Tumgik
#tecavüze hayır
dizyarasi · 1 year
Text
+ Gitmedin, bir adamı vurdun!
- Bana tecavüz edene çiçek mi uzatsaydım?
7 notes · View notes
Text
Karımla Yapamadığım Grupseks! (Güney 31 Y., Kastamonu)
Selam seks hikayesi sevenler, ben Güney. 31 yaşındayım. Seks'e hep çok düşkün olmuşumdur. En büyük hayalim ise grupsex yapmaktı, özellikle de karımla, yani karımı başka bir erkekle birlikte sikmekti. Karımla bu konuda çok konuşmamıza ve fantazi yapmamıza rağmen, karım reelde buna yanaşmadı.
Sosyal medyada farklı isimde bir hesap açıp, internette insanlarla sohbet etmeye başladım. Benim gibi, karısı grup istemeyen bir sürü erkek olduğunu gördüm. Genelde tek seferlik sohbetler oldu, ama birisiyle uzun zaman sohbetimiz devam etti. Adı Burak idi. İstanbul'dan. Önce evli olduğunu söylemişti. Zamanla sohbetimiz ilerleyince, karısından boşandığını, ama benim yaşadığım şehir olan Kastamonu'da evli bir kadınla ilişkisinin olduğunu, onunla evli bir çiftle grupsex yapmak istediğini söyledi. Karımın bu sohbetlere katılmadığını bildiği için, sadece fantazi ve resim paylaşımlı sohbetler ettik. Birkaç ay sonra, Burak, Kastamonu'daki sevgilisi (Yasemin) ile görüştüğünü, ben istersem 3'lü grup yapabileceğimizi söyledi.
Ben Yasemin'i hiç görmemiştim. Sadece Burağın anlattıklarından, kadının çok isterik ve azgın olduğunu biliyordum. Yasemin, her türlü fantaziye açık, kocasıyla sex konusunda sıkıntısı olan, 27 yaşında, türbanlı bir bayanmış. Küçük memeli ve küçük götlü, 1.68 boyunda, 50 kiloda, kumral bir kadınmış. Burak, Yasemin'le sosyal medyadan tanıştıklarını, yaklaşık iki yıldır görüştüklerini, bir kez Burağın ortağıyla Yasemin'e 3'lü yaptıklarını söylemişti. Hiç görmemiş olmama rağmen, Burağın anlattıkları Yasemin'i çok istememe sebep olmuştu. Yasemin'in sert sikilmekten hoşlandığını, sexte herşeye açık olduğunu, götten sikilmeyi ve oral sex yapmayı çok sevdiğini öğrenmiştim. Bunu okuyan her erkek, böyle bir orospuyu ben gibi arzulamıştır eminim.
Burak'la, karımın şehir dışındaki annesinde olduğu bir Pazar gününe anlaştık. Burak Kastamonu'ya geldi, buluştuk. Yasemin'i de anlaştığımız yerden arabaya alıp, evime geçtik. Yasemin türbanlı, zayıf ve hoş bir bayandı. Evde birkaç dakika havadan sudan sohbet ettik. Sonra ben odadan çıkınca Yasemin peşimden geldi ve koridorda dudaklarıma yapıştı. Bana tecavüz edercesine öpüyordu. Ben de karşılık verdim ve hemen bir elimi götüne, bir elimi memelerine attım. Elbiselerinin üstünden sertçe okşayarak öpüşüyorduk. O da boş durmuyor, pantolonumun üstünden yarağımı okşuyordu. Benim heyecanım tarif edilemezdi. Hem daha 10 dakika önce tanıştığım evli bir bayanla sevişiyordum, hem de ilk kez grup yapacaktım.
Koridorda Yasemin'le ayakta birbirimizi soyarken Burak yanımıza geldi. O da arkadan Yasemin'in kalçalarını okşamaya başladı. Sonra da Yasemin benle sevişirken Yasemin'i soymaya başladı. Yasemin pantolonumu indirip yarağımı ağzına aldı. Hiç yarak görmemiş gibi sakso çekiyordu, bu kadar isterik ve azgın bir kadını ilk kez görüyordum. Burak onu soyunca, Burak'la öpüşmeye başladı ve bana arkasını döndü. Ben de hemen küçük götünü avuçladım ve alttan amına yarağımı bir iki sürttükten sonra amına girdim. Amı oldukça sulanmıştı ve kolayca aldı yarağımı. Yasemin bir taraftan da Burağın pantolonunu indirip ona sakso çekmeye başladı. O sırada biz Burak'la göz göze geldik. Aramızda mükemmel bir orospu vardı ve ikimiz de uçmuştuk. Sexte bu kadar rahat, azgın ve hiçbir şeye hayır demeyen, tabusuz, sınırsız bir kadın var deseler inanmazdım.
Koridorda ayakta domalan Yasemin Burağın sikini yalarken bir süre amından siktim. Burak daha önce Yasemin'in götten sikilmeyi çok sevdiğini ve girerken rahat olmamı, canı yansa da devam etmemi söylemişti. İlk boşalmam bu heyecanlı ortamdan dolayı kısa sürecekti. Götünde boşalmak istiyordum. Amından çıkarıp göt deliğine yerleştirdim yarağımı ve yavaş yavaş yüklendim. Yasemin acıyla, "Ahhh! Offff!" diye inliyordu, ama hiç dur falan demedi. Ben de yüklenmeye devam ettim ve yarağımı götüne tamamen soktum. O yine Burak'la öpüşüyor ve arada da eğilip Burağın yarağını yalıyordu. Birkaç dakika götünden büyük bir zevkle siktim ve götüne boşaldım. Sonra Burak'la yer değiştirdik, Yasemin benimle öpüşürken Burak arkadan amını sikti ve boşaldı. Ayakta yorulduğumuz için sevişmeyi orda kestik. Ama gün uzundu, birer duş alıp, giyinmeden havlularla kahvaltı yapıp, biraz sohbet ederek dinlendik.
Sonra salona geçip koltukta yine öpüşmeye başladık. Yasemin iki erkeğin arasında çok rahat çok istekli idi. Böyle isterik bir kadın olamazdı. 10 kişi sikse zevkten kudurur ama itiraz etmezdi. Bu sefer koltukta Yasemin yarağımı yalarken, Burak götünü sikmeye başladı. Götündeki yarağın zevkiyle kuduran Yasemin, gözüme bakarak, beni ağzıyla uçuruyordu. Bu pozisyon karımla en çok yaşamak istediğim pozisyondu. Ben karımın ağzına verirken, bir başka erkeğin de karımı sikmesiydi. Bunu karımla yapamamıştım, ama Yasemin'le harika bir grup yapıyorduk.
Sonra Yasemin, ben yatarken yarağımı amına alarak üstüne oturdu, Burak ta sırtını öperek götüne girmeye başladı. Tost yapmıştık Yasemin'i. Orospu o kadar zevk alıyordu ki, inlemelerini ve bağırmalarını komşular duymasın diye dudaklarını öpmeyi bırakamıyordum. Memeleri de ufak olmasına rağmen uçları fındık gibi ve sertti. Memelerini avuçluyor ve uçlarını parmaklarımın arasında sıkarak canını yakıyordum. Bu onu daha da kudurtuyordu. Biraz sonra Burak Yasemin'in götüne boşaldı. Ben de amından sikmeye devam ederken, Yasemin gözüme bakarak sanki delirmiş gibi sarsılarak ve inleyerek orgazm oldu.
O ince çıtı pıtı kadının böyle değişebilemesi beni çok şaşırttı. Orgazm olurken resmen gözleri kaymış, kendini kaybetmişti. Ben de birkaç dakika sonra amına patladım. Korunduğunu bildiğim için amına büyük bir zevkle boşaldım. Burak yol yorgunu olduğu için dinlendi. Biz Yasemin'le banyoya gittik. Onu kendi ellerimle her yerini okşayarak yıkadım. Dudaklarını da kemiriyodum resmen, tabii kaltak ta benimkini. Önümde çöktürüp suyun altında verdim ağzına. Beni yalayarak boşaltacaktı. Tam boşalırken ağzından çıkarıp, ilk kez bir kadının suratına 31 çekerek boşaldım. Üçüncü kez boşalmama rağmen bayağı bir sperm fışkırmış, yüzüne gözüne saçlarına dağılmıştı. Yasemin'in çok zevk aldığı belliydi.
Dinlenirken sohbet ettik gün boyu. Kocasının seks yapmayı sevmediğini, hiç sikmese aklına gelmediğini anlattı. Ama o çok azgındı. Zaten kocası yeterince sikse bile, ben onun tek erkekle doyabilceğini düşünmüyordum.
Sabah 8:00'de buluşmuştuk ve Yasemin eve akşam 17:00'de dönmek zorundaydı. O saate kadar evde çıplak dolaştık. Mutfakta, banyoda, salonda... dinlendikçe oynaştık, seviştik ve sikiştik. Burak'la beraber tost yapmadık bir daha, ama üçümüz beraber girdiğimiz duşta da tek tek sikiştik. Hayatımda hiç bu kadar azgın olduğumu hatırlamıyorum. Yasemin'in her deliğini defalarca siktim, 6 defa boşaldım. Onlar gittiğinde de yorgun ve mutlu bir şekilde, yaşadığım rüya gibi günü düşünerek ve bir gün karımı da Tost yapabilmeyi hayalleyerek uyudum :)
[Güney]
205 notes · View notes
katranl · 4 months
Text
hanımefendi ol, dediler. eteğin çok kısa, gömleğin çok kısa, tenini gösterme, kapan, birazını da hayal gücüne bırak. seksi ol, çekici ol, o kadar da kışkırtıcı olma, sen kaşındın. siyah giyin, topuklu giyin. fazla şıksın, fazla paspalsın, kendini iyice salmışsın. hanımefendi ol, dediler. fazla şişman olma, fazla zayıf olma. yemek ye, zayıfla, bu kadar fazla da yeme. salata söyle, karbonhidratı kes, tatlıyı es geç, diyet yap. tanrım, iskelete dönmüşsün, biraz yesen ne olur ki! bir deri bir kemik kalmışsın, hasta gibisin. kadın dediğin tuttun mu ele gelecek. sıfır beden ol, eksi beden ol. hanımefendi ol, dediler. doğal görün. fazla kasıyorsun, biraz abartıyorsun. kimse abartıyı sevmez. hanımefendi ol, dediler. makyaj yap, elmacık kemiklerini ortaya çıkar, eyeliner çek, kaşlarını doldur, kirpiklerini uzat, dudaklarını boya. pudrala, kızart, karart, parlat. saçın fazla kısa, saçını boya ama mavi yapma! öylesi doğal olmaz. genç görün, yaşlı çirkindir. hanımefendi ol, dediler. kendini kurtar, saf ol, aşüfte olma. azize olma, bu kadar kasma, biraz yüzün gülsün. havalı kız ol, diğer kızlara benzeme. hanımefendi ol, dediler. yüksek sesle konuşma, çok konuşma, göz korkutucu olma. niye bu kadar mutsuzsun? dırdır etme, patronluk taslama. bu kadar duygusal olma, ağlama, bağırma, küfretme. acıya katlan, şikayet etme. hanımefendi ol, dediler. tecavüze uğrama, fazla içme, tek başına yürüme, geç saatte çıkma, öyle giyinme, sarhoş olma. yabancılara gülümseme. gece çıkma, kimseye güvenme. evet deme, hayır deme. sadece hanımefendi ol, dediler.
#`
25 notes · View notes
meineee · 4 months
Text
Hayır kedişler köpüşler sokakta yaşamaz, uyutulurlarmış. Hayır kadınlar çocuklar hayattan göçmez, tecavüze uğrayıp öldürülürlermiş.
20 notes · View notes
sexcxsblog · 2 years
Text
ACIMADAN SİKTİ-1
Ben 18 yaşında bir kızım yani kızdım. İstanbul’da yaşıyorum. Büyük göğüslü büyük götlü ama minyon tipli biriyim. Şimdi size nasıl bozulduğumu ve sonrasında neler yaşandığını anlatıcam. 17 yaşında sıradan bir düz liseye gidiyordum. Çok fazla keko çocuk vardı. Sınıfımızda Erman diye bir çocuk vardı. Uzun boylu kaslı herkesin ondan çekindiği biriydi. Ama çevresi çekinmezdi. Bu çocuk aşırı sapık ve azgın biriydi. Derse eğilen hocaların götüne bakar yarrağını okşardı. Kimseden de çekinmezdi. Sınıf onu kendi haline bırakır onun bu hallerine kulak asmazlardı. Durum benim için aynı değildi. Onun bu sapıklığı azgınlığı benim hoşuma giderdi. Bi keresinde arka sırada yanına oturdum. Lafladık aslında muhabbeti kötü değildi. Ama gözleri benim ya göğüslerimde ya da bacaklarımdaydı. Ders başladı. Bacak bacak üstüne atmış dersi dinliyorum. Erman da gizli gizli bacaklarıma bakarak yarrağını okşuyordu. Göz ucuyla baktığımda yarrağı bileğim kadar kalın ve baya da uzundu. Şaşırmıştım bu yaştaki çocukta nasıl böyle bir yarrağa sahip olurdu. İçim bi hoş olmuştu. Derste olmasak o koca yarrağını ağzıma alır sakso çekerdim. Ama her şeyin bir yeri ve zamanı vardı. Kanka ayağına sürekli sırnaşıyor firikik vererek onu azdırıyordum. Hatta keşke bana tecavüz etse de koca yarrağı ile bakire amımı bozsa diye. Günler bu şekilde geçip gidiyor. Ermanla daha da samimileşiyorduk. Artık hafta sonları da konuşuyorduk. Evde olduğum için daha açık şeyler giyip fotoğraf atıyordum. Genellikle içimin belli olduğu şeyler giyiyordum. Beyaz kıyafetler daha belli ediyordu. Erman ise normal fotoğraf atıyordu bana. Onunla takıldığımı gören herkes tekin bir çocuk değil o der ben de hayır ya tanısan sende seversin diyordum. Ama bende biliyordum tek derdinin am olduğunu. Aşırı hoşuma gitmişti bu huyu. Bana tecavüz etmesini sikip sikip kullanmasını amımı da götümü de döllemesini istiyordum. Tabiki bunların hiçbirini kimseye yansıtmıyordum. Aylar geçti sömestir tatili geldi. 1 aylık tatil için bir sürü planım vardı. Annem ve babam yurt dışında işleri vardı okullar tatil olur olmaz gitmişlerdi. Fırsat bu fırsat bende ermanın altına yatabilirdim. Aradım onu dedim böyle böyle gelsene buraya bizimkiler yok bana eşlik et diye o da tamam dedi. Hava soğuktu ama bizim ev alttan ısıtmalı olduğu için ben açık giyinirdim. Göğüslerim fırlayacak gibi gösteren badimi ve altıma kısa beyaz bir kumaş şort giydim. Götümün yarısı dışardaydı. Her şey yolundaydı. Gerdeğe girecek gelin gibi heyecanlıydım.
152 notes · View notes
Text
Farkında mısınız bilmiyorum ama ben bu çağın insanı değilim diyen insan sayısı gün geçtikçe artıyor. Peki bunun sebebi yine bizler değil miyiz? Sorumsuz davranıyoruz ,her şeyi anlık halletme çabasındayız ve ileriye yönelik doğru düzgün şeyler yapmadığımız için hep bunlar oluyor. Bunlara verecek birçok örneğim var mesela yaşadığımız bu depremler ve sonrasında yaşanan büyük yıkımlar..Depremler hep ama hep tekrarlıyor ama biz ne yapıyoruz anlık düşünüyoruz ve binaları hep sahte işe yaramaz malzemelerden yapıyoruz bu yüzden da yıkımlar gerçekleşiyor ve orada sadece yıkılan binalar olmuyor, birçok bedenin hem yaşamı hemde yaşama isteği yıkılıyor. Kadın ölümleri var bir de ki hepimizin en hassas olduğu diğer bir şey bu ve bunun suçlusu olanlar gün geçtikçe azalması gerekirken daha çok artıyor neden mi? Suçlusu yine bu çağın insanları çünkü kadına tecavüz edilince müebbet hapis cezası vermek yerine bir iki yılla sınırlandırıyoruz ya da parayla her şeyden sıyrılıyorlar bu yüzden de zaten yapsak da birşey olmaz diyip ısrarla bu iğrençliklere devam ediyorlar. Onlar bunları yaptıkça daha birçok kız çocuğu ve kadın ölücek ve bizim elimizden gelen ise koca bir hiç. Protesto yapıyoruz ama dikkate alan var mı ki hayır. Eğer dikkate alınsaydı bugün bunları yaşıyor olmazdık ama hayır biz kısa giyinmeseydi kimse ona tecavüz etmezdi ona zarar vermezdi diyen sığ düşünceli zihniyetsiz insanlarlayız . Tek temennim artık bu adalet sisteminin gerçekten ismine yakışır bir şekilde adaleti yerine getirmesi için çaba sarf etmesi yoksa bu gidişle hiçbir şey düzelmeyecek.
16 notes · View notes
alhuznn · 1 year
Text
Dini eğitim veren bir yerde tecavüz olunca diğer tüm dini eğitim veren yerler kapatılsın gibi şeyler deniliyor.
X Okulda da tecavüz olsa okullar kapatılsın der miyiz , y otobüsün de taciz olsa otobüsler kapatılsın der miyiz? hayır çünkü bu durumlarda biliyoruz ki suç ne okulda ne de otobüste suç yapan kişi de. Bir mesleğe mensup biri tecavüz etse diğer her bu mesleğe mensup kişi için bunu söyleyebilir miyiz? Hayir. Çünkü bu durum o kişinin yaptığı suçtur,diğer kişilerini kapsamaz.
Aynı şekil bir dini eğitim veren yerde böyle bir durum olması,diğer her yerde olacağı anlamına gelmez. Artık birinin başı sıkışınca yurtlarda tecavüz oluyor demesi beni sinirlendiriyor. Bir yurtta tecavüz olması diğer yerlerde olacağı anlamına gelmez. Basit bir mantıkla anlarsınız diye düşünüyorum.
28 notes · View notes
aynodndr · 7 months
Text
Tumblr media
LÜTFEN DİKKAT
OKUMANIZDA FAYDA VAR.
Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı ve mesajı gönderen kişiyi görünce, ekranın karşısında kala kaldım.
Mesaj yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı.
Tekrar şaşkınlıkla saate baktım.
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?
Onu sosyal medyada arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?
“Merhaba kızım.” dedim. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”
“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”
Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı.
Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı.
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti.
“Annen baban neredeler?”
“Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”
Bu sefer de ben sustum bir süre.
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce.
“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”
“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki. Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”
Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum.
Adını hatırlamıyorum. Bir yazardı sanırım. Şöyle demişti.
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı.
Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?
İyi de,
Ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı.
Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi.
O kızların gözlerini hayal ettim.
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm.
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu.
Ya bu kız da…
“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”
Sözümü kesti.
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”
“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”
Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi.
Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık.
Sonra bir haber alamadım.
Baktım hesabını da kapatmış.
Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var.
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır.
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar.
Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon, bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar.
Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar.
Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız?
Kimse bilmiyor.
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor.
N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme..!🙏🙏💖💖
Yadigâr Gidici
7 notes · View notes
vazgectimwagnerden · 1 year
Text
günlük.
n.’ye çıkışta iki bira içelim diyorum. önce evet diyor, sonra hayır, öğrencilerine online ders anlatması gerekiyormuş. offline anlatsan da senin orada gerçekten bulunmadığını anlayamayacaklar diyorum. postmodern zamanlarda yaşıyoruz, bir ekrandan izleniyorsan aslında senin gerçekten kim olduğunun, ne olduğunun, nerede olduğunun ve ne zaman bulunduğunun bir anlamı yok. hayır diyor, dersi anlatmam lazım, öğrencilerim bir gün büyük odyometristler olacaklar -ve benim kulak çınlamama bir çare mi bulacaklar? diye kesiyorum.. hayır diyor, sanırım bulamayacaklar.
nihayet yeni bir ray bradbury kitabı okuyorum. 1 haftada ancak 50 sayfa okuyabilmişim. çünkü artık metroda daha az kitap okuyor, daha çok müzik dinliyor ve daha çok insan yüzü izliyorum. bu benim şımarıklığım, olsun.
şimdilik kitapta iki yeri  işaretlemişim. birincisinde yazar şöyle diyor: “başlangıçlarında her şey iyidir.
ama insanlık ve küçük kasabalar veya büyük kentlerin tarihinde... sonun iyi olduğu nadirdir.”
bce. “bu cümleyi ezberle(sen iyi olur)”. ne zaman büyük, coşkulu ama finalinde seni dinleyenlerin heyecanlarını darmadağın edecek bir konuşma yapman gerekeceğini bilemezsin.
kitapta not ettiğim ikinci bölümde kitabın kahramanı (elbette şimdilik “ben”) bir dedektif ile konuşuyor. dedektif ona şöyle soruyor:
de bakayım evlat. hayatında herhangi bir şey geldi mi başına?
herhangi mi?
evet, herhangi bir şey. büyük, küçük, orta boy. herhangi bir şey. hastalık, tecavüz, ölüm, savaş, devrim, cinayet gibi.
annemle babam öldü.
ecelleriyle mi?
evet. ama bir keresinde bir soygunda amcam vurulmuştu.
vuruluşunu gördün mü?
hayır ama-
görmediysen sayılmaz.
.
hayatta benim başıma herhangi bir şey geldi mi diye düşünüyorum.. vay canına. bana bu soruyu soracak bir dedektifi sorduğuna pişman edebilirdim. hey diyorum, bu kitabın kahramanı gerçekten çok toy. 
.
o bahsedilen iki birayı kendi başıma içerken n.’ye mesaj atıyorum. şu senin almanca konuşan fizik öğretmeni yine yan masada içiyor. almanca konuşuyor, muhtemel ki bir alman. arkadaşım sizin her akşam burada ne yaptığınızı, o kağıtlara neler karaladığınızı, neler hesapladığınızı çok merak ediyor. şimdi burada benimle değil, çünkü  odyometristlere kulak çınlaması hakkında ders veriyor, ama orada bile sizin kim olduğunuzu ve wernher von braun’la bir akrabalığınız olup olmadığınızı merak etmeye devam ediyor.
33 notes · View notes
sensedim1938 · 1 year
Text
Dursun, Temel’e “Dün gece rüyamda sana tecavüz ediyordum” demiş. Temel şaşırmış ve biraz da kızarıp bozarmış. Temel kısa bir şaşkınlıktan sonra sormuş; “Ya ben ne yapıyordum? Gümüş kabzalı silahımı çekmedim mi, sana?” demiş.
Dursun, “Hayır, hiç tepki vermedin” deyince Temel sormuş; “Gözünün ortasına yumruk da mı atmadım?” Dursun yine “hayır” demiş. Daha da sinirlenen Temel devam etmiş; “Suratına tokat da mı atmadım, yüzünü gözünü de mi cırmalamadım?”
Dursun yine “Hayır” anlamında kafasını sağa sola sallayınca, Temel başını önüne eğmiş ve “O zaman biz hakkettuk” demiş.
13 notes · View notes
adam-slx · 10 months
Text
ahlak üzerine bir deneme-1 (okuma süresi yaklaşık 2 dakika)
Elimizde kötülüğü ölçecek bir aracın var olması iyiliği tersinden ölçecek bir araç olduğu anlamına gelmez.
Diyelim elimizde zeka geriliğini gösteren bir test varsa, bunu ileri zekayı ölçmek için kullanamayız. IQ testlerinde düşük puan alan insanlara zeka geriliği teşhisi koyabilmek, yüksek puan alanların ileri zekalı olduğu anlamına gelmez. İleri zekalılık birtakım testler geçmekten daha başka bir şey gerektirir ve varsa ibda edilen eser sayesinde ortaya çıkar. Bu da sadece zeka ile değil, daha çok çalışma ve imkan bulmakla ilgili bir durum. Albert Einstein ve Alan Turing'in ikisinin de ileri zekalı olduğunu söyleyebiliriz, ancak Turing Einstein'ın veya Einstein Turing'in uğraştığı problemlerle uğraşsaydı devrim yapabilirler miydi? Muhtemelen hayır. Bu sebeple üstün zeka bir gerek olsa da yeter gibi görünmüyor. Hemen hemen anlamsız bir ölçü.
Benzer bir durum ahlak alanında da var. Ahlaksızlığın ve kötülüğün ne olduğunu bilmek bize ahlaklılığın veya iyiliğin ne olduğunu göstermez. Üzerinde ittifak etmenin kolay olduğu tecavüz kötülüktür gibi bir ölçüden, cinsel ilişkiden daima uzak durmak iyiliktir sonucu çıkmaz. Cinayet kötülüktür üzerinde uzlaşabiliriz, ancak bundan insan üretmek iyiliktir sonucunu çıkaramayız. Bir şeylerin iyilik olması için, kötülüğün zıddı olmasından başka kriterler de taşıması gerekir.
İyiliklerin hemen tamamı üstün zeka gibi belli bir hedef ölçüsünde iyilik anlamına gelir. Einstein'ın zekasının her alanda işe yaramaması gibi bir fiilin kötülük olmaması iyilik olduğu anlamına gelmez. İyilik olması için bir yerde hangi dünya, hangi yaşam biçimi, hangi mesele için iyilik? sorusunu cevaplamak gerekir.
İnsanların çoğunun kötülük konusunda ortak bir fikri var. Neyin kötülük olduğunu anlatmak için fazla uğraşmayız. Ancak iyilik üzerinde o kadar kolay uzlaşılabilir bir mesele değil. Siyasetin de devletin de hedefinin kötülüğü engellemek olması gerekir (soru işareti), daha küçük, birbirini tanıyan ve benzer bir hayat tarzı için yaşayan insanların derdi olmalıdır.
4 notes · View notes
aylinxkaryeli · 1 year
Text
"Hayır dinle beni yaş on yedi..."
"Dönme,dolap dönme!"
"Gülmek günahsa melekler senin için cenneti terk etsin Karaca..."
"Abim benim için değil sevdiği kadına kıyamadığı için gelmişdi "
"Bir sigara 400 derecede yanar Karacanın göğsü küllük değil"
"Annemin üzerine kimse benzin dökmedi Karaca,annem saklanmak için varilin içine girdi. Dışarı çıksa ölecekdi, içeride kalsa zehirlenecekti. Yaşamayı seçti üzerine çakmak atılacağını bilemedi."
"Karaca lütfen benimle gel..."
"Kış güneşimisin sen?"
"Yanmışlar bende kestim."
"Ben hep sana güvendim Kunt. Ama sen benim o sarsılmaz sandığım güvenimi canımdan söküb aldın."
"Ben kadere inanmam Karaca. Zaten böyle kader olmaz olsun. Ama demiştim ki bir kere daha çık inanacağım. Keşke sen çıkmasaydın."
"Sen hamile kalsan Kunt abime söylermiydin. Sorduğum soruya bak tabi söylerdin çünki abim manyak mutlu olurdu"
"Sende babandaki yürek varmı? Sevdiğin kadın acı çekmesin diye vurabilirmisin onu?"
"Annem artık beni hatırlamıyor Karaca değil Ayşegül"
"En yakın arkadaşım, Nişanlım,sevdiğim adam, geçmişim hepsi sahte"
"Babamın aslında her kesin iğrenerek baktığı bir pislik olduğunu öğrendim"
"Verdiği yüzüğü boynumda taşıdığım Esved,komada"
"17 yaşımda taciz, hakaret tecavüz edildim."
"Kadına kimse yardım etmez sokakta"
Tumblr media
5 notes · View notes
filozofumsu1i · 1 year
Text
Evet bende çok takdir etmiyorum sokakta aç ölen hayvanları,insanları. Depremde yıkılan o evleri yanan ormanlarımızı, tecavüze uğrayan genç kızlarımı. Öldürülen kadınları. Ama bunların bi çaresi bi kuralı olduğunu yaratıcımız bize gönderdi! Neden uymuyoruz. Nefsimize ağır geliyor diyemi. Hepsinin hepsinin ortadan kalkması için bir yolumuz var var ama doğru düzgün şekilde öğrenmeyip bilmediğimiz için kötü sanıyoruz. Halbuki nefsimize rahat gelmesede bi kabullensek bakım bakalım nasıl refaha ereceğiz. Her şey zihniyette başlıyor sen kendini değiştirmezsen başkaları asla değişmez. Yargılamadan öfke kusmadan karşımızdaki bireyi saygıyla dinlemeyi bilirsek sorun ortadan kalkıcak. Allah diyor ben demiyorum. Seni yaratan seni özel kılan yaratıcın diyor. Hoş her şey zıttıyla güzeldir ya iyilik olmasa kötülük kötülük olmasa iyilik olmaz. Ama irade sahibi sen bunuda değiştirebilirsin. Kendi fıtratından gayrı iş yaparsan Allah ne yapsın? İki cins dışında başka bir şey oluşturursan allah ne yapsın? Sen çamaşır makinasını kuralıma göre yıkmazdan ne kadar hayatı uzun ömürlü olur ve içeridekiler temizlenir bir düşünün! Sen eğer hayır ben 100kg değil 200kg eşya yıkıyacağım desen ve yıkasan zamanla makinan bozulsa bu makinanın suçumudur senin mi? Düşünmek lazım. Hatayı karşı tarafta veya yaratılışında ararsan öfke ve nefretten başka bir duyguya sahip olamazsın. Sevgi merhamet vicdan bu duygular güzel şeyler. Neden körelttik. Neden ailemizle sevgi sözcükleri kuramaz olduk. Neden mutlu olamadı bu aileler gençler! Çünkü kuralları unuttuk 100kg atmak yerine 200kg attık makinaya. Duyguları hor gördük. Ama birileri uyanık ki bu kuralların olduğu bir devleti toplumu ve aileyi kimse yıkamaz anladılar bu sefer içten vurup sosyolojiyi dini yıkmaya çalıştılar ve başardılar. Şimdi söyleyin cahil kim aceba. Elin batılısı akıllı ey dostlar. Batı batı dedikte bak kendi toplumumuzun normlarından ayrılıp saparsak işte olacağı budur… Sonumuz hayrola. Saygılarımla sevgilerimle🙏💙
2 notes · View notes
marti-livingston · 1 year
Text
Sahura kalkma planı yapmışım erkenden uyumak için yatağa giriyorum hop birden etraf insan kaynıyor bangır bangır konuşuyor. Sonra bir bakmışsın sahur vakti gelmiş. Sahur yapıyorsun yatağa geçiyorsun hop hoca sela veriyor, sela bitiyor yarım saat sonra ilahi okuyor. Hoca ilahileri sigara içer gibi okuyor. Sanki biri bitmeden diğerini yakıyor. Hoca ayaklı Spotify ilahi playlisti sanki. Repertuvarında geniş, oku oku bitmiyor! Sayın hoca kardeşim istersen sen ilahi okumayı boşver et, bir beyin fırtınası yap istersen. Acaba ilahi caiz mi?
Bence hoca efendiyi sahurdan sonra uyku tutmadı. Dedi ki madem ben uyumuyorum bu münafıklarda uyumasın! Oruç tutmayanları da kaldırayım… Hayır sıkı sıkı tutuyoruz da, neden kurunun yanında aç susuz ve uykusuz bizde yanıyoruz? Hani her koyun kendi başına çevirme olacaktı? Neden bizleri de aynı şişe takıyorsun. Yarım saat sonrada imsak. Birde içten bir sabah ezanı patlatırsın, tabii ezan ile birlikte bizim östaki borusuna rızasız seks… Resmen tecavüz… Neyse ki hoca diyanetten iyi bir abimiz, iyi bir abi indirimi mutlaka alır… Ayrıca ben mağdur ile benim arama hoparlör koydum, arada hoparlör vardı diyip iyi hoparlör hal indirimi de alabilir…
2 notes · View notes
benimpencerelerim · 6 months
Text
VEDA POTPURISI
HAK VE HARAM YİYE YİYE TEPELERE ÇIKANLAR ve MAVİ KANLI YARASALAR ÜLKESİ
https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/ Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler.
Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde.
Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır.
Haysiyet.
Yazması da, konuşması da kolay bir sözcük/kavram değil. Bir ağırlığı, güzelliği var. Haysiyet, ediniliyor. Bir gün, bir şeyden vazgeçmeyi gerektiriyor. Bir gün, açıkça hayır diyebilmeyi. Bir gün, görmezden gelmemeyi. Bir gün, inat etmeyi. Bir ömür inşa ediliyor. Bazen de, edilemiyor. Filizlendiği toprağa ve koşullara göre değişiyor tabii şekli şemaili. Bir kültürün haysiyetten anladığı, diğerinin gülümseme gerekçesi...
Boralıoğlu, insandan yola çıkarak varılan haysiyet tanımına pek katılmıyor. Tüyleri kesilmiş bir köpeğin kanepenin altından çıkmayışı ya da ölü yavrusunu sırtında taşıtan balina örneklerini hatırlatıyor. Hemen ardından Aristo’nun tanımına başvuruyor: “Haysiyet, onurlu şeylere sahip olmak değil, o onuru hak ettiğinin bilincinde olmaktır.”
İnsanın bazı haklara doğumla birlikte sahip olduğu ve her insanın bir onuru olduğu ilkeleri... İlkini bir yana bırakalım. Hukuk metinlerinde, anayasalarda vs. yer alan ‘insan onuru,’ haysiyetli ya da haysiyetsiz, her bir insan için geçerlidir. Bu başka bir mesele. Dolayısıyla, “Bilmem kim insan mı ki, insan hakkı olsun?” sorusu, insan hakları hukuku açısından anlamsızdır. Kitapta tartışılan ‘haysiyet’ ise bir yanıyla hukukun konusu insan onurunu kapsıyor olsa da aslında daha fazlasını anlatıyor. Bir örnek: İşkence gören de işkenceci de insandır ve dokunulmaz olan ‘insan onuru,’ ikisi için de geçerlidir. Fakat biri, onursuzluk/haysiyetsizlikle malûldür. Mesele bu.
Bu nedenle haysiyetin, ‘kazanılan,’ ‘elde edilen,’ ezcümle, emek gerektiren bir haslet olduğunu bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Örneğin, mahcubiyet. Mahcup olamayan biri, nasıl insani muhakeme yapacak? O muhakeme, insanın önce kendisini yerden yere vurmasını gerektirmiyor mu? Rahmetli annem, “Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz,” derdi sinirlendiğine. Memlekette mahcup olabilmenin giderek daha nadir görülen bir davranış haline gelişi vahim değil mi? Bırakın sığ siyasi tartışmaları, akşam eve sakin dönebilen, o gün içinde bir kabalıkla karşılaşmamış tanıdığınız var mı?
Evet, bir insanın temel haklarından ve yurttaşlığından mahrum edilmesinin şahane tanımı hakikaten, ‘haklara sahip olma hakkının gaspı.’ Nedensiz gözaltılar, nedensiz tutuklamalar, yıllarca pisi pisine hapiste tutmalar, işkence ve kötü muamele, kayıplar, yargısız infazlar, sorgusuz sualsiz açlığa mahkûmiyet...
Bir KHK’de olmak, atılmak, iş bulmanın engellenmesi, yurt dışı yasağı vs. zerre kadar umursamıyorum bunları. Hikâyenin devamını tahmin ediyorum çünkü. Ciğeri beş para etmez haysiyetsiz çakalın biri, politik bakımdan hazzetmediklerinin adını bir listeye yazdığı için, üzülecek değilim. Hiçbirimiz değiliz. Nasıl bir rejimde yaşadığımı ve diğer insanların ne çektiğini, yaşadığını da biliyorum. Hepimiz biliyoruz.
Yaşam alanını daraltabilecek bir sözcük “haysiyet”. Kaygan zeminde, şartlar ne gerekirse öyle davranıldığı, ilke sahibi olmanın pek de avantaj sayılmadığı, hesap kitapla samimiyetlerin kurulduğu bu zamana mahsus insan ilişkileri içinde tutunamayacak bir sözcük. Uçucu, geçici, esnek ilişkiler içinde ne alaka? “İslamcılarla diyalog hikayelerinin falan ilk olduğu zamanlarda döne döne tartıştığımız şey buydu. Biz diyorduk ki, ‘İnsanın iyi ahlaklı olması için ilahi buyruklara ihtiyacı yok.’ Onlar da diyorlardı ki, ‘Hayır, böyle bir şey olmazsa insanlar kendileri ahlaklı olmazlar.’ Şimdi ben ikimizin de haklı olduğunu düşünüyorum. (…) Birilerine tahakküm etme fırsatı ve imkanı bulduğu anda bunu yapmaya aday oluyor ve bunu yapıyor.”
“Mesela, o tek tip mahkum giysisi uygulamaları ya da tecritler sırasında Metris’te şu sloganı atarken o kadar gurur duydum ki hep: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek! Çünkü tutsaksın, adamların ellerindesin, sana her şeyi yapabilirler, dövebilirler, sövebilirler, tecrit edebilirler, bütün giysilerine, eşyalarına el koyabilirler, havalandırmada kışın ortasında saatlerce donla bekletebilirler, çırılçıplak soyup göt deliğine kadar arayabilirler, hastaneye gitmeni engelleyebilirler, hatta seni öldürebilirler, yakabilirler… Nitekim bunların hepsini yaptılar da. Senin kaybetmeyeceğin, yıkamayacakları tek bir şey var: Onurun, haysiyetin.”
Vardığımız söz, haysiyet arayışının toplum nezdinde de devlet nezdinde de makbul ve makul görünmediği. Hayatın içinde uygulanmasının hayattan vazgeçmek anlamına geldiği anlar da var. Bir şeyler satmaya çalışan Suriyeli çocuğun yanından hızlıca geçtiğim, insan haklarıyla ilgili bir panele yetiştiğim anların adı ne emin değilim. İnsanı utandıran, haysiyete dokunan bir şey var mı? Sanırım, evet. Gaye Boralıoğlu “haysiyetimizden götürüyor” diyor başka bir örnekle: Bu zamanda romantik bir erdem arayışı olarak görülebilir. Telaffuz eden “fazla solcu abi” durabilir. Bir iki kez Ahmet Şık’ın konuşmalarında dikkat kesilmiştim. Bu da tesadüf değil. Hatırlandıkça, söz içinde geçirildikçe anlamı sirayet edecek gibi bir hisse de sahibim. Cesaretin bulaşıcı olması gibi, haysiyet arayışı da öyle.
https://www.perspektif.online/haysiyetin-sosyolojisi/ Bir dine, mezhebe ait olmanız sizi otomatikman haysiyetli yapmaz. Kendinize göre çok doğru bir ideolojiye inanıyor olmanız da. Sizi haysiyetli kılan eğitiminiz, diplomalarınız değildir. Cüzdan da bir insana genellikle haysiyet katmaz. Çok ünlü bir film yıldızı ya da futbolcu olmanız sizi otomatikman haysiyetli kılmaz. Milyonlarca oy alan bir siyasetçi olmanız da. Haysiyet bütün bunlarla ne yaptığınız, yaptıklarınızı nasıl yaptığınızla ilgilidir. Yaptıklarınız kadar yapmadıklarınız da elbette.
Haysiyetin insanlar arasında en eşit paylaşılmış şey olmadığı kesindir. Bu yazının ilk cümlesi de Descartes’a nazire olsun. Özellikle de onun Yöntem Üzerine Konuşma’sının ilk cümlesine. Bazı insanlar haysiyetlidir. Bazı insanlar haysiyetsizdir. Aradaki fark emektir, ilkedir, sürekli üstüne koymadır. Haysiyet bazen istikrardır, tutarlılıktır. Bazen ise vazgeçebilmektir, kapıyı çekip çıkmayı bilmektir. Ancak bütün bunların böyle olması haysiyetin doğal, organik bir şey olduğu anlamına gelmez. Haysiyet doğuştan elde edilmez. Ya da doğuştan kaybedilmez. Haysiyet, tarihseldir, kültüreldir, sosyolojiktir, hatta sınıfsaldır, ilişkiseldir. Vakumda haysiyet olmaz. Tercihin olmadığı yerde haysiyet olmaz. Haysiyet ya da haysiyetsizlik kişinin kendisiyle ve tüm dünyayla olan ilişkisinden dolayımlanır.https://www.perspektif.online/sahsiyetin-sosyolojisi/ Hem ahlak hem haysiyet ve hem de şahsiyet, onlara kıymet veren toplumlarda daha fazla gelişirler. Dolayısıyla bireysel özelliklerle rejimler arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsan kalitesiyle rejim kalitesi birbirlerinden asla bağımsız değildir. Ve bu ilişki iki yönlüdür de. Kaliteli rejimler kaliteli insan üretir. Kaliteli insanlar, kaliteli rejimler inşa eder.
Hayatı boyunca hiçbir katma değer üretmemiş birinin şahsiyeti asla çok güçlü olmaz. Buna benzer bir şekilde üretmeyen toplumlar şahsiyetsizleşir, haysiyetsizleşir, ahlaksızlaşır. Geçimi için bir kimliğe muhtaç olmak zorunda olmak insanı şahsiyetsizleştirir. Şahsiyeti bir kimlikten edinmek aslında şahsiyetsizliktir. Doğuştan edinilmiş kimlikler bu yüzden şahsiyet değildir.
Tek kişilik bir dünyada ahlak olur mu? Aslında hayır. Doğayı, diğer canlıları ve Cuma’yı saymazsak Robinson Crusoe için ahlak ne kadar geçerlidir? Bu son cümleyi içerebileceği bütün ahlak-sızlık risklerini göze alarak yazıyorum. Meramım beşerî bir evrende ahlaka işaret edebilmek. Bu anlamda ancak iki kişilik bir evrende ahlaktan söz edebiliriz. Çünkü ahlak diğerlerine yönelik sorumluluğumuzdur. Ahlak her birimiz için ötekilere yönelik davranışlarımıza dairdir. Elbette bu ötekilere tüm diğer canlılar ve hatta doğa da dâhildir. Ahlakı, hatta giderek hukuku bir mecburiyet haline getiren aslında toplumsal hayattır. Ötekilerin varlığıdır. Sorumluluk içermeyen bir ahlakın ahlakçılığa dönüşmesi kaçınılmazdır. Ahlakçılık ise ahlak sahibi olmayı gerektirmez. Yani bir tür sorumsuzluk ahlakıdır ahlakçılık. Ahlakçılığın nesnesi, konusu hep başkalarıdır, ötekilerdir. Ahlakçılık başkalarının olmasını istediğimiz haldir ve toplumsal iktidar ağından beslenir. Ahlakçılık çoğu zaman çoğunluğun azınlığa olan baskısıdır. İşte tam da bu nedenle ahlakçılık aslında ahlak-sızlıktır. Ahlakçılık, öznenin kendisiyle eşit görmediğine yönelttiği bir dayatmadır.
Ahlak ilkeseldir. Kategoriktir. Vicdansaldır. Ahlakın ilkesi tek kişilik bir dünyada, uygulaması ikinci kişiden itibaren gündeme gelir. Ama bütün bunlar ahlakın aynı zamanda tarihsel, sosyolojik, hatta sınıfsal bir boyutu olduğunu göz ardı etmemizi gerektirmez. Aç olana, garibana ahlak sorulmaz. Bu anlamda ahlakın bile toplumsal, ekonomik konfor talep eden bir yanı vardır. Zenginler genellikle ahlak-sızdır. Sadece zenginliklerinin kökenindeki muhtemel ahlak-sızlıklar yüzünden değil. Daha çok içinde yaşadıkları toplumun, dünyanın içerdiği sefalete rağmen geceleri rahat uyuyabildikleri için. Komşuları açken, tok ve rahat uyuyabildikleri için. Sorumsuzlukları için. Aslında dünyanın mevcut halinden fakirlere göre daha fazla sorumlu olmalarına rağmen… Bir toplumda çalışma yaşında olanların yaklaşık yüzde 15’i işsizse, çalışanların yüzde 45’i asgari ücretle çalışıyorsa, asgari ücret açlık sınırının altındaysa, emeklilerin büyük bölümü asgari ücretin altında ve açlık sınırının yaklaşık yarısı kadar bir gelire sahipse o toplum ahlak-sızdır. Toplanan verginin üçte ikisinin tüketimden alındığı bir topluma ahlak henüz uğramamıştır.  
https://www.ortakses.com/sahsiyetin-sosyolojisi-ve-besim-dellaloglu-4623yy.htm Cumhuriyet aynı zamanda liyakattir. Liyakatin güçlü olduğu yerde kimlikler baskın olamazlar. Liyakat şahsiyet üretir. Oturduğu koltuğa liyakatle gelen birinin, onu atayana karşı gerektiğinde dik durabilme imkânı şahsiyettir. Mutlak sadakat, her emri yerine getirmek ise şahsiyetsizliktir.
Hem ahlak hem haysiyet ve hem de şahsiyet, onlara kıymet veren toplumlarda daha fazla gelişirler. Dolayısıyla bireysel özelliklerle rejimler arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsan kalitesiyle rejim kalitesi birbirlerinden asla bağımsız değildir. Ve bu ilişki iki yönlüdür de. Kaliteli rejimler kaliteli insan üretir. Kaliteli insanlar, kaliteli rejimler inşa eder.
Hayatı boyunca hiçbir katma değer üretmemiş birinin şahsiyeti asla çok güçlü olmaz. Buna benzer bir şekilde üretmeyen toplumlar şahsiyetsizleşir, haysiyetsizleşir, ahlaksızlaşır. Geçimi için bir kimliğe muhtaç olmak zorunda olmak insanı şahsiyetsizleştirir. Şahsiyeti bir kimlikten edinmek aslında şahsiyetsizliktir. Doğuştan edinilmiş kimlikler bu yüzden şahsiyet değildir.
“Şahsiyet”ten ahlakı ve haysiyeti çıkardığımızda geriye kalan palyaçoluktur. “Allah hepimize haysiyetli ölüm nasip etsin.”
0 notes
morkedisblog · 9 months
Text
Yönetmen Oliver Stone"Netanyahu delirdi hayatımda böyle katliam görmedim"demiş bu pentagon-cıa yeni taktiği Netanyahuyu suçlu gösterip Likud partiyi yönetimden uzaklaştırmak(isim farklı olabilir ama aynı zihniyet)sonra kendilerine daha çok biat edecek birini başa getirmek bu arada Irak eski dışişleri bakanı Maliki"daeşi(işid)2012 yılında Usa kurdu"demiş şaşırdık mı?Hayır!Oliver gardaşım yaşını bilemem sanırım benden büyüksün senim hatırlamadığın katliamı ben sana anlatayım 1982 şatilla kampları İsrailli falanjistler kampı basarlar kadınlara tecavüz ederler hamilerinin karınlarını yarıp çıkardıkları ceninleri makasla keserler günlerce süren katliama TÜRKİYE dışında araplar bile kayıtsız kalırlar ama ben Filisinlilere söz verdim bizi İsraile şiikayet ettiler ben de naçizane"İsrail ananızı öpse gıkım çıkmaz"dedim bende söz 1 Allah 1 instagram team sakın yayınımı kaldırmayın tarihe geçmiş olayı yok sayamazsınız Oliver gardaşa anlatayım dedim Google girsin esas katliamı görür yani bu işler tek Bibiye mahsus değil ben bildim bileli İsrail-Filistin dürdüşürler!Netanyahu gider Abbas biter hamas şişer meselesi değil bu daha derin ve ciddi mesele👈
instagram
0 notes