#zorunlu göç
Explore tagged Tumblr posts
Text
Siz ne düşünüyorsunuz 🤔
🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸
😥😥😥😥😥😥😥😥😥😥😥
Killer israel 😡
Terörist İsrail 😡
Free Palestina 🇵🇸
Free Gaza 🇵🇸
İsrail, Gazze’de zorunlu göçü sistematik bir silah olarak kullanıyor
▪️ Kuzeyden göç eden halk İsrail’in yeni tahliye emriyle Han Yunus’tan da göç etmek zorunda kaldı
▪️ 2,3 milyon nüfusa sahip Filistinliler sözde tahliye emirleriyle sürülüyor
▪️ Ayda bir zorunlu göçe zorlanan halk daracık bir kara parçasına hapsedilmeye çalışıyor
▪️ Gidecek yeri kalmayan Gazzeliler Akdeniz kıyısı ile El-Mevasi arasında sıkışmış durumda
http://v.aa.com.tr/3299370
#free gaza#free palestine#türkiye#doğa#travel photography#travel destinations#travel#manzara#view#natural#europe#africa
100 notes
·
View notes
Text
Die misslungene Integration in Deutschland (3)
✍🏻 İbrahim Uğur
https://www.gundemarsivi.com/die-misslungene-integration-in-deutschland-3/
Das gescheiterte Integration in Deutschland (3)
Eine der wichtigste Punkt für viele hier lebende Eingewanderten Menschen ist die Familienzusammenführung. Laut Ausländergesetz gibt es zwar einige Kriterien oder Voraussetzungen, die vor der Einreise in die Bundesrepublik Deutschland erfüllt
werden müssten. Hier sind einige Beispiele; ausreichende Einkommen, ausreichende Wohnraum und einfache Art und Weise sich in deutsche Sprache zu verständigen. Allgemein hängt die Aufenthaltserlaubnis von den Ehepartnern ab. Das gesetzt schreib vor, dass die Ehe mindestens 3 Jahre unter einem Dach ununterbrochen fortlaufend bestehen muss. Falls die Ehe vor dieser Zeit auseinandergeht oder die Eheleute sich voneinander trennen, dann wird für den Partner gesetzlich schwierig, die oder der nachgekommen ist. Die Ausländerbehörden nehmen diese Situation als Anlass, um die/ den zugezogenen Partnern das Aufenthaltserlaubnis zu entziehen. Viele Zugewanderten Menschen, die als Ehepartner eingereist sind, wissen in der Regel gar nicht, wie sie sich vor eine Abschiebung schützen können. Es gibt die Möglichkeit für Personen, die nach der Einreise bis zu Trennung oder Scheidung mindestens 1 Jahr gearbeitet haben. Das Bundesverwaltungsgericht hat in dem Verfahren Kus entschieden, dass eine Beschäftigung mindestens ein Jahr ausreichen werde, um eine eigenständige Aufenthaltserlaubnis zu erhalten. Eine der wichtige Bestandteil der Familienzusammenführung ist, dass den zugezogenen Ehepartnern einen Integrationskurs gesetzlich durch das Bundesamt für Migration und Flüchtlinge kostenfrei gefordert werden. Dieses Recht wird meistens über die zuständigen Ausländerbehörden in die Wege geleitet.
*
Almanya’daki başarısız entegrasyon (3)
Burada yaşayan birçok göçmen için en önemli noktalardan biri aile birleşimidir. Yabancılar Kanunu’na göre Federal Almanya Cumhuriyeti’ne evlenerek gelebilmek için gereken bazı kriterlerin yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bu Kriterlerle ilgili bazı örnekler: yeterli gelir, yeterli yaşam alanı ve Almanca iletişim kurmanın kolay bir yolu. Genel olarak oturma izni eşlere bağlıdır. Bir evliliğin aynı çatı altında en az 3 yıl kesintisiz devam etmesi gerektiğini şart yasal bir kriter olarak yabancılar yasasında öngörülen şartlardan biridir. Bu süreden önce evlilik son bulacak olursa veya eşler birbirinden ayrılırsa, evlilik yoluyla Almanya’ya gelen partner açısından ciddi hukuki zorluklar ortaya çıkacaktır. Yabancılar daireleri bu tür durumlarda istisnasız kati bir tutum içinde evlenerek gelen eşi yasal bir baskı altında tutarak, yıldırmaya yönelik bir yol izler. Ülkeye evlilik yolu ile gelen göçmenlerin çoğu genellikle kendilerini sınır dışı edilmekten nasıl koruyacaklarını bilmezler. Ülkeye girdikten ve evlilik sürecinde en az 1 yıl sigortalı bir iste çalışmış kişiler için ayrılık veya boşanma sürecinde çözüm kendisine ait bir oturum izni almaktır. Halil Kus davasında Federal İdare Mahkemesi, bağımsız oturma izni almak için en az bir yıl çalışmanın yeterli olacağına karar verdi (1991 yılında). Aile birleşiminin önemli bileşenlerinden biri, ülkeye taşınan eşlerin Federal Göç ve Mülteciler Dairesi tarafından yasal olarak ücretsiz bir entegrasyon kursuna katılmalarının zorunlu olmasıdır. Bu hak genellikle sorumlu yabancılar dairesi kişilere bildirilir.
İbrahim Uğur
0 notes
Text
Claire Marin – Kopuş(lar) (2024)
‘Kopuş(lar)’, insan deneyiminin en asli unsurlarından biri olan “kopuş” olgusu ve fikri üzerine kaleme alınmış muhteşem denemelerden oluşan bir kitap. Felsefeci Claire Marin, yayınlandığı yıl Fransa’da büyük bir yankı uyandıran kitabında bir “kopuş çağı”nda yaşadığımızı ve aşk, ölüm, boşanma, yaşlılık, zorunlu/zorunsuz göç, aile içi şiddet, ağır hastalıklarla mücadele gibi temel insani…
0 notes
Text
İsrail'in Refah'a girmesi savaşın gidişatını ne yönde değiştirecek?
https://pazaryerigundem.com/haber/169505/israilin-refaha-girmesi-savasin-gidisatini-ne-yonde-degistirecek/
İsrail'in Refah'a girmesi savaşın gidişatını ne yönde değiştirecek?
İsrail’in kara saldırısı düzenleyerek Refah’a girmesi, bölgede çatışmaların yakın zamanda yoğunlaşacağı anlamını taşıyor. Peki bundan sonra Orta Doğu’da neler olacak?
Oğuzhan Osman BİLGİN / HERKES DUYSUN
BURSA (İGFA) – İsrail’in, Refah’a karşı kapsamlı bir kara harekatına girmesi an meselesi olarak görünüyor. Refah’ta sivillerin tahliye edilmeye başlaması çatışmaların yakın zamanda gerçekleşeceğine dair ihtimali kuvvetlendirdi. Refah’ta sayısı 2 milyona yaklaşan sivil nüfus düşünüldüğünde bu saldırının korkunç sonuçlar doğuracağı kesin. İsrail’in saldırı konusunda fikir değişitirme ihtimalinin olup olmadığı ve saldırının doğuracağı olası sonuçları Filistinli aktivist-yazar Muin Naim Herkes Duysun için değerlendirdi.
“İSRAİL’İN REFAH’A SALDIRISI YENİ BİR DURUM DEĞİL”
İsrail’in Refah’a saldırısının aylardır devam ettiğini ifade eden Muin Naim, son hazırlıkların top yekün bir saldırının adımları olduğunu şu şekilde ifade etti:
“İsrail işgal devleti şu anda 1.4 milyon kişinin sığındığı Refah’a saldırı hazırlığında. İsrail’in Refah’a saldırısı yeni olan bir durum değil. Bu saldırı aylardır devam ediyordu. Şu anda gerçekleşmesi beklenen şey daha büyük kapsamlı bir saldırı olarak görünüyor. Özellikle dün gece Refah’ta 6 aile İsrail işgal güçleri tarafından yok edildi. İçlerinde çoğu kadın ve çocuk olan 30’dan fazla insan katledildi. Ne yazık ki bunlar sadece başlangıç olarak görünüyor.”
“NETANYAHU KENDİ KOLTUĞUNU KORUMAK İÇİN FİLİSTİNLİLERİ KATLEDİYOR”
Refah’a Filistinlilerin zorunlu olarak göç etmesi nedeniyle bölgede çok dar bir alanda anormal sayıda nüfusun bulunduğunu ifade eden Muin Naim, “Şu anda Refah’ta 1.4 milyon insan bulunuyor. Tabiri caizse bir iğne atsanız birisinin başına denk gelebilir. Refah, Filistinlilerin sığınabileceği son noktadır. Netanyahu kendi siyasi geleceğini kurtarabilmek adına ülkesindeki siyasi ve askeri stratejistlerin Refah saldırısına karşıt görüş bildirmesine rağmen kendi koltuğunu korumak için bu saldırıyı gerçekleştirecek gibi görünüyor. Netanyahu bu tarz saldırılarla Filistin direnişini tehdit etmeye çalışıyor. Netanyahu Filistin direnişini insanları katletmekle tehdit ediyor. Eğer teslim olmazsanız çocukları, kadınları, yaşlıları öldüreceğim diyor. Böyle acımasız tehdit ve mantık dünya da hala ciddi bir tepki ile karşılaşmıyorsa bu durum uluslararası hukuk ve insan hakları örgütlerinin nerede olduğunu sorgulamamıza neden oluyor.” şeklinde konuştu.
“REFAH’A SALDIRI SİVİLLERİ KATLETMEKTEN BAŞKA BİR SONUÇ DOĞURMAZ”
Refah’a yapılacak saldırının sivilleri katletmekten başka bir sonuç doğurmayacağının altını çizen Muin Naim, “Diğer bir taraftan bu operasyon sivilleri katletmekten başka hiçbir sonuç getirmeyecektir. İsrail, Filistin direnişini kuzey bölgesinde bitirmedi ki Refah’a girsin. İsrail işgal devletinin kendi yetkilileri bile direnişin Han Yunus ve kuzey bölgelerinde hala devam ettiğini açıklıyor. İsrailli yetkililerin de aktardığı üzere direniş yapılanması kuzeyde çökmüş değil. Peki durum böyleyken İsrail Refah’a neden girecek? Bunun tek bir yanıtı var o da Filistinli sivilleri,çocukları ve kadınları daha çok katletmekten başka bir şey değil. Bu durum ne yazık ki batının ve ABD’nin desteği ile gerçekleşiyor.” ifadelerini kullandı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Link
İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu (İDDEF), 7 Ekim 2023 tarihinden bu güne sivil yerleşim yerlerini havadan ve karadan bombalayan işgalci güç İsrail’in saldırıları karşısında hayatta kalma mücadelesi veren Filistinli ailelerin yemek, ilaç, yakıt, battaniye ve kumanya ihtiyacının karşılanması için Gazze Ol anlayışıyla yoğun bir şekilde acil yardım çalışması yaparken evlerin yıkılması ve güneye zorunlu göçün yaşanmasıyla ortaya çıkan barınma ihtiyacına hayırseverlerin destekleriyle cevap veriyor. “Gazze’ye çadır ol” sloganıyla çalışmaları başlatan İDDEF, insanlık ve savaş suçu işleyen İsrail’in soykırım yaptığı bölgede hayırseverlerin bağışlarıyla yaraları sarmaya devam ederken, beslenme ve barınma ihtiyacını karşılayarak Refah bölgesine 1.500 adet yaşam çadırı kuruyor. İDDEF’ten yapılan açıklamada, “Öncesinde olduğu gibi saldırı, katliam ve soykırımın başladığı ilk günden bu yana Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya gayret ediyoruz. Gazze’nin tüm topraklarında yaşanan ve özellikle yaklaşık 1 milyondan fazla insanın sığındığı Refah bölgesindeki insani durumu felaket olarak özetlerken, insanlar açlık, hastalık ve barınma problemiyle karşı karşıya kalıyor. Ellerindeki imkanlarla derme çatma naylon çadırlarda hayata tutunmaya çalışan kardeşlerimize çatı olarak kullanışlı ve sağlam çadır ulaştırıyoruz” denildi. Çadır hakkında bilgi verilen açıklamada, “16 metrekare büyüklüğündeki Gazze yaşam çadırımız galvanizli boru, su geçirmez malzemesi, içten ve dıştan açılabilen, yukarı doğru toplanıp bağlanabilen fermuarlı kapı, kapaklı pencere, sineklik, UV katkısı bulunan örtü, sıcak ve soğuğa dayanıklı astar ve izolasyon malzemesiyle Gazzeli kardeşlerimizin barınmasına büyük kolaylık sağlayacak. Yaz aylarında sıcaktan koruyacak çadırımızın zemininde PE branda olduğu gibi, kış aylarında da soba kurulabilmesi için boru çıkış sacı bulunacak” ifadelerine yer verildi. Hayırseverler, www.iddef.org internet sitesi üzerinden, ilgili hesap numaralarına “Gazze Çadır Ol” açıklaması yazarak FAST/EFT/havale yoluyla, Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerindeki temsilcilikleri ziyaret ederek ya da 0212 6210065 numaralı çağrı merkezinden detaylı bilgi alarak destekte bulunabildiği gibi GAZZE yazıp 7230'a SMS göndererek 20 TL bağış yapabiliyor.
0 notes
Text
Dersim Soykırımı ile Yüzleşmek! – İnsan Hakları Derneği
GENEL MERKEZ AÇIKLAMALARIMANŞET
Dersim Soykırımı ile Yüzleşmek!
Bugün Dersim Soykırımının 87. yıl dönümü. Soykırımda yaşamını yitirenleri anıyoruz.
1925 yılında çıkarılan Şark Islahat Planı, 1936 yılında çıkarılan Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun, Şark Islahat Planına dayanılarak kurulan ve Dersim’in de içinde yer aldığı 4. Umumi Müfettişlik ‘in kurulması ile adım adım “ulus devletin” inşası önünde engel olarak görülen Dersim’in öncelikle kanaat önderlerinin yok edilmesi, karşı çıkanların soykırımdan geçirilerek yöre halkının sürgüne tabi tutulmasının hedeflendiği görülmektedir.
25.12.1935 tarih ve 2884 sayılı Tunceli Kanunu çerçevesinde 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Dersim’e yönelik askeri operasyonlar başlatılmış ve bu operasyonlar sırasında on binlerce Kürt/Alevi katledilmiştir. Askeri operasyonlar 1938 yılı boyunca devam etmiş ve katliam ile birlikte zorunlu göç(sürgün) ile Dersim coğrafyası büyük oranda insansızlaştırılmıştır.
15 Kasım 1937 yılında Dersim’in Kürt Alevi kanaat önderi Seyit Rıza (74 yaşında), oğlu Resik Hüseyin (16 yaşında) ve toplam 7 kişi (bazı rivayetlere göre 11 kişi) yürürlükteki hiçbir hukuk kuralına uyulmadan, yargılama yapılmadan, usulüne uygun mahkeme kurulmadan Elâzığ Buğday Meydanında idam edilmişlerdir.
Dönemin Emniyet Genel Müdür Yardımcısı İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarında anlattığı bilgilerde iddia edildiği gibi Dersim’de bir isyanın olmadığını doğrulamaktadır.
İnsan hakları savunucuları olarak Dersim’de 1937-38’de yapılan bu katliamları TCK 76. Maddesinde tanımlandığı gibi soykırım olarak nitelendirmekteyiz. Dersim halkı ise yaşananları “tertele” olarak nitelendirmeye devam etmektedir. Ayrıca Birleşmiş Milletlerin 1948 yılında kabul ettiği Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde de Dersim’de yaşananların Soykırım Suçunu oluşturduğu doğrulanmaktadır.
1937-38’de yaşanan Dersim Soykırımı’nda kadın, çocuk dahil 13.160 Dersimlinin öldürüldüğü; 11.818’inin sürüldüğü resmi kayıtlarda yapılan araştırmalarda ortaya konmuştur. Dersim’in Kayıp Kızları olarak bilinen bir kuşağın ise ailelerinden koparılarak tanımadıkları, bilmedikleri ailelere evlatlık olarak, eş olarak verildiği gerçeği de soykırımın bir başka boyutunu oluşturmaktadır.
İHD, Dersim’de 1937-1938’de yapılanları soykırım olarak nitelendirmekle birlikte bu tarihsel trajedinin insan hakları hukuku bakımından geçmişle yüzleşme konusu olduğunu ve ancak bu çerçevede ele alınabileceğini savunmaktadır. Geçmişle yüzleşmenin yaşanabilmesi ve tüm hakikatin ortaya çıkarılabilmesi için güçlü bir siyasi iradenin varlığı gerekmektedir.
2011 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan AKP’nin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda Dersim Tertelesi hakkında konuşmuş; Jandarma Genel Komutanlığı’nın hazırladığı Dersim Raporunu göstermiş ve yukarıda ifade edilen bilgileri doğrulayarak dönemin CHP sini suçlamıştır. “Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum. Dersim yakın tarihimizdeki en acı en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir faciadır” demiş ancak özrün yerini bulması için bugüne kadar hiçbir somut adım atılmamıştır.
Devletin Dersim’le yüzleşmesi için öncelikle TBMM bünyesinde “Dersim İçin Hakikat Komisyonu” kurulmasını, komisyon çalışmaları tamamlandıktan sonra komisyonun önerileri doğrultusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılarak soykırımın tanınması, özür dilenmesi ve onarıcı adalet çözümleri üzerinde durulması gerekmektedir.
İnsan Hakları Derneği olarak ivedilikle;
Dersim halkından resmi olarak özür dilenmesini, Dersim isminin iade edilmesini,
Dersim Soykırımı ve diğer toplu katliam ve sürgünlere ilişkin devlet arşivlerinin kamuoyuna ve üniversitelere açılmasını,
Dersim Soykırımında idam edilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının itibarlarının iade edilmesini, mezar yerlerinin açıklanmasını, diğer toplu mezarların usulüne uygun olarak açılması için çalışma yürütülmesini,
Yapılan askeri operasyonlar sonucu katledilmeyip asker ailelerine evlatlık ya da ev işlerine yardımcı olarak verilen ve kamuoyunda “Dersimin Kayıp Kızları” olarak bilinen kız çocuklarının akıbetinin açıklanarak aileleri ile buluşturulmasının sağlanmasını,
Dersim’in insansızlaştırılması politikasından vazgeçilerek halen yapımı süren HES ve diğer barajların iptal edilerek doğal ve kültürel tahribata son verilmesini,
Dersim’deki doğal ve kültürel inanç merkezlerinin muhafaza altına alınarak Dersim halkının yerel temsilcilerine (Dersim Belediyesi gibi yerlere) devrinin sağlanmasını,
yetkililerden talep ediyor ve bunların gerçekleşmesi için sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz.
0 notes
Text
ERMENİ SORUNU DOSYASI : ERMENİLERİN SOYKIRIM GÜNÜ OLARAK ANDIKLARI 24 NİSAN 1915 TARİHİ İLE İLGİLİ GERÇEKLER
TÜRKÇE ERMENİLERİN SOYKIRIM GÜNÜ OLARAK ANDIKLARI 24 NİSAN 1915 TARİHİ İLE İLGİLİ GERÇEKLER Ermenilerin soykırım tarihi olarak kabul ettiği 24 Nisan tarihinin zorunlu göç olayı ile hiçbir ilgisi yoktur. Göç kararı 27 Mayıs 1915’te alınmıştır. 24 Nisan tarihi ise üç önemli kararın alındığı tarihtir: 1. 24 Nisan isyancı Ermeni komite merkezlerinin kapatıldığı tarihtir Birinci Dünya Harbinde Osmanlı…
View On WordPress
0 notes
Text
MAVI KANLI YARASALAR ve KUKREYEN FARE
MAVİ KANLILAR SINIFI
Türkiye’nin hemen her kurumu bir mavi kanlılar sınıfı, onun kontrolünde ve ona mahkum bir üst düzey bürokrat ve diğerlerinden oluşmaktadır. Mavi kanlılar sınıfı içinde bir kesim sınıfın çıkarlarını koruyan, gelen her bürokratı kıskıvrak avuçlarının içine alan ve onu yönlendiren mavi kanlılar cuntasını oluşturmaktadır. Bürokrat ne kadar yetersizse mavi kanlılar cuntasının etkinliği, yürütmede söz sahibi olması o oranda daha fazla olmaktadır.
Türkiye’nin hemen her kurumu bu yapıya sahip olduğu için diğerleri için eşit ve özgür bir şekilde yaşayabileceği, kaçabileceği bir yer yoktur. Onlar için tek seçenek başka bir ülkeye göç etmektir. Bu seçeneği gerçekleştirmenin de kendine has çeşitli zorlukları vardır. O yüzden mavi kanlılar dışında kalan tüm diğerleri bu yapının hapishanesinde yaşamak zorunda kalmaktadır, kaçabilecekleri bir özgürlük adası yoktur.
Mavi kanlılar cuntasının üyelerini sadece kendileri ve sınıfın onlarla temas etmek zorunda olan elemanları tanımaktadır. Onlar karanlıkta mağaralarda yaşayan yarasalar gibidir. Kurum içindeki iktidar pozisyonları nedeniyle herkes ve her şey hakkında bilgi sahibiyken diğerleri onlar hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir. Zorunlu temaslar sonucunda onları tanıyan mavi kanlılar sınıfının üyeleri de onların şerrinden korktukları için seslerini çıkaramamakta ve ketum davranmak zorunda kalmaktadır.
Mavi kanlılar cuntasıyla atanan bürokrat arasındaki ilişki Emret Bakanım dizisindeki bakan-bürokrat ilişkisine benzemektedir. Sahip oldukları ve kurumun kuruluşunda yine kendileri gibi mavi kanlı olan dinozorlar tarafından oluşturulan iktidar pozisyonları sayesinde sahip oldukları bilgileri güç olarak kullanmakta ve bürokratı o dizide olduğu gibi avuçları içinde oynatmakta ve saltanatlarını sürdürmektedirler. (bunu biz önemliyiz, biz önemli işler yapıyoruz, diğerleri destek personelidir söylemleriyle de pekiştirmektedirler. Diğer personeli kurulun asli işleri dışında ve iktidar pozisyonlarının dışında tutup, mesela bilgi işlem personeli gibi diğerlerine, kıskançlıkla kendilerine ayırdıkları ve üstüne titredikleri denetleme görevi gibi asli görevler verilmeye kalkıldığında hemen ayağa kalkmaktadırlar. Kah kendi içlerinden çıkan kah dışardan atanan bürokratın bilgi işlemciler gibi diğer personelin bu tür asli görevlere talip olduğu durumlarda bu istekleri sudan gerekçelerle reddetmesi de ayrıcalıklı konumlarını ve kanlarının saflığını koruma yollarından birini oluşturmaktadır.)
Böylece mavi kanlılar cuntasının üyeleri kurumların kuruluşundan itibaren su başlarına oturmuşlar, su başlarını tutmuşlar ve diğerlerine ve dışarıya akan suyu kontrol ettikleri için kendilerinin daha önemli olduğu gerçeğini oluşturmuşlardır. Kuruluşta oluşan bu asimetrik güç yapısı başta ABD, gelir dağılımın son derece eşitsiz olduğu bir dizi ülkede zenginliğin ve fakirliğin nesilden nesile aktarılması gibi gücün, bilginin, iktidarın, önemin nesilden nesile mavi kanlılar sınıfı ve bu değerlerin üstünde tepinen mavi kanlılar cuntasının üyelerine aktarılmasını sağlamıştır.
Mavi kanlılar sınıfı kendilerini dev aynasında görmüşler, göstermişler ve bu devasa farkı da insan yaşamında en önemli kalemlerin başında gelen gelir dağılımıyla dostun düşmanın gözüne sokmuşlardır. Kuruluşta oluşan iktidar pozisyonun verdiği güç ve yetkiyle hükümet üyeleriyle kendileri bağlantı kurmuş ve kurum personeline yapılan zamları mavi kanlı idealleri doğrultusunda belirlemişler ve böylece kurum içinde bir ücret uçurumunun oluşmasını sağlayarak kendi önemlerine bir de bu şekilde bir payanda yaratmışlardır.
Kurumların çoğunda mavi kanlılar yeni yasalar yapılır, bilişim uzmanı yardımcısı ve bilişim uzmanı gibi yeni mavi kanlı kadroları oluşturulurken, çoğu üniversite sınavında ilk bin içinde bölümlerini kazanmış olan eski bilgisayar mühendisi yazılımcıların ve sistemcilerin mavi kanlılar sınıfına alınmasını sineye çekmiş ama bazı kurumlarda, bu aşağı sınıfların asil ve saf kanlarını kirleteceği düşüncesi ve duygusuyla eski bilgisayarcıların mavi kanlılar arasına katılması maddesini yasa tasarısına koymadıkları, koydurtmadıkları gibi, hükümet üyeleri bakanlarla olan sıcak temasları sonucunda onları yönlendirerek bu doğrultuda yapılan girişimlerin de akim kalmasını sağlamışlardır. ÖNEMLİLER ve DEĞERLİLER
Çetin Altan’ın hayatımıza kattığı önemli kavramlardan biri de önemli-değerli ayrımıdır. Üstad’ın saptamasına göre Türkiye’de önemliler çoğunlukla değersiz, değerliler de çoğunlukla önemsizdir. Değer de üretim, emek, nitelik gibi özelliklerle orantılıdır. Mavi kanlılar sınıfı önemli olduğu ölçüde değerli olsa bile (ki az sayıda değerli olanın yanında çok sayıda vasat ve mebzul miktarda vasat altında olan vardır) diğerleri içinde de aynı derecede ve bazen daha da fazla değerliler vardır. Ama Ordu, Hindistan ve benzeri kast sistemlerine benzer şekilde ellerindeki iktidar gücü ve pozisyonuyla diğerleri sınıfı (kastı) gömleği giydirdiklerinin içinde kalan tüm değerlileri çiğneyip geçmektedirler.
Değer üretimle, üretimin miktarı ve kalitesiyle ilişkili büyük ölçüde. Üretim miktarı ve kalitesi ise büyük ölçüde (günümüzde) entelektüel yetiler ve bu yetilerin bilgiyle, deneyimle donatılmasıyla (eğitimle) ilişkili. Entelektüel yetiler de bilindiği gibi normal dağılıma göre dağılıyor. Bu dağılıma göre ortalamanın epey üstünde olan ve benim üretici elitler dediğim üretimin büyük bölümünü gerçekleştiren kitle nüfusun yaklaşık %17’sini oluşturmaktadır.
Fakat, entelektüel yetilerin toplum içinde son derece orantısız bir şekilde dağılmış olması gelirin de buna paralel bir şekilde aynı ölçüde orantısız bir şekilde dağılması gerektiği anlamına gelmez. Evet, değer, üretim, nitelik farklarını gözeten ve gelir farklılıklarını içeren görece eşitsiz bir dağılım olmalıdır ama adil olan ve olması gereken, mavi kanlılar cuntasının ve kapitalistlerin savunduğu ölçülerde orantısız bir dağılım değil, 0.20-030 arası bir gini katsayısına tekabül edecek ölçülerde nispeten eşit denebilecek bir gelir dağılımı olmalıdır. Bu konudaki akıl yürütmelerimi iki farklı makalede dile getirdim. Onlara bakılabilir.
Mavi kanlıların kendi soyluluklarını kanıtlamak için araçsallaştırdıkları büyük gelir farkları diğerlerinin tamamına yıllarca attıkları kazıkların en önemlisi ve en geneli olmuştur. Bu devasa eşitsiz dağılım sonucunda sesi çok çıkan diğerlerine sus payı vermek için yaratılan ara kadrolar da ulufe gibi dağıtılmış ve diğerleri üstünde kurulan iktidarın ana direklerinden birini oluşturmuştur. Başta ülkenin hemen her yerinde olduğu gibi gücün mutlak sahibi yerel “padişah”, sonra perde arkasındaki mavi kanlı yarasalar cuntası bu görevleri ve personele yasayla tanınan diğer hakları kendi mülkleri olarak görmüşler ve diğerlerini ödüllendirmek cezalandırmak için kullanmışlardır.
MAVİ KANIN TARİHİ
Mavi kanlılar ve diğerlerinden oluşan kast sisteminin Osmanlı yönetim yapısından cumhuriyete aktarılan ve nesilden nesile taşınan ve sürdürülen bir heyula olduğunu düşünüyorum. Osmanlı devleti de bir yönetici bürokrasi sınıfı (mavi kanlılar sınıfı) ve padişahtan oluşmaktaydı. Halkın çoğunluğu cahil köylülerden(REAYA) oluşmaktaydı. Daha kalifiye ve üretken olan ticaret burjuvazisini (diğerleri) ise Osmanlı yönetimi(padişah ve bürokrasi) sıkı kontrol altında tutmaktaydı.
Osmanlı devleti, en azından kuruluş ve yükseliş dönemi boyunca liyakata uygun bir şekilde yönetilmiş, ve bu özelliği bir dünya devleti olmasını sağlayan güncel başarılarının da ilerde karşılaşacağı ve halen sıkıntılarını çektiğimiz başarısızlık yol bağımlılığının da nedenini oluşturmuştur. Osmanlı Enderun sistemi liyakat sahibi bürokrasi sınıfını yetiştirmiş, bu sınıf da devleti başarılı bir şekilde yönetirken geleceğin başarısızlığının tohumlarını eken başta ticaret burjuvazisi olmak üzere tüm diğerlerini sıkboğaz etmek gibi uygulamalara imza atmıştır. Osmanlı devletinin dünya çapında başarıları, ülkenin padişahla birlikte tek hakimi olan ve ticaret burjuvazisi ve ulema dışında tek donanımlı, eğitimli kesimi olan Osmanlı bürokrasisinin üyelerinin bu başarıları sadece kendi çabalarının ve niteliklerinin eseri olarak görmelerine ve kendilerini, Osmanlı’ya has bir aristokrat sınıfı gibi hissetmelerine ve bu doğrultuda davranmalarına zaten cahil olan reaya sınıfını da hor görmelerine neden olmuştur.
Bir tarım ve fetih devleti olan Osmanlı’da o zamanlar tarım üretiminde ve fetihlerde payı olmayan, devletin asli fonksiyonu olan fetih ve bunun finansmanını ve örgütlenmesini sağlayan devlet idaresinde dahli olmayan ve/veya izin verilmeyen sınıflar, yani diğerleri (Ticaret burjuvazisi, zanaatkarlar ve burjuvazi) önemsiz duruma düşmüş, kabul edilmiş, tarım üretimini gerçekleştiren reaya ise eğitimsiz olduğu için küçük ve hor görülmüştür. Osmanlı’da fetihler döneminin sona ermesi, duraklama ve gerilemenin başlamasından itibaren fetih devleti ve işlevlerinin önemini kaybetmesine rağmen iktidarı ve ülkenin zenginliklerinin kontrolünü elinde tutan yönetici sınıflar bu defa da maddi zenginliğin ve iyi gelir sağlayan kadroların ve diğer araçların dağıtımında söz sahibi aktörler olarak önemini korumaya devam etmişlerdir. Benzer süreçler ekonomide kontrolün ve sahipliğin büyük ölçüde devletin elinde olduğu karma ekonomi döneminden serbest piyasa ekonomisi dönemine geçildiğinde de, onun yarattığı özelleşme dalgası ve ekonomik gelişmeye rağmen büyük ölçüde işlemiştir.
Cumhuriyet dönemi Osmanlı bürokrasisinin uygulamalarını ve kültürünü devralmış, cumhuriyetin yönetsel kurumlarına adapte etmiştir. Bu kurumlarda ve bu kurumların kültürüyle, düşünce kalıplarıyla yetişen dinozorlar da bu kültürü görev aldıkları yeni kurumların kuruluşunda kullanmışlar ve o kurumlara da yerleştirerek yapışkan devamlılığı sağlamışlardır. Yeni kurulan kurumlarda dinozorların rahle-i tedrisatından geçen toy zihinler de bu kültürü ve zihniyet yapısını sünger gibi emerek içselleştirmişler, kendileri ve zihinleri nasırlaşırken sonra gelen yeni toy zihinlere nesilden nesile aktarmışlardır.
Ol hikayet budur.
0 notes
Video
youtube
Test 5 19’uncu Yüzyılda Grafik Tasarım Aykut ilter 5. 19’UNCU YÜZYILDA GRAFİK TASARIM Bölümle İlgili Özlü SözKalite asla bir tesadüf değil, daima akıllı bir gayretin sonucudurJohn RuskinKazanımlar1. Sanayi Devrimi ve grafik tasarımla ilgili tarihi süreci, temsilcilerini, temel kavramları tanımlar.2. Sanat ve El sanatları arasındaki ilişkiyi açıklar.3. William Morris ve Kelmscott Basımevi’nin Grafik Tasarımdaki rolünü bilir.4. Art Nouveau dönemi ve yeni yüzyıl’da grafik tasarım örneklerini söyler.5. Amerikada Art Nouveau temsilcilerinin bazılarının ismini söyler6. Viyana Secession Okulu’nun grafik tasarım açısından önemini açıklar.7. Jugendstil, Gençlik Stilinin grafik tasarım açısından önemini açıklar.Birlikte Düşünelimİnsanlık tarihinde çok önemli değişimlere yol açan, tekerleğin bulunması gibi, belirli icatlar vardır. Buharlı makinalar da bunlardan biridir? Günümüzde buharlı makinaların tasarım alanında etkisini gördüğümüz bir alanı örnekleyerek söyleyebilir misiniz?William Morris ismi sizde neyi çağrıştırıyor?Makinalar nesnelere ruh veremezler, o yüzden nesne üretilirken insanın elinin değmesi gerekir mealinde açıklama yapan düşünür J. Ruskin, hangi önemli hareketin fikri temellerini atmıştır?Bir ülke veya bölgede endüstrinin gelişmesi grafik tasarım alanında ne gibi değişimlere yol açabilir?Sanayi devrimi hayatımızın hangi temel ihtiyaçlarında değişimi zorunlu kılmıştır?Sanat ile el sanatları arasında bir fark var mıdır?El sanatı eserlerine örnekler verebilir misiniz?Sizce Kütahya’da en fazla bilinen el sanatı örneği nedir?Yeni yüzyılın getirdiği yeniliklerden birkaçını söyleyebilir misiniz?William Morris’in grafik tasarım alanındaki bilinirliğini sağlayan en önemli şey nedir?Reklam ve İletişim ilişkisinin 19.yy’daki durumu hakkında ne biliyorsunuz?Başlamadan ÖnceBu bölümde, bir önceki bölümde üzerinde durulan Avrupa’da tipografi ve baskı; Rönesans, Rokoko, Neoklasik ve Viktorya Dönemlerinin devamı olan Sanayi Devrimi ve Grafik tasarım, Sanat ve El Sanatları Hareketi, William Morris ve Kelmscott Basımevi, Art Nouveau ve Yeni yüzyıl, 19. yy. da Reklam ve İletişim konuları üzerinde durulacaktır. Ayrıca önceki dönemlerin yeni dönemlere olan etkisi ve yansımaları da irdelenecektir. Bu kapsamda bu bölümde irdelenecek olan dönemlerin önemli temsilcilerinin ve eserleri/tasarımlarının bazıları da incelenecektir.İnsanlık tarihinin geçmişine bakıldığında önemli olgu ve olayların büyük değişimlere yol açtığı bilinmektedir. İklim değişimi, göç, savaş, keşif, teknolojik gelişme vb. olgular genel olarak bunlara örnek olarak verilebilir. Ayrıca teknolojinin getirdiği yenilikler zinciri olarak bilinen sanayi devrimi de bu örnekler arasında sayılabilir. Kas gücüne dayalı geleneksel yöntemlerle yapılan üretimlerin makinalar yardımıyla otomasyon sistemiyle gerçekleştirilmeye başlaması, insanlık tarihinde önemli bir gelişme oldu. Sanayileşme ile birlikte insan gücü ile yapılan birçok üretim biçimi değişti. Kentleşme ve buna bağlı olarak çevre sorunları gibi olgular oluşmaya başladı. Sosyal yaşam, eğitim ve basın yayın sistemleri de değişmeye başladı. Seri üretimin getirdiği kolaylık ve arzı karşılama düzeyi, el sanatlarını sorgulanır hale getirdi. Ancak el sanatları ile uğraşan sanatçı ve tasarımcılar ise tam aksi yönde tavır sergiledi. Bunun için sanat ve el sanatları hareketi, basım evleri vb. oluşumlar ortaya çıktı. Sanayileşme ile birlikte kent yaşamında afiş gibi bazı tasarımlar öne çıktı. Fabrikalaşma ise AEG gibi firmalarda kurumsal kimlik anlayışını ortaya çıkardı. Kıtalar arası seyahat ve basım ürünlerinin hareketliliği, özellikle Batının Doğu sanatlarından etkilenmesine ve eserleri ile tasarımlarına yansımasına yol açtı. İç mimari yanında bu dönemde grafik tasarım ürünleri hem yaygınlaştı hem de çeşitlilik göstermeye başladı. Bu bölümde sanayı devrimi ile başlayan bu değişimi ve dönüşümü genel alnlamda sanat özel anlamda ise grafik tasarım açısından ele alınmıştır.5.1. Sanayi Devrimi ve Grafik tasarımTarım toplumundan endüstri toplumuna geçişi ifade eden Endüstri ya da Sanayi Devrimi, 1760’lı yıllarda İngiltere’de başlamış 1840’lı yıllara kadar önceleri Kuzey Avrupa sonra da Amerika’ya kadar yayılarak devam etmiştir. Endüstrinin gelişimine katkı sağlayan otomasyon sistemlerini, bilgi alışverişlerini ve üretim teknolojilerinin gelişimini içeren bu dönem, fabrikaların işleyişinde insanın yanı sıra otomatik makine sistemlerinin kullanılabilmesine imkân sağlayan gelişmelere de sahne olmuştur. İlk önce özellikle çelik sektörü ile başlayan gelişme, tekstil sektörüyle devam etmiştir. Görsel 1. Haber ortak (2020). Sanayi Devrimi Bir Fabrika Görünümü.Endüstri devriminin birçok alana etkisi olmuştur. Bunlardan en önemlileri şöyle sıralanabilir: Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler hızlanmış, üretimin artmasıyla çevre sorunları oluşmaya başlamış, fabrikaların yaygınlaşması sonucunda kırsaldan kentlere ekonomik refahtan pay almak isteyen insanların göç etmesi, şehirlerdeki nüfusun artmasına yol açmış, sömürgecilik yaygınlaşmış, dünya genelindeki genel refah düzeyi yükselmiş, sanayinin oluşması işçi sınıfının ortaya çıkmasına yol açmıştır.Bu genel gelişmeler yanında, sanat ile ilgili değişimlerde olmuştur. Fabrikalardaki seri üretim, el sanatları ve ustalarının zor durumda kalmasına zemin hazırlamıştır. Endüstridevriminin grafik tasarıma yansıması ise basın-yayın sektöründe işgücünün makinalar yardımıyla yapılmaya başlaması ve basılı kağıt boyutlarını iki katına çıkaran baskı makinası ile çok önemli bir noktaya gelmiştir.Basın-yayın sektöründe işgücünün makinalar yardımıyla yapılmaya başlaması ve basılı kağıt boyutlarını iki katına çıkaran baskı makinası ile çok önemli bir noktaya gelmiştir. Görsel 2. İstanbul Ofset ve Matbaa (t.y.). Baskı makinası.Ayrıca nüfusun artması ile endüstri ürünlerine olan talep artınca, tasarım ön plana çıkmıştır. Sanatın bir ders olarak okullara girmesi bu dönemde olmuştur. “Sanayi Devrimi ile birlikte güzel sanatlar alanında tasarım, üretilen malın satılması amacıyla ön plana çıkmıştır. Endüstri’nin hızla gelişimi, endüstriyel tasarıma gereksinimi de büyük boyutta gündeme getirmiştir.John Ruskin vb. eleştirmenler ile mimar Augustus Welby Northmore Pugin sanayileşmenin getirdiği problemlerinden yakınmaları; endüstriyel üretimin seri üretimden kaynaklı niteliksiz ve homojenleşen ürünleri ortaya çıkarması, işçi sınıfının temsiliyetinin olması gerektiği anlayışı, sosyal, ahlaki ve sanatsal karmaşaya karşı tepki “Arts and Crafts” hareketinin doğmasına yol açmıştır.Reklam endüstrisinin büyümesi ve renkli baskının artmasıyla birlikte şirketler, markalarının görünürlüğüne önem vermeye başladı. Bunun için kurumsal kimlik tasarımları oluşturdular. Görsel 3. Valve Corporation (t.y). İngiliz Demiryolu Şirketi logo tasarımları.Ayrıca yayıncılık ve afiş tasarımı popüler oldu. “Yazı karakterleri 19. Yüzyılın ilk 10 içinde kalın gövdeli hal aldı. 1803’de Robert Thorne ilk kalın hatlı yazıyı (fatface) tasarladı” (Becer, 1997). Dolayısı ile kullanımı artan grafik tasarım, tekstil, iç mekan tasarımı vb. ürünler üzerinde de görülmeye başlandı. Görsel 4. İngiliz Demiryolu Şirketi logo tasarımlarının güncel hali. Amazon.co.uk. (t.y.)Reklam endüstrisinin büyümesi ve renkli baskının artmasıyla birlikte şirketler, markalarının görünürlüğüne önem vermeye başladı. Bunun için kurumsal kimlik tasarımları oluşturdular.Ayrıca yayıncılık ve afiş tasarımı popüler oldu. “Yazı karakterleri 19. Yüzyılın ilk 10 içinde kalın gövdeli hal aldı. 1803’de Robert Thorne ilk kalın hatlı yazıyı (fatface) tasarladı” (Becer, 1997). Dolayısı ile kullanımı artan grafik tasarım, tekstil, iç mekan tasarımı vb. ürünler üzerinde de görülmeye başlandı. Görsel 5. Design is History (t.y.). Henri Toulouse-Lautrec, Moulin Rouge - La Goulue, 1891. (Soldaki görsel)Görsel 6. Design is History (t.y.). Henry van de Velde, Tropon, 189. (Sağdaki görsel)“Yazı karakterleri 19. Yüzyılın ilk 10 içinde kalın gövdeli hal aldı. 1803’de Robert Thorne ilk kalın hatlı yazıyı (fatface) tasarladı” (Becer, 1997). Görsel 7. Knebusch (2020). Fatface yazı karakteri5.2. Sanat ve El Sanatları Hareketi19. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere'de ortaya çıkan, önce Avrupa, sonra da Amerika ve Japonya’ya kadar yayılan Sanat ve El Sanatları hareketi, toplumun, ürünlerin nasıl üretildiğine dair verdiği değere yönelik değişimi gösteren bir adımdır.Bu anlayış, sadece sanayileşmenin zararlı etkilerine karşı değil, aynı zamanda dekoratif sanatların homojenleşmesine ve niteliksizleşmesine de bir tepkiydi.Bu tepki hareketi, binalardan tutun da mücevherata ve grafik tasarıma kadar her şeyin tasarımında ve üretiminde reformlar yapılmasına yol açtı. Walter Crane'nin Sanat ve El Sanatları Sergi Topluluğu için basılı sezon bileti. Görsel 8. Walter Crane'ın Eseri. Virtue And Co., Publisher (t.y.).“Arts and Crafts” hareketinin felsefesine ilham kaynağı olan yazar ve sanatçı John Ruskin (1819-1900), 1849’da yazdığı ‘Seven Lamps of Architecture (Mimarlığın Yedi Lambası) adlı kitabında sanatçının, sanatını Tanrıya adaması gerektiğini, bunun da ancak sanatını kendi elleriyle yaratmasıyla mümkün olabileceğini ve eliyle biçimlendirdiği zaman yaptığı işten haz duyabileceğini ifade etmiştir. Benimsediği Ortaçağ anlayışıyla, el sanatlarını teşvik etmiş, ticaret ekonomisini reddederek, sanat ve uygulamanın, tıpkı Ortaçağ Gotik Katedralinin tasarım ve yapımında olduğu gibi, toplum hizmetinde birleşmesi gerektiğini benimsemiştir” (Pektaş, 1992:14). Görsel 9. Akter, (2018). Kitap Kapağı.Kuralcı bir tarzdan çok, bir dizi ideale göre yapılandırılan bu hareket, adını 1887 yılında Londra'da kurulan ve ilk başkanı, sanatçı ve kitap çizeri Walter Crane olan Sanat ve El Sanatları Sergi Topluluğu'ndan aldı.Topluluğun başlıca amacı, dekoratif sanatçıların çalışmalarının halkla ilgili olduğunu öne sürmekti. 1851'deki Büyük Sergi ve 1860'larda Güney Kensington Müzesi'nin Yenilenme Odaları (daha sonra V&A olarak anılacaktır) gibi birkaç mekân, dekoratif sanatçılara çalışmalarını halka gösterme şansı verdi.Harekete katılan insanların çoğu, 1880'lerde uluslararası üne sahip ve ticari olarak başarılı bir tasarımcı ve üretici haline gelen tasarımcı William Morris’in çalışmalarından etkilendi. Görsel 10. Widewalls (t.y.). Sol: Sanat ve El Sanatları Sergi Topluluğu'nun 11. sergisinin kataloğu / Merkez: Sanat ve El Sanatları Derneği üyeliği, detay / Sağ: Sanat ve El Sanatları Sergi Topluluğu'nun 13. sergisinin kataloğu.Morris, kurulduktan birkaç yıl sonra (1891 ile 1896'da ölümü arasında) Sanat ve El Sanatları Sergi Topluluğuna aktif olarak dahil oldu, ancak fikirleri, çalışmasının yayınlanmasına yardımcı olduğu dekoratif sanatçıların neslini büyük ölçüde etkiledi. Morris, günlük hayatta kullanılabilecek ve üreticilerinin hem ürünleriyle hem de diğer insanlarla bağlantıda kalmalarını sağlayacak şekilde üretilen güzel, iyi yapılmış nesneler yaratmanın önemine tutkuyla inanıyordu. Geçmişe, özellikle de ortaçağ dönemine bakarak, hem yaşam hem de üretim için daha basit ve daha iyi modeller için, küçük ölçekli atölyelere dayanan bir üretim sistemine geri dönmeyi savundu. Görsel 11. Widewalls (t.y.). William Morris - Süsler - Sol: Lale ve Söğüt, 1873 / Merkez: Windrush, 1881-83 / Sağ: African Marigold, 1876 yapay malzeme ile.Morris, Viktorya döneminin önde gelen sanat eleştirmeni John Ruskin'in (1819-1900) fikirlerinden ilham aldı ve çalışmaları bir ülkenin sosyal sağlığı ile mallarının üretilme şekli arasında bir bağlantı önerdi. Ruskin, tasarım eylemini yapım eyleminden ayırmanın hem sosyal hem de estetik açıdan zarar verici olduğunu savundu.Sanat ve El Sanatları hareketi, Augustus Pugin'in (1812-1852) çalışmalarından da etkilendi. Bir iç tasarımcı ve mimar olan Pugin (Görsel 14), Gotik bir dirilişçi ve Tasarım Reform Hareketi'nin bir üyesiydi. Orta Viktorya dönemi süsleme modasına meydan okunmasına yardımcı olmuştu ve Morris gibi ortaçağ dönemindeki hem iyi tasarım hem de iyi yaşama odaklanmıştı. Görsel 12. Victoria Albert Museum (2009). Pugin’in tavan eskiz tasarımları19. yüzyılın son on yılında ve 20. yüzyılda, Sanat ve El Sanatları hareketi, Londra, Birmingham, Manchester, Edinburgh ve Glasgow dahil olmak üzere İngiltere'nin dört bir yanındaki büyük şehirlerde gelişti.Bu şehir merkezleri, hız kazanmak için ihtiyaç duydukları altyapıya, organizasyonlara ve varlıklı müşterilere sahipti.Londra'daki orijinalinden esinlenen sergi toplulukları, Hareketin kamu kimliğinin oluşturulmasına yardımcı oldu ve tartışma için bir forum verdi.Sanat ve El Sanatları topluluğunun üyeleri mesajlarını yaymaya yöneldi: Daha iyi bir tasarımın, insanların hayatlarını aktif olarak değiştirebileceğine ikna etmeye çalıştı.1895 ve 1905 arasında bu güçlü toplumsal çaba, İngiltere'de Sanat ve El Sanatları ilkelerine odaklanan yüzden fazla organizasyon ve lonca yarattı.Güzel Sanatlar ve El Sanatları hareketinin bir özelliği, önde gelen temsilcilerinin büyük bir bölümünün mimarlık eğitimi almış olmasıydı.Bu ortak kültür, 'toplam' bir iç mekân için nesneler tasarlamanın önemine kolektif bir inancın geliştirilmesine yardımcı oldu: Mimari, mobilya, duvar dekorasyonu vb. Sanat ve El Sanatları da mimarlık üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Philip Webb, Edwin Lutyens Charles Voysey ve William Lethaby gibi figürler, hem bölgesel hem de tarihi geleneklere atıfta bulunan binalarda iç mekânda sessizce devrim yaptı.Eski Daneshill Brick and Tile şirketinin Basingstoke'daki tarihi ofisi. 1905'te ünlü mimar Sir Edwin Lutyens tarafından tasarlandı.West House, mimar Philip Webb (1831-1915) tarafından William Morris için ünlü Red House'u tasarladıktan on yıl sonra bir 'stüdyo ev' olarak tasarlandı.E. Lutyens tarafından tasarlanan London EC2'deki Midland Bank'ın genel merkezi. 1924-39'da inşa edildi. Görsel 13. David Walter Hoare school diary (2021). Brickworks’ Office, 1900-1903, Sir Edwin LutyensMorris, çeyrek yüzyılda dekoratif sanatların yönünü değiştirmeyi başarmıştır.Sanatçı, aynı zamanda seri üretimin kalitesizliğine karşı insan emeğine ve malzemeye saygının hakim olduğu ortaçağ düşüncesine göre yaşamaya çalışmış, döneminde etkili olan farklı üsluplardan alınan öğelerin bir arada kullanıldığı Eklektisizm Üslubu’na karşı, milli üslup olarak Gotik tarzı benimsemiştir.Morris, 1860 yılında arkadaşı Philip Webb’in tasarladığı Gotik mimariye sahip “The Red House” (Kırmızı Ev ) adındaki evine taşınmış ve burası akımın kalesi haline gelmiştir” (Bilir, 2018:50). Görsel 14. Flickr (2011). Philip Webb, Gotik mimariye sahip “The Red House”.Morris ve Marshall, vitray, oyma, mobilya, duvar kağıdı, halı ve goblen üretiminde uzmanlaştı. Onların tasarımları, halkın beğenisinde tam bir devrim yarattı.Tasarımlar arasında Upton'daki Kırmızı Ev (1859) (Görsel 14), St. James Sarayı (1866), Cephanelik ve Goblen Odası, Victoria Albert Müzesi'ndeki (1867) Yemek Odası dönemin özelliklerini yansıtan önemli iç mekan tasarımlarını oluşturmuştu. 1875'te ortaklık sona erdi ve Morris Morris & Company adlı yeni bir iş kurdu.Morris politika ve politikacılar üzerine yazılar yazdı. Morris daha sonra yeni politik felsefesini açıkladı. O şöyle dedi: “Sosyalizm ile kastettiğim; ne zengin ne de fakir, ne usta olan ne de usta olmayan, ne boş oturan ne de fazla çalışan, ne aklını yeterince kullanmayan beyin işçilerinin ne de cesaretsiz el işçilerinin, tüm insanların eşit koşullarda yaşayacağı bir toplum sözlüğü anlamındadır".Sonraki birkaç yıl içinde Morris sosyalist düşüncelerini ifade eden broşürler yazdı, sokak köşelerinde sosyalist denemeler sattı, konuşma gezilerine katıldı, katılımı teşvik etti; grevlere katıldı ve çeşitli siyasi gösterilere katıldı. Morris, zamanının çoğunu siyasi yazı yazmaya adadı. Morris’in en önemli kitaplarından biri olan New from Nowhwrw’dir. William Morris 3 Ekim 1896'da vefat etti.5.3. William Morris ve Kelmscott BasımeviWilliam Morris, genellikle döşemelik kumaşlar, duvar kağıtları vb. tasarımlar yapma üzerine odaklandı. Morris sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda ilk sosyal politika gereksinimini önemseyenlerden biri, üretici, vizyoner ve korumacı bir karakterdi: Sanatı ahlak, politika ve dinden ayırmanın mümkün olmadığı üzerinde durdu.Morris, 19. yüzyılın sonlarında Estetik hareketin yükselişini gördü. Estetik hareketinden James McNeill Whistler, “Sanat, tüm absürd ya da göstermelik anlamından bağımsız olmalı - tek başına olmalı” anlayışına inanıyordu. Diğer bir deyişle, sanat uğruna sanat yaklaşımı önemli olmalı, tüm sanatçıların sanattan başka kimseye karşı hiçbir sorumluluğu da olmamalı” diyordu.Tarihte bilinen en ünlü basımevlerinden biri olan Kelmscott, Williiam Morris tarafından 1891 yılında kuruldu. “Kelmscott Press”, Morris için gerçek anlamda hayatındaki sanat eserinin son noktası, doruk noktası, sanatçı ile sanat ve toplum arasındaki eski ilişkileri korumak için yaptığı son girişimlerinden biri oldu. Bunu 1891'de “Kelmscott House”'un yakınında bir kulübe kiraladığı üç baskı makinesi ile gerçekleştirdi. Görsel 16-17. Geoffrey Chaucer (t.y.)., Resimli gravür kitap, Kelmscott basımevi.Morris Kelmscott House”'da uzun zaman güzel kitapların basılması ve ciltlenmesi ile ilgilendi. Ortaçağ’ın el yazmaları ve Caxton gibi erken basımcıların çalışmalarından etkilenerek, elliden fazla kitabın (18.000 ciltten fazla basılmış) güzel baskılarını tasarlayıp üretti. Ancak “Kelmscott Press” tarafından yayınlanan kitaplar pahalıydı. Bu yüzden Morris kitaplarda kendi yazı karakterlerini tasarladı, kendi kâğıdını yaptı ve onları elle bastı (Görsel 16-17). Çok güzel olan kitaplar yavaşça okunmak, takdir edilmek, değer verilmek üzere tasarlandı ve böylece okuyucu, metin ve yazar arasında olması gereken ideal ilişkiler örtük de olsa kurulmaya çalışıldı.Kitap tarihi ve tipografi söz konusu olduğunda, kuşkusuz “Kelmscott Press”'ten öncesi ve sonrası denilebilir. Çünkü Kitapların baskısında yazı tipi, “leke” düzeni, ciltlenmesi, el yapımı kağıdı, Almanya’dan getirtilen mürekkebi, kısacası, kitabın tüm üretim süreci üniter bir yapıda tasarlandı ve basıldı. Kelmscott Press’in vizyonu, Orta Çağ'dan el yazmaları ve erken baskılı kitapların tasarımı ve geleneksel işçiliğine duyulan hayranlıktı. Sonuç olarak, Kelmscott Press'in kitapları hem antika özelliği gösteriyor hem de Sanat ve El Sanatları estetiğini tasarımlarda somutlaşmış oldu.Morris'in çalışmalarının ana göstergeleri, biçim ve işlev ilişkisi, tasarımın amaçsal açıdan bütünlüğü ve basitliği oldu.Morris, Kelmscott Press kitaplarında kullanılmak üzere üç tür yazı tasarladı:Golden - 18. yüzyıl Venedik matbaacılarına dayanan bir Roma tipi.Troy - Truva Tarihlerinin Recuyell'i için yaratılmış Gotik bir tip. Chaucer - Kelmscott Chaucer için oluşturulan Troy'un daha küçük bir versiyonu (Görsel 18).Golden Typ - Morris in tasarladığı üç yazı karakterine örnek Golden typ ile yazılı kitap örneği (Görsel 19). Görsel 18-19: Norton, D. (2017). William Morris & His Golden Type.Arts and Crafts hareketinin ve özel basımevlerinin, tipografi tarihine yönelmeleri, 20. yüzyılın ilk yarısında geleneksel harf karakterleri tasarımında büyük bir canlılık yaşanmasına yol açtı. Garamond, Plantin, Caslon, Baskerville ve Bodoni, eski ustaların harf tasarımları incelenerek tekrar döküldü ve yeniden üretildi (Sürmeli ve Gülpınar, 2018:1060-1061).5.4. Art Nouveau ve Yeni Yüzyıl 1890-1910Art NouveauArt Nouveau'u yani "Yeni Sanat", 1890 ve 1914 yılları arasında hüküm süren bir sanat hareketidir. Art Nouveau’nun, endüstrileşmenin getirdiği hızlı üretim sonrası dağınıklık ve tekdüzeliğe karşı bir tepki olan İngiliz Sanat ve El Sanatları hareketinin 1880 civarında ortaya çıkması ile filizlendi. Yani Viktorya dönemi dekoratif sanatların tasarımları ve kompozisyonları ile yeniden görülmeye başlandı. GustavKlimt , Emile Gallé, James AbbottMcNeill Whistler gibi 90'larda birçok Avrupalı sanatçıyı etkileyen, özellikle de ahşap blok baskılar olmak üzere Japon sanatının etkisiyle ortaya çıkan bir moda oldu. Bu dönemdeki Japon tahta baskıları, özellikle çiçek ve soğanlı formlar ile "kırbaç" eğrilerini içeriyordu.Japon tahta baskılarTahta baskılar ilk olarak sekizinci yüzyılın başlarında Japonya'da metinleri, özellikle Budist yazıtlarını yaymak için kullanıldı. Daha sonra tasarımcı ve ressam Tawaraya Sōtatsu on yedinci yüzyılın başlarında kağıt ve ipek üzerine tasarımlar basmak için ahşap kalıp kullandı. Bununla birlikte, on sekizinci yüzyıla kadar tahta baskı, yazılı metinleri yeniden üretmek için öncelikle uygun bir yöntem olarak kaldı. 1600’lü yıllarda başlayan süreç yaklaşık olarak 1868’li yıllara kadar sürdü.Gelinen süreçte Ukiyo-e özellikle 17 yy. da popüler hale geldi. ‘Yüzen Dünya’nın Resimleri’ anlamına gelen Ukiyo-e, Edo (bugünkü Tokyo) döneminden bir Japon tahta baskı ve boyama stilini ifade eder. “Bir başka kesim de bu alanın çalışanlarına "Kentli Ressamlar" diyordu. Ayrıca, renkli ağaç baskı ustaları tarafından yapılan ve gündelik yaşam tasvirlerine yer veren bu resimler; kentli soylu sınıfın sanatı olarak ta bilinmekteydi. Gerçekte ise "Japon Tarzı Halk Sanatı" dediğimiz Ukiyo E'nin esas hareketliliği orta sınıfın arka sokaklarında yetişen sanatçılardan geliyordu” (Kıran, 2009, 149).Bu dönemde ünlü tiyatro oyuncularını, güreşçiler, mitolojik konular, güzel kadınları, şehir hayatını ve romantik manzara vb. sahneleri betimlendi. Yüzen Dünya’nın Resimleri, Edo'nun (günümüz Tokyo) eğlence bölgelerinin yansıması olarak anıldı.Kentsel yaşamın duyusal zevklerini gösterdi. Zamanlarının en büyük Japon sanatçılarından bazıları - Ando Hiroshige, Katsushika Hokusai, Aralarında Utagawa Toyokuni III ve Keisai Eisen - öncelikle Ukiyo-e tarzında tahta baskı tasarımcıları olarak tanındı. Ukiyo-e, bu dönemde Avrupalı sanatçılar üzerinde de derin bir etkiye sahipti - düzleştirilmiş perspektifi ve yenilikçi kompozisyonları, Mary Cassatt, Vincent Van Gogh ve Henri de Toulouse-Lautrec gibi sanatçılara ve ayrıca sanat ve tasarımdaki Japonisme hareketine ilham verdi. Görsel 20. Onedio (2014). Ukiyo-e (Geleneksel Japon Resim Sanatı). Görsel 21. Arthipo (t.y.) Daqian Zhang Kuşları ve Kırmızı Yapraklar.Art Nouveau’da yeni kavrayış modelleri, yeni bir etik ile bir araya gelerek yeni biçim ve kurguları deneyen bir sanat ve düşünce akımının adı olarak belirir.Art Nouveau mimari ve dekoratif alanda günlük kullanıma dayalı, işlevselliği yüksek eşyaların üretildiği, üslup, marka ve tasarımcılarını ortaya çıkaran bir akımdır. Tüm 19. yüzyıl boyunca benimsenmiş olan eski ve tarihi üslupları canlandırma ve yineleme anlayışından ve bu anlayışa bağlı olarak Akademizm’den farklı olarak yeni ve çağdaş olmayı önerir. Esin kaynağı ise Avrupa dışı kültürlerdir (Baytar, 2019).Art Nouveau sanat akımı mimariyi, mobilya ve ürün tasarımı, moda ve grafik tasarım-posterler, ambalajlar ve reklam ürünleri gibi tüm tasarım sanatlarını kapsamı içine aldı. Ayıra çaydanlıklar, tabaklar ve kaşıklar; sandalyeler, kapı çerçeveleri, ve merdivenler; fabrikalar, metro girişleri ve evler de bu akımın etkilendiği aşanlar oldu. Bu akımın tanımlayıcı ve görsel kalitesi, organik bitki benzeri hatla oldu. Bu bağlamda köklerden ve yerçekiminden kurtulmuş, ya dalgalanabilir kırbaç görüntüsüyle veya tanımlandığı gibi zarif bir akışla, belirli bir alanı dekore etti. Asma dalları, çiçekler (gül ve zambak gibi), kuşlar (özellikle tavus kuşları) ve kadın formu, kompozisyona uyarlandı (Meggs and Purvis,2016).Art Nouveau'yu başlatan ilk sanat eserlerinin hangileri olduğunu ifade etmek zordur. Bazıları Vincent van Gogh ve Paul Gauguin'in resimlerinde bulunan desenli, akıcı çizgiler ve çiçekli arka planların Art Nouveau'nun başlangıcı olduğunu, hatta Henri de Toulouse-Lautrec'in dekoratif taşbaskılarının olduğu belirtilebilir. Ancak çoğu, dekoratif sanatların kökenine ve özellikle de İngiliz mimar ve tasarımcı Arthur Heygate Mackmurdo'nun 1883 tarihli Wren's City Churches için hazırladığı bir kitap kapağına işaret etmektedir (Görsel 22). Tasarım, Japon tarzı ahşap blok baskıları açıkça anımsatan, sayfanın altındaki düzleştirilmiş bir pedden çıkan yılan gibi çiçek saplarını tasvir ediyor (The Art Story (t.y.). Görsel 22. Le, H.M. (2021). Arthur Heygate Mackmurdo'nun 1883 tarihli Wren's City Churches için hazırladığı bir kitap kapağı,Viktorya dönemi grafik tasarımdan art nouveau stiline geçiş aşamalı oldu. Paris'te çalışan iki grafik sanatçısı, Jules Chéret (1836-1933) ve Eugène Grasset (1841-1917), geçişte önemli rol oynadı. 1881'de yeni bir basın özgürlüğüne ilişkin Fransız yasası birçok sansür kısıtlamasını kaldırdı. Kiliseler ile resmi ilanlar için ayrılan belirli alanlar dışında her yerde afişlere izin verildi. Bu yeni yasa, gelişen bir poster endüstrisine yol açtı. Sokaklar ulus için bir sanat galerisi oldu ve saygın ressamlar reklam afişleri yapmaktan çekinmediler. Jules Chéret bu döneme damga vuran ilk sanatçı oldu. Afişi ve genel anlamda reklam sanatını yukarı taşıdı. Chéret, uzun yıllar litografide çıraklık yaptı. Görsel 23. Soldaki. Repro Tepleaux (2021). Jules Chèret Affiche pour des JOB-Zigaretten. 1900.Görsel 24. Sağdaki. Lartnouveau (t.y.) Jules Chèret, Orpheé aux Enfers için Afiş. 1858.Cherret, daha büyük, daha hareketli figürlere ve kelime ile imgenin daha büyük birliğine doğru gelişen afişler tasarladı.Eugene Grasset, 1844'te Lozan'da doğdu ve 1917'de Fransa'da öldü. Mimar olan Grasset, çalışmalarının bir kısmı zamanının sanatçılarını yetiştirme çabaları nedeniyle Art Nouveau'nun öncülerinden biri olmasını sağladı.O dönemde Avrupalı sanatçıların başlıca uğrak noktalarından biri olan Mısır'ı ziyaret etmeye karar verdi. Marsilya'da turistler için suluboya yaparak ve zanaatkar olarak çalışarak para kazandı. Mısır manzarası, hayatının geri kalanında sanatsal özünün bir parçası oldu.Grasset'in figürleri coşkulu olmak yerine sessizce ve içten içe Chérette'ninkinden çok farklı bir rezonans yansıtmaktadır.Grasset için anıtsal sayılabilecek başarılı çalışmalarından biri 1883 tarihli Aymon'un Dört Genç Adamının Hikayesi adlı yayındır. Tip, görüntü ve süslemenin yapısal birliği sağlanır (Görsel 26). Görsel 25. Reprodart.com (2021). Eugéne Grasset, sergi afişi, Renkli Litografi, 1894. Görsel 26. Mellby, J. L. (2008). Eugène Grasset.Art Nouveau’nun önemli sanatçılarından biri de Avusturya'nın en büyük modern sanatçılarından biri olan Gustav Klimt idi. Önceki neslin muhafazakar akademik sanatını ve değerlerini reddeden sanatçılar ve zanaatkarlar grubu olan Viyana Secession hareketinin kurucusu ve önde gelen isimlerinden biriydi. Gustave Klimtkadın figürleri ile akımın önemli ressamları arasında yer aldı (Görsel 27). Klimt en çokresim stiliyle tanınır. Süsleme için, başyapıtı sayılabilecek The Kiss (1908) gibi çalışmalarında altın ve yarı değerli taşlar kullandı. Eserleri genellikle biyomorfik formlarla süslenmiş düz bir doğrusal stil ile karakterize edildi. Bozulmalar ve natüralist olmayan renklerin kullanımında, Klimt'in sanatın da güçlü bir Ekspresyonizm etki sahiptir. Görsel 27. Azer, B. (2019). Gustav Klimt: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri. Adele Bloch Bauer'in Portresi.Art Nouveau akımında çiçek motiflerinin yanı sıra dalgın bakışlı, ince yapılı genç kadın figürleri sıklıkla ele alınır ve bunlar temel motifler olarak kullanılır. Kompozisyonlarda bitkiler ve hayvanlar bir arada kullanılırken doğaya öykünme söz konusudur.Bitkisel bezemenin temsilcileri İngiltere’de William Morris, Arthur H. Machmurdo, Belçika’da Henri Van De Velde ve Amerika’da Levis C. Tiffanyolur. Fransa’da ise Nancy Okulu bu akımın öncüsü olurken, okulun kurucusu Emile Gallé, cam, seramik, metal işlerle birlikte mobilya tasarımları da yapar (Baytar, 2019, 458).Modern zamanlarda Tiffany, kurucusunun ailesinin elinde çıkmıştır. Kurucu Charles Tiffany’nin oğlu Louis Comfort Tiffany, ABD’de önde gelen Art Nouveau sanatçısı olarak tanınır. O dönemlerde ABD’de, Avrup sanatının çok daha önde olduğu anlayışından dolayı ülkede üretilen eserler daha değersiz kabul edilmiştir. Ancak Tiffany bu anlayışı yok edecek bir yaklaşımla eserlerini ortaya koymuş ve bu algıyı kırmıştır (Görsel 28). Görsel 28. Antigue Jewellery Heritage (2020). Tiffany, Dört Mevsim, 1899–1900, Morse Müzesi Koleksiyonu.Art Nouveau , Avrupa'da 1890'larda başlayan bir tasarım hareketiydi. Kısmen, tarihsel tarzlara yoğun bir şekilde atıfta bulunan Neoklasizm gibi 19. yüzyılın başlarında popüler olan akımlara karşı bir tepki olarak ortaya çıktı.Art Nouveau tasarımcıları, modern dünyaya uygun, tamamen yeni bir tasarım anlayışı oluşturmak istediler. Hareket, Çek ressam Alphonse Mucha'nın resimlerinden (yandaki gibi) büyük ölçüde etkilendi, o kadar ki bu dönem bazen 'Mucha stili' olarak adlandırıldı Görsel 29-30).Art Nouveau, doğadan ilham alan kırbaç eğrileri ve motifleri ile karakterize edilir, ancak bu olgu doğanın hassas güzelliğinden çok yaşamsal gücünden kaynaklanmaktadır. Görsel 29. Soldaki. İstanbulsanatevi (t.y.). Meyve Afiş; Alfons Mucha; 1897.Görsel 30. Sağdaki. Monaco Monte Carlo, Afiş; Alfons Mucha; 1897.Art Nouveau’nun en parlak dönemleri, uluslararası sergiler sayesinde gerçekleşti. Bu anlamda bu akım özellikle beş özel fuarda sahneye çıktı: Paris'teki 1889 ve 1900 Expositions Universelles; Brüksel'deki 1897 Tervueren Sergisi, 1902 Turin Uluslararası Modern Dekoratif Sanatlar Sergisi ve Nancy'deki 1909 Exposition International de l'Est de la France (Görsel 31). Bu fuarların her birinde, sergilenen dekoratif sanatlar ve mimari açısından üslup baskındı ve 1902'de Torino'da Art Nouveau, gerçekte her tasarımcının ve temsil edilen her milletin, diğerlerini hariç tutarak tercih ettiği bir tarzdı. Görsel 31. Montgredien ve Cie, Paris, [1900] Smithsonian Libraries.Paris'te yaşayan Alman bir tüccar ve Japon sanatının uzmanı olan Siegfried Bing, Aralık 1895'te L'Art Nouveau adlı bir mağaza açtı ve bu, mobilya ve dekoratif sanatlarda tarzın ana tedarikçilerinden biri haline geldi. Çok geçmeden mağazanın adı Fransa, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki stille eş anlamlı hale geldi. Bununla birlikte, Art Nouveau'nun Batı ve Orta Avrupa'daki geniş popülaritesi, birkaç farklı ünvana sahip olduğu anlamına geliyordu. Almanca konuşulan ülkelerde, onu popüler hale getiren Jugend adlı bir Münih dergisinden alınan Jugendstil (Gençlik Stili)olarak adlandırılıyordu.Bu arada, Viyana'da - Gustav Klimt, Otto Wagner, Josef Hoffmann ve diğer kurucuların evi Vienna Secession - Sezessionsstil (Secession Style)olarak biliniyordu. Ayrıca İspanyolca Modernismo olarak bilinen, içinde Katalanca Modernisme ve Stile Floreale (çiçek tarzı), veya Stile Liberty (İtalya'da Arthur Liberty'nin tarzı). Fransa'da, oradaki en ünlü uygulayıcısı olan mimar Hector Guimard'ın ardından genellikle Modern (e) -Style ve bazen de Stil Guimard olarak anılırdı.Hollanda'da genellikle Nieuwe Kunst (Yeni Sanat) olarak adlandırılırdı. Sayısız eleştirmeni de ona birkaç aşağılayıcı isim verdi: Fransa'da Style Nouille (erişte stili), Belçika'da Paling Stijl (yılan balığı stili) ve Almanya'da Bandwurmstil (tenya stili) - hepsi Art Nouveau'nun kıvrımlı ve akıcı çizgilerini kullandı.Siegfried Bing (26 Şubat 1838 - 6 Eylül 1905), Paris’de yaşayan bir Alman-Fransız sanat eseri satıcısıydı. Japon sanatının ve sanat eserlerinin Batı'ya tanıtılmasına yardımcı oldu. Aralık 1895'te Art Nouveau tarzı olarak bilinecek sanatçıların eserlerini gösteren ünlü galerisi Maison de l'Art Nouveau'yu açtı (Görsel 32). On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Art Nouveau tarzının gelişiminde bir etken oldu. Bing, bu galeride William Morris tarafından tasarlanan kumaşlar, Louis Comfort Tiffany tarafından tasarlanan cam eşyalar, mücevherler, tablolar, seramikler, vitraylar ve Art Nouveau tarzı mobilyalar dahil çok çeşitli sanatsal çalışmalar sattı. Henry van de Velde galerinin içini tasarlarken, Louis Comfort Tiffany vitray tedarik etti. Bing'in galerisi, kendi tasarımcıları tarafından Art Nouveau tarzında tasarlanmış odaların tamamını içeriyordu. Görsel 32. Alchetron (2018). Bing’in Galerisi.Bing'in faaliyetleri, Japonların Art Nouveau üzerindeki etkisi açısından çok önemliydi. 1888'de başlayan ve 1891'de üç cilt halinde toplanan Le Japon Artistique adlı aylık bir dergi çıkardı (Görsel 33). Dergi, Gustav Klimt gibi insanları çok etkiledi. Görsel 33. Gallicia (t.y.). Le Japon Artistique.Yüzyılın sonlarında grafik tasarımın her yerde bulunması, kısmen birçok sanatçının grafik sanatlarda bulunan popüler ve kolayca üretilebilen formları kullanmasıyla açıklanabilir.Almanya'da Peter Behrens ve Hermann Obrist gibi Jugendstil sanatçıları, çalışmalarını kitap kapakları, sergi katalogları, dergi reklamları ve oyun ilanlarına yaptı. Görsel 34. Wikimedia Commons (2010). Otto Eckmann – Jugeng Nr. 14, 1896. Jpg.Ancak bu eğilim hiçbir şekilde Almanya ile sınırlı kalmadı. İlginç ve ürkütücü kombinasyonu nedeniyle belki de en tartışmalı Art Nouveau figürü olan İngiliz illüstratör Aubrey Beardsley, kısa kariyerinde zarif ve ritmik çizgiler kullanan bir dizi poster hazırladı.Beardsley'nin Peacock Etek gibi oldukça dekoratif baskıları (1894), hem basitti ve hem de Art Nouveau ile Japonizm / Ukiyo-e baskıları arasında belirleyebileceğimiz en doğrudan bağlantıyı temsil ediyordu. Fransa'da Jules Chéret, Henri de Toulouse-Lautrec, Pierre Bonnard, Victor Prouvé, Théophile Steinlen ve diğerlerinin posterleri ve grafik prodüksiyonu, belle époque'un cömert, çökmekte olan yaşam tarzını popüler hale getirdi. Bunlar (kabaca 1890-1914 arası), genellikle kuzey Paris'teki Montmartre'nin keyifsiz kabare bölgesi ile ilişkilendirilir.Grafik çalışmaları, telefonlar ve elektrik lambaları gibi yeni teknolojilerden barlara, restoranlara, gece kulüplerine ve hatta modern yaşamın enerjisini ve canlılığını çağrıştıran bireysel sanatçılara kadar her şeyi tanıtmak için yeni kromolitografik teknikler kullandı. Bu süreçte, kısa sürede afişi yaya reklamı yüksek sanata yükselttiler. Görsel 35. Soldaki. Abdou K. R. (2017). Jane Avril Jardin De Paris 1893, Henri De Toulouse Lautrec.Görsel 36. Sağdaki. Abdou K. R. (2017). Divan Japonais Paris Kabare Müzik Dans Salonu, 1893, Henri De Toulouse Lautrec. Görsel 37. Abdou K. R. (2017). Büyükelçiler, Aristide Bruant Dans Son Kabare (1892) , Henri De Toulouse Lautrec. Görsel 38. Soldaki. Iskin, (2013). Jules Chéret, Moulin Rouge, Paris-Cancan, 1890. Litografik poster, Imprimerie Chaix tarafından yayınlandı, Paris; 82,5 × 60 cm.Görsel 39. Sağdaki. Jules Chéret, Folies Bergère, Fleur de Lotus, 1893. Litografik poster, Imprimerie Chaix (Ateliers Chéret), Paris tarafından yayınlandı; 120 × 84,1 cm.Avrupa’daki önemli temsilcilerden biri de Aubrey Beardsley idi. Aubrey Beardsley'in ürkütücü resimler çizmeye olan ilgisi onu moda dünyasının dışında bırakmadı. Zamanının modası hakkında çok fazla bilgisi vardı ve kadın kıyafetlerini gülünç buluyordu. Resimlerindeki kadınlar her zaman çok daha rahat elbiseler giyerlerdi. En ünlü eserlerinden biri, kuşkusuz tamamı siyah beyaz olan tavus kuşu eteği idi (Görsel 40-41).Bu dönemde İngiliz illüstratör Aubrey Bearsley, Sarı Kitap'ın (Görsel 42) yayınlanmasıyla bireysel bir ün kazandı. Yayının sanat editörü olarak görev yaptı ve çizimlerini daha geniş bir kitleye taşıdı: bir gecede sansasyon yarattı. Görsel 40. Papik Pro (2021). Бердсли иллюстрации (30 фото). Beardsley İllüstrasyonları (30 Fotoğraf). Görsel 41. Long, M. (2020). Picks of the month: the best design events to catch (indoors) in April. Aubrey Beardsley. Design Week.Aubrey Beardsley, 25 yaşında tüberkülozdan öldü. Editörü, sanatçının kendi isteği üzerine ölümünden sonra Beardsley'in eserlerinin çoğunu yakmaya söz vermişti. Ancak, çabasının önemini anlayan editör sözünü tutmadı.1960'ların ikinci yarısında Victoria & Albert Müzesi, o dönemin trendleri için mükemmel olan illüstrasyonlarını sergiledi. Onun çizimlerindeki etkileri Beatles gibi birçok müzik sanatçısı tarafından beğenildi ve Revolver albüm kapağına ilham verdi. (Edman, 2015). Görsel 42. British Library (20201. Yellow Book. Görsel 43. Ge Logo. General Elektrik logosunun gelişmi,İngiltere’deki illüstrasyon ve afiş üzerine yapılan çalışmalar, özellikle de “The Studio” dergisi ve içindeki çalışmalar İskoçyalı birçok sanatçıyı etkiledi. Bu etkileşim ile Art Nouveau hareketi Glasgow’da diğer Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi kendini gösterdi…Etkileşim sonucu ortaya çıkan tasarımlarda Mackintosh'un ana tasarım teması yükselen dikey çizgiler ve genellikle uçlarda ince eğriler ile yatay birleşimler oldu (Görsel 44). Görsel 44. Dash, J. (2019). 5.4.1. Amerika ve Art Nouveau Art Nouveau’nun Amerika’da benimsenmesi hareketin Fransa ve İngiltere’den gelmesi ile gerçekleşmiştir. Önceleri Grasset’ye ısmarlanan işlerin Amerika’ya getirilmesi ve sonraki yıllarda Fransa ve İngiltere’de eğitim gören sanatçıların Amerika’ya göç etmesi ile yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Görsel afiş öncelikle yayın endüstrisi tarafından uyarlanarak kendini göstermiştir. “Herper’s” ve “Century” gibi dergilerin yeni sayılarını tanıtan afişler bayilerde ilan tahtalarına asılmış, yeni çıkan kitaplar ise afişlerle tanıtılmaya başlanmıştır (Yıldızhan, 2013, 66). Görsel 45. 2012. Americian Artnouveau. Will Bradley. His Book, 1898 posteri .Amerika’da Art Nouveau akımı temsilcilerin arasında en tanınanı Will Bradley, grafik, afiş, illüstrasyon, harf karakterlerinin kesimi ve kitap basarak bu üne sahip olmuştur. William Morris ve Aubrey Beardsley gibi Fransız Art Nouveau afiş sanatçıları Jules Chéret’den büyük oranda etkilenmiştir. Will Bradley’in 1894 yılında “The Chap Book” ve “The Inland Printer”dergileri için yapmış olduğu çalışmalar Amerikan Art Nouveau hareketinin başlangıcı olmuştur. Özgür bir tipografi anlayışını benimseyen Bradley, mevcut kuralları yadsımıştır Görsel 46. 2012. Americian Artnouveau. Will Bradley, The Chap Book posteri, 1895. 5.4.2. Viyanada Secession Stili 1800’lü yılların sonu ile 1900’lü yılların başını kapsayan ve “Fin de Siècle” (Yüzyıl Sonu) olarak bilinen süreç, sosyal ve ekonomik çalkantıların yanı sıra, kimlik sorunlarının da yaşandığı ve avant-garde yaklaşımların çıktığı bir dönem olarak bilinir. Bu çalkantılı dönemin oluşumunda Endüstri Devrimi ve onun oluşturduğu sosyo-ekonomik olayların katkısı çoktur. Wiener Werkstätte diye bilinen, mobilyadan, takıya, giysiden ev aksesuarına kadar çeşitli ürünlerin üretimini yapan Viyana Atölyesi, sanatsal bir başkaldırı olan Secession Hareketini doğurmuş ve birçok sanat alanında yenilikler getirmiştir. (Yıldırım, 2011, 105).Koloman Moser, 1868 – 1918, yirminci yüzyıl grafik sanatı üzerinde önemli etkisi olan ve Viyana Secession hareketinin önde gelen sanatçılarından biri ve Wiener Werkstätte'nin kurucularından biri olan Avusturyalı bir sanatçıydı.Moser, hayatı boyunca çok çeşitli sanat eserleri tasarladı: Posta pullarından dergi skeçlerine, kitaplar ve grafik eserler; moda; vitray pencereler, porselenler ve seramikler, üfleme camlar, sofra takımları, gümüş, mücevherler ve mobilyalar ilgi alanlarından birkaçı olarak kabul edilebilir. Görsel 47. Lobo, C. (2014). Koloman Moser: Austrian artist – Art NouveauKoloman Moser Jacob & Josef Kohn mobilya şirketi için afiş (1904).Bir diğer önemli temsilci olan Alfred Roller 1864 (d. Brünn, Mähren)-1935 (d. Viyana) arasında yaşayan, ayrılıkçı dönemin Avusturyalı grafik tasarımcı, ressam ve yazı sanatçısıdır. Çok sayıda sergi afişi tasarlayan etkili Viyana Secession'un kurucu üyelerinden biriydi. 1902'de hareketin başkanı oldu. Roller ayrıca Viyana'daki Kunstgewereschule'de (Uygulamalı Sanatlar Okulu) yönetici olarak görev yaptı.1903'te Roller, Ver Sacrum için bugün Letterform arşivinde görülebilen harika bir psychedelic takvim çizdi.Yazı tipi Roller Poster (2006, HiH) onun adını almıştır. 2015 yılında Nick Curtis, 1903 yılında Ver Sacrum Dergisi için Alfred Roller'ın el yazısına dayanan psychedlic / art nouveau yazı tipi Versacrum NF'yi yarattı. Diğer canlanmalar arasında Joan Mas'tan Viatge Quimic ve Maximiliano Sproviero'dan Preta (2017) yer alır. Görsel 48. Devroye, (2021). Ver Secrum Calender, 1903, Alfred Roller. Görsel 49. Devroye, L. (2021). Alfred Roller.Poster.http://luc.devroye.org/fonts-51662.html 5.4.3. Jugendstil, Gençlik Stili Modern sanat terimi olan "Jugendstil" (Almanca'da "Gençlik Style"), 19. yüzyıl Alman sanatında 1890 sırasında ortaya çıkan ve Birinci Dünya Savaşı'na kadar devam eden ve ismini o zamanlar gesamtkunstwerk geleneği içinde en moda dekoratif sanat türü olan Art Nouveau olarak bilinen ve bir tasarım tarzına odaklanan Münih süreli yayın Die Jugend'den almıştır. Jugendstil, Avusturya'da Sezessionstil , İtalya'da Stile Floreale ve İspanya'da Modernismo olarak biliniyordu.Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri derginin özgün bir yazı karakteri olmasıdır.Grafik ve görsel sanatlara ek olarak, Art Nouveau ile ilgili bir tartışma da, mimariyi ve bunun Avrupa kültürü üzerindeki büyük etkisi olmuştur. Paris, Brüksel, Glasgow, Torino, Barselona, Anvers ve Viyana gibi kentsel merkezlerin yanı sıra Nancy ve Darmstadt gibi daha küçük şehirler, Riga, Prag ve Budapeşte gibi Doğu Avrupa bölgelerinde Art Nouveau mimarisi hem boyut hem de görünüm olarak da bugün hala görülebilen büyüklü küçüklü sıra evlerden büyük kurumsal ve ticari binalara kadar çeşitli yapıların inşaasında etkili olmuştur. Birçok binada, muazzam bir pişmiş toprak ve renkli karo işçiliği kullanılmıştır. Örneğin Fransız seramikçi Alexandre Bigot, Paris konutlarının ve apartman binalarının cepheleri ve şömineleri için pişmiş toprak süslemelerle yapmıştır. Özellikle Fransa ve Belçika'daki diğer Art Nouveau yapıları (Hector Guimard ve Victor Horta önemli uygulayıcılardı), cam panellerle birleştirilmiş bir demir yapının teknolojik olanaklarını sergilediler. Görsel 50. WorthPoint (t.y.).Avrupa'nın pek çok bölgesinde, sarı kireçtaşı gibi yerel taşlar veya Art Nouveau konut mimarisini karakterize eden ahşap süsleme ve gelişigüzel bir kırsal estetik var oldu. Ve bazı durumlarda, özellikle 1900 Paris Exposition Universelle pavyonları ve Viyana'daki Secession Building gibi sergiler için kullanılan Art Nouveau binalarında heykelsi beyaz bir sıva kaplama yer aldı (Görsel 51). Ayrıca ABD'nde bile, Louis Sullivan'ın Wainwright Binası ve Chicago Menkul Kıymetler Borsası gibi gökdelenlerini süsleyen bitkisel formlar, Art Nouveau'nun geniş mimari kapsamının en iyi örnekleri arasında sayılır. Görsel 51. Murczek, İ. And M. Murczek (t.y.).Art Nouveau, perakendeciliğin genişlemesi ve yüzyılın sonlarında kurulan büyük kentsel mağazaların artmasıyla birçok alanda öne çıktı. Ayrıca, Bing'in ölümünden kısa bir süre sonra 1905'te kapanışına kadar stilin yayılmasının kalesi olarak kalan Paris'teki Siegfried Bing'in mağazası L'Art Nouveau'dan başlayarak dönemin en ünlü tasarım mağazalarından bazıları tarafından agresif bir şekilde pazarlandı. Ancak bu, Art Nouveau iç mekanlar ve mobilyalarda uzmanlaşmış şehirdeki tek mağaza değildi.Birçok Art Nouveau tasarımcısı, başka yönlere geçmeden önce isimlerini sadece bu perakendeciler için çalışarak yaptı. Örneğin mimar Peter Behrens, çay ısıtıcısından kitap kapaklarına, reklam afişlerinden sergi pavyonlarının iç mekanlarına, mutfak eşyalarına ve mobilyalarına kadar neredeyse her şeyi tasarladı ve sonunda 1907'de AEG için tüm tasarım işlerinden sorumlu olduğunda ilk endüstriyel tasarımcı oldu. Görsel 52. Croset P.A. (2019). Peter Behrens, Türbin Fabrikası, 1909-10 Görsel 53. Cargocollective (t.y.). Peter Behrens, Allgemeine Elektricitäts Gesellschaft (AEG) Afişi, 1907. Görsel 54. 1000Logos (2021) Görsel 55. Liveauctioneers (2021).Bölüm Özetiİnsanlık tarihinin geçmişine bakıldığında önemli olgu ve olayların büyük değişimlere yol açtığı bilinmektedir. İklim değişimi, göç, savaş, keşif, teknolojik gelişme vb. olgular genel olarak bunlara örnek olarak verilebilir. Ayrıca teknolojinin getirdiği yenilikler zinciri olarak bilinen sanayi devrimi de bu örnekler arasında sayılabilir. Emeğe dayalı geleneksel yöntemlerle yapılan üretimlerin makinalar yardımıyla otomasyon sistemiyle gerçekleştirilmeye başlaması, insanlık tarihinde önemli bir gelişme oldu. Sanayileşme ile birlikte insan gücü ile yapılan birçok üretim biçimi değişti. Kentleşme ve buna bağlı olarak çevre sorunları gibi olgular oluşmaya başladı. Sosyal yaşam, eğitim ve basın yayın sistemleri de değişmeye başladı. Seri üretimin getirdiği kolaylık ve arzı karşılama düzeyi, el sanatlarını sorgulanır hale getirdi. Ancak el sanatları ile uğraşan sanatçı ve tasarımcılar ise tam aksi yönde tavır sergiledi. Bunun için sanat ve el sanatları hareketi, basım evleri vb. oluşumlar ortaya çıktı. Özellikle Avrupa’da tipografi ve baskı; Rönesans, Rokoko, Neoklasik ve Viktorya Dönemlerinin devamı olan Sanayi Devrimi ve Grafik tasarım, Sanat ve El Sanatları Hareketi, Kelmscott Basımevi ile Art Nouveau ve Yeni yüzyıl hareketlerini ortaya çıkardı. Sanat ve El Sanatları Hareketi’nin en önemli temsilcisi William Morris Golden ve Troy gibi yazı karakterlerinin yanında iç mekan dekorasyon tasarımlarıyla ve siyasi görüşleriyle önemli izler bıraktı. Onun yaptığı tasarımlar hala günümüzde de kullanılmaktadır.1890-1910 tarihleri arasında Art Nouveau ve Yeni Yüzyıl hareketleri gerçekleşti. Art Nouveau’da yeni kavrayış modelleri, yeni bir etik ile bir araya gelerek yeni biçim ve kurguları deneyen bir sanat ve düşünce akımının adı olarak belirdi. Japon tahta baskıları bu dönemde çok etkili oldu. Jules Chèret, Eugene Grasset, Gustav Klimt, Louis Comfort Tiffany, Alfons Mucha, Otto Eckmann, Henri De Toulouse Lautrec, Aubrey Beardsley, Will Bradley bu dönemin önemli temsilcileri kabul edilebilir.Sanayileşme ile birlikte kent yaşamında afiş ve kurumsal kimlik tasarımları gibi bazı tasarımlar öne çıktı. Fabrikalaşma ise AEG gibi firmalarda kurumsal kimlik anlayışını ortaya çıkardı. Bu anlamda Peter Behrens AEG’nin her tür kurumsal kimlik çalışmalarını yatı.1800’lü yılların sonu ile 1900’lü yılların başını kapsayan ve Yüzyıl Sonu olarak bilinen süreç, sosyal ve ekonomik çalkantıların yanı sıra, kimlik sorunlarının da yaşandığı ve avant-garde yaklaşımların çıktığı bir dönem olarak kabul edildi. Bu çalkantılı dönemin oluşumunda Endüstri Devrimi ve onun oluşturduğu sosyo-ekonomik olayların katkısı çok oldu. Wiener Werkstätte diye bilinen, mobilyadan, takıya, giysiden ev aksesuarına kadar çeşitli ürünlerin üretimini yapan Viyana Atölyesi, sanatsal bir başkaldırı olan Secession Hareketini doğurdu. Koloman Moser, Wiener Werkstätte ve Alfred Roller önemli temsilcileri olarak bilinir.Modern sanat terimi olan "Jugendstil", 19. yüzyıl Alman sanatında 1890 sırasında ortaya çıkan ve Birinci Dünya Savaşı'na kadar devam eden ve ismini o zamanlar gesamtkunstwerk geleneği içinde en moda dekoratif sanat türü olan Art Nouveau olarak bilinen ve bir tasarım tarzına odaklanan Münih süreli yayın Die Jugend'den almıştır. Jugendstil, Avusturya'da Sezessionstil , İtalya'da Stile Floreale ve İspanya'da Modernismo olarak biliniyordu. Mimari alanda da önemli eserlerin üretildiği bu dönemin en önemli özelliklerinden biri Die Jugend dergisinin özgün bir yazı karakteri olmasıdır. Hector Guimard, Victor Horta, Joseph Maria Olbrich ve Louis Sullivan dönemin önemli temsilcileri olarak kabul edilebilir.Bu dönemde Doğu sanatlarından etkilenildi ve eserleri ile tasarımlarına yansımasına yol açtı. İç mimari yanında bu dönemde grafik tasarım ürünleri hem yaygınlaştı hem de çeşitlilik göstermeye başladı.KaynakçaArtWizard.eu (2019). Alphonse Mucha'nın Kadını. https://artwizard.eu/the-woman-of- alphonse-mucha-ar-41Baytar, İ. (2019). Osmanlı’da Art Nouveau Üslubu Ve Mobilya Örnekleri İle Emile Gallé. Sanat Tarihi Dergisi, XXVIII/2, Ekim | October, 2019, 455-471. DOI: 10.29135/std.591136Becer, E. (1997). İletişim ve Grafik Tasarım. Dost Kitapevi, AnkaraBilir, T. 2018:50). Batılı Bir Sanatçının Yorumuyla Şam İşi Üslubunda İznik Çinileri: William De Morgan. STD 2018 Aralık- Sayfa 49-69. e-ISSN 2149 – 6595Edman, W. (2015). Aubrey Beardsley – the Man, the Myth, the Legacy. -http://www.theblogazine.com/2015/03/aubrey-beardsley-the-man-the-myth-the-legacy/)Sürmel, K. ve Ş. Gülpınar (2018). Arts And Crafts Hareketi ve Kelmscott Basımevi. 6. Uluslararası Matbaa Teknolojileri Sempozyumu. İstanbul Üniversitesi.Kıran, H. (2009). Tarihsel Süreç İçerisinde Japon Baskı Sanatına Bir Bakış. gazi_sanat_tasarim02.qxp 04.01.2009 18:11 Page 147.Philip B. Meggs Alston W. Purvis,2016). History of Graphic Design. Published by John Wiley & Sons, Inc., Hoboken, New Jersey Published simultaneously in Canada. Sixth Edition.idesignWiki (2015). Peter Bahrens. https://www.idesign.wiki/peter-behrens-german-architect-and-designer-1868-1940/Pektaş, D. (1992). Çağdaş Grafik Tasarımın Gelişimi. YKY.Pompos, N. (t.y.). Art History at PEA. Louis Comfort Tiffanyhttps://arthistoryatpea.wordpress.com/bauhaus-art-nouveau-and-art-deco/art-nouveau/louis-comfort-tiffany/The Art Story (t.y.). Art Nouveau. https://www.theartstory.org/movement/art-nouveau/history-and-concepts/ ).Yıldırım, L. (2011, 105. Sanat - Zanaat Buluşması ve Wiener Werkstatte Tekstilleri. Sanat ve Tasarım Dergisi. Cilt 1, Sayı 8, Sayfalar 105 - 122Görsel KaynakçaGörsel 1. Haber ortak (2020). Sanayi Devrimi Nedir? Tarihi ve Sonuçları. https://www.stendustri.com.tr/haberortak/sanayi-devrimi-nedir-tarihi-ve-sonuclari-h99489.htmlGörsel 2. İstanbul Ofset ve Matbaa (t.y.). https://www.istanbulofsetmatbaa.com/matbaa-nedir/Görsel 3. Valve Corporation (t.y). İngiliz Demiryolu Şirketi logo tasarımları. https://steamcommunity.com/sharedfiles/filedetails/?id=800273020&searchtext=Görsel 4. Amazon.co.uk. (t.y.). İngiliz Demiryolu Şirketi logo tasarımlarının güncel hali. https://www.amazon.co.uk/BRITISH-RAILWAYS-BADGES-BUTTONS-diameter/dp/B00GP2UGU6Görsel 5. Design is History (t.y.). Henri Toulouse-Lautrec, Moulin Rouge - La Goulue, 1891. http://www.designishistory.com/1850/posters/Görsel 6. Design is History (t.y.). Henry van de Velde, Tropon, 189. http://www.designishistory.com/1850/posters/Görsel 7. Knebusch, J (2020). Robert Thorne And The Origin Of The ‘Modern’ Fat Face, poem pamphlet no.2. https://fontsinuse.com/uses/33325/robert-thorne-and-the- origin-of-the-modern-faGörsel 8. Walter Crane'ın Eseri. Virtue And Co., Publisher (T.Y). The Work Of Walter Crane https://archive.org/details/gri_33125012663791Görsel 9. Akter, S. (2018). Download Seven Lambs of Architecture Book Pdf By John Ruskin.http ://pdfcorner.com/download-seven-lamps-of-architecture-book-pdf-by- john-ruskin/Görsel 10-11. Widewalls (2021). Arts and Crafts Movement - When Women United in Creativity. https://www.widewalls.ch/magazine/arts-and-crafts-movement-women-artistsGörsel 12. Victoria Albert Museum (2009). Pugin’in tavan eskiz tasarımları, http://collections.vam.ac.uk/item/O712509/drawing-aw-pugin/Görsel 13. David Walter Hoare School Diary (2021). Brickworks’ Office, 1900-1903, Sir Edwin Lutyens. http://www.dwhdiary.net/daneshill/Görsel 14. Flickr (2011). Philip Webb, Gotik mimariye sahip “The Red House”. https://www.flickr.com/photos/47071837@N02/5693885734Görsel 15. Orillas, O. (2020). Fotoğraf JW Mackail'. William Morris, 1899. https://www.wikiwand.com/en/List_of_Old_Marlburians target=_blank>https://revistacomun.com/blog/la-pandemia-y-el-derecho-a-la-belleza/https://www.wikiwand.com/en/List_of_Old_MarlburiansGörsel 16-17. Geoffrey Chaucer (t.y.). Resimli gravür kitap, Kelmscott basımevi. http://tipografos.net/blowups/KelmscottPressChaucer.htmGörsel 18-19. Norton, D. (2017). William Morris & His Golden Type. https://michaelgimberblog.com/2017/11/10/william-morris-his-golden-typeGörsel 20. Onedio (2014). Ukiyo-e (Geleneksel Japon Resim Sanatı).https://onedio.com/haber/ukiyo-e-geleneksel-japon-resim-sanati—249029Görsel 21. Arthipo (t.y.) DagianZhangBirdsandRedLeaves. https://www.arthipo.com/ukiyo-e/daqian-zhang-birds-and-red-leaves.htmlGörsel 22. Le, H.M. (2021). Art Nouveau (Phần 3): Các tác phẩm và nghệ sĩ nổi bật. https://idesign.vn/graphic-design/art-nouveau-phan-3-cac-tac-pham-va-nghe-si-noi-bat-483823.htmlGörsel 23. Repro Tepleaux (2021). Jules Chèret Affiche pour des JOB-Zigaretten. https://www.repro-tableaux.com/a/jules-Görsel 24. Lartnouveau (t.y.). Jules Chèret, Orpheé aux Enfers için Afiş. 1858. http://lartnouveau.com/belle_epoque/cheret.htmGörsel 25. Reprodart.com (2021). Eugéne Grasset, sergi afişi, 1894. https://www.reprodart.com/a/grasset/salondescents.htmlGörsel 26. Mellby, J. L. (2008). Eugène Grasset, Nouveau İllüstratör. https://www.princeton.edu/~graphicarts/2008/03/eugene_grasset_nouveau_illustr.htmlGörsel 27. Azer, B. (2019). Gustav Klimt: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri. Adele Bloch Bauer'in Portresi, https://www.oggusto.com/sanat/sanatci/gustav-klimt-hayati-eserleri-ve-bilinmeyenleriGörsel 28. Antigue Jewellery Heritage (2020). Tiffany, Dört Mevsim, 1899–1900, Morse Müzesi Koleksiyonu. https://heritage-aj.com/2019/01/d-g-bro-19-0112.htmlGörsel 29-30. İstanbulsanatevi (t.y.). Meyve Afiş; Alfons Mucha; 1897 - Monaco Monte Carlo, Afiş; Alfons Mucha; 1897. https://www.istanbulsanatevi.com/sanatcilar/soyadi-m/mucha-alphonse-maria/alphonse-mucha-hayati-ve-eserleri/Görsel 31. Montgredien ve Cie, Paris, [1900] Smithsonian Libraries. Tarih ve Kültür ; Doğa ve Fizik Bilimleri ; Exposition Universelle Internationale de 1900.https://doi.org/10.5479/sil.464354.39088013404587. ABD. https://library.si.edu/digital-library/book/expositiondepar3Görsel 32. Alchetron (2018). Bing’in Galerisi. https://alchetron.com/Siegfried-Bing#siegfried-bing-cfb867d0-6379-4faa-870e-8963af0f37b-resize-750.jpegGörsel 33. Gallicia (t.y.). Le Japon Artistique. https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k911534f/f213.item.itemGörsel 34. Wikimedia Commons (2010). Otto Eckmann – Jugeng Nr. 14, 1896. Jpg. https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Otto_Eckmann_-_Jugend_Nr._14,_1896.jpgGörsel 35-36-37. Abdou K. R. (2017). Henri De Toulouse Lautrec. https://mymodernmet.com/toulous-lautrec-posters/Görsel 38-39. Iskin, R. (2013). The Janus-Faced Modernity of Toulouse-Lautrec and Jules Chéret. DOI: 10.1080/01973762.2013.846780. https://www.researchgate.net/publication/263215315.Görsel 40. Aubrey Beardsley . https://en.wikiquote.org/wiki/Aubrey_Beardsley.Görsel 41. Papik Pro (2021). Бердсли иллюстрации (30 фото). Beardsley İllüstrasyonları (30 Fotoğraf). https://papik.pro/illjustracii/5565-berdsli-illjustracii-30-foto.htmlGörsel 42. Long, M. (2020). Picks of the month: the best design events to catch (indoors) in April. Aubrey Beardsley. Design Week. https://www.designweek.co.uk/issues/30-march-5-april-2020/april-design-events-coronavirus/Görsel 43. Ge Logo (2021). General Elektrik logosunun gelişmi, 1890-92 https://1000logos.net/ge-logo/.Görsel 44. Dash, J. (2019). 5 Charles Rennie Mackintosh Designs With Particularly Interesting Backstories. 1894-1896. Charles Rennie Mackintosh. Litograf, kağıt. Fotoğraf: © The Hunterian, Glasgow Üniversitesi. https://www.architecturaldigest.com/story/5-charles-rennie-mackintosh-designs-with-particularly-interesting-backstoriesGörsel 45-46. 2012. Americian Artnouveau. http://havingalookathistoryofgraphicdesign.blogspot.com/2012/06/american-art-nouveau.htmlGörsel 47. Lobo, C. (2014). Koloman Moser: Austrian artist – Art Nouveau Koloman MoserJacob & Josef Kohn mobilya şirketi için afiş (1904). https://artandthoughts.fr/2014/04/20/koloman-moser-austrian-artist-art-nouveau/ https://www.britannica.com/biography/Koloman-MoserGörsel 48-49. Devroye, L. (2021). Ver Secrum Calender, 1903, Alfred Roller.http://luc.devroye.org/fonts-51662.htmlGörsel 50. WorthPoint (t.y.). Jugend Cover Dec. 17, 1898 Walter Crane Art Nouveau. https://www.worthpoint.com/worthopedia/jugend-cover-dec-17-1898-walter-crane-220514756Görsel 51. Murczek, İ. And M. Murczek (t.y.). Saniert: Secession, Wien I., https://www.altbauneu.at/objekte-wien/secession-1010-wien/Görsel 52. Croset P.A. (2019). On the Continued Relevance of Peter Behrens. http://www.engramma.it/eOS/index.php?id_articolo=3646Görsel 53. Cargocollective (t.y.). Peter Behrens, Allgemeine Elektricitäts Gesellschaft (AEG) Afişi, 1910. https://payload.cargocollective.com/1/18/577913/9130720/11f423_a1fde7e0409841a785df44a72d4d99e8_818.jpgGörsel 54. 1000Logos (2021). AEG Logos. https://1000logos.net/aeg-logo/Görsel 55. Liveauctioneers (2021). 1565: Peter Behrens, 10 Reklamemarken für die AEG, Berl. https://www.liveauctioneers.com/item/2658384_1565-peter-behrens- 10-reklamemarken-fur-die-aeg-berl
0 notes
Text
Suriyeliler bizim neyimiz olur?
Kör parmağım gözüne menfur bir provokasyon radikal bir biçimde ‘içyüzümüzü’ görmemizi sağladı dersek hiç de abartmış olmayız.
Ne acıdır ki böyle bir netice doğurdu mezkûr iç savaş provası…
Bundan sonrasında yazacaklarıma burun kıvıracak olanlar kadar, bütünüyle karşı çıkanlar da olacaktır. Hatta sosyal medyadaki meşhur tabirle “linç” yemem işten bile değil.
Lakin bu böyledir diye bir kalem erbabı olarak şahitlikten kaçacak değilim.
Bunu, inancıma ve şahsiyetime karşı bir vazife addediyorum.
Yanılgıya düşmüş iyi niyetli insanların kanaatlerinde müspet bir değişime vesile olmak, bu yazının hedefine varması için yeterlidir.
Evet, gelelim “içyüzümüze” dair gördüğümüz yakıcı gerçeklere…
Suriyelilerle ilgili yapılan dezenformasyon ve antipropaganda öyle boyutlara varmış ki, çok makul ve aklı başında diye nitelenebilecek insanlar bile bu propagandanın etkisi altına girmiş durumdalar.
Yakından tanıdığım ve samimiyetinden şüphe etmediğim bir arkadaşın “Artık gitmeliler” demesi üzerine farkına vardım bu gerçeğin.
“Sana ne zararı var Suriyelilerin?” diye soracak oldum.
Önce durdu ve sonra kem kümler eşliğinde “işlenen suçlar”, “yük oluyorlar”, “yerlilerin iş bulması zorlaştı” gibi aslı astarı olmayan birtakım gerekçeler ileri sürdü.
Peki, bu gerekten böyle mi?
Tabii ki hayır!
Şaşırdınız mı bu cevaba?...
Öyleyse istatistiki veriler ve piyasa gerçekleri ışığında anlatayım izninizle…
Suriyeli mültecilerin suç işleme oranları, Türkiye’de ülkenin yerli nüfusuna kıyasla çok daha düşük. Öyle ki bu, Türkiye’nin uluslararası karşılaştırmalardaki oranını bile aşağıya çekiyor.
Yani Suriyelilerin ‘bir suç makinası’ gibi takdim edilmesi insafsızlıktan öte bir şey…
“Suriyeliler hastanede sıra beklemiyorlar, seçimlerde oy kullanıyorlar, vergi vermiyorlar, üniversitelere sınavsız giriyorlar” gibi külliyen yalan olan uydurmalar bir yana başta sağlık giderleri olmak üzere göçmenlere yapılan yardım ve desteklerin önemli bir kısmı Avrupa Birliği Sivil Koruma ve İnsani Yardım Ofisi (ECHO) tarafından sağlandığı için ‘yük oluyorlar’ iddiası da mesnetsiz...
Bu, Türkiye’nin bu insanlara destek ve yardım yapmadığı anlamına elbette ki gelmiyor lakin iddia edildiği gibi bir durum da kesinlikle söz konusu değildir.
İş bulma meselesine gelince.
Hakikat şu ki Suriyeliler, çoğunlukla yerli halkın yapmaya tenezzül etmedikleri işleri çok daha ucuz bir bedelle yapıyorlar.
Bir iş adamının bu yöndeki tanıklığı aynen şöyle:
“Pandemiyle başlayan ve savaşla devam eden kriz sürecinde eğer Suriyeliler olmasaydı tekstil sektörü batardı…”
Bununla birlikte şöyle bir husus daha var;
Türkiye’de gerek zorunlu eğitim nedeniyle ve gerekse de beğenmeme nedeniyle ‘çıraklık’ ve ‘kalfalık’ alanında zannedilenden çok daha fazla bir gerileme yaşandı.
Özellikle de zanaat erbabı yok olma aşamasında.
Suriyeliler bu alana da canlılık kazandırarak önemli bir boşluğu dolduruyorlar.
Bütün bunlara, zengin Suriyelilerin öz kaynaklarını Türkiye’ye aktararak sıkıntılı süreçlerde ‘sıcak para’ girişi sağladıkları gerçeğini de eklediğimizde, şikâyet edilen hususların dedikodudan öte bir anlam taşımadığı ortaya çıkıyor.
Bu husustaki en büyük sorunumuz, ırkçılar ve bunlardan etkilenen insanların gösterdikleri haksız reaksiyondur maalesef.
Mütedeyyin insanların bile aynı anafora düştüğü bu zorlu süreçte;
“En zor günlerinde Suriyeli muhacirlere ensar olmanın onurunu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız. Buna gölge düşürecek, 13 yıldır ülkemizin şefkat şemsiyesi altında olan mazlumları sıkıntıya sokacak hiçbir eyleme girişmeyiz.” diyen Erdoğan’dan başka, bu mazlum halkı savunan neredeyse hiç kimse kalmadı…
Şaka yapmıyorum, başta Göç İdaresi olmak üzere birçok kurum ve bürokrasinin kahir ekseriyeti, bu faşist terörün etkisinde ve zulme varacak her türlü zorluğu dayatmada tereddüt göstermiyorlar.
Netice itibarıyla, gelişmeler bu hızla devam ederse masum çocukların bile maruz kaldığı travmatik hadiseler bizi sadece insaniyet sınavında değil, maddi anlamda da kaybedeceğimiz bir noktaya taşıyacaktır.
Şu bir gerçek ki gazetemizin genel yayın yönetmeni Merve Şebnem Oruç Hanımefendi’nin de sıklıkla ifade ettiği gibi; “Nasıl başlarsa başlasın, her zaman nasıl bittiğiyle hatırlanırsın!”
Diriliş Postası
Yazar : Nihat NASIR 08.07.2024 08:04
43 notes
·
View notes
Text
https://grcmngmnt.com/projects-2-2/
Türkiye Risk Raporu 2024Türkiye Risk Raporu’nun 5. serisi olan 2024 yılı raporu ile bu yıl da sizlerle birlikteyiz. Bu çalışma artık risk envanteri oluşturma hedefine ulaşmıştır. Artık yıllar içinde risklerdeki gelişmeleri ve gelecek projeksiyonunu öne çıkartan bir aşamadadır.Türkiye Risk Raporu ilk yayınlandığı yıldan itibaren onbinlerce profesyonel tarafından okunan, üzerine notlar alınan, şirketlerin yıllık faaliyet raporlarında atıf alan, uluslararası proje raporlarında sayfalarca alıntı yapılan ve daha da önemlisi gelenekselleşen bir rapora dönüşmüştür.Yıllar içinde Türkiye için koşullar ve veriler çok olumluya dönmese de Türkiye ekonomisi dinamik yapısı ile gelecek yıllar için büyüme ve gelişme potansiyeli taşımaktadır.2024 yılı sonuçları bize şunu söylemektedir: Türkiye bir anlamda geleceğini kaybetmek üzeredir. Geleceğini kaybetmek ifadesi iddialı olabilir ama 2023 yılında yaşanan ekonomideki bozulma ve deprem felaketine rağmen 2024 yılı risk sırlamasında ilk sırada ’Beyin göçü ve buna bağlı nitelikli personel problemleri riski’nin yer alması gelecek açısından endişelerin üst seviyede olduğunu göstermektedir.2023 yılı biterken, beyin göçü ve kas gücüne dayalı çalışan mavi yaka hareketliliğinin arttığı, ekonomide olumlu beklentilerin orta vadelere sarktığı, Gazze işgali ile Ortadoğu’da ümitlerin tükendiği, beklenen muhtemel yeni mülteci dalgası ile demografik yapının artık geri döndürülemez ölçekte bozulduğunun dahi tartışılmadığı, en yakın rakip ülke olarak göreceğimiz Mısır’a üretim firmalarının taşındığı ve genel olarak da maliyetlerin yükselmesinden dolayı ihracat pazarlarında kar marjlarının oldukça azaldığı ve fiyatlama problemlerinden dolayı müşteri ve hacim kayıplarının yaşandığı bir yıl olarak tarihe not düşüldü.2024 yılı risk sıralamasında ilk 5 sırada 3 adet ekonomi temelli risk, 1 çevre riski ve 1 jeopolitik risk yer almaktadır.
Ekonomi kökenli risklerin öne çıkmasını yüksek enflasyon, faizlerin yükselmesi, kredi imkanının daralması, orta ve dar gelirli açısından uzun süredir devam eden açlık sınırı ile mücadele ve uygulanan ekonomi politikalarında başarısızlıklar tetiklemektedir.Türkiye özelinde zorunlu göç kaynaklı yaşanan problemler ve gelecek yıllarda zorunlu göçlerin devam etme ihtimalinin yüksek olması, komşu ülkelerde yaşanan iç karışıklıklara ek olarak 2023 yılı son günlerinde başlayan Gazze’nin işgali eklendiğinde Türkiye’nin krizinin uzun vadeli olacağı ve krizin etkilerinin uzun yıllara yayılabileceği tahmin edilmektedir.Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin devam etmesi ve Gazze’nin işgal altında olması Çin üzerindeki baskıları hafiflemesine neden olduğu yorumu yapılabilir. Rusya’ya yönelik yaptırımlara rağmen Rus ekonomisinin izlenebildiği kadarıyla krize girmemiş olması Türkiye açısından bir fırsattır.Bu çalışmanın temel hedefi ulusal düzeyde kamu kesiminin ve özel sektörün karşılaşabileceği anahtar risklerin tanımlanması ve değerlendirilmesidir. Bu çalışma sonuçları itibarıyla işletmelerin üst yönetimine ve kamu kesimi yöneticilerine kurumsal stratejilerinin oluşturulması ve güncellenmesi aşamasında rehber doküman olma hedefindedir.
Türkiye Risk Raporu’nun verileri anket yöntemiyle toplanmış, 451 kişi katılım sağlamış ve 414 cevap değerlendirmeye dahil edilmiştir. Ağırlıklı olarak risk yönetimi uzmanları ve denetim uzmanları ile finans uzmanları olmak üzere üst düzey yöneticiler ve Yönetim Kurulu pozisyonundaki profesyoneller ankete katılım sağlamışlardır.Raporla ilgili herhangi bir sorunuz veya yorumunuz olursa veya sonuçları görüşmek isterseniz, lütfen irtibata geçiniz.En iyi dileklerimle
Prof. Dr. Davut PehlivanlıTürkiye Risk Raporu Direktörüİstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler FakültesiKurucu / GRC Management / Risk ReferansBağımsız Yönetim Kurulu Üyesi
0 notes
Text
Yaşamın Kaybolan Öyküleri
✍🏻 Ali Erkan Güneri
https://www.gundemarsivi.com/yasamin-kaybolan-oykuleri/
Süreyya Aytaş’ın “Mübadelenin Hüzünlü Mirası” adlı kitabını okuduktan sonra “Hüzün Gözlerinde” başlığı ile “Yüreğinize sağlık Sevgili Süreyya Aytaş” diye başlayan bir yazı yazmıştım. Her satırında annemi buluyordum bu kitapta. Yıllar sonra yeniden annemle buluşmuştum. Acılar, acılar ve kitapla ilgili büyük bir sevinç. Çok mutlu olmuştum, sevdiğim kitapları okurken bitmesin diye ağırdan alırım. Bu kitabı ise su içer gibi tek yudumda bitirmek istiyordum. Annemin “ıtır çiçeğini” neden sevdiğini, insana nasıl güzel baktığını, neden “sineğe yol yaptığını” şimdi daha iyi anlıyordum. “Ellerinize sağlık! Yüreğiniz her daim atsın, dert görmesin! Sevgi ve saygılarımla.” diye bitirmişim kısacık yazımı çünkü gözyaşlarım durmuyordu. Kuzenlerimle Kesriye ve Jerveni’ye yaptıkları geziden -yaşlıların Cemçe dedikleri- kuzen çocuğu Cem Açıkbaş’ın oradan ıtır getirdiğini öğrenince de bir dalını da ben istemiştim. Sonra o ıtırın başına kötü şeyler geldiğini öğrendim, artık ben balkonumda mutlaka ıtır bulundurup yaprağını her okşamamda onun kokusunda annemi ve mübadil dostlarımı anıyorum…
12, 13 yıl önce TRT’de yayımlanan, çekimleri Kastonya ve Mustafapaşa’da yapılan “Yaşayan Bellek” adlı belgeselin sunumu Süreyya Aytaş tarafından yapılmış. 31 Mart 2024 sabahında Süreyya Aytaş’ın Facebook sayfasında yeniden yayımlanan bu belgeselin görüntüleri beni çok etkiledi.
Anlatılanlar, konuşanlar akrabalarımdı ve hatta annem. Annesi babası da anlatılan kuzenim Ali Kemal Sergin “Kim bilir kaçıncı defa gözü yaşlı izledim. Nurlar içinde yatın anacığım, babacığım.” diye yorum yapmış, ben ise “Tamam tamam ağlamayacağım diyorum ama dayanamıyorum. Cemal eniştem, o Cemçe bebeğin peşinde mama tabağıyla koşan Ayşe teyzem, annem… Dayanamıyor insan. Teşekkürler Cem, teşekkürler Süreyya Hanım. Bu belgeseli bir türlü bulamıyordum.” diye yorumlamışım. Hepsi gözlerimin önünden geçiyor. Üzgünüm çünkü benim sayfamda yer alan görüntüler nasıl ve neden olduğunu bilmediğim bir şekilde içerikleri -telif gerekçesiyle- silinmiş, kaybolmuştu.
Cem Açıkbaş’ın anneannesi yani Ayşe teyzem ve annem, Naime Kolay’la amca çocuklarıymış. Yunanistan’daki yeni adıyla Zabordeni’de (Kesriye) evleri yan yanaymış. Bu bilgiyi ben bu belgeselden 60’lı yaşlarımın ortasında öğrendim. Naime teyze o sıralarda 100 yaşındadır. (5 Ocak 2015 tarihinde 105 yaşında vefat etmiştir.)
Naime Kete (Kolay) belgeselde yaşadıkları acılı günleri anlatıyor. Mübadele sırasında üç ayları yolculukta geçmiş. Lozan Antlaşması nedeniyle uygulamaya konulan zorunlu göç 1924 yılı temmuz ayında Selanik’ten başlamış, aynı yılın eylül ayında Ürgüp’te bitmiş. Naime teyze anlatıyor:
“Hatırlıyorum nasıl geldik. Bir katırın üstünde iki tane kız, kız da komşumun kızı. Bi yatak bu tarafta, bi yatakta bu tarafta, biz ortada o kızlan beraber, bi yaştaydık kızlan beraber. Sirevüç’e kadar onunla geldik. Sirevüçe derlerdi. Ara yerlerden geçtik; zindan gibi, mağara mağara ara yerden geçtik geçtik, ondan sonra çıktık, Selanik’e trenlen geldik Selaniğe. Denizde şöyle yaparsan içine batacan. Şöyle bir şey denizi vapur ama vapur içi açık yanıyor içi güneşte. Kızım, tamam çıktık Urla’ya geldik. Urla’yı bilin belki bilmen, orda boynuz oluyor orda çok, keçiboynuzu. Bizi oraya çıkarttılar. Bir iki hafta durduk orda. Sonra doğru hamamlara bizi götürdüler, güzel bir hamamlara yıkattılar bizi. Meralara, açıklara gittik orda yattık. Çok çile çektik.”
Acıların yanında umutları da vardı onların. Acı ve umudun adı Gülcemal Vapuru’ydu onlar için. O günlerde 14 yaşında olan Naime Kete (Kolay) her şeyi çok iyi anımsıyor ve anlatıyor. O, Gülcemal vapurunda bir yaşındaki erkek kardeşini kaybetmiş. Nasıl unutur o günleri? Aylar süren Kesriye’den çıkışları ve Ürgüp’e varışlarını anlatmaya devam ediyor:
“Ondan sonra Mersin’e geldik, Mersin’de de oturduk, çok oturduk. Bi tane kız bıraktı amcam orda. Bi zenginler geliyorlar, arıyorlar fakirleri, alıyorlar, evlatlık alıyorlar. Amcamın evlatları var. Ne yapsın? Mecbur oldu vermeye tabii, amcam verdi. İki tane verdiler orda bizim muhacirlerden, iki kız verdiler. Öteki ne oldu bilmem ama bizimki çıktı meydana. Kevser koymuşlar adını, burada bir asker gitmiş oraya Mersin’de bizimkilerden gene, dükkâna girmişler, dükkâna girmeyince bakmış bakmış askere muhacir demiş kız kendi kendine, ‘Kardeşim nerelisin sen?’ demiş Kevser’e, ‘Nereliyim ne sorarsın sen?’ demiş. O da bizim akrabamız olur, öldü şimdi. O ‘Nereliyim ben?’ demiş, ‘Ne sorarsın? Ürgüplüyüm ben’ demiş, ‘Amanıın benim Ürgüp’te babam da var, amcalarım da var’ demiş. Tüylerim kalkıyor bak. Çok güzeldir Kevser, bii saçı vardı buraya kadar, ferace giyerdi. Ferace şuradan şuraya düğmeli olurdu, önünde beyaz tülbent, güzel tülbent. Bir tülbent de şöyle incecik şuraya koyardı, sadece gözleri gözükürdü ha gözleri. Zaten erkeksiz bir yere gitmezlerdi, erkek olacak arkalarında, nereye gitse erkek arkalarında olacak. Hatırlıyom buraya gelince Niğde’den öte bir yer vardı, orda bizi bir arabaya bindirdiler, bizi Niğde’ye götürdüler. Niğde’ye götürdüler bir iki hafta oturduk, Niğde’de oturduk. Bir hane o tarafta, bir hane bu tarafta. Oradan, Niğde’den çıkınca Ürgüp’e geldik, tamam bir tepeye geldik. Urgup Urgup gülüşüyor buranın şoförleri, Urgup Urgup diyorlar bize. Biz bilmezdik urgupvan neymiş biz bilmezdik, Ürgüp’ün adıymış, gülüşüyorlar. Buranın yerlileri bizi almaya gelmişler. Tam üzümler kaynarken geldik buraya.”
Onlar Ürgüp’te yaşamlarını sürdürürken Yalova’ya giden akrabalardan dedemin kuzeni Hayrettin dededen gelen bir mektup üzerine dedemiz Mehmet Ali Benice düşüncelere dalar ve araştırmaya başlar. Mektupta “Ne yapacaksınız o kurak, çorak topraklarda? Burası yemyeşil, verimli ve sulak, buraya gelin.” diye yazılmıştır. Bunun üzerine gereken yapılır ve Yalova’da Laledere köyüne göç edilir. Yaşam orada devam eder. Sonra da Yalova’da…
Belgeselde Naime teyzenin anlattığı annem Kevser, yani Mersin’de tek başına kalan “Kevser” yeni ailesine alışmaya çalışıyordu çaresiz. Öz annesi Asine’yi (nüfus cüzdanında Asiye) Kesriye’de yaşarken kaybetmiş, iki kardeşi ile öksüz kalmış. Mersin’de ailesinden ve o iki kardeşinden de ayrı kalmış. Bu yeni aile Müveddet ve Beşir Sümen çifti, Kevser adını verdikleri yeni kızları ve kendi öz kızları Hediye ve Sulhiye ile birlikte güzel bir konakta yaşamaktaydılar. O konakta çok misafir olduk. Annem Kevser o günlerle ilgili hiçbir olumsuz durumdan bahsetmedi. Ben onun dert ortağıydım. Sadece okutmadıkları için çok kırgın olduğunu söylerdi. Bırakıp giden ailesi için de hiç olumsuz konuştuğunu duymadım. Ben ve ailemizin diğer üyeleri Mersin’deki aileyi bildik anneanne, dede ve teyzeler olarak.
Naime teyzenin anlatımına dönersek öncelikle babamın askerliğinden söz etmem gerekiyor. Dedem Ahmet Lütfi Güneri’nin 35 yaşındaki kaybından sonra üç çocuk ve karnında bir bebeyle dul kalan babaannem Fatma Nadide Güneri’nin Tokat’taki yaşamını sürdürebilmesi için kendisine ve çocuklarına bir yol çizmesi gerekirdi. Babam Halit Cenap Güneri’ye çizilen yol ise gönüllü askerlik olmuştur. Askerlik çağına gelmeden gönüllü olarak askere gider. Gaziantep’te asker olarak iki yıl geçirdikten sonra dönüş yolunda -bir ihtimal Naime teyzenin bahsettiği askerle- Adana’da girdikleri bir bakkal dükkânında annem Kevser’i görür ve ertesi gün ver elini Ankara. Trenle Ankara’ya gelirler Kevser’le. Kırk gün bir sandığın üzerinde oturup sadece ayva yerler. Masal gibi dinledim bunları. Askerliği biten babam abisinin gayreti ve teşviki ile polis olur. Evlenirler. Naime teyzeden duyduğum şekli ile babam ve annem gidip elini öperler. Naime teyze babamı boylu poslu yakışıklı bir genç olarak tanımlamıştır. Bu bilgiyi de kendi sesinden dinledim.
Yirmili yaşlarıma kadar dedem ve anneannem olarak Beşir ve Müveddet Sümen’i, Hediye ve Sulhiye Sümen’i de teyzelerim olarak bildim. Bir de Sami dayım vardı, Sami Tığcan. Ankara’nın Çubuk, Haymana ve Beypazarı ilçelerinde geçen çocukluk günlerimde bahsi geçen bu insanların ve daha sonra evlendiklerinde eşleri ve çocukları ile bizim evimize her yıl geldiklerini biliyorum. Biz de Adana ve Mersin’e giderdik. Saydığım bu insanlar hâlen bendeki yakınlıklarını koruyorlar. Hepsi ile her yıl mutlaka görüşürdük.
Anımsadığım bir dayım da biz Çubuk’ta yaşarken gelmişti. Sobanın yanında dizinin dibinde bir yer minderinde oturduğumu anımsıyorum. Bu dayım Ürgüp’e giden annemin gerçek abisiymiş, sonradan adının Demirali olduğunu öğrendim. O zaman ilkokula belki yeni başlamış olabilirim. Belgeselde adı geçen Cemal ve Ayşe’yi de ortaokul ve lise döneminde tanıdım. Ayşe teyzem ve Cemal eniştemi saydığım ilçelerden Ankara’ya geldiğimizde mutlaka ziyaret ederdik. Kuzenlerimi de o arada tanıdım. Soyadları “Sergin”di. Kendi kendime hep yorum yapar, anneannem ve dedemin soyadları “Sümen”, evlenen teyzem “Serin”… Bir türlü çözemezdim. Yalnız ben mi? Hangisi yanlış yazıyor diye çok düşünmüştüm. Kimse çözemezdi, Kevser’i ihmal etmeyen bu aile Ayşe’yle neden ilgilenmiyorlardı. Ayşe teyzemler neden dedemleri tanımıyorlar. Şaşkınlığım yirmili yaşlarda sona erdi. Kuşadası’na tatile gittiğim bir yıl annem anlattı ve kız kardeşi Şerife’nin oğlunu bulmamı istedi, oraya yakın Ortaklar’da olduklarını söyledi. Dayılarımı da anlattı, Demirali ve Besim dayılarımın Yalova’da yaşadıklarını. Onları da bulmamı, tanımamı istedi.
O yaz çok mutlu oldum. Çok çileler çeken annemi mutlu etmiştim. Ortaklarda araya sora Lütfi abinin evini bulmuştum. Ama kendisi yoktu. Kamyonla geldiğinde yengem bağırıyordu. “Lütfü sana bir muştum vaaar!” Ben Lütfü abiden çok “muştu” sözcüğüne takılmıştım. TDK dergilerinde geçiyor, ben nerden çıktı bu diye kabullenemiyordum. Meğerse halkım kullanıyormuş müjde yerine. Sarıldık tanıştık Lütfü abiyle. Kardeş çocuklarıydık vay be! Şaşkındım. Kızlarını, oğullarını da tanıdım bu güzel insanların.
O yıl mı, daha sonra mı anımsamıyorum ama yirmili yaşımda olduğumu biliyorum, Yalova’da yaşayan dayılarımı da ziyaret ettim. Tanıştım onlarla. Annemin bir küçüğü kuzenlerimin “caca”sı Besim dayım beni çok etkiledi, birebir annemin kopyasıydı. O bahçede yaşayan bir çiçek insan, hep çiçeklerle, doğayla yaşayan bir insandı. Beni görmeye geldi. Biz kuzenimle, beni devamlı ısıran sivrisinekleri öldürürken “Yavrum yapmayın! Yazık, o da can, öldürmeyin!” diye ısrarla bizi engelliyordu. Böylece dayılarımı, yengemi ve yeni kuzenlerimi tanıdım ve hepsiyle gönüllerimiz birbirine geçti. Canlarım onlar. Hepsini çok seviyorum, onların da beni sevdiklerini biliyorum. İstanbul’a her gidişimde mutlaka görüştük onlarla…
Böylece benim iki bilinmeyenli mi, kaç bilinmeyenli olursa olsun denklemim çözüldü ya, annem de ben de çok mutluyduk.
Suriye’de (Şam ve Halep) yaşayan teyzem, eniştem ve bazı çocukları her yıl annemi ve bizi ziyaret ederlerdi. O aileden kuzenim Reşit El Semman Almanya’dan sonra 1, 2 yıl da Türkiye’de öğrenim gördü, çok güzel günler yaşadık onunla da. Hatta gerçek kuzenim İffet ablamın düğününe bile beraber gitmiştik. Şimdi ne oldular neredeler, bilemiyorum. Biz de Adana ve Mersin’e giderdik çocukluğumda. En son iki teyzeme 1974’te rastladım. Meral’le Kuşadası’ndan Diyarbakır’a giderken bir gün kaldığımız Mersin’de… Otelden çıktığımızda ki, Sulhiye teyzeme gidecektik, tam taksiye binerken “Aliiii!” diye bağıran iki teyzemle sarmaş dolaş olmuştuk. “Nasıl da kan çekermiş!” dediklerini hiç unutmadım. Demek ki kan bağı olmasa da kan çekiyormuş. Sonraki yıllarda bir Mersin görevimde de ziyaret etmiş görüşmüştüm. Artık bir bilgimiz yok hiçbirinden.
Onlar da unutmadı, biz de hiç unutmadık onları. Ama artık kimse ile irtibatımız kalmadı. Anılarımızda yaşıyorlar. Kaybolan yaşamların içinde bir anı hepsi…
Ali Erkan Güneri
(Yazıya Not: Danışabileceğimiz büyüklerimiz yok artık. Annem geldiği yaş nedeniyle zaten pek bilgi sahibi değildi. Kuzenlerimi arıyorum, bilgi alıyorum bir başka kuzen itiraz ediyor. Annemin annesi Nüfus Cüzdanında “Asiye” görünüyor itiraz geliyor “Asine” diye; Şerife ablası çocuklarından birine vermiş annesinin adını “Asine” diye. O öyle değil, bu böyle değil, haydaaa. Bırak Ali dağınık kalsın. Mersin’e geliş 1924. Orada 16 yıl kalmış. 1940’da Ankara’da Nüfus Hüviyet Cüzdanı çıkarılmış. 4,5 yaşlarında geldiği tahmin ediliyor. Doğum tarihi tahmini yazdırılmış 1330 diyerek (1914) Velhasıl bilgiler doğrulanamıyor…
Dedemin ilk eşinden Demirali; ikinci eşi Asine’nden Şerife, Kevser, Besim: üçüncü eşi Saliha’dan Ayşe isimli çocukları olmuş.
Ali Erkan Güneri)
*
AĞIR GEMİ
Yıl bilmem kaç,
Ben kaç yaşındayım,
Hangi gün
Doğum günüm,
Bilmiyorum.
Bir gemi kalkacaktı
Selanik Limanı’ndan
Adı “Gülcemal”miş,
Sonradan öğrendim.
Aylar boyu bekledik
Ne zaman kalkacak diye.
Sonunda
Arkamızda anılar,
Analar,
Köyümüz…
Kesriye’den Selanik
Sonrasında
Uzun uzun bir yolculuk…
Ne denizi
Görür gözlerim,
Ne güverteyi,
Gökyüzü bile yok
Yeşil gözlerimde.
Sonra
Mersin Limanı
Limanda bir adam
Bir de kadın
Sanki o bir adam babam
O bir kadın anam.
El salladım mı gidenlere?
Abim Demirali gitti,
Ayşe gitti,
Besim gitti,
Şerife gitti,
Hepsi gitti…
Bakakaldım
Arkalarından
El salladım mı?
Bilmiyorum, bilemiyorum…
Dünyanın ortasında
Bir başına
Kaldım
Yapayalnız.
Müveddet Hanım
Oldu o kadın
Annem,
Babam ise
Beşir Bey.
Ha! Unutmayım
Sulhiye ve Hediye
Yeni kardeşlerim, ablalarım
Ve
Yeni bir yaşam
Mersin,
Adana, Diyarbakır
O yüzden
Suratımdaki şark çıbanı,
Başka iller ve
Yeniden
Adana.
Yaş 18 oldu bile
Hediye ablam
Gelin gitti
Halep’ e,
Sulhiye Mersin’ e
Ben mutlu, umutlu
Mutsuz, umutsuz
Yaşarken,
Bir genç çıktı karşıma
Ertesi gün
Kaçtık
Ver elini Ankara,
Gelin oldum
Evlendim Halit Cenap’la
Sonra Fatma Birsen
Mehmet Volkan ve
Ali Erkan…
Ali Erkan Güneri
#GülcemalVapuru #Göçler #AkrabalaraUlalmaArzusu #SoyAğacı #Araştırma #Hayat #Acılar #Sevgi #Aile
0 notes
Text
Malatya Yeni Yaşam Üniteleri’nin Projeleri
Mimarlar, Malatya Yeni Yaşam Üniteleri’nin projelerini kamuoyuyla paylaştı.
Mimarlar: Depremzedelerin hayata tutunmaları için sadece barınma alanı değil, yaşam alanı tasarladık Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından atölye çalışmasıyla kolektif projelendirilen, depremzedeler için Malatya’da kurulacak yeni yaşam ünitelerinin projeleri kamuoyuyla paylaşıldı Düzenlenen basın toplantısına Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkan Yardımcısı Ali Atakan, Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyeleri Muteber Osmanpaşaoğlu ve Deniz Can, Malatya Mimarlar Odası’ndan Osman Coşkun ve Ecem Akbulut, Ankara Malatyalılar Derneği’nden Atilla Özdemir, Ankara Hekimhanlılar Derneği Başkanı Vahap Uzunoğlu ve 2021 Tüm Emekliler Sendikası’ndan Melek Güneş katıldı. 54 gönüllü mimarın katıldığı proje, uluslararası destekle hayata geçirilecek Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, yeni yaşam ünitelerinin projelerine ilişkin bilgi verdi. Candan, Kahramanmaraş merkezli, 10 ilde büyük yıkıma yol açan depremin üzerinden 32 gün geçtiğini hatırlatarak, şunları söyledi: “Depremzedelerin bu süre içinde hala ihtiyaçları giderilmedi. Sağlıklı geçici barınma üniteleri tam anlamıyla hayata geçirilemedi. Çadır ve konteyner öncelikli geçici barınma üniteleri yapılmaya başlandı ama bunlar kalıcı konutlar yapılana kadarki süreçte insanların barınacakları yerler değil. Devletin aynı zamanda da kalıcı barınmaya kadar geçen süreci de koordine etmesi gerekiyor. Kalıcı konutlar üzerinden çok fazla ihale yapılıyor. Mimarlar Odası Ankara Şubesi afetlerde ve depremler çalışma deneyimi olan bir oda, 1999 depreminde Bremen Halk İnisiyatifi ve Halkevleri Vakfıyla koordine etmişti. Van’da zorunlu göçe tabi tutulan insanlar için uluslararası ortamlara dahi sunulan ve tartışılan Van Göç Evleri bir modeldi. Bu modelleri hayata geçirerek aslında yeni bir yapım, katılım ve inşa süreci koordine ettik. Bu deprem sürecinde de bize gelen bütün yardım isteme taleplerine kolektif bakış açısıyla çözüm üretmeye çalışıyoruz. Bugün size tanıtacağımız proje, Malatya’da bir alanda planlandı. Uluslararası bir vakıf finanse etmek istiyor. Muhtemelen üretimi de yurtdışında yapılıp burada montajı yapılacak. Altyapısını yerel yönetimler koordine edecek. Bizden çok kısa zamanda bir proje üretmemizi istedikleri için biz hızlıca Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak üyelerimize çağrı yaptık. Kolektif geçici barınma üniteleri tasarlayalım ve bir örnek model haline gelsin diye düşündük. Çağrımıza 54 kişi cevap verdi. Burada bir çalıştay yapıldı ve iki gün içerisinde ana konsept belirlendi. Çalıştaya katılanların yüzde 90’ı kadındı. 54 kişinin 49’u kadındı. Bu kadınların duyarlılığını da ortaya koydu. Bize verilen arazi 140 bin metrekare. Biz, insanların 1, 2 yıl içerisinde yaşayacakları bir yaşam alanları ve hayata dönüşleri olsun istedik. İnsanlar kalıcı konutlarına geçtiklerinde bir sosyal ve kültürel tesis olarak kalsın diye düşündük. Daha sonra bu üniteler bir yaşlı bakım ünitesi ve yurt olabilir. Projeler bittikten sonra bizim de geçici değil kalıcı da olabilir diye tartıştığımız oldu.” Candan, “Malatya kır kent ilişkisi yoğun olan bir yer. Geçimini büyük bir kısmını kayısıdan sağlayan kışın kentte yazın köyde olan yaşam tarzı olduğu için biraz daha sosyal ve toplumsal mekanlar tasarladık. Bunlar avlulu birimler haline getirildi. Her birimde 4, 5 ünite var. Bunların kendi içinde avluları, terasları, banyoları var. Aynı zamanda burası bir yaşam alanı olacağı için sadece barınma üzerinden gidilmedi. Kreşinden eğitim birimine, idaresinden, küçük ölçekli ticaret birimine ve atölye çalışmalarına, yemekhanesine, toplu çamaşırhanesine kadar düşünülen hatta arazinin el verdiği şekilde kurulacak güneş enerji santralleri de olan bir yaşam ünitesi tasarlandı. Biz bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak burada bir ömür geçmez, insanların 1-2 yıl oturabilecekleri mutlu olacakları bir yer olsun istedik. Burada görev alan tüm meslektaşlarıma ayrıca teşekkür ediyorum.” Proje maliyeti 70 milyon Candan, proje maliyetlerine ilişkin bilgi de verdi. Candan, “Lego gibi düşünün en fazla 6 kişilik dedik ama bir ünite daha eklenirse 8 kişilik olarak ta çözülebilir. Bir uygulama projesi değil, onun altını çizmek lazım tabi ki detaylarını çözmek gerekecek, yurtdışındaki ilişkide olduğumuz kesim mekanik detaylarını da çözecek. Biz bunu Türkiye’de üretmeye çalışırsak, 4-5 ailenin bir avlulu birimin maliyeti bize 500 bin liraya mal olacak. Bu ne demek 22 kişinin kalabileceği bir yer 500 bin liraya mal olabilecek, içine eşyaları da koyduğumuzda toplamda,4-5 ailenin bir avlulu birimin maliyeti 600 bin olacak. Bu 2 bin kişinin yaşayacağı 97 tane avlulu birimin olduğu bir alan, İçindeki eşyaları, sosyal tesisleriyle birlikte 70 milyona mal oluyor. Bugün iktidar çok büyük ihaleler veriyor. iktidar 2-3 ay içerisinde çok hızlıca inşa edilebileceğini ifade ediyor. Biz geçici olarak tanımladık ama farklı şekillerde kullanabilecek 100 yıl kalabilecek bir modül ve sadece 70 milyon liraya mal ediliyor.” TOGO’dan elde edilen haksız kazançla, 70 ünite yapılıp 140 bin kişi barındırılabilir Candan, sözlerine şöyle devam etti: “TOGO ikiz kulelerinin bir kalem oynatma ve iki plan değişikliğiyle maliyet olarak elde ettiği haksız kazanç 5 milyar lira, sadece TOGO’da kazanılan 5, milyar lirayla bunun gibi 70 ünite yapılabiliyor yani 140 bin kişi barınabiliyor. Bunların maliyetine ilişkin belki bir örnek olabilir. Biz bunu uluslararası bir vakıfla çözeceğiz. Onlar finansını sağlayacak ve orada inşasını yapacaklar. Yerel yönetim de altyapısını koordine edecek. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Katılımcı bir süreçle elde edilmiş ekonomik, insanların kendisini mutlu hissedebileceği, sadece konteynıra ve çadıra gidip yatabileceği değil, aslında verandasında karşıdaki yakınını ve komşusunu görebileceği bir alan. Bu alan içerisinde yeniden hayata tutunmalarını istedik. Önümüzdeki günlerde Malatya’ya da gideceğiz, orada insanlarla bu projeyi tartışma fırsatımız olmasını ve bir katılımcı süreci tanımlamak istiyoruz. İnsanlar çadırda yaşamaktan da bıktı, hayata yeniden tutunmaları gerekiyor. Antep’te Mimarlar Odası’nın yürüttüğü bir çalışma var orda artık toplu yemek dağıtma sürecinden, herkese ocak ve tüp götürerek herkesin yemek pişirme sürecine geçtiler. Sosyal hizmet uzmanları da insanların acilen kendi ihtiyaçlarını kendilerinin karşılayacağı koşulların üretilmesi gerektiğini ifade ediyor.” Kalıcı konutlar bilimsel bilginin ışığında veriler toplandıktan sonra yapılmalı Candan, şunları kaydetti: “Meslek örgütleri, kalıcı konutlar için hızlı davranılmaması, bilimsel bilginin ışığında veriler toplandıktan sonra kalıcı konutlar sürecinin yapılması gerektiğini ifade etmesine rağmen, iktidar TOKİ üzerinden bölgelerin kendi özgünlüğünü ortadan kaldırarak, bir yatakhane yapma sürecine girdi. Bunun doğru olmadığının altını çizmek istiyoruz. İktidarın doğrudan kalıcı konutlara yönelmesi bilimsel değil doğru değil. Orada hala fay hareketleri var sürekli depremler ve artçılar oluyor. Üstelikte bölgede analiz yapılması gerekiyor. 1 yılı bitirmek zaten mümkün değil. Deprem bölgelerinde 400 bin 500 bin konut ihtiyacından bahsediliyor. Mart ayında yapılanlara bakıyorsunuz dörtte biri bile değil. Kalıcı konut üretme süreci 2-3 yıl sürür. Bu süre zarfında da geçici barınma ünitelerinin tasarlanması gerekir ama iktidar beton yaklaşımıyla her yeri tokileştirme üzerine gidiyor. Tek tip plan yapıyor bölge unsurlarını dikkate almıyor. Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak, Malatya’da ilk uygulamasını göreceğimiz, yerinde denetimlerini yapacağımız, birlikte sorumluluk üstlenebileceğimiz, kontrollerini de yapacağımız bir sürecin de önünü açmış olduk. Umarım bu proje hayata geçer ve örnek olur.” Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyesi Muteber Osmanpaşaoğlu ise, “Umarım proje en kısa zamanda hayata geçer. İnsanlar kaybettikleri anılarının yerine yeni anılarını koyabilirler ve mutlu hissederler. Daha sonra uzun süre yaşayacakları evlerine geçerler. Atölye çalışması karınca yuvası gibiydi, meslektaşlarımız sonrasında da çalışmalara devam ettiler. Projeyi 10 gün içinde tamamladılar. Bizler de koordine ettik, başarılı bir sonuç çıktığını düşünüyorum.” Malatya Mimarlar Odası'ndan ve Malatya Dernekleri’nden katılan temsilciler ise, proje için Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne ve projeye katkı sunan herkese teşekkür etti. Temsilciler, bölgedeki yaşam koşullarına dikkat çekerek projenin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi Read the full article
0 notes
Text
Zürih'te 'Helalleşmeyeceğiz, hesap soracağız' eylemi
ZÜRİH- Demokratik kitle örgütlerinin çağrısıyla Türkiye’deki rejimin halkı ölüme terk eden politikalarını protesto eden kitle, “Ne bu zorbalarla ne de yaşananları unutalım diyenlerle helalleşmeyecek, bizden çaldıkları her şey için onlardan hesap soracağız" denildi. Türkiye, Kurdistan ve Suriye kentlerinde 6 Şubat'ta gerçekleşen deprem sonrası rejimin ölüme terk eden politikaları, demokratik kitle örgütleri tarafından İsviçre'nin Zürih kentinde protesto edildi. İsveç Demokratik Kürt Konseyi-CDK-S, Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu-ATİK, İsviçre Demokratik Haklar Federasyonu-İDHF, İsviçre Göçmen İşçiler Federasyonu-İGİF, İsviçre Alevi Birlikleri Konfederasyonu-İABF, Toplumsal Özgürlük Partisi-TÖP, Avrupa Süryaniler Birliği-ESU, Demokratik Birlik Partisi-PYD, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi-SYKP, Maraş Demokratik Dernekler Federasyonu-MARDEF, Demokratik İslam Kongresi -DİK, XETA SOR, Demokratik Alevi Federasyonu-FEDA, Avrupa Devrimci Komün Meclisleri-ADKM, Devrimci Cephe, ve Türkiye İşçi Partisi-TİP'in çağrısıyla Zürih ulusal müzesinin bulunduğu Museumstrasse alanında bir araya gelen kitle, 'Helalleşmeyeceğiz, hesap soracağız' sloganıyla Türk Konsolosluğu’na doğru bir yürüyüş düzenledi.
Depremlerde yaşamını yitiren on binler şahsında bir dakikalık saygı duruşunda bulunulurken, TİP İstanbul İl Binası önünde Kızılay'ın çadır satmasını protesto için toplanan göstericilerin işkenceyle gözaltına alınmasına karşı basın açıklaması okundu. TİP-İsviçre örgütü adına Deniz Ay’ın yaptığı açıklamada, “6 Şubat'tan yaşanan depremden 3 gün sonra depremzedeler sıfırın altında soğuk havada mücadele ederek yardım beklerken Kızılay, çadırları satışa çıkarmıştır. Yaşanan bu olayı protesto etmek isteyen üyelerimiz saldırıya uğramış ve afet koordinasyon merkezi görevi gören Parti binamız ablukaya alınmıştır. Helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız” dedi. DOĞAL AFET OLMAKTAN ÇIKTI, DEVLET KATLİAMINA DÖNÜŞTÜ Demokratik kitle örgütleri adına ortak açıklamayı ise Gamze Özkök okudu. Özkök, şunları kaydetti: “6 Şubat’ta Maraş’ta art arda meydana gelen ve 11 ili etkileyen iki büyük depremin üzerinden neredeyse 1 aya yakın bir zaman geçti. Hayati önemde olan ilk 48 saatte depremzedeleri kurtarmak için en ufak bir çalışmaya girişmeyen AKP/MHP hükümetinin beceriksizliği ve halk düşmanı karakteri, ilerleyen günlerde de on binlerce insanın soğuktan ve kurtarma ekiplerinin yetersizliğinden hayatını kaybetmesinin doğrudan sebebi oldu. İktidar tarafından bir kalkınma modeli olarak pazarlanan ama aslında inşaat baronlarının servetini daha büyütmesi için fay hattı üzerinde ve her türlü yapı denetiminden uzak çürük yapılar inşa edilmesi, depremi bir doğal afet olmaktan çıkarıp devlet katliamına dönüştürdü. Yaşanan bu yıkım sonrasından iktidarın ilk icraatı depremzedelere yardım etmek yerine üniversiteleri kapatmak, interneti yavaşlatmak ve halkı tehdit etmek oldu. Tek bir kamu görevlisi dahi istifa etmezken halka dönük tehditler mafya artıkları üzerinden bugün dahi devam ettiriliyor. Ailelerini kaybeden binlerce çocuk, tarikatlara adeta hediye edildi. Biricik görevi afetlerde insanlara yardım etmek olan Kızılay’ın deprem çadırlarını para ile sattığı ortaya çıktı. Aradan geçen bunca zamana rağmen depremzedeler hala içecek su bile bulamıyor. Bu iktidar ve sistem tüm kurumları ile çürümüştür ve bizler çok iyi biliyoruz ki bozuk düzende sağlam çark olmaz. BU SİSTEME MAHKUM DEĞİLİZ İtibardan tasarruf olmaz diyerek soygun düzenine kılıf uyduran bu iktidar, büyük şehirlerdeki deprem toplanma alanlarını parsel parsel satmış ve deprem için 20 yıldır toplanan vergilerle hiçbir önlem almadığı gibi buhar olan paraların akıbetini bile açıklama gereği duymamaktadır. Resmî rakamlara göre 45 bin 089 olan can kaybı sayısı gerçekte yüzbinleri buluyor. İktidar, böylesi büyük bir yıkımda dahi utanmaz bir şekilde bölgenin demografik yapısını değiştirmek için, cihatçı çetelerini bölge halkının içine serpiştirme ve depremi zorunlu göç siyasetini yaşama geçirmenin fırsatçılığıyla hareket edebilmektedir. Bu sistem, işçileri, emekçileri, Alevileri, Kürtleri, Süryanileri, Ermenileri, Rumları ve devrimcileri katletmek üzere tekçi ve Türk-İslam sentezci bir anlayışta örgütlenmiştir. Bundan dolayı halk düşmanıdır ve hiçbir koşulda bizlere bir faydası olmamış/olmayacaktır. Tek görevi zenginlerin servetini korumak, halk içinde cehaleti derinleştirmek ve örgütlemek olan bu sisteme mahkûm değiliz. Acımızı ve yasımızı öfkeye dönüştürelim, üzerimize kâbus gibi çöken bu karanlığa karşı tüm ezilenler olarak demokratik ve özgür bir ülke inşa etmek için birleşelim. Zor zamanda varlığını hissetmediğimiz ama hak aramak için her ağzımızı açtığımızda tüm gücüyle üzerimize çöken kibir abidesi, ceberut ve katliamcı bu sistemin yıkılması, halklar için kayıp değil kazanımdır. Ne bu zorbalarla ne de yaşananları unutalım diyenlerle helalleşmeyecek ve bizden çaldıkları her şey için onlardan hesap soracağız!” Kitle açıklamalar ardından ise Türk devleti aleyhine sloganlar atarak Türk Konsolosluğuna yürüdü. Burada Almanca basın metninin okunmasıyla eylem sonlandırıldı. Read the full article
0 notes
Text
İSTANBULLU RUMLARIN EVRENSEL FEDERASYOUNU – Sayın T.C. CumhurbaşkanıRecep Tayyip ErdoğanYüksek Makamına
4 Eylül 2023
Sayın Cumhurbaşkanı,
Bu mektubu, 1955-2003 döneminde rızaları olmadığı halde yurt dışına göç etmeye mecbur edilen T.C. vatandaşı İstanbullu Rumları temsil eden Evrensel Federasyonu adına size gönderiyoruz.
Türkiye resmi makamlarıyla iletişimimiz 2008 yılında size gönderdiğimiz mektupla başladı ve Mayıs 2010’da Atina ziyaretiniz sırasında heyetimizi kabul ettiniz. Federasyonumuz, 2010-2018 döneminde, sizlerden önceki hükümetlerin icraatlarıyla yol açtığı sorunların çözümü için, Milli Eğitim, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına doğrudan temaslarımız sırasında birçok kez somut talep ve önerilerde bulunmuştur. 1923-2003 yılları arasında maruz kaldığımız haksızlıkların ve bunun sonucu olarak İstanbul’da yaşayan toplumumuzun nüfusunda ciddi bir erozyona yol açan adaletsizlikleri birkaç kez alenen kabul eden Türkiye’nin ilk lideri olduğunuz tartışılmaz bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyet’nin kuruluşunda nüfusumuz 130.000 iken bugün 2.000, belki de daha azdır. Toplumuzun %98’i Avrupa ve Amerika’nın birçok ülkesinde gurbetçi olarak yaşamaktadır.
Sizin Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak toplumumuza yönelik aşağıdakiler gibi olumlu adımlar attığınızı açıkça kabul ediyor ve yanıtlıyoruz:
1962’de dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün kurduğu, toplumumuza en sert tedbirler organize eden ve uygulayan, olağanüstü yetkilere sahip Azınlıklar Taali Komisyonu 2004’te lağvettiniz.
• İlk kez yukarıdaki Komisyonun yargı makamlarına yapmaya zorladığı “milli çıkarları” gözeterek hukuka ve vicdanlarına göre yargılamama ve yasal düzenlemelerden sapma tamimleri kaldırıldı.
• Geçmişte birçok kez saygısızlıkla karşılanan Ekümenik Patriğimize ve Ekümenik Patrikhane’ye ilk kez gereken saygıyı gösterdiniz.
Vakıflarımızın uğradığı büyük haksızlıkları, özellikle de 1974’te “azınlık mensuplarının Türkiye vatandaşı olmalarına rağmen aynı zamanda yabancı oldukları” gerekçesiyle mallarına toplu olarak el konulması neticesinde ortaya çıkan ciddi sorunları çözmeye çalıştınız. Ancak, el konulan varlıkların sadece %25’i iade edildi ve 24 Mazbut vakfımızın yanı sıra Eftim Erenerol ve varislerinin Karaköy semtindeki 3 kilisemize el koyması gibi ciddi. askıda olan sorunlar hala sürmektedir.
• 1923 yılından bu yana ilk kez 2018-2021 döneminde Federasyonumuzun Sosyal Dayanışma Programı kapsamında Yurt dışındaki toplumumuza insani yardım yapılmış ve bu sayede hatırı sayılır ölçüde yoksulluk içinde yaşayan hemşerilerimize insani yardım verebildik. Bu programımız halen devam etmekte olup şu anda 150 aileye destek vermektedir.
• 2014-16 döneminde gençlerimizin atalarının İstanbul şehrini ziyaret edebilmeleri için programlarımıza destek verilmiştir.
Yukarıdakilerin tümü, son derece önemli olmalarına rağmen, en ciddi sorunumuz olan toplumumuzun hayatta kalmasını ve İstanbul’da kalıcı ve istikrarlı bir varlığını devam etmesi ele alınamamıştır. Bugün İstanbul’da yaşayan toplumumuzda yıllık ölüm sayısı 50 civarında iken doğum sayısı 5-10’u geçmemektedir. Açıktır ki, bu hızla gidersek, on yıl içinde Toplumumuzun sayısı birkaç yüz olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti resmi makamlarına “Toplumumuzun İstanbul’da yaşamaya devam etmesini istiyor musunuz?” sorusunu her sorduğumuzda olumlu yanıt alıyoruz. Bu kabulden yola çıkarak Toplumumuzun tamamen yok olmasını önlemenin tek yolunun gençlerimizin yurda dönüşleri için olumlu tedbirler almak ve önemli teşvikler sağlamak olduğunu vurgulamayı en önemli görev olarak sayıyoruz.
Zorunlu göçe mecbur edilmemizden bu yana 2 kuşak fark olduğu ve 1960-2003 döneminde toplum üyelerimizin vatandaşlıklarının sistematik olarak ıskat edildiğini göz önüne alındığında, gençlerimizin mevcut yasaya göre vatandaşlık kazanabilmeleri büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Anne ve babadan en az birinin, çocuğun doğduğu tarihte Türk vatandaşlığına sahip olma şartı çok az durumda geçerli olmaktadır.
• Vatandaşlığı olmayan, oturma ve çalışma izni almakta güçlük çeken gençlerimiz, kısa zamanda hayal kırıklığına uğramakta ve yurda dönmekten ve İstanbul’da kök salmaktan vazgeçmektedir.
• Ülkesine geri gönderilen gençlerimizin yerlilerle birlikte iş bulabilmesi için bir teknoloji araştırma biriminin kurulmasını defalarca önerdik. Böyle bir merkezin kurulması hem azınlık hem de yerel halk için faydalı olacaksa da önerilerimiz dikkate alınmamıştır.
• T.C. vatandaşları olarak, Cumhurbaşkanı ve TBMM için oy kullanma hakkına sahipken, atalarımızın eseri olan ve çoğumuzun onları desteklediği Vakıflarımızda oy kullanmanın yasaklanması paradoksu ile karşı karşıyayız. Vakıflarımızdaki son Seçim Yönetmeliği, özellikle Toplumumuza karşı sert hükümler taşımakta ve diğer Gayrimüslim Cemaatlerin Vakıflarına uygulananların aksine, sadece bizim Vakıflarda oy kullanma yasağı uygulanmıştır.
• Özellikle en büyük vakfımız olan Balıklı Rum Hastanesi ve Yaşlılara Bakım Evi Vakfı, 32 yıldır devlet yasalarına karşı seçilmemiş bir yönetim tarafından yönetilmektedir. Bu yönetim, bu kurumda çalışmak için başvuran tüm hemşerilerimize karşı sürekli olarak olumsuz bir tavır sergilemektedir: Diploması Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınmış doktorlar tarafından yapılan ve cevapsız kalan birçok başvurular mevcuttur.
• Toplumumuzun mensuplarının kamu hizmetlerinde çalıştırılmasına yönelik tekliflerimiz değerlendirilmemiştir. Bu gerçek, Osmanlı Devleti’nde 1860-1908 döneminde tam tersi yaşanırken, hiçbir Rum kamu görevine (üniversiteler dışında) atanmasının bugüne kadar bazı yöneticiler için bir tabu olduğunu göstermektedir.
• Bugünlerde 68 yılını geride bırakan 6-7/9/1955 olayları, gizli kararnamelerle tüm medeni hakların ortadan kaldırılması ve zorunlu göç gibi travmaların ne olursa olsun unutulmadığı herkesçe malumdur. Yılların geçmesine rağmen sonraki nesillere de aktarılır.
Bu mektupla bir kez daha Devlet yetkililerinden ricamız bizimki gibi bir toplumun yeniden canlanmasını sağlayacak inisiyatifler, eylemler ve müspet tedbirler almalarıdır.
Önerilerimiz özetle:
1) Türkiye’de doğanların altsoyu, hâlihazırda var olan kısıtlamalar olmaksızın vatandaşlığı kazanabilmelidir. Bir geçiş aşamasında, oturma ve çalışma izinleri için özel düzenlemeler yapılması önerilmektedir.
2) Aşağıdaki gibi olumlu önlemlerle yeni neslin dönüşü için bir program formüle etmek:
(a) ebeveynleri/ataları İstanbul / Imbros/Tenedos’tan gelen gençler için özel bir Geri Dönüş Programının Türkiye tarafından oluşturulması ve finanse edilmesi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın eski “Yurda Dönüş Araştırma Burs Programı” prosedürlerine uygun şekilde uyarlanmış faydalı bir rehber olabilir.
(b) Türkiye Üniversitelerinde her öğrenim dönemi için gençlere burs verilmesine yönelik özel bir Programın oluşturulması ve finansmanı. Böyle bir program toplumumuza sağlayacağı faydanın yanı sıra akademik kurumlara dışa dönüklük kazandıracaktır.
c) Geri dönen gençlerin bir kısmının istihdam edileceği yeni bir araştırma ve geliştirme merkezi kurmak için bir devlet üniversitesi veya Araştırma Merkezi ile işbirliğinin gerçekleştirilmesi ve desteklenmesi.
(3) İstanbul Rum Toplumu ile bağlarını sürdüren gurbetçi topluluk üyeleri, Rum Vakıfları seçimlerine katılabilmesinin sağlanması.
(4) Yaşı ne olursa olsun, üyelerimizin yurda dönüşlerinden doğabilecek sorunları çözmek için sizin kararınıza göre yetkili olacak bir organ veya makamın kurulması veya belirlenmesi.
Önerilerimizin tarafınızdan dikkatle incelenmesi temenisi ile size ve yakınlarınıza en iyi sağlık, esenlik dileklerimizi sunarak görevlerinizde başarılar diliyoruz.
Saygılarımızla
İREF Yönetim Kurulu adına
Niko Uzunoğlu Niko Anagnostopulos
Başkan Genel Sekreter
0 notes