#velhasilgalata
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bir Soygunun Anatomisi
Günlerce çalıştığı plan üzerinde son düzeltmeleri de yaptı. Nefes alıp verirken kalbi zorlanıyor, başarısız olmaktan korkuyordu. Henüz hazır olmadığının farkına vardı. Karar verdi. Son bir kez soygun mahalline gidecek, atladığı detay veya gözden kaçmış en ufak olasılıkları tekrar gözden geçirecekti.
Soygun mahallinin Galatasaray Lisesinin kapısına bakan girişini gözetledi. Nizami insan giriş ve çıkışları oluyor, görevli personel günün rutin yoğunluğunda kayboluyordu. Görünürde olağanüstü bir durum yoktu.
Yorgundu. Sabah içtiği tarhana çorbasından başka midesini meşgul eden bir şey yoktu. Başı döndü. Kararsızlıkların, vazgeçme çabalarının, vicdan muhasebelerinin verdiği ağır travmalar sonunda bitap düşmüştü. Kan çanağına dönen gözleri sarmaş dolaş genç bir çifte takıldı. Suratı düştü. Bu hayatta kazanmayı alışkanlık haline getirenlere sövdü, kaderi daima kaybetmekle dost olmuşlara sabır diledi.
Sinirden gerilmiş yüz kasları, ağzından çıkan kahpe dünya sözüne mani olamadı. "Haklısın" dedi yanındaki polis memuru. Farkında olmadan söylenirken, son cümlesini duydu, Cumartesi Annelerinin Eylem hazırlığı için nöbet tutan polis memuru. Korkudan dili tutuldu. Evet diyebildi. "Hayrolsun arkadaş, bir saattir aynı yere bakıyorsun?" Galiba başlamadan bitti dedi, içinden. Sesi titredi, toparlandı, derin bir nefes aldı. "Yok birşey sayın memurum, arkadaşımı bekliyorum" cümlesini söylerken yaşadığı birkaç saniyenin sanki yıllar misali verdiği derin korkuyu bir o, bir de Tanrı bilirdi.
"Hadi kaybol dedi memur, az sonra burası panayıra dönecek, kim vurduya gitme" Tabi sayın memurum dedi, soluğu Dolapdere'nin yokuşlarında aldı. Yakayı ele verecekti, tüm planları hiç olacaktı. Yıllar sonra şansı yaver gitmişti. Güldü..
Günlerdir işsizdi. Mahallenin bakkalına görünmemek için arka sokaktan evine girmeyi denedi, başardı da. Esnafa olan borcunun dağ gibi olduğunu hatırladı. Dağ gibi lafını çok severdi, rahmetli babası söylerdi, Dağ gibi oğlum var, kim korkar yalan dünyadan" derdi. Babasının yanılmış olması içini acıttı. Yarın Dağ gibi oğlu bir soyguna karışacak, korkak bir fare gibi kaçması gerekecekti.
Kapıyı çaldı, "Naaptın Necip iş var mı" diyebildi karısı Ayşe, kucağında henüz iki aylık bebeği ile. Evde yiyecek birşeyler olmadığı için sütü kesilmiş kadıncağız, komşulardan gelen üç-beş yardım ile bebeğin birkaç öğününü püre ile savabilmişti.
Umutsuz, acı dolu gözler süzdü birbirlerini. Karşılıklı bu bakışmaların verdiği ızdıraba iyi bir üstad roman dahi yazabilirdi. Sarıldı Ayşe'sine. Sana yarın bir sürprizim var dedi.
Sabah erkenden kalktı. Kuru ekmek ve taze soğan ikilisini midesine yuvarladı. Hazırdı. Gün bugündü.
Odakule civarından yukarıya doğru süzüldü. Mekanın önünü gözetledi. Günlük koşuşturmalar haricinde ortalık sakindi. Öğlen olmasını bekleyecek, kalabalığın arttığı dakikalarda davranacaktı. Saatler geçmiyor, elleri ayakları titriyordu. Bankanın camına düşen aksini izledi. İstiklal caddesinin insan seli arasında belki de tek bir ruhsuz beden kendisine aitti.
Öğlen tatiline çıkmış güruh mağazayı doldurmaya kafi gelmişti. Şimdi tam zamanıydı. Derin bir nefes aldı. İçeriye girdi. Reyona yürüdü ve istediğini aldı. Kalabalığı fırsat bilip çıkışa yöneldiği anda bir el omzundan çekip, "ödemesini yaptın mı" deyiverdi. Direndi, elindekini bırakmak istemedi. Güvenlik memuru ile savaştı, günlerce bu an için çabalamıştı. Öyle pes etmek yoktu. Evde Ayşe'si ve oğlu Ali bu sürprizi bekliyordu. Kafasına aldığı darbe ile yere yığıldı.
Derin bir sessizlik oldu. Dünyası karardı. Çocukluğundan, gençliğine, Ayşe'sinden iki aylık oğlu Ali'sine kadar yaşadığı tüm zaman dilimi gözlerinin önünden bir film şerdi misali aktı gitti. "Öldüm ben" son cümlesi oldu.
......
Anlat bakalım Necip neden bebek maması çaldın? dedi Polis memuru..
"Koca memleketi çaldılar amirim" dedi.
Evet 12 paket bebek maması çalmıştı Necip. Bu ayıp hepimize yeterdi. Bir babadan başka kim mama çalabilirdi ki? Baklava çaldığı için hapis yatan insanların yaşadığı memleketi parsel parsel çaldılar da tek bir sorgulayan çıkmadı. Asıl hırsız mama çalmak zorunda kalan baba değil de, babayı mama çalmak zorunda bırakanlar değil miydi? Mecburiyet çaresizliğin son raddesiydi. Ve fakat yüz karasıydı bu koca memleketin.
İnsanın boğazı düğümleniyor değil mi? Kelimeler kifayetsiz kalıyor. İntihar girişiminde kendisini ikna etmeye çalışan polislere "sen manavın önünden geçerken canları çekmesin diye montunla çocuklarının yüzünü kapadın mı hiç? diyen babalarla dolu dört yanımız bugünlerde..
5 notes
·
View notes