekli gereksiz her şeyden yakındıktan sonra bir "olsun" desen yeter.
ama olmasın.
905 notes
·
View notes
Text
beni bekleyin.
soyut bir kavram olan boşluğa sesleniyorum ve dahi bağırıyorum. ben, yakın zamanda ölümün kıyısından dönmüş bir adamım ve sessizliğim duyulsun istiyorum yalnızca. kendini ikna kabiliyetini yitiren beyinler işlevlerini de yitiriyorlar zamanla. biz ise, aptal gibi, olması gerektiği şekilde işlemesi için farklı görevler dayatmaya çabalıyoruz beynimize. yetmiyor, müdahale ediyoruz onun hürriyetine; ilaçlar, maddeler, içkiler kullanıyor, susturmayı deniyoruz çoğu zaman. düşünmeyi alışkanlık edinmemiş kişiler ellerinde tuttukları paha biçilemez ayrıcalığın farkında değiller. kurumsal inanç, para, seks, lüks ve geriye kalan bütün ihtişamlı şeyler gerçekten uzaklaşabilmemiz için varlar. bazen de gerçeğe yakınlaşmamızı sağlarlar. ama tıpkı benim söylemlerim gibi hepsinin içi ve arkası boş. birey olmak yalnız olmak demektir. bir bütüne uyan herkes, olması gerektiği yeri bildiği sürece, tamamlanmayı bekleyen bir ''puzzle'' içerisinde yer almanın yapay mutluluk hissini ve getirisi olan bilinçsiz sorumluluğu kendi seçimiymişçesine sahiplenip yaşamayı sürdürebilir. insan olmanın öğrenilmiş ancak farkedilmemiş bir yansımasıdır bu. ıkarus'un düşüşü sonrasındaki kalabalığın tepkisidir aynı zamanda; yaşamın ölüm karşısındaki kaçınılmaz zaferidir. bu zafer ki yenilgiye yol açacaktır. ilerlemek isterken kaybolan yönümüz, değişime uğrayan yollar ve pusulanın şaştığı anlar... ne demek istemediğimi bir tek kaybolanlar anlar. anlatılmak isteneni anlamaya çabalamaya o kadar alışmış ki herkes, anlatılmayanı gözardı ediyoruz durmadan; bariz olanı hedef belirliyor, aslen hedef olanı ıskalıyoruz. hayat da bunun gibi bir sapak zaten. geç kalmak ya da hiç varamamak önemini yitiriyor zamanla. fakat kaçırdığımızı düşündüğümüzde kodlanan veriye uyarak tepki sürecine yöneliyoruz. gözümüzün önündeki perdeyi aralayıp yeni bir dünyaya geçiş yaptığımızı sandığımız zamanlarda, tek yaptığımızın, ilerleyip geriye bakmak ve aynı perdeyi tekrar seyretmek olduğunun farkına varamıyoruz bir türlü. ya da en azından sırtımız dönük ilerlemek, bildiğimizi görmek kolay geliyordur. sevgi, saygı ve diğer klişeleşmiş kavramların hepsi düzenin özgür köleleri için var. geriye kalanlar ise düzene karşı çıkamayacak kadar düzensiz. biz gibi organizmalar bazen kendimizi köleleştirmeyi deneriz. hiçbirimiz de başaramayız tabii. bir amaca ihtiyaç duyanlar, bir amaçtan en çok yara alacak olanlardır da ondan. bu sürece maruz kalan ise yara almayı amaç edinir zamanla. en güzel yaralanma şekli de kendi kestiği bileklerinden şikayet etmek olacaktır. zira yarayı kanatan bıçak değil, kesiktir ve bu mükemmel bir yaralanmadır. bilgi için ruhumuzu şeytana satmak, tanrıya hizmet etmektir aynı zamanda. düşleneni gerçek sanmak, işleyeni bozmak, sevgiyi övmek, seveni dövmek bu kadar içimizdeyken ve biz buna izin veriyorken, şikayet etmeye hakkımızın olduğunu düşünmek çok insancıl bir eylem. kendimizi haksız bulmak, herkes bize göre haksızken çelişmek midir? onlardan mı olmuşuzdur artık? yoksa biz ya da onlar zaten hiç mi yoktular? var olmak mümkün mü?... soru sormak çok tatminkar. cevap aramak da öyle. ama cevabı bulmak için aynısını söyleyemem. fakat bulmak istemediğim bir cevabı aramaktan da asla vazgeçmiyorum. düşerken etrafına bakmaktansa düşeceği yeri izlemeyi tercih eden bir insanım. hiçbir duygumu da tam olarak yansıtamıyorum. her şey eksik ve de her şey fazla. çok yalnızım ancak yeteri kadar yalnız değilim. istiyorum ama yeteri kadar değil; çok istiyorum. ölüyorum ama tam olarak değil. hiç değil ölmeyi layığıyla yerine getirmeliyim. üzgün değilim çünkü üzgünüm. beni bekleyin, gelmeyeceğim.
2K notes
·
View notes
Text
doğum günün kutlu olsun.
aslında yazmayacaktım, bir önceki yazımda son olduğunu söylemiştim. ama son bir mektup sana bu. hayatıma ilk girdiğinde, gerçekleşmesinden ümidimi çoktan kestiğim imkansıza yakın bir uyum arayışını tekrar canlandırmıştın bende. oldukça rasyonel, ayakları her daim yere basmış beni, arayışımın sonuna varmış olabileceğime inandırmıştın. ama çok geçmeden anladım ki, bir limit problemi gibi, zaman sonsuza yaklaşırken ben sana yaklaşacak, ama hiçbir zaman varamayacakmışım. ben, görmeden tanımaya çalıştığım seni, deli gibi özlerken, sen her fırsatta uzlaşmadan uzak fevri çıkışlarla dikildin karşıma. gülümsemene yakından tanıklık etmek, sesini aracısız duyabilmek için çırpınmalarımı umursamadın. hiç bilmediğim bir şehre, hiç bilmediğim “seni” görebilmek için fırsatlar kolladım. yanına gelmeye kalktım. sen bunu bile bile tek kelime bile etmeden bana sırtını döndün. demiştin ya bir keresinde, “ufak tefek seylere karşı lütfen dirençli olalım, sudan sebeplerle lütfen beni görmeden gitme” diye. sudan sebep bile bulmadan gittin sen. geçmişte sana yapılan yanlışları bana ödetmeye kalktın. aldatıldığın için aldatacağımı düşündün, güvenini kıranlar yüzünden güvenilmezim sandın. oysa korumakla yükümlü olduğumuz kalemizin sadece iki kapısı vardı.. bir kapısı bana, diğeri sana emanetti. beni bir başıma bırakıp gittiğin o kaleyi artık koruyamıyorum gücüm yetmiyor. tek başına olmuyor. kale düşmek üzere ve ben gidiyorum.
doğum günün kutlu olsun.
39 notes
·
View notes
Text
beni anlayacaksın.
sen çok iyi bir insansın demiştin ya; aksine, ben kötü bir insanım ama bencil ve umursamaz değilim. ama bir gün beni de anlayacaksın. sevdiğin her neyse, ellerinden kayıp gittiğinde, yitirmenin dibine indiğinde, ve belki çok zor bir ihtimal olmakla birlikte, kim bilir... beni sevdiğinde, özlediğinde... beni anladığın o gün, benden vaz geçtiğin o güne tövbe edeceksin. tövbeler af dilemek içindir. zamanı geri almak ve telafi etmek için değil.
-e
24 notes
·
View notes
Text
aklıma geliyorsun, gelme.
aklıma geldiğinde gözlerimin dolmadığı tek bir an yok. çünkü sana ait izlerin zamana yenilişine direnmek ne kadar yorucuysa, sende bana ait hiçbir şeyin kalmayışını bilmek de bir o kadar zor. birlikteyken bile, sen, gözlerimin içine bakıp elimi tutarken ve ben, beni sevdiğini söylerken hızlanan kalp atışını hissederken bile, "birini sevmek aptallaştırır, güçsüzleştirir" diye direnirdim ya sana hep. kendimi kontrol altında tutmaya çalışırdım, bir sürü korku biriktirip sevgimle savaşırdım. sevgim kazandıkça sana gelip sarılırdım. kokunu içime çekmek, çekebilmek en büyük zafermiş bana, çok sonra anladım. o zamanlar bilmezdim her savaşta senin de biraz daha güçsüzleştiğini; benden önce oluşmuş, sarıp da iyileştirdiğim yaralarına daha derinler eklediğimi. ya da bilmek istemezdim. uçsuz bucaksız o kuyuya düşmek istemezdim. düştüm. ve istemediğim ne varsa bir şekilde oldu. korktuğum. geçmez sandığım o kadar acı. bitmez sandığım onca gün. hepsi oldu ve hepsi bitiyor bir şekilde. biliyorum, daha sensiz bitecek çok gün var. ama diyorum ya, aklıma geldiğinde gözlerimin dolmadığı tek bir an yok. kokun artık yok bunu biliyorum ve kabullendim ama, bir daha yaşanamayacağını bilsem bile düşünmekten kendimi alıkoyamadığım anılar var hala. gözlerin, sesin, gülüşün yok. evet artık 20 yaşım yok, izmir yok. sen, biz yok da ben varım sadece. o yüzden diyorum ya, aklıma geldiğinde gözlerimin dolmadığı tek bir an yok.
-e
25 notes
·
View notes
Text
aklına gelirsem üzülürsün.
saat 04.28 ve yine aklımdasın. bir tarafta içinde senin olduğun hayallerim var bir tarafta aşmam gereken engeller. koşmam lazım, akıp giden zamanı bile geçmem lazım. ben hamle yapınca oyun yeniden kuruluyor ve yeni hamleler için çok fazla düşünmeden hızlıca hamle yapmam gerekiyor. seni seviyorum. bildiğim tek gerçeğin ölüm olduğunu ve diğer tüm bilgileri anlamsızlaştırdığını zannederdim senden önce. seninle farkettim ki hayata tutanmak için aşk yeterli. söz konusu aşk olunca ölüm bile anlamını yitiriyor. seni seviyorum. karşılık versen de vermesen de seni seviyorum. sevgim yüzünden incinmeni zarar görmeni istemiyorum. insanlar bencildir, çoğunluğu mutlu insan görmeye bile tahammül edemez. engellemeye zarar vermeye çalışırlar. seni seviyorum. ilk karşılaştığımız günden beri seviyorum. yorulmadım, sıkılmadım. gerçeklerle hayallerin bu savaşında senin yara almanı istemiyorum. seni seviyorum. ama iki gözün iki gözüme artık yasak, bunu da demeden geçemeyeceğim. umarım hayatın boyunca mutlu olursun. umarım o masada otururken çekip gittiğinde arkana bile bakmadığın için pişman olmazsın. umarım aklına bile gelmiyorumdur, çünkü biliyorum aklına gelirsem üzülürsün.
sensizliğinle beni terk ettin ve bu dünyada elde edebildiğim tek mutluluğa son verdin. kalbinin yolunu izle, umarım mutlu olursun. beni boşver. ben beklerim, alışıyorum zaten artık.
22 notes
·
View notes
Text
bir hiç kadar değerli
hissediyorsun beni. ozluyorsun biliyorum. aklina geliyorum ara sira. en cok geceleri uzaklara dalinca. fotoğraflarımı da hala silmediginden eminim. hala bakiyorsun. dudaklarima dokunuyorsun. goz kapaklarima. biliyorum cunku hissediyorum. hala beni istedigini biliyorum. baskasi yok hayatinda. olmayacak da epey bir sure. geceleri duslerimde yanina kivrilip uyurken hala. sevgime ihanet etmezsin oyle degil mi? baskasina dokunmazsin. beni dusundugunu biliyorum. cunku biz aramizdaki mesafelere ragmen ozel bir bag ile bagliydik birbirimize. sarilmak istediginde simsiki hissederdim kollarini sirtimda. ama sana cok ihtiyacim var simdi yoksun. seninim dedigin gunun ertesi gunu yok oldun birden bire. biz bu kadar miydik? aptal bir kandirma bir oyalanma bir kacis bir kurtulus muydu bizimki? aramızdaki kilometrelerden dolayı mı baglanmadin bana? duygularimi neden onemsemedin. her sey baslamadan bitecekken gelmistin ve sımsıkı sarilmistin ya bana ilk “resmi” buluşmamızda, ben o gun bu hayattan dusmem sanmistim. ılkler insanin icinde bir baslangictir bilirsin. ılk opucugumu icimde kansere ceviren sen, mutlu musun sahiden? elinde fotografim, gözlerime bakarken bazen aklina dustugumde. o fotograflari yok edecek misin? bakislarimi hatirladiginda ne hissedeceksin? hiclik mi? keske senin icin bir hic kadar degerli olsaydim.
29 notes
·
View notes
Text
bir şeyler daha.
her zamankinden daha fazla düşünüyorum. zihnim keskinleşmeye başladı bu ara. araştırmalar yapıp daha önce hakkında hiç bilmediğim şeyleri öğrenmeye başladım, okuyorum, düşünüyorum ve bir dengede kalmaya çalışıyorum. kimseye anlatmak istemiyorum kendimle ilgili bir şeyleri. kimse bilsin istemiyorum, herkes o kapının dışında kalsın istiyorum. bazen birisi hakkında yazıyorum, çünkü onu özlüyorum. sonra bir şeyleri hatırlıyorum kendi çocukluğumla ilgili, hiç barışamadığım olaylarla. bu yalnızlık ve sakinlik merakının temeli de bir yerlerde başlamalıydı zaten.. hayatım boyunca hiçbir zaman lükse düşkün olmadım, bunu istemedim. siyah ve gri rengini çok sevdim, sonra türk mavisini, sonra sarıya yakın çalan yeşili. bana saygı duyulması hoşuma gitti ama diğer insanların hakkımda bir kanıya varması ile ilgili hiçbir sorunum olmadı. hep kendi yolumda ilerlemek istedim, bazen onun ne olduğunu bilmesem bile. sol kulağımın altında bir ameliyat izi var, birkaç ameliyatın. yalan söylemeyeyim, bazen bunun nasıl göründüğünü düşündüm, hatta belki komiktir ama neden sevilmediğim cevabını da kimi zaman belki de oraya bağlamışlığım oldu. aslında bunların çok önemli sorular olmadığını anlamamı sağladı bu. çocukken yastıklardan kale yapıp içine girer, sonra kendimi uçsuz bucaksız düzlüklerde kahramanlık hikâyelerini yaşarken bulurdum. insanlarla fazla konuşmazdım, uzak durur ve sürekli olarak o dünyama kaçardım. o kadar abartmıştım ki bunu bir dönem, sonra az daha uyandığım zaman o kafamdaki karakterlerden birini gördüğümü sandım. ama bu önemli değildi. çünkü hiçbir zaman gerçek olmalarıyla ilgilenmedim. ya da gerçekliğin sadece bir çizgi olduğunu düşünmedim. 21 yaşıma girdim kısa süre önce. bazı şeyler benim için çok değişmiş, bazı şeyler pek değişmemiş. anlatma ihtiyacım ne kadar çok daha fazla susarsam o kadar büyüyor, sonra ben de bir şeyler yazmaya ağırlık verdim. bu ara yoğun olduğum için devamlarını getiremiyorum ama yazacağım, daha da çok yazacağım. onlar benim için hep gerçek olacaklar. hayatta bugün kendime çok uzun zamandır terk ettiğimi düşündüğüm bir amaç vermeye çalıştım. bana bir hatırlatıcı olarak bu yazının burada kalmasını istiyorum. dünya doğrusu-yanlışı ile tartıldığında kimi zorluklarının yanında gerçekten güzel bir yer. saçlarımın bir kısmı bu yaşımda beyazladığına ve artık sakallarıma da yayılmaya başladığına göre biraz kederden uzaklaşmaya çalışacağım artık. kendi tarafımı tutup yolumda devam edeceğim. sonra da yüksek lisans yapmayı planlıyorum. amacım hiçbir zaman akademik kasıntıların yuvasında tam kalmak olmayacak. aslında olmazsa da üzüleceğim şeyler değiller bunlar. mutlu ya da mutsuz olmak değil, sadece yaşamak istiyorum. bugün tekrar eski düzenime yakın bir şekilde çalışabildim. üstüne de koyarak gitmem gerekiyor. ve şey, bugün gözlerimi kapatıp bir şey diledim kendim için. bunu son 5 yıl içerisinde hiç yapmamıştım. artık uzaklaşmak değil, yaklaşmak istiyorum. neden bahsettiğimi anlıyor musun ? tam olarak senin de bana gelme vaktin. daha önceden tanışıp tanışmadığımızı bilmiyorum, ya da o kişi o zamanki sen miydin, yoksa değil miydin, soru işaretleri içerisinde boğuluyor burası hep ama biliyor musun, benim için sorular hiçbir zaman o kadar da önemli olmadı. dileklerimin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi de olmadı. bir şeyler dileyebilmek ve sorular sorabilmek, sonra burada birgün olacağını düşünmek. gerçek olmasa da. olsa da. bundan bağımsız olarak. gözlerimi kapatıp sıkıca açacağım ve seni dileyeceğim. ne olursa olsun, biz iyi olacağız.
-e
239 notes
·
View notes
Text
benim hayalim sensin.
yazdım, yazmasam ağlayacaktım. bir şekilde hayatıma devam ediyorum. bir şeyler yapıp unutuyorum. sonra saat geçmeden yine aynı şeyleri yaşıyorum. her gün seni anıyorum. anımızın olmadığı yerlerde de varsın. olmasan da varsın işte. masal anlatmıyorsun bana artık. günaydın da demiyorsun. pazar günleri hala buluşmuyoruz da. bir çekmeceden senin parmaklarının değdiği eski sigara kutun, bir çekmeceden resim, bir yerden de aklım bitiyor. biliyor musun ben küçüklüğümden beri seni beklemiştim. o bi gelse diyip dururdum. ne zaman diye heyecanla hiç bir zaman pes etmemiş hep seni aramıştım. evet hatalarım da oldu senin olduğun gibi. başkalarını karıştırdım senle. ama; hayattaki en sevdiğim kişiye çok büyük bir acı yaşatacaksın ve gideceksin, o da sessiz sedasız uçacak sanki bir rüyaymış, cennetten bir kesitmiş gibi deselerdi, ve o hayattaki en çok sevdiğin ve seni şimdiye kadar olan herkesten en çok seven kız var ya işte o sana senin ona verdiğinden daha büyük bir acı verecek deselerdi, küçüklüğümü bırak şimdi bile inanamazdım. ben bunu en sevdiğim kişiye nasıl yaparım nasıl giderim diye. peki sonrasında? seni en seven nasıl en büyük acıyı verir diye. o kadar yükseklere çıkmışız ki o asansörle. düşmesi bir türlü bitmiyor. biz meğerse gerçekten bu dünyadan çok uzaklara gitmişiz. yalan değilmiş. hikaye değilmiş. çok uzaklara uçmuşuz. o yüzden savruluyoruz şimdi düşerken. bana son ayımızda ister şeytan de, ister benim beynimin oyunu de istersen tartışmalarımızın geldiği son nokta de, ne dersen de, bir şekilde ben son 1 ayı bu şekilde kendime de sana da zehir etmiştim. ama sen de hatalıydın. en başında söylemiştim beni bırakmandan çok korkuyorum diye. tokatı atıp kendime getirmeliydin beni ki ben kendime.
neyse, bugün 66. gün aradan geçen. 24 gün kaldı üçüncü ayımıza ve görünen o ki o da gelip geçecek. geçmesin desem de.
sana her gün şarkılar, filmler, mesajlar göndermek istesem de nafile giriyor nefes ciğerlerime.
seni çok seveceğim falan da demeyeceğim artık. öğrenemediysen yuh sana. bazen ben gülüyorum öyle bir gülüyorum ki senin gülmenin aynısı gibi. durup yüzüme dokunuyorum. senmişsin gibi. kendi gülme sesim neredeyse ağlatacak gibi oluyor, duruyorum sonrasında. ben sana acı verdim. sen de bana. ne ironik, ne felaket. bu iki insan nasıl yapabildi bunları. en başta ben. ben bunun hesabını kendime veremiyorum. sanki yaşanmamış bir zaman dilimi gibi. bir rüya yada kabus gibi. şeytanın bize göz dikip dibimizden ayrılmaması gibi. neyse. sana bunları bile yazarken kalbim yerinden çıkacak artık. yolda gördüğümü hayal edip dursam da.. öpsene beni. bolca öp. durmadan uzunca öp. beni seni öpüyorum hep. şimdi de öptüm. ellerini elime kenetle. şimdi yavaşça sarıl. çok özledim seni. zamanımız geçiyor bu dünyadaki. kum saati görüyorum aynı. bitmek bilmiyor zaman.
158 notes
·
View notes
Text
elimde değil.
yaşadığım duyguları en vıcık haliyle dramatize edip, iç döküntülerimi oraya buraya saçmayı çok sevdiğimden değil, fakat bi şekilde dışa vurmak ve onu söke söke atmak gerekliliği yüzünden ve bunun için de elimden gelecek olan tek şeyin yazmakla elde edildiğinden yapacak başka bir şeyi olmuyor insanın. uyandıktan hemen sonra düşünülen ilk şey. sonra güne yayılan, dallanıp budaklanan, ardından kemirip duran, insafsız bir soğuk gibi ısıran şey... sadece bir anı bile yerde kıvrandırmaya yetebiliyorsa, yaşanılan onca şeyin verdiği dayanılmaz ağırlığın altında ezilmemek mümkün olmuyor. bir odadan diğer odaya atılan voltalar, dolup taşan küllükler, dağılmış bir yüz, zayıflamış bir bünye, gelecek vaadetmeyen bir hayat. bir enkaz gibi geride kalmak... tüm sınırları zorlamak gerekirken, hiçbir şey yapmadan durmak. bağırmak, isyan etmek gerekirken, sadece susmak. kıpırtısız durmak. tekrar tekrar o ilk ana dönüp, o tesadüfü düşünmekle geçiştirilmeye çalışılan kasvet... bitip tükenmeyen bir ağrı bu. kıvranıp durmak ve dilenen gözlerle kimsesiz olduğun bir dünyada yardım beklemek. durmadan bir ihtimal daha var, diye düşünmek. durmadan bir umut, bir ışık aramak o dipsiz kuyuda. sesini unutmak en kötüsü. ağırlaşıyoruz. gittikçe kötüleşiyoruz. aramızdaki mesafe sadece kilometreler olmuyor. yabancılaşıyoruz. ayrılıyor tüm düşünceler. çoktan unutmuşuz aynılarımızı. bu da çok kötü. bir daha aynı şeylerden bahsedemeyecek olmak... küfür gibi duruyor fotoğrafın. sansürün oluyor göz kapaklarım. kaçamıyorum, kaçmak da istemiyorum. arada kalmak en kötüsü. hafıza projektörü seni yansıtıyor tavana, ne zaman sırtüstü uzansam. o kadar da değil, unuttuğum zamanlar da oluyor. hatırlamadığım. adını anmayıp, güldüğüm, eğlendiğim zamanlar. ben de insanım, biliyorsun. belki de bilincimin oynadığı akıl almaz bir işkencedir bu. zaman zaman seni unutmamı istiyordur, tekrar tekrar hatırlatmak için. normal bir acı değil, biraz dağınık. düşlerimdeki sen gibi, hayatım gibi. ben olsam korkardım beni bu kadar çok seven olduğu için. "her an her şeyi yapabilir" derdim. bir delilik yapabileceğinden korkardım en çok. ama kendimi tanıyorum az biraz, bir halt gelmez elimden. kötülüğüm de kendimedir. en kötüsü de bu.
şimdi nereye istiyorsan gidebiliyorsun ya, kimi istiyorsan sevebiliyorsun ya, müthiş imreniyorum. gülüşünde hiçbir acı gizli değil. saf. kıskançlığım, bir körün, gören bir göze olan kıskançlığı gibi değil. bir körün, aşık olduğu bir sesi, başkasının görmekte olduğunu bildiği andaki kıskançlık. bilmemek en büyük mutluluk. ama buruk. her şeye rağmen seni bilmek güzeldi. seni tanımak. varlığından haberdar olmak. hiç var olmamış bir hayat ile acıyla yoğrulan bir hayat arasında seçim yapmak gibi biraz. en kötüsü de bu.
ikinci ayımız kutlu olsun, beraber geçmeyen ikinci ayımız.
-e
183 notes
·
View notes