#tecavüze hayır
Explore tagged Tumblr posts
dizyarasi · 3 months ago
Text
Ülkede her gün başka bir olaya uyanıyoruz. Şehit haberleri, t@ciz, t@cavüz, c@nayet haberleri... Neye üzüleceğimizi şaşırdık artık. Şehitlerimiz, Narin Güran ve Sıla bebek, Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner... Ülkede psikopatlar kol geziyor. Kendi insanımızdan, hatta akrabalarımızdan ve ailelerimizden korkar olduk. Daha bir kadının iki erkek müsveddesi tarafından c@nsel istismara uğramasını aşamamışken, bir de bu olaylar... Üzgünüm ama kendimizi çok iyi korumak zorundayız kızlar. Kimseye güvenemeyeceğiz maalesef. Kişisel bilgilerinizi, ev adreslerinizi ve buna benzer bilgileri kesinlikle sosyal medyada paylaşmayın, savunma teknikleri öğrenin... Toplumdaki sosyal çürüme engellenmedikçe ve caydırıcı cezalar gelmedikçe maalesef bu haberleri çok duyacağız. Kitap okuma oranı çok düşük. Kendimizi geliştirmiyoruz ve sonuçlarını tüm toplum ödüyor. Dünden beri olayın şoku içerisindeyim ve ne yapacağımı, ne konuşacağımı bilmiyorum artık... Askerler, kadınlar, çocuklar ve hatta hayvanlar olarak düzgün güvenlik önlemleri ve yasalar istiyoruz. BİZ YAŞAMAK İSTİYORUZ.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
12 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 11 months ago
Text
Karımla Yapamadığım Grupseks! (Güney 31 Y., Kastamonu)
Selam seks hikayesi sevenler, ben Güney. 31 yaşındayım. Seks'e hep çok düşkün olmuşumdur. En büyük hayalim ise grupsex yapmaktı, özellikle de karımla, yani karımı başka bir erkekle birlikte sikmekti. Karımla bu konuda çok konuşmamıza ve fantazi yapmamıza rağmen, karım reelde buna yanaşmadı.
Sosyal medyada farklı isimde bir hesap açıp, internette insanlarla sohbet etmeye başladım. Benim gibi, karısı grup istemeyen bir sürü erkek olduğunu gördüm. Genelde tek seferlik sohbetler oldu, ama birisiyle uzun zaman sohbetimiz devam etti. Adı Burak idi. İstanbul'dan. Önce evli olduğunu söylemişti. Zamanla sohbetimiz ilerleyince, karısından boşandığını, ama benim yaşadığım şehir olan Kastamonu'da evli bir kadınla ilişkisinin olduğunu, onunla evli bir çiftle grupsex yapmak istediğini söyledi. Karımın bu sohbetlere katılmadığını bildiği için, sadece fantazi ve resim paylaşımlı sohbetler ettik. Birkaç ay sonra, Burak, Kastamonu'daki sevgilisi (Yasemin) ile görüştüğünü, ben istersem 3'lü grup yapabileceğimizi söyledi.
Ben Yasemin'i hiç görmemiştim. Sadece Burağın anlattıklarından, kadının çok isterik ve azgın olduğunu biliyordum. Yasemin, her türlü fantaziye açık, kocasıyla sex konusunda sıkıntısı olan, 27 yaşında, türbanlı bir bayanmış. Küçük memeli ve küçük götlü, 1.68 boyunda, 50 kiloda, kumral bir kadınmış. Burak, Yasemin'le sosyal medyadan tanıştıklarını, yaklaşık iki yıldır görüştüklerini, bir kez Burağın ortağıyla Yasemin'e 3'lü yaptıklarını söylemişti. Hiç görmemiş olmama rağmen, Burağın anlattıkları Yasemin'i çok istememe sebep olmuştu. Yasemin'in sert sikilmekten hoşlandığını, sexte herşeye açık olduğunu, götten sikilmeyi ve oral sex yapmayı çok sevdiğini öğrenmiştim. Bunu okuyan her erkek, böyle bir orospuyu ben gibi arzulamıştır eminim.
Burak'la, karımın şehir dışındaki annesinde olduğu bir Pazar gününe anlaştık. Burak Kastamonu'ya geldi, buluştuk. Yasemin'i de anlaştığımız yerden arabaya alıp, evime geçtik. Yasemin türbanlı, zayıf ve hoş bir bayandı. Evde birkaç dakika havadan sudan sohbet ettik. Sonra ben odadan çıkınca Yasemin peşimden geldi ve koridorda dudaklarıma yapıştı. Bana tecavüz edercesine öpüyordu. Ben de karşılık verdim ve hemen bir elimi götüne, bir elimi memelerine attım. Elbiselerinin üstünden sertçe okşayarak öpüşüyorduk. O da boş durmuyor, pantolonumun üstünden yarağımı okşuyordu. Benim heyecanım tarif edilemezdi. Hem daha 10 dakika önce tanıştığım evli bir bayanla sevişiyordum, hem de ilk kez grup yapacaktım.
Koridorda Yasemin'le ayakta birbirimizi soyarken Burak yanımıza geldi. O da arkadan Yasemin'in kalçalarını okşamaya başladı. Sonra da Yasemin benle sevişirken Yasemin'i soymaya başladı. Yasemin pantolonumu indirip yarağımı ağzına aldı. Hiç yarak görmemiş gibi sakso çekiyordu, bu kadar isterik ve azgın bir kadını ilk kez görüyordum. Burak onu soyunca, Burak'la öpüşmeye başladı ve bana arkasını döndü. Ben de hemen küçük götünü avuçladım ve alttan amına yarağımı bir iki sürttükten sonra amına girdim. Amı oldukça sulanmıştı ve kolayca aldı yarağımı. Yasemin bir taraftan da Burağın pantolonunu indirip ona sakso çekmeye başladı. O sırada biz Burak'la göz göze geldik. Aramızda mükemmel bir orospu vardı ve ikimiz de uçmuştuk. Sexte bu kadar rahat, azgın ve hiçbir şeye hayır demeyen, tabusuz, sınırsız bir kadın var deseler inanmazdım.
Koridorda ayakta domalan Yasemin Burağın sikini yalarken bir süre amından siktim. Burak daha önce Yasemin'in götten sikilmeyi çok sevdiğini ve girerken rahat olmamı, canı yansa da devam etmemi söylemişti. İlk boşalmam bu heyecanlı ortamdan dolayı kısa sürecekti. Götünde boşalmak istiyordum. Amından çıkarıp göt deliğine yerleştirdim yarağımı ve yavaş yavaş yüklendim. Yasemin acıyla, "Ahhh! Offff!" diye inliyordu, ama hiç dur falan demedi. Ben de yüklenmeye devam ettim ve yarağımı götüne tamamen soktum. O yine Burak'la öpüşüyor ve arada da eğilip Burağın yarağını yalıyordu. Birkaç dakika götünden büyük bir zevkle siktim ve götüne boşaldım. Sonra Burak'la yer değiştirdik, Yasemin benimle öpüşürken Burak arkadan amını sikti ve boşaldı. Ayakta yorulduğumuz için sevişmeyi orda kestik. Ama gün uzundu, birer duş alıp, giyinmeden havlularla kahvaltı yapıp, biraz sohbet ederek dinlendik.
Sonra salona geçip koltukta yine öpüşmeye başladık. Yasemin iki erkeğin arasında çok rahat çok istekli idi. Böyle isterik bir kadın olamazdı. 10 kişi sikse zevkten kudurur ama itiraz etmezdi. Bu sefer koltukta Yasemin yarağımı yalarken, Burak götünü sikmeye başladı. Götündeki yarağın zevkiyle kuduran Yasemin, gözüme bakarak, beni ağzıyla uçuruyordu. Bu pozisyon karımla en çok yaşamak istediğim pozisyondu. Ben karımın ağzına verirken, bir başka erkeğin de karımı sikmesiydi. Bunu karımla yapamamıştım, ama Yasemin'le harika bir grup yapıyorduk.
Sonra Yasemin, ben yatarken yarağımı amına alarak üstüne oturdu, Burak ta sırtını öperek götüne girmeye başladı. Tost yapmıştık Yasemin'i. Orospu o kadar zevk alıyordu ki, inlemelerini ve bağırmalarını komşular duymasın diye dudaklarını öpmeyi bırakamıyordum. Memeleri de ufak olmasına rağmen uçları fındık gibi ve sertti. Memelerini avuçluyor ve uçlarını parmaklarımın arasında sıkarak canını yakıyordum. Bu onu daha da kudurtuyordu. Biraz sonra Burak Yasemin'in götüne boşaldı. Ben de amından sikmeye devam ederken, Yasemin gözüme bakarak sanki delirmiş gibi sarsılarak ve inleyerek orgazm oldu.
O ince çıtı pıtı kadının böyle değişebilemesi beni çok şaşırttı. Orgazm olurken resmen gözleri kaymış, kendini kaybetmişti. Ben de birkaç dakika sonra amına patladım. Korunduğunu bildiğim için amına büyük bir zevkle boşaldım. Burak yol yorgunu olduğu için dinlendi. Biz Yasemin'le banyoya gittik. Onu kendi ellerimle her yerini okşayarak yıkadım. Dudaklarını da kemiriyodum resmen, tabii kaltak ta benimkini. Önümde çöktürüp suyun altında verdim ağzına. Beni yalayarak boşaltacaktı. Tam boşalırken ağzından çıkarıp, ilk kez bir kadının suratına 31 çekerek boşaldım. Üçüncü kez boşalmama rağmen bayağı bir sperm fışkırmış, yüzüne gözüne saçlarına dağılmıştı. Yasemin'in çok zevk aldığı belliydi.
Dinlenirken sohbet ettik gün boyu. Kocasının seks yapmayı sevmediğini, hiç sikmese aklına gelmediğini anlattı. Ama o çok azgındı. Zaten kocası yeterince sikse bile, ben onun tek erkekle doyabilceğini düşünmüyordum.
Sabah 8:00'de buluşmuştuk ve Yasemin eve akşam 17:00'de dönmek zorundaydı. O saate kadar evde çıplak dolaştık. Mutfakta, banyoda, salonda... dinlendikçe oynaştık, seviştik ve sikiştik. Burak'la beraber tost yapmadık bir daha, ama üçümüz beraber girdiğimiz duşta da tek tek sikiştik. Hayatımda hiç bu kadar azgın olduğumu hatırlamıyorum. Yasemin'in her deliğini defalarca siktim, 6 defa boşaldım. Onlar gittiğinde de yorgun ve mutlu bir şekilde, yaşadığım rüya gibi günü düşünerek ve bir gün karımı da Tost yapabilmeyi hayalleyerek uyudum :)
[Güney]
233 notes · View notes
kaan-bora-07 · 1 month ago
Text
🐺 '' Soğanları pembeleşinceye kadar kavurdu kadın.
Biraz domates rendeledi,
bir kaşık da salça ekledi.
Akşamdan suya ısladığı fasulyeleri döktü üzerine.
Biraz tuz serpti,
çok az da şeker.
Kırsın diye ev yapımı salçanın ekşisini.
Önce harlı ateşte kavurdu biraz,sonra kısık ateşte uzun uzun pişirdi.
Serdi keten masa örtüsünü,
koydu üzerine iki tabak, ortaya da bol soğanlı bir salata.
Keşke sadece soğan doğrarken ağlasaydı…
Dumanı üzerinde koydu yemeği tabaklara, bir ekmeğin ucundan kopardı,
uzattı adama.
Adam kafasını kaldırmadan aldı ekmeği,
bir lokma kopardı,
attı ağzına.
Bir kaşık da yemekten aldı,
sonra çekti örtüyü,
sofranın altını üstüne kattı.
Yemeğin tuzu eksikti,
adamın insanlığı…
İçindeki öfkeye eksik olan tuzu bahane etti, hıncını kadından çıkardı.
Taşlar, sopalar, yumruklar kırabilirdi kadının kemiklerini, ama kelimeler kadar canını yakamazdı hiçbiri.
Kemikleri iyileşti zamanla,
ama ruhu hiçbir zaman iyileşmedi kadının.
Kendisine uzanan her ele karşı ürkek kaldı.
Hırpalandı, hor görüldü, aşağılandı, bıçaklandı, öldürüldü kadın ya da kadınlar, bizim kadınlarımız…
İnsan gibi yürüyebilecekleri bir yol bırakılmayınca, kendi içine doğru yürümeye başladı ve sonunda düştü.
Kendi içine düşen insanın orada boğulması kaçınılmazdı zaten...
Sonra bir gün kendisini esir eden bu hayattan kurtulmak istedi.
‘Bu yemeğin tuzu niye eksik,
bu çocuk neden ağlıyor?’
gibi sebeplerle daha fazla ölecek gücü kalmamıştı.
Bir boşanma dilekçesine imza attı, sokağın köşesini döner dönmez iki el silah atıldı.
Belki de hayatında ilk kez kendisi için bir şey yapmaya cesaret eden kadın,
50 metre menzilli bir tabancadan çıkan iki kurşunla kayıplara karıştı.
“Aldılar, götürdüler, namazı kılındı, gömüldü…”
Gazetelerde H.K. diye geçti adı.
Haberini okuyanlar derin bir nefes aldı, böyle bir felaketi kendileri yaşamamış olduğu için.
Sevmediği bir adamla zorla evlendiren babası bile ağladı ardından, ‘Pişmanım’ dedi günah çıkarmak ister gibi.
Asıl darbeyi babasından almıştı aslında kadın, zaten ondan da görmemişti şefkatli bir dokunuş.
Hayatındaki tüm erkekler kırmıştı kolunu kanadını.
Hatta bir kez kendisi kıymak istemişti canına.
Kocasının yumruğuyla kırdığı camın kırıklarını bileklerine gömmüştü.
Yakmıştı canını cam kırıkları, ama canın kırgınlığı daha çok acıtıyordu.
Canına okudular kadının, elbirliğiyle üstelik.
Geçmişine okudular, geleceğine okudular, ama kadına iki dize güzel bir şiir okumadılar.
Kahkahasına bile kulp taktılar kadının, yine elbirliğiyle üstelik.
Ama kulağının arkasına bir çiçek takmadılar.
Yetim yaralarıyla, öksüz hayalleriyle geçti bu dünyanın toprağından kadın.
Biri geçti, diğerleri geçmekte hala…
Biri tacize, biri tecavüze, biri şiddete maruz kalıyor.
Birinin saçının rengine karışılıyor, birinin eteğinin boyuna.
Ve bir diğerinin varlığı bile günah sayılıyor…
İşte tam şu an biri eve mahkûm ediliyor, biri cezaevine kapatılıyor, biri istemediği bir evliliğe zorlanıyor.
Kendinden geriye siyah-beyaz yarım tebessümlü bir fotoğraf kalan, dünyaya ‘ah’ını bırakarak giden tüm kadınların anısına… 🤘
Tumblr media
Kadına şiddet hayır 🇹🇷
9 notes · View notes
meineee · 7 months ago
Text
Hayır kedişler köpüşler sokakta yaşamaz, uyutulurlarmış. Hayır kadınlar çocuklar hayattan göçmez, tecavüze uğrayıp öldürülürlermiş.
20 notes · View notes
sexcxsblog · 2 years ago
Text
ACIMADAN SİKTİ-1
Ben 18 yaşında bir kızım yani kızdım. İstanbul’da yaşıyorum. Büyük göğüslü büyük götlü ama minyon tipli biriyim. Şimdi size nasıl bozulduğumu ve sonrasında neler yaşandığını anlatıcam. 17 yaşında sıradan bir düz liseye gidiyordum. Çok fazla keko çocuk vardı. Sınıfımızda Erman diye bir çocuk vardı. Uzun boylu kaslı herkesin ondan çekindiği biriydi. Ama çevresi çekinmezdi. Bu çocuk aşırı sapık ve azgın biriydi. Derse eğilen hocaların götüne bakar yarrağını okşardı. Kimseden de çekinmezdi. Sınıf onu kendi haline bırakır onun bu hallerine kulak asmazlardı. Durum benim için aynı değildi. Onun bu sapıklığı azgınlığı benim hoşuma giderdi. Bi keresinde arka sırada yanına oturdum. Lafladık aslında muhabbeti kötü değildi. Ama gözleri benim ya göğüslerimde ya da bacaklarımdaydı. Ders başladı. Bacak bacak üstüne atmış dersi dinliyorum. Erman da gizli gizli bacaklarıma bakarak yarrağını okşuyordu. Göz ucuyla baktığımda yarrağı bileğim kadar kalın ve baya da uzundu. Şaşırmıştım bu yaştaki çocukta nasıl böyle bir yarrağa sahip olurdu. İçim bi hoş olmuştu. Derste olmasak o koca yarrağını ağzıma alır sakso çekerdim. Ama her şeyin bir yeri ve zamanı vardı. Kanka ayağına sürekli sırnaşıyor firikik vererek onu azdırıyordum. Hatta keşke bana tecavüz etse de koca yarrağı ile bakire amımı bozsa diye. Günler bu şekilde geçip gidiyor. Ermanla daha da samimileşiyorduk. Artık hafta sonları da konuşuyorduk. Evde olduğum için daha açık şeyler giyip fotoğraf atıyordum. Genellikle içimin belli olduğu şeyler giyiyordum. Beyaz kıyafetler daha belli ediyordu. Erman ise normal fotoğraf atıyordu bana. Onunla takıldığımı gören herkes tekin bir çocuk değil o der ben de hayır ya tanısan sende seversin diyordum. Ama bende biliyordum tek derdinin am olduğunu. Aşırı hoşuma gitmişti bu huyu. Bana tecavüz etmesini sikip sikip kullanmasını amımı da götümü de döllemesini istiyordum. Tabiki bunların hiçbirini kimseye yansıtmıyordum. Aylar geçti sömestir tatili geldi. 1 aylık tatil için bir sürü planım vardı. Annem ve babam yurt dışında işleri vardı okullar tatil olur olmaz gitmişlerdi. Fırsat bu fırsat bende ermanın altına yatabilirdim. Aradım onu dedim böyle böyle gelsene buraya bizimkiler yok bana eşlik et diye o da tamam dedi. Hava soğuktu ama bizim ev alttan ısıtmalı olduğu için ben açık giyinirdim. Göğüslerim fırlayacak gibi gösteren badimi ve altıma kısa beyaz bir kumaş şort giydim. Götümün yarısı dışardaydı. Her şey yolundaydı. Gerdeğe girecek gelin gibi heyecanlıydım.
156 notes · View notes
seyyahh-h · 3 months ago
Text
KADIN sustu, adına sinsi dediniz
Sanki siz melektiniz.
KADIN güldü, hafif dediniz
Sanki siz ahlakınızı kiloya vurmuştunuz.
KADIN konuştu, geveze dediniz
Sanki siz çok oturaklıydınız.
KADIN giyindi, tahrik etti dediniz
Sanki siz çarşaf giyen kadına tecavüz etmediniz.
KADIN baktı, kaşı gözü oynak dediniz
Sanki her gördüğü kadına dansöz gibi oynayan siz değilsiniz.
KADIN evet dedi, çantada keklik dediniz
KADIN hayır dedi, kendini beğenmiş dediniz
KADIN sevişti, namusun kirlendi dediniz
ERKEK sevişti, elinin kiri yıka geçer dediniz
Diye diye kadının ömrünü yediniz..
Ve ne yazıkki sizi doğuran da o kadındı,
Kadın ,çiçekti sezemediniz!!
Bunu hiç bir zaman anlamak istemediniz...‼️
Tumblr media Tumblr media
10 notes · View notes
aynodndr · 11 months ago
Text
Tumblr media
LÜTFEN DİKKAT
OKUMANIZDA FAYDA VAR.
Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı ve mesajı gönderen kişiyi görünce, ekranın karşısında kala kaldım.
Mesaj yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı.
Tekrar şaşkınlıkla saate baktım.
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?
Onu sosyal medyada arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?
“Merhaba kızım.” dedim. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”
“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”
Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı.
Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı.
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti.
“Annen baban neredeler?”
“Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”
Bu sefer de ben sustum bir süre.
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce.
“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”
“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki. Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”
Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum.
Adını hatırlamıyorum. Bir yazardı sanırım. Şöyle demişti.
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı.
Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?
İyi de,
Ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı.
Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi.
O kızların gözlerini hayal ettim.
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm.
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu.
Ya bu kız da…
“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”
Sözümü kesti.
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”
“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”
Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi.
Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık.
Sonra bir haber alamadım.
Baktım hesabını da kapatmış.
Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var.
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır.
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar.
Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon, bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar.
Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar.
Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız?
Kimse bilmiyor.
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor.
N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme..!🙏🙏💖💖
Yadigâr Gidici
7 notes · View notes
vazgectimwagnerden · 2 years ago
Text
günlük.
n.’ye çıkışta iki bira içelim diyorum. önce evet diyor, sonra hayır, öğrencilerine online ders anlatması gerekiyormuş. offline anlatsan da senin orada gerçekten bulunmadığını anlayamayacaklar diyorum. postmodern zamanlarda yaşıyoruz, bir ekrandan izleniyorsan aslında senin gerçekten kim olduğunun, ne olduğunun, nerede olduğunun ve ne zaman bulunduğunun bir anlamı yok. hayır diyor, dersi anlatmam lazım, öğrencilerim bir gün büyük odyometristler olacaklar -ve benim kulak çınlamama bir çare mi bulacaklar? diye kesiyorum.. hayır diyor, sanırım bulamayacaklar.
nihayet yeni bir ray bradbury kitabı okuyorum. 1 haftada ancak 50 sayfa okuyabilmişim. çünkü artık metroda daha az kitap okuyor, daha çok müzik dinliyor ve daha çok insan yüzü izliyorum. bu benim şımarıklığım, olsun.
şimdilik kitapta iki yeri  işaretlemişim. birincisinde yazar şöyle diyor: “başlangıçlarında her şey iyidir.
ama insanlık ve küçük kasabalar veya büyük kentlerin tarihinde... sonun iyi olduğu nadirdir.”
bce. “bu cümleyi ezberle(sen iyi olur)”. ne zaman büyük, coşkulu ama finalinde seni dinleyenlerin heyecanlarını darmadağın edecek bir konuşma yapman gerekeceğini bilemezsin.
kitapta not ettiğim ikinci bölümde kitabın kahramanı (elbette şimdilik “ben”) bir dedektif ile konuşuyor. dedektif ona şöyle soruyor:
de bakayım evlat. hayatında herhangi bir şey geldi mi başına?
herhangi mi?
evet, herhangi bir şey. büyük, küçük, orta boy. herhangi bir şey. hastalık, tecavüz, ölüm, savaş, devrim, cinayet gibi.
annemle babam öldü.
ecelleriyle mi?
evet. ama bir keresinde bir soygunda amcam vurulmuştu.
vuruluşunu gördün mü?
hayır ama-
görmediysen sayılmaz.
.
hayatta benim başıma herhangi bir şey geldi mi diye düşünüyorum.. vay canına. bana bu soruyu soracak bir dedektifi sorduğuna pişman edebilirdim. hey diyorum, bu kitabın kahramanı gerçekten çok toy. 
.
o bahsedilen iki birayı kendi başıma içerken n.’ye mesaj atıyorum. şu senin almanca konuşan fizik öğretmeni yine yan masada içiyor. almanca konuşuyor, muhtemel ki bir alman. arkadaşım sizin her akşam burada ne yaptığınızı, o kağıtlara neler karaladığınızı, neler hesapladığınızı çok merak ediyor. şimdi burada benimle değil, çünkü  odyometristlere kulak çınlaması hakkında ders veriyor, ama orada bile sizin kim olduğunuzu ve wernher von braun’la bir akrabalığınız olup olmadığınızı merak etmeye devam ediyor.
33 notes · View notes
sensedim1938 · 2 years ago
Text
Dursun, Temel’e “Dün gece rüyamda sana tecavüz ediyordum” demiş. Temel şaşırmış ve biraz da kızarıp bozarmış. Temel kısa bir şaşkınlıktan sonra sormuş; “Ya ben ne yapıyordum? Gümüş kabzalı silahımı çekmedim mi, sana?” demiş.
Dursun, “Hayır, hiç tepki vermedin” deyince Temel sormuş; “Gözünün ortasına yumruk da mı atmadım?” Dursun yine “hayır” demiş. Daha da sinirlenen Temel devam etmiş; “Suratına tokat da mı atmadım, yüzünü gözünü de mi cırmalamadım?”
Dursun yine “Hayır” anlamında kafasını sağa sola sallayınca, Temel başını önüne eğmiş ve “O zaman biz hakkettuk” demiş.
13 notes · View notes
adam-slx · 1 year ago
Text
ahlak üzerine bir deneme-1 (okuma süresi yaklaşık 2 dakika)
Elimizde kötülüğü ölçecek bir aracın var olması iyiliği tersinden ölçecek bir araç olduğu anlamına gelmez.
Diyelim elimizde zeka geriliğini gösteren bir test varsa, bunu ileri zekayı ölçmek için kullanamayız. IQ testlerinde düşük puan alan insanlara zeka geriliği teşhisi koyabilmek, yüksek puan alanların ileri zekalı olduğu anlamına gelmez. İleri zekalılık birtakım testler geçmekten daha başka bir şey gerektirir ve varsa ibda edilen eser sayesinde ortaya çıkar. Bu da sadece zeka ile değil, daha çok çalışma ve imkan bulmakla ilgili bir durum. Albert Einstein ve Alan Turing'in ikisinin de ileri zekalı olduğunu söyleyebiliriz, ancak Turing Einstein'ın veya Einstein Turing'in uğraştığı problemlerle uğraşsaydı devrim yapabilirler miydi? Muhtemelen hayır. Bu sebeple üstün zeka bir gerek olsa da yeter gibi görünmüyor. Hemen hemen anlamsız bir ölçü.
Benzer bir durum ahlak alanında da var. Ahlaksızlığın ve kötülüğün ne olduğunu bilmek bize ahlaklılığın veya iyiliğin ne olduğunu göstermez. Üzerinde ittifak etmenin kolay olduğu tecavüz kötülüktür gibi bir ölçüden, cinsel ilişkiden daima uzak durmak iyiliktir sonucu çıkmaz. Cinayet kötülüktür üzerinde uzlaşabiliriz, ancak bundan insan üretmek iyiliktir sonucunu çıkaramayız. Bir şeylerin iyilik olması için, kötülüğün zıddı olmasından başka kriterler de taşıması gerekir.
İyiliklerin hemen tamamı üstün zeka gibi belli bir hedef ölçüsünde iyilik anlamına gelir. Einstein'ın zekasının her alanda işe yaramaması gibi bir fiilin kötülük olmaması iyilik olduğu anlamına gelmez. İyilik olması için bir yerde hangi dünya, hangi yaşam biçimi, hangi mesele için iyilik? sorusunu cevaplamak gerekir.
İnsanların çoğunun kötülük konusunda ortak bir fikri var. Neyin kötülük olduğunu anlatmak için fazla uğraşmayız. Ancak iyilik üzerinde o kadar kolay uzlaşılabilir bir mesele değil. Siyasetin de devletin de hedefinin kötülüğü engellemek olması gerekir (soru işareti), daha küçük, birbirini tanıyan ve benzer bir hayat tarzı için yaşayan insanların derdi olmalıdır.
4 notes · View notes
dizyarasi · 1 year ago
Text
+ Gitmedin, bir adamı vurdun!
- Bana tecavüz edene çiçek mi uzatsaydım?
11 notes · View notes
aylinxkaryeli · 1 year ago
Text
"Hayır dinle beni yaş on yedi..."
"Dönme,dolap dönme!"
"Gülmek günahsa melekler senin için cenneti terk etsin Karaca..."
"Abim benim için değil sevdiği kadına kıyamadığı için gelmişdi "
"Bir sigara 400 derecede yanar Karacanın göğsü küllük değil"
"Annemin üzerine kimse benzin dökmedi Karaca,annem saklanmak için varilin içine girdi. Dışarı çıksa ölecekdi, içeride kalsa zehirlenecekti. Yaşamayı seçti üzerine çakmak atılacağını bilemedi."
"Karaca lütfen benimle gel..."
"Kış güneşimisin sen?"
"Yanmışlar bende kestim."
"Ben hep sana güvendim Kunt. Ama sen benim o sarsılmaz sandığım güvenimi canımdan söküb aldın."
"Ben kadere inanmam Karaca. Zaten böyle kader olmaz olsun. Ama demiştim ki bir kere daha çık inanacağım. Keşke sen çıkmasaydın."
"Sen hamile kalsan Kunt abime söylermiydin. Sorduğum soruya bak tabi söylerdin çünki abim manyak mutlu olurdu"
"Sende babandaki yürek varmı? Sevdiğin kadın acı çekmesin diye vurabilirmisin onu?"
"Annem artık beni hatırlamıyor Karaca değil Ayşegül"
"En yakın arkadaşım, Nişanlım,sevdiğim adam, geçmişim hepsi sahte"
"Babamın aslında her kesin iğrenerek baktığı bir pislik olduğunu öğrendim"
"Verdiği yüzüğü boynumda taşıdığım Esved,komada"
"17 yaşımda taciz, hakaret tecavüz edildim."
"Kadına kimse yardım etmez sokakta"
Tumblr media
5 notes · View notes
filozofumsu1i · 2 years ago
Text
Evet bende çok takdir etmiyorum sokakta aç ölen hayvanları,insanları. Depremde yıkılan o evleri yanan ormanlarımızı, tecavüze uğrayan genç kızlarımı. Öldürülen kadınları. Ama bunların bi çaresi bi kuralı olduğunu yaratıcımız bize gönderdi! Neden uymuyoruz. Nefsimize ağır geliyor diyemi. Hepsinin hepsinin ortadan kalkması için bir yolumuz var var ama doğru düzgün şekilde öğrenmeyip bilmediğimiz için kötü sanıyoruz. Halbuki nefsimize rahat gelmesede bi kabullensek bakım bakalım nasıl refaha ereceğiz. Her şey zihniyette başlıyor sen kendini değiştirmezsen başkaları asla değişmez. Yargılamadan öfke kusmadan karşımızdaki bireyi saygıyla dinlemeyi bilirsek sorun ortadan kalkıcak. Allah diyor ben demiyorum. Seni yaratan seni özel kılan yaratıcın diyor. Hoş her şey zıttıyla güzeldir ya iyilik olmasa kötülük kötülük olmasa iyilik olmaz. Ama irade sahibi sen bunuda değiştirebilirsin. Kendi fıtratından gayrı iş yaparsan Allah ne yapsın? İki cins dışında başka bir şey oluşturursan allah ne yapsın? Sen çamaşır makinasını kuralıma göre yıkmazdan ne kadar hayatı uzun ömürlü olur ve içeridekiler temizlenir bir düşünün! Sen eğer hayır ben 100kg değil 200kg eşya yıkıyacağım desen ve yıkasan zamanla makinan bozulsa bu makinanın suçumudur senin mi? Düşünmek lazım. Hatayı karşı tarafta veya yaratılışında ararsan öfke ve nefretten başka bir duyguya sahip olamazsın. Sevgi merhamet vicdan bu duygular güzel şeyler. Neden körelttik. Neden ailemizle sevgi sözcükleri kuramaz olduk. Neden mutlu olamadı bu aileler gençler! Çünkü kuralları unuttuk 100kg atmak yerine 200kg attık makinaya. Duyguları hor gördük. Ama birileri uyanık ki bu kuralların olduğu bir devleti toplumu ve aileyi kimse yıkamaz anladılar bu sefer içten vurup sosyolojiyi dini yıkmaya çalıştılar ve başardılar. Şimdi söyleyin cahil kim aceba. Elin batılısı akıllı ey dostlar. Batı batı dedikte bak kendi toplumumuzun normlarından ayrılıp saparsak işte olacağı budur… Sonumuz hayrola. Saygılarımla sevgilerimle🙏💙
2 notes · View notes
marti-livingston · 2 years ago
Text
Sahura kalkma planı yapmışım erkenden uyumak için yatağa giriyorum hop birden etraf insan kaynıyor bangır bangır konuşuyor. Sonra bir bakmışsın sahur vakti gelmiş. Sahur yapıyorsun yatağa geçiyorsun hop hoca sela veriyor, sela bitiyor yarım saat sonra ilahi okuyor. Hoca ilahileri sigara içer gibi okuyor. Sanki biri bitmeden diğerini yakıyor. Hoca ayaklı Spotify ilahi playlisti sanki. Repertuvarında geniş, oku oku bitmiyor! Sayın hoca kardeşim istersen sen ilahi okumayı boşver et, bir beyin fırtınası yap istersen. Acaba ilahi caiz mi?
Bence hoca efendiyi sahurdan sonra uyku tutmadı. Dedi ki madem ben uyumuyorum bu münafıklarda uyumasın! Oruç tutmayanları da kaldırayım… Hayır sıkı sıkı tutuyoruz da, neden kurunun yanında aç susuz ve uykusuz bizde yanıyoruz? Hani her koyun kendi başına çevirme olacaktı? Neden bizleri de aynı şişe takıyorsun. Yarım saat sonrada imsak. Birde içten bir sabah ezanı patlatırsın, tabii ezan ile birlikte bizim östaki borusuna rızasız seks… Resmen tecavüz… Neyse ki hoca diyanetten iyi bir abimiz, iyi bir abi indirimi mutlaka alır… Ayrıca ben mağdur ile benim arama hoparlör koydum, arada hoparlör vardı diyip iyi hoparlör hal indirimi de alabilir…
2 notes · View notes
beyzben · 16 days ago
Text
katilin kim olduğunu hala çözememiş olduklarına inanamıyorum ya. gerçekten kurbanlar arasındaki ortak şeyi görememek için KÖR OLMAK LAZIM. kitabın bitmesine daha üç buçuk saat var.
spoiler!!
Tess Gerritsen'ın cerrah kitabından bahsediyorum. öldürülen üç kadın da daha önce tecavüze uğramış. bunlardan ikisinin tecavüze uğradıklarını ailesi bile bilmiyor. yalnızca bir tanesi olay sonrası hastaneye gitmiş ve tecavüz kiti doldurulmuş. diğer ikisi olayın üstünden epey zaman geçtikten sonra farklı iki kliniğe gidip HIV olup olmadıklarını öğrenmek istemiş. peki bütün bu kadınlar tacize uğradıklarını kimseye söylemiyorsa, aralarında bu tecavüz meselesi hariç hiçbir ortak yan yoksa ve hepsi farklı kliniklere gittiyse yani hiç ortak doktor, hemşire, intörn vesaire ile karşılaşmadılarsa, katil bu üç kadını nasıl seçti?
GİDİLEN ÜÇ AYRI KLİNİK DE TEST SONUÇLARINI AYNI LABORATUVARA GÖNDERDİ BİRADER. bunu nasıl anlamazlar ya. katilin bir doktor olduğu belli, lakabı bile cerrah. hastane ortamına yüzde yüz rahat erişimi olduğu da belli. yani ne bileyim. hayal kırıklığına uğradım dedektifler hakkında.
hayır zaten başarılı bir kadın olmayı kafaya takmış olan rissoli'nin de ilk fırsatta duygularına kapılması olayı var.
kitap çok sarıyor. dinlerken asla dikkatim dağılmıyor. özellikle verdiği detaylı adlı tıp bilgilerine bayıldım. ama umarım serinin devam kitaplarında daha güçlü gizemler olur. çünkü bu kitabınkini tahmin etmek için ilk 2-3 saat yetti. Rissoli ve şu aziz adamın kadınlar için olan özel kliniğe gidip Sara isimli kadınla konuştukları sahnede çözdüm. kan sonuçlarını burada alamam başka laboratuvara götürüyoruz dediğinde.
o kan sonuçları kağıdında cerrahın adı, imzası var muhtemelen. üc kadınınkinde de.
ne olacak da birden aydınlanıp anlayacaklar acaba.
umarım daha fazla masum zarar görmeden önce anlarlar.
0 notes
adl1bbed · 2 months ago
Text
Bölüm 40: Lu'ların ikinci oğlu, biriken hıncını iğrenç sözcüklere vurur
Uyarı: Bölümün sonlarına doğru bir yan karaktere yönelik tasvir edilmemiş tecavüz
"Qi Yan."
Qi Yan sesi duyduğunda ürperdi. Kalbindeki şaşkınlık hissini bastırdı, "Ekselansları?"
"Gel ve yatakta uyu. Beni malikâneye kadar taşıdığın için teşekkür olarak kabul et."
"Bu kul kanepede de uyuyabilirdi..."
"Battaniye olmadan nasıl uyuyacaksın? Hadi! Yoruldum."
"Anlaşıldı."
Qi Yan elini kaldırıp iki kez etrafı yokladı. Nangong Jingnu kendi isteğiyle Qi Yan'ın elini tuttu: "Hadi gidelim."
"Teşekkürler."
İkisi sekiz-adımlık yatağa girdi. Nangong Jingnu yatağın iç kısmına uzandı: "Sadece uyuyacağız." Ağzından çıktıktan sonra kurduğu cümlenin kulağa tuhaf geldiğini hissetti, bu yüzden arkasını dönüp Qi Yan'a sırtını çevirdi.
"Anlaşıldı." Qi Yan ses çıkarmadan yatağın uç kısmında yatıyordu. Sekiz-adımlık yatak çok büyüktü, aralarındaki mesafe en az iki insanın sığabileceği kadar vardı.
Hemen sonra, Nangong Jingnu'nun düzenli nefes alışları duyulur oldu. Şu ana kadar dayanmakla çoktan sınırına ulaşmıştı.
Fakat Qi Yan'ın iç dünyası ıssız bir yer gibiydi. Olan uykusu da dağılmıştı.
Çimenli Ovalar halkı doğuştan gelen keskin duyulara sahip olurdu ve Qi Yan'ın algısal hassaslığı ortalamanın daha bile üstündeydi.
Wei Krallığı'na adımını attığı andan itibaren her hamlesini büyük bir dikkatle yapmıştı. Her an tetikteydi. Fakat, Nangong Jingnu'nun yanına yaklaştığını fark etmemişti!
Böyle bir şey sadece anne babası, Xiao-Die ve Bayin ile birlikteyken yaşanabilirdi...
Hayır! Kesinlikle bundan değildi. Yalnızca düşüncelerine fazla odaklanmıştı.
Odanın içi zifiri karanlıktı. Pencerenin dışındaki kızıl saray feneri insanın gözünü alıyordu.
Nangong Jingnu'nun dileğini söylediği anki görünüşü zihninde parladı: ölmekten çok korktuğun için, senin için de bir dilekte bulundum...
Kalbindeki iğne boyutundaki yaradan bir kez daha taze kan sızdı: yaşlı haydut Nangong, dokuz oğlu, üç kızı; bunların hepsinin hayatı bile Chengli kabilesi kralının ailesinin canlarına denk değildi. Bu insanların bir tanesini bile sağ bırakmamalıydı!
İntikam düşünceleri hiç bu kadar alevlenmemişti. Fakat etkileşimleriyle geçen zamanda, ne zaman dur durak bilmeden Nangong Jingnu'yu kandırmak için planlar yapsa ve ondan karşılık olarak içtenlik ve güven görse, göğsü ölümüne sıkışıyor gibi hissediyordu!
Qi Yan Nangong Jingnu'nun ona tepeden bakmasını ve bir köle gibi muamelede bulunmasını tercih ederdi.
Ve bunlara rağmen, şu anki konumu onun içtenliği ve güvenini kazanmasını zorunlu kılıyordu.
Kararını çoktan vermişti. Geri dönüş yoktu.
"Ekselansları?"
Cevap yoktu.
Qi Yan battaniyeyi sımsıkı kavrarken yüzünde önüne geçilemeyen ve sessiz bir gülümseme belirdi.
Ekselansları, seni kendi ellerimle öldürmeden önce, en içten şekilde ilgileneceğim.
Qi Yan son derece zeki olduğundan, elbette bu şekilde düşünmesinin nedenini de anlamıştı. Düşmanının kızına acımaya, hatta... 'hayatını bağışlamayı' düşünmeye başlamıştı.
Ailesine ve Çimenli Ovalar'a karşı duyduğu vicdan azabı ile suçluluk duygusu kalbini parçalara ayırıyordu: böylesine bir his, affedilemez bir günahtı.
Wei Krallığının kölesi yapılan, paçavra gibi görülen, karınlarını doyuramayan halkı. Her gün en eziyet verici işleri yapmak üstlerinin umarsız dayaklarına katlanmak zorundalardı. Eğer döverek öldürülecek olurlarsa, bu insanlardan hiçbir götürüsü olmazdı. Cesetleri toplu mezarlara atılırdı. Kimse onları gömmezdi...
Yenmemeleri dışında, Wei Krallığındaki Çimenli Ovalar'dan olan insanların konumunun çiftlik hayvanlarınınkinden hiçbir farkı yoktu.
Qi Yan köle yapılan halkından insanların sıralar hâlinde önünde dizildiğini görebiliyordu. Ölü kehribar gözleriyle ona bakıyorlar, sessizlik içinde onu düşmanının kızına gösterdiği 'iyi tavırlar' için kınıyorlardı.
Qi Yan'ın başı terle kaplandı. Tarif edilemez bir acıyla dolu olan ifadesiyle göğsünün sol yanına bastırdı. Fiziksel acı, içine akın ediyordu.
Cenin pozisyonuna geçti, Nangong Jingnu yanında derin bir uykudayken ses çıkarmamaya çalışarak dişlerini sıkı sıkıya birbirine bastırdı.
... ...
Kraliyet sarayı.
Nangong Rang tüm Cariyelerin saraylarını gezdi, ardından yalnız başına Ganquan Sarayı'na döndü.
Baş Cariye Hui'nin kalması için sarf ettiği çabalara rağmen Nangong Rang geceyi onunla geçirmemişti.
Bugün Yılbaşı Arifesiydi. Saray geleneklerine göre, İmparator İmparatoriçe ile uyumalıydı.
Baş Cariye Hui de ilgi çekici bir insandı. Nangong mülküne erken yaşta gelmişti, saygılı ve sağduyuluydu, hem de iki Prens doğurmuştu. Gerçekten de İmparatoriçelik için en iyi seçenek oydu.
Fakat şunu yalnızca Nangong Rang biliyordu ki kalan ömrü boyunca asla yeni bir İmparatoriçe seçmeyecekti.
O ve Ma'ların kızı gençliklerinde, Nangong ailesi sadece küçük ve bilinmeyen bir aileyken evlenmişlerdi. Ma'ların kızı görkemli Ma ailesinin meşru kızıydı. Nangong mülküne gelin gitmesi şanını düşürmesi demekti.
Nangong Rang Ma'ların kızıyla bir aile olduğunda, bölge sınavlarını daha yeni geçmiş basit bir talebeydi. İlerlemesine yardımcı olan kişi, kendi isteğiyle cömert çeyizini kullanarak onu destekleyen Ma'ların kızı olmuştu. Bugün bu yere gelmişse yarısını Ma'ların kızına borçluydu.
Peki ya sonradan gelen kadınlar? Aralarında Nangong mülkünün statüsünden dolayı evlenmemiş olan var mıydı? O henüz tanınmayan biriyken neredelerdi?
Asla başka bir İmparatoriçe taçlandırmayacaktı, meclis yetkilileri ne derse desin.
Ömrünün sonuna geldiğinde, elbet Ma'ların kızının yanına gömülecekti. İmparatorluk anıtı yalnızca ikisi, karı-kocaya ait, temiz ve sessiz olacaktı. Tıpkı gençliklerindeki gibi. Tıpkı düğün gecelerindeki gibi. Tıpkı Başbakan olacağına dair söz verdiğindeki gibi.
Yalnızca sonraki hayatlarında yine Ma'ların kızıyla evlenmeyi ve saçları ağarana kadar birlikte olmalarını diliyordu. Tek üzüntüsü Jingnu'nun bir Prens olmayışıydı. Öyle olsaydı, ortada bu kadar problem olmazdı.
Diğer kadınlar içinse, hepsi cariyeler anıtına gömülebilir ve orada birbirlerinin ardından iş çevirmeyi sürdürebilirlerdi.
Nangong Rang ciddi bir ifadeyle yatak odasına girdi. Elli bir yaşındaydı, sırtı hafiften kamburlaşıyordu.
Bildiriyi duyduğunda, Sijiu yatak odasından dışarı çıktı. Bir an sonda elinde brokar bir kutuyla döndü.
Nangong Rang'ın önünde diz çöktü: "Majesteleri."
Nangong Rang brokar kutuyu eline aldı. Açtığında içinde katlanmış ipek bir kumaş buldu. Açtı, içindekiler Nangong Jingnu'nun kraliyet ziyafetinden ayrıldıktan sonra yaptığı her hareket ve sözcüğün detaylı raporuydu.
Nangong Rang aralıklı satırları tekrar tekrar okudu, yüzünde etkilenmiş bir ifade belirdi. Bir saray fenerine doğru ilerledi ve ipek kumaşı yakıp küllere çevirdi.
"Sijiu."
"Bu hizmetçi burada."
"Jingnu ile giden saray hizmetçilerine ve araç sürücüsüne ağızlarını kapalı tutmalarını ilet."
"Anlaşıldı."
"Bundan başka... gönderilen kişilerden bir rapor geldi mi?"
"Majestelerini bilgilendiriyorum, Jingjia ilk yıl veba salgını Jin vilayetini yok etmiş. Zhenzhen Fuma'sının tüm akrabaları ölmüş. Hâlâ hayatta kalanlar olabilir, ama yerleri bilinmiyor. Araştırmayı sürdürsünler mi?"
"Qi Yan on dört yaşına girmeden önceye ait şeyler kontrol edilebiliyor mu?"
"Görünüşe göre Lord Fuma küçüklüğünde kalacak yer bulabilmek için anne babasını izlemiş. Adresleri bilinmiyor. Bundan sonra, tüm ailesi vebaya tutulmuş, ardından orman haydutlarına rastlamışlar. Fuma üst seviye yetenekleri olan ve münzevi bir hayat süren bir usta tarafından kurtarılmış ve on dört yaşına kadar dağların derinlerinde eğitilmiş."
"Üst seviye yetenekleri olan biri mi? O kişinin kim olduğunu söyledi mi? Nerede yaşıyor? Kaç yaşında, ya da erkek mi kadın mı?"
"Denilene göre bu donanımlı insan çoktan vefat etmiş. Henüz başka detaylar bulunmadı."
"Ah? Ölmüş mü..."
"Evet."
"Yarın tek başına Ayinler Kurulu'na bir geziye çık, gizlice Qi Yan'ın bahar sınavı, güz sınavı ve saray sınavındaki makalelerini getir."
"Anlaşıldı."
Saray sınavı boyunca, Nangong Rang yalnızca aristokrat ailelerden gelen çocukların birkaç makalesini yakından incelemişti. Basitçe el yazısı bir miktar daha güzel olanları seçmiş ve fazla düşünmeden görevlendirme yapmıştı.
Qi Yan'ın hattatlığı onlar arasında en çok göze çarpandı. Nangong Rang Qi Yan'ın makalesine yalnızca bir göz atmıştı. Jin vilayetinden geldiğini gördüğünde, onu Çiçeği Arayan olarak atamıştı.
Jin vilayeti doğal bir felaketle yok olmuştu. Halk, Jin vilayetinden kalan insanlara acırdı. Jin vilayetinden bir talebenin ilk üçe girmesine izin vermek insanların kalplerinde yer ederdi.
Qi Yan geçit töreni esnasında görgü kurallarını çiğnediğinde, Nangong Rang bu genç adamın zeki biri olduğunu sezmişti. Sonrasında, Lu Quan Chionglin ziyafetinde üzerinde bir baskı oluşturmuştu. Sevgili kızının iyiliği için, gelen oka siper olarak Qi Yan'ı aradan çekip almak zorunda kalmıştı.
Bugüne dek, Nangong Rang şöyle düşünüyordu: Lu ailesinin icabına baktığında sezdirmeden Qi Yan'ın ölüm emrini verirdi. Kadınlar erkeklerden farklıydı; sevgili kızı için en iyi kocayı bulmalıydı.
Fakat Nangong Jingnu'nun Qi Yan için bir dilekte bulunduğunu ve onun sırtında taşınırken ağladığını yazan raporu okuduğunda, fikrini değiştirmişti.
Nangong Rang Sijiu'nun yardımıyla uzandı, ardından Sijiu yatak takımını getirmek üzere yatak odasından çıktı. Odanın dışına kendi şiltesini serdi.
Artık çok yaşlanmıştı. Geceleri korumalık yapmak gibi meseleler kesinlikle diğer hadımlara bırakılmalıydı, fakat o bunu büyük bir sadakatle yıllar boyu yapmıştı.
O sırada, Nangong Shunu yıkanmayı bitirmiş ve kendi yatak odasına dönmüştü. Girişte asılmış canlı kızıl renk feneri gördüğünde kalbi tekledi!
Prenses'in yatak odasının girişine kırmızı bir fenerin asılması, Fuma'nın çağrıldığı anlamına gelirdi. Bugün Yılbaşı Arifesiydi. Saray hizmetçilerine feneri yakmalarına gerek olmadığını söylemeyi unutmuştu...
Yanındaki Baihe'ye, "Fuma şu an sarhoş. Bugün feneri yakmanıza gerek yok," dedi.
Baihe saygıyla eğildi, ardından cevapladı, "Ekselansları, Fuma çoktan yatak odasında bekliyor."
Nangong Shunu duruşunu dikleştirdi, fakat gerginlik dolu hareketleri ona ihanet etti.
Lu Zhongxing hezimete uğramıştı. Komutanlık mülkü hiçbir zaman Zhenbei General malikânesi ile iyi geçinmemişti. Ziyafet sırasında, halktan biri olan Shangguan Wu ondan lafını esirgememişti.
Buna rağmen, başını eğip onu 'bacanağı' olarak çağırması gerekmişti. Nangong Sunu'nun büyümüş karnını ve Nangong Jingnu ile Qi Yan'ın nasıl ziyafetin yarısında el ele oradan ayrıldığını gördüğünde, Lu Zhongxing'in gözü dönmüştü.
Wei Krallığı Lu ailesine borçluydu. Lu mülkünün meşru oğlu olarak geleceği ve potansiyeli sınır tanımamalıydı. Fakat tüm kariyeri bu kadın yüzünden sonlanmıştı. En nefret uyandırıcı olan ise, daha onun tadına bile bakamamıştı!
Lu Zhongxing yatak odasının kapısı açıldığında başını kaldırdı. Kanlanmış gözleriyle Nangong Shunu'ya baktı.
Zaten doğuştan gelen üst seviye bir güzelliği vardı. Rüzgâr estiğinde söğütlere dayanması da son birkaç günde biraz daha zayıfladığının kanıtıydı. Ona baktıkça, Lu Zhongxing'in kalbinde bir alev yükselmeye başladı.
Yatağın başlığına tutunarak destek aldı, ardından elini salladı: "Hepiniz dağılın, bu gece başka kimsenin gelmesine gerek yok."
Nangong Shunu dondu. Arkasındaki tüm saray hizmetçileri gerisin geri çıkmıştı.
Yatak odasının kapıları arkasından kapandı. Lu Zhongxing sendeleyerek ona doğru geldi. İstilacı ve baştan aşağı süzen bakışları vardı, sanki onu canlı canlı yemek için sabırsızlanıyor gibiydi.
Nangong Shunu geriye bir adım attı. Dirayetli görünmek için kendini zorladı: "Fuma sarhoş, erkenden dinlenmek en iyisi olur."
Lu Zhongxing'in yüzünde uğursuz bir gülüş belirdi, ardından adım adım yaklaştı.
Nangong Shunu bir kez daha geriledi, fakat Lu Zhongxing kolunu yakaladı.
"Ah!"
Lu Zhongxing bir askeri yetkiliydi, bu yüzden Nangong Shunu'nun ince kolunu ölümüne sıkacak şekilde tutması kolay olmuştu. Nangong Shunu acıyla nefesinin kesilmesine engel olamadı.
Lu Zhongxing bir an sonra Nangong Shunu'yu çekip kollarına aldı, küstahlıkla belinin arkasını iki kez sıktı. Kafasını Nangong Shunu'nun boynuna gömdü ve derin bir nefes çekti: "Böyle geç bir saatte banyo yapman, kocanın bu gece seni gerçek bir kadın yapacağını bildiğinden mi?"
Böylesi bayağı sözler duyduğunda, tiksinti Nangong Shunu'nun kalbinde dalga dalga yayıldı: "Fuma, edebinizi takının!" Fakat titreyen sesi gerginliğini ele vermişti.
"Edep mi? Kapıdaki kızıl fenerin asılması Prenses tarafından emredilmiyor muydu? Bu durumda edepsiz duygularla dolmuş olan açık bir şekilde Prensestir, hâlâ erdemli bir kadın rolü mü yapıyorsun?"
Lu Zhongxing kızıl fenerin Yılbaşı Arifesi için asıldığını gayet iyi biliyordu. Bir yandan, bunu kalbindeki kadınla evlenememenin verdiği nefreti kusmak amacıyla söylemişti. Diğer yandan: ziyafet sırasında 'kötü muameleye' maruz kalmıştı, fakat Nangong Shunu yalnızca soğuk bakışlarıyla izlemekle yetinmişti. Böylelikle, sarhoş olmanın verdiği cesaretle böyle aklına estiği gibi aşağılayıcı sözler sarf etmişti.
Nangong Shunu'nun ince yüzü öfkeden bembeyaz kesildi. Tüm bedeni titriyordu. Alt dudağını sert bir şekilde ısırırken ona ihanet eden bir gözyaşı gözünün kenarından süzüldü. Tüm gücüyle Lu Zhongxing'i göğsünden ittirdi, fakat askeri alanda eğitilmiş bir adama karşı, bir aracı durdurmaya çalışan bir böcekten farksızdı.
PDL yazar notu:
Bu kadarda kesiyorum, aslında olayların her bir detayı kafamda oluştu ama bu noktaya kadar yazarken bile kalbim acıyla doldu.
Shunu'nun eşleşmesi bir kadın ile olacak.
Hikaye için hazırladığım ilk temellere göre onu zorlayıcı unsurlardan geçirmem gerekiyordu. Her beden farklı olduğundan, Shunu ilk seferinde kan akıtmıyordu, ve bunun ardından gelen bir sürü olaylar silsilesi içeriyordu.
Ama bu noktaya kadar yazdığımda yüreğim devamını yazmaya elvermedi.
Aslına bakarsanız bu romanın angst içerdiğini düşünmemin nedeni şu: kitapta tamamen kötü olan karakter yok. Kötü insanların kişiliklerinin ve karakterin yapılarının fazla basit ve NPC gibi olduğu tatmin edici kitaplar yok değil. Okuyucular bu kötülerin hakkından gelindiğinde sevinir. Ama benim kitabımda, tamamıyla 'saf' olan kimse olmayacak gibi görünüyor.
Örneğin: Nangong Rang Çimenli Ovalar'ı yok etti, ama hâlâ ilk karısına karşı derin bir sevgi besliyor, ayrıca meşru kızına karşı çok iyi bir tutum sergiliyor. Bir hükümdar için böylesi bir şeyin tarihte bir benzeri daha yok ve modern çağlarda da yüksek sayılacak bir standartta.
Qi Yan'ın geçmişi kasvetli ve acı dolu olabilir, ama gerçekten kalbi kapkaranlık olmuş.
Maskeli kişinin gittiği yol 'sapkın' gibi görünüyor, ama onun hayat hikayesini kim bilebilir?
Chuntao ve Qiuju'nun ikisi de hizmetçi, Qi Yan hedef olarak neden Chuntao'yu seçti? Davranışları ve kişiliğinde 'kusurlar' olduğu için planının başarıya ulaşması daha kolay olacağından değil mi?
Peki suç Lu Zhongxing'de mi? Nangong Jingnu ile evlenseydi centilmen bir adam olacağı kesindi, yıllar boyunca onu bekledi, kendini ona sakladı, bir cariye kız bile almadı.
Suçlu Shunu muydu? Hayır. Sadece kişiliği Lu Zhongxing için uygun değil, bir Cariyeden doğmuş biri olarak edep ile ilgili konulara daha çok değer veriyor. Problemlerle karşılaştığında Jingnu kadar açık fikirli olamıyor, bu yüzden de Lu Zhongxing'i asla affetmeyecek, yani bu evliliğin kaderi acı bir şekilde sonlanmaya mahkum.
Eğer bu kitapta gerçekten masum biri varsa, o kişi büyük ihtimalle Xiao-Die'dir.
Nangong Jingnu'nun iyi yönleri ve kişiliği şu anlık en sevdiğim. Her yönden ilgi ve sevgi görmüş meşru kız evlat olan Nangong Jingnu bir yana, çocuklara babalarının borcunu ödetmek uygunsuz değil mi? O günahı, bedeninin her zerresinde taşıyor. Tıpkı şirketlerdeki gibi, uyum ve düzeni miras aldığında sorumlulukları da almalısın. Bu benim tuhaflığımdan mı kaynaklı bilmiyorum ama, kalemimin altındaki karakterlerin kişiliklerine çok saygı duyuyorum. Onların(kadınlar) kafamdaki yapıları tamamlandığında, kalbimde eşit muamele görmeyi hak eden arkadaşlar gibi oluyorlar. Ayrıca, karakter yapıları tamamlanmış olanları yazarken kişilikleri ve seçimlerine saygı duyarak yazıyorum. Büyük karar anlarında, tanrısal bakış açısını bir yana bırakıp kendimi onlar olarak düşünerek ve hayat anlayışlarını vs. göz önünde bulundurarak bir karara varacağım. Kesinlikle okurların taleplerini karşılamak için hikayede bir şeyleri zorlamayacağım.
Bu yüzden lütfen bazı şeyleri, Shunu'nun geleceği için oluşan ilk fikirlerime saygı duymalı mıyım gibi, düşünmem için bana bir gün verin. Ama bundan sonra nasıl gelişmeler yaşanırsa yaşansın, kendi ölçülerim var. Olaylar böyle geliştiğinden, edebi açıdan bir endişem de yok.
Bu roman için çok fazla emek veriyorum, gerçekten çok fazla.
0 notes