#tarım şart
Explore tagged Tumblr posts
ibrahimtan47 · 1 year ago
Text
1 note · View note
ibokumus · 1 year ago
Text
Tumblr media
ATATÜRK’ÜN İNÖNÜ’YE YAZDIĞI O MEKTUP / TURGUT ÖZAKMAN
Ve 30 Ekim 1923 sabahı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı İsmet İnönü’ne şöyle yazdı:
“Sevgili paşam, Cumhuriyet’in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet’le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız.
Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı %60’ı geçiyor.
Nüfusun yüzde 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor.
Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyet’e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
Allah yardımcımız olsun!”
(Mektup, Turgut Özakman’ın yazmış olduğu ‘Cumhuriyet: Türk Mucizesi 2’ kitabından alınmıştır.)
3 notes · View notes
pazaryerigundem · 4 months ago
Text
Bursa'da BESOB ve TESK yönetim kurulu toplandı
https://pazaryerigundem.com/haber/183744/bursada-besob-ve-tesk-yonetim-kurulu-toplandi/
Bursa'da BESOB ve TESK yönetim kurulu toplandı
Tumblr media
BESOB ve TESK’in birlikte düzenlemiş olduğu Türkiye’nin ekonomisi ve enflasyonu ile ilgili basın toplantısı, TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, BESOB Başkanı Fahrettin Bilgit ve yönetim kurulu üyelerinin katılımları ile başladı.
BURSA (İGFA) – Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ev sahipliğinde Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Yönetim Kurulu toplantısı düzenlendi.
Tumblr media
TESK Başkanı Bendevi Palandöken başkanlığında Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ev sahipliğinde Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Yönetim Kurulu toplantısı gerçekleştirildi.
Teknik elemana değer verildiği takdirde teknik elemanların sayısının da artacağını belirten TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Artık her şey sermayeye bakıyor. Ben yaparım, ederim deniliyor. Fakat etin fiyatı düşüyor mu? Köyde bile insanlar kapısının önüne 2 adet tavuk koyup yetiştirmiyor. Üretim kalmadı, ülkemizde tüketim devrine geçtik. Vatandaşa güven gelmesi lazım. Ekonominin düzelmesi ve vatandaşın üretmesi lazım. Etin, sütün fiyatının düşmesi için enflasyonla mücadele etmemiz gerekiyor. Rekabet için tarım kredi kooperatifleri kuruldu. Bakıldığında mantıklı çünkü vatandaş kendi sermayesi ile üretemez. Ne yazık ki bu durum da bir şeyi değiştirmedi üretim seviyesini görüyoruz. Eti, yağı, şekeri vatandaşa ucuza ver ki vatandaşa güven, umut gelsin.” dedi.
Vatandaşın halininden anlayan kişilerden biri olduğunu vurgulayan Palandöken şu ifadelere değindi: “Artan ücretler karşılığında vatandaş nasıl korunur? Enflasyonla mücadele diye toplantı yapıyoruz, bir bakıyoruz aynı gün mazota, benzine, elektriğe zam geliyor. Denetimlerin de sağlıklı şekilde artması şart. Hayat pahalılığında devletin rahatlaması gerekiyor. İnsanlar ev alma, araba alma ümitlerini yitirdiler. Artık sanayilerde ustalar da yetişmiyor. İnsanlar ağır işlerden kaçıp eforsuz para kazanmak istiyor. Arabası bozulan kişiler, artık servislere gönderiyor. Servislerin istediği ücretler de akıl almayacak fiyatlarda oluyor.”
“Ahilik, iş ahlakını ve mesleki eğitimi bir arada sunarak, dürüst ticaret yapmaktır.” diyen BESOB Başkanı Fahrettin Bilgin, “Bursa’nın önemi sadece tarihsel değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel değerlerimiz açısından oldukça büyüktür. Çataltepe, Bursa’nın bir onurudur. 2008 yılında başlayan bir projenin, 2024 yılına gelmemize rağmen hala bitmemiş olmasını görmek oldukça vahim. Çataltepe’yi ne kadar olumsuz gelişmeler olursa olsun, proje bitirilecek. 40 bin metrekarelik inşaatın altyapısına başlandı.” dedi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
elazigsurmanset · 1 year ago
Text
Baskil belediye başkan aday adaylığında sürpriz isim belli oldu
Tumblr media
Baskil İlçesinin önemli eşraflarından geçmişiyle ilçeye büyük emekleri olan halkın takdir ettiği Gazeteci Mehmet Zafer'e Kamuoyundan gelen aday ol baskısına cevap vererek Baskil'den Yeniden Refat Partisi'nde Aday Adaylığını Açıkladı. Baskil İlçesinin önemli eşraflarından geçmişiyle ilçeye büyük emekleri olan halkın takdir ettiği Gazeteci Mehmet Zafer’e Kamuoyundan gelen aday ol baskısına cevap vererek Baskil’den Yeniden Refat Partisi’nde Aday Adaylığını Açıkladı. BU SEFER BASKİL KAZANACAK.. Geçmişiyle örnek gösterilen, Baskil Halkı ile iç içe Baskil Sevdalısı Mehmet Zafer'in şimdiden kamuoyunda Belediye Başkanlığı yarışında rakiplerine büyük fark atacağı konuşulurken Hemşerileri ise tebriklerini ileterek" Bu Defa Baski İlçesi ve Halkı Kazanacak" diyorlar. Mart 2024 Yerel seçimlerde Elazığ’ın Baskil İlçesi’nde Yeniden Refah Partisi’nden aday adaylığı başvurusunda bulunan Mehmet Zafer “ Model, modern ve marka ilçe Baskil için projelerimizle belediye başkanlığına talibiz  “ dedi. 2024 Mart ayında yapılacak yerel seçimlerin şu ana kadar yapılan seçimlerden çok daha hareketli geçeceğini vurgulayan Mehmet Zafer “ Yeniden Refah Partisi’nin 3’üncü nesil belediyecilik anlayışının ülkenin en küçük yerleşim birimlerinden başlayarak üretime ve kalkınmaya yönelik olmasının ülkemiz açısından önemli olduğunu ifade etmek lazım. Baskil ilçesi, yüzölçümü bakımından ülkemizin en büyük ilçeleri arasında yer almasına rağmen maalesef yıllardır yapılan yanlış politikalar yüzünden gelişememiş ve sürekli olarak dışarıya göç vermiştir. Bizler üretime ve istihdama yönelik projelerimizle öncelikle ilçemizde bulunan mevcut nüfusu elimizde tutup ,dışarıya göç veren değil, tam aksine dışarıdan göç alan bir ilçe olacağız “ dedi.
Tumblr media
BU KADAR YOKUN İÇERİSİNDE NASIL GELİŞECEKSİN! Baskil ilçesinin Elazığ ve Malatya arasında olmasına rağmen atıl duruma getirilmesin de yanlış politikalar yüzünden olduğunu vurgulayan Mehmet Zafer “ konum itibariyle gelişmeye en müsait bir ilçe olacakken,gelişmeyi bir kenara bırakın da sürekli olarak gerileyen ve atıl duruma gelen bir ilçe olacaksın !  İşte bu durum şu ana kadar yapılan yanlış politikaların ürünüdür. Tarım arazilerin var,tarımın yok, meyve ağaçların var,meyveciliğin yok, tarihi ve turistik yerlerin var ,turistin yok. Sahilin var, ama sahil projen yok. Peki bu kadar yokun içerisinde nasıl gelişeceksin ? Bu mümkün değil. Bizler ,sahip olduğumuz varlığın değerini bilip,buna göre projelerimizi hazırladık. İşinin ehli ,profesyonel bir ekiple ilçemizi model,modern ve markta bir ilçe yapacağız. SAHİL PROJEMİZLE İLÇEMİZİ BÖLGEDE CAZİBE MERKEZİ YAPACAĞIZ Türkiye’de birkaç ilin sahip olduğu muazzam bir sahilimiz var ama bunu değerlendiremiyoruz diyen Mehmet Zafer,yapılacak olan sahil projesiyle Baskil’in bölgenin cazibe merkezi olacağını söyl Devasa bir sahile sahibiz ama kıymetini bilemiyoruz diyen Zafer “ sahil kenarında yapılacak olan tesislerimizle bölgeye yerli ve yabancı çok sayıda turisti misafir edeceğiz. Mesire alanları, balık ve kavurma restaurantları, çocuk oyun alanları, kır düğün salonları,oteller ve alış veriş alanlarıyla halkımıza bu yörede eşsiz doğa manzarasıyla iç içe olmanın imkanını sunacağız. Su sporları, yat turizmi ile proje taçlandırılacak ve her sezon turst ağırlayacaktır. Ayrıca Elazığ ,Malatya başta olmak üzere komşu illerde bir çok vatandaşımız ailesiyle birlikte sahilimizin eşsiz manzarı eşliğinde tatil yapma imkanına kavuşacak “ dedi.  ÇOK AMAÇLI SOSYAL TESİS ŞART Baskil’de yaşayan vatandaşların gidebileceği bir sosyal tesisin olmamasının ilçenin büyük bir ayıbı olduğunu söyleyen Mehmet Zafer,ilçemizi bu ayıptan kurtaracağız diyerek “ sosyal tesisimiz yok, çocuk oyun alanlarımız yok, ilçede yaşayan halkımızın gidip te dinlenebileceği bir yeşil alanımız yok. Dışarıdan bir misafirimiz gelse götürüp yatıracağımız bir otelimiz bile yok. İlçemizi yapacağımız çok amaçlı sosyal tesisimizle bu eksiklikten kurtaracağız “ dedi. ALT YAPIMIZ  ÇAĞIN AYIBI HALİNDE Baskil’de alt yapı sorununun çözülemediğini belirten Mehmet Zafer, Malatya’dan Baskil’e gelirken maalesef açıktan akan kanalizasyonun berbat kokusuyla karşılaşıyoruz. Aracın camlaırnı kapatmadan bölgeden geçmek imkansız. Bu ayıbı ortadan kaldıracağız ve kanalizasyon sorunu asla olmayacak “ dedi. BÖLÜNMÜŞ YOLUMUZU YAPACAĞIZ Malatya ve Elazığ arasında olup gelişmeye en müsait ilçe olmasına rağmen yanlış politikalar yüzünden gelişemediğinin altını çizen Mehmet Zafer “ Kömürhan Köprüsü yapıldı,koca dağı delip bölünmüş tünel yaptılar. Muazzam bir yatırım. Ancak bu tünel yapılırken Baskil halkı adeta hiçe sayıldı,yok sayıldı. Tünelin çıkışını Baskil’e doğru yapıp,Elazığ yolunu ilçenin içinden geçirseydiler ilçemiz şu an en az yüz kat gelişmişti. Üç beş kat demiyorum, yüz kat gelişmişti diyorum. Bizler ne pahasına olursa olsun, maliyeti ne olursa olsun kesinlikle Malatya Elazığ arasında Baskil’den geçecek alternatif bir yol yapacağız. Yolun Malatya ve Elazığ yönünde tesisler kuracağız. Bu tesislerde konaklama alanalrıolacak,akar yakıt istasyonları ve ilçe halkının ürettiği yöresel ürünlerini pazarlayabileceği alanlar yapacağız. Hem yolu kullanılma açısından tercih sebebi yapacağız ,hem ilçemiz kalkınacak,hem halkımız ürettiği yöresel ürünleri burada satışa sunarak ekomilerine katkıda bulunacaklardır. ÜRETEN BELEDİYECİLİK ANLAYIŞI İLE HİZMET EDECEĞİZ Baskil’de bereketli toprakların olduğunu söyleyen Mehmet Zafer “  son derece elverişli arazilerimiz var, biz bu arazileri değerlendireceğiz. Profesyonel bir ekiple geliyoruz. Ekibimiz köy köy dolaşarak hangi köyde hangi ürün üretimde daha elverişli olacaksa o köyde o ürünün ekimi yapılacak,hasat kaldırılacak, paketleme tesislerimizde paketlenecek ve pazarlanacak. Bu alanda istihdam sağlanacak ve Baskil’de istihdam konusu tamamen tarihe karışacak. SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ ÜRETİM TESİSİ Baskil’de hayvancılık konusunda besicilerimizi destekleyeceğiz ve tesislerimizde  süt ve süt ürünlerini işleyip Baskil markasıyla ülkenin her yerine pazarlayacağız. Pekmez,reçel,helva,salça , bulgur,fasulye,nohut,mercimek gibi tüm bakliyat ürünleri de üretilecek ,paketlenecek ve pazarlanacak.  Tekstil konusunda da ilçemiz müsait bir konumda. Hazır yatırımcılarımız var, bizler yatırımcılarımıza her türlü desteği vererek yatırımlarını ilçemize getirip hem sanayimizi geliştireceğiz,hem de gençlerimizin işsiz olmasına asla müsaade etmeyeceğiz “ dedi. Read the full article
0 notes
saglikveyasamdergisi · 1 year ago
Text
Aşırı Sıcak Afeti İçin Önlem Şart
Aşırı sıcak hava afetinde özellikle tarım, inşaat, trafik polisleri, asker, sporcu, çocuk-yaşlı-hamile-kronik hastalar risk altındadır. İnsanların hayatlarını rahat biçimde sürdürebildikleri hava sıcaklığı 17°C ile 31°C arası olduğu bilinmelidir. Bu değerlerin alt veya üst değerlerinde önlem almak şarttır.
Prof. Dr. Sebahat Genç
Türk Toraks Derneği
#sıcak
0 notes
karaca2508-blog · 1 year ago
Text
Türkiye işçi ölümlerinde Avrupa birincisi
Tumblr media
Türkiye’nin iş cinayetlerine kötü karnesi devam ediyor. AB'nin resmi istatistik kurumu Eurosat ve SGK'nın verilerine göre en fazla işçi ölümlerinin yaşandığı ülke Türkiye. Dünya'da iş kazalarını önlemek için yapılan düzenlemeler ve alınan önlemlere rağmen iş kazalarının sayısı ile hayatını kaybedenlerin sayısı artıyor. Avrupa Birliği'nin (AB) resmi istatistik ofisi Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) verilerine göre Türkiye iş kazalarında en fazla insanın hayatını kaybettiği ülkeler sıralamasında birinci. Avrupa'da, geçirdiği iş kazasını takiben bir yıl içinde yaşamını yitiren kişinin ölümü bu kategoride değerlendiriliyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) raporuna göre Türkiye'de 2022 yılında iş kazalarında en az 1843 kişi hayatını kaybederken 2023 yılının ilk üç ayında da en az 463 işçi hayatını kaybetti. Tren camını temizleyen işçiyi elektrik çarptı Kadıköy Söğütlüçeşme tren istasyonunda, temizlik yaparken elindeki sopa yüksek gerilimli kabloya temas eden işçi elektrik akımına kapıldı. Yaralanan işçi hastaneye kaldırıldı. Edinilen bilgiye göre, Söğütlüçeşme YHT istasyonunda İbrahim K. isimli işçi, trenin ön camını temizlerken elindeki sopanın yüksek gerilim hattının geçtiği kabloya temas etti. İşçi yaralandı Elektrik akımına kapılan işçi yaralandı. Durumun bildirilmesi üzerine olay yerine sağlık ekipleri sevk edildi. Yapılan ilk müdahalenin ardından işçi hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Olayla ilgili inceleme başlatıldı. Tarım, inşaat, hizmet ve sanayi sektörleri İSİG’in raporuna göre 2022 yılındaki iş kazası ölümlerinin yoğunlaştığı (953 işçi ölümü) üç işkolu bulunuyor. “Güvencesiz çalışma”nın hakim olduğu inşaat, tarım ve taşımacılık. Uzun çalışma saatleri, yoğun çalışma, sigortasız çalışma ve her türlü kuralsızlığın hakim olduğu bu işkollarında sendikal örgütlenme yok gibi ya da zayıf ve belli mesleklerde öbekleniyor. İnşaatlarda dış cephe iskele, çatı, asansör boşluğu vb. yüksekten düşmeler ölümlerin yarıdan fazlasını oluştururken diğer iki temel neden ise ezilme/göçük ile elektrik çarpmaları. Diğer yandan özellikle mevsimlik tarım işçilerinin çalıştıkları bölgelere ya da tarlaya yolculuğu sırasında uygun olmayan ulaşım araçlarının kullanılması, eskiyen traktörler, işçilerin barınma-dinlenme-temizlik alanlarının yetersizliği, kene ısırmaları vb. ölümlerin temel nedenlerini oluşturuyor. İş güvenliğinde yeni düzenleme şart Türkiye, İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) konusunda istenilen seviyede değil. Uzmanlara göre, en önemli konuların başında gelen İSG'de yeni düzenlemeler yapılmalı ve bilinçlendirme faaliyetleri artırılmalı. ‘İşyerlerinde her zaman güvenlik ve sağlık öncelik olmalı’ diyen İş Sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanı, TÜGİAD Genel Başkan Yardımcısı Şebnem Akman Balta, “İş hayatında en önemli konuların başında İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) geliyor. Araştırmalara göre iş kazalarının yüzde 98'i, meslek hastalıklarının yüzde 99'u önlenebilirken, gerekli önlemler alınmadığı için her yıl iş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı birçok kayıp yaşanıyor. Türkiye, İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) konusunda henüz istenilen seviyede değil. Bunun için yeni düzenlemeler ve bilinçlendirme faaliyetleri yapılmalı” dedi. İş güvenliğinde plan hiçbir şey planlama her şeydir 2001 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 28 Nisan “Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü” olarak ilan edildi. Her yılın mayıs ayında ise İş Sağlığı ve Güvenliği haftası olarak kutlanıyor. Bu yıl 4-10 Mayıs arasında kutlanacak. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanı, TÜGİAD Genel Başkan Yardımcısı Şebnem Akman Balta İş Sağlığı ve Güvenliği haftasına yönelik yaptığı açıklamada şunları söyledi; “İş Sağlığı ve Güvenliği haftası dolayısıyla ülkemizde yaşanan maden kazaları veya deprem yangın ve patlamalar ve sel felaketlerini düşünecek olduğumuzda planlamaların ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz. Plan hiçbir şey planlama her şeydir. Bu noktada da hayati bir konu olan insana dokuna İş güvenliği konusu hem işveren hem işçi açısından daha da önem kazanıyor. Bu maden kazalarında ve depremlerde yaşana can kayıpları ile maalesef yaşadık gördük ve acı çektik. Tam olarak bu yüzden; İş kazaları nedeniyle yaşanan ölümler veya sakatlanmaların önüne geçmek için nedeniyle 2012 yılında çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kanunu hazırlanmıştır.” Tüm düzenlemeler hayata geçmeli 6331 sayılı yasada uygulamaya geçmeyen tüm hükümlerin uygulanmaya başlanması gerektiğine vurgu yapan Şebnem Akman Balta, “Bazı değişiklikler sunulabilir öncelikle iş güvenliği uzmanlığı, işyeri hekimliği ve diğer sağlık personeline ilişkin kavramlar güncellenmeli doktor bulundurma yerine dsp dediğimiz yani diğer sağlık personelinin görev alması ve gerekirse iş yerlerinde psikolog desteği verilmesi gibi özellikle odaklanma dikkat çalışması veya empati yeteneğini arttırıcı motive edici çalışmalar vaka değerlendirmeleri planlanmalı her eğitim seviyesine göre bu dersler hazırlanmalı. İSG ile ilgili mutlaka çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı tarafında ulusal politikaların oluşturulması, alınan kararların ise uygulanabilen kararlar olmasına özen göstermemiz gerekir. İşyerlerinde denetimin haber verilmeden yapılması ve mutlaka İş güvenliği uzmanı tarafından doldurulan öneri ve tespit defterlerin online sisteme çekilmesi gerekmektedir ki bakanlık tüm olumlu olumsuz hazırlanan defterleri anında görebilsin Düzeltmeler iş yerlerine makul zamanlar verilmesi ve kazalanma riski olan yerlerin gerekirse devlet desteğiyle yer değiştirmeye katkıda bulunması sağlanmalıdır” diye konuştu. İş kazalarının ve ölümlerin azalması için yapılması gerekenler! İş Sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanı Şebnem Akman Balta iş güvenliği ile ilgili yapılması gerekenleri şu şekilde sıraladı: • İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için üretim ve hizmet süreçlerinde “önce insan, önce sağlık, önce işçi güvenliği” anlayışı yerleştirilmeli, İSG önlem ve uygulamalarına öncelik verilmelidir. Yapılacak tüm düzenlemelerde işyerlerinde İSG’ninsağlanmasında asıl sorumluluğun işverende olduğu gerçeğinden uzaklaşılmamalıdır. • Pandemi sonrası yeni Dünya düzeni olarak HİBRİT Çalışma modelinin yasal düzenleme ile bir çerçeveye oturtulması gerekmektedir. Evde yaşanan kazalanmalara karşı işvereni de koruyan işçiyi de koruyan sorumluluk noktaları belirlenmeli. Araftakonu bırakılmamalı. • Uygulamada çocuk işçiliğin önüne geçilmeli, çocuk işçiler örgün eğitime yönlendirilmelidir. • Kadınlara ve kadın emeğine yönelik tüm olumsuz uygulamalar kaldırılmalı; eşit işe eşit ücret uygulanmalı, istihdamda fırsat eşitliği sağlanmalıdır. • İSİG ile ilgili düzenlemeler ve uygulamalar, sektör, çalışan sayısı vb. hiçbir ayrım olmaksızın bütün işyerlerini ve tüm çalışanları kapsamalıdır. • Sigortasız işçi çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı çalışmaların önüne geçmek için müfettişlerin sahaya çıkması gerekmektedir. Kontrollerin patlayıcı madde boya ve tekstil fabrikalarında daha fazla yapılması sağlanmalı. İstifleme makinelerin kimlikleri düzenli dosyalanmalı ve tüm cihazların teknik aletin periyodik kontrolleri 3 veya 6 aylık sürelerle denetlenmeli. İnşaat sektörü çalışma koşulları tarım sektöründe ki çalışma koşulları iyileştirilmelidir. • İş kazalarının büyük çoğunluğunun küçük ölçekli işyerlerinde olduğu yadsınamaz bir durumdur. Çalışan temsilcilerinin iş güvenceleri sendika temsilciliği ile eş düzeye getirilmelidir. • İşyerlerinde İSG’nin sağlanması bir ekip işidir. Bu ekipte hekimler, teknik, mühendisler, personel, sağlık personeli,diyetisyen, ergonomist, psikolog vb. personel yer almalıdır. İş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve diğer sağlık personelleri gibi görev yapan tüm personelin mesleki bağımsızlık, yıllık izinleri, çalışma süreleri,fazla mesaileri, kişisel gelişim eğitimleri vb. hususlar yeniden düzenlenmelidir. • Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki, 100’den fazla çalışanın bulunduğu sanayi işletmelerinde “tam zamanlı” İSG uzmanı çalıştırmak zorunlu hale gelmelidir. 10’dan az çalışanın bulunduğu işyerlerinde İSG hizmet bedelinin karşılanmasında SGK prim desteği devlet tarafından karşılanmalıdır. • Lisans sonrası İSG eğitimlerinin üniversiteler tarafından verilmeli. • 6331 sayılı Yasa ile işverenlerin önlem alma yükümlülüğü İSG uzmanının YÖNLENDİRME  talimatları ile yapılacaktır diye yenide düzenlenmeli. Özellikle devletin denetim görevi iş müfettişleri tarafından sahada veya online takip edilmeli. Giden canlar devletin beşeri sermayesi ve sönen ocaklar ailelere yaşanan kayıplar geleceğe birçok kayıp çocuk güvensiz çocuklar olarak topluma karışıyor. Sorunları görmezden gelmeden kar topu büyümeden iş gücü kaybının önüne geçmeliyiz. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının yaptıkları tespitler, saptadıkları gereklilik ve öneriler yerine getirilmeden iş kazası ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulmaları ve belgelerinin askıya alınması, adaletsiz bir uygulamadır. İSG UZMANI SANIK DEĞİL TANIK OLMALIDIR. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri korunmalıdır. Bakanlık kamusal denetim yükümlülüklerini yerine getirmelidir. • Yaşanan tüm  iş kazalarının, yangınların veya patlamaların ÇSGB ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı veya çevre bakanlığı gibi bakanlıkların  kazaların meydana gelmesindeki ana unsur ve kusurları bulması ve kamuoyuyla paylaşması gerekir ki yeniden bu tarz durumlar yaşanmasın. • Tüm çalışanlara hak ve sorumlulukları ile İş güvenliği eğitimleri  sürekli verilmeli, bu eğitimler, işin yapılış şeklini olmazsa olmaz kuralların sürekli hatırlatılarak yapılması sağlanmalıdır. • Eğitim-öğretim müfredatı, temel eğitimden başlamalı değereler eğitimi konusunda kontrollerin gerekliliği konusunda çocuk yaşta başlayan eğitimlerle topluma sorumluluk bilinci aşılanmalı. • SGK tarafından yayımlanan İş Kazası ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri gerçekleri yansıtmaktan uzaktır. İşyerlerinde kaza ve meslek hastalıklarına ait bilgiler bir veri tabanında toplanmalı, bu bilgilerden ölçme ve değerlendirme amaçlı yararlanılmalıdır. • Meslek hastalıkları sadece tazminat konusu olarak ele alınmamalı, öncelik önlemeye verilmeli, ÖNLEMEK ÖDEMEKTEN UCUZDUR algısının işyerlerine yerleşmesi ve meslek hastalıklarının tespiti, tedavisi ve tazmini yönündeki tüm yasal ve idari engeller kaldırılmalıdır. İnsana değer veren güvenli işyeri motivasyonu sağlanmalıdır. Read the full article
0 notes
antalyamemurlarcom · 1 year ago
Text
Satışı Yapılan Kurbanlıkların Bilgileri, ‘Tarımcebim’de Mobil Uygulaması Üzerinden Sorgulanabiliyor
Tumblr media
Tarım ve Orman Bakanlığı, yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde kurbanlık sevklerinin başlaması nedeniyle ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde yol denetimlerini artırırken kurban satış yerlerinde hizmetlerin aksamaması için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Vatandaşlar da satın almak istedikleri kurbanlık hayvanların bilgilerini 'TarımCebimde' mobil uygulaması üzerinden sorgulayabiliyor. 28 Haziran-1 Temmuz tarihlerindeki Kurban Bayramı nedeniyle ülkemizdeki hayvan hareketlerinde önemli bir artış yaşanırken özellikle büyük şehirlere yüksek miktarda kurbanlık hayvan sevki sürüyor. Bakanlık tarafından, ülkedeki küçükbaş ve büyükbaş hayvan varlığının Kurban Bayramı için yeterli düzeyde olduğunun altı çizildi. Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü de kurbanlık hayvan sevklerinin ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılması ve kurallara harfiyen uyulması için İl Tarım ve Orman Müdürlüklerine talimat gönderdi. 2023 Yılı Kurban Hizmetlerinin Uygulanmasına Dair Tebliğ'in Resmi Gazete'de yayımlandığı hatırlatılan talimatta, söz konusu tebliğ hükümlerine titizlikle uyulması, yapılacak kontrollerde ve nakil işlemlerinde azami dikkatin gösterilmesi istendi. Talimatta ayrıca, Kurban Bayramı öncesinde kurbanlık hayvan sevklerinin kontrol ve denetiminde il/ilçe emniyet müdürlükleri, jandarma komutanlığı ve belediye zabıtası ile sıkı iş birliği ve koordinasyon sağlanarak yol kontrol ve denetim sayılarının artırılmasının önemine işaret edildi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı uhdesinde bulunan Yol Kenarı Denetim İstasyonlarında güvenlik güçleriyle gerekli koordinasyonun sağlanarak yol kontrol ve denetimlerinin artırılması, ihtiyaç duyulması hâlinde Kurban Hizmetleri Komisyonu Kararı ile yeni denetim noktalarının belirlenmesi istendi. Öte yandan kurbanlık hayvan sevklerinde daha etkin denetim ve kontrol yapılabilmesi için il/ilçe tarım ve orman müdürlüklerince yol kontrollerinde personel görevlendirilmesi talimatlandırıldı. Ayrıca, kurban satış yerlerinde yapılacak denetimlerin özellikle Kurban Bayramı'ndan önceki süreçte yoğunlaştırılması, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla gerekli iş birliğinin sağlanması ve kurban hizmetlerinin yürütülmesinde herhangi bir aksaklığa mahal verilmemesinin de önemine dikkat çekildi. VETERİNER SAĞLIK RAPORU GEREKLİ Denetim ve kontrol ekiplerince, 1- Hayvanların küpeli olup olmadığı, sevklerde bulunması gereken aşılarının olup olmadığı (büyükbaş hayvanlarda şap aşısı, küçükbaş hayvanlarda PPR aşısı), 2- Hayvanların sağlıklı olup olmadığı, 3- İller arası kurbanlık hayvan sevklerinde veteriner sağlık raporunun olup olmadığı, 4- Büyükbaş hayvanların pasaportlarının (kimlik belgesi), küçükbaş hayvanların nakil belgesinin olup olmadığı, 5- Hayvanların kimlik bilgileri ile uyumlu olup olmadığı, (ırkı, cinsiyeti, yaşı) 6- Nakilde hayvan refahı kapsamında belgelerin ( Sürücü yeterlilik belgesi, bakıcı yeterlilik belgesi ve nakliyeci yetki belgesi ) olup olmadığı kontrol ediliyor. Tarım ve Orman Bakanlığının belirlediği kurallar çerçevesinde, başka şehirlere götürülecek kurbanlık hayvanların küpeli, kayıtlı ve aşılı olması gerekiyor. Ayrıca, hayvanların sevki için veteriner sağlık raporu şart koşuluyor. Bunların eksik olması durumunda sevke izin verilmiyor, izinsiz sevkler için ise cezai işlem uygulanıyor. Bakanlığın Kurban Bayramı'na yönelik önlemleri çerçevesinde, kurbanlık hayvanların sevklerinin kontrol ve denetimi açısından kolluk kuvvetleri ile sıkı iş birliği ve koordinasyon sağlanarak yol kontrol ve denetimleri artırıldı. Kurbanlık hayvan sevklerinde daha etkin denetim ve kontrol yapılabilmesi için İl/İlçe Tarım ve Orman Müdürlüklerince yol kontrollerinde personel görevlendirildi. 2023 Yılı Kurban Hizmetlerinin Uygulanmasına Dair Tebliğ kapsamında ayrıca, ilgili Bakanlıkların taşra teşkilatlarının katılımıyla İl/İlçe Kurban Hizmetleri Komisyonları oluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığınca da kurban satış ve kesim yerlerinde veteriner hekimler görevlendirildi. Bu veteriner hekimler tarafından belediyelerle iş birliği içerisinde satış yerlerine giren çıkan hayvanların sağlık yönünden gerekli muayene ve kimlik kontrolleri gerçekleştiriliyor. Bu komisyonlar tarafından iş birliği içerisinde, kurbanlıkların satış ve kesimlerinin yapılacağı geçici kurban satış ve kesim yerleri de belirlendi. Kurban satış yerlerinde, komisyonlarca belirlenen sayıda resmi/belediye/serbest veteriner hekim, belediye zabıtası ve din görevlilerinden oluşan “Kurban Kontrol ve Denetim Birimleri" tarafından denetimler yapılıyor. Şap hastalığından aşılı ari, koyun ve keçi vebası hastalığından da korunmuş bölge olması dolayısıyla, alınan tedbirler kapsamında Trakya'ya damızlık ve besilik hayvan sevk edilemiyor. Sadece İstanbul'un Avrupa yakasına kurbanlık hayvan sevki, Bakanlıkça yayımlanan ilgili genelgelerde belirlenen kriterler çerçevesinde yapılıyor. Avrupa yakası dâhil İstanbul'a 13 Haziran tarihinden itibaren kurban girişleri yapılmaya başlandı. KURBANLIK HAYVANLAR İÇİN “TARIMCEBİMDE" DEVREDE Vatandaşlar Tarım ve Orman Bakanlığının mobil uygulaması 'TarımCebimde' üzerinden küpe numaralarını girerek kurbanlık hayvanların ırk, cinsiyet, yaş, tür ve aşı bilgilerini sorgulayabiliyor. 'Tarımcebimde' uygulamasını mobil cihazlarına indiren vatandaşlar, tüm kullanıcılara açık küpe sorgulama özelliğiyle küpe numarasını girerek büyükbaş veya küçükbaş hayvanlar ile ilgili detaylara ve aşı bilgilerine ulaşabiliyor. Vatandaşlar, şu 3 adımı takip ederek satın almak istedikleri kurban hakkında bilgi edinebiliyor: - https://tarimcebimde.tarimorman.gov.tr adresinden veya aşağıdaki kare kodu okutularak 'TarımCebimde' mobil uygulaması cep telefonuna indirilir. - "Hayvansal Üretim" ana menüsünden “Küpe Sorgulama" alt menüsü seçilir. - Gelen menüde büyükbaş veya küçükbaş hayvan seçimi yapıldıktan sonra satın alınmak istenen hayvanın küpe numarası girilerek “Sorgula" butonuna tıklanır. Gelen sonuçlarda hayvanın yaşı, türü, ırkı ve aşıları hakkında tüm bilgiler görülebilir.​ Read the full article
0 notes
nekadarhaber · 2 years ago
Text
AKP'li Mehdi Eker, bakanlığını soydu, Yüce Divan şart
Tumblr media Tumblr media
AKP'li Mehdi Eker, bakanlığını soydu, Yüce Divan şart AKP'li Mehdi Eker, bakanlığını soydu, Yüce Divan şart. Ekonomik kriz, son yıllarda Türkiye'de milyonlarca insanın hayatını etkiledi. İnsanlar, temel gıda maddelerinin fiyatlarının dünya genelinde artması nedeniyle zor zamanlar geçiriyorlar. Örneğin, et fiyatları son zamanlarda oldukça yüksek ve kilogram başına 400 liraya kadar ulaştı. Soğan fiyatları da artmaya devam ediyor ve şu anda 30 liradan satılıyor.Haberimizin devamını okuyabilirsiniz. Bu zorlu zamanlarda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski koruması Hasan Yeşildağ’ın kardeşi Ali Yeşildağ'dan gelen itiraf videoları herkesi şaşırttı. Yeşildağ, videolarda, AKP iktidarında 11 yıl tarım bakanlığı yapan Mehdi Eker ile birlikte bir şirket kurduklarına dair iddialarda bulundu. Yeşildağ'a göre, 2009 yılında Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye 3.5 milyar dolar fon aktardığı ve bu fonla büyük tarım alanlarının kurulması planlanmıştı. Ancak, bunun yerine 8 şirket kuruldu ve Eker bu şirketlerin yüzde 50'sine sahip oldu. Yeşildağ, ayrıca Eker'in tarım bakanlığı döneminde yolsuzluk faaliyetlerine devam ettiğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bunlardan haberdar olduğunu iddia etti. Yeşildağ'ın iddiaları, Türkiye'nin tarım ve hayvancılık sektöründeki zorluklarına da işaret ediyor. Örneğin, Türkiye son yıllarda et açığı yaşamış ve bu nedenle hayvan ithalatı artmıştır. Bu, yerli üreticilerin maliyetlerini karşılayamamasına ve fiyatların yükselmesine neden oldu. Türkiye'nin tarım ve hayvancılık sektöründeki zorluklarının çözümü için yapılması gerekenler de tartışılıyor. Örneğin, yerli üreticilerin desteklenmesi ve dışa bağımlılığın azaltılması önemli bir adım olabilir. Ayrıca, tarım sektörüne daha fazla yatırım yapılması ve bu sektörün modernize edilmesi de gerekmektedir. Bu adımların atılmasıyla, Türkiye tarım ve hayvancılık sektöründe daha güçlü bir konuma sahip olabilir ve ekonomik krizlerin etkileri daha az hissedilebilir. Read the full article
0 notes
mansetmalatya · 2 years ago
Text
Bu Hastalık Baba Olmanıza Engel Olabilir!
Tumblr media
Ülkemizde her 100 bebekten en az birinde görülen, prematüre bebeklerde yüzde 45’e kadar çıkabilen inmemiş testisin özellikle ilk bir yıl içerisinde tedavisi son derece önemli. Çocuk Cerrahisi Uzmanı Dr. Mehmet Celal Şen “İnmemiş testis tedavisi altı aydan sonra ve en geç bir yaşına kadar gerçekleştirilmelidir. Bir yaşından sonra tanı alan çocuklar mümkün olan en kısa sürede tedavi edilmelidir. Aksi taktirde vücut sıcaklığına maruz kalan testislerin hücresel yapıları bozulur ve bu çocukların ileride baba olma potansiyelleri olumsuz etkilenir. Ayrıca testis kanseri riski de artmaktadır” diyor. Çocuk Cerrahisi Uzmanı Dr. Mehmet Celal Şen inmemiş testisler hakkında bilinmesi gereken 5 önemli noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. Belirti vermiyor! Ağrı, kızarıklık, şişlik gibi belirti vermediğinden, aile tarafından çoğu zaman fark edilmeyip dikkatli bir muayene sırasında saptanabilen inmemiş testis bebeklerde sık görülen bir hastalık. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Dr. Mehmet Celal Şen “Doğum sonrası anneden geçen hormonların baskılayıcı etkisi ortadan kalkınca bebeklerde cinsiyet hormonu düzeyinde artış meydana gelir. Bu durum testislerin inişine devam etmesini sağlar ve bir yaşına gelindiğinde doğumda saptanan inmemiş testislerin yüzde 70’i torbaya inmiş olur. Ülkemizde bir yaşına kadar inmemiş testisin görülme sıklığı yüzde 1-5 arasında değişirken, prematüre bebeklerdeyse bu oran yüzde 45’e çıkmaktadır” diyor. Kozmetik ürünler ve tarım ilaçları da yol açabiliyor! Yapılan çalışmalara göre; testisin inişinin hormonal, fiziksel, çevresel ve genetik faktörlerin kontrolü altında olduğuna dikkat çeken Dr. Mehmet Celal Şen testislerin inmemesinin nedenlerini şöyle anlatıyor: “Hormonal faktörler cinsiyet gelişim kusurları ve testosteron (erkek cinsiyet hormonu) üretimini ve etkisini azaltan bozukluklardır. Fiziksel faktörler testis ve kasık kanalının anatomik yapısını bozan anomalilerdir. Çevresel faktörler, anne karnındayken maruz kalınan ve hormon yapımını olumsuz etkileyen kozmetik ürün imalatında kullanılan bazı maddeler (fitalat) ve tarım ilaçları gibi kimyasallardır. Genetik faktörler ise inmemiş testise neden olabilen bazı sendromlar ve gen mutasyonlarıdır.”   Erken tanı ve tedavi çok önemli! İnmemiş testiste erken tanı ve tedavinin son derece önemli olduğunu vurgulayan Dr. Mehmet Celal Şen “Testislerin sperm ve hormon üretimine normal şekilde devam edebilmeleri için vücut sıcaklığından 2 ila 7 derece daha düşük bir ortamda bulunmaları gerekir ki torbalarda durum böyledir. Vücut sıcaklığına maruz kalan testislerin hücresel yapıları bozulur ve bu çocukların ileride baba olmaları potansiyelleri olumsuz etkilenir. Ayrıca ileride testis kanseri gelişmesi, testisin kendi etrafında dönüp boğulması (torsiyon), travmaya maruz kalması ihtimallerinin yüksek olması diğer tedavi edilme nedenleridir. Bunlarla birlikte boş bir torba görünümünün çocuk için yaratacağı psikolojik etkiler de göz önüne alınmalıdır” diyor. 6 ay-1 yaş arası tedavisi şart!  Doğum sonrası fark edilen inmemiş testislerin bir bölümünün ilk bir yaş içinde inişini tamamlayabildiğini belirten Dr. Mehmet Celal Şen şöyle konuşuyor: “Bu süreç genellikle üç-altı ay içinde tamamlanırken, altıncı aydan sonra kendiliğinden inme ihtimali giderek azalmaktadır. Bu nedenle inmemiş testis tedavisi 6 aydan sonra ve en geç 1 yaşta gerçekleştirilmelidir. 1 yaşından sonra tanı alan çocuklar mümkün olan en kısa sürede tedavi edilmelidir.” ‘Utangaç testis’ ergenliğe kadar takip edilmeli! Çocuk Cerrahisi Uzmanı Dr. Mehmet Celal Şen, torbaya inişini gerçekleştiren testisin bazen yukarı yönlü yer değiştirerek torba içerisinde görülemediğini belirterek “Halk arasında ‘utangaç testis’ olarak adlandırılan bu durumda aile çocuğun testisinin zaman zaman yukarı kaçtığını, banyo sırasında indiğini tarif eder. Testisi soğuktan ve travmadan korumaya yönelik bu refleks tamamen fizyolojik bir durum olup tedavi gerektirmez. Ancak utangaç testislerin üçte birinde ileride inmemiş testis (asendan testis) gelişebildiği bilindiğinden, bu çocukların ergenliğe kadar takip edilmeleri gerekir” diye konuşuyor. Read the full article
0 notes
oranlarinedir1 · 2 years ago
Link
0 notes
290453 · 2 years ago
Text
Tumblr media
Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına bu ülkeyi ve cumhuriyeti kurdukları için onlara büyük minnet borçluyuz.
Cumhuriyet’imizin kurucularından Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü bu ülke için birçok fedakarlık yapmış ve kısa zamanda muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız için önemli çalışmalarda bulunmuşlardı. Şüphesiz bunlardan en büyüğü Türkiye Cumhuriyeti’ydi. İşgalin, yokluğun, sefaletin ve karmaşanın içinde kurulan Cumhuriyetimiz bize bırakılan en büyük miras. Bizim görevimiz ise unutmamak ve korumaktır.
29 Ekim 1923’de cumhuriyet ilan edildiğinde ülke yeni bir savaştan çıkmış, Osmanlı Devleti’nden kalan borçlar, aleyhimize olan anlaşmalar ve birçok karmaşa da kalmıştı. Mustafa Kemal Atatürk, devrimleri ve inkılapları ile eski yönetime bir sünger çekmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kısa vadede medeni ülkelerin seviyesine çıkarmakta büyük ve başarılı bir gayret göstermişti. Tabii yıkık bir ülkeden böyle bir başarı elde etmek hiç de kolay değildi.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk, İsmet İnönü’ye yazdığı bir mektupta durumun ciddiyetini ve de ne yapmamız gerektiğini anlatmış.
“Sevgili Paşam, Cumhuriyet’in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme! Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun.
Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın. Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet’le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor.
Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu.
Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor. Nüfusun % 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz.
Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408
Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı.
İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor.
Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyet’e uygun bir anayasaya gerek var.
Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak,
,Yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu…
Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!”
(Mektup, Turgut Özakman’ın yazmış olduğu ‘Cumhuriyet: Türk Mucizesi 2’ kitabından alıntıdır)
14 notes · View notes
epifizz · 2 years ago
Note
Bu ülkeye kemalizm şarttır bence. Ve ben senin kemalizm ile ilgili düşüncelerini çok merak ediyorum. Sence kemalizm türkiye için gerekli midir?
Hiçbir şey için hiçbir şeyin şart olduğunu sanmıyorum. Kemalizm'in de Atatürk sonrası, Atatürk'e referansla İnönü tarafından icat edilmiş bir kimlik olduğunu söylemem gerek her şeyden önce. Yani Kemalizm, Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyetini inşa ederken uyguladığı politikaların belirli bir yorumudur ve pekala başka yorumlara da açıktır. Özellikle aydınlanmacı kökleri açısından bu politikaları hatırlamanın ben de önemli olduğunu düşünüyorum ancak kesinlikle revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum. 
Mesela günümüzde kapalı ve devletçi ekonomiye geçmek -hala bir kesim bunu savunsa da- bence tam olarak işlevsel gözükmemekte, ancak bu devletçi politikaların tamamen dışlanması anlamına da gelmiyor, yani devlet desteğini uygun noktalara getirmek önemli. Kemalizmin ekonomik politikalarında bir tarım ülkesi planı var merkezi olarak mesela, bunun desteklenmesi bence çok önemli ancak turizm günümüzde Türkiye'ye en çok sıcak para getiren sektör halihazırda. Bu konuda yine Atatürk'ü baz alarak tarihi, doğal ve gastronomik güzellikleriyle bir kimlik inşası yapılabilir ve bu kesinlikle özel reklam ve şehir planlamacılığı da gerektirir. 
Bunun yanında şahsen "Türk" ibaresinin de revizesinin gerektiğini düşünüyorum çünkü Atatürk Türklük ifadesini kullanırken ne dini ne de ırsi bir gönderme yapıyor gibidir, daha çok jeopolitik bir birliği ifade etmesinden ötürü "anatolyan" bir kimlik inşası önemli gözükmektedir (bana en çok böyle düşündüren şey Atatürk'ün hitit kültürünü ele alış ve sentezleyiş biçimidir).
Bunun yanında kemalizmin kadını ele alış şeklini de kesinlikle değiştirmeliyiz, batılılaşma vizyonunda Türk kadını doğunun kültürel mirasının merkezileştiği bir konumdadır. Bu profil elbette moderndir, sosyal hayatın içindedir ve politik ve ekonomik olarak aktiftir ancak yine de batının karşısına kültürel bir zafer öğesi olarak birçok hezimet yüklenerek ortaya sürülmüş bir tasarıdır. Bunu çok daha üçüncü dalga üzerinden ele alıp kültürel sentezi kadına yüklemekten ziyade, kültürdeki kadını ele alarak tepeden tabana değil, tabandan tepeye bir örgütleme hazırlamamız gerekmektedir bence. 
Eğitim alanına gelince bence ülkemizin gelmiş geçmiş en iyi eğitim tasarımına sahiptir Atatürk ve Hasan Ali Yücel'in yarattığı eğitim politikası, şimdiki hizmet sektörü balonunun aksine kültürlü ve özellikle gelişmiş mesleki eğitimi her kesime yaymayı baz alan bu politika tekrar hatırlanmalı, yüksek öğretimde yaşanan bu şişmeden ziyade politikalar tekrar ilk ve orta-öğretime yöneltilerek lisans eğitimi elitize edilmelidir tekrardan. 
Bir de şunu unutmamak gerekir, kemalizm askeri bir politikadır daha doğrusu askeriye kökenlidir, dönemin dünyası askeri vizyona sahip politikalar istemektedir zaten. Günümüzde ise ihtiyaçlar çok daha farklıdır, merkezi sorunumuz belediyecilik temelli, şehir içi taşralı-şehirli çatışmasının bizzat kendisidir. Günümüzdeki meclis tablosunu yaratan da, şehirler için bunalımları her iki taraf için yaratan da, köylerin boşalması ve tarımın hala ilkel düzeylerde kalması da, memurlukta patlama yaratan da temel olarak bu sorunun bizzat kendisidir. Tam da bu taşralılar şehir hayatına akın ettikleri sırasında, kendi kültür ve yaşam biçimlerinden ötürü yabancı ve öteki hissettiklerinden dolayı mağdur edebiyatı üzerinden tam da bu kitlenin vizyonunu taşıdığını söyleyen bir iktidar 20 yıldır iktidardadır ve iktidarın başındaki de bu sebeple belediyecidir. Benim düşüncem bu çatışmanın ve şehirleşmenin uygun politikalarla düzeltilerek sosyolojik bir inşa sonrası, merkezini tamamen bürokrasiye bırakmış devlet yapılanmasını bir kışla, bir şirket ya da halkı yönetme aracı olarak görmeyen bir yapılanmadır. İnsanların üstünde onları yabancılaştırmayan, aksine kendini bir hizmet kurumu olarak gören ve yöneticiden ziyade bir memur olduğu bilincini taşıyan bir kurumun yapılanmasının tesisidir benim arzu ettiğim. Kemalizm de bu konuda önemli dersler taşımaktadır ve birçok açıdan feyz alınması önemlidir, ama kendi geldiği dönem sebebiyle artık yenilikçi olarak ifade edilememesinden ötürü çeşitli revizelere ihtiyacı vardır. Bu elbette benim görüşüm sadece, kimse katılmak zorunda değil demokrasinin anlamı da budur zaten, benden başka sesleri tanımak ve saygı duymak... Ülkemizin bir eksiği de hemen hemen kimsenin başka bir görüşe karşı oldukça az tahammüle sahip olması ve yoğun kutuplaşmalar içermesi değil midir zaten?
8 notes · View notes
pazaryerigundem · 4 months ago
Text
İklim krizinin etkilerini azaltmada bitkisel gıdalar önemli rol oynuyor
https://pazaryerigundem.com/haber/182610/iklim-krizinin-etkilerini-azaltmada-bitkisel-gidalar-onemli-rol-oynuyor/
İklim krizinin etkilerini azaltmada bitkisel gıdalar önemli rol oynuyor
Tumblr media
İklim krizinin yıkıcı etkileri her geçen gün derinleşirken, gıda kaynaklarımız azalıyor. Buna karşılık, artan nüfusla birlikte gıda ihtiyacı da hızla artıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünya nüfusunun 2050 yılında 9.8 milyara ulaşacağı ve gıda ürünlerine yönelik talebin yüzde 60 ile 70 oranlarında artacağı tahmin ediliyor.
İSTANBUL (İGFA) – Dünya, iklim krizinin etkileriyle karşı karşıya ve her geçen gün bu etkiler daha da derinleşiyor. Kaynakların giderek sınırlı bir hale geldiği günümüzde, gıda üretiminde ve tüketiminde değişime gidilmesi mecburi bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda, bitkisel gıdaların arttırıldığı ve dengeli beslenmenin teşvik edildiği bir yaklaşım, sadece sağlıklı yaşamı desteklemekle kalmayıp, aynı zamanda dünyamızın sürdürülebilirliği için kaçınılmaz görünüyor. Beslenme alışkanlıklarını iyileştirebilmek ve sürdürülebilir gıda sistemlerine geçiş yapabilmek için çözüm odaklı yaklaşımların benimsenmesi gerektiğini belirten BİTKİDEN Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ bu konudaki önerilerini anlattı.
“PARİS ANLAŞMASI HEDEFLERİNİN GERİSİNDE KALDIK”
Bitkisel proteinlerin attırılması hedefini merkeze alan gıda sistemi dönüşümünün önemine vurgu yapan BİTKİDEN Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ, “İklim krizi dolayısıyla, BM İklim Uzmanı’nın da belirttiği gibi aşırı sıcaklıklar ve su kıtlığı nedeniyle 2030’dan önce küresel gıda tedarikimiz büyük risklerle karşı karşıya. Tarımsal uygulamalarda sürdürülebilirliği benimsemek, doğru tarım yöntemlerini teşvik etmek ve toprağın bozulmasını önlemek adına daha bilinçli adımlar atmamız gerekiyor. Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyeye kıyasla 1,5°C ile sınırlama hedefi doğrultusunda, gıda sistemlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması gerekiyor. Ancak yapılan araştırmalarda fosil yakıt emisyonları derhal ortadan kaldırılsa bile, yalnızca küresel gıda sisteminden kaynaklanan emisyonların ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmayı imkânsız hale getireceğini, hatta 2°C hedefine ulaşmayı bile zorlaştıracağını belirtiliyor (*). İşte bu nedenle bitkisel gıdalar merkezli bir gıda sistemi dönüşümü şart” diye konuştu.
“GIDA ARZ GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYACAK DENGELİ BİR ÜRETİM VE TÜKETİM MODELİNE GEÇİLMELİ”
BİTKİDEN Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ, sürdürülebilirlik için bitki bazlı gıda tüketiminin önemine dikkat çekerek şunları söyledi: “Sürdürülebilir gıda sistemlerine geçiş, hem bugünkü hem de gelecek nesillerin sağlığını ve refahını korumak için kritik öneme sahip. Dünyadaki tarım arazileri ve su kaynaklarının büyük bir kısmı hayvancılık için kullanılıyor, bu da biyoçeşitliliğin azalmasına, ormansızlaşmaya, yaşam alanı kayıplarına ve yaygın su ve toprak kirliliğine neden oluyor. Ayrıca, hayvancılıkta antibiyotiklerin aşırı kullanımı toplum sağlığı için ciddi bir risk oluşturuyor. Hayvancılık faaliyetlerinin hayvan refahı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu da kabul etmeliyiz. Ancak hayvancılığın tamamen rafa kaldırılmasından bahsetmiyoruz. Hayvancılık, milyonlarca insan için önemli bir geçim kaynağıdır ve hayvansal gıdalar birçok toplum için sosyal ve kültürel öneme sahiptir. Biz, gıda sistemlerinin sürdürülebilirliği ve gıda arz güvenliğini sağlayacak dengeli bir üretim ve tüketim modeline geçilmesinin önemini vurgulamak istiyoruz. Böyle bir modele geçişte bitkisel gıdaların öncü rol oynamasını gerektiğini belirten Akdağ, “Emisyonları düşük gıda ve yemlerin üretilmesi, tarım ve gıda lojistiğinin asgariye indirilmesi, gıda israf ve kayıplarını önleyen uygulamalar ve toplumsal farkındalık yaratılarak davranış değişikliğinin tetiklenmesi gerekmektedir. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip ederek sürdürülebilir tarım ve hayvancılık uygulamalarının hayata geçirilmesi ve yenilikçi bitkisel protein alternatiflerinin piyasaya sunulması büyük önem taşımaktadır. Ancak, ülkemizdeki yasal düzenlemeler bu süreçte teşvik edici olmadığı gibi bazen engel de oluşturmaktadır. Karar vericilerin bu konunun öneminin farkında olarak gerekli düzenlemeleri yapacaklarına inanıyoruz ve bu süreçte her zaman destek vermeye hazırız” dedi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
maho0326 · 4 years ago
Text
Tumblr media
SÜMERLİ LUDİNGİRRA'NIN MEKTUBU
Üç bin altı yüz yıl öncesinden size bir mektup var deseler tepkiniz ne olurdu?
Sümerli bir şair ve öğretmen olan Ludingirra binlerce yıl öncesinden bize bir mektup yazmış.
Mektubunda şunları söylüyor;
“Ben bir Sümerli öğretmen, şair ve yazarım.
Yaşım yetmiş beşi bulduğundan öğretmenliği bıraktım fakat şairlik ve yazarlık ölünceye kadar sürecek.
Bu yaşam öykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım.
Bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık.
Bu güzel ve uygar ülkemize heryerden göz diktiler.
Göklere uzanan basamaklı kulelerimizin, görkemli tapınaklarımızın, arı gibi çalışan çarşılarımızın, her tarafa ulaşan kervanlarımızın, dümdüz uzanan yollarımızın, bol ürün veren tarlalarımızın, nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerimizin, her türlü bilgiyi veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından; ilkel olan bu ülkelerin halkı kıskandı bizi.
Fırsat buldukça üzerimize saldırdılar. Kentlerimizi yakıp yıktılar.
Biz yaptık, onlar yıktılar; biz yaptık, onlar yaktılar. Halkımız hatta krallarımız tutsak oldu.
Ailelerimiz dağıldı. Tarlalarımız, bahçelerimiz bakımsızlıktan kurudu; hayvanlarımız açlıktan öldü ve böylece kökü binlerce yıl önceye dayanan ulusumuz yoruldu, dayanamayacak hale geldi ve içimize yavaş yavaş sızıp bizi yiyen yabancıların kucağına bırakıverdi kendini.
Onlar yönetiyor bizi şimdi. Topraklarımıza ilkel geldiler; sayemizde uygar olmaya başladılar. Ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı.
Hepsini bizden öğrendiler. Sonra da “biz yaptık, biz bulduk” diye övünmeye başladılar.
Hep korkuyorum, bir gün gelecek, adımız da uygarlığımız da unutulacak. Biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecekler.
Bu durum beni yıllardan beri üzüyordu. Ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum. Bir gün aklıma geldi.
Ben bir yazar olduğuma göre; ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişini, geleneklerimizi yazmaya karar verdim. Böylece herkese ulaşacağını umut ediyorum.
Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl sonra yaşayan insanlara da geçecek. Bizim attığımız temeller üzerine yenilerini koyacaklardır.
Ah! Onlar da bizi hatırlayıp bıraktığımız kültür mirasları için teşekkür edebilseler!..”
Muazzez İlmiye Çığ
Şairin asıl adı Lu-diĝira . Tableti ilk okuyan Civil, Miguel, "The 'Message of Lú-dingir-ra to His Mother' and a Group of Akkado-Hittite 'Proverbs'", Journal of Near Eastern Studies 23 (1964), 1-11.
Anadolu toprağı, tarih boyunca her zaman coğrafi konumundan dolayı jeopolitik ve jeostratejik sayılmıştır. İktisadın temeli olan üretimin birinci evresi tarım ve hayvancılık önemli rol oynamıştır. Sümerliler kalan tablette, bir öğretmen olan Lu-diĝira uygarlığın nasıl eriyip gittiğini bize tarih öncesinden çok iyi anlatmış. Anadolu’ya hakim olmak medeniyetler için her zaman kolay olmamıştır. Bu yüzden tarım ve hayvancılık cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk’ ün en çok önem verdiği konuların başında gelmiştir. Orman Çiftliği ve şeker fabrikalarının kuruluş amaçları hep tarım ve hayvancılık üzerine olmuştur. Günümüz çağında diğer ülkelerin bilimsel ve teknolojik gelişmelerine ayak uydurmak zorlaşmış olup imkansız hale gelmiştir. Bunun için beyin gücü oluşturmak argeler yatırımlar yapmak gerekiyor. Günümüz Türkiye’sinde bile hala geçerli olan tarım ve hayvancılık; bu dünya rekabetinde bizim temel iktisadımız sayıbilir. Coğrafi zenginlik avantajını kullanarak temel ekonomimizi acilen oluşturmak şart olmuştur. Bilimsel ve teknolojik alanlardaki rekabete ayak uydurmak için temeli oluşturmamız gerekiyor. Tarım ve hayvancılık ülkemizde baya hayli zor hale gelmiştir. Çiftçilerin sıkıntıların en başında yakıtın pahalı olması, ürünlerinin maliyetini karşılamaması, kullanılan tohumun ve hayvan ırkının yerli olmaması, kullanılan ekim sahasının uygun ürün analizi yapılamaması, üretimi hazırlanan ürünün arz talep araştırmasının yapılamaması, senkronize üretimin olmaması, toprağın tarım ilaçlarına olan bağımlılığının oluşması, tarım arazilerinin ve meraların yapılaşmaya açılması, üretime uygun işletmelerin oluşturulmaması ve sayamadığımız bir çok sebepler tarımın ve hayvancılığın yok olmasına neden olmaktadır. Acilen üretim ve bunların gerçekleşmesi için eğitime yönetilmesi gerekiyor...
Maça
4 notes · View notes
baybaykus · 4 years ago
Text
ATATÜRK' DEN İNÖNÜ' YE TARİHE NOT DÜŞEN MEKTUP!
Osmanlı Artıkları, bakın bakalım Cumhuriyet yönetimi nasıl bir mirası devralmış!
"Günlerden 29 Ekim 1923... Meclis, akşam saat 20.30 dolaylarında Cumhuriyet’i ilan ediyor.
Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı seçiliyor.
Yeni rejim o gece top atışlarıyla bütün Türkiye’ye duyuruluyor.
Günlerden 30 Ekim 1923...
Mustafa Kemal Paşa ertesi gün ilk iş olarak İsmet Paşa’ya kendi el yazısıyla bir mektup yazıyor.
İlk kez okuduğum o mektubu ünlü bir Atatürk araştırmacısı olan yüksek mimar Eriş Ülger’in kitabından günümüz Türkçesine uyarlanmış biçimde tam metnini size iletiyorum.
“Sevgili Paşam!
Cumhuriyet’in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum.
Dur, hiç itiraz etme.
Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun.
Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı.
Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 kilometre kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin Kuzeyini Güneyine, Batısını Doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.
Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de insanlıkla da bağdaşmaz.
Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor.
Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136.
Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
Üç milyon insanımız trahomlu. (Gözleri kör eden bulaşıcı bir hastalık. EÇ.)
Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. (Cumhuriyet bunları yok etti. EÇ.)
Bit ciddi sorun.
Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı yüzde 60’ı geçiyor. Nüfusun yüzde 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok.
Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz.
Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçecek.
İktisadi hayatımız da eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız çok az.
Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş.
Oysa Cumhuriyetin insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.
Bunları Bakanlara ve Parti Yönetim Kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.
Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.
Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
Allah yardımcımız olsun!”
“Atatürk Milliyetçiliği.” (Parola Yayınları.)
Bu mektup büyük bir devlet adamının bir başka büyük devlet adamına yazmış olduğu bir şaheserdir. (Mektubun fotokopisi kitapta yer alıyor.)
Bu mektupta yazılanlar Osmanlı’dan devralınan yüz kızartıcı mirasın ve ülkemizin nerelerden nerelere geldiğinin göstergesidir.
“Askeri zaferi kazanmışız ama daha yapılacak çok işler var. Her şeye sıfırdan başlıyoruz.” diyerek
Atatürk muhteşem bir durum tesbiti yapıyor."
(Alıntıdır)
2 notes · View notes
yusufserkan · 5 years ago
Text
Atatürk’ün Vasiyeti ve İş Bankası’ndaki CHP Hisseleri – Sözcü Gazetesi
Geçtiğimiz hafta, FETÖ'nün siyasi ayağı tartışması alevlendiği sırada, birden bire, 2018'de ve 2019'da AKP'li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan'ın gündeme getirdiği “İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin Hazine'ye devri” konusu yeniden ısıtılıp gündeme getirildi.
Bu vesileyle bugün, İş Bankası'nın kuruluşu, Atatürk'ün vasiyeti ve İş Bankası'ndaki CHP hisseleri konusundaki belli başlı 13 soruya cevap vereceğim.
1 – ATATÜRK, İŞ BANKASI'NI HANGİ PARAYLA KURDU?
Milli Mücadele'de “Hint Hilafet Komitesi”, Hint Müslümanlarından yardım toplayıp Türkiye'ye gönderdi. Atatürk, Milli Mücadele sonrasında bu paradan elinde kalanın bir kısmıyla İş Bankası'nı kurdu.
2 – HİNDİSTAN'DAN MİLLİ MÜCADELE'YE NE KADAR PARA GELDİ?
Hint Hilafet Komitesi, Milli Mücadele sırasında Türkiye'ye 14 seferde toplam 675 bin 494 Türk lirası gönderdi.
3 – HİNT HİLAFET KOMİTESİ PARAYI OSMANLI HALİFESİNE Mİ GÖNDERDİ?
Hayır! Hint Hilafet Komitesi parayı doğrudan Atatürk'ün şahsi hesabına Ankara'ya gönderdi. Atatürk bu parayı Osmanlı Bankası'nın Ankara şubesine yatırdı.
4 – ATATÜRK, HİNDİSTAN'DAN GELEN BU PARAYI NASIL KULLANDI?
Hint Müslümanları gönderdikleri paranın –nasıl kullanılacağı konusunda hiçbir şart koşmadan– Türkiye'nin bağımsızlığı için göndermişlerdi. Atatürk, bu paranın her kuruşunu Türkiye'nin bağımsızlığı için kullandı. Şöyle ki, paranın 500 bin lirasını, Milli Mücadele'de savaş giderlerinin karşılanması için Milli Savunma Bakanlığı'na verdi. 110 bin lirasını, Yunan ordusunun yenilip kaçarken yakıp yıktığı şehirlerdeki aç insanlara dağıttı. Böylece Milli Mücadele sonrasında Atatürk'ün elinde sadece 65 bin 494 lira kaldı. Ancak savaştan sonra Bakanlar Kurulu, Atatürk'ün savaş giderlerinin karşılanması için Milli Savunma Bakanlığı'na verdiği 500 bin liranın 380 bin lirasını Atatürk'e geri verdi. Böylece Milli Mücadele sonrasında Atatürk'ün elinde (380 bin+65 bin 494 = 445 bin 494 lira) kaldı.
Atatürk, Türkiye İş Bankası'nın Yeni Cami Şubesi'ni ziyareti sırasında, şubeye asılacak fotoğraflarını imzalıyor.
(16.06.1928)
5 – ATATÜRK MİLLİ MÜCADELE SONRASINDA ELİNDE KALAN PARAYI NE YAPTI?
1924'te halifelik kaldırıldı. Hint Hilafet Komitesi, halifeliğin kaldırılmasına tepki duyarak gönderdiği parayı Atatürk'ten geri isteyebilirdi. Bu nedenle Atatürk, geri istenme ihtimaline karşı parayı bir süre daha Osmanlı Bankası'nda tuttu. Hint Hilafet Komitesi parayı geri istemeyince Atatürk, elinde kalan parayı Türkiye'nin bağımsızlığı için nasıl kullanacağını düşünmeye başladı.
Atatürk, 445 bin lirayı şöyle kullandı:
– 120 bin liraya, tarım ve hayvancılığı geliştirmek için örnek çiftlikler kurdu.
– 65 bin liraya İş Bankası'ndan Maden TAŞ hisseleri satın aldı.
– 250 bin liraya da İş Bankası'nı kurdu.
Atatürk, Hindistan Müslümanlarının gönderdiği paranın tek kuruşunu bile şahsı için harcamadı. Hasan Rıza Soyak'ın da ifade ettiği gibi örnek çiftliklerin ürünlerini bile kendi parasıyla satın aldı.
Atatürk, Hint Müslümanlarının gönderdiği parayla yaptığı bu yatırımları tamamen “milletin malı” olarak gördüğü için 12 Haziran 1933'te 2307 Sayılı özel bir kanun çıkarttırdı. Bu kanuna göre Medeni Kanun gereği yakınlarına kalması gereken “mahfuz hisse” dâhil, üzerinde görünen tüm bu mal varlığını, son kuruşuna kadar millete bağışlamanın yolunu açtı.
Nitekim örnek çiftlikleri, içindeki tüm varlıklarıyla birlikte 12 Haziran 1937 tarihli bir vasiyet mektubuyla millete bıraktı. İş Bankası hisselerini ise 5 Eylül 1938 tarihli bir vasiyet mektubuyla yıllık gelirleri TTK ve TDK'ya verilmek üzere CHP'ye bıraktı.
6 – ATATÜRK'ÜN CİHAT PARASIYLA BANKA KURMASI DOĞRU MUYDU?
Daha önce de ifade ettiğim gibi Hint Müslümanları, gönderdikleri parayı –hiçbir şart koşmadan– Türkiye'nin bağımsızlığı için göndermişlerdi. Atatürk, bu parayı son kuruşuna kadar Türkiye'nin bağımsızlığı için kullandı. Milli Mücadele'de “siyasi bağımsızlık”, Milli Mücadele sonrasında ise “ekonomik bağımsızlık” için harcadı. Milli Mücadele sonrasında elinde kalan parayı Hint Hilafet Komitesi geri isteseydi, parayı geri verecekti. Ancak parayı isteyen olmadı. Bunun üzerine Atatürk elinde kalan parayı tamamen milli çıkarlara uygun olarak kullandı. Ülkenin kalkınması için örnek çiftlikler inşa etti ve İş Bankası'nı kurdu.
Atatürk'ün 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetinin, vasiyette adı geçen Atatürk'ün yakınları hariç üç tarafı var:
1. CHP, 2. İş Bankası, 3. TTK ve TDK. Hazine, bu taraflardan biri değil.
7 – ATATÜRK ÖLÜRKEN BANKA HESAPLARINDA NE KADAR PARASI VARDI?
Atatürk, 10 Kasım 1938'de öldüğünde İş Bankası 2 numaralı hesabında 1.446.872 lira 3 kuruş ile 114.891 adet hisse senedi vardı. (Hindistan'dan gelen paradan kalan, örnek çiftliklerin gelirleri ve Abbas Hilmi Paşa'nın CHP'ye bağışladığı 900 bin lira) İşte Atatürk'ün milletin parası olarak görüp vasiyetinde CHP'nin yönetimine ve denetimine bıraktığı para buydu. Atatürk ölürken emekli hesabında 19.566 lira 80 kuruş, 4 numaralı şahsi hesabında ise 53.453 lira 18 kuruş olmak üzere toplam 73.019 lira 98 kuruşu vardı. Atatürk'ün tüm şahsi mal varlığı buydu: 73.019 lira 98 kuruş!
8 – ATATÜRK VASİYETİNİ NE ZAMAN HAZIRLADI, KİME TESLİM ETTİ?
Atatürk, 5 Eylül 1938'de Dolmabahçe'de vasiyetine son şeklini verdi. El yazısıyla hazırladığ�� vasiyetini 6 Ekim 1938'de İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter'e teslim etti. Atatürk'ün vasiyeti, 28 Kasım 1938'de Ankara 3. Sulh Hakimliği'nde açıldı.
9 – ATATÜRK VASİYETİNDE KİMLERE NE BIRAKTI?
Atatürk, tüm mal varlığını -belli şartlarla- CHP'ye bırakıyor. Nakit ve hisse senetlerinin “İş Bankası tarafından nemalandırılmasını” istiyor. Her yıl nemadan elde edilecek gelirin TTK ve TDK'ya paylaştırılmasını istiyor. Her yıl nemadan, “yaşadıkları sürece” kız kardeşi Makbule'ye ayda 1000, manevi kızlarından Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira, Rukiye ve Nebile'ye o zamanki gibi 100'er lira verilmesini istiyor. Sabiha Gökçen'e ayrıca bir ev alabilecek para verilmesini istiyor. Makbule yaşadığı müddetçe “Çankaya'da oturduğu evin emrine kalmasını” istiyor. İsmet İnönü'nün çocuklarına da yüksek tahsillerini tamamlamaları için gerekli yardımın yapılmasını istiyor. (İnönü bu yardıma ihtiyaç duymamıştır.)
10 – ATATÜRK, İŞ BANKASI'NDAKİ HİSSELERİNİ KİME BIRAKTI? BU HİSSELER HAZİNE'YE DEVREDİLEBİLİR Mİ?
Atatürk vasiyetine şöyle başlıyor: “Malik olduğum, bütün nukut (nakitler) ve hisse senetleriyle Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum.” Dolayısıyla Atatürk, yoruma ve şüpheye yer bırakmayacak biçimde İş Bankası'ndaki hisselerini -belli şartlarla- CHP'ye bırakıyor. Atatürk, vasiyetinin 1. maddesinde aynen şöyle diyor: “Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.” Yine yoruma ve şüpheye yer bırakmayacak biçimde Atatürk, CHP'ye bıraktığı hisselerinin -daha önceden olduğu gibi, bundan sonra da- İş Bankası tarafından nemalandırılmasını istiyor. Dolayısıyla Atatürk'ün vasiyetinde CHP'ye bıraktığı ve İş Bankası'nda nemalandırılmasını istediği hisselerinin CHP'den ve İş Bankası'ndan alınıp Hazine'ye devredilmesi açık bir “hukuksuzluk” olur. Böyle bir girişim “Atatürk'ün vasiyetinin iptal edilmesi” anlamına gelir ki, bu durum hem “miras hukukuna” aykırı olur, hem de Atatürk'ün maddi ve manevi mirasına yönelik büyük bir saygısızlık olur.
DP, 14 Aralık 1953 tarihli 6195 Sayılı kanunla Atatürk'ün vasiyetini hiçe sayarak CHP'nin tüm mallarına el koyup Hazine'ye devretmişti. Anayasa Mahkemesi 11 Ekim 1963 tarihli ve 963/124 sayılı kararla 14 Aralık 1953 tarihli ve 6195 sayılı kanunu iptal etti. Anayasa Mahkemesi yukarıdaki gerekçeli kararında Atatürk'ün vasiyetiyle CHP'ye bıraktığı malların CHP'den alınıp Hazine'ye devredilmesinin “mülkiyet haklarına”, “miras hukukuna” ve “anayasaya” aykırı olduğunu belirtmişti.
11 – CHP, İŞ BANKASI'NDAKİ HİSSELERDEN BİR GELİR ELDE EDİYOR MU?
Atatürk, vasiyetinin 6. maddesinde şöyle diyor: “Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.” Yani İş Bankası'ndaki Atatürk hisselerinin yıllık geliri yarı yarıya TTK ve TDK'ya veriliyor. CHP, bu nemadan herhangi bir maddi gelir elde etmiyor. Vasiyet gereği CHP, yüzde 28.09 oranındaki Atatürk hissesi nedeniyle İş Bankası yönetim kurullarına 3-4 üye sokabiliyor.
12 – GEÇMİŞTE İŞ BANKASI'NDAKİ CHP HİSSELERİNİ HAZİNE'YE DEVRETMEK İSTEYENLER OLDU MU?
Evet! 1950'de Demokrat Parti (DP) iktidara gelir gelmez, İş Bankası'ndaki CHP hisselerini Hazine'ye devretmek için çalışmaya başladı. DP, bunun için Atatürk'ün vasiyetini tartışmaya açtı.
DP, 14 Aralık 1953 tarihli 6195 Sayılı bir kanunla CHP'nin -Atatürk'ün vasiyetiyle CHP'ye bıraktığı tüm varlıklar dâhil- menkul, gayrimenkul tüm mal varlığını Hazine'ye devretti. Böylece Atatürk'ün vasiyeti iptal edilmiş oldu.
Bunun üzerine CHP, “Vasiyetin iptalinin iptali” isteği ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, 11 Ekim 1963 tarihli ve 963/124 sayılı kararıyla Atatürk'ün vasiyetini iptal eden 14 Aralık 1953 tarihli 6195 sayılı kanunu iptal etti.
Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararında şöyle diyordu: “(CHP'nin) Atatürk'ten vasiyet yoluyla iktisap ettiği bütün malları, para, hak ve alacakları hiçbir ayrım yapmaksızın ve bedelini peşin ödemeksizin toptan Hazine'ye geçirtmekle mülkiyet hakkını tamamıyla yok eden bir durum yaratılmış ve Atatürk'ün vasiyeti iptal edilmiştir. Vasiyet de mülkiyet ve miras haklarının tabi sonucu olmak itibarıyla bu hal anayasanın 36. ve 11 maddelerine açıkça aykırılık teşkil eder.”
1963'te Anayasa Mahkemesi, CHP'nin tüm mallarını CHP'ye iade etti. Bunun üzerine, İş Bankası'ndaki Atatürk hisselerinin temsili de yeniden CHP'ye verildi.
13 – KENAN EVREN'İN DE CHP HİSSELERİNİ HAZİNE'YE DEVRETTİĞİ DOĞRU MU?
Doğru! 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 16 Ekim 1981'de çıkarılan 2533 sayılı bir kanunla tüm partiler gibi CHP de kapatıldı. Bu sırada İş Bankası'ndaki Atatürk hisseleri de Hazine'ye devredildi. Böylece ikinci kez Atatürk'ün vasiyeti iptal edildi. 1992'de siyasi partilerin açılmasına izin verilince CHP de açıldı. İş Bankası'ndaki Atatürk hisselerinin yönetimi de yeniden CHP'ye verildi.
Sözün özü şu ki; Atatürk, 5 Eylül 1938'de, el yazısıyla hazırladığı vasiyetiyle İş Bankası'ndaki hisselerini, belli şartlarla, CHP'ye bıraktı. Nakit ve hisse senetlerinin İş Bankası'nda nemalandırılmasını ve bu nemadan elde edilen gelirin de her yıl yarı yarıya TTK ve TDK'ya ödenmesini istedi. Bu nedenle İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin Hazine'ye devredilmesi “hukuken” mümkün değildir. Böyle bir devir, “Atatürk'ün vasiyetinin iptali” anlamına gelir. 11 Ekim 1963 tarihli, 963/124 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı, Atatürk'ün vasiyetinin iptalinin “anayasaya aykırı olduğunu” tescilleyen “emsal bir karar” olarak elimizdedir.
6 notes · View notes