#vedat tek
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Karanlık, yaslı bir kenti sırtında taşıyıp getirmiş gibiydi evin sessizliğine. Işıkları yakmadan salondaki koltuğa bıraktı kendini. Gözlerini kapayıp bir süre kaldı. Bugün de mi yirmi dört saat? Neler oldu oysa. Tek bir günün sırası gelsin diye yaşam boyu bekliyoruz." Vedat Türkali, Bir Gün Tek Başına
50 notes
·
View notes
Text
14 notes
·
View notes
Text
6. Filo uğruna öldürülen genç: Vedat Demircioğlu
6. Filo, Türkiye karasularında ağır ağır yol alırken, dönemin gençliği “6. Filo Defol!” diyerek eylemler yapıyordu. Bu gençlerden biri Vedat Demircioğlu, polislerce pencereden atılarak öldürüldü.
Amerikan 6. Filosu Türkiye karasularında ağır ağır yol alıp İstanbul’a yaklaşırken, bir genç, arkadaşlarıyla bu “kirli” ziyarete karşı hazırlanan afişleri asmak için çabalıyordu. Amerika ileri karakol olarak görmek istediği Türkiye’de filosuyla gövde gösterisi yapacaktı. Askerleri ise iskeleye çıkar çıkmaz “Yayılmacılığın verdiği yetkiye dayanarak” taşkınlıklara başlayacaktı. Buna karşı çıkmak için hazırlanan el ilanlarını günler öncesinden dağıtan o genç, geceleri de afiş asarak “6. Filo Defol!” haykırışını duvarlara işliyordu. Gece gündüz demeden çalışan o genç, Vedat Demircioğlu’ydu.
DOLMABAHÇE’DE AMERİKALILAR İÇİN HAZIRLIK
Gençler, İstanbul’un Amerikan işgali altında olduğunu ve hükümetin buna çanak tuttuğunu göstermek amacıyla bayrakları yarıya indirmişti. Amerikalı askerlerin üzerine mürekkep ve zift atıyor, şapkalarını alıp fırlatıyorlardı. 6. Filo Dolmabahçe’ye demirler demirlemez Amerikan askerlerinin bazıları adet olduğu üzere Beyoğlu ve Galata sokaklarına dağıldı. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel bu konuda çok hassastı, en iyi şekilde ağırlanmalarını istiyordu. Polis teyakkuzu bundandı. Adet olduğu üzere İstanbul’daki genelevler badanalandı, gece kulüplerinde hummalı bir çalışma yürütüldü. Polis bazı caddeleri tutmuş, giriş ve çıkışları denetlemeye başlamıştı. Amerikan askerleri rahat gezsin diye yurttaşlar engelleniyordu.
Bu engellemelerden biri bardağı taşıran son damla olacaktı…
16 Temmuz günü sakin başlamıştı. Devrimci örgütlerin bir eğitim toplantısı vardı. Toplantı gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş, acıkan öğrenciler Beyoğlu’da çorba içmeye karar vermişti. Öğrencilerin karşılarına polisler çıktı, öğrencilerden 11’i durduk yere tutuklandı! Sebebi aslında belliydi. Harun Karadeniz o günü, anılarında şöyle anlatacaktı:
“Polis, arkadaşlarımızı tutuklayınca tek kelimeyle tepemiz attı. Çünkü o gece bütün Beyoğlu’da sazlarda, barlarda Amerikan erleri gezip eğleniyorlardı. Biz bu memleketin gençleri olarak çorba içmeye gidemiyorduk. 6. Filo düpedüz işgal ordusu konumuna geliyordu gözümüzde.”
ÖNCE CAMDAN ATILDI, SONRA TEKMELENDİ
Yurt tamamen sarılmıştı ve polisler coplarla öğrencilerin üzerine atıldı. Öğrenciler yurdu savunmak için direndi ama polisin saldırısı çok sertti. Öğrenciler önce yurdun içine, ardından üst katlara doğru giderek kendilerini korumaya çalıştı. Polis onları üst katta da takip etti.
Arbede devam ederken Vedat pencereye doğru çekildi. Polisler son bir hamleyle Vedat’a saldırdı. Son darbe Vedat’ı pencereden aşağı atmak içindi! Vedat aldığı darbenin etkisiyle ikinci kattan düştü. Ama polislerin hıncı bitmemişti. Vedat’ın düştüğü yerde birden dört polis belirdi. Vedat’ın etrafını sarıp tekmelemeye başladılar. Ardından Vedat’ı tam 300 metre sürükleyerek dış kapıya götürdüler. Vedat’ın kan izleri günlerce yerde kaldı…
10 dakika kadar bulunduğu yerde kalan Vedat’ı bir polis İlkyardım Hastanesine götürüp hızla hastaneden uzaklaştı.
YAŞAR KEMAL: HİTLER BİLE BUNA CESARET EDEMEDİ
Ant dergisine göre Vedat’ın kafatası parçalanmış, kolları kırılmış, aldığı darbeler nedeniyle vücudu mosmor olmuştu. Kan kaybeden Vedat derhal ameliyata alındı ama girdiği komadan çıkamadı. 7 gün sonra, 24 Temmuz’da öldü. Onu 6. Filo’yu korumak uğruna iktidardan emir alan polisler öldürmüştü. Annesi Naciye Hanım cenazeyi aldığında şunları söyledi:
“Ölmedi ki o, gitmedi ki… Kurban edildi, polislere vurduruldu. Elin gencecik çocuğundan ne istersiniz polisler…”
Yaşar Kemal, Vedat Demircioğlu’nun ölümü üzerine polisin tavrını Nazi polislerine benzeterek şu satırları kaleme aldı:
“Son Teknik Üniversite olayları gösterdi ki, bu polis gerçek bir SS’tir. Hitler en haşmetli devrinde bile bir üniversite bastırmaya cesaret edememiştir. Öylesine korkunç bir zihniyetle yetiştirilmiştir ki toplum polisi, gencecik kardeşlerini yerlerde sürükleyerek öldürmekten çekinmemişlerdir.”
Vedat, ’68 kuşağında öldürülen ilk gençti. Ant dergisi Vedat’ı, “İkinci kurtuluş savaşının ilk şehidi” diye andı.
DENİZ’İN SESİ: ‘AKIN VAR AKIN’
Vedat’ı öldürenler, 50’nin üzerinde genci de öldüresiye dövmüştü. Polis durmadı. Çok geçmeden bir sürek avı başlayacaktı. Hedef, sosyalist gençlik liderleriydi. Veysi Sarısözen tutuklandı; Deniz Gezmiş, Bozkurt Nuhoğlu, Bora Gözen, Harun Karadeniz, Çetin Uygur, Kemal Bingöllü, Osman Saffet Arolat hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.
Ama bu sürek avı dahi gençleri engelleyemedi. Vedat’ın komada olduğu haberiyle sarsılan gençler 18 Temmuz’da Taksim’de toplandı, sloganlar attı. Dolmabahçe’ye doğru binlerce kişilik ilerleyiş Deniz Gezmiş’in yükselen sesiyle başladı:
“Akın var akın/Güneşin zaptı yakın…”
Öğrenciler bir sel gibi limana akıyordu. Limanda bekleyen askerler neye uğradığını şaşırdı. Amerikan askerleri tekme ve yumruklarla denize atıldı! Amerikan araçları tahrip edildi.
Gelişmelerden haberdar olan ABD Ankara Büyükelçiliği, Dışişleri Bakanlığı Sekreteri Zeki Kuneralp’i arayarak eğer ABD askerlerinin can güvenliği sağlanmazsa Türkiye-ABD ilişkilerinin temelinden zedelenebileceğini belirterek adeta bir ültimatom verdi. Bu konuşma üzerine 30 genç tutuklandı. Ancak gençlerin hiçbir şekilde geri adım atmayacağı anlaşılmıştı.
ARANAN DENİZ GEZMİŞ CENAZEDE EN ÖNDE
Öğrenciler arkadaşları Vedat’ın cenazesini istedi, cenaze verilmedi. Bunun üzerine sembolik bir tabutla tören düzenlendi. Törende yaklaşık 5 bin kişi vardı.
Aranmasına karşın Deniz Gezmiş cenaze töreninde en ön saflardaydı. Törene polis saldırınca ortalık yangın yerine döndü. Polisin yanında sağcı gruplar da vardı. Çatışmalarda çok sayıda öğrenci yaralandı.
6. FİLO VE KANLI PAZAR
Bu ziyaretlerden memnun olanlar da vardı. Gericiler, ABD gemileriyle kendilerine de güç devşirme derdindeydi. Bugün, Son Havadis gibi gazeteler “cihat” ilan edecek kadar ileriye gitti! Öyle ki, 6 Filo şubat ayında tekrar geldiğinde 6. Filo’ya karşı namaz kıldılar! Birbirlerini tanımak için yakalarına kağıtlar takan gericiler, dağıtılan sopalarla 6. Filo’yu protesto eden solcu gençlere saldırdı. 16 Şubat 1969’da yaşanan olaylarda 2 kişi öldü, 114 kişi yaralandı. Bu korkunç olay, “Kanlı Pazar” olarak anılageldi…
#vedat demircioğlu#yoldaş#deniz gezmiş#tek yol devrim#ulu önder mustafa kemal atatürk#kurtuluşsavaşı#6.filo#yankee go home
1 note
·
View note
Text
BUNLARI BILIYOR MUYDUNUZ ?
CAHİT SITKI
Küçükken yaramazlık yaptığı için babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır. O günden sonra ölümden korkmuş ve eserlerinde hep “ölüm” temasını işlemiştir.
NAZIM HİKMET
Nazım Hikmet’in en değişik özelliği devamlı beyaz pantolon giymesiydi. İlham geldiğinde aklındaki sözleri hemen beyaz pantolonuna not alıyormuş. Tüm dünyanın tanıdığı bir şair olmak, böyle değişik özelliklere sahip olmaya bağlıdır belki de.
Bursa cezaevinde ıslak ıslak çok dayak yediği için onun en büyük korkusu su olmuştur.
ÖZDEMİR ASAF
"R" leri söyleyemeyen şair...
Bir gün matbaadan çıkıp Karaköy’e gitmek için bindiği taksinin şoförü sorar:
“Neğeye biğadeğ?” Utancından “Kağaköy” diyemez, “Eminönü” der. İner. Oradan Karaköy’e kadar yürür.
YAHYA KEMAL
Hiç evi olmamıştır. Ölene kadar otelde yaşamıştır. Nazım Hikmet’in annesine aşık olmuştur.
TEVFİK FİKRET
Aynı zamanda iyi bir ressamdır. Evinin planını da kendisi çizmiş ve evine isim veren ilk şairimiz olmuştur. En büyük takıntısı: Sol tarafında kimseyi yürütmemek.
AHMET HAŞİM
Hastalık derecesindeki takıntısı ise: Toprak yemesidir. Haşim’in şiirlerinde hep gün batımı, gece, ay ışığı, hüzün olmasının sebebi çirkin olmasından derler.
TOMRİS UYAR
Üç büyük şairi ( Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever) kendisine tutsak eden kadın… Bahsi geçen güzel.
CEMAL SÜREYA
Sevgili Cemal soyismindeki iki y’den birini bir iddia sonucu kaybetmiştir. Evet, soyismi tek “y” ile yazılıyor.
ORHAN VELİ
Ölümü belediyenin açtırdığı bir çukur yüzündendir. Çukura düşmesi sonucu başından yara almış ve ölüm sebebi bu olmuştur.
CEMİL MERİÇ
En ünlü sözleri kitap okumak üzerine olan Cemil Meriç gözlerinde oluşan bir rahatsızlık nedeni ile yazıları okumayacak duruma gelmiştir. Gözleri göremez duruma geldiğinde ise yakınlarının yardımı ile yazmaya devam etmiş hatta en verimli eserlerini gözlerinin görmediği dönemlerde kaleme almıştır.
SABAHATTİN ALİ
Sabahattin Ali su gibi Türkçesi ile kitaplarını kaleme almıştır. Kısacık ömründe hayata her daim pozitif düşüncelerle bakan Ali diksiyon takıntısına sahipmiş. Yanlış telaffuz edilen bir söz duyduğunda hemen bunu düzeltme girişiminde bulunurmuş. Hatta bu durumundan eşi Aliye Hanım oldukça rahatsızmış olur bunu da kendisine söylermiş. Sabahattin Ali bu olayı arkadaşlarına “ Aliye hanım bana bu yüzden fena içerliyor. Karı koca ağız tadı ile kavga edemiyoruz. Kavganın ortasında tutup diksiyon yanlışlarını düzeltiyorum” diye anlatırmış.
AHMET ARİF
Türkçeyi en iyi kullanan şairlerimizden Ahmed Arif aynı zamanda Zazaca, Arapça ve Kürtçe dillerini de biliyordu. Ata binmeyi daha küçük yaşlarda öğrenen Arif şahlanmayan ata binmezdi. Yaşamının büyük bir bölümünde günde 4 paket sigara içen Ahmed Arif tam bir sigara tiryakisiydi.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
Kulağa sevimli gelen bir alışkanlık! Unutulmaz filmlerden olan Gulyabani filminin esinlenildiği aynı ismi taşıyan kitabın yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar temizlik hastasıymış. Öyle ki, bu özelliğinden dolayı hiç evlenmemiş ve devamlı eldivenleri ile gezmiş. Kendini sosyal ortamlardan soyutlayan büyük yazar evde örgü örmekten çok hoşlanır. Yurtdışından yeni örgü modelleri getirtirmiş. Aynı zamanda örmediği ve yazmadığı zamanlarda mutfağına kapanır ve ev reçelleri yaparmış.
YAŞAR KEMAL
Yaşamı boyunca Türk edebiyatına sayısız eser bırakan usta kalem Yaşar Kemal çocukluğunda pek bir talihsiz olaylar yaşamış. Babası Van’dan göç ettiği sırada yanına aldığı Yusuf isimli bir çocuğu kendi çocukları ile birlikte büyütmüş. Yusuf’un camide namaz kılarken babasını kalbinden bıçaklayarak öldürülmesine tanık olan Büyük yazar 12 yaşına kadar kekeleyerek konuşmuş. Sağ gözündeki durum ise daha küçük yaşlarda eniştesinin kurban kesmesini izlerken bıçağın bir anda fırlayarak Yaşar Kemal’in gözüne gelmesi ile kör olmasına neden olmuş.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Söylenenler göre Ümit Yaşar yirmi üç kez, kendi sözlerine göre de üç kez intihara kalkışmıştı.
1973 yılında Ümit Yaşar Oğuzcan’ın on yedi yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan, Galata Kulesi’nden aşağı atlayarak intihar eder. Rivayet odur ki, cansız bedeni yerde yatarken avucundaki kağıtta bir not yazılıdır: “Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!”
Çok acı hikayeleri varmış, hepsini rahmetle ve özlemle anıyorum.
#cahit sıtkı tarancı#nazım hikmet ran#özdemir asaf#yahya kemal beyatlı#tevfik fikret#ahmet haşim#tomris uyar#cemal süreya#orhan veli kanık#cemil meriç#ahmed arif#hüseyin rahmi gürpınar#yaşar kemal#ümit yaşar oğuzcan#alıntı#bunları biliyor muydunuz
21 notes
·
View notes
Text
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ?
CAHİT SITKI
Küçükken yaramazlık yaptığı için babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır.
O günden sonra ölümden korkmuş ve eserlerinde hep “ölüm” temasını işlemiştir.
NAZIM HİKMET
Nazım Hikmet’in en değişik özelliği devamlı beyaz pantolon giymesiydi. İlham geldiğinde aklındaki sözleri hemen beyaz pantolonuna
not alıyormuş. Tüm dünyanın tanıdığı bir şair olmak, böyle değişik özelliklere sahip olmaya bağlıdır belki de.
Bursa cezaevinde ıslak ıslak çok dayak yediği için onun en büyük korkusu su olmuştur.
ÖZDEMİR ASAF
"R" leri söyleyemeyen şair...
Bir gün matbaadan çıkıp Karaköy’e gitmek
için bindiği taksinin şoförü sorar:
“Neğeye biğadeğ?” Utancından “Kağaköy” diyemez, “Eminönü” der. İner.
Oradan Karaköy’e kadar yürür.
YAHYA KEMAL
Hiç evi olmamıştır. Ölene kadar otelde yaşamıştır. Nazım Hikmet’in annesine aşık olmuştur.
TEVFİK FİKRET
Aynı zamanda iyi bir ressamdır. Evinin planını da kendisi çizmiş ve evine isim veren ilk şairimiz olmuştur. En büyük takıntısı: Sol tarafında kimseyi yürütmemek.
AHMET HAŞİM
Hastalık derecesindeki takıntısı ise:
Toprak yemesidir. Haşim’in şiirlerinde hep
gün batımı, gece, ay ışığı, hüzün olmasının sebebi çirkin olmasından derler.
TOMRİS UYAR
Üç büyük şairi ( Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever) kendisine tutsak eden kadın… Bahsi geçen güzel.
CEMAL SÜREYA
Sevgili Cemal soyismindeki iki y’den birini bir iddia sonucu kaybetmiştir.
Evet, soyismi tek “y” ile yazılıyor.
ORHAN VELİ
Ölümü belediyenin açtırdığı bir çukur yüzündendir. Çukura düşmesi sonucu başından yara almış ve ölüm sebebi bu olmuştur.
CEMİL MERİÇ
En ünlü sözleri kitap okumak üzerine olan Cemil Meriç gözlerinde oluşan bir rahatsızlık nedeni ile yazıları okumayacak duruma gelmiştir. Gözleri göremez duruma geldiğinde ise yakınlarının yardımı ile yazmaya devam etmiş hatta en verimli eserlerini gözlerinin görmediği dönemlerde kaleme almıştır.
SABAHATTİN ALİ
Sabahattin Ali su gibi Türkçesi ile kitaplarını kaleme almıştır. Kısacık ömründe hayata her daim pozitif düşüncelerle bakan Ali diksiyon takıntısına sahipmiş. Yanlış telaffuz edilen bir söz duyduğunda hemen bunu düzeltme girişiminde bulunurmuş. Hatta bu durumundan eşi Aliye Hanım oldukça rahatsızmış olur bunu da kendisine söylermiş. Sabahattin Ali bu olayı arkadaşlarına “ Aliye hanım bana bu yüzden fena içerliyor. Karı koca ağız tadı ile kavga edemiyoruz. Kavganın ortasında tutup diksiyon yanlışlarını düzeltiyorum” diye anlatırmış.
AHMET ARİF
Türkçeyi en iyi kullanan şairlerimizden Ahmed Arif aynı zamanda Zazaca, Arapça ve Kürtçe dillerini de biliyordu. Ata binmeyi daha küçük yaşlarda öğrenen Arif şahlanmayan ata binmezdi. Yaşamının büyük bir bölümünde günde 4 paket sigara içen Ahmed Arif tam bir sigara tiryakisiydi.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
Kulağa sevimli gelen bir alışkanlık! Unutulmaz filmlerden olan Gulyabani filminin esinlenildiği aynı ismi taşıyan kitabın yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar temizlik hastasıymış. Öyle ki, bu özelliğinden dolayı hiç evlenmemiş ve devamlı eldivenleri ile gezmiş. Kendini sosyal ortamlardan soyutlayan büyük yazar evde örgü örmekten çok hoşlanır. Yurtdışından yeni örgü modelleri getirtirmiş. Aynı zamanda örmediği ve yazmadığı zamanlarda mutfağına kapanır
ve ev reçelleri yaparmış.
YAŞAR KEMAL
Yaşamı boyunca Türk edebiyatına sayısız eser bırakan usta kalem Yaşar Kemal çocukluğunda pek bir talihsiz olaylar yaşamış. Babası Van’dan göç ettiği sırada yanına aldığı Yusuf isimli bir çocuğu kendi çocukları ile birlikte büyütmüş. Yusuf’un camide namaz kılarken babasını kalbinden bıçaklayarak öldürülmesine tanık olan Büyük yazar 12 yaşına kadar kekeleyerek konuşmuş. Sağ gözündeki durum ise daha küçük yaşlarda eniştesinin kurban kesmesini izlerken bıçağın bir anda fırlayarak Yaşar Kemal’in gözüne gelmesi ile kör olmasına neden olmuş.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Söylenenler göre Ümit Yaşar yirmi üç kez, kendi sözlerine göre de üç kez intihara kalkışmıştı.
1973 yılında Ümit Yaşar Oğuzcan’ın on yedi yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan, Galata Kulesi’nden aşağı atlayarak intihar eder.
Rivayet odur ki, cansız bedeni yerde yatarken avucundaki kağıtta bir not yazılıdır: “Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!..
129 notes
·
View notes
Text
Yazarın ilk romanı, 27 Mayıs’tan hemen önceki Türkiye’de siyasi durumu öğrenciler, aydınlar ve küçük burjuva karakterler üzerinden işleyen bi kitap
BİR GÜN TEK BAŞINA VEDAT TÜRKALİ
Sınırlar çekilmiş yaşamının seyrinden yılmış ancak, korkularını yenemediği için düzenin içine hapsolmuş bir baş kahraman. Buradan da memnun değil, oradan da. Hem aydın kafası taşımak istiyor, hem feodal düşünce kabuklarını kıramıyor. Kenan sanki Türkiye’nin bir insanda vücut bulmuş hali…
İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER
“Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm İstanbul”
Henüz yirmili yaşlarında olmasına rağmen ayakları yere basan, kararlı, ülkesine dair umutlarının peşinde yılmadan koşan, mücadeleci bir kahraman, aydın bir kadın; Günsel. Sanırım en çok Günsel’i sevdim.
Siyasi baskıların ortasında filizlenen Kenan – Günsel aşkını merkeze alarak, o günlerin Türkiye’sini, toplumun farklı kesimlerini, karakterlerini ve savrulan duygularını gözler önüne seren muhteşem bir eserdi. Öylesine akıcı bir anlatımı var ki insan kitaba mola vermekte zorlanıyor. Bir tarafta yükselen sınıf mücadelesini takip ederken, diğer tarafta çıkarları uğruna en yakınlarını bile feda eden asalaklar geçiyor önümüzden. Oradan kendimizi kolluk kuvvetleriyle girilen çatışmaların ortasında buluyoruz. Gerçek karakterlerin hikâyelerinden kesitlere de tanık olduğumuz eserde, hele üniversite öğrencilerinin eylem sürecini anlatan yirmi küsûr sayfalık o müthiş bölümü ise soluksuz okudum.
“Hiçbir kuşkunun bulandırmadığı bir inançla, pırıl pırıl bir doğruluk duygusuyla bağırıyorlardı: Hürriyet!”
Nazım Hikmet’in,
“Bir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda”
dizelerinde anlattığı gibi…
Kitabın yine çok beğendiğim yanlarından biri; kahramanların zihin akışı öyle yalın diyaloglarla aktarılmış ki insanın arada bir cevap veresi geliyor. (Oğuz Atay’ı sık sık andım.) Bir diğer yanıysa, karakterlere dair hislerimizi kalıplara sokmamıza fırsat vermeyişi. Bir yerde sevdiğim karaktere başka bir yerde sinirlenirken buldum kendimi. Yeri geldi, “Amaan, ne hâlin varsa gör!” dedim.
Eserde bir dönemin olayları anlatılıyor olsa da günümüz siyasi atmosferine hakim olanlar rahatlıkla bunun bir dönemle sınırlı olmadığı çıkarımını yapıp, bugünlere yansımalarını göreceklerdir.
Ne bileyim, hani Nazım Usta ,
Güzel günler göreceğiz çocuklar Güneşli günler göreceğiz. Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar Işıklı maviliklere süreceğiz…
deyince, ben de gerçekten o günler gelir sanmıştım.
Tamam GÜN CAN YÜCEL içindi ama VEDAT TÜRKALİ’yi de anmadan geçmeyim dedim birazcık anlatayım o halde. şarkıcı Zeynep Casalini onun torunudur. Atıf Yılmaz ın da kayınpederidir. 2009 senesinde kazandığı Yaşam Boyu Onur ödülü Altın Portakal ı vardır. Hem görsel, hem de yazılı sanatlara birçok önemli eser kazandırmıştır.
Asıl adı da Abdülkadir Demirkan'dır
9 notes
·
View notes
Text
Travel Ankara 211 / Altındağ - Ulus
Ankara Palas:
Cumhuriyet' in ilk yıllarının anıtsal yapılarından olan ve Mebusan Kulübü olarak planlanan Ankara Palas' ın tasarımı, Mimar Vedat Tek tarafından hazırlanır. 1924 yılında temeli atılır, Mimar Vedat Tek işi bırakınca yarım kalır, daha sonrasında Mimar Kemaleddin Bey' in yeni tasarımına göre tamamlanır.
Cumhuriyet dönemi Türkiye' sinin başkenti Ankara' nın en önemli yapılarından olan Ankara Palas, 17 Nisan 1927 tarihinde 120 yatak kapasiteli bir otel olarak hizmete girer.
1930' lu yıllarda siyasetçilerin, gazetecilerin ve sanatçıların buluşma mekanı olduğu gibi, yurt dışından gelen resmi heyet ve konukları ağırlama işlevini üstlenir. Bilhassa İsmet İnönü, Celal Bayar ve Adnan Menderes, Ankara Palas' ı sıklıkla kullanarak burada davetler verirler.
Ankara, Altındağ, Ulus' taki İkinci Meclis karşısında olması nedeniyle bu tarihi yapı, uzun yıllar politikanın merkez noktası olur. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün meclis çalışmalarından sonra günün yorgunluğunu bu binada atar, burada toplantılar yapar. Atatürk' e göre Ankara Palas, Doğu' dan Batı' ya açılan bir penceredir.
1975' e kadar otel olarak işletilen Ankara Palas, 1976-1982 yılları arasında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından ofis ve sergi alanı olarak kullanılmıştır. 1983 yılından itibaren ise Devlet Konukevi olarak kullanılır.
2018 yılından itibaren müze olarak kullanılmak üzere Milli Saraylar Başkanlığına devredilir.
8 notes
·
View notes
Text
BUNLARI BILIYOR MUYDUNUZ ?
CAHİT SITKI
Küçükken yaramazlık yaptığı için babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır. O günden sonra ölümden korkmuş ve eserlerinde hep “ölüm” temasını işlemiştir.
NAZIM HİKMET
Nazım Hikmet’in en değişik özelliği devamlı beyaz pantolon giymesiydi. İlham geldiğinde aklındaki sözleri hemen beyaz pantolonuna not alıyormuş. Tüm dünyanın tanıdığı bir şair olmak, böyle değişik özelliklere sahip olmaya bağlıdır belki de.
Bursa cezaevinde ıslak ıslak çok dayak yediği için onun en büyük korkusu su olmuştur.
ÖZDEMİR ASAF
"R" leri söyleyemeyen şair...
Bir gün matbaadan çıkıp Karaköy’e gitmek için bindiği taksinin şoförü sorar:
“Neğeye biğadeğ?” Utancından “Kağaköy” diyemez, “Eminönü” der. İner. Oradan Karaköy’e kadar yürür.
YAHYA KEMAL
Hiç evi olmamıştır. Ölene kadar otelde yaşamıştır. Nazım Hikmet’in annesine aşık olmuştur.
TEVFİK FİKRET
Aynı zamanda iyi bir ressamdır. Evinin planını da kendisi çizmiş ve evine isim veren ilk şairimiz olmuştur. En büyük takıntısı: Sol tarafında kimseyi yürütmemek.
AHMET HAŞİM
Hastalık derecesindeki takıntısı ise: Toprak yemesidir. Haşim’in şiirlerinde hep gün batımı, gece, ay ışığı, hüzün olmasının sebebi çirkin olmasından derler.
TOMRİS UYAR
Üç büyük şairi ( Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever) kendisine tutsak eden kadın… Bahsi geçen güzel.
CEMAL SÜREYA
Sevgili Cemal soyismindeki iki y’den birini bir iddia sonucu kaybetmiştir. Evet, soyismi tek “y” ile yazılıyor.
ORHAN VELİ
Ölümü belediyenin açtırdığı bir çukur yüzündendir. Çukura düşmesi sonucu başından yara almış ve ölüm sebebi bu olmuştur.
CEMİL MERİÇ
En ünlü sözleri kitap okumak üzerine olan Cemil Meriç gözlerinde oluşan bir rahatsızlık nedeni ile yazıları okumayacak duruma gelmiştir. Gözleri göremez duruma geldiğinde ise yakınlarının yardımı ile yazmaya devam etmiş hatta en verimli eserlerini gözlerinin görmediği dönemlerde kaleme almıştır.
SABAHATTİN ALİ
Sabahattin Ali su gibi Türkçesi ile kitaplarını kaleme almıştır. Kısacık ömründe hayata her daim pozitif düşüncelerle bakan Ali diksiyon takıntısına sahipmiş. Yanlış telaffuz edilen bir söz duyduğunda hemen bunu düzeltme girişiminde bulunurmuş. Hatta bu durumundan eşi Aliye Hanım oldukça rahatsızmış olur bunu da kendisine söylermiş. Sabahattin Ali bu olayı arkadaşlarına “ Aliye hanım bana bu yüzden fena içerliyor. Karı koca ağız tadı ile kavga edemiyoruz. Kavganın ortasında tutup diksiyon yanlışlarını düzeltiyorum” diye anlatırmış.
AHMET ARİF
Türkçeyi en iyi kullanan şairlerimizden Ahmed Arif aynı zamanda Zazaca, Arapça ve Kürtçe dillerini de biliyordu. Ata binmeyi daha küçük yaşlarda öğrenen Arif şahlanmayan ata binmezdi. Yaşamının büyük bir bölümünde günde 4 paket sigara içen Ahmed Arif tam bir sigara tiryakisiydi.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
Kulağa sevimli gelen bir alışkanlık! Unutulmaz filmlerden olan Gulyabani filminin esinlenildiği aynı ismi taşıyan kitabın yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar temizlik hastasıymış. Öyle ki, bu özelliğinden dolayı hiç evlenmemiş ve devamlı eldivenleri ile gezmiş. Kendini sosyal ortamlardan soyutlayan büyük yazar evde örgü örmekten çok hoşlanır. Yurtdışından yeni örgü modelleri getirtirmiş. Aynı zamanda örmediği ve yazmadığı zamanlarda mutfağına kapanır ve ev reçelleri yaparmış.
YAŞAR KEMAL
Yaşamı boyunca Türk edebiyatına sayısız eser bırakan usta kalem Yaşar Kemal çocukluğunda pek bir talihsiz olaylar yaşamış. Babası Van’dan göç ettiği sırada yanına aldığı Yusuf isimli bir çocuğu kendi çocukları ile birlikte büyütmüş. Yusuf’un camide namaz kılarken babasını kalbinden bıçaklayarak öldürülmesine tanık olan Büyük yazar 12 yaşına kadar kekeleyerek konuşmuş. Sağ gözündeki durum ise daha küçük yaşlarda eniştesinin kurban kesmesini izlerken bıçağın bir anda fırlayarak Yaşar Kemal’in gözüne gelmesi ile kör olmasına neden olmuş.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Söylenenler göre Ümit Yaşar yirmi üç kez, kendi sözlerine göre de üç kez intihara kalkışmıştı.
1973 yılında Ümit Yaşar Oğuzcan’ın on yedi yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan, Galata Kulesi’nden aşağı atlayarak intihar eder. Rivayet odur ki, cansız bedeni yerde yatarken avucundaki kağıtta bir not yazılıdır: “Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!”
Çok acı hikayeleri varmış, hepsini rahmetle ve özlemle anıyorum..
_____🖋✍️✍️
2 notes
·
View notes
Text
Severek dinlediğiniz meşhur Keskin Bıçak adlı şarkının gerçek hikayesi:
''Vakit gece yarısı...
35 Yıllık hayat arkadaşıyla ilk ayrılışıydı.
Tek başına kaldı, yarım.
Kafayı vurup yatacaktı ama yapamadı.
Onun gibi bir adama yakışan da öyle bir geceye, bu sözlerle damgasını vurmaktı.
Geldim yarım
Kaldım yarım
Neydi ne oldu şu tez canım
Ertelendim hayattan
Sevdim yarım
Derken, bugün olmazsa, olur yarın
Kendimden kaçak
Yarim keskin bıçak
Nerde bende o yürek
Yardan cayacak
Hep köşe bucak
Ben bu dünyayı anlayamadım
Niyetlendim de altından kalkamadım...
Yıllar önce yazmıştı bu sözleri, bıçaktan keskin kalemiyle…
Yakın arkadaşı Sezen Aksu’ya da 2000 Yılında anlattı.
Ardından sadece 15 dakika içinde yazdığı dizeleri önüne bıraktı.
Minik Serçe okuduğunda adeta çarpıldı. Karakartalın hikayesine.
Belki de daha o an, son albümünün en anlamlı şarkısını yapmıştı bile.
Sözleri bestelemek ve albümüne koymak için izin istedi.
Önce biraz tereddüt etti
Kara kartal ama kıramadı Minik Serçe'yi
'Bir şartla!' dedi.
“Benim yazdığımı kimse bilmesin”
Bizi, Sezen Aksu’ya bir kez daha hayran bırakan şarkının söz yazarıymış meğer.
Hayat arkadaşı Asuman Hanım'a bıraktığı bir gönül alma armağanı.
Güzel insandan bahsediyorum.
Vedat Okyar’dan.
Keskin bıçak şarkısının gerçek kahramanından…"
10 notes
·
View notes
Text
Tek kişilik Ölüm, Vedat Türkali'nin ilk baskısı 1990 yılında yaptığı romanı. Roman iki karakterin zamanında kesişmiş yolları ve sonrası üzerinden ilerliyor. Nazif ve Doktor Gülşen gençliklerinde devrimci iken tanışmış iki kişidir. Evlenmişler ve bir oğulları olan Levent dünyaya gelmiştir. Ama daha sonra gözaltına alınmışlar Nazif örgüte dair her şeyi itiraf ederek tüm dostlarını tutuklanmasına ve işkence görmesine neden olmuştur. Sonrasında da ikili ayrılmış Levent annesi Gülşen'in yanında kalmıştır ve uzun süre babasını görmemiştir. Seneler sonra Levent de devrimci olmuş ve işlediği suç yüzünden idam hükmü giymiştir. İki eski karı koca bu yüzden bir araya gelmek durumunda kalırlar. Nazif'in senelerce hiçbir siyasi şeye karışmadığı yaşantısı kökten değişmeye başlayacaktır. Doktor Gülşen ise hem oğlunun maceracı devrimciliği ile hem de geçmişte tüm devrimci enerjiyi yok eden sözüm ona devrimci liderlerle bir hesaplaşmaya girişecektir. Roman'ın Nazif'i anlattığı oldukça iyi ilerliyor roman kurusu ve konusu oldukça iyi oturmuş ama Doktor Gülşen'in anlatıldığı Türkiye devrimcilerini, TKP'nin geçmişlerinin anlatılıp sorgulandığı kısımlar kurgudan birdenbire koptuğu için şaşkınlık yarattı bende. O kısımlar daha iyi olabilirdi diye düşünmeden edemedim.
2 notes
·
View notes
Text
Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
Hürriyet‘in 100 kişilik bir ekiple seçmiş olduğu Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı sizler için listeledik. Bu kitapları alıp kütüphanenize eklemenizi tavsiye ederiz, çok değerli yazarların çok kıymetli eserleri bulunuyor bu listede. Türk edebiyatını tanımak ve anlamak adına kendinize yapacağınız en büyük iyilik bu kitapları okumak olurdu.. Lafı daha fazla uzatmadan Türk Edebiyatının en iyi 100 romanı listemize geçelim.. Listemizin Türk edebiyatı yazar-eser listesi sizin de tahmin edebileceğiniz üzere İnce Memed ile başlıyor..
Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
İlk sıra ince memed'in oldu, ardından tutunamayanlar, saatleri ayarlama enstitüsi, huzur, kara kitap şeklinde ilerliyor.. işte Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
1. İnce Memed - Yaşar Kemal
2. Tutunamayanlar - Oğuz Atay
3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar
4. Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar
5. Kara Kitap - Orhan Pamuk
6. Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal
7. Aylak Adam - Yusuf Atılgan
8. Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil
9. Benim Adım Kırmızı - Orhan Pamuk
10. Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar
11. Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar
12. Sevgili Arsız Ölüm - Latife Tekin
13. Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
14. Bir Düğün Gecesi - Adalet Ağaoğlu
15. Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay
16. Ölmeye Yatmak - Adalet Ağaoğlu
17. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali
18. Üç İstanbul - Mithat Cemal Kuntay
19. Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
20. 9. Hariciye Koğuşu - Peyami Safa
21. Devlet Ana - Kemal Tahir
Puan: 59
22. Bir Gün Tek Başına - Vedat Türkali
Puan: 58
23. Hakkari'de Bir Mevsim - Ferit Edgü
Puan: 55
24. Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali
Puan: 54
25. Yenişehir'de Bir Öğle Vakti - Sevgi Soysal
Puan: 50
26. Mai ve Siyah - Halit Ziya Uşaklıgil
Puan: 46
27. Kıskanmak - Nahid Sırrı Örik
Puan: 44
28. Cevdet Bey ve Oğulları - Orhan Pamuk
Puan: 43
29. Eylül - Mehmet Rauf
Puan: 41
30. Gece - Bilge Karasu
Puan: 41
31. Fahim Bey ve Biz - Abdülhak Şinasi Hisar
Puan: 39
32. 47’liler - Füruzan
Puan: 37
33. Gölgesizler - Hasan Ali Toptaş
Puan: 34
34. Demirciler Çarşısı Cinayeti - Yaşar Kemal
Puan: 33
35. Yorgun Savaşçı - Kemal Tahir
Puan: 33
36. Murtaza - Orhan Kemal
Puan: 32
37. Yer Demir Gök Bakır - Yaşar Kemal
Puan: 29
38. Tuhaf Bir Kadın - Leyla Erbil
Puan: 28
39. Ağır Roman - Metin Kaçan
Puan: 26
40. Orta Direk - Yaşar Kemal
Puan: 24
41. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana - Yaşar Kemal
Puan: 23
42. İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
Puan: 23
43. Yalnızız - Peyami Safa
Puan: 23
44. Bin Hüzünlü Haz - Hasan Ali Toptaş
Puan: 22
45. Son Adım - Ayhan Geçgin
Puan: 22
46. Yılanların Öcü - Fakir Baykurt
Puan: 22
47. Her Gece Bodrum - Selim İleri
Puan: 21
48. Sinekli Bakkal - Halide Edib Adıvar
Puan: 21
49. Sultan Hamid Düşerken - Nahid Sırrı Örik
Puan: 21
50. Serenad - Zülfü Livaneli
Puan: 20
51. Tol - Murat Uyurkulak
Puan: 20
52. Ayaşlı ve Kiracıları - Memduh Şevket Esendal
Puan: 19
53. Müşâhedat - Ahmet Midhat Efendi
Puan: 19
54. Kinyas ile Kayra - Hakan Günday
Puan: 18
55. Berci Kristin Çöp Masalları - Latife Tekin
Puan: 17
56. Denizin Çağırışı - Kemal Bilbaşar
Puan: 17
57. Kırık Hayatlar - Halid Ziya Uşaklıgil
Puan: 17
58. Kurt Kanunu - Kemal Tahir
Puan: 17
59. Medarı Maişet Motoru - Sait Faik Abasıyanık
Puan: 17
60. Odalarda - Erdal Öz
Puan:17
61. Yeşil Gece - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 17
62. Bir Solgun Adam - Selçuk Baran
Puan: 16
63. Kurtlar Sofrası
Puan: 16
64. Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi - Ayfer Tunç
Puan: 15
65. Buzul Çağının Virüsü - Vüs���at O. Bener
Puan: 15
66. Esir Şehrin İnsanları - Kemal Tahir
Puan: 15
67. Gurbet Kuşları - Orhan Kemal
Puan: 15
68. İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit
Puan: 15
69. Mel’un - Selim İleri
Puan: 15
70. Rahmet Yolları Kesti - Kemal Tahir
Puan: 15
71. Bir Kadının Penceresinden - Oktay Rıfat
Puan: 15
72. Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı - Bilge Karasu
Puan: 14
73. Heba - Hasan Ali Toptaş
Puan: 13
74. Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk
Puan: 13
75. Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim - Nâzım Hikmet
Puan: 13
76. Çamlıca’daki Eniştemiz - Abdülhak Şinasi Hisar
Puan: 12
77. Çocukluğun Soğuk Geceleri - Tezer Özlü
Puan: 12
78. Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık
Puan: 12
79. Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Puan: 12
80. Eski Hastalık - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 11
81. Mutluluk - Zülfü Livaneli
Puan: 11
82. Şimdiki Çocuklar Harika - Aziz Nesin
Puan: 10
83. Boğazkesen - Nedim Gürsel
Puan: 10
84. Karartma Geceleri - Rıfat Ilgaz
Puan: 10
85. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu - Peyami Safa
Puan: 10
86. Sahnenin Dışındakiler - Ahmet Hamdi Tanpınar
Puan: 10
87. Yaralısın - Erdal Öz
Puan: 10
88. Yeşilçam Dedikleri Türkiye - Vedat Türkali
Puan: 10
89. Ankara - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Puan: 9
90. Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem
Puan: 9
91. Ateş Gecesi - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 9
92. Çılgın Gibi - Suat Derviş
Puan: 9
93. Göçmüş Kediler Bahçesi - Bilge Karasu
Puan: 9
94. Handan - Halide Edib Adıvar
Puan: 9
95. Mahur Beste - Ahmet Hamdi Tanpınar
Puan: 9
96. Şu Çılgın Türkler - Turgut Özakman
Puan: 9
97. Tütün Zamanı - Necati Cumalı
Puan: 9
98. Veda - Ayşe Kulin
Puan: 9
99. Viski - Çetin Altan
Puan: 9
100. Yalan - Tahsin Yücel
Puan: 9 Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı Siz hangi kitapları okudunuz veya önermek isterdiniz? Yorumlarda belirtmeyi unutmayınız. Telegram kanalımızı takip edebilirsiniz! Keyifli okumalar! Read the full article
#100kitap#eniyi100kitap#incememed#türkedebiyatı#türkedebiyatı4#türkedebiyatıdönemleri#türkedebiyatıeniyi100kitabı#türkedebiyatıeniyikitapları#türkedebiyatıeniyileri#türkedebiyatıisimlersözlüğü#türkedebiyatınasılyazılır#türkedebiyatıokunmasıgerekenkitaplar#türkedebiyatıpdf#türkedebiyatındailkroman#türkedebiyatındatiyatro#türkedebiyatınındönemleri#türkiyenineniyikitapları#yaşarkemal
3 notes
·
View notes
Text
Osmangazi’de Cumhuriyet Işığında Bilim buluşması
https://pazaryerigundem.com/haber/189944/osmangazide-cumhuriyet-isiginda-bilim-bulusmasi/
Osmangazi’de Cumhuriyet Işığında Bilim buluşması
Osmangazi Belediyesi’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsamında, ‘Cumhuriyet Işığında Bilim’ temasıyla düzenlediği gökyüzü gözlemi ve bilim sohbetleri, soğuk havaya rağmen çok sayıda bilim tutkununun katılımıyla gerçekleşti.
BURSA (İGFA) – Osmangazi Belediyesi’nin Bilim ve Amatör Astronomi Kulübü iş birliğinde düzenlediği ‘Köylerde Bilim Buluşmaları’nın üçüncüsü Soğukpınar Mahallesi’nde gerçekleşti. ‘Cumhuriyet Işığında Bilim’ temasıyla düzenlenen bilim buluşması, Soğukpınar Mahallesi Muhtarı Mehmet Şirin’in bölgenin tarihi ve doğası hakkında yaptığı bilgilendirme konuşması ile başladı. Etkinlik, gökyüzü meraklısı katılımcıların teleskopla Venüs gözlemi yapması ile devam etti. Venüs gözleminin ardından Emekli Bürokrat Vedat Atacan, ‘Atatürk ve Bilim’ konulu bir sunum yaptı. Sunumun ardından Tarihçi İlker Tankut, NOBEL Ödüllü bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar’ı anlattı. Astrofotoğrafçı Eyüphan İzmirlioğlu ise astrofotoğrafçılık hakkında kısa bilgiler vererek galaksi ve nebula gibi gök nesneleriyle ilgili çektiği fotoğrafları göstererek, hikayelerini anlattı. Amatör astronom Arif Bozdemir’in gökyüzündeki bazı yıldız ve takım yıldızları tanıttığı etkinlikte, katılımcılar soğuk havaya rağmen ateş başında bilim dolu bir gece yaşadı.
youtube
“BU AKŞAM BİLİMLE CUMHURİYETİ BİRLEŞTİRİYORUZ”
Atatürk’ün cumhuriyeti bilimsel temeller üzerine kurduğunu ifade eden Bilim ve Amatör Astronomi Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Cem Özkan, “Bu köyü etkinlik için özellikle seçtik. Bu hafta, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlik haftası. Köylerde bilim buluşmaları etkinlik dizisinde bu hafta ‘Cumhuriyet Işığında Bilim’ teması üzerinden etkinlik yapmanın daha doğru olacağını düşündük. Çünkü cumhuriyetin felsefesiyle, bilimin kökleri aynı temelden gerçekleşiyor. Cumhuriyetin felsefesiyle, bilimin doğuşunun tarihi kökleri aynıdır. Atatürk, cumhuriyeti bilimsel temeller üzerine kurmuştur. Bilimsel yöntemi temel almıştır. Atatürk’ün cumhuriyeti kurduğu zaman ki etkinliklerin ve devrimlerin temelini biraz incelediğiniz zaman hepsinde bilimsel yöntemi görürsünüz. Biz de bu akşam bilimle cumhuriyeti birleştiriyoruz. Atatürk’ün bilim anlayışını ortaya koyuyoruz. Soğuk havaya rağmen etkinliğe katılanlar ile bilim dolu bir akşam yaşıyoruz” dedi.
“BİR TOPLUM EĞİTİMSİZ VE BİLİMSİZ OLDUĞU MÜDDETÇE KARŞI KUVVETİN ESİRİ OLUR”
Emekli Bürokrat Vedat Atacan ise, “Atatürk’ü bizim toplumumuz asker, siyasetçi ve devrimci olarak tanır. Ancak O’nun bir de bilim yönü vardır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 1922 yılında Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış bir ülkenin lideri olarak, Bursa’ya geliyor. Bursa’da ilk kez şunu söylüyor. ‘Ben, askeri liseden itibaren bütün fikirlerimi ve düşüncelerimi Türkiye’nin kurtuluşundan sonra açıklıyorum’. O düşüncelerin içinde tek bir şey var diyor, o da eğitim ve bilim. Bir toplum eğitimsiz ve bilimsiz olduğu müddetçe herhangi bir karşı kuvvetin esiri olur” diye konuştu.
“BİLİMDEN GİDEREK UZAKLAŞIYORUZ”
Köylerde Bilim Buluşmaları etkinliğini gerçekten önemsediklerini belirten Astrofotoğrafçı Kazım Eyüphan İzmirlioğlu da, şunları söyledi: “Bilimden giderek uzaklaşıyoruz. Bilimi hatırlatmak, tekrar bu ortamı yaşatacak imkanı sunmak çok önemli. Osmangazi Belediye Başkanımız Erkan Aydın’a, Bilim ve Amatör Astronomi Kulübü yetkililerine, Soğukpınar Maallesi sakinlerine çok teşekkür ediyorum. Normal şartlar altında gözle görülmeyen, ama aslında sürekli bizimle birlikte olan galaksi ve nebula gibi gök nesneleriyle ilgili çekilmiş fotoğraflarımı gösterip hikayelerini anlattım” şeklinde konuştu.
Etkinlikteki son konuşmayı yapan Tarihçi İlker Tankut, “Bugün köylerde bilim etkinliği kapsamında buradayız. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101’inci yılına doğru ilerliyoruz. Cumhuriyetin hazırladığı bilim ortamının sonucu olarak ülkemize bilim alanındaki ilk NOBEL gururunu yaşatan Aziz Sancar’ı anlattım” ifadelerini kullandı
‘Cumhuriyet Işığında Bilim’ temalı etkinlik Satürn gözlemiyle son buldu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Maniple Meseli
Maniple edilen bir hayat imgesinin kıyısında kimselere rahat yüzü yok artık. Daimi değişkenler, bitimsiz sınamalar, kesintisiz tahakküm eksenli her eylemle bir kere daha hayat tahayyülü delik deşik kılınıyor. Ne gün yüzü gördü ki “insanlar” denilmeden biraz daha, az birazcık daha denilerek her güne içkin bir şiddet mefhumu var ediliyor. Çitleme, kuşatma, tedirgin edici bir nefret, aralıksız bir halde türetilen ırkçılık ve nobran bir ayrımcılıkla birlikte belli bir biçimde hayat tahayyülü maniple ediliyor. Yok sayılan haklardan bir set örülüyor artık buralarda. Gündelik yaşam idesinin kamufle edilmiş bir nobranlık elinde çırpınması halini var ediyor muktedir. Bedene, akla yönelik tahakküm evrelerinin birbiri peşi sıra, kati ve kesintisiz bir iktidar pratiğinin de anahtarı olarak değerlendirildiği zeminde cumhurun en tepesinden, kurduğu koalisyon görünümlü çoğunluk biziz kümesinden çıkagelen hemen her eylemle o hayat jargonu, yolu, meramı zehirleniyor. Maniple edilerek doğrudan şekli, şemaili daraltılan, dönüştürülen bir hayat imgesi var edilir. Onun adına hayat denilebilir ise şayet!
Yeni yüzyıl titrini kullana dururken muktedirin, var edilmiş o dönüştürme halini sonuna kadar kendisi için kullanışlı bir basamağa dönüştürdüğü zemin gerçekliğimiz kılınmakta artık. Mesellerin üstünün örtüldüğü, afaki yaraların konuşulmasının dahi yirmi dört saatle sınırlandırıldığı, geçilip gidildiği bir zeminde hiçbir sorunun çözülmemiş olması “sürpriz” değildir. Deprem on ayını geride bırakmadan nadasa terk edilmiştir misal. Çürümenin tam da ortasına demirlemiş olan bir ülkenin kara ekonomi düzeninde, yasaları hiç ederek kimi servet, kimi makam peşinde koşanların akçeli işlerinden bahisler kısacık dahi olsa anılma gereği duyulmayandır. Adalet mefhumu çoktandır boşa düşerken, hangi yana dönerseniz dönün bir yıkımın emaresi, insanlar tutsak edilerek var edilirken sorgusuz sualsiz müthiş o ülke tiradının manipülasyonu ile günler geçirilir. Yok yere mahpus edilenler necidir ki, sahi misal Demirtaş örneğini sadece siyasi bir gereksinim olarak tutsak edilmiştir itirafını var eden içişleri bakanı gibi bir örnek başlı başına sunarken, Gündelik yaşam tahayyülünü imkansız kılan bir mesele olarak asgari ücretin perişanlık halinden bahis açılmaz. Birbiri ardına sarayın ekonomi yönetiminin suna geldiği pespembe projeksiyonun, geleceğimizi az biraz dişimizi sıkarsak iyi olacak her şey vizyonsuzluğunun kıyısında maniple edilen her şeyle birlikte hayat mefhumunda ayakta kalmak iyice zora koşulur.
Ekonomik darboğaz halinin içerisinde bir yıkıcılık hali süre giderken baş amirin şu sözleri ortaya saçılır, hepsi tartılmış, biçilmiş cümlelerdir: “Dezenflasyon programımız çok büyük ihtimalle TL'de reel bir değerlemeye sebep olabilir, TL'nin reel olarak değer kaybettiği süreç sona gelmiştir. Önümüzdeki dönemde sağlıklı politikalar ve yapısal reformlarla yatırımcı güvenini kazanacağız, halen de kazanıyoruz. Bu güven fon akışını tetikleyecek. Küresel sermayeyi ülkemize çekmek için, kazan kazan ilkesiyle hareket etmeye de Türkiye'ye yakışır şekilde insani duruş sergilemeye de devam edeceğiz. Kimse merak etmesin, biz savunma sanayi alanında da diğer alanlarda da adımızdan daha çok söz ettireceğiz. Yeni adımlarımız da yoldadır. açıklamalarında bulundu.”
BirGün Gazetesinden aktaralım: “CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, "Emekçinin ezilmekten kemikleri kırıldı, iktidar temsilcileri daha hala hayatın gerçeklerine gözlerini kapıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Taşcıer, yaptığı yazılı açıklamada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'ın, "Asgari ücret zaten hep yılda bir kereydi biliyorsunuz. Yine tek zam olacak şekilde çalışıyoruz." sözlerini eleştirdi.
Bakan Işıkhan'ın klasikleşen cümleleri yeniden tekrarladığını ve çalışanları enflasyona ezdirmeyeceklerini ifade ettiğini belirten Taşcıer, şunları kaydetti:
"İnsanların aklıyla ancak bu kadar alay edilebilir. Emekçinin ezilmekten kemikleri kırıldı, iktidar temsilcileri daha hala hayatın gerçeklerine gözlerini kapıyor. Asgari ücret zammında 'Geçen temmuz ekstraydı' diyerek emekçilerden teşekkür mü bekliyorlar? Bu ülkede emeği karşılığı ücret alan milyonlarca insan, hiçbir gelecek hayali kuramadan, 'yarını bulsak bari' diyerek ömürlerinden gün eksiltir halde hayatta kalmaya çalışıyor.
Bakan Bey çıkmış, bir lütufta bulunmuşlar gibi, 'Geçen zam ekstraydı' diyor. Sayın Bakan'ın ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın düşünmesi gereken konu, bu ülkede asgari ücret tutarının neden dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar merakla beklendiğidir."
"Emekçilerin Ücreti Sebep, Enflasyon Sonuç" Demeye Getiriyorlar
Türkiye'de ücretli çalışanların en az yüzde 40'ının asgari ücret ya da aşırı yakın ücret aldığını belirten Taşcıer, özel sektör çalışanlarının yüzde 91'inin asgari ücretin iki katından az ücret aldığını belirtti.
Taşcıer açıklamasında, şunları aktardı:
"Böylesine bir ortamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'nın, sanki ekonomik krizin ve enflasyonun sorumlusu emekçilerdi de bu dert ortadan kalkıyormuş minvalindeki konuşmasını kabul etmiyoruz. Asgari ücretlinin ara zam alma ihtiyacına sebep olan zaten sizlersiniz. Erdoğan ve ekibi, 'faiz sebep enflasyon sonuç' diyordu, sonra çark ettiler. Şimdi de emekçilerin ücreti sebep, enflasyon sonuç demeye getiriyorlar. Açlık sınırı altındaki asgari ücreti, birkaç ay sonra yeniden açlık sınırı altında kalacak seviyeye artıracaklar ama hala Cumhurbaşkanı'na övgü çıkarma peşindeler. Ben Sayın Bakan'a hatırlatmak istiyorum, asgari ücretin yılda tek sefer verilmesi mecburiyet değil, sizlerin tercihidir. AKP'nin tercihi açlık, sefalet ve yoksulluğun sürmesidir."
Gündelik yaşam maniple edilendir. Bitimsiz bir döngü içerisinde noksansız, aralıksız, hiç fasılasız bir halde kuşatma edimi süreğen bir tavırla sahiplenilir. Nedensiz değil bile isteye bir sınırlandırma halinin ortasında asgari yaşam hakkının dahi esirgendiği bir düzlem gerçek kılınır. İtiraz sesleri yükselmiyor olsa bu daraltma / tehditle beraberce var edilmiş kurgudan gerçek tahakkümle yaşam idesinin eksik kılınmasına devam olunacaktır. Bir türlü tam olarak verilmeyen enflasyon rakamlarının gerçeklikte, o sokaktaki karşılığının yıkıcılığın da mihenk taşı olması unutturulmak istenir. Hep bu yolda yürünür. Daha yeni yeniden değerlendirme oranı yüzde altmış kadar çıkartılmış, harçtan, vergilendirmelere, değerli kağıt / evrak için talep edilen bedellere coşup duran bir zam furyası var edilirken liranın değer kaybının sonlandırıldığını bildirmek abes değil midir? Öte yandan gündelik olan bir yaşam idesini muhafaza edebilmekten dahi imtina edilen, ayrımcılığın dik alası bir surete evrilen varsıllık paylaşımlarının / akçeli işlerin ol devletli kademesinin her birisinde, seçilmiş addedilen zümrelerin ellerinde paralar oyuncak kılınırken, sahiden tek bir düzenleme yeterli gelecek midir? Taşçıer’in sözlerini anlamazlıktan gelmeye devam mıdır? Nereye kadar?
Gündemin gümbürtüsünde konuşulmayan onlarca yıkımdan birisinin haberini de iliştirelim: “Emeklilerin yaşam mücadelesi verdiği Türkiye'de, 79 yaşındaki bir işçi çalışırken can verdi.
İstanbul'un Avcılar ilçesinde çatı tamiri yaptığı sırada kalp krizi geçiren 79 yaşındaki Hacı Bayram Kaymak hayatını kaybetti.
Olay, Avcılar'daki Gümüşpala Mahallesi’nde saat 12.00 sıralarında meydana geldi.
Edinilen bilgilere göre 79 yaşında olan ve çatı ustalığı yapan Hacı Bayram Kaymak, 2 gündür Çevre Sokak’ta bulunan bir binanın çatısında tadilat yapıyordu.
Yaklaşık 2 saat Kaymak’ın hareketsiz yattığını gören karşı binada oturan yurttaşlar, durumu sağlık ekiplerine haber verdi. İhbar üzerine olay yerine sağlık, polis ve itfaiye ekipleri sevk edildi.
Sağlık ekipleri 79 yaşındaki hayatını kaybettiğini belirledi.
Olayla ilgili polis ekipleri incelemelerini yaparken Kaymak’ın kalp krizi nedeniyle hayatını kaybettiği öğrenildi.
Yaşlı adamın cenazesi itfaiye merdiveni ile çatıdan indirilerek Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.
Karşı çatıda adamın cansız yattığını gören bir yurttaş, “ Dün çalışıyordu ama eşim de gördü hatta. ‘O yaşta çatıya çıkmaması lazım düşebilir’ dedi. Öyle konuştuk kendi aramızda” diye konuştu.”
Güllük gülistanlık bir yaşam vaadi aralıksız zikredilirken, sanki her şey rutin olağan hali içerisinde ilerliyormuş gibi yapılırken hakikati bildiren küçücük detaylar sökün ediyor. Bir kere daha eline geçmiş olan emekli maaşının yetersizliği yüzünden çalışmak zorunda kalan bir insanın hayatını yitirmesi haber olunuyor. Güllük gülistanlık bir zemindeysek bu yaşananlar / yaşatılan kırımlar necidir? Yaşamak için çalışma mecburiyetine düşülen bir hal, yaşlılığın sigortası olarak görülen emekli maaşının bariz bir hiç kılınmasının yolunda bu kaçıncı can kaybıdır, sahiden? Gündelik yaşam idesinin tastamam tarumar olunduğu bir zeminde kaçıncı cinayet, yıkım, kırımdan sonra nihayetinde işler yolunda gitmiyordur bahsi anlaşılacaktır ki bu cinnet vatanda!
Bilinmezliğin içerisinde bir o yana bir bu yana savrulmaya devam ediyor muktedirin yeni ülkesi. Maniple edebildiği kadarıyla bir algı oluştururken, bütünüyle sosyal medyasından o yaygın sarayın medyası ile suna geldiği perspektif dahilinde her şey olağan halde diye bildirilirken bunca vahamet neyin nesidir? “Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’nun yayımladığı ‘Halkın Enflasyonu’ araştırmasına göre gıda fiyatları son beş ayda toplam yüzde 41,8 yükseldi.” Tek satırda ortaya dökülen onlarca yıkımdan bir başkası olaraktan şu bahis de mi bir şeyleri izah ettirmez? Nicelik, nitelik, anlamsal dönüşüm, hakikatin ta kendisi günbegün alaşağı edilip durulurken birçok tahakküm halinin, birbirine tutunmuş tehdit dilinin kıyısında ne edecektir ki sıradan insan, nasıl edecek? Yeni yüzyıl şakımasını aralıksız var ederken bir devletli pratiği gündelik / norm yıkımlara terk edilirken hayat tahayyülü delik deşik olunurken istikamet nedir, karanlıktan gayrı! Bir dönüşüm hali ki hangi yana bakarsanız bakın yıkımın kalıcılığını onca örtbasa rağmen ulu orta ver ediyor. Bir yenilikten ziyade eldekini de tarumar eden, cürmün pençesine düşürülen sıradan insanın hayat hakkının mahvedildiği bir devinim süreğen kılınıyor. Cürüm eylem kılınıyor. Hayatın kuşatılması icraat. Nefes alıp vermeyi bile satmaya çalışacak olmaları mütemadiyen gelişme. Böyle bir zeminde hayatın hali nice olur ki, ne olur yani...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: W.K.A.S. via Instagram
#hayat meseli#söz hakkı#meram#arzihal#durum#anlık#günce#kes yapıştır#sosyopolitik#tahakküm#nesnel#yıkım#yıldırı#devlet nedir?#ekonomik darboğaz#hayat nereye?#mesel#insanlık#geçim#2023 değerlendirmesi#çözümsüzlük#kırım#cinai#çete#demokrasi#kabile devleti
0 notes
Text
Bakan Işıkhan’dan Asgari Ücret Açıklaması…..
Milyonlarca çalışanın merakla beklediği asgari ücret zammıyla ilgili konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, çalışmaların 'tek zam' olacak şekilde yapıldığını belirtti. Işıkhan ayrıca ihtiyaç duyulması halinde komisyonun yeniden bir araya gelebileceğini söyledi. Kabine toplantısı dün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da Kabine toplantısı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakan Işıkhan, asgari ücretle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. Bakan Işıkhan, 2024'te geçerli olacak asgari ücrete ilişkin tek zam sinyali verdi. Işıkhan, “Temmuz ayında olduğu gibi ilkemiz yine enflasyona ezdirmemek. Asgari ücret zaten hep yılda bir kereydi biliyorsunuz. Yine tek zam olacak şekilde çalışıyoruz.” dedi. Bakan Işıkhan, daha sonra ihtiyaç duyulması halinde ek zam çalışmasının da yapılabileceği yönünde açık kapı bıraktı. Işıkhan, "Geçen temmuz ekstraydı. O da Sayın Cumhurbaşkanımızın öngörüsüyle ihtiyaç duyulduktan sonra oldu. Ama ihtiyaç hasıl olursa bir araya gelinebilir." ifadelerini kullandı. Vedat Işıkhan son olarak, asgari ücret toplantılarının aralık ayı içerisinde başlayacağına söyledi. Temmuzda ikinci bir toplantı yapmayacağız, ikinci zamma gerek olmayacak diye düşünüyoruz: Tüm parametreler iyi gidiyor Işıkhan, "31 Aralık itibari ile de kararın Resmi Gazete’de yayınlanması gerekiyor. Dolayısıyla geçtiğimiz temmuz ayında yaptığımız gibi olacak. Asgari ücret zaten hep yılda bir kereydi biliyorsunuz. Yine tek zam olacak şekilde çalışıyoruz. Geçen temmuz ekstraydı. O da Sayın Cumhurbaşkanımızın öngörüsüyle ihtiyaç duyulduktan sonra oldu. Ama ihtiyaç hasıl olursa bir araya gelinebilir. Gelecek yıl inşallah enflasyonda gerileme olacak. Temmuzda ikinci bir toplantı yapmayacağız, ikinci zamma gerek olmayacak diye düşünüyoruz. Tüm parametreler iyi gidiyor çünkü." ifadelerini kullandı. Öte yandan Işıkhan, işverene kullandırılan 5 puanlık prim indiriminden bugüne kadar 7 milyon 579 bin kişinin yararlandığını belirtti. Işıkhan paylaştığı mesajında şu bilgiyi verdi: "Türkiye Yüzyılında Emek Sizden Destek Bizden! Sosyal Güvenlik Kurumumuzca uygulanan 5 puanlık prim indiriminden bugüne kadar faydalanan sigortalı sayımız 7 milyon 579 bin kişiye ulaştı. Primlerini zamanında ödeyen, işlemlerini yasal süresi içerisinde gerçekleştiren, kayıt dışı işçi çalıştırmayan vatandaşlarımız 5 puanlık prim indiriminden yararlanabilir. Çalışanın ve üreticinin yanında olmaya devam edeceğiz." Read the full article
0 notes
Text
Vedat Yerlici Ve Hilmi Luş Yapı Dinamiğine Giriş 2007 pdf
10 sonuç Boyut Önizleme İndirme Basında İmo • Basında İmo • Basında İmo Yayın TanıtımYapı Dinamiğine Giriş Vedat Yerlici – Hilmi Luş Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi tarafından yayımla-nan kitap, Yapı Dinamiğine Giriş, Tek Serbestlik De-receli Sistemler, TSD …Kaynak: https://eski.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/9976.pdf KB Önizle İndir Sakarya Üniversitesi | İnşaat Mühendisliği[1) Vedat…
View On WordPress
0 notes
Link
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Genel Müdürlüğü'nde düzenlenen 'Türkiye Yüzyılı'nda İş Kazalarına Önleyici Yaklaşımlar Semineri'ne katıldı. Burada konuşan Işıkhan, AK Parti hükümetleri olarak 21 yıldır bir taraftan iş gücü ve istihdam oranlarını yukarı seviyelere çıkarırken, diğer yandan da insan onuruna yaraşır çalışma koşullarını sağlamak için çalıştıklarını söyledi. İş sağlığı ve güvenliği konusundaki farkındalık mücadelelerinin de böyle bir hassasiyetin sonucu olduğunu belirten Işıkhan, "Biz biliyoruz ki çalışma hayatının niceliksel yanı olan istihdam ve iş gücüne katılım kadar mühim olan diğer bir boyut da niteliksel konumu olan huzurlu ve güvenli bir çalışma ortamıdır. Bu bilinçle iş sağlığı ve güvenliğini bir seçenek olarak değil, bir zorunluluk olarak görüyoruz. Dolayısıyla işverenlerimiz başta olmak üzere, her bir kurum ve bireyin iş sağlığı ve güvenliği konusunda atılacak her adımı destekliyor ve onların yanında olacağımızı ifade etmek istiyorum. Üzülerek söylüyorum ki; günümüzde iş kazaları ve meslek hastalıkları, dünyada her yıl milyonlarca çalışanın hayatına mal oluyor, bir kısmının ise sağlıklarını ve yaşam standartlarını olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle bugün ele alınacak olan, 'Karayollarında Ulaşım Güvenliği', 'Çalışma Hayatında Kalp Damar Sağlığı', 'Yüksekte Güvenli Çalışma' konu başlıklarına baktığımızda bu güvenlik sorunlarının sadece ülkemizin değil, dünyanın sorunları olduğunu görüyoruz" diye konuştu. 'ORTAK AKIL VE İSTİŞARE PRENSİBİYLE ÇALIŞIYORUZ' Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre; her yıl yaklaşık 2 milyon insanın işe bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybettiğini bildiren Işıkhan, "Bu kayıpların çoğunluğunu ise hem ülkemizde hem de dünyada kalp damar hastalıklarının oluşturduğunu görüyoruz. Ayrıca günümüzde yeni çalışma alanlarının oluşması yeni güvenlik risklerini de beraberinde getiriyor. Hedefimiz, bu riskleri ülkemizde minimum düzeye indirmek, tek bir çalışanımızın dahi mesleği sebebiyle hayatını kaybetmediği, sağlıklı ve huzurlu bir çalışma hayatını tesis etmektir. Tabii bu hedefe tek taraflı bir çabayla ulaşamayacağımızın da bilinmesi gerekiyor. Bizler her alanda olduğu gibi, iş sağlığı ve güvenliği alanında da ortak akıl ve istişare odaklı bir çalışma prensibiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu alanda başarılı olmak; çalışanların, işverenlerin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının kısacası çalışma hayatının tüm unsurlarının katılımı, iş birliği ve koordinasyonu gerekli kılıyor. Bu doğrultuda, tüm paydaşlarımızı dahil ederek 'Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi'ni kurduk. İşverenler açısından güvenli bir çalışma ortamı sağlamanın zorunluluk olduğunu bugüne kadar her platformda; gerek politikalarımızla gerekse yaptırımlarımızla ortaya koyduk. Bildiğiniz üzere çalışanların görüşlerinin alınması ve eğitimi gibi tüm unsurları içerisinde barındıran, önleyici yaklaşımı benimseyen, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve alt düzenlemelerini yayımladık" ifadelerini kullandı. 'SÖZ KONUSU İNSAN CANI OLDUĞUNDA MALİYETİN ANLAMI YOKTUR' Bakanlık olarak özellikle iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalarda her zaman paydaşların görüş ve önerilerinin değerlendirildiğini işaret eden Işıkhan, "2012 yılında yayımladığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve bu doğrultuda yürüttüğümüz çalışmalar, tarafların görüşlerine verdiğimiz değerin en somut örneklerinden birisidir. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatımızın hem uluslararası normlarla uyumlu olması hem de ülkemiz özelindeki çalışma şartlarına göre düzenlenmiş olması da ayrıca önemli bir husustur. Tüm bunların yanında diğer bir önemli husus da güvenlik önlemlerinin maliyeti konusudur. Söz konusu insan canı olduğunda maliyet hesabının hiçbir anlamı yoktur. Çünkü en büyük maliyet hiç kuşkusuz çalışanlarımızın canıdır. Bunu özellikle işverenlerimiz başta olmak üzere tüm paydaşlarımızın çok iyi bilmesi gerekir. Çalışanlarına iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunması konusunda da destek ve teşvik mekanizmalarımız ile işverenlerimizin her zaman yanındayız" dedi. 'BİRLİK VE UYUM İÇİNDE ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ' Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da başta iş sağlığı ve güvenliği olmak üzere çalışma hayatını hedefledikleri seviyeye taşıyacak insan odaklı çalışmaların yürütüleceğini belirten Işıkhan, şöyle konuştu: "Ortaya koyduğumuz çalışmalar ve bunların sonuçları gelecek hedeflerimizin de teminatıdır. Çalışma hayatındaki değişimler, iş sağlığı ve güvenliği alanını da değiştirmekte ve dönüştürmektedir. Teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek yeni dönemin iş sağlığı ve güvenliğine yönelik fayda ve zararlara da hazırlıklı olmalıyız. Bu konuda da birimlerimiz etkin çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmaların daha da ivme kazanacağından şüphem yok. Çalışanlarının sağlık ve güvenliklerini önemseyen işletmelerin gelecekte de rekabet gücü kazanarak öne çıkacağına inanıyoruz. Bizler Genel Müdürlüğümüz vasıtasıyla iş sağlığı ve güvenliği alanında, hem teknik bilgi düzeyinin hem de farkındalığın artırılması adına, kamu ya da özel tüm paydaşlarımızla bu alanda çalışmaların yürütülmesini sağlamaya devam edeceğiz. Yeni yüzyılın, iş sağlığı ve güvenliği kültürünün, yüzyılı inşa etme hedefine sahip bir Türkiye'ye yakışır düzeyde olması için tüm imkanlarımızla ve tüm taraflarla birlik ve uyum içerisinde çalışmaya devam edeceğiz." KAYNAK: DHA
0 notes