#tasavvuf ilmi
Explore tagged Tumblr posts
derdiderun · 23 days ago
Text
Tumblr media
Şeyh Seyyid Abdülbâki el-Hüseyni Hazretleri kuddise sirruhu, "Tasavvuf, azalarla yapılan amellerden daha mühim olan kalp amelleri ile i|gilenir. Zira bâtın, zahirin esası ve kaynağıdır. Bâtının bozulması, zahirin bozulmasına sebep olur. Bununla beraber kalp amelleri, şeriatın zahirine bağlıdır. Nitekim Şeyh Ebû Said el-Harrâz kuddise sirruh, "Zahirle çelişen her bâtın bâtıldır" buyurmuştur." der.
Sonuç olarak, islam dini bir bahçeye benzer. Bu bahçede yer alan ağaçlar ise islami ilimleri temsil eder. Ağaçların meyve vermesini sağlayan hayat suyu ise tasavvuftur. Suya muhtaç ağaç, bir süre sonra kurumaya yüz tutar. Ağaçların verimli meyve vermesi için suya ihtiyaç duyduğu gibi, İslami ilimler de, tasavvufa ihtiyaç duyar. Suyun eksikliği zamanla ağacın kurumasına neden olur.
Buhara Dergisi - Ocak Sayısı
11 notes · View notes
huzunbey · 1 month ago
Text
Tumblr media
"Salihlerin anıldığı yere rahmet iner” (Hadis-i Şerif )
“Tasavvuf öyle bir ilimdir ki, batıl onun ne önüne geçebilir, ne ardından gidebilir. Onun ne önünde bir eğrilik vardır, ne de sonunda. Bütün âlimlerin ilmi, hakimlerin hikmeti bir araya gelip ondan bir şey değiştirmek isteseler, sırlarından birini bozmak isteseler ve ondan hayırlısını yerine koymayı arzu etseler, bu arzu ve isteklerine yol bulamazlar. Çünkü o nübüvvet kandilinden alınmıs bir nurdur. Nübüvvetten öte ışık alınacak bir nur yoktur.”
24 notes · View notes
blogwan · 1 year ago
Text
İlimlermeclisi - Silver
Din ilimleri ve Havas İlimleri, evreni ve onun gizli güçlerini anlamayı amaçlayan iki ayrı çalışma alanıdır. Din Bilimi, daha iyi bir yaşam elde etmek için pozitif düşüncenin gücüne ve manevi ilkelerin kullanımına odaklanan manevi bir felsefedir. Tanrı'nın akıl gücüyle erişilebilen evrensel bir enerji olduğu fikrine dayanır. İbn Rüşd'e göre ilimde otorite sahibi olanlar veya rasihu, zahirde şeriat içindedirler. Bu ilimlerin çekirdeği, sahabenin sohbet dairelerinde teşekkül etmiş ve daha sonraları din ilimleri, bunlara yardımcı olan ilimler ise alet ilimleri olarak adlandırılmıştır. Havas İlmi ise evrendeki gizli güçleri ve bu güçleri kullanmanın yollarını konu alan okült bilim türüdür. Okült ilim veya gayb ilmi olarak da bilinir. Taşköprizade Ahmed Efendi'ye göre ya ruhun gücü (büyü) ya da. Çeşitli taşlar ve madenler, bitkiler ve hayvanlar üzerine pek çok eser Havas ilmi adına yazılmıştır. İbn Haldun, hava ilmini onun bir parçası olan tasavvuf ve simya ile birlikte ele alır ve başlangıçta Müslümanlar arasında böyle bir şey yoktu. Hem Din ilimi hem de Havas İlimleri evrendeki görünmeyen ve gizli güçleri ele alsalar da yaklaşımları farklıdır. Din Bilimi, pozitif düşünmenin gücü ve manevi ilkelerin kullanımına odaklanırken, Havaş Bilimi, okült ve gizli güçlerin kullanımı ile ilgilenir. Seyyid Hüseyin Nasr'a göre bu ilimler, tahrif edilmemiş şekliyle, kâinattaki gizli güçleri ve bu güçleri kullanmanın yollarını ele alırlar. Bu iki çalışma alanını anlamak, bireylere evren ve onun gizli güçleri hakkında daha derin bir anlayış sağlayabilir ve daha iyi bir yaşam elde etmelerine yardımcı olabilir. Bu gibi içerikler için web sitemiz sizlere oldukça fayda sağlayacaktır.
491 notes · View notes
visalebeskal-a · 8 months ago
Note
Sizde isteseniz Allah’a kendiniz dua edebilirsiniz, mevlayla aranıza “aracı” koymadan. Onun sizden hiçbir fazlalığı yok emin olun. Bu yaptığınızın dinde yeri yok. Tövbe edin. Bunu vallahi nasihat olarak söylüyorum kardeş, hiç bir şekilde art niyet beslemeden.
Kullarım, sana beni sorarlarsa bilsinler ki ben, muhakkak onlara pek yakınım. Beni çağıran, bana dua eden kişiye çağırdığı, dua ettiği anda icabet ederim. Artık onlar da benim çağırmama koşsunlar, bana inansınlar da doğru yolu bulsunlar. Kaf Suresi 16.
Allah Subhanehu ve Teala size şah damarınızdan daha yakınken sizi ona mevlanız değil kendiniz ulaştırabilirsiniz.
Daha önce size bu tür bir nasihat daha verilmiş Hanzala ile ilgili bir şey söylemiştiniz, benim onunla herhangi bir alakam olmadan yazıyorum bunu bilin ve dilerseniz nasihat alırsınız.
zaten mevlâ teala'ya kendimiz de dua ediyoruz. burada maksat nefsi bilmek. insanın nefsini bilmesi de tanıması da bu büyük zatlarla kolaylaşıyor. hasan-ı basriler, imam gazzaliler, mevlana'lar, yunus emre'ler, molla camiler daha saymakla bitiremeyeceğimiz büyükler bu yolu bilen sahip çıkmış kimseler. müçtehit imamlarımız için dahi tasavvufa itimatları olduğu söyleniyor. bu lafınızla hepsi için dinde yeri yok diyorsunuz. bizim büyüklere itimadımız var. gazzali'nin el munkız mineddalal kitabını okumanızı tavsiye ederim.
ilim amel ihlas mevzuunun ihlas ayağını tasavvufla mümkün kılabilirsiniz. ilim ve amel şeriat ayağıdır. şeriatsız tarikat zındıklıktır. şeriate tam manasıyla bağlı bir zat bulur sonra ihlas ayağını da onun rehberliğiyle tamama erdirebilirsiniz. her yolda bu böyledir bir hoca bir önder lazımdır. asıl gaye mevlâ tealadır. tasavvuf denilen bu yol en sade tabiriyle 2 rekat namazı mevlâ tealanın rızasına muvafık bir şekilde kılabilmek için girilen yoldur. kimin maksadı burada mevlâ teala değil de kişiler, mal, makam, mevkidir o ziyandadır zaten. nefsi tanımak onu rıza-i ilahiye yöneltmek esas gayemiz. bu da nefsi tezkiye yolunda kemale ermiş, yolu bilen, nefsin hastalıklarını tanıyan biri eliyle kolaylaşır.
kendi kendine bunu yapabilen varsa kimseye intisab etmesin zaten. gönül işidir kimsenin davetiyle olacak bir durum değil. Allah'ın bize şahdamarından daha yakın olduğunu biliyoruz. biz ise kalbimizdeki perdelerden dolayı ona ziyadesiyle uzaktaymış gibi davranıyoruz. bunun idrakinde değiliz. perdeleri aşıp mevlâ'nın bize şahdamarımızdan yakın olduğunu müşahade etmek, idrak etmek gayesindeyiz. sahabi efendilerimiz bizzat bu ilmi rasûlullah'tan aldı. bu yollar da silsileyle yine rasûlullah'a dayanıyor. bu şekilde düşünüyor ve sizin de yalnızca zahir manayla katı bir şekilde baktığınız bu meselede saydığım isimlerin de görüşlerine bakmanızı tavsiye ediyorum.
8 notes · View notes
umuttherzamanvar · 4 months ago
Text
Tumblr media
KİTABÜ'Z ZÜHD (BEYHAKI)
ZAHİDLERİN KISIMLARI
48. Ebû Süleyman Dârânî şöyle demiştir.
"Zühd ehli iki kısımdır.
Birinci kısımdakiler dünyadan uzaklaşırlar ancak ahiretin måna âleminin kapısı kendilerine açılmaz.
Bunlar dünyada azla yetinirler, nefisleri dünyevi lezzetlerden ümitlerini kesmiştir.
Ahiret åleminin mâna kapısı bunlara açılmadığından, en çok arzuladıkları helal şey ölümdür,
zira ölümle âhiretin mâna åleminin kapılarının kendilerine açılacağını ümit ederler.
İkinci kısımdakiler de, dünyadan uzaklaşırlar ancak ahiretin kapısı onlara açılmıştır.
Bu kimseler Allah'ın zikriyle mânen gıdalandıklarından, onlar için dünyada kalmaktan daha sevimli bir şey yoktur. Nitekim âlemlerin rabbi de şöyle buyurmaktadır:
"İyi bilin ki gönüller ancak Allah'ı anmakla huzur bulur. Onlar Allah Teâlā'yı zikretmek için dünyada kalmayı isterler, çünkü yüce Allah'ı zikredip andıkları zaman rabbü'l-âlemin de onları zikredip anar.
Vefat edenin ameli ise artık biter.
Nitekim Allah Teâlâ da Kur'an'ında şöyle buyurmaktadır:
"Beni anın ki, ben de sizi anayım. 40
Bu âyetin mânası şudur: "Bana itaat etmek suretiyle beni anın ki, ben de sizleri rahmetim ve sevabım ile anayım."
#ZAHİDLERİN #AHLÂKI
49. Seri-i Sakatî den:
"Beş şey zâhidlerin ahlâkındandır.
Helâle şükretmek,
harama karşı sabretmek,
ne zaman vefat edeceğini önemsememek,
dünyayı kimin elde edip yediğine kulak asmamak,
fakirle zenginin yanında aynı olması." 50
#TASAVVUF #NEDİR?
50. Ebû Sehl Muhammed b. Süleyman'a, "Tasavvuf nedir?" diye soruldu.
"Rabbe itirazdan yüz çevirmektir" cevabını verdi.
51. Ebü'l-Hasan-ı Büşencî de şöyle demiştir.
"Tasavvuf bana göre,
Allah dışındaki şeylerden kalbi temizlemek,
eldekileri dağıtmak ve başkalarının değerlendirmelerine fazla önem vermemektir.
Kalbi mâsivadan temizlemeye
gelince, yüce Allah fakir muhacirler için buyurduğu kavlinde bu husus geçmektedir.
"Yurtlarından ve mallarından (sürülüp) çıkarılmışlardır. " 51
Eldekileri çıkarmaya gelince, âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
"Mallarını 52 gece gündüz, gizli ve açık Allah yolunda infak edenler.
" Başkalarının değerlendirmelerine önem vermemeye gelince, âyette şöyle geçmektedir:
"Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar, "53
#SÛFÎLERE #BU #ADIN #VERİLMESİNİN #NEDENİ
52. Bir kişi Ebû Bekir-i Şiblî’ye, “Sûfîlere niçin Sûfiyye denildi?”
diye sordu.
Ona şu cevabı verdi: “Rableri katından kendilerine
gösterilen yakın dostlukla saf oldular.
Saf olan insan da sûfîdir
(saftır).
#İLİM #TALEP #ЕТМЕК
53. Sa'd b. Ebû Vakkâs'tan: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular: "Ben, ilmi ibadetten daha fazileti tutarım. Dininizin en hayırlı durumu vera'lı olmaktır." 50
54. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular:
"Bir kimse bir müminden dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da ondan kıyamet günü sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir. Bir kimse bir müslümanın bir günahını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun günahını örter. Bir kimse sıkıntıda olan bir mümine kolaylık gösterirse, Allah da dünya
ve âhirette ona kolaylık ihsan eder.
Kul din kardeşine yardım ettiği müddetçe Allah da ona yardım eder.
Her kim ilim talep ederek bir yol tutarsa, Allah ona cennete götüren bir yol nasip eder.
Bir topluluk Allah'ın mescidlerinden bir mescidde toplanarak Allah'ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere ederlerse, melekler onları kuşatır ve üzerlerine sekînet iner,
Allah'ın rahmeti onları kaplar. Allah onları kendi nezdindekilere anar.
Amelinin yavaşlattığı kişiyi nesebi hızlandıramaz (Ameli az olanı, nesebi amel yapanların katına 55 çıkarmaz)."
55. Amr b. Abese-i Sülemî'den: Resûlullah'a (s.a.v) geldim ve,
"Bu din için size kimler biat ediyor?" diye sordum.
"Hür ve köleler" buyurdu. "Hangi ameller daha faziletlidir?" diye sordum.
"Sabretmek,
müsamaha göstermek,
güzel ahlaklı olmak" buyurdular.
"İslâm'da hangi şeyler daha faziletlidir?" diye sordum.
"Allah'ın dininde bilgi sahibi olmak,
Allah'a itaat ederek amel etmek,
Allah'a karşı hep hüsnüzanda bulunmak" buyurdu.
"Hangi müslüman daha faziletlidir?" diye sordum.
"Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu
kimse" cevabını verdiler.
"Allah'ın en hoşlandığı amel hangisidir?" diye 57
sordum.
"Yemek yedirmek, selâmı yaymak ve güzel kelâm etmektir" buyurdular.
"Hangi namaz daha faziletlidir?" diye sordum. "Vaktinde kılınan,
kıyamı uzun olan,
rükü ve secdesi güzel yapılan namazdır" cevabını verdiler.50
"Hangi hicret daha faziletlidir?" diye sordum.
"Allah'ın kerih gördüklerinden uzaklaşmandır" buyurdular.
"Gecenin hangi saati daha faziletlidir?" diye sordum.
"Son kısmı, çünkü Allah o vakit semanın kapılarını açmakta, mahlūkatına nazar etmekte ve dualara icabet etmektedir" buyurdular.
Amellerle ilgili soruları, muhtemelen, kabilesinin yanına vardıktan ve İslâm 60
yayılıp ahkâmı nazil olmaya başladıktan sonra gelerek tekrar sormuştur.
Inayet Allah'tandır.
56.Seri-i Sakati den:
"Beş şey hariç dünyanın tamamı fuzulidir:
İnsanın karnını doyurduğu ekmek,
kandığı su,
giydiği elbise,
sığındığı ev, faydalandığı ilim."61
57. Rebi' b. Huseym şöyle demiştir:
"Önce fıkıh bilgisini öğren, ondan sonra uzlete çekil," 62
58. Muhammed b. Ali Kettånî diyor ki:
"Tehlikelerle dolu bu yola giren insanın dört şeye ihtiyacı vardır.
Onu koruyacak kemālāta,
yönlendirecek ilme, haramlardan elini çektirecek vera'ya,
ünsiyet edeceği zikre."
#İMAM #BEYHAKI
#KİTABÜ'Z #ZÜHD
[#ALLAH #İÇİN #YAŞAMAK]
3 notes · View notes
benimpencerelerim · 8 months ago
Text
MUSLUMAN AKLIN ZINCIRLERI
MODERN BİLİM https://www.kitapyurdu.com/kitap/modern-bilimin-dogusu-ve-yukselisi-amp-islam-dunyasi-cin-ve-bati/243982.html
“Genel anlamıyla, herhangi bir uygarlığın akıl ve rasyonalite kaynaklarının, o uygarlığın din, felsefe ve hukukunda bulunabileceği söylenebilir.” Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 135.
“İslam teologları ve hukukçularının, kendi aralarındaki aykırılıklar nedeniyle farklı bir insan felsefesi geliştirdiklerini gördük.. Bunların görüşleri, insanın ve insan aklının doğuştan gelen sınırlarını vurguluyordu. Dünya böyle ölümlü bir varlığın tam olarak anlayamayacağı kadar karmaşıktı dolayısıyla da aklın nasıl kullanılacağı dikkatle belirlenmeliydi.” Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 160
"Benzer şekilde İbni Rüşd’ten önce hukukçu İbn Hazm, "bilgi yayılmalı, fakat yeteneksiz ve beceriksiz insanlar arasında yayılması yalnızca zaman kaybı değil fakat zararlıdır da, çünkü bilginlik taslayan fakat aslında cahil olan bu davetsiz misafirler bilime büyük zarar vermiştir” demiştir.Bu tavır yüzünden , ifadelerin anlamını gizlemek için çeşitli teknikler kullanılmıştı.“ Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 312
"Kısacası Arap-İslam uygarlığında sıradan kişilere yönelik güçlü bir güvensizlik söz konusuydu ve Altın Çağdan sonra basılı materyalin elde edilmesini önlemek için çok çaba harcandı.” Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 314
“Ortaya çıkan somut bir sonuç, Kahire'deki büyük el-Ezher Üniversitesinde felsefenin müfredattan çıkarılması olmuştu. Yasak on dokuzuncu yüzyılın sonlarında modernliğin ulaşmasına kadar devam etmişti.” Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 168
“Genel bir kural ve hukuki ve dini bir ilke meselesi olarak, doğa bilimleri ya da yabancı bilimler eğitimi İslam üniversitelerinde yer almadı.
Medreseler dini vakıf kanunu altında kurulduğu için, buralarda yer alan tüm çalışmaların İslam hukukuna (fıkıh) ve din bilimlerine odaklanması gerektiği varsayılıyordu.” Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 223-224 
KUTSAL KISIR DÖNGÜ https://www.kitapyurdu.com/kitap/kutsal-kisir-dongu-islam-dunyasinda-geri-kalmisligin-kaynaklari/679778.html
Kelam metodunu kuran ve İslam dininin inanç ve ilkelerini, Allah'ın varlığı ve birliğini (biricik olduğunu) akılcı yollarla kanıtlamayı esas alan Mu'tezile, İslam'da yorum kapısını da açık tutan bir akım olmuştur. Esas aldıkları akılcılık nedeniyle, İslam dünyasının egemen güçleri tarafından, toplumun yönetilmesi ve itaat ilkesi bakımından bir tehdit olarak görülmüştür. Bu nedenle içinden çıkan Eş'arilik desteklenerek döneminin en büyük mezhebi haline gelen Mu'tezile bastırılmış, alimlerinin eserleri yakılmış, taraftarları cezalandırılmış ve bu nedenle zamanla sönümlenmiştir. Akılcı Mu'tezile, İslam dünyasının egemen sınıflarının ve hanedanlarının desteklediği "nakilci" Eş'arilik karşısında yenilgiye uğramıştır. S.22 Bilim ve akılcılık, yönetilenleri itaatsizliğe ve isyana yöneltebilecek potansiyele sahip olduğundan yönetenler için tehlikeliydi. S.33 Çünkü Batı'da uluslaşma döneminin başlarında feodaliteye karşı savaşan kapitalizm akıl ve bilime ihtiyaç duyuyordu. S. 84 Ancak Mu'tezile'nin Arap egemen güçleri tarafından önce sindirilmesi, sonra şiddet kullanılarak bastırılması ve zamanla yok edilmesiyle, bu okullar aklın ve felsefenin yasaklandığı, yerine keramet, kader, kalp ilmi, tasavvuf ve ilhamın geldiği dahası İçtihad Kapısı'nın kapatıldığı Nizamiye Medresileri'ne dönüşecektir. S. 43 Gazali, Nizamü'l-Mülk'ün (merkezi iktidar, KG) paha biçilmez desteğiyle bu işi yapar. Böylece İslam coğrafyasına yayılan Nizamiye Medreseleri'nde, Gazali'nin yeniden üreterek en yüksek biçimini (formunu) verdiği Eş'arilik - çeşitli ekolleriyle birlikte - geliştirilerek skolastik bir öğreti oluşturulur. Bu teolojik öğreti, 10-11. yüzyıllardan itibaren İslam dünyasındaki devletlerin en önemli ideolojik aracı haline gelerek Müslümanların aklını mühürler. İtaat eden, sadece ahreti için yaşayan, bilim ve teknoloji geliştirmeyen ve bir kısır döngü içinde Ortaçağ karanlığını sürekli olarak yeniden üreten bir toplum yaratır, bilim yolunu kapatır. S. 46-47 Müslüman ülkelerde İmam Gazali öğretisine dayalı müfredat esas alınarak kurulan medreseler, Ortaçağ karanlığını ve skolastik bilgi anlayışını yeniden üreten kurumlar haline geliyordu. S. 66 Osmanlı İmparatorluğu'nda kurulan medreseler, durağan, sığ ve ezberci bir eğitim sistemi ve sıkışmış kalıplar içinde, yüzyıllarca kendi kendilerini tekrarladılar. S. 66 Sultan Melikşah dönemi Selçuklu İmparatorluğu'nun kurduğu bu model daha sonraki bütün Türk-İslam ve Arap-İslam devletlerinin niteliğini de belirleyecektir. S. 49 FİEF VARYANTLARI ve ÖĞRENME SÜRECİ https://serbestiyet.com/yazarlar/osmanli-ne-kadar-moderndi-3-farkli-donemler-cografyalar-ve-ogrenme-surecleri-36241/ Onun için, ister kabile toplumu (tribal society), ister şeflikler (chiefdoms) diyelim; devletsiz toplumdan (non-state societies) devletli topluma (state societies) geçiş sürecindeki bütün sosyal formasyonlar, fiyef (timar) dağıtma yöntemini er ya da geç keşfeder. (i) Önünde başka örnek ve önceller yoksa, sıfırdan, el yordamıyla, deneye yanıla öğrenir. Bu tecrübesizlik, devletin fiyef dağıtan merkezi açısından “hatâ” ihtimalini artırır. (ii) Önünde başka örnek ve önceller varsa, onlara bakarak öğrenir ve transfer edip içselleştirir. Önceden birikmiş tecrübe ve başka modellerden öğrenme olasılığı, merkez (hükümdar) açısından “hatâ” teşkil edecek bazı uygulamalardan kaçınmayı mümkün kılar.
Dolayısıyla Bizans, İslâm Halifeliği ve Rum Selçukluları gibi  Osmanlılar da sıfır likidite temelinde çıkmadılar yola. Belki daha da önemlisi, sıfır devlet tecrübesi ve özellikle fiyefe (timara) dayalı devlet tecrübesiyle de yola çıkmadılar. Zira önleri, arkaları, sağları, solları, başka bir yığın fiyef sistemi ve fiyefe dayalı devlet örneğiyle doluydu. İslâm imparatorluğu, daha Dört Halife döneminin ilk fetihlerinden başlayarak ve esas Emevî hanedanıyla birlikte, kat’ia sisteminin gelişmesine tanık olmuştu. Büyük Selçuklularda ve sonra Rum Selçuklularında, zaman içinde evrilen iktâ sistemleri söz konusuydu. Bizans taşra askerini küçük fiyef tevcihleriyle besliyor ve buna pronoia sistemi deniyordu. 1095-96’dan sonra Kutsal Diyarlarda kurulan Haçlı devletlerinin (Avrupa “feodalizmi”nin türevi; bu meseleye döneceğim) kendi fiyef sistemleri vardı. Bizans’ın Mora Despotluğu, Epir Despotluğu ya da Trabzon İmparatorluğu gibi uzantılarında, pronoia usulü ile Haçlı “feodalizmi” nin çeşitli karışımları yaşamaya devam ediyordu. 
Öyle veya böyle; 1300 dolaylarında tarih sahnesinde varlığını hissettirmeye başlayan Osmanlı beyliğinin, bütün bu önceki ve henüz yaşayan tecrübeler uzanıyordu çevresinde. Olmasaydı, gene de icat edemezler miydi fiyefe dayalı bir devleti? Germenler gibi onlar da becerirdi muhtemelen. Çünkü bu bir ihtiyaçtı; sosyal-kurumsal bir ihtiyacın, bir zaruretin kendini dayatmasıydı. (1) “Zaruret icadın anasıdır” (Mater artium necessitas biçimindeki Latincesiyle, en az 16. yüzyıl başları kadar gerilere giden İngiliz atasözü). (2) “Toplumlar, zaten kendilerinin icat etmek üzere olduğu şeyleri başarıyla ithal ederler” (Adam Smith’in hocası Adam Ferguson).
İkisi de doğru. Ama fiiliyatta, Osmanlı timar sistemi, illâ biri veya diğerinden taklit anlamında değil, kendi iç dinamiklerinin yanı sıra o diğer modellerin de mevcut olduğu bir coğrafya ve tarihsel ortamda şekillendi. Bu da daha az “hatâ” yapıp, fiyefe dayalı devletlerin görece “güçlü” bir versiyonunu kurmalarını mümkün kıldı. KUTSAL KISIR DÖNGÜ Bu devlet anlayışı ve saray ideolojisi, Selçuklular'dan Osmanlı Devleti'ne geçecek ve onun düşünce dünyasını da büyük ölçüde belirleyecekti. S. 64 İslam dünyasının egemen sınıfları, sultanları ve hanedanları akılcı Mu'tezile mezhebini/ekolünü kendi iktidarları ve toplumsal/sınıfsal statüleri için tehlikeli buldular. Asıl sorun buydu. Bu nedenle aralıksız ve sistematik bir karşı saldırı yürüttüler. Zamanla, Mu'tezile doktrinini benimsemek ölüm cezası verilen ağır bir suç haline geldi. Mu'tezile mensupları kadılıktan atıldı, devlet görevlerinden uzaklaştırıldı ve eserleri yakılarak yok edildi. S. 50 Çünkü İmam Gazali, İslam dünyasının egemen güçlerinin eline mutlak boyun eğmeyi, inanmayı, ilahi iradeyi temsil edenlere teslim olmayı ve itaatı telkin eden; bunu mutlak bir dinsel gereklilik ve Tanrı buyruğu olarak sunan benzersiz bir rıza üretimi, hegemonya ve iktidar aracı sunmuştur. S. 56 İslam dünyasında 10-11. yüzyıllarda yaşanan dini, felsefi, siyasal kargaşa ve çatışmaların, Müslüman devletlerin varlığını ve güvenliğini tehditedecek boyuta gelmesi üzerine, düzenin yeniden kurulması temel amaç haline gelmişti. S. 61 KISIR DÖNGÜ https://www.kitapyurdu.com/kitap/kisir-dongu/546567.html
1927 yılında yapılan ilk sayıma göre nüfusun %10.6'sı okuryazardı... 1935-1936 yılları itibariyle okuryazarlık oranı, 1927'yegöre ikiye katlanarak nüfusun %20.4'ü düzeyine ulaştı... !945-46 yılları itibariyle okuryazarlık oranı nüfusun %30'una, 1955-1956 yılları itibariyle yüzde 40'a yükselirlen, 1960 yılı itibariyle düşerek yüzde 39.6'da kaldı. S. 183 1960 yılında 67 il arasında en okuryazar il olan İstanbul'da oran yüzde 58 iken, Güneydoğu illerinin tümünde bu oran yüzde 20'nin altındaydı. Okuryazarlık oranlarının yüzde 30'un altında olduğu 28 ilin içinde Güneydoğu'nun tüm illeri ve Karadeniz ve İç Anadolu illerinin de büyük çoğunluğu bulunuyordu. S. 184 Bürokrasinin endüstriyel modernleşmeye verdiği öncelik ve bu konuda gösterdiği sabırsızlık ve -belki de daha önemlisi-iktidar koalisyonunun önemli unsurları olan büyük toprak sahipleri ve eşrafın, kırsaldaki geleneksel biat yapılarının çözülmesine neden olacağını görerek, eğitimin yaygınlaşmasına yönelik yıkıcı bir yaklaşım içinde olmaları, eğitimin yaygınlaşması önünde önemli engeller oluşturdu. S. 185
Batı ve kıyı bölgelerinde eğitim hizmetlerinin daha fazla geliştiğini; genel olarak kasaba ve kent gençliğinin kırsal gençlikten, erkek çocukların kız çocuklarından çok daha fazla eğitim olanağına sahip olduklarını ekleyebiliriz. S. 186 Türkiye'nin, SSCB'nin baskıları sonucunda Nato'ya katılmak için ABD'nin, daha kolay yönlendirme amacıyla koşul olarak koyduğu demokratik düzene, laik, seküler toplumsal dönüşüm tamamlanmadan geçildiği tarihe kadar ulaşılan eğitim düzeylerinin ve bunun bölgelere göre dağılımının günümüzdeki AKP-CHP desteğiyle korelasyonu son derece çarpıcı. 1955-1956 yıllarında %40 olan okuryazarlık oranı ile seküler laik kesimlerin oy oranı, okuryazarlık oranının ülke ortalamasına göre düşük olduğu Karadeniz ve İç Anadolu'da AKP'nin ulaştığı yüksek oy oranları, eğitim hizmetlerinin daha gelişkin olduğu Batı ve kıyı bölglerinde CHP'nin nispeten daha yüksek oy alması demokrasiye geçiş öncesinde ulaşılan eğitim düzeylerinin demokratik dönemdeki oy dağılımını büyük ölçüde belirlediğini düşündürtüyor. Oy oranlarını belirleyen çok sayıda faktör olmasına rağmen ideolojik yönelimlerin, kültür ve zihniyetin bu oranlar üstündeki etkisi son derece yüksektir. Osmanlı döneminde biatçı, ezberci bir din tornasında gelişen zihniyet ve kültüre sahip toplum bu zihniyet ve kültürü devletin ideolojik aygıtlarından en önemlisi olan okulun etkisiz olduğu uzun yıllar boyunca toplumun ideolojik aygıtları olan aile, cami ve cemaatlerde nesilden nesile aktarmıştır. Cumhuriyet döneminde eğitime nispeten daha çok önem verilmesi ve bunun sonucunda devletin ideolojik aygıtı olan okullarda verilen eğitim ve biçimlendirme çabası bu zihniyet ve kültürü dönüştürmüş, en azından seyreltmiştir. Bu dönüşen ve ılımlılaşan toplum kesimleri de sahip oldukları zihniyet ve kültürü aile ideolojik aygıtında nesilden nesile aktarmışlardır.
Böylece oluşan toplumsal yarılma toplumun en önemli ideolojik aygıtı olan aile aracılığıyla, ağaç yaşken eğilir düşüncesiyle uyumlu biçimde nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Demokrasiye geçildikten sonraki uzun yıllar boyunca, Hakkı Özdal'ın güzel bir şekilde özetlediği gibi hüküm süren sağcı iktidarların ve darbe uygulamalarının dini teşvik etmesi sonucunda bu yarılma kemikleşmiş ve daha çok büyümüştür. Kişinin bilincini belirleyen bir dizi faktör ve etkileşimden en önemli ikisi aile ve eğitim olmuştur. Bu iki faktör de bireyin hayatının erken dönemlerinde onun zihniyet, kültür ve ahlakının biçimlenmesinde hatırı sayılır ağırlığa sahip olmuştur. O yüzden cumhuriyet döneminde demokrasiye geçene kadar ulaşılan okuryazarlık oranlarıyla bugünün Türkiye'sindeki oy verme davranışları arasında paralellik olması doğaldır. Ama demokrasiye geçene kadar ulaşılan okuryazarlık oranlarıyla Türkiye'deki ana blokların oy oranları arasındaki çakışmanın sadece eğitimden kaynaklandığını iddia etmiyorum. Çok sayıda etken ve etkileşim bu sonuca katkıda bulunmuştur ama ezici çoğunluğu Osmanlı sisteminden devralınan muhafazakar, dindar, tutucu köylülerden oluşan ve eğitimle aile dışında sosyal medya, iletişim araçları gibi yoğun bir bireyler arası etkileşim sağlayarak var olan toplumsal dokunun hercü merç haline dönüşmesine neden olan başka kanalların olmadığı erken dönem Cumhuriyet toplumunun iki ana bloklu bir yapıya dönüşmesinde eğitim önemi ve ağırlığı en yüksek olan aygıttır. TÜRKİYE'YE NE OLDU https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiyeye-ve-mehmet-halil-yavuza-ne-oldu-makale-1529190
Dinselleşme, sonuçlarından biri de AKP olacak şekilde, AKP’den çok önce başladı ve 20 yıllık ‘3. yükseliş dönemi’ sona eriyor. ‘Muhalefeti’ de etkilemiş olan bu dinselleşmenin geri çevrilmesi, iktidar devir-tesliminden çok daha önemli.
“[…] Atatürk öldükten sonra ilk kez onun ilkelerinden sapmasına binaen Türkiye’nin siyasi rejimi, ‘kısıtlı’ bir İslamcı hareketin gelişmesine izin verdi. [Kenan] Evren, İslamcı köktencilerle bir tür ittifak tesis etmeye girişti. Fakat bu girişimin bir ‘bumerang’a dönüşmesi muhtemeldir.”
Yukarıdaki sözler, 26 Haziran 1983’te, 12 Eylül darbesinden yaklaşık üç yıl sonra ve müstakbel Özal-ANAP iktidarının ortaya çıkmasından yaklaşık dört ay önce Alman birinci kanalı ARD TV’de yapılan bir yorumdan alınma. (1) Türkiye’de İslamcılık olgusunun, ama daha kapsayıcı bir ifadeyle söylersek dinselleşmenin ‘dışarıdan’ nasıl göründüğüne dair sarih bir gözlem… Bu dinselleşme, güçlü bürokratik denetimin yol açtığı sorunlar istismar edilerek, laik kazanımların Türkiye kapitalizminin gelişimi lehine geri itildiği 70 yıllık bir dönemi kapsar. Bu 70 yılda siyasal İslam’ın bir başat aktör haline gelişi, üç temel ‘yükseliş’ döneminin kolonları üzerinde durmaktadır.
Bunlardan ilki, 1945 sonrasından başlayarak, Soğuk Savaş’ın belirleyici olduğu bir ‘küresel-Batı’ basıncının etkisi ve yönlendirmesi altında ortaya çıkan kolondur. Büyük toprak sahipleriyle savaş vurguncusu büyük tüccarların bir sınıfsal ittifakı olan DP, hem inanç istismarıyla devşireceği oy taburları için elverişli bir zemin, hem de rekabet halinde oldukları sivil-asker cumhuriyet bürokrasisine karşı kullanışlı bir uluslararası koz olarak, Batı’nın “komünizme karşı din” stratejisini coşkuyla kabullendi.
12 Eylül darbesi ‘ikinci kolon’un inşasını başlatır. Siyasal iktidarı, uluslararası kapitalistler ve yerli büyük sermayenin teşviki ve desteğiyle gasp ve tadil eden generaller, “Kuran’lı mitingler”, zorunlu din dersi, uluslararası İslamcı Rabıta örgütüyle organik ilişki gibi görünür/görünmez pek çok yolla dinselleşme bayrağını yükselttiler.
Türkiye siyasetinin İslamcılaşması ve toplumsal yaşamın dinselleşmesinin üçüncü kolonu bu versiyon ile, AKP ile başladı ve 20 yıl kadar sürerek bugüne geldi.
0 notes
hayalnamem · 1 year ago
Text
ilmektir anlamışım
İlmektir anlamışım
ilim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir
Yunus Emre demiştir
İlmektir anlamışım bir müddet çalışmış idim örme fabrikasında istanbulda Güngören de, top kumaş kontrolleri aklımda Kırmızı boya kalemle yazardık parti numarasını İlmek atarken örme makinaları bir aşağı bir yukarı yaparlardı Cübbeli anlatmış idi Allah’ın sonsuz ilmi olan Evliyaların makamlarını belirleyen ilmi otomatik çalışır Otomatik dediysem makamlar bir aşağı olur bir yukarı Yani bir mazlumun bir meczubun inlemesi alaşağı eder makamları Dikkat etmek lazımdır, kalp kırmamak lazımdır Sevmek sevilmek lazımdır. Bir meczup sizden bir şey istediğinde Aslında istemiyor size vermek istiyordur Vardır sebebi doludur kesesi maneviyatla Örnek Behlül Dana; Çize kumlara bir ev, yanaşır Halife Harun Reşit Napıyorsun der, ev satıyorum cevabını alır Kaç para 1 kuruş Tebessüm eder Harun Reşit Öyle şey mi olur der Annemiz Harun Reşit’in hanımı alır 1 kuruşa evi Akşam rüyada gösterirler Koskoca bir Köşk cennette Harun Reşite bu Köşk kimindir? Hanımınızın derler melekler Alır hazineden bir kese gider hemen ev almaya Ama fiyat olmuştur 33 bin altın.
Kaçan balık büyük oluyor kardeşim Teklif ettiyse bir evliya gel tövbe edelim Gel bizden el al, tövbe al Demek ister ki Anana, babana nesline şefaat edelim kurtaralım Yediğini helal edelimi giydiğin helal olsun Kabirde ki ceddinin kabir azabını dindirelim
Yaparlar bu evliyalara neler veriliyor bilemeyiz Hele Hele seyyid ise bu evliya Mürşid Kaçırmamak lazım bu fırsatı Hemen aldım tövbe, başladım beş binden zikrime Kal zikri bu kardeşim, dil damakta Allah demekte Kalp Allah demekte, Tariki nakşi kastim Nakşibendi Tasavvuf okulu, çay muhabbet iyilerle takılmaca. Adıyaman, Kahta Menzil Şeyhinden aldım tövbemi Çektim de çektim zikrimi Aynanın arka lakıydı hayatım Zikirle oldu ön yansıtan tarafı.
Barış Sağlam
0 notes
emretekintr · 3 years ago
Text
Tumblr media
BU YOL SADIKLARIN YOLU
Tasavvuf yolu; gönül yoludur, sevgi yoludur.
Tasavvuf; âşıkların, sâdıkların, salihlerin yoludur.
Tasavvuf, ilm-i ledün yoludur.
Tasavvuf, irfan ve kemal yoludur. “iyi”lerin ariflerin yoludur.
Tasavvuf; birlik, basiret ve irfan yoludur.
Tasavvuf; mürşid-i kâmilden sadakati talim etme yoludur.
Unutmayalım ki sadakati olmayan bir müridden takvada, basiret ve hakikatte hâsıl olmaz.
Mürşidine sadık olmayan sofi; afakî, mecazî, zannî ve hayalî bir yola düşmüştür.
Sofinin hakikati yaşayabilmesi için sadık olması lazımdır.
Yoksa kişi, bu âleme âmâ gelmiş ve yine âmâ gitmiş olur Allah muhafaza Bu durumda yol müride sadece yük olur.
Sofi Sevdiğini iddia ettiği mürşidine sadakat gösterirse kemal bulur, yol kateder.
Tasavvuf; aşk ve gönül yoldur. Dolayısıyla sana Mürşidin daha dünyasını değişmeden senin yolunu çizmiş sana vasiyeti ile hakikati ve irfanı bırakmış ise sen nasıl olurda nefsinin arzularına uyup ahde vefasızlık yapıp sana çizdiği yolun dışına çıkarsın.
Bu “diğer yollar eksiktir” mânâsında değildir. Binanaleyh Kutbu Rabbani Muhammet el Konyevi (k.s) ardında üç kandil bırakmıştır.
Hangisine tutunsan menzil senindir.
Lakin Sultanın sana sağlığında bir yol çizmiş işaret etmiş ise bütün yollar müride kapanmış tek yol kalmıştır. Oda Sultanın işaret ettiği yoldur.
Binanaleyh o işarette o yolda “Gurrreti uyuunil müslimin Seyda Feyzullah Konyevi”dir.
Yolda nasibi olmamış Sultana layık olmamış birisi de çıkar da ben yol açtım derse unutma bu yol nefsani heveslere değil ebedül ebed ahiret yurduna gitmesi gerekir.
Seni beyhude heveslerine kurban edecek yalancılardan uzak durmak senin vazifendir.
Onların tatlı sözlerine kanma zira cahil her sözünde nefsini aklamaya Arif ise her sözü İle nefsini yoklamaya bakar.
Hulasa olarak:
Sevdiğini iddia ediyorsan iddian ile sınanırsın.
Kaybedenlerden olma..
Selam ve dua ile
Ahmet Öz
23 notes · View notes
ruhurevan-tr · 3 years ago
Text
Tumblr media
İmam Mâlik (rh) ilme başladıklarında, maddi durumlarının kifayetsizliği yüzünden evlerinin damını söküp ağaçlarını satarak parasını kitap vesaireye sarfetmişlerdir. Fakat, daha sonra dünya kendilerine gülmüş ve maddî genişlik meydana gelmişti.
(Bustân'ül-Muhaddisîn)
12 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Text
Soru: Sizden (tasavvuf ile ilgili) bir de tarif, bir açıklama isteyebilir miyim?
Cevap: Şimdi ben, bu tariflerin biraz arkasına düşmüş bir kişi olarak, kendi zihnimde bıraktığı izleri dile getirecek olursam; tasavvufta bana göre iki gaye vardır:
1. Yaratıcımız Allah azîmüşşânı tanımaya yönelmiş gayretler. Allahu Teâlâ hazretleri hakkında kişinin bilgisinin, öz tabiri ile mârifetinin artırılması, geliştirilmesi ile ilgili gayretler...
2. Kişinin kendine yönelik bir tarafı.
Tasavvuf bir taraftan Allah’ı bilmek ve tanımak hususunda bir cehdi ifade ediyor, bir taraftan da kişinin kendisini terbiyesini, tanzimini; ruhî ve ahlâkî cephesini düzeltmesini ifade ediyor. Bu ikinci kısma “tehzîb-i ahlâk” veyahut “tezkiye-i nefs” (nefsi tezkiye etmek, pak eylemek) diye isim vermişler. Tasavvuf kitaplarında bu başlık altında geçmiştir.
O halde tasavvuf, bir yandan mârifetullahı, bir taraftan da tezkiye-i nefs’i tahakkuk ettirmek için yapılan gayretleri ifade eden, gayretleri anlatan, bu gayelere ulaşmak için tutulması gereken yolları anlatan bir ilim olmuş oluyor.
Biraz daha düşündüğüm zaman, şöyle bir anlatış şekli de hatırıma geliyor; kendi zihnimden doğan bir anlatış olarak; “insanın Allah’ı sevmesi, Allah’ın da insanı sevmesi!..” Herhalde ikinci sözü daha öne almak lazım, yani insanın Allah tarafından sevilmesi ve buna bağlı olarak insanın Allah’ı sevmesi için neler lazımsa, işte tasavvuf, bunu anlatan bir ilimdir.
Mahmud Esad Coşan Hocaefendi
20 notes · View notes
ismailaganet · 3 years ago
Text
Risâle-i Kudsiyye 63. Beyt Tercüme ve Şerhi – Ramazan İlhan Hoca Efendi
Risâle-i Kudsiyye 63. Beyt Tercüme ve Şerhi – Ramazan İlhan Hoca Efendi
Ramazan İlhan Hoca Efendi ile Risâle-i Kudsiyye dersleri, ledün ilmi ve hakikat sırlarını konu edinen 63. beytin şerh ve îzâhıyla devam ediyor. Okuduğu beyitlerden hareketle, ledün ilminin tarifini yapan Ramazan İlhan Hoca Efendi, Hazreti Musa ve Hazreti Hızır kıssasına atıf yaptıktan sonra, Hazreti Yusuf’un bu ilme vukufiyetinden misaller aktarıyor. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
muhibbi · 3 years ago
Text
Tasavvuf, İslam ahlakı ile ahlaklanmak için gereken bilgileri öğreten bir ilimdir. Tıp ilmi, beden sağlığına ait bilgileri öğrettiği gibi, tasavvuf da kalbin, ruhun, kötü huylardan kurtulmasını öğretir, kalb hastalıklarının alametleri olan kötü işlerden uzaklaştırır, Allah rızası için güzel iş ve ibadet yapmayı sağlar. Zaten dinimiz, önce ilim öğrenmeyi, sonra buna uygun iş ve ibadetin Allah rızası için yapılmasını emreder. Kısaca din, ilim, amel ve ihlastan ibarettir 🌿
43 notes · View notes
mnsrykt · 3 years ago
Text
"Hasan Basri rahmetullahi aleyh, 12 yaşında Kur'an'ı ezberledi. Tefsir, hadis ve fıkıhta ışık oldu, karanlıkları aydınlattı. Söylediği sözler tefsir ilminde, hadis ilminde ve fikıhta gelecek kuşaklara kaynak teşkil etti. Tavırları tasavvuf erbabına yol gösterdi. İlmi ile amel etti. Yıllarca onun yanında kalanlar, her an yeni şeyler dinlediler. Önüne oturup ilim öğrendiği hocası sahabi Enes bin Malik radıyallahu anh bile, yaşılık yıllarında sorulan sorulara cevap vermeyip, "Hasan'a sorun" demiştir."
23 notes · View notes
b-e-i-r-u-t · 3 years ago
Text
Tasavvuf ilmi sübjektif tahayyüller ve şairane söylemler değildir.
-Dâvûd-i Kayserî
26 notes · View notes
umuttherzamanvar · 2 months ago
Text
Tumblr media
İMAM SÜYÛTÎ VE TASAVVUF
TASAVVUFUN KAYNAĞI
Mutasavvıf ve birçok İslâm âlimine göre, tasavvufun kaynağı, Kur'an ve Sünnet'tir. Bu görüşe göre ismen olmasada tasavvuf, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ve sahabe hayatında mevcuttu.
İlk dönemlerde kendisini zühd hayatı şeklinde gösteren bu ilme, zamanla tasavvuf, bu yolun takipçilerine de mutasavvıf denilmiştir.
İmam Süyûtî [kuddise sırruhū], tasavvufun kaynağı için, "Hakikat ilminde asıl dayanak, hadis ve nakillerdir" 152 demektedir.
Hakikat ilmi dediği tasavvufa kaynak olarak gösterdiği başlıca hadisler şunlardır:
1.
أَخْرَجَ شَيْخَانِ عَنْ أُبَيِّ ابْنِ كَعْبٍ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ مُوسَى قَالَ لِلْخِضْرِ هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَنْ تُعَلِّمَنِي مِمَّا
عُلِّمْتَ رُشْدًا قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا يَا مُوسَى إِنِّي عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ اللَّهِ عَلَّمَنِيهِ لَا يَنْبَغِي لَكَ أَنْ تَعْلَمَهُ وَأَنْتَ عَلَى عِلْمٍ عَلَّمَكَ اللَّهُ لَا يَنْبَغِي لِي أَنْ أَعْلَمَهُ
SAYFA 85
Şeyhayn, Übey b. Ka'b'dan, o da Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şunu nakletmiştir:
"Musa, Hızır'a, 'Sana öğretilen ilimden bana hayrı gösterecek bir bilgi öğretmen şartıyla sana tâbi olayım mı?' diye sordu.
Hızır, 'Sen benimle sabredemezsin. Ey Musa! Şüphesiz ki ben, Allah'ın katından bana öğrettiği öyle bir ilme sahibim ki senin onu öğrenmen gerekmez.
Sen de Allah'ın sana öğrettiği öyle bir ilme sahipsin ki onu öğrenmem bana gerekmez' dedi. "153
2.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
"(lhsan), Allah'ı görüyormuşçasına ona ibadet etmendir.
Şeyet sen onu görmüyorsan da o seni görür. "154
3.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ مِنَ الْعِلْمِ كَهَيْئَةِ الْمَكْنُونِ لَا يَعْلَمُهُ إِلَّا أَهْلُ الْعِلْمِ بِاللَّهِ فَإِذَا نَطَقُوا بِهِ لَمْ يُنْكِرُهُ إِلَّا أَهْلُ الْغِرَّةِ بِاللَّهِ
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki ilmin öyle bir kısmı da vardır ki hazinelere benzer.
Onu ancak Allah'ı hakkıyla bilenler anlar. Kendilerine okunduğu zaman ise sadece Allah'tan gafil olanlar inkâr eder. "155
SAYFA 86
4.
سَأَلْتُ جِبْرِيلَ عَنْ عِلْمِ الْبَاطِنِ مَا هُوَ فَقَالَ قَالَ اللَّهُ هُوَ سِرٌّ 2 بَيْنِي وَبَيْنَ أَحِبَّائِي أُودِعُهُ فِي قُلُوبِهِمْ
"Cebrail'e (aleyhisselâm) ilm-i bâtın nedir?" diye sordum.
Bana cevaben şöyle dedi: "Yüce Allah şöyle buyurdu:
O benimle sevdiklerim arasında bir sır olup, onu kalplerine yerleştiririm. 156
5.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِكُلِّ آيَة�� ظَهْرُ وَ بَطْنُ
"Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), 'Her bir âyetin bir zâhiri bir de bâtını vardır' buyurdu."157
6.
فَقَالَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أُتِيَ بِكِسْوَةٍ فِيهَا خَمِيصُهُ فَقَالَ مَنْ تَرَوْنَ أَحَقَّ بِهَذِهِ فَسَكَتَ الْقَوْمُ فَقَالَ ائْتُونِي بِأَمِّ خَالِدٍ فَأُتِيَ بِهَا فَالْبَسَهَا إِيَّاهَا ثُمَّ قَالَ أَبْلِي وَأَخْلِقِي مَرَّتَيْنِ
SAYFA 87
"Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem), içinde benekleri olan bir elbise getirilmişti. Orada bulunanlara 'Bunu kime giydirmemi uygun bulursunuz?' diye sordu.
Hazır bulunanlar susup, cevap vermediler.
Bunun üzerine 'Bana Ümmü Hâlid'i getirin' dedi.
Getirdiler.
Elbiseyi ona giydirdi.
Sonra şöyle dedi: 'Üstünde eskit, üstünde eskit.'
Bunu iki defa tekrarladı."158
İmam Süyûtî'nin [kuddise sırruhů) tasavvufa kaynak olarak gösterdiği bir diğer delil de Kümeyl b. Ziyâd'ın Hz. Ali'den (radıyallahu anh] naklettiği sözleridir.
Kümeyl b. Ziyâd şöyle demiştir:
"Bir gün Ali (radıyallahu anh] elimden tuttu ve beraberce şehirden dışarı çıktık.
Sahraya vardığımızda oturup bir nefes aldıktan sonra şöyle dedi:
'Ey Kümeyl b. Ziyâd!
Kalpler birer kaptır.
Kapların en iyisi, içindekini en iyi muhafaza edendir.
Bak sana söyleyeceklerimi iyice belle.
İnsanlar üç çeşittir:
Biri, (ilim ve ameli tam olan ve her yönü ile Allah yolunda olan) rabbâni âlimdir.
Biri, kurtuluş yolunu öğrenmeye çalışan öğrencidir.
Bir diğeri de, her konuşana uyan peşinden giden ahmak bayağı insanlardır.'
Kümeyl diyor ki: Ali [radıyallahu anh] sonra elini göğsüne vurarak şöyle dedi:
Burada geniş ölçüde ilim vardır.
Fakat ne yazık ki onu taşıyabilecek kimse bulamıyorum.
Evet, kabiliyetli ve hızla kavrayan bir kimse vardır, fakat güvenilen bir kimse değildir.
Dini, dünyaya araç yapmakta ve Allah'ın, eline vermiş olduğu belgeleri Allah'ın kitabına karşı, Allah'ın nimetlerini de Allah'ın kullarına karşı kullanmaktadır.
Bir başkası da vardır ki o da hak peşinde olanlara uyuyorsa da, hakkı yaşatmada sağduyu sahibi değildir.
En ufak bir kuşkunun başgöstermesiyle, gönlü tereddüt kıvılcımlarıyla tutuşur ve böylece ortada kalıp ne bu yanı, ne o yanı tutamaz olur.
SAYFA 88 İMAM SÜYÜTİ
Kimisi de vardır ki nefsanî arzu ve isteklerin arkasında yuları gevşek, şehvet duygularının esiri olur, ya da kendisinde dünya sevgisi o kadar yer etmiştir ki en büyük zevkini dünya malı toplayıp servet biriktirmekte bulur.
Bu iki kimse de, din ve insanlık için kılavuz ve rehber olmaktan çok, şuursuzca otlayan hayvanlara benzerler. İşte böylece ilim, kendisini taşıyanların ölümü ile ölüp gider.
Fakat bununla beraber yeryüzü, Allah'ın ilim belgelerini elinde tutan kimselerden büsbütün boş kalmaz ki Allah'ın beyyine (delil) ve güçlü belgeleri işleyemez duruma gelmesin.
Bunlar, sayıca az; fakat Allah katında değerleri büyüktür.
Allah bunlar aracılığıyla kendi belgelerini korur ki onlar da Allah'ın belgelerini kendileri gibi olanlara aktarsınlar ve bu evsafta olan kimselerin dimağına eksinler.
Bunlar ellerindeki ilim silahı ile hakikat kalelerini açar, midecilerin sarp görerek yürüyemedikleri mana yolunda uçarak gider ve bilgisizlerin ürküp kaçtıkları yücelikleri kucaklarlar.
Bedenen yeryüzünde iselerde, ruhen yüce âlemdedirler.
İşte Allah'ın yeryüzündeki halifeleri ve insanlığın kılavuz ve rehberleri bunlardır.
Åh, âh, bunları görmek ve bunlarla arkadaş olmak ne büyük bir mutluluktur. "159
İmam Süyüti hazretleri, çeşitli kaynaklardan deliller sunduktan sonra, sözlerini şöyle bağlamaktadır:
"Mütekaddim imamların sözlerinden sana aktardıklarımızı anlayınca, tasavvufun; bizâtihi şerefli bir ilim olduğunu, kaynağının sünnete tâbi olmak, bid'atları terketmek ve
SAYFA 89
nefisten, nefse ait şeylerden, nefsin isteklerinden, arzularından, ihtiyarından uzaklaşmak suretiyle Allah'a teslim olmak, Allah Teâlâ'ya ve hükmüne rıza göstermek, muhabbetini istemek ve O'nun (Allah'ın) dışındaki her şeyi küçümsemek olduğunu anlamış oldun."160
152 Süyüti, Te'yidü'l-Hakika, vr. 2º.
153 Buhâri, Tefsir, 216, İlim, 44; Müslim, Rü'ya, 21, Fezail, 46. 154 Buhâri, İmân, 36; Müslim, İmân, 1; İbn Mâce, İmân, 9.
155 Münāvi, Feyzü'l-Kadir, Beyrut: Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1415/1996, 4/430.
156 Aclūnī, Keşfü'l-Hafa, Beyrut: Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1422/2001, 2/64.
157 Hakim et-Tirmizi, Nevadirü'l-Usûl fi Ehadisi'r-Resûl, Beyrut: Dârü'l- Cil, 1992, 2/187.
158 Buhârî, Libās, 21; Ebû Davud, Libâs, 2.
159 Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsfahani, Hilyetü'l-Evliyä, Beyrut: Dârü'l-Kitabi'l-Arabi, 1405/1984, 1/80. Hadisin tam metni için ayrıca bk. Süyüti, Câmiu'l-Ehâdîs: el-Câmiu's-Sagir ve'z-Zeväiduh ve'l-Camiu'l-Kebir, Beyrut: Dârü'l-Fikr, 1414/1994, 29/276.
#TASAVVUFI #GÖRÜŞLERİ
#İMAM #SÜYÛTÎ #VE #TASAVVUF
#TASAVVUFUN #KAYNAĞI
#HAYATI #ŞAHSİYETİ, #TARİKATI VE #ESERLERİ
1 note · View note
ah-val · 3 years ago
Text
Tasavvuf Nedir?
Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile anlaşılmaz.
Tasavvuf ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması gereken şeyleri ve kalbin, ruhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlâk ilmi) de denir.
Tasavvuf ehli, kendi derecesine göre, tasavvufu tarif etmiştir. Birkaçı şöyle:
Tasavvuf, dinin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.
Tasavvuf, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden kaçmaktır.
Tasavvuf, nefsin iman ve itaat etmesi, bütün ibadetlerin ve bütün hayırlı işlerin hakiki ve kusursuz olmasıdır. Allahü Teâlâ'nın lütuf ve ihsanı ile daha yükseklere çıkanlar da olur.
Tasavvuf, fâni olan her şeyden yüz çevirip, baki olana bağlanmaktır.
Tasavvuf, İslam Ahlakı ile süslenmektir.
Tasavvuf, ölmeden önce ölmektir.
Tasavvuf, baştan başa edeptir, tamamen edepten ibarettir.
Tasavvuf, kadere rızadır.
Tasavvuf, Hak Teâlâ'ya inkıyaddır, kayıtsız şartsız teslimiyettir.
Tasavvuf, emeli bırakıp amele devam etmektir.
Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır.
Tasavvuf, Muhabbetullah'tır.
5 notes · View notes