Tumgik
#zihnimden bir karalama gibi
bunudaburayayazdim · 2 years
Text
Planın Biraz Ötesi
Yeni bir öyküye başlayasım var. Konu seçemiyorum tam olarak. Biliyorum kitap projesi ve blog dururken buraya hikaye yazmak biraz ayıp ama napayım. Her şeyin yeri ve zamanı var, onlara da sıra gelecek. Podcast'e de gelecek inanıyorum. Diğerlerine ayıp olmasın, bunu kısa tutalım olur mu? Bence de olur. Haydi bakalım yola çıkalım!
Büyülü trenimiz zaman ve mekanda ağır ağır dumanlarını yukarı doğru yollarken biz de kahve ya da çayımızı yudumlayabiliriz. Bu tercihi sana bırakıyorum, biliyorsun ben ikisini de çokça severim. Bu kez şeker alacağım sanırım, arada ufak sürprizler lazım hayata. Yolculuk için seçtiğin kıyafetlere de bayıldım, orada kesinlikle göze batacağız ve bu çok keyifli olacak. Hmm, trende bir sorun var galiba, tahminimden biraz daha erken ya da biraz daha geç durmamız gerekebilir ve tabi üstünü değiştirmen de gerekebilir. İki kabin geride değiştirebilirsin.
Hmm evet, 3729 yılındayız. Dünyayı tutturmuşuz en azından heheh. Sen üstünü değiştir, bekliyorum. 10 dakika sonra dışarıda buluşalım ve bakalım burada neler bulacağız. Ben de o arada motora bir bakayım...
Eveet geldim ve görüyorum ki sen de yine güzel bir seçim yapmışsın. Tren kendini tamir etmek için çalışmalara başlamış durumdaa, bu da bize birkaç saat veriyor. Paris'e inmişiz galiba, eğer Eyfel Kulesi geçen yıllar içerisinde başka bir yere taşınmadıysa tabii. Sana da uygunsa taksi tutmadan, bu güzel şehrin sokaklarında kaybolarak yürümek istiyorum biraz. Yola çıktığımız yılda öyle diye bahsederlerdi en azından.
'Şurasııı, ı ıh burası da olabilir... ya da olamaz..' Ya hep ben öneriyorum, kabul ediyorum o kadar da güzelliği kalmamış bu sokakların da yapıların da ama yine de Paris diyerek kendimizi avutamaz mıyız? Hİİ EĞ KAFANI REKLAM ROBOTU! peh, bunları da ucuz yapıyorlar yakınlık sensörü falan hak getire...
Uuuu şurada polis sirenleri var, bakalım mı nooluuuurrr? Hehehe hadi gidelim! Tabi bu kadar neşeli durmasam daha iyi olur, cinayet var galiba... Öhm.. pardon ne olmuş acaba gördünüz mü siz? bahsettiler mi hiç? Hemşerim sana diyorum aloo!
Ya bu garibanları da figüran gibi topluyolar mı cinayet olunca anlamadım ki? soru soruyosun cevap yok, cevap verse olay hakkında fikri yok. Npc gibi insanlar yemin ediyorum he...
Aaa dur dur benim şu kimliği kullanalım. Bakalım kim olacağız. Öhm.. Memur bey bakar mısınız? Burada ne oluyor acaba? Evet ben Siber Suçlar Büro'dan Matthew, buradan geçiyordum. 'Matthew de biraz abartı sanki ama olsun'
Hıımm, demek intihardan şüpheleniyorsunuz. Şu dört bıçak yarasına rağmen.. Üstte kendini kesip mi atlamış? 76. kattan bir de. Derdi neymiş ki ya? Hadi atladın niye bıçaklıyosun zaten yere değmeden öleceksin yani, neyin kafası bu eh be çocuğum ya. Neyse ben biz bi' çıkıp şunun odasına falan bakalım, belki not falan bırakmıştır. Siz de gelirsiniz sonra.
Asansör müzikleri hala çok kısık ve berbat seçimlerden oluşuyor... Günün birinde değişir mi dersin? Bin yıldır değişmemiş, böyle hızlı asansörlerde bile.. Neyse en azından çok katlanmak zorunda kalmadık. Gözüne bir şey çarpıyor mu odada? Aaa evet haklısın, şu not olabilir. Ne yazmıış?
'Bu not bir intihar notu değil, son bir haykırıştır... Hayatım boyunca ne sigara, ne alkol ne de uyuşturucu kullandım. Hayalleri peşinde koşmaya çalışan, bol tümsekli bir yola sahip, en büyük tümsekleri ailesi tarafından koyulmuş bir genç olarak yazıyorum bu satırları. Olduğum gibi beni kabullenmeyip, kendilerince doğru olan kalıplarına beni sıkıştırmaya çalışan hayalden yoksun, gelişmekten ve değişmekten korkan kokuşmuş, içinde yaşadıkları binalar gibi betonlaşarak hissizleşmiş herkesin bu ölümde parmağı var. Ancak onların korkarak yapamadıklarını ben hayal etmenin ötesine geçerek, cesaret ederek yapıyorum ve bu eziyeti bitiriyorum. Doğdum, yaşamayı denedim ve öldüm. Fazlasına izin vermediler.'
Benim bi' tadım kaçtı ya... Bin yıldan fazlası geçmiş, hala böyle sorunların olması keyfimi kaçırdı. Bugünlük yolculuğu kısa tutup trene dönelim mi? Bir sonraki seyahatte çok daha güzel bir şey olması için epey ince eleyip sık dokuyacağım söz... Hadi gidelim.
Trenin tamiri bitmek üzere. Hava da kapatıyor, içeri gir istersen. Ben de geleceğim birazdan.
'Hmm, acaba treni geri geri götürmeye çalışırsam neler olur? Deneyerek keşfedebilirim' Iııımm, ufak bir şey deneyeceğim, korkmamaya çalış lütfen. BAŞLIYORUUZ!
18 notes · View notes
gokyuzuneagit · 6 years
Text
Karalama
     I
Küçük derme çatma bir meyhanede, loş ışık altında oturuyorum ve karşımda birkaç saat öncesinde tanıştığım bir kadın konuşuyor. Ne konuştuğunu asla dinlemiyorum ama kafamı daima sallayarak ona dinlediğime dair onay verme ihtiyacı içindeyim. Zaten detayları dinlemesem de hemen hemen yüz kere, yüz farklı yüz ifadesiyle, yüz farklı sesten dinlediğim şeylerden öteye geçen şeyler olmadığına eminim. Oysa Bozcaada’ya yalnız kalmak için gelmiştim, yine yalnız kalmayı beceremedim işte diye düşünüp saatimi fark ettirmeden kontrol ediyorum neredeyse 9 olmuş. Karşımdaki kadına birkaç onay cümlesi kurduktan sonra, en sevdiğim yaş üzümü rakısından bir yudum daha alıyorum. Sezen Aksu’nun en sevdiğim şarkılarından biri çalmaya başlıyor o esnada. “…şimdi çocuk büyümekte günbegün, bütün hüzünleri okşadı birer birer…”  Bu şarkıya eşlik edebilmek için elim hemen tütüne gidiyor, sigara sarmaya başlıyorum. “Ben 6 aydır içmiyorum, kesinlikle bırakmalısın.” Diyor. Gözlerinin içine bakıp tam bir klişe diye düşünüyorum, midemi bulandırıyor bu çıkışı ama tartışmaya giremeyecek kadar yorgun hissediyorum. Belki mide bulantımın sebebi yaşamaktır, en sevdiğim romanın en sevdiğim karakterini Meursault’u anımsayarak sigaramı yakıyorum.
“Evet haklısın.” Demekle yetiniyorum.
Hemen yanı başımda küçük bir kız çocuğu beliriyor cümlemi bitirir bitirmez,onu tanıyorum. Elinde gül şeklini vermeye çalıştığı beyaz bir peçeteyi bana uzatıp “Almak ister misiniz?” diye soruyor. Cebimden çıkardığım 5 lirayı ona uzatıyorum, bana teşekkür edercesine bir bakış atarak uzaklaşıyor. Ellerime bakıyorum uzun uzun, hayatta olduğuma emin olmak için.
            II
Henüz yeni geldiğim şehri elimde bira şişesiyle turlamaya başlıyorum. Ağustos’un son haftası olduğu için güneş beynimi yakıyor, oysa Antalya’da yıllarını geçirmiş biri olarak sıcağa dayanıklı olduğumu zannediyordum. Evlerin cephelerini kaplayan bitkilerin ve yerlerdeki döşeme taşların güzelliği bir an Kaleiçi’nde olduğum izlenimi yaratıyor zihnimde. Geçmişimi ve hatalarımı düşünmemek için bu düşünceyi hemen zihnimden uzaklaştırıp biramı sakince içmek için bir mekana doğru yöneliyorum. Güleryüzlü bir garson hemen bana ağacın altında sakin bir masa gösteriyor, yalnız kalmak istediğimi anlamış olabileceğini düşünüyorum. Bakışlarımda saklayamadığım bir öfkeyle geziyorum galiba. Bana el yazması gibi gözüken sevimli bir menü uzatıyor, oysa benim dikkatimi hemen yan tarafta yapma çiçeklerden taç yapan bir kız çocuğu çekiyor. 10’lu yaşlarda olduğunu tahmin ediyorum, sarı saçlarını örüp omzunun iki yanına salınmasına izin vermiş. Yüzü öyle keskin ve ciddi ki, gözlerindeki masumiyet olmasa çocuk olmadığını düşünebilirdim. Saat öğleden sonra 4 olmalı, sıcaktan epey yorgun düştüğü yüzünden damla damla akan terden belli oluyor. Ona bir isim koyuyorum zihnimden, Nur. Gözlerimi kapatıp kendi çocukluğumu anımsamak istiyorum. Çocukluğuma dair hatırlayabileceğim ilk şeyi düşünmeye çalışıyorum. Garson “iyi misiniz?” diyor. “İyiyim diyorum, unutmuşum.”
0 notes