#teşhir
Explore tagged Tumblr posts
Text
Evveli tekfir olanın ahiri teşhir mi olur?
Fıkradır. Anlatılır. Riyad'ın bir mahallesinde, iki Vahhabi arkadaş, başlamışlar İslam dünyasını tenkide. Önce şiilerin mukim olduğu coğrafyalara bakıp İslam'dan hemen çıkarmışlar. Sonra sünnilerin yaşadıkları bölgelere yönelmişler. Türkiye, Mısır, Pakistan... Hiçbirisini beğenmeyerek dudak bükmüşler. Dinî yaşamaktaki zaaflarına dikkat çekip kapıya koymuşlar. Geriye sadece Suudi Arabistan kalmış. Fakat orada da duramamışlar. Yalnız Riyad kalana kadar her şehrin ahalisine bir kulp takmışlar. Özbir şehirlerinin içinde de sükûnet bulamamışlar tabii. Mahalleleri kalana kadar hemşehrilerini biçmişler. Sonra sokaklarına gelmişler. Sonra komşularına. Sonra... Hasıl-ı kelam: En nihayet dünyada ikisinden başka müslüman kalmadığına kanaat getirip rahatlamışlar. Bu rahatlığın verdiği sarhoşlukla belki de birisi ötekine demiş: "Görüyor musun, koca İslam âleminde önce ben, sonra da senden başka müslüman kalmamış!" Diğeri derhal kaşlarını çatıp cevap vermiş: "Senin de ayağın kaymaya başladı ha!"
Bu psikolojinin en iyi tahlilinin Sünuhat'ta olduğunu düşünürüm: "Bence, Tahtîeci, hubb-u nefisten neş'et eden inhisar zihniyeti illetiyle malûldür." İsabet! Fıkra da bunu anlatıyor işte. Oradaki iki arkadaş aslında âlem-i İslam'ı yermiyorlar. Ya? Kendilerini övüyorlar. İnhisarları hubb-u nefisten geliyor. Yermek övgünün perdelenmiş hali oluyor. Başkalarını küçük görmekle büyüdüklerini sanrılıyorlar. Tıpkı gıybet ayetinde buyrulduğu gibi: Kardeşlerinin etiyle besleniyorlar. Zaaflarını kapatmanın başka yolunu bilmiyorlar. (Bilseler de yürümek zahmetini istemiyorlar.) Kemal eksiklerini sairlerinin kemalsizlikleriyle(!) dolduruyorlar. Mürşidim devamında diyor ki: "Hem Tahtîecilik fikri, sû-i zan ve tarafgirlik hissinin menbaı olduğundan, İslâm'da lâzım olan tesanüd-ü ervâh, tevhid-i kulûb, tehâbbüb ve teâvüne büyük rahneler açmıştır. Hâlbuki hüsn-ü zanla, muhabbet ve vahdetle memuruz."
Evet. Ahirzamandır. Ne kadar şaşırsak yeridir. Ve de hakkımız vardır. Çünkü hergün, yeni yeni, acayibin de acayibi işler olmaktadır. İşte onlardan birisi: Suudi Arabistan 'Asya Güzellik Yarışmasına' katılma kararı almış. Oy, oy, oy... Fakat, bir saniye, isimler aldatıcı olabiliyor. Tashihini de yapalım. Doğrusu belki şöyle olmalıydı: Asya Göz Zinası Yarışması. Yahut da şöyle demeli: Asya Teşhir Yarışması. Sezdin mi şimdi Vahhabilerin hamiyetini? "Vay arkadaş!" diyerek hayretle damağını şaklatası geliyor insanın. Sen onca sene gözünün üstünde kaşı olana kâfir muamelesi yap. Sonra geldiğin nokta bu olsun. Onca sene millete 'gerçek tevhid' falan filan öğret. Sonra iş 'gerçek teşhir'de nihayet bulsun. Elbette karardan bütün Arabistan'ı mesul tutacak değilim. Nihayetinde müslüman insanlar. Ve ekseriya bu durumdan rahatsızdırlar. (Allah onlara mübarek buğzlarının ecrini versin.) Lakin yine, Bediüzzaman'ın haber verdiği bir sır zâhir olmaktadır ki, o da şöyle özetlenebilir: "Haddini aşan şey zıttına döner."
"Lâkayt Emevîlik, nihayet sünnet cemaate, salâbetli Alevîlik, nihayet Râfizîliğe dayandı. Hem zâlime karşı miskinliği esas tutan Hıristiyanlık, nihayat tecellüd; cebbarlıkta ve zâlime karşı cihad, izzet-i nefsi esas tutan İslâmiyet—eyvah!—nihayet miskinlikte karar kıldı. Hem mebdei, taassup derecesinde azîmet olsa, nihayeti müsaheleye; ruhsata taraftarsa, nihayeti salâbete müncer olur. Bir kısım Hanbelî, Hanefî gibi. Hatta en garibi, bir kısım mutaassıplar, mesleklerinin zıddına olarak, küffara karşı müsamaha dostluk ve lâkayt Jönler husumet ve salâbet taraftarı çıktılar. Güya mebde-i hürriyetteki mevkilerini becayiş ettiler."
İşte, arkadaşım, bir tür 'mevkilerini becayiş etme'ye daha şahit oluyor gibiyiz. Suudi Arabistan değişiyor. Herkesin müslümanlığına burun kıvırarak başlayan Vahhabilik, yaptığı ifrattan dolayı, zıttına inkılap etmeye başlıyor. Bozuluyor. Kirleniyor. Türkiye özelinde de benzer bir değişimin olduğunu düşünebiliriz. Biz de şiddetli bir reddediş döneminin ardından İslam'daki aslımızı bulmaya çalışıyoruz. Kemalist bir cebirle koparılan köklerimizi arıyoruz. Elbette daha yolun başındayız. Elbette her değişimin zamana ihtiyacı var. Ne Suudi Arabistan'daki dönüşüm ne de Türkiye'deki değişim bir anda yaşanmayacak. Belki de on yıllara yayılacak. Ancak Bediüzzaman'ın işaret ettiği kanun kendini tekrardan beyan edecek. Evet. Farklı yönlere doğru haddimizi aştık. Haddini aşan şey zıttına döner. Mutlaka dönecektir. Hüda'dan yolumuzu kolay eylemesini dileriz. Ve yine Bediüzzaman gibi deriz:
"Kadîr-i Külli Şey, bir dakikada, bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semânın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izale edip hakaik-i şeriatı güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin, yeter. O vakit kendi kendine iş düzelir."
#tekfir#teşhir#Suudi Arabistan#değişim#islam#güzellik yarışması#Asya#Bediüzzaman#Said Nursi#Risale-i Nur
0 notes
Text
Perakende Dünyasında Raf Tasarımı
Perakende sektöründe müşteri deneyimi, bir markanın başarısını belirleyen temel unsurlardan biridir. Raf tasarımı, müşterilerin alışveriş sırasında ürünleri keşfetmelerini, ilgilerini çekmelerini ve marka sadakati oluşturmalarını sağlayan kritik bir faktördür. İşte perakende dünyasında raf tasarımının müşteri deneyimini nasıl artırdığına dair bir derleme:
1. Görsel Çekicilik ve Düzen: Müşteriler, düzenli ve estetik olarak tasarlanmış rafların önünde daha uzun süre kalma eğilimindedir. Ürünlerin düzenli bir şekilde sergilenmesi, müşterilere rahat bir alışveriş deneyimi sunar ve aradıkları ürünleri hızla bulmalarını sağlar.
2. Ürün Vitrinleme ve Hikaye Anlatımı: Raf tasarımı, ürünlerin hikayelerini anlatmak için güçlü bir araçtır. Ürünleri bir araya getirerek, onları bir hikaye içinde sunarak müşterilerin duygusal bağ kurmalarını sağlayabilir ve alışveriş deneyimini daha kişisel hale getirebilirsiniz.
3. Renk ve Aydınlatma Stratejileri: Renk seçimi ve aydınlatma, müşterilerin dikkatini çekmek ve belirli ürünleri vurgulamak için kullanılan etkili araçlardır. Doğru renk paleti ve aydınlatma, ürünleri daha çekici ve göz alıcı hale getirerek müşteri ilgisini artırabilir.
4. Bilgi ve İletişim: Ürünlerin üzerindeki bilgilerin açık ve anlaşılır olması müşterilere rehberlik eder. Raf etiketleri, ürün özellikleri, fiyatlandırma ve indirim bilgileri gibi detaylar, müşterilerin bilinçli alışveriş yapmalarına yardımcı olur.
5. İnteraktif Deneyimler: Bazı perakende mağazaları, müşterilere ürünleri denemeleri veya interaktif olarak keşfetmeleri için fırsatlar sunar. Raf tasarımı, bu tür deneyimleri destekleyerek müşteri katılımını artırabilir.
6. Mevsimsel ve Tematik Düzenlemeler: Özel günler, tatil sezonları veya belirli temalar çerçevesinde yapılan raf düzenlemeleri, müşterilere farklı bir alışveriş deneyimi sunar. Bu düzenlemeler, müşteri ilgisini artırır ve mağazanın canlılığını korur.
7. Kolay Erişim ve Hareketlilik: Raf tasarımı, müşterilerin ürünlere kolayca erişimini sağlamak için düşünülmelidir. Hareketli raflar veya düzenli yenilenen sergileme alanları, mağaza içindeki akışı artırabilir.
Sonuç olarak, perakende dünyasında etkili bir raf tasarımı, müşterilerin mağazanızda daha fazla zaman geçirmelerini, ürünleri keşfetmelerini ve marka sadakati oluşturmalarını sağlar. Müşteri deneyimini artırmak, sadık bir müşteri kitlesi oluşturmak ve rekabet avantajı sağlamak adına raf tasarımının önemini göz ardı etmemek önemlidir.
#raf#raf sistemleri#raf sistemleri izmir#rafsistemleriizmir#rafsistemeleri#teşhirekipmanları#teşhir#izmir#mağzarafları#marketrafları#deporafları
0 notes
Text
Duymazlar Endüstriyel Mutfak
#endüstriyel mutfak ekipmanları#endüsrtiyel mutfak#buzdolabı imalatı#benmari#küver#evyeli tezgah imalatı#havalandırma davlumbazları#soğuk servis üniteleri#çalışma tezgahları#sıcak servis üniteleri#imalat depoları#kafetarya ekipmanları#pasta teşhir üniteleri
0 notes
Text
Şantiyenin Orospusu! (Aslı 45 Y., Antalya)
Merhaba, adım Aslı. 45 yaşında, 1.70 boyunda, esmer, hafif balıketli bir kadınım. Uzun yıllardır evliyim, ama sadece evlilikle ilgili değil, hayata karşı genel bir mutsuzluğum vardı. Hiçbir şey beni tatmin ve mutlu etmiyordu, ta ki o güne kadar.
Büyük bir inşaat şirketinin şantiyesinde yönetici olarak çalışmaya başlamıştım. Çalışırken bakımlı olmaya, giydiğime, saçıma başıma dikkat ederim. İşim gereği şantiyede çalışan 25 işçi ve 1 formenin sorumluluğu bana ait idi. Fakat ne işçiler ne de formen iş güvenliği kurallarına hiç uymak istemedikleri için bunlarla sürekli kavga ediyorduk. Oysa benim tek derdim günün sonunda herkesin kazasız belasız sağ salim evine dönmesi idi.
Zaman geçtikçe birbirimizi daha iyi anladık ve aramız da düzelmeye başladı. Ancak formen olan Kemal bana biraz farklı davranmaya başladı. Çok emin olmasam da beni sahiplenmiş tavırları vardı. Bu bana çok saçma geliyordu. Evliydim ve onunla iş dışında hiçbir alışverişim yoktu. Belki de kendi kendime kuruntu yapıyorum diye bu konunun üzerine düşmedim.
Bir gün sabah mesaiye başladığımda Kemal telaşla yanıma gelip işçilerden birinin (Taner'in) yüksek ateşle evde yattığını ve hemen hastaneye götürülmesi gerektiğini söyledi. Bunlar firmanın tuttuğu bir evde 4 kişi kalıyordu, yani Kemal ve akrabası olan 3 diğer işçi. Ben de telaşlandım ve resmi evrakı ben takip ettiğim için benim de gitmemin doğru olacağını düşünüp eve vardık. Evde kimseyi göremeyince sinirlendim ve "Nerede bu adam?" diye Kemal'e bağırdım. Kemal bir yandan beni sakinleştirmeye çalışıp bir yandan da Taner'i aradı telefonla.
Telefonu kapattığında, Taner'in kendini biraz iyi hissetmeye başladığını, karnı acıktığı için dışarı yemek yemeye çıktığını söyledi ve "Bir saate gelirmiş!" dedi. Ben iyice sinirlendim, sıcak bir yandan, Taner'in sorumsuzluğu bir yandan, bir de Kemal'in rahatlığı beni gerdi iyice. Hem dışarısı hem evin içi çok sıcaktı, üstelik evde klima falan da yoktu. "Çok sıcak burası!" dediğimde Kemal mutfağa gidip buzdolabından sürahi ile limonata ve bardak getirdi. Beni sakinleştirmeye çalışıyordu halen. Sıcaktan bunaldığım için bardağıma doldurduğu limonatayı tepeme dikip bitirdim hemen.
Birkaç dakika kadar sonra içimin ateşi iyice arttı ve daha önce hiç hissetmediğim bazı kıpırtılar başladı içimde. Tuhaf olmuştum, ama engelleyemiyordum duygularımı. İçimde Kemal denen bu adama vücudumu sergilemek, onu tahrik etmek gibi duygular dolaşıyordu. Sex yapma isteğimi bastıramıyordum. Banyoya gidip yüzümü yıkayıp serinlemek istedim. Lavaboda yüzümü yıkarken içimdeki bu seks yapma isteği artarak devam ediyordu.
Kendimi süzdüm aynada, üzerimde kot gömlek, içime de sporcu sütyeni giymiştim. Altımda ise tayt vardı. Çalışırken rahat hareket etmek için genelde böyle giyinirdim. Taytla eğilirsem götümün hatlarını sergileyebilirdim, fakat gömleği nasıl halledecektim? Önce üstten sonra alttan ikişer düğmesini açtım gömleğimin. Sütyenimin askısı uzun ve göğüslerim büyük olduğundan göğüs dekoltem epeyce ortaya çıkmıştı. Alttan da göbeğim görünüyordu. Külotumu da tanga gibi götümün yanakları arasına sıkıştırmıştım bile.
Sonra Kemal'in yanına gittim. Halen kızgınmışım gibi bir ileri bir geri yürüyor, göğüslerimi ve arkamı görmesine fırsat sağlıyordum. Kemal kanepede oturuyordu ve durumu anlamış gibi bakışlarıyla beni süzüyordu. Sakinliği aynıydı. Hiç hareket etmiyordu. Ya önceki kavgalarımızın intikamını alıyordu veya benim ters birşey dememden çekiniyor ve ilk hareketi benden bekliyor gibiydi. Ben konuşurken bazen kollarımı kaldırıp saçlarımı düzenliyormuşum gibi yaparak hem göğüs hem göbeğimi teşhir ediyorum. Ancak Kemal sadece bakmakla yetiniyordu.
Sonra arkamı ona döndüm ve yere elimdeki evrağı düşürüp almak için resmen adama domaldım. Tam önündeydim. Domalmış halde biraz bekledim, sonra yavaş hareketlerle doğruldum. Sanki Taner'e sinirlenmişim gibi, "Nerde kaldı bu adam?" deyip bu sefer kalemi düşürdüm yere. Kalem sehpanın altına yuvarlanmıştı. Yine domalıp kalemi arıyormuşum gibi oyalandım bir müddet. Nerdeyse Kemal'e (Gel sik beni!) demediğim kalmıştı. Kemal daha fazla dayanamadı ve sonunda, "Taytla götün çok tahrik edici görünüyor!" dedi ve götümü avuçlamaya başladı. (Evet, işte bu!) dedim içimden domalma pozisyonumu bozmadan.
Beni belimden tutup kendisine doğru hafifçe çekip iyice yaklaşmamı sağladı. Ayakta domalmış haldeydim. Götümü okşamaya devam ederken, "Şu gömleği de çıkartırsan daha da güzel olur!" dedi. Ben de kalan son iki düğmemi de açıp gömleği yere atarken, "Böyle mi?" diye sordum. "Evet aşkım, böyle!" dedi. Bana aşkım demişti ve bu beni daha da tahrik etmişti. Hemen ona doğru döndüm ve eğilip dudaklarına yumuldum, öpüşmeye başladık. O kanepede otururken ben ayakta tam önündeydim. Ama nasıl öpüşüyorum, resmen adamın dudaklarını kemiriyordum.
Sonra taytımı aşağı sıyırıp külotumun içine önlü arkalı ellerini soktu. Bir eli ile götümü okşuyor, diğeri elinin parmakları amımın kıllarında ve klitorisimde geziniyordu. İlk defa kocamdan başka bir erkek en mahrem yerlerime dokunup öpüyordu beni. Ben ise saçlarını ve boynunu okşuyor ve Kemal'i kendime bastırıyordum. Öpüşme iyice kızışmış, dillerimizi emmeye başlamıştık.
Derken, Kemal, "Bir saniye aşkım, bu anı ölümsüzleştirmemiz lazım!" deyip cep telefonu ile resimlerimi çekmeye başladı. Altımda külot üzerimde sütyenimle Kemal'e bir sürü poz verdim. Aklım uçmuştu yerinden sanki, hiçbir şeye itiraz edemiyordum. Tam tersi hepsi daha çok tahrik ediyordu beni. Resim çekmeyi bitirdikten sonra sütyenimi hızlıca çıkartıp kaldığımız yerden devam ettik yiyişmeye. Memelerim tam önünde ağız hizasındaydı. Uçları fındık gibi büyümüş, emilmeyi bekliyordu. Önce birini sonra diğerini öpüp emmeye başladı, uzun uzun ve yavaş yavaş...
Zaman durmuş gibiydi, yiyişirken bir saat çoktan geçmişti bile. Ben Taner'i sordum telaşla, gelirse böyle görmesin bizi diye. "Merak etme, mesaj atarım, gelmez!" dedi ve telefonunu alıp mesaj yazıp gönderdi. Sonra daha aşağıya amıma doğru eğildi ve külotumu kenara sıyırıp amımı ortaya çıkardı. Önce öpüp kokladı amımı, sonra yalamaya ve emmeye başladı, uzun uzun öpüştü amımın dudaklarıyla. Elleri arkamda götümü sevmeye devam ediyordu. Parmağının biri göt deliğime girmeye başlamıştı bile. Ben amımı rahat emsin diye bir bacağımı kaldırıp kanepeye koymuştum. Kafası tam bacak aramda, amımı emmeye yalamaya ve götümü parmaklamaya devam etti...
Sonra geri çekildi, kanepenin arkasına yaslandı. Üst kısmını kendisi çıkartırken benden alt kısmını soymamı istedi. Ben dediklerini yaparken yine telefonu alıp video çekmeye başladı. Bu sefer sadece külotum vardı üstümde, ama o da kenara sıyrılmış, kendine hayrı kalmamıştı. Bolca çekti her yerimi, ben de gülümseyerek poz verdim yine...
Bu arada susamıştım, sürahiden bir bardak limonata daha doldurdum ve içtim. Sonra eğilip boxerini sıyırdım ve kalkmış sikini ortaya çıkardım. Normal boyda birşeydi siki, koyu renkli, sert, damarlı ve kalındı. Kısa bir odun parçası gibi duruyordu önümde. Baş kısmı daha şişkin ve mantar gibiydi. Yalayıp öpmeye başladım hemen sikinin kafasını. Sikini komple ağzıma alıp çıkartmaya çalışıyordum, ama zorlanıyordum, ağzım küçük kalıyordu bu sik için. Ben sikini emerken hiç konuşmuyordu, ama zevk inlemelerini duyuyordum. İki eliyle saçlarımı okşuyordu...
Sonra Kemal birden dillendi ve "Amma da kaşar orospuymuşsun Aslı! Çok güzel emiyorsun yarrağımı!" dedi. Ben gururlanarak daha iştahlı yalamaya devam ederken, o ara ara, "Orospum benim, ohhh, yala yarrağımı, öp yeni kocanın taşşaklarını!" gibi şeyler söylüyordu. Bazen de, "Ooh yala, işte böyle, ağzını siktir bana kaltağım benim!" diyordu. Bu sözleri de beni tahrik ediyor ve daha sıkı emmeye, yalamaya devam ediyordum yeni kocamın sikini. Sikini yaladıkça hoşuma gitmeye başlıyordu ve nikahlı kocama bile göstermediğim yalama emme hünerlerimi gösteriyordum Kemal'e...
Nihayet işte sikişme vakti gelmişti, yavaşca başımı kaldırıp yalamamı durdurdu ve "Otur kucağıma aşkım!" dedi. Üzerimde son kalan parça olan külotumu da çıkarıp yavaşca oturdum Kemal'in kucağına. Önce içime girmeden öpüşmeye başladık. Memelerimi avuçluyor, yalıyor, uçlarını emiyordu. Bu şekilde biraz yiyiştikten sonra ben fazla dayanamadım ve amıma yerleştirdim sikini. Çok kalındı, ama rahatlama geldi girince. Alttan yavaş yavaş girip çıkıyordu aynı tempoyla. Çok geçmeden ben orgazm olmuştum bile. Benden bir süre sonra da o boşalacağını söyledi, ben de üstünden kalkıp ağzıma aldım sikini tekrar. Döllerini akıtana kadar emdim. Ağzıma boşaltmıştı, yuttum bütün döllerini...
Sonra oturduk, beni ellemeye, öpmeye devam etti. Sevgi ve iltifat sözleri ile yiyişmeye devam ettik ara vermeden. Bu arada susamışlığım halen devam ediyordu, bardağım boşaldıkça o limonatadan istiyor ve içiyordum. "Hadi bir daha sik beni!" diyerek eğilip sikini yeniden ağzıma aldığımda, "Sen nasıl azgın bir orospuymuşsun böyle Aslı!" dedi. Emdiğim sikini ağzımdan çıkarıp, "Valla ben de çok şaşkınım, anlamadım nasıl olduğunu!" dedim. Kemal gülerek sürahiyi gösterip, "İstersen daha fazla limonata içme Aslı, içine azdırıcı katmıştım. İçmeye devam edersen seni şantiyedeki bütün işçiler sikse bile yarağa doymazsın!" dedi.
Aslında çok kötü kızmam, bağırıp çağırmam gerekiyordu bana böyle bir oyun oynadığı için, fakat aldığım müthiş zevk yüzünden kızamadım bile. Aksine gülerek, "Şantiyedeki bütün işçiler birden sikse pert olurum herhalde!" deyip yeniden yumuldum sikine ve emmeye devam ettim. "Vay orospu vay, demek bütün şantiye sikse hayır demeyeceksin, ha? Sen yanlış meslek seçmişsin aşkım, profesyonel orospu olmalıymışsın!" dedi. Ben de yine gülerek, "Zaten senin orospun olmadım mı?" dedim cilve yaparak, bir orospu gibi. Aslında haklıydı, burada o ne isterse yapan bir orospu gibiydim. Zevk alarak ve isteyerek hem de. Tek fark vardı, para almadan yapıyordum bunları...
Sonra kanepeyi açtı, beni domaltıp arkama geçti ve göt deliğimi yalamaya başladı. Bu beni iyice çıldırttı, zevkten inlemeye başladım. Birkaç dakika yaladıktan sonra, "Götünü de sikmeden bırakmam seni orospu!" dedi. Kocam da götümden çok siktiği için ve ben götümden de zevk aldığımdan problem yoktu. "Sik!" diyebildim sadece. Önce yavaşca ve zar zor girdi götüme o kalın yarağının kafası. Kayganlaşsın diye tükürüyordu göt deliğime arada bir. Sonra alıştı göt deliğim ve daha kolay almaya başladı sikini. Artık sikini daha hızlı ve hafif tempolu sokup çıkartabiliyordu götüme ve bu da beni yeniden çıldırtıyordu...
Tam hoşuma giden tempoyu yakalamışken evin dış kapısının açılma sesini duyar gibi oldum. Dört ayak domalmış haldeydim, kafam zevk ve acı ile karışık yere doğru eğilmişti. Kafamı kaldırıp baktığımda Kemal'in evde birlikte kaldığı diğer üç işçinin sırayla içeri girdiğini gördüm. (Eyvah, bu olamaz!) dedim içimden, çok utanmıştım. Fakat olmuştu işte. Baş ucumuzda soyunmaya başlamılardı bile tek kelime etmeden. Kemal de tek kelime etmedi, götümü sikmeye devam etti. Bir iki dakika sonra utanma duygum kaybolmuştu ve diğer üçünün çıplak halde ve kalkmış siklerini sıvazlayarak bizi izlemelerine aldırmadan götümün sikilmesinden aldığım zevkle inliyordum...
Kemal götümü bir süre daha sikti ve götümün içine boşalıp çekildi. Kemal arkamdan çekilir çekilmez en yakın akrabası olan Taner yanaştı arkama, sırtımı, omuzlarımı öpmeye başladı. Taner Kemal'in amcaoğluydu. Şantiyede Kemal'den sonra en çok onla kavga ederdim. Hiç sevmezdim Taner'i ama şimdi sırtımı öpüyor, ellerini de memelerime atmış okşuyordu. Bu arada da kazık gibi siki amımın dudaklarına sürtünüyordu. Ben halen Kemal'in son bıraktığı pozisyonda, dört ayak domalma pozisyonunda adeta donakalmıştım. Bu olanlar rüya, yok yok kabus olmalıydı, ama değildi işte, adam benimle sevişiyordu resmen...
Taner sikini amıma sokmaya çalıştığında sokturmadım ve önünden çekilip ayağa kalktım, Kemal'e neler olduğunu sordum. Kemal de, "Mesaj attığımda ben çağırdım onları. Bırak çocuklar biraz eğlensin. Onlar da şantiyede seni görüp tahrik oluyorlardı, evde de hep seni düşünüp 31 çekiyorlardı! Hem sen benim orospumsun, seni istediğime siktiririm!" dedi. Bu fikir fena gelmedi aslında, hatta biraz tahrik edici bile buldum. Saate baktım nedensizce, 11'e geliyordu. Eve saat 9'da gelmiştik, Kemal ile sevişip sikişirken neredeyse 2 saat geçmişti. Öğlen yemek paydosuna kadar daha kalır sonra işe giderim diye geçti kafamdan.
Kemal'e, "İyi, doldur o zaman bir bardak limonata daha!" dedim. Kemal'in doldurup verdiği limonatayı bir dikişte bitirdim. Üçü de kanepeye oturmuş kalkık siklerini sıvazlayarak beni bekler gibiydiler. Önce Taner'e yaklaştım. Hiç konuşmadan öptüm Taner'in dudaklarını önce, sonra önüne eğilip sikini ağzıma aldım, yalamaya başladım. 5 dakika kadar yaladıktan sonra ağzıma boşalmıştı. Döllerini yutup sonra sırayla diğer iki işçiye de aynı şeyleri yaptım, öpüştük, siklerini ağzıma alıp boşalttım. Biri 3 dakika, diğeri 10 dakikayı biraz geçtiğinde boşalmıştı.
İçimden (Tamam, yeter bu onlara, hepsini de boşalttım işte!) diye geçirip kalkacağımda Taner'in beni kanepeye domaltıp sikini amıma geçirmesi bir oldu. Hayatında hiç am sikmemiş gibi hoyratça sikiyordu amımı. Sanki şantiyede ettiğimiz kavgaların intikamını alıyor gibiydi. Ama itiraz edecek durumda değildim, zira müthiş bir orgazm olmuştum. Taner'in temposu değiştiğinde boşalacağını anladım ve "Amıma boşalma sakın!" diye uyardım. Taner de amımdan çıkıp götüme girdi ve birkaç kez pompaladıktan sonra götümün içine boşalıp çekildi.
Dinlenmeme fırsat kalmadan ikinci işçi geçmişti arkama ve amımı hızlıca sikmeye başlamıştı bile. O da aynı Taner gibi amımı siktikten sonra götüme girip boşaldı. Yorgunluktan dizlerimin bağı çözülmüştü ve hoyratça sikmelerinden dolayı amım sızlıyordu. Aslında kalkacaktım, ama üçüncü işçinin heyecanla ve istekle sırasını beklediğini görünce, "Gel hadi, ama sadece götümü sikeceksin!" dedim. İşçi sevinerek, "Tamam abla!" deyip geçti arkama. Direkt götüme girdi ve sikmeye başladı...
Ama 5 dakika oldu boşalmadı, 10 dakika oldu boşalmadı, halen zevkini çıkararak ağır tempoda götümü sikmeye devam ediyordu. Dört ayak domalmaktan diz kapaklarım sızlamaya başlamıştı. Ona, "Daha boşalmaya niyetin yok mu?" diye sordum. "Abla harika götün var, akşama kadar siksem doymam!" dedi. Bu beni her ne kadar gururlandırsa da, "Yeter, ne olursun boşal artık! Bittim, tükendim! Dizlerim ağrıyor!" diye yalvarmaya başladım. İnsafa geldi ve tempoyu artırdı. İki eliyle belimden sıkıca kavrayıp kendine çeke çeke son sürat sikiyordu götümü. 'Şlap, şlap, şlap!' sesleri ve benim inlemelerim eşliğinde sonunda arkama kenetlenip götümün içine boşaldı...
Arkamdan çekildiğinde kanepeye yüz üstü yapıştım. Kemal yanıma gelip saçlarımı okşayarak, "Orospu aşkım benim, harikaydın! Orospuluğun hakkını verdin, çocuklara rüyalarında bile göremeyecekleri bir zevk yaşattın! Baştan sona hepsinin videosunu çektim!" dedi. Böyle demesi nedense gurulandırmıştı beni, "Hadi aşkım, duş alıp çıkalım, öğlen paydosu bitmek üzere!" dedim. Kemal yardım edip beni kaldırdığında götümden oluk oluk döller akıyordu. Ee, hepsi de götümün içine boşalmıştı, yani götümde dört kişinin dölleri vardı :)
(Aslı)
90 notes
·
View notes
Text
hücredeki adalının hikayesi
Taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler,
Helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli,
İnsanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,
Duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.
İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin,
Oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız.
Ranzanın karşısında kafesli demir kapı,
Arkasında Mehmet.
Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek
Mehmedim utanıyor, kahroluyor.
“Askerim ağam n'aparsın” diyor.
Aslında o’ da tutsak.
Ben hücre içinde, o hücre önünde.
Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye;
Yüzlerinde tecessüs.
“Çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar
imparatorluğuna kafa tutan adalılar”
Ama yine de “çılgın adamın” karşısında
Bir eziklik duyuyorlar, o başka,
Gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede,
Zaman ve mekan özümlenmiş artık.
Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.
Işık yirmi dört saat yanar.
Bir nefes, bir dumandır yoldaşım.
Cigaramı her çekişimde duman olur,
Uçar giderim, ta uzaklara,
Çoğu kere Ada'ma giderim,
Cigaramın dumanı, beni memleketime;
Ada'ma götürür.
Kahpe İstanbul'un, kahpe bir bölgesinde,
Bir evdeyim yoldaşlarımla beraber.
Bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir.
Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki…
Ev de değil ada, ada!
Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin
ve her çeşit
aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan,
karanlık denizi'nin ortasında,
Güneşi batmayan bir ada.
Ben ne şuralıyım, ne buralı,
Adalıyım adalı,
Ada’m ormanlıktır.
Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı,
bütün Ada'mı kaplar.
Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı
Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
Ben Adalıyım ey kahpe hücre, Ada'lı
Doğru ya sen nereden bileceksin Ada'mı.
asırlık, feodal,
militarist, hücre.
Ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen
haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin Adamı?
Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir Ada
yeryüzünde yoktur.
Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze?
Ya sen yarasalar şairi, pişkin Cacomcho?
Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.
Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi?
Senin dediğin eşyanın değil,
karanlığın tabiatına aykırıdır.
Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler…
Yarının Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler…
Ada’m kalabalıktır hain hücre:
Elde mitralyözüyle,
Sierra Maestra'da, Falcon'da, Vietnam'da
Mozambik'te, Angola'da, Sina çöllerinde…
Özgürlüğün türküsünü söyleyenler.
Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı…
Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar
benim evlatlarımdır kahpe hücre.
Benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri,
“birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına
Kel dünya, Ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor,
güzelleşiyor artık.
İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni.
Seni yerle bir edecek Adalılar'ı iyi tanı.
Ada’m ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye
dudak bükme, o…punun dölü utanç duvarı
Evet Ada'mı karanlığın suları bastı.
Evet, benim gibi birçok Adalı çirkef suların altında,
ama boşuna sevinme, Ada’m batmaz, yok olmaz
Ada’m sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi.
Hepsi o kadar.
MAHİR ÇAYAN.
85 notes
·
View notes
Text
Kadınlar günü mü demiştiniz?
Hangi kadınların günü?
Gözyaşları içinde evlatlarının cansız bedenlerini tüyleri ürpere ürpere öpüp koklayan kadınların mı?
Çocuklarının aç bî ilaç, susuz korku içinde kendilerinden medet umduğu kadınların mı?
Şehadet şerbeti içip, evlatlarının başlarında feryat ettiği annelerin kadınlar günü mü?
Hangi kadınların günü?
Modern çarkın kölesi olmuş, teşhir sektörünün ekmeğine yağ süren, kendi! ayakları üstünde durmayı becerebilen kimseye köle! olmayan özgür! kadınların günü mü?
Artık bizim uyuşturulmuş, pasifize edilmiş şu halimizi bir kenara bırakmamız ve bâtıl sistemlerin yaktığı ateşe bir odun da bizim atmamamız gerekmiyor mu?
Ve o ateşleri söndürmemiz?
.
62 notes
·
View notes
Text
"Evinde oturup eşini beklemesi ve çocuğunu eğitmesi hapis ve zulüm olarak gösterilen kadın, maden ocaklarında işçi olarak çalıştırılırken hürriyetine sahip ve erkekle denk hâle getirilmiş oldu. Evini süpürmesi zulüm iken sokakları süpürmesi saygınlık olarak gösterildi. Kadının gençliği ve bedeni, yaratılış maksadı dışında her alanda kullanıldı. Ama sıra doğurmasına gelince önüne engel üstüne engel çıkarıldı. Eşinin, onun üzerinden tabii şehvetini tatmin etmesi kadına zulüm olurken cinsel bir meta olarak orta yere salınınca gazete sütunlarında teşhir edilmeye münasip, takdire şayan bulundu. Kadına hürriyet verdiğini iddia edenler, gelecek kuşaklara ne verip onlardan ne aldıklarını anlatmakta zorlanacaklardır. Kadının kaybettiği evi 'keşke' demekle geçiştirilemeyecek kadar büyük bir kayıptır."
38 notes
·
View notes
Text
Makyaj yapmayı sevmem.
Bir de beş vakit abdest alan bir kadın nasıl makyaj yapabilir!?
Rahmetli babam derdi ki;
Kızım en güzel kadın sade kadındır!
Ara sıra sürme çekerim o da peygamber efendimizin sünneti diye.
Akıllı bir kadın kendini teşhir etmez!
Kadın bir mücevher gibi saklanmalıdır.
Sahi, mücevherlerinizi ne yapıyorsunuz!😁💎💍
Yine rahmetli babam derdi ki;
Kızım, bütün hayvanlara bak erkekleri yakışıklıdır, güzeldir.
Ama erkeklerin gözünde de kadınlar güzeldir! 😁
47 notes
·
View notes
Text
Bunu karısından başka erkekleri teşhir etmesi için isteyenler paylaşsın, rebloglasın 🔥
15 notes
·
View notes
Text
Ebû Hüreyre'nin (ra), Resûlullah'tan (sav) şöyle işittiği nakledilmiştir: Kötülüklerini ifşa edenler hariç ümmetimin bütün fertleri, Allah tarafından (er geç) affedilecektir. Bir adamın geceleyin bir kötülük yapması ve Allah onu örtmüş iken, sabahleyin "Ey filanca, ben dün gece şöyle şöyle yaptım." demesi, kendi kabahatini teşhirdir. Hâlbuki onun gece işlediği kabahat Rabbi ile kendisi arasındaydı. Böyle yapmakla o, Allah'ın örttüğü kabahati sabahleyin teşhir etmiş, açıklamış oluyor.
|Buhâri, Edeb, 60; Müslim, Zühd, 52
32 notes
·
View notes
Text
Küçük İşletmeler İçin Uygun Maliyetli Raf Çözümleri: Bütçe Dostu Öneriler
Küçük işletme sahiplerinin en büyük zorluklarından biri, sınırlı bir bütçeyle maksimum verimlilik sağlayacak depolama çözümleri bulmaktır. Bu yazımızda, işletmenizi düzenli tutarken cebinizi de düşünen pratik raf çözümlerini sizler için derledik.
Modüler Raf Sistemleri: Esneklik ve Ekonomi Bir Arada
Modüler raf sistemleri, küçük işletmeler için ideal bir başlangıç noktasıdır. Bu sistemler, ihtiyacınıza göre genişletebilme ve yeniden düzenleme imkanı sunar. Başlangıçta temel modüllerle başlayıp, işletmeniz büyüdükçe yeni modüller ekleyebilirsiniz. Metal modüler raflar, dayanıklılık/maliyet oranı açısından en verimli seçeneklerden biridir.
Modüler Sistemlerin Avantajları:
Kolay montaj ve demontaj
İhtiyaca göre genişletilebilme
Parça parça satın alma imkanı
Taşınabilirlik
DIY (Kendin Yap) Raf Çözümleri
Bütçeniz çok kısıtlıysa, DIY raf çözümleri harika bir alternatif olabilir. İkinci el paletleri dönüştürerek veya boru ve kelepçe sistemleri kullanarak oluşturacağınız raflar, hem ekonomik hem de özgün bir görünüm sağlar.
Ekonomik DIY Önerileri:
Palet Raflar
Eski paletlerin zımparalanması ve boyanması
Modüler dizilim imkanı
Endüstriyel ve modern görünüm
Boru ve Kelepçe Sistemleri
Düşük maliyetli malzemeler
Yüksek dayanıklılık
Özelleştirilebilir tasarım
Duvar Montajlı Raf Sistemleri
Zemin alanından tasarruf etmek isteyen işletmeler için duvar montajlı raflar mükemmel bir çözümdür. Bu sistemler, minimum alan kullanımıyla maksimum depolama kapasitesi sunar.
Duvar Raflarının Sunduğu Avantajlar:
Alan tasarrufu
Kolay temizlik
Uygun maliyet
Profesyonel görünüm
Çok Amaçlı İstiflenebilir Kutular
Plastik veya metal istiflenebilir kutular, küçük ürünlerin organizasyonu için ekonomik bir çözümdür. Bu kutular:
Kolay kategorilendirme sağlar
İstiflenerek dikey alan kullanımını optimize eder
Dayanıklı ve uzun ömürlüdür
Taşıma kolaylığı sunar
Maliyet Düşürücü İpuçları
Sezon Sonu İndirimleri
Büyük mağazaların sezon sonu indirimlerini takip edin
Toplu alım fırsatlarını değerlendirin
İkinci El Pazarı
Kapanan işletmelerin ekipmanlarını değerlendirin
Online platformlarda fırsat araştırması yapın
Farklı raf tiplerini bir arada kullanın
İhtiyaca göre özelleştirin
Karma Sistem Kullanımı
Küçük işletmeniz için raf çözümü seçerken, sadece ilk maliyeti değil, uzun vadeli kullanım değerini de göz önünde bulundurmalısınız. Modüler sistemler, DIY çözümler ve duvar rafları gibi alternatifleri değerlendirerek, işletmenizin ihtiyaçlarına en uygun ve ekonomik çözümü bulabilirsiniz.
Unutmayın, doğru planlanmış bir raf sistemi, işletmenizin verimliliğini artırırken, uzun vadede size önemli maliyet avantajları sağlayacaktır. İhtiyaçlarınızı ve bütçenizi göz önünde bulundurarak, yukarıdaki önerilerden size en uygun olanı seçebilir ve işletmenizi daha organize bir hale getirebilirsiniz.
#raf#raf sistemleri#raf sistemleri izmir#izmir#izmir raf sistemleri#galvaniz üretim raf sistemleri#otomotiv yedek parça raf sistemleri#otel rafları#market rafları#bakkal rafları#manav reyonları#yapı market rafları#depo rafları#yazar kasa masaları#market arabaları#el sepetleri#mağaza rafları#teşhir ekipmanları
0 notes
Text
Aralık Endüstriyel Mutfak
#Endüstriyel mutfak ekipmanları#endüstriyel mutfak#proje#tasarım#Kuzineler#Pasta fırınları#börek fırınları#pizza fırınları#pide fırınları#Pizza teşhir ve dinlendirme üniteleri#Sıcak servis ve self servis bankoları#çalışma tezgahı#döner ocakları#servis arabaları#Salad bar#Pasta dolabı#endüstriyel mutfak projeleri#endüstriyel mutfakçı#Et Yaşlandırma Dolabı#Dry Aged Dolabı
0 notes
Text
Rivayet olundu ki;
"Kıyamet gününde küfür sancaklarından ilk dikilecek sancak yahudilerin sancağıdır.
Allah onları tüm şahidlerin gözü önünde rezil ve teşhir edecek ve cehenneme gitmelerini emredecektir."
(Rûhu'l Beyân)
20 notes
·
View notes
Text
Ebû Hüreyre'nin (ra), Resûlullah'tan (sav) şöyle işittiği nakledilmiştir:
Kötülüklerini ifşa edenler hariç ümmetimin bütün fertleri, Allah tarafından (er geç) affedilecektir. Bir adamın geceleyin bir kötülük yapması ve Allah onu örtmüş iken, sabahleyin "Ey filanca, ben dün gece şöyle şöyle yaptım." demesi, kendi kabahatini teşhirdir. Hâlbuki onun gece işlediği kabahat Rabbi ile kendisi arasındaydı. Böyle yapmakla o, Allah'ın örttüğü kabahati sabahleyin teşhir etmiş, açıklamış oluyor.
|Buhâri, Edeb, 60; Müslim, Zühd, 52
74 notes
·
View notes
Note
Hotwife teşhir sever kocası dışında başkalarının onu arzulaması hoşuna gider vs
Şimdi baktım anlamına yok bize ters böyle şeyler öyle gevşek biriside hayatımda olmasın bir zahmet
2 notes
·
View notes