#yalancı erkekler
Explore tagged Tumblr posts
Text
Merhaba Hasan bey ben de sizlere eşimle yaşamış olduğum bir anımı paylaşmak istiyorum. İsmim Olcay eşimin ismi Derya ben eşimden 25 yaş büyüğüm, ben yurt dışında büyüdüm 39 yaşında Türkiye ye geldik Ankara da elit bir semtte annem daire almış Türkiye ye döndüğümüzde o dairede oturmaya başladık bekar olmam nedeniyle annem benden çok korkuyordu Avusturya da her fırsatta sikişen biriydim Ankara da orada ki gibi olmaz ne kadar elit olsada sonuçta orası Türkiye ve başkent Ankara diye diye beni de korkuttu . Babamın ölümünden sonra köyümüze çeşme yaptırmak için gitmiştik ben 40 yaşıma girdiğim gün köydeki amcam yeğenim bak bizim çobanın bir kızı var çok güzel al şu kızı hem onlar rahatlasın dedi .
Göreyim amca beğenirsem dedim amcam kayınpederi kaynanayı ve Derya yı akşam yemeğe davet etti yengem Derya yı hazırlamış bir köyde bu kadar güzel bir kızı nasıl sikmeden bırakmışlar diye düşündüm . Tamam kabul ediyorum dedim aynı gün çoban Kenan dan Derya yı istedik hiç ses çıkarmadan Derya amcamın elini öptü 2 gün içinde herşey hazırlandı Ankara ya döndük ilk olarak İmam nikahı yaptık artık karı-koca olmuştuk 17 yaşına geldiğinde annem vefat etti köye defnettik o gün amcamın altında yengem değil kaynanam vardı kayınpeder Kenan ne yapar kiminle acaba diye düşünürken yengemin evde olmadığını fark ettim Derya ya kahvehaneye gidiyorum dedim ama yengemi arıyordum kayınpeder in evinde inleme vardı iyice kulak verdim eltimin öldüğü gece olacak işmi bir duyan gören olur diyor arada bir ahh off diye inliyordu biraz daha yaklaşıp görmeye çalıştım bir kadın domalmış Kenan arkasından sikiyordu kadın görünmüyordu canım benim de seks yapmak istemişti fakat Derya adetliydi arabama atlayıp Derya yı çağırdım evimize gittik o gece Derya yı adetli olduğu için ilk defa götten siktim o geceden 3 gün sonra rahatsızlandım Derya beni hastaneye kaldırıldı 6 ay hastanede tedavi altında kaldım herşey normaldi fakat sikim kalkmıyordu çok uğraştı doktorlar mecburen ilaç tedavisine başlayacaklar düzelme olup olmadığını kontrol edeceklerdi konuyu uzatıyorum detaylı anlatayım ki atmış yalancı demeyin sonra. Eve gittik 3 ay sonra Derya 18 yaşına girdi bizde sözümüzün eri insanlarız resmi nikah ı yaptık ama gencecik kızı sikecek bir sikim yoktu artık . Emiyordum okşuyordum ama maalesef turnayı deliğe yerleştiremiyordum.
Birgün Ankara Kızılcahamam da hamama gittik yüzdük duş aldık vs derken aklıma masaj salonu geldi hemen masaj salonuna gittim baktım iri yarı koca yaraklı 2 erkek masör var Derya nın yanına gittim gel sana da banada iyi gelecek masaj yaptıralım dedim bizim gibi evli çiftler için özel localar varmış bizi o localardan birine aldılar peştamallerle kalça kısımlarımızı kapattılar masaj başladı ben adamlara işareti yaptım 2 masörde Derya ya masaj yapmaya başladı karıma masaj yapmıyorlar resmen benim yanımda karımı okşuyorlardı. Karım hiç ses etmeden yatıyordu ama zevk aldığı belliydi gözlerini kapatmış dudakları dişlerinin arasındaydı masörlerden biri sikini kaldırmış saklamaya çalışıyordu uzandığım yerden kalkıp karımın yanına gittim kulağına kendini serbest bırak zevk almaya bak bu adamlar istersen seni sikmek için buradalar dedim gözünü açtı masörlere baktı o sikini saklamaya çalışan masörün şortundan çekti sortu indirdi sikini tutup ağzına aldı diğer masör bacaklarını aralayıp sikini karımın amına sokmaya başladı onlar karımı sikerken bende onları izliyordum Derya zevk almaya başlamıştı o kos koca adamların altında 155 boyunda 47 kilo esmer güzeli bir kadın vardı adamlar karımı kucaklayıp aralarına aldılar biri götten diğeri amdan sikiyordu Derya çığlık çığlığa zevk alıyordu adamlar yer değiştirdi o minicik karım aralarında kayboluyordu Derya orgazm üzerine orgazm oluyordu sıcak bir taraftan sikiş bir taraftan Derya bitmişti masaj masasına oturdu bacak arasından o azmanların dölleri akıyordu birkaç dakika içinde giyinip odamıza çıktık bana sarıldı teşekkür etti . Artık ben sikemiyorum seni istersen istediğin erkekle seviş benim olsun yeterki dedim beni dudaklarımdan öptü uyudu . Şuan ben 50 yaşımdayım Derya 25 ne yapayım çok güzel bir karım var boşanmak istemiyorum onuda seksiz bırakmamam lazım
36 notes
·
View notes
Text
Yakıyor içimi ama öyle böyle değil
Alev alev acıtıyor canımı anlasana
Benzetmeler yetersizleşip açıkça
Yaradana yalvartacak kadar
acıtıyor içimdeki sen
ilk al diyorum al benden yarabim
dayanamıyorum sonra
kalsın sadece acımasın
sonra yine acısada Katlanacak
gücü ver diyorum da oda olmuyor be sevgilim
Senin her türlün zehirliyor beni ve beni en
Çok acıtan zehir olman degil zehrine şifa
olamaman
yoruyorsun beni
beynimde Kalbimde heryerde sen
bi yanımda değilsin işte
Bak vazgeçiyorum senden
en azından sensizliği düşünmekten
Nasıl bi çaresizlik bu ne yaptın sen bana
Hiç yanmamıştı canım bukadar
geçmeyen bir leke izine hıçkıracak kadar
ben sen için neden ağlamadım ki sevgilim
Belkide ağlasaydım böyle olmazdı
en ufak şeyde parçalanmazdım
Senden nefret ediyorum
Benim bildiğim senden değil
Gerçek senden
bu acıdan bıktım
Yemin ederim bıktım neden
Neden senin gibi biriyle sınandım ki
Neden siz erkekler yalancı
Biz kadınlar ise yalan oluyoruz
2 notes
·
View notes
Text
Tüm erkekler sonunda yalancı çıkıyor, aksine henüz rastlamadım.
2 notes
·
View notes
Text
Arkadaşlarımdan duyuyorum hep. Bu erkekler ne yalancı, dolandırıcı, üçkağıtçı varlıklar böyle ya
1 note
·
View note
Text
BUTUN ORTAKLAR
RİYA TABİRLERİ
Temel konularda hiçbir grup, hiçbir birey öncelikli, ayrıcalıklı değildir, olmamalıdır. Hayvanlar, insanlar, dindarlar, sekülerler, Türkler, Kürtler, kadınlar, erkekler, eşcinseller, varsıllar, yoksullar, vs hepsi eşittir, eşit haklara sahip olmalıdır. ÖMÜR evrenin en kıymetli ve paha biçilemez HAZİNESİDİR. Kabaca Anlamlı Hayat Seviyesi*Ömür Uzunluğuna denk olan ANLAMLI HAYAT büyüklüğünü AZAMİLEŞTİRMEK her bireyin, her insanın, her canlının HAKKIDIR. Bir gruba ya da bireye,türe ÖNCELİK VERMEK, AYRICALIK TANIMAK diğerlerinin HAKKINI YEMEK demektir. https://at.tumblr.com/benimpencerelerim/butun-kardeslerim/d31jtmk35iof
Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler. Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde.
Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır. https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/
Ama dünyada hak yemeyen insan yoktur. İd, ego, süperego silahşörleri arasındaki uyumsuzluk, dengesizlik, bunlardaki aşırılıklar, zayıflıklar gibi insani zaafları kullanan hak yeme şeytanı her faniyi, günahların yalancı vahalarının seraplarıyla yoldan çıkarır. Vahaların elmalarının, hurmalarının, üzümlerinin, incirlerinin, cevizlerinin büyüsüne, çekiciliğine kapılıp, başı dönmeyen, kendinden geçmeyen, baştan çıkmayan insan pek azdır. Ama bunlar en masum hak yeme nedenleridir. Aç gözlülük, bencillik, nobranlık; iktidar ve makam hırsı gibi yapay ihtiyaçlardan kaynaklananlar çok daha fena ve affedilemez kötülüklerdir.
Öte yandan, hak yemenin dereceleri vardır. Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da bir hiyerarşi vardır. Kimi hemen hemen hiç hak yemez, kimi az miktarda yer, kimi çok. Bazıları ise boğazına kadar hak yeme günahlarının bataklığına batmıştır. It is true that people can choose to do things they know other people think are wrong. It is even true that people can choose to do things that they believe are wrong for others while trying to benefit themselves. However, people do not choose to do things that they perceive in the moment of decision to be wrong (harmful) for themselves. Humans have a powerful instinct for benefiting themselves.
Socrates believed that nobody willingly chooses to do wrong[1]. He maintained that doing wrong always harmed the wrongdoer and that nobody seeks to bring harm upon themselves. In this view all wrongdoing is the result of ignorance.
İnsanlar, diğer insanların yanlış olduğunu düşündükleri şeyleri yapabilirler. Hatta, kendilerine fayda sağlamaya çalışırken, kendilerinin de yanlış olduğuna inandıkları şeyleri de yapabilir. Ancak insan kendisi için yanlış (zararlı) olduğunu düşündüğü şeyleri yapmayı tercih etmez. İnsanlar, kendilerine fayda sağlamayı yeğleyen güçlü bir içgüdüye sahiptir.
Sokrates, kimsenin isteyerek yanlış yapmayı seçmediğine inanıyordu[1]. Yanlış yapmanın her zaman yanlış yapana zarar verdiğini ve hiç kimsenin kendisine zarar verme arayışında olmadığını savundu. Bu görüşe göre, tüm yanlışlar cehaletin ürünüdür. http://www.socraticmethod.net/socratic_essay_nature_of_human_evil.htm
Sokrates — Şimdi iyi düşün, şu görüşümü de tutup tutmadığını söyle: Bana kalırsa herkes, kendine en çok kim benziyorsa onun en iyi dostu olur... Eski bilginlerin dediği gibi, benzeri benzerine... Sen de böyle mi düşünüyorsun? Kallikles — Evet. Sokrates — Ama zorba kabaysa, bilgisizse, kendinden üstün ve erdemli olandan korkar, onunla tam anlamıyla hiçbir zaman dostluk kuramaz. Kallikles — Bu da doğru. Sokrates — Ama kendinden çok aşağı kimselerle de dost olamaz, çünkü onları hor görür, hiçbir zaman gerçekten bir dost gibi bakmaz onlara. Kallikles — Evet. Sokrates — Demek zorba ancak kendi gibilerle, huyu huyunu, suyu suyunu tutan, buyruğuna giren, işine yarayanlarla dostluk kurabilir. Ancak öylesi devlette güçlü olur, başına bela açmadan kimse ona kötülük edemez... Böyle değil mi? Kallikles — Evet.
Sokrates — E... Ruhun da buna benzer kötülükleri yok mudur sence? Polos — Vardır ya. Sokrates — Bunlar da, doğruluktan şaşmak, bilgisizlik, alçaklık gibi şeyler değil midir? Polos — Evet. Sokrates — Öyleyse, eğrilik, taşkınlık, alçaklık, bilgisizlik, yoksul, ya da hasta olmaktan daha acı değil midir? Polos — Doğru Sokrates — Peki, bu kötülüklerin en çirkini hangisidir? Ruhun kötülüğü olan, eğrilik, değil mi? Polos — Hem de en çirkini. Sokrates — En çirkin, en kötü değil midir? Polos — Kötülüklerin en büyüğü mü? Kötülük görmek fena değil midir? Sokrates — Fenadır. Polos — Demek sen, kötülük yapmaktansa, kötülük görmeyi yeğlersin, öyle mi? Sokrates — İkisini de istemem, ama bunlardan birini seçmek gerekti mi, kötülük yapmaktansa, kötülük görmek yeğdir. Polos — Peki, bir zorba olmayı istemez miydin? Sokrates — Benim anladığım gibisini söylüyorsan, istemem. Polos — Benim söylediğim zorba, kendine iyi görüneni yapan, öldüren, süren, istediği her şeyi yapan adamdır. Sokrates — Budalanın biri, kendince iyi olanı yapsa, bu ona yararlı mı olur? Sen o adama, güçlü bir adam der misin? Polos — Demem.
Sokrates — Peki, o, doğru olarak, hakça mı cezalandırır? Polos — Evet. Sokrates — Öyleyse yaptığı iş doğrudur. Polos — Evet, doğrudur. Sokrates — Peki, doğru olan, güzeldir, dememiş miydik? Polos — Evet. Sokrates — Güzel olan iyidir, çünkü güzel, hoş ve faydalı değil miydi? Polos — Öyleydi Sokrates — Öyleyse ceza çekmek iyidir, değil mi? Polos — Doğru. Sokrates — Bundan ötürü de ceza çekenin yararınadır. Sokrates — Yararınadır sözünden, benim istediğim anlamı mı çıkarıyorsun? Ben böyle derken, doğru olarak cezalandırılanın ruhu bundan yararlanır, demek istiyorum. Polos — Evet, öyledir. Sokrates — öyleyse ceza görenin ruhu, kötülükten kurtulur. Polos — Evet. Sokrates — doğru olmayan bir kimse, doğru olmayan işler yapan bir kimse, ne durumda bulunursa bulunsun, mutsuzdur. Ama yaptıklarından ötürü ceza görmezse, yaptıklarını ödemezse onun mutsuzluğu artar; tanrının ya da insanlann eliyle cezasını çeker, yaptıklarını öderse mutsuzluğu azalır.
— öyleyse hoş bir hayat yaşamak iyi, hoş olmayan bir hayat yaşamak kötü bir şeydir. — Hoşa giden şeyleri iyilikte araması koşuluyla. — O halde hoş, iyi ise, yaptığı şeylerden daha iyi şeyler olduğunu ve bunları yapmanın elinde olduğunu bilen ya da sanan ve daha iyi şeyleri yapmak elindeyken daha az iyi olanları yapan tek kimse yoktur ve insanın kendinden aşağı olması cahillik, kendinden üstün olması da bilgeliktir. Hepsi kabul etti bunu. — Peki ama, cahillik dediğiniz nedir? önemli şeyler üstüne yanlış bir fikre sahip olmak, yanılmak değil mi? — Hiç kimse isteyerek kötülüğün ya da kötü olduğunu düşündüğü şeyin peşine düşmez. Kötüyü iyiye tercih etmek insanın doğasında yoktur; ve ne zaman bir insan iki kötülükten birini seçmek zorunda kalsa, daha küçüğü varken daha büyüğünü seçmez. — Bütün noktalarda anlaştık.
Sokrates — Demek istiyorum ki, herkes kendinin güdücüsüdür; ama sen, kendi kendini gütmeyi gereksiz sayarsın belki. İnsan yalnız başkalarını mı gütmek ister? Kallikles — ≪Kendi kendini gütmek≫ten ne anlıyorsun? Sokrates — Basit bir şey... Hani demezler mi, ölçülü olmak, kendini bilmek, zevklerinin, tutkularının güdücüsü olmak. Diyaloglar, Gorgias, Protagoras; Platon KÖTÜLÜK YAPAN YA CAHİL, YA DA YAPTIKLARI YANINA KAR KALMAMIŞ, MİSLİYLE FAZLASINI KENDİNE YAPMIŞ OLURDU, EĞER... Bunları dindarlar yaptı. Evet, o kadar basit: bütün bu gaddarlıklar ve düzenbazlıklar dindarların işi. Rüşvet paraları dualarla sayıldı, rüşvetçilere dualarla sahip çıkıldı. Bilumum kirli işlere besmele çekilerek başlandı, inşallahlarla her şey ama her şey eğilip büküldü, memleketin her yeri açgözlü şebekeler kurulup paylaşıldı, sonra namaza gidildi. Ali İsmail'in katilleriyle saf tutmaktan gocunacak kaç kişi çıkar? Hırsızlığı aklayanlarla, Meclis'i, millî iradeyi lağıma sokup çıkaranlarla selamı sabahı kesecek ümmet mensubu kaç kişidir? (Gözünde dolar işaretleri, yüreğinde tahakküm hırsıyla mükâfatlı alçaklık seferine çıkmamış, zalime biat etmemiş Müslümanların sanırım çoğunu tanıyorum, isim isim saysam kaç eksik kalır acaba? Temiz saydıklarımın çoğu da listeden çıktıklarına göre, bu şimdi daha kolay.) Bu dünyaya hükmetmek, bu dünyanın zevkini tatmak, keyfini çıkarmak, malla mülkle kendini güçlü, mütehakkim hissetmek için, başkalarına boyun eğdirdikçe duyulan sapıkça tatmin duygusu için oldu bütün bunlar. Tahakkümünüz batsın. Zulüm, hırsızlık, yolsuzluk. Dindarlar yaptı. Dindarlar savunuyor. Canhıraş bir savunma telaşıdır gidiyor gazete sütunlarında, televizyon ekranlarında.
Ben, dine ve dindarlara atfettiğim iyilikler, dürüstlükler, en azından kötülük sınırları nedeniyle çok yanıldım, çok ıztırap çektim. Nöbetler geçirdim, titredim, sayıkladım. Çok gördüm, çok dinledim. Riya perdesinin gerisinde, içinizden yükselen alkış seslerini duydum; İslâm sandığınız şey mevziler, topraklar, cariyeler, iş merkezleri, oteller, HES ihaleleri kazandıkça. Gençler, çocuklar öldürüldükçe, gözler çıkarıldıkça, sizin yüreğinizde tel dahi titremedikçe söylediğimden, hissettiğimden, yaşadığımdan utandım. Öyle bir utanç ki bu, yaratıyor yaratıyor ortalığa yayıyorsunuz, hepimiz boğuluyoruz bu utançla; bir tek size bir şey olmuyor. Sizin tavır göstermeniz gerekmiyor, siz sorumlu değilsiniz, üstünüze gelenler emperyalistler gibi davranıyor, muazzam faşizan baskılar altında çile çekiyorsunuz. Halbuki ne kadar mazlum ve mağdursunuz. Şu fotoğraftaki kadar saf, temiz, mazlum ve mağdursunuz. Ateşim düştü. Nöbet geçti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hepimiz kaybettik. Dindarlık tarafını seçti. Sahiden, şu fotoğraftakisiniz işte. Mütehakkim sahtekâr laikçiler sizin layığınızdır. Üçkağıtçı müteahhitler layığınızdır. Faşist polis şefleri, gizli dümenlerin kalpsiz yürütücüleri, ajanlar, layığınızdır. Darbeci dolapçı generaller layığınızdır. "İdealist subay - üçkağıtçı politikacı" piyesi tekrar sahnelenebilir. Adaleti tam da canevinden, aranacağı, bulunamayacağı yerden, bulunamadığında hepimizi yaralayacağı yerden vuran hizmetkâr savcılar, yargıçlar layığınızdır. Ali İsmail'in katillerini kucaklayan güruh sizindir; buyurun. "Yol ver geçelim..."ciler, komşusunu kesen, çocuğuna insanların yakılışını seyrettirenler layığınızdır. Adnan Oktar'ın kedicikleri layığınızdır. Akit layığınızdır. Doğru dürüst hapse sokmamak için özel otel kurduğunuz Mehmet Ağar layığınızdır. Nihayet kucaklaştığınız Doğu Perinçek, layığınızdır. Kendi kendinize atfettiğiniz saflık, duruluk, arılık, şu anda dünyanın en pespaye yalanına dönüşmüş bulunuyor. Plakası sökülmüş polis aracı kadar masum ve temizsiniz ancak. Şu fotoğraftaki kadar. Buna karşılık pişkin pişkin dolaşıyorsunuz ortalıkta. Sizi Müslümanlığa Allah tayin etmiş, seçmiş, sizin işleyeceğiniz günahı baştan affetmiş. Çift okeyiniz doğuştan "verilmiş", zarınız doğuştan düşeş. İşte bu yüzden şu yukarıdaki, yalnız sıradan bir günahkârın hepimize küfür ve hakaret etmesinin değil sizin kendi suçlarınız karşısındaki pişkinliğinizin resmidir. Egemen Bağış layığınızdır. Çok fena şeyler yaptınız kendinize. Bize yaptıklarınız, yapacaklarınız, bunların yanında hiç kalır. Aç çocuklar çıplak ayaklarını soğuğa batıra çıkara yavaş yavaş ölüme yürürken milyonluk Mercedes'lerde gezen din âlimleri, layığınızdır. Helâl saray olmaz; o koskoca haram abidesi layığınızdır. Hayalim şudur: Kabul etmediğimiz için bizi ezmek istediğiniz her şey gerçek olsun, Allah öbür dünyaya geçen her kuluna, günahına sevabına göre muamele ediyor olsun. Cennet, ama öncelikle, özellikle cehennem varolsun. Cehennem varolsun, başka bir şey istemiyorum. Riya Tabirleri, Ümit Kıvanç
0 notes
Text
Herkesi senin gibi görüyorum. Senin yüzünden bütün erkekler gözümde yalancı oldu. Beni sayısız kez kandırdığından dolayı güvenemiyorum hiçbir erkeğe. Çok sıkıldım bu histen. Geçmek bilmiyor bir de. Böyle arkadaşlarım bir şey anlatınca gözlerim dalıyor uzaklara, her seferinde sanki farklı cevapla sonuçlanacakmış gibi Neden? diye soruyorum kendime. Neden böyle biri olmak zorundasın baba?
1 note
·
View note
Text
Güçler - Ursula K. Le Guin
S.16
"Sallo'yla bana hiç vurulmamıştı; azarlanmış olmanın utancı kendimizi toplamamıza yetiyor da artıyordu bile."
S.26
"Ben saygıyla selam verip kıpırdamadan durdum. Babadan korkmuyordum, yani Hoby'den korktuğum gibi korkmuyordum. Karşısında huşu içindeydim. Ona güveniyordum. Kelimenin tam anlamıyla güçlü biriydi, adaletliydi. Doğru olanı yapacaktı, eğer ceza çekmemiz gerekiyorsa çekecektik."
S.58
"Eğer ezel ve ebedin bir mevsimi varsa, yaz ortaları olsa gerek. Sonbahar, kış ve bahar hep değişim, hep bir geçiş - ama yıl, yazın zirvesinde hareketsiz kalıyor. Anın geçip gittiğini biliyorsunuz ama gerçekten bile insanın gönlü biliyor ki hiçbir şey değişmiyor.
Hafızamın bu kadar kuvvetli olmasına rağmen Vente'de geçirdiğimiz o üç yaz boyunca neyin ne zaman olduğunu hatırlayamıyorum çünkü hepsi birden, altın renkli upuzun bir gün ve yıldızlı bir gece gibi geliyor."
S.68
"Bu standarda göre liderlik kişisel çekicilik demekti, aktif zeka, sorumluluğun sorgusuz sualsiz üstlenilmesi ve tarif etmesi daha güç bir şey; adalet ile merhamet arasındaki süreğen gerilim, biri olmadan diğeriyle dengelenmeyen, o yüzden de tam olarak hiçbir zaman dengelenmeyen bir gerilim."
S.90
"Dönüp baktığımda tehlike haberleri ve çatışmalarla dolu o yılların hiç de mutsuz yıllar olmadığını görüyorum. Savaş tehdidi ve varlığı sıradan meselelere bir gerginlik, bir heyecan ışıltısı katıyordu. Belki de erkekler kendilerini önemli hissetmek için savaşa bel bağlıyorlardı, tıpkı politikaya da bel bağladıkları gibi; belki de şiddet ve yıkım ihtimali, normalde küçük gördükleri ev yaşantısına sathi bir çekicilik veriyordur. Bence kendilerini böyle önemli hissetme ihtiyacı olmayan ve bu horgörüyü paylaşmayan kadınlar genellikle savaşın erdem ve gerekliliğini anlayamazlar; ama onlar da bu sathi çekiciliğe kapılabilirler ve cesaretin güzelliğine bayılırlar."
S.95
"Adalet tanrıların elinde, diye yazmıştı eski bir şair, ölümlü eller ise sadece merhamet ve kılıcı tutar."
S.127
"İnsan sadece kelimelerle yaşamaz Gavir. Sadece inanç insana yaşam ve huzur verir. Bütün erdem inancın üzerine kurulmuştur."
S.188
"Barna bana kadın ve erkeğin birbirlerini, yeminli sadakatin onları zincirleyen yalancı bağlarından kurtulmuş özgür bir aşkla sevmeleri gerektiğini anlatmıştı."
S.198
"Unutma duvarı yıkılmıştı. Düşünebiliyor, konuşabiliyor, hatırlayabiliyordum. Hürdüm. Hürriyet sözlere sığmaz bir elemdi."
S.201
"Diero günde bir iki defa odama geliyordu; kimsenin beni o halde görmesine tahammül edemememe rağmen o beni utandırmıyor, hatta bana onurumu geri veriyordu. Yanımda olduğu sürece onunla paylaşabildiğim hüzünlü, nazik, sarsılmaz bir sükuneti vardı. Onu bu yüzden seviyordum ve ona minnettardım.
Biraz bir şeyler yememi, kendime bakmamı sağlıyordu. Bazen bu umutsuzluk içine bir geçit, hayata dönüş yolu bulmak için düştüğümü düşünmemi sağlayabiliyordu."
S.202
"Zamanla iyileştim, bana sanki hiç iyileşemiyormuşum gibi gelse de. Öğrendiklerimin zihnime dönmesine yavaş yavaş izin verdim."
S.204-205
"Yalana inanmak, yalan bir hayat yaşamaktır. Caspro'nun kitabından bu satır aklıma gelerek içimi bir jilet gibi kesti.
Onur her yerde olabilirdi, sevgi her yerde olabilirdi, ama adalet sadece ilişkilerini adalet üzerine kurmuş insanlar arasında mümkündü. Atalarımızın tanrılaştırdığı bütün o kadim kötülükler, efendilik ve köleliğin o tutsaklık kulesi yerinden sökülüp devrilmeli, yerine adalet ve hürriyet konulmalıydı."
S.208
"Onun dostluğu hayatımda başka hiçbir şeye benzemiyordu. Arkamand'daki hayatımı sadece onunla konuşabiliyordum. Onun yanındayken öç alma ihtiyacı, sosyal düzeni ters yüz etme arzusu, göçüp gitmiş aciz atalara karşı hiddet duymuyordum. Ne kaybettiğimi biliyordum ve eskiden sahip olduklarımı hatırlayabiliyordum."
0 notes
Text
İnsan boşu boşuna kalite insan moduna girmesin ne kadar sinsi yalancı olursanız olun ergec patlar bu film (: siz olun sen ol neysen o ol (: filme fırildağa gerek yok netlik dürüstlük iyidir yapmacik olan yolda kalır sonra..... ay erkekler kötü efendim yada ay erkekler kapatilsın efendim dümene gerek yok efendim ben illa yılan olucam diyorsan da ok yılanı ol kıvrak olma ...
0 notes
Text
Tanrı Türkü korusun, diyenlere aldanma, Allah müslümandan başkasını korumaz.
‘Tanrı Türkü korusun’ diyenlere aldanma, Allah, müslümandan başkasını korumaz!
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sonra da ‘birbirinizi tanıyasınız diye’ milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız en ziyade takvâ sahibi olanınızdır. Allah ise herşeyi bilir. Herşeyden haberdardır.” (Hucurât sûresi, 13)
Mustafa Kutlu ‘Babam Cemil Meriç’ isimli eserde diyor ki:
“Biz bir hafıza kaybına uğradığımız için, irfanî bilinç kaybı yaşadığımız için, Cumhuriyet eliti Türklüğü hâlâ rakı şişesinde arıyor. Kimi Moğollara uzanmaya çalışıyor. Oysa zoraki kimlikler tutmaz. Avrupalılar, 1600 prenslikten 30 devlete, 30 devletten tek birliğe geldiler. Biz bir devletten 30 devlet çıkardık. Şimdi bu 30’u da parçalayıp 300’e gitmeye çalışıyoruz...”
Peki bu neden böyle oluyor? Yani ‘milliyetçilik’ Avrupa’ya böyle şifa(!) verirken İslam dünyasını neden zehirliyor? Bunun cevabı galiba ‘üstkimlik-altkimlik’ ilişkisinde saklı. Avrupalılar, milliyetçiliğin yükselişinden önce, hristiyanlık üzerinden çok zayıf bir üstkimlik oluşturabilmişlerdi. Cahiliye kabileciliği, daha doğrusu klancılığı, faaldi. Bu yüzden milliyetçilik ‘ulus fikri’ ile çıkıp geldiğinde onda yalancı bir şifa buldular. Dağınıklıklarını bu çeşit ‘hayalî cemaatlerle’ bir nebze topladılar. Fakat iki dünya savaşının ardından ulusçuluk da yetmemeye başladı onlara. Şimdi gözlerini ‘Avrupa Birliği’ dedikleri bütünleşmeye diktiler. Başarabilirler mi? Bediüzzaman’ın Lemeat isimli eserinde zikrettiği ‘ikiz iki deha’ analizi öngörüyor ki: Böyle bir şey mümkün olmayacak. Çünkü özlerinde bir fayhattı var. Tastamam asla barıştırılamayacak. İşte iki dünya savaşı bu fayhattının depremleriydi.
“Şimdi buna dikkat et: Eski Roma, Yunanın iki dehâsı vardı; bir asıldan tev'emdi. Biri hayal-âlûddu, biri maddeperestti. Su içinde yağ gibi imtizaç olamadı. Mürur-u zaman istedi, medeniyet çabaladı, hıristiyanlık da çalıştı. Temzicine muvaffak hiçbiri de olmadı. Herbiri istiklâlini filcümle hıfzeyledi. Hattâ el'an âdetâ o iki ruh, şimdi de cesetleri değişmiş. Alman, Fransız oldu. Güya bir nevi tenasuh başlarından geçmişti. Ey birader-i misâlî! Zaman böyle gösterdi. O ikiz iki dehâ öküz gibi reddetti temzicin esbabını. Şimdi de barışmadı. Madem onlar tev'emdi, kardeş ve arkadaştı, terakkide yoldaştı. Birbiriyle döğüştü; hiç de barışmadılar.”
Avrupa yine de fikr-i milliyetten alabileceğini aldı. Lakin müslümanlar fikr-i milliyeti yanlış bir hayranlıkla, adeta tangocu bir kadın libasını hocaya giydirmek gibi, beğenerek sinelerine bastılar. Halbuki, Avrupalıların aksine, ‘üstkimlik’ sorununu ta en baştan çözmüşlerdi. Çin’den İspanya’ya kadar bütün müslümanlar kendilerini ‘İslam’ üstkimliğinde buluşturuyorlardı. Kurdukları devletler de, belki binlerce kavimden derlenmiş, rengarenk ümmeti idare edebiliyordu. Hatta onlara asıl kavim kimliğini de dinleri yenibaştan kazandırıyordu. Tıpkı Bediüzzaman’ın Türkler hakkında dediği gibiydi durum:
“Türk milleti, anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki, küçük unsurlarda dahi, hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var. Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş; ondan kàbil-i tefrik değil. Tefrik etsen mahvsın. Bütün senin mazideki mefâhirin İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme.”
Bu, Türkler için böyle olduğu gibi, Araplar için de böyleydi. Kürtler için de böyleydi. Bütün İslam kavimleri böyle düşündüğü için sünnet-i Resulullah aleyhissalatuvesselam üzere birleşebiliyorlardı. ‘Selamün aleyküm!’ deniliyordu merhabalaşılırken ezan okunan her yerde. Kudsî kelimeler anıldığında herkes birbirinin kalbinden geçeni anlıyordu. Fakat fikr-i milliyeti matah birşey sanıp alınca bu defa, Mustafa Kutlu’nun isabetle dikkatimizi çektiği, o facia yaşandı: Zaten sahip olunan üstkimlik yıkılma alametleri gösterdi. 1’imiz 30 oldu. 30’umuz da 300 olmaya zorluyor. Kimin yüzü gülüyor peki? Elbette kâfirlerin. Zira karşılarında duracak bir kalabalık birliktelik görmüyorlar. Ufak lokmalara böldükleri herkesi yutuyorlar. Eğer ittihad-ı İslam güneşiyle uyanmazsak varacağımız akıbet ortadadır.
Tamam, bunları yazdık ya, İslamiyette hiç mi fikr-i milliyetin yeri yoktur? Hiç mi insan kendi milliyeti ile sevinmez? Hiç mi onun aidiyetini hissetmez? Arkadaşlar, İslam fıtrî olan hiçbir ahvali terketmez, fıtrattan olan hiçbir bağı koparmaz. İslam’da bir milliyet şuuruna sahip olmanın elbette meşru bir zemini vardır. Lakin bu meşru zemin, o asabiyetin, kendisinden daha üstkimliği (veya bu kimliği kazandıran öğeleri) gördüğü zaman erimeye yatkınlığıyla ilgilidir. Yani: Eğer buz parçası hükmünde olan enaniyetini, buna ‘millet, kavim, cemaat, parti, memleket enaniyetleri’ de dahildir, ümmet havuzunda eritmeye bakmıyorsan, o asabiyetin artık parçalayıcıdır. Yemekte erimemiş tuz kristali gibidir. Dişi-dili taciz eder. Müsbet değil menfidir. Meşru değil gayrımeşrudur. Öldürücüdür. Hoşgörülemez. Ölçüsünü yine Bediüzzaman’ın bir talebesiyle ilgili aktardığı hatırasında buluruz:
“Ben Van'da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: ‘Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?’ dedim. Dedi: ‘Ben Müslüman bir Türkü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.’ Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul'da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: ‘Ben şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.’ Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur. Ey sual soran meb'uslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Van'daki medreseden aldığı ders-i dinî mi daha lâzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslâmiyeyi tanımayan, sırf ulûm-u felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.”
Evet. Bir müslüman Türk, müslümanlığı hakkı için, İslam’a onca hizmet etmiş milliyetini sevse, o milliyetin asabiyetini dinine muhabbete sevketse, bu milliyetçiliğe meşru bir alan açabilir. “Ben öyle bir kavme mensubum ki, onlar İslam’a bin sene hizmet etmişler, cihad bayrağını taşımışlar, ben de onlara layık bir torun olarak İslam’a hâdim olmalıyım!” dese, burada asabiyet, İslamiyete hizmet etmiş sayılır. Zira ona sevgisi diğerine sevgisi içindir. Dolaylıdır. Araçsaldır. Aynısını Araplar, Kürtler ve sair milletler için de düşünebiliriz. Maksadı İslam’ı sevmek iken asabiyetini bir vesile/vasıta gibi sevkediyorsa bu meşrudur. Hatta Bediüzzaman’ın elmas-kale misalindeki duruma benzetebiliriz bunu:
“Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur. Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal'a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekàda ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kal'anın taşlarını kal'anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev'inden ahmakane bir cinayettir. İşte, ey ehl-i Kur'ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur'ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur'ân'ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur'ân'a ve İslâmiyete kal'a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı def ettiniz. (…) Şimdi Avrupa'nın ve frenk-meşrep münafıkların desiselerine uyup şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız.”
Kale Türklüğümüzdür, Araplığımızdır, Kürtlüğümüzdür, Çerkesliğimizdir vs... İslam’a hizmetle geçmiş tarihimizdir. Mücahid dedelerimizdir. İliklerimize kadar işlemiş İslamiyet dokusudur. Kanımıza kadar işlemiş kokusudur. Elmas ise İslamiyettir. Bu asabiyet elması korumak için kullanılacaksa ne âlâ! Yoksa, elmasın yerine geçse, bu defa bizi hem dinimizden hem dünyamızdan hem de devletimizden edecek zehir hükmüne geçer. Yani ki: Milliyetçiliği, dostumuzu yoketmek için değil, düşmana karşı sertliğimizi arttırmak için kullanmalıyız. İslam’a cibilli taraftarlık için amel etmeliyiz. Zira, mürşidim, seyyidlerin bile ümmet içindeki nurdan mevkilerinin, böylesi bir cibilli damardan geldiğini söylüyor.
“Evet, Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hususunda sairlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedâhe hisseden bir zat, hiç taraftarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle, din-i İslâm lehinde ednâ bir emâreyi kuvvetli bir burhan gibi kabul eder. Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir burhan ile sonra iltizam eder.”
Arkadaşım, milliyetçiliği sinende tutuyorsan, bari onu İslamiyete hâdim eyle. Bütünlüğe hizmet ettir. Parçalayıcı olma. Eğer parçalamaya istimal edersen en nihayet dininden de olursun. Çünkü İslam öyle bir milliyetçiliği bünyesinde barındırmaz. İlla kusar. (Hatırlarsan: Kavim kavim yaratılış da Kur’an’da, tıpkı bir ordunun taburları gibi, birleştirmeye vesile olarak zikredilmiştir. Ayrılmaya kullanmak caiz değildir. Hilafa istimal eden fıtrata itiraz eder.) Ve sen illa İslamlığını kusarsın. Tamam. Şu dünyada soydaşlığın bir parça şevketi konuşuluyor olabilir. Ama mezarında herkes yalnızdır. ‘Tanrı Türkü korusun!’ yazanlara aldanma sakın. Allah müslümandan başkasını korumaz.
0 notes
Text
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Ne ayıp ne ezikçe bir şeydir o! İnsanın biraz kendine güveni olacak yani…Yani bir insan herhangi bir sosyal ağ veya arkadaşlık sitesine katılırken neden başkasının fotoğrafını kullanmak ister? Neler var neler… Bunun gizlilikle alakalı olduğu çok aşikar bu ok! Ancak sorun sadece gizlilik değil! Kişinin kendine güveni de ayrı bir problem. Burada biraz…
View On WordPress
#arkadaşlık siteleri ve ilişkiler#arkadaşlık sitelerinde başkalarının resimlerini kullanmak#baskasinin fotosunu kullanma#başkasının fotoğrafını izinsiz kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak suç mu#başkasının resmini kullanmak#erkekler ve gizlilik#kendine güveni olmayan erkekler#problemli erkekler#sosyal medyada başkasının resimlerini kullanmak#yalancı erkekler
0 notes
Text
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Ne ayıp ne ezikçe bir şeydir o! İnsanın biraz kendine güveni olacak yani…Yani bir insan herhangi bir sosyal ağ veya arkadaşlık sitesine katılırken neden başkasının fotoğrafını kullanmak ister? Neler var neler… Bunun gizlilikle alakalı olduğu çok aşikar bu ok! Ancak sorun sadece gizlilik değil! Kişinin kendine güveni de ayrı bir problem. Burada biraz…
View On WordPress
#arkadaşlık siteleri ve ilişkiler#arkadaşlık sitelerinde başkalarının resimlerini kullanmak#baskasinin fotosunu kullanma#başkasının fotoğrafını izinsiz kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak suç mu#başkasının resmini kullanmak#erkekler ve gizlilik#kendine güveni olmayan erkekler#problemli erkekler#sosyal medyada başkasının resimlerini kullanmak#yalancı erkekler
0 notes
Text
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Ne ayıp ne ezikçe bir şeydir o! İnsanın biraz kendine güveni olacak yani…Yani bir insan herhangi bir sosyal ağ veya arkadaşlık sitesine katılırken neden başkasının fotoğrafını kullanmak ister? Neler var neler… Bunun gizlilikle alakalı olduğu çok aşikar bu ok! Ancak sorun sadece gizlilik değil! Kişinin kendine güveni de ayrı bir problem. Burada biraz…
View On WordPress
#arkadaşlık siteleri ve ilişkiler#arkadaşlık sitelerinde başkalarının resimlerini kullanmak#baskasinin fotosunu kullanma#başkasının fotoğrafını izinsiz kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak suç mu#başkasının resmini kullanmak#erkekler ve gizlilik#kendine güveni olmayan erkekler#problemli erkekler#sosyal medyada başkasının resimlerini kullanmak#yalancı erkekler
0 notes
Text
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Ne ayıp ne ezikçe bir şeydir o! İnsanın biraz kendine güveni olacak yani…Yani bir insan herhangi bir sosyal ağ veya arkadaşlık sitesine katılırken neden başkasının fotoğrafını kullanmak ister? Neler var neler… Bunun gizlilikle alakalı olduğu çok aşikar bu ok! Ancak sorun sadece gizlilik değil! Kişinin kendine güveni de ayrı bir problem. Burada biraz…
View On WordPress
#arkadaşlık siteleri ve ilişkiler#arkadaşlık sitelerinde başkalarının resimlerini kullanmak#baskasinin fotosunu kullanma#başkasının fotoğrafını izinsiz kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak suç mu#başkasının resmini kullanmak#erkekler ve gizlilik#kendine güveni olmayan erkekler#problemli erkekler#sosyal medyada başkasının resimlerini kullanmak#yalancı erkekler
0 notes
Text
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Ne ayıp ne ezikçe bir şeydir o! İnsanın biraz kendine güveni olacak yani…Yani bir insan herhangi bir sosyal ağ veya arkadaşlık sitesine katılırken neden başkasının fotoğrafını kullanmak ister? Neler var neler… Bunun gizlilikle alakalı olduğu çok aşikar bu ok! Ancak sorun sadece gizlilik değil! Kişinin kendine güveni de ayrı bir problem. Burada biraz…
View On WordPress
#arkadaşlık siteleri ve ilişkiler#arkadaşlık sitelerinde başkalarının resimlerini kullanmak#baskasinin fotosunu kullanma#başkasının fotoğrafını izinsiz kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak suç mu#başkasının resmini kullanmak#erkekler ve gizlilik#kendine güveni olmayan erkekler#problemli erkekler#sosyal medyada başkasının resimlerini kullanmak#yalancı erkekler
0 notes
Text
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Ne ayıp ne ezikçe bir şeydir o! İnsanın biraz kendine güveni olacak yani…Yani bir insan herhangi bir sosyal ağ veya arkadaşlık sitesine katılırken neden başkasının fotoğrafını kullanmak ister? Neler var neler… Bunun gizlilikle alakalı olduğu çok aşikar bu ok! Ancak sorun sadece gizlilik değil! Kişinin kendine güveni de ayrı bir problem. Burada biraz…
View On WordPress
#arkadaşlık siteleri ve ilişkiler#arkadaşlık sitelerinde başkalarının resimlerini kullanmak#baskasinin fotosunu kullanma#başkasının fotoğrafını izinsiz kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak suç mu#başkasının resmini kullanmak#erkekler ve gizlilik#kendine güveni olmayan erkekler#problemli erkekler#sosyal medyada başkasının resimlerini kullanmak#yalancı erkekler
0 notes
Text
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Çok ezikçe
Başkasının fotoğrafını kullanmak nedir ya? Ne ayıp ne ezikçe bir şeydir o! İnsanın biraz kendine güveni olacak yani…Yani bir insan herhangi bir sosyal ağ veya arkadaşlık sitesine katılırken neden başkasının fotoğrafını kullanmak ister? Neler var neler… Bunun gizlilikle alakalı olduğu çok aşikar bu ok! Ancak sorun sadece gizlilik değil! Kişinin kendine güveni de ayrı bir problem. Burada biraz…
View On WordPress
#arkadaşlık siteleri ve ilişkiler#arkadaşlık sitelerinde başkalarının resimlerini kullanmak#baskasinin fotosunu kullanma#başkasının fotoğrafını izinsiz kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak#başkasının fotoğrafını kullanmak suç mu#başkasının resmini kullanmak#erkekler ve gizlilik#kendine güveni olmayan erkekler#problemli erkekler#sosyal medyada başkasının resimlerini kullanmak#yalancı erkekler
0 notes