#takdim dergisi
Explore tagged Tumblr posts
Photo
TÜRK İŞ KADINLARI ADİLE SULTAN SARAYI'NDA BULUŞUYOR #TürkİşKadınlarıDergisi’nin düzenlediği ödül törenin de iş dünyasının nabzını tutan Türkiye’nin başarılı kadınları buluşacak. Türk İş Kadınları Rehberi’nin 3. kez düzenlediği plaket töreninde iş dünyasının nabzını tutan başarılı #işkadınları İstanbul #AdileSultan Sarayı'nda bir araya gelecek. Sunuculuğunu #PınarAltuğAtacan ve #BurakTörün'ün üstleneceği gecede iş dünyasında girişimci olarak yer alan başarılı iş kadınlarına plaketleri takdim edilecek. Kadınların iş gücüne katılarak, başarılı girişimlere imza atması ülkemizin ekonomik kalkınmasına büyük fayda sağlarken, yeni girişimcilere de ilham kaynağı oluyor. Cesaretle iş hayatında yer alan kadınlar, kendi işini kurmak isteyen yeni girişimci iş kadınlarına da örnek teşkil ediyor. İş dünyasında küçük işletmelerden, büyük şirket yönetimine kadar adeta ekonominin nabzını tutan iş kadınları, sanat ve cemiyet hayatının iş kadınları ile birlikte 3 Mayıs 2023 tarihinde İstanbul Adile Sultan Sarayı’nda buluşuyor. Türk İş Kadınları ve #Gelin #Damat Dergisi imtiyaz sahibi #FerhatMuğurtay yaptığı açıklamada şunları söyledi: " İş hayatında girişimci olarak yer alan iş kadınlarını bu sene 3.kez bir araya getiriyoruz. Amacımız kadının iş hayatındaki gücünü ve başarısını sunmak, aralarında kurulacak işbirliklerini sağlamak ve emeklerinin karşılığında bu gecede kendilerini plaket ile onurlandırmaktır. Afet bölgesinde yer alan tüm iş kadınlarımızı da destekliyoruz. Bu bölgeden katılan tüm iş kadınları ücretsiz olarak Türkişkadınları.com 'da yer veriyoruz. Tüm girişimci iş kadınlarını işbirliğine davet ediyorum." https://www.fisiltihaberleri.com/haber/turk-is-kadinlari-adile-sultan-sarayinda-bulusuyor-8567.html #FısıltıHABERLERİ
0 notes
Text
Bir Masonun İtirafı (Louis Massignon):
“Müslümanların herşeyini bozduk, yok ettik. Dinleri inançları, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu. Onların milli ve manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik.
İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, Kur’an öğrenmeyi suç ve gericilik [irtica] olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbirşeye tam olarak inanmıyor. 14 Asırlık dinlerini, itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik! Onları derin boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay oldu! Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışı imkanı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları hıristiyan yapınız. (Louis Massignon, Su Dergisi, yıl 1, sayı: 3, mayıs-haziran 2005.)
***
Bu masonun şu itirafı çok önemli: “İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, Kur’an öğrenmeyi suç ve gericilik [irtica] olarak göstermeyi başardık.”
İrtica/gericilik, bu kelimeler size bir şey hatırlatıyor mu? Bu ülkede namaz kılmak ve Islamiyeti yaşamak, “yobazlık/ irtica” yani “gericilik” olarak takdim edilmiyor mu? Kur’an okumak yasak değil miydi? Peki bütün bunlar kimin planlarıymış gördünüz mü?
Ayrıca “14 Asırlık dinlerini, itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik!” diyor. 14 asırdır Ehl-i Sünnet itikadı vardı ve bunu bozmaya çalışıyorlar. 1400 yıldır belli olan itikadlarımızı ve ibadetlerimizi bazı sahte hocaları TV’lere çıkarmak suretiyle tartışılır hale getirdiler. Bu nedenle Ehl-i Sünnet’e sımsıkı sarılmalıyız.
1 note
·
View note
Photo
“HAZIR GİYİM UYGULAMALARI MERKEZİ PROJESİ” HALKIN OYLARIYLA TÜRKİYE GENELİNDE YILIN EN BAŞARILI PROJESİ SEÇİLDİ Göreve geldiği ilk günden itibaren şehir için ortaya koyduğu vizyon ile hayata geçirdiği başarılı çalışmalar ve projelerle bugüne kadar Altınordu’ya ulusal ölçekte birçok alanda ödül kazandıran Başkan Aşkın Tören’e bir ödül de Kent ve Başkan Dergisi’nden geldi. Altınordu Belediye Başkan Aşkın Tören, Kent ve Başkan Dergisi tarafından her yıl düzenlenen ve Türkiye genelinde online halk oylaması ile belirlenen yılın en başarılı projeleri ve Belediye başkanları seçiminde “Yerel Kalkınma ve İş birliği” kategorisinde halkın oylarıyla en başarılı belediye başkanı seçildi. Başkan Aşkın Tören’in Altınordu’da hayata geçirdiği “Hazır Giyim Uygulamaları merkezi Projesi” ise tüm Türkiye de birinci seçildi. Hizmet ve eser belediyeciliği ile şehirde modern değişim ve dönüşüm yaşatan Başkan Aşkın Tören, toplumun tüm kesimlerine dokunan sosyal yönlü çalışmaları ile de adeta tarih yazarken Yeni Nesil Belediyecilik anlayışıyla da ülke genelinde ses getiren birçok projeye imza attı. ÖDÜLLER ARDI ARDINA GELDİ Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından “Yerel yönetimler Gençlik Çalışmaları ödülü“ne ayrıca AK Parti genel merkezi tarafından da Genç Belediye ödüllerine layık görülen Başkan Tören Altınordu’ya yeni bir ödül daha kazandırdı. Birçok Büyükşehir, il, ilçe belediye Başkanı ve birbirinden önemli isimlerin katılımıyla gerçekleştirilen ödül törenine programlarının yoğunluğu nedeniyle katılım sağlayamayan Başkan Tören’e Kent ve Başkan Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Okan Geçgel, makamında ziyaret ederek ödülünü takdim etti. Türkiye genelinde oylarıyla kendini ödüle layık gören halka ve dergi yönetimine teşekkür eden Başkan Tören, “en büyük ödülümüz hemşehrilerimizin yüzlerindeki tebessümü ve gönülden hayır dualarıdır. Şehrimiz ve hemşehrilerimiz adına bizleri ödüle layık gören tüm halkımıza teşekkür ediyorum. Durmadan yorulmadan duraksamadan çalışmaya devam edeceğiz” diye konuştu. https://www.instagram.com/p/ClIU-0mITXA/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
ŠKODA ENYAQ COUPÉ RS iV'e Altın Direksiyon
ŠKODA’nın etkileyici görünüme sahip sportif tam elektrikli modeli ENYAQ COUPÉ RS iV prestijli Altın Direksiyon 2022’nin sahibi oldu.
ŠKODA’nın etkileyici görünüme sahip sportif tam elektrikli modeli ENYAQ COUPÉ RS iV prestijli Altın Direksiyon 2022’nin sahibi oldu. ŠKODA, sekizinci kez Altın Direksiyon Ödülü’nü kazanmayı başardı. Altın Direksiyon, Berlin’de gerçekleştirilen galayla birlikte ŠKODA CEO’su Klaus Zellmer’a takdim edildi. Alman otomotiv dergisi Auto Bild ve Alman gazetesi Bild am Sonntag okuyucularının oylarıyla…
View On WordPress
#klaus zellmer#skoda#skoda altın direksiyon#skoda enyaq#skoda enyaq coupe#skoda enyaq coupe rs iv#skoda türkiye#yüce auto#yüce oto
0 notes
Text
“Sosyal Medyada Ördek Sendromu”
Bir çift düşünün. Evden çıkıp sinemaya gidiyorlar. Adam karısına geç hazırlandığı için kızıyor. Asansörde tartışarak iniyorlar.
Yolda trafik sıkışıyor. Adam bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, bir yandan da geç kalmalarına sebep olan karısına saydırıyor.
Park yeri bulamayıp bir on dakika da öyle dolanıyorlar ve tam bir sinir harbi yaşıyorlar. Film de hoşlarına gitmiyor. Çıkışta bu sefer kadın, kötü bir film seçtiği için eşini suçluyor. Tartışarak eve dönüyorlar.
Şimdi gelelim sosyal medyaya.
Siz bu çiftin arkadaşı olduğunuzu düşünün. Evinizde pijamalarla huzur içinde oturuyorsunuz. Bu arada Instagram’a arkadaşınızın fotoğrafı düşüyor. İki tane gülümseyen yüz, kucakta kocaman bir patlamış mısır paketi, arka planda filmin afişi.
Fotoğrafın altında şöyle yazıyor;
“Harika bir bahar akşamı, enfes bir film, patlamış mısır ve aşkım.”
Cümlenin sonunda bir de kalp var. Moraliniz bozuluyor. “Ben evde atletle oturuyorum. Millet nasıl da eğleniyor!” diye canınızı sıkıyorsunuz.
İşte sosyal medyanın illüzyonu bu. Herkes ucu bucağı olmayan bir podyumda ha bire poz veriyor. Seyirciler de bu büyük kıyaslama oyununa ha bire özeniyor.
Unimetre
Sosyal medyada mutlu gözükmek için harcanan çok büyük bir gayret var. Ama ekranda bu gayret gözükmüyor. Stanford Üniversitesinde konuyla ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar işte bu durumlar için bir kavram geliştirmişler; “Ördek Sendromu.”
Ördekler gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmiyormuş gibi, rahat ve dingin bir şekilde süzülürler. Gölün altında kalan ayakları bir makine gibi çalışır ama dışarıdan bakınca hiç belli olmaz.
Sosyal medyada suyun altında kalan kısımlar da ekranda gözükse, inanın kimse moralini falan bozmaz...
#nasihatler#islam#mümin#sosyal medya#ördek sendromu#sahte mutluluklar#sosyal yaşam#alıntı#takdim dergisi
80 notes
·
View notes
Text
Geçtiğimiz yüzyıldan itibaren Komünizm, Sosyalizm, Milliyetçilik… gibi birtakım ideolojiler insanımızın hayatına girmiş ve dünyasını şekillendirmiştir. Bu zincirin son halkası da, son dönemlerde hayli revaçta olan Liberalizm'dir. Bu da aslında modern hayatı benimseyiş maceramız hakkında oldukça özet biçimde sunmaya çalıştığım tahlilin içinde yer almaktadır.
Bizler hayatı, varlığı ve olayları Batı kaynaklı kavram ve değerler ekseninde okuma virüsünün etkisine girince, Batı kaynaklı ideolojilerden birisinin zebunu olmamız da kaçınılmaz bir sonuçtu.
İşin garibi, İslam Dünyası'nda birçok aydın, birçok yazar-çizer, bu ideolojilerin "İslamîliğini" ispat etmek için hayli çaba sarf etti/ediyor. İslam Sosyalizmi, İslam Milliyetçiliği, İslamî Libaralizm… gibi "hilkat garibesi" kavramlar bu çabaların ürünüdür.
Soğuk savaş dönemi denen zaman diliminde farklı kesimler İslam ile Sosyalizm ve Milliyetçilik arasında benzerlikler, hatta aynîlikler arıyordu. Şimdilerde de aynı çaba Liberalizm bağlamında sergileniyor.
Bütün bunlar "Dini oyun ve eğlence edinmek" değilse nedir?..
Bütün mesele, İslam'ı "kendisi" olarak anlamaya ve ona teslim olarak kurtulmaya çalışmak yerine, onu, konjonktürün yükselttiği değerlerle çatışmayan bir sistem olarak anlama/takdim etme gayretkeşliğinden kaynaklanıyor.
Rıhle Dergisi, Dünyevîleşme, Ebubekir Sifil Hoca
#ebubekir sifil#rıhle dergisi#rıhle#dünya#dünyevileşme#islamiyet#sosyalist#sosyalizm#milliyetçi#liberalizm#komünizm#komünist#islam#iman
26 notes
·
View notes
Text
Sait Faik: Ne can sıkıcı insan şu Freud!
-
Onun Amerikasını onsuz keşfetmek pekâlâ mümkün olacaktı. Artist, San’at ve Kitap hakkında telekkiler
Birçok edip münekkit ve şairlerimiz mütemadiyen sanatın kolay ve güç tarafından; müvazeneden, şekilden, bir kitapta aranılması lâzım gelen şeylerden bahsediyorlar. Fakat hiçbir zaman temas ettikleri noktalara tam bir cevap veremiyorlar. Daima kafamızda bir sürü istifham işareti canlanıyor. Bütün bu makalelerin sonunda alacağımızı almış ve doymuş olarak çıkamıyoruz. Ve nihayet kestirmeden bir karar veriyorlar. Kültür lâzımdır. Farzedin ki bizde bu kültür mevcuttur. O zaman ediplerimizin ve münekkitlerimizin makaleleri bizi tatmin etmez. Nitekim hiçbir zaman kendilerini de tatmin etmiyor. San’atta kültür esas olduğuna göre ondan sonra yine sorulacak binlerce sual, binlerce mevzu ve bu mevzu ve sualleri bir traitè ediş vardır. Yine içimizden bir çokları karilerine herhangi bir vesileyle tavsiyelerde bulunuyorlar. Karilerine demeyelim de müstakbel san’atkârlara bu tavsiyelere riayet edilirse, nihayet ve en nihayet kendi seviyesine erişeceğimizi kapalı cümlelerle anlatmaya çalışıyorlar. Ben de şuracıkta söyleyeyim ki, hiçbir artist başka birisini örnek olarak almaz ve almamalıdır. Ondan aşağı veyahut yukarı fakat başka bir şey olmayı arzu etmelidir. Hattâ yürünen yollar aynı yol bile olsa birisini gaye olarak, değil gaye örnek olarak, bile almak san’atkârı mahvedebilir. San’atkâr hiçbir şeyle bağdaşamayan bir tek insandır. Şimdilik edebiyatçılarımızın cevap vermedikleri, yalnız ortaya sürdükleri meselelere temas eden bir Fransız muharririnin kitabından şunları almayı münasip görüyorum:
Sanatta müvazene: Kolaylık ve zorluk
Bir artistin kabiliyeti ne kadar çok ve ne kadar muhtelif olursa halkın dikkatini celbetmesi o nisbette zor olur. Çünkü bu muhtelif kabiliyetler birbirlerini tahdit ederler; ve yine birbirlerini karşılıklı tadil ederler. Elbette ki tadil edilmiş biribirinin içinde erimiş kabiliyetler, öteki mübalâğacı ve müfrit kabiliyetten daha az kendini gösterir. Kendini şurada fevkalâde zengin gösteren sahife başka bir taraftan el atılınca çok fakirdir. Böylece söyleyecek sözümüz az olduğu zaman onu bağıra çağıra anlatmak hiç de güç bir şey değildir. İfrat daima bir kıtlığı işaret eder. Asıl varlık, asıl bolluk bir nevi müvazeneyi de beraberinde sürükleyen eserdedir.
Edebiyatta Form:
Chopin nasıl kendini idareyi sadalara bırakıyorsa, edebiyatçı da kendini kelimelere bırakmalıdır. Lisanın kısırlığından şikâyet eden san’atkâr, hakikî bir san’atkâr değildir. Asıl artist kısır olan şeyin heyecan olduğunu bilir ve onun sevketmesine kendini bırakmaz. Ve artist kendini kelimelere, satıra bırakır. Çünkü heyecan satırı kötüler, çarpıklaştırır. Fakat hiçbir zaman satır, heyecanın yanlışını çıkarmaz. Şahsî heyecanını tercih eden ve bu tercihe şekli feda eden her san’atkâr kendini kolaya ve alaya bırakır ve san’atın mahvına çalışır.
Edebiyatta tesir:
Kendilerinden hiç bahsedilmeyen tesirlerin en kuvvetlileri muhakkak ki gizli kalanlardır. Kadınların tesiri, halkın ve başlıca bizden küçük olanların tesiri gibi. Bunların birinden veya diğerinden kaçılabilir. Fakat her üçünden kaçabilmek nadir bir şeydir. İnsan şunun hürmetini ve riayetini kazanabilmek, ötekinin hoşuna gitmek için kendini tesirlere bırakabilir. Muvaffakiyet arayan san’atkâr, daima halk tarafından kendini tesir edilmeye bırakandır. Fakat bu san’atkâr, çok defa, hiçbir yenilik getirmeyendir. Çünkü halk yalnız o zamana kadar bildiği şeyleri alkışlar. Ve bu bildiğini o san’atkârda bulduğu ve tanıdığı için ellerini çırpar.
Bir kitabın kıymeti:
Bir kitabın kıymetini yapan, hiçbir zaman, o kitabın içinde söylenen sözler değildir. Bunların ehemmiyeti hiç yoktur. Fakat söylenmek istenip de söylenememiş şeyler, işte bunlar o kitabın kıymetini yaparlar ve o nevi kitapları sessiz, sadasız beslerler.
Roman ve yaratmak:
Bana öyle geliyor ki bugünün genç romancıları için roman yazmak ihtiyacı daima spontanè ihtiyarî, binefsihi bir şekilde husule gelmiyor. Burada talebi takip eden bir vaziyet, bir takdim vardır. Ve yine tesadüf edilmiş şahısları tabiattan çekip alarak resmetmek arzusu, zannediyorum, fazlaca tesadüf edilen bir hal olmuştur. Elbette ki bunun için de bir hususî göz ve kalem kabiliyeti şarttır. Fakat, yeni şahıslar yaratmak işi yine derunî, girift hâdiselerle içeri kemirilenlere kendi hususî jestleri tükenmeyen ıstırap çekenlere has bir tabiî ihtiyaç halinde kalanlarda mümkün oluyor.
Edip ve Freud:
Ne can sıkıcı insan şu Freud! Onun Amerikasını onsuz keşfetmek pekâlâ mümkün olacaktı. Bana öyle geliyor ki Freud’e borçlu ve müteşekkir olduğum şey yalnız şudur:
Bazı mevzulara utanıp kızarmadan, itiraz edilip bağırışılmadan karileri alıştırabilmek. İşte Freud’ün bize getirdiği bilhassa cür’etkârlıktır. Yahut da öyle demeyelim de bazı yanlış ve azap verici hicabı ortadan silip süpürmesidir, diyelim. Fakat buna mukabil ne kadar boş ve manasız fikirler var bu miskin dahide.
Başka edebiyatları okurken sorulması lâzım gelen en mühim sual:
O, Çekofu (Tchekov) okuyordu: -“Bu Ruslar bizden ne kadar uzak!” dedi.
Dünyada bu lâftan daha çok hiçbir şey beni kızdıramaz. Bütün milliyetçiler (ve hatta diğerleri) bir başka milleti anlamaktan o kadar âcizdirler ki… Diğer milletlerde bütün ayrılıklara rağmen, sempatize olacağımız insan kalan tarafı aramayız da, daima farkları görür ve onları ortaya süreriz.
Bir milletin diğerinden ayrılıkları her birinin taşıdıkları itiyatlarla daha çok kendini gösterir. Fakat her hususî edebiyatta birinin kapalı geçmeyi âdet ettiği yahut da tabî olarak takdim etmediği ciheti bir diğeri şahıslarının aşikâr bir meşheri olarak açıverir. Tıpkı elbiselerde olduğu gibi, nasıl böylece elbiselerle hicabın yer değiştirilişleri mümkün olursa, itiyat ve ihtiyaç eski Yunanlılarda çırılçıplak gözükmeyi, kendini (tabiî şekilde) gözükmeyi emrediyordu. Bugün bundan daha az tabiî bir şey bize gösterilemez. Achille göz yaşlarını göstermekten eza duymuyordu. Her edebiyatta insanın kendi kendisine soracağı ilk sual şu olmalıdır: İnsandan ne saklanıyor? İkincisi nispeten daha ehemmiyetsiz olmakla beraber şudur: İnsandan ne gösteriliyor?
—
Kurun, 23 Mayıs 1936, (Güzel Sanatlar, Kadın, Moda, Sinema) İlavesi, s. 7/10 Yazının dil ve imla özellikleri (nispeten) değiştirilmeden aktarılmıştır. Kitap-Lık Dergisi, Sayı 27, Mayıs – Haziran 1997 Ayrıca bkz: http://evvel.org/ilgi/sait-faik
Münekkit: Eleştirmen
Muvazene: Denge
İstifham: Soru
Traite: Tedavi (Emin değilim)
Kari: Okuyucu, okur
Muharrir: Yazar
Tahdit: Sınırlama, çevreleme, çevresini daraltma
Tadil: Değişiklik
Mübalağa: Abartı
Müfrit: Aşırı
İfrat: Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma
Sada: bkz. seda, ses
Binefsihi: Bizzat kendisi, kendisi ile
Husul: Olma, oluş, oluşma, meydana gelme
Deruni: İçle ilgili, içten
Meşheri: Teşhir yeri
İtiyat: Alışkanlık
Eza: Üzme, sıkıntı verme, üzgü
4 notes
·
View notes
Text
Skoda ENYAQ Coupe RS iV, Altın Direksiyon 2022’nin sahibi oldu
Skoda ENYAQ Coupe RS iV, Altın Direksiyon 2022’nin sahibi oldu
SKODA’nın etkileyici görünüme sahip sportif tam elektrikli modeli ENYAQ COUPE RS iV prestijli Altın Direksiyon 2022’nin sahibi oldu. Bu ödülle birlikte ŠKODA, sekizinci kez Altın Direksiyon Ödülü’nü kazanmayı başardı. Altın Direksiyon, Berlin’de gerçekleştirilen galayla birlikte ŠKODA CEO’su Klaus Zellmer’a takdim edildi. Alman otomotiv dergisi Auto Bild ve Alman gazetesi Bild am Sonntag…
View On WordPress
0 notes
Text
YAZARLIK AKADEMİSİ DERNEĞİ (YAZAK) VE ACEMİ EDEBİYAT DERGİSİ 8. ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİNE 3.000, İKİNCİSİNE 2.000 LİRALIK PARA ÖDÜLÜ TAKDİM EDİLECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ. 27 OCAK 2023)..
YAZARLIK AKADEMİSİ DERNEĞİ (YAZAK) VE ACEMİ EDEBİYAT DERGİSİ 8. ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİNE 3.000, İKİNCİSİNE 2.000 LİRALIK PARA ÖDÜLÜ TAKDİM EDİLECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ. 27 OCAK 2023)..
Katılım Koşulları; -Yarışmaya son katılım tarihi 27 Ocak 2023 Cuma günü, 18.00’dır. -Sonuçlar, 23 Nisan 2023 Pazar günü www.yazak.org sitesinden duyurulacaktır. -Konu, serbesttir. -Sayfa sayısı, 5 A4 kâğıdını geçmemelidir. -Yarışmaya katılacak eserler, 12 punto Times New Roman. Bir buçuk satır aralığı ile word.doc formatında, üzerinde sadece rumuz olacak şekilde hazırlanmalıdır. Katılımcı…
View On WordPress
0 notes
Text
YAZARLIK AKADEMİSİ DERNEĞİ (YAZAK) VE ACEMİ EDEBİYAT DERGİSİ 8. ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİNE 3.000, İKİNCİSİNE 2.000 LİRALIK PARA ÖDÜLÜ TAKDİM EDİLECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ. 27 OCAK 2023)..
YAZARLIK AKADEMİSİ DERNEĞİ (YAZAK) VE ACEMİ EDEBİYAT DERGİSİ 8. ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİNE 3.000, İKİNCİSİNE 2.000 LİRALIK PARA ÖDÜLÜ TAKDİM EDİLECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ. 27 OCAK 2023)..
Katılım Koşulları; -Yarışmaya son katılım tarihi 27 Ocak 2023 Cuma günü, 18.00’dır. -Sonuçlar, 23 Nisan 2023 Pazar günü www.yazak.org sitesinden duyurulacaktır. -Konu, serbesttir. -Sayfa sayısı, 5 A4 kâğıdını geçmemelidir. -Yarışmaya katılacak eserler, 12 punto Times New Roman. Bir buçuk satır aralığı ile word.doc formatında, üzerinde sadece rumuz olacak şekilde hazırlanmalıdır. Katılımcı…
View On WordPress
0 notes
Text
Altın Ege Ödülleri Sahiplerini buldu.
İZMİR’in ‘en iyilerini’ buluşturan 2’nci Altın Ege Ödülleri, düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Enjoy Dergisi imtiyaz sahibi Murat Kaplan ‘nın organizasyonunda, Cİ Group ana sponsorluğunda gerçekleşen gecede. Sanat, spor, iş dünyası ve cemiyet hayatının önemli isimlerinin ödüllendirildi. Altın Ege Ödülleri’nin verildiği tören, İzmir Tepekule Kongre Merkezi’nde yapıldı. Çok sayıda davetlinin katıldığı gecenin sunuculuğunu Özlem Yıldız yaptı. Sanat, spor, iş dünyası ve cemiyet hayatının önemli isimlerinin ödüllendirildiği gecede, Demirören Medya Grubu’na çok sayıda ödül verildi. Organizasyonda takdim edilen ödüllere göre, Yılın En Başarılı Haber Sunucusu Deniz Bayramoğlu, Yılın En Başarılı Müzik Kanalı Dream Türk, Yılın En Başarılı Ulusal Radyo Kanalı Radyo D ve Yılın En Başarılı Magazin Programı Kanal D Magazin oldu. Ödüller Dream Türk Müzik Direktörü Refik Sarıöz, Radyo D Kurumsal İletişim Uzmanı Emine Sancaklı’ya takdim edildi. Törende ödülü Deniz Bayramoğlu adına Demirören Haber Ajansı Muhabiri Eda Ebru Naneci aldı. Öte yandan Yılın En Başarılı Muhabiri ödülüne Demirören Haber Ajansı İzmir Muhabiri Kadir Özen, Yılın En Başarılı Ekonomi Yazarı ödülüne Hürriyet Gazetesi’nden Mete Tamer Omur ve Yılın En Başarılı Spor Yazarı ödülüne Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş layık görüldü. Bunu paylaş: Read the full article
0 notes
Text
Uyudukça uyuyası gelir insanın...
Yürüdükçe yürüyesi gelir. Yedikçe yiyesi, yemedikçe yemiyesi gelir. Okudukça okuyası ve yazdıkça yazası gelir.
Evde oturmaya alışınca, dışarı çıkmaya zorlanır insan. Sık sık dışarı çıkan evde oturamaz olur artık.
Mal biriktirmeyi severse insan, biriktirdikçe biriktiresi gelir. İnfak etmeye alışınca da, verdikçe veresi gelir.
İman bir kuştur yürekte... Zikirle ibadetle beslenirse büyür, yüreğin tüm hücrelerine doğru kanat çırpar. Zikirle beslenmeyen kuşlar uçar gider yürekten. Hiç haber vermez. Zaten ilgilenilmediği için gidişi de fark edilmez…
Namazı daima kılan biri için, bir vakti bırakmak fikri bile korkunçtur. Namaz kılmadıkça kılmayası gelir insanın. İlk bıraktığı zamanlarda duyduğu iç huzursuzluğu zamanla kaybolur.
Kimileri namahremin elini tutamaz, gözüne bile bakamazken, kimisi zinaya alıştıkça gözünde normalleşir.
Açıldıkça açılası gelir kadının, kapandıkça kapanası gelir. 10 sene önce diz üstü giysi giyemeyen bir kadın, bir bakarsınız kısa şortlarla geziyor. Bu yüzden deniz tatilinden dönen bir kadın daha açık kıyafetler giymeyi normal görür. Yırtıldıkça yırtılır haya perdesi. Önemsenmedikçe kaybolur…
Taviz verdikçe veresi gelir insanın. Dört parmak kısa pardesüden ne olur ki diye başlar, pardesü cekete, tuniğe döner…
Peki bu nasıl olur?
Ra’d suresi 11. ayeti hatırlayın: “…Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.” buyuruyor Rabbimiz.
Kim hangi yolu tercih ederse, hangi yola doğru adım atarsa Allah da onun istidadını o yöne doğru çevirir. Çünkü kişinin iyiye veya kötüye doğru attığı adım, o kişinin fiili duasıdır.
Kötülüğe meyleden insana, şeytan yaptıklarını süslü gösterir (Ankebût:38)
“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkar sakınırsanız; O size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir kavrayış verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.”(Enfal:29)
Biz bir adım gidersek, on adım gelir ya Rabbimiz, bir yürürsek koşar ya; Öyledir işte, yaklaştıkça yaklaşası gelir insanın Rabbine, uzaklaştıkça uzaklaşası…
“Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.”(Muhammed:7)
İslam adına kıllarını bile kıpırdatmayan, inanıyorum dediği halde hayatlarında Kur’an ve sünnetten bir iz bulunmayanlar, günahlardan zifte dönmüş kalplerini temiz sanırlar.
Besleyemedikleri için yüreklerinden uçup giden iman kuşunun kendilerini terk ettiğini hiç anlamazlar...
33 notes
·
View notes
Text
BANA MEHMET OKUYAN’I TANITMAYIN !
Şu yaşıma dek kimsenin şahsıyla bir derdim olmamıştır, olmaz da. Ferdî mevzularla ilgili konularda “Görmüyor kendisinin pür hezeyan kellesini, görüyor başkasının zerre kadar zellesini” şeklindeki mısraın tazammun ettiği ince mana rehnümam olmuştur her dem.
Bu gibi konularda “Sizden biriniz kardeşinin gözündeki ufak bir tozu dahi görüyorken kendi gözündeki kütüğü görmüyor” [1] şeklindeki Nebevî ihtarı düstur edinmişimdir her zaman.
Bütün bunlar insanların kişisel ayıpları ve mahfi günahlarıyla ilgili olan kısımdan bahsetmekte. Ancak mesele ümmeti bağlayan, İslam’ı zedeleyen, akidemizi örseleyen ve bütün aidiyetlerimizi yerle yeksan eden bir konu olunca iş değişir ve değişmelidir. Bu konu hakkındaki Nebevî tutum ve sahabe ahlakı da böyledir ve bunu rivayet kitaplarının özellikle “Kitabu’l-İ’tisâm bi’l-Kitab ve’s-Sünne” bölümüne az-çok muttali olanlar bilir.
Gerek ders ve seminer gibi faaliyetler için çağrıldığım meclislerde ve gerekse kaleme aldığım bir kısım makalelerdeki eleştirilerim üzerine bazı kardeşlerimin “O mevzu öyle değil, Okuyan hoca öyle demiyor, o aslında şunu demek istedi” gibi cümlelere benzer sözlerle yaptıkları itirazlara hedef oluyorum.
Öncelikle şunu belirtmek isterim: İlimle iştigal eden arkadaşlar da bilirler ki ulemanın bir kısım ifadelerinde işkâller olur ve bu talib-i ilim olan kimseyi yorar. Yahut bazı ibareler kimi zaman okuyanıyla konuşmaz ve saatlerce sizin kitap başında kalmanıza vesile olur. İşte bu tarz icmaller bir kelamı yanlış anlamanıza vesile olabilir. Yahut farklı etkenler de bu konu da müstakil bir sebep olma niteliğindedirler. Eşref Ali Tehanevî’nin “el-İntibahat”ı, yahut Habenneke’nin “el-Akîdetu’l-İslamiyye”’sinin ilgili bölümü bu konuda yeterli malumatı verirler zaten…
Ama biz burada ne İbn Hümam’ın “Tahrir”’i ne de Îcî’nin “Mevakıf”’ından bahsediyoruz. Biz burada konuşmasındaki sathîliğin ve sığlığın tabanla müsavi olduğu birisinden bahsediyoruz. Bizim burada bahsini yaptığımız kişinin niyeti de belli ameli de. Saklamıyor zaten, açık bir şekilde sünnet ve hadise mesafeli olduğunu haykırıyor bütün hissiyatıyla.
Müşahhas bir misal çerçevesinde biraz daha aydınlatalım konumuzu:
Of’ta, babamın takdimciliğini yaptığı bir kutlu doğum etkinliğine davetli olarak katılan Mehmet Okuyan orada da mahareti(!)ni sergilemiş ve –tabir yerindeyse- eteklerindekini dökmüştü bundan takribi on yıl kadar önce. Hadiseyi bilfiil müşahidi olan babamın yazısından alıntılıyorum:
“ (…) Of’ta kutlu doğum etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen konferansta konuşan 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mehmet OKUYAN da konuşma ve tavırlarıyla Hz. Peygamber’i üzmüştür. Konferans bitiminde kendisine eski Of Müftüsü Resul GÜMÜŞ Bey tarafından takdim edilen gülü aldıktan sonra tekrar mikrofonu eline alıp aynen şunları söylemiştir: “Bu gül çok güzel bir şey, Muhammed ﷺ ’i temsil ediyor. Ancak bana gül değil de Kur’an takdim edilmesini arzu ederdim. Bir daha ki gelişimde bana gül değil Kur’an verin.” [2]
Bu tavır çok söz götürürse de ben yazının hacmini göz önünde bulundurarak kanaati okuyucuya bırakıyor ve tek cümlelik “Bu Peygamber’le Allah’ın arasını tefrik etmek değilse nedir?” istifhamıyla iktifa ediyorum.
Bir diğer hadise;
Of’ta Kavakpınar (Yaranoz)’da katıldığı bir icazet merasiminde bir ayet-i kerimeyle ilgili şahsi görüşünü kürsüden dillendiren Okuyan’ı muhterem bir hoca efendi sohbetten sonra ikaz eder. Ve “Bu konuda Buhari’deki şu rivayet senin dediğinin aksini söylemektedir. Hz. Peygamber bu ayeti zaten açıklamış, böyle bir manaya niçin gidelim? Bu hadisi niçin zikretmediniz” der. Okuyan’ ın cevabı nettir: “İhtiyaç duymadım.”
Şimdi soruyorum: Sefer ayetiyle ilgili kendisine sorulan “Biz bunu Kur’an’da bulamamamıza rağmen niçin seferde namazımızı kısaltıyoruz? Hâlbuki biz Kur’an’da sadece korku namazının zikredildiğini görüyoruz ”şeklindeki soruya “Ey kardeşimin oğlu! Allah Muhammed ’i gönderdiğinde biz hiçbir şey bilmiyorduk. Şu halde biz sadece Resulullah ’ın yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız. Seferde namazı kısaltmak Resulullah ﷺ ’ın takip ettiği bir yoldur” [3] cevabını veren İbn Ömer (r.a) ’le Kur’an hakkındaki şahsi görüşünü ille de diretmek ve haklı çıkarmak adına Hz. Peygamber ﷺ ’in sahih bir ayet tefsiri için “ihtiyaç duymadım” ifadesini kullanabilen Okuyan’ ın yolu aynı yol mudur?
Biliyorum, yine birileri çıkacak ve “Öyle demek istememiştir” gibi hezeyanlar savuracak. O halde soruyorum: Buhari rivayeti karşısında bir müminin yapacağı şey şundan başka ne olabilir: Ya bu rivayetin senet ve metin tenkidini yapıp mukni bir şekilde rivayetin Hz. Peygamber ﷺ ’e ait olmadığını ispat edecek, ya da Kur’an’a uyacak ve “ Ne inanan bir erkek ne de inanan bir kadın için Allah ve Resulü bir işe hükmettiğinde kendiişlerinden birini seçmeleri olamaz” [4] ayeti gibi Resul’e itaat ve ittibaya çağıran onlarca ayetle amel edecektir.
Ama gel gör ki; heyhat, “Müminlerin seslerini dahi Hz. Peygamber ﷺ’in sesinden daha yüksek çıkartmalarının amellerinin iptaline kadar gideceğini haber veren Kur’an’ın sözde okuyucusu Okuyan, şahsi tefsir çıkarımlarını ve kişisel istinbatlarını Peygamber ﷺ’in tefsirinin önüne takdim etmekte hiçbir beis görmüyor ve gayet rahat bir tavırla “ihtiyaç duymadım” diyebiliyordu.
O günden bu yana farklılık arz edecek en ufak bir değişme var mı? Pek tabi ki yok, olamaz da. Çünkü Müminlerin cumhurunun yolunu bırakıp da şaz görüşlerle yeni bir İslam anlayışı türeten kişilerin ilk cezasının tercih ettiği batıl inancıyla baş başa bırakılmak olduğunu söyleyen bizzat Kur’an’dır. [5]
Rabbimiz! Bizi hidayet buyurduktan sonra kalplerimizi kaydırma ve bize tarafından bir rahmet bahşet! [6]
Sözün özünü söyleyelim öyleyse dostlar!
Okuyan gibilerinden ötürü ümmet adına en ufak bir kaygım yok şahsen benim.
Çünkü bunların Oku yandır ve tarihten bu yana hedefini hiçbir dem bulmamıştır, bulamaz da zaten.
Bunlardan kat kat daha birikimli ve sünnete mesafeli tavrın atası sayabileceğimiz Alois Sprenger’lerin adını duyan var mı sahiden? Kuraniyyûn ekolünün mesnetleri Abdullah Çekralevî, Ahmeduddin Amritsârî, Gulam Ahmet Perviz, Seyyit Ahmet Han’ların sanından bahseden var mı hiç? Hepsi tarihin çöplüğündeki layık olan yerlerindeler şu an.
Bu gök kubbe altında 13 asra yakındır Şark’tan Garb’a her dem konuşulan yine Ebu Hanife’dir. On üç asra yakın zamandır adı anıldığında ağızlardan Rahimehullah cümlesinin eksik edilmediği kişi yine İmam eş-Şafii’dir.
Adları hadis halkalarında yüz yıllardır sena ve rahmetle anılan yine İmam Malik’ler ve Ahmed b. Hanbel’lerdir.
Yüz yıllardır ders halkalarındaki rahlelerin üzerinde yine İbn Salah’lar, Gazaliler, Razi’ler, Cürcani’ler, Taftazâni’ler, İbn Hacer’ler, Aynî’ler, Mollla Hüsrev’ler, Münavi’ler, Suyuti’ler, Ailyyu’l-Kârî’ler, İbn Abidin’ler, Halebi’ler’in eskimez eserleri vardır ve kıyamete kadar da eksik olmayacaktır biiznillâh.
İşte bu Allah Teâlâ’nın ehl-i sünnetin yolunun hakkaniyetine adeta bir delil olarak tayin ettiği bereket değil de nedir kardeşlerim?
Nerede tarihin fî sayfalarına gömülen Mu’tezile? Nerede Hariciye, Mürcie, Neccariye, Cebriye ve Dırariye gibi yüzlercesi? Hepsi Şehristani’nin “el-Milel”i, İbn Hazm’ın “el-Fisal”i, İsferâyini’nin “et-Tabsir”i veya Sırrı Giridî’nin “Ârâu’l-Milel”’inin sayfalarında kaldılar.
Yazık!!!
ÖMER FARUK KORKMAZ
-----------------------------------
[1] Benzer bir rivayet için bkz. Buhari, “el-Edebu’l-Müfred”, No: 886
[2] Kemal KORKMAZ, “Cemre Dergisi”
[3] Nesaî, Kitabu Taksiri’s-Salat fi’s-Sefer, No: 1434, İbn Mace, “Sünen”, Kitabu İkameti’s-Salat, No: 1066, Suyuti, “ed-Dürru’l-Mensur”, II/609, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut-Lübnan, 2001, B.I
[4] Kuran, Ahzab, 36
[5] Kur’an, Nisa, 115
[6] Kur’an, Âl-i İmrân, 8
12 notes
·
View notes
Text
Sanko Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu'na Türkiye'ye değer kattığından dolayı “Onur Ödülü” takdim edildi
Sanko Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’na Türkiye’ye değer kattığından dolayı “Onur Ödülü” takdim edildi
SANKO Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’na, sanayileşmenin yanı sıra, sivil toplum kuruluşları, sosyal sorumluluk projeleri ve hayır işleri ile Türkiye’ye değer kattığından dolayı Ekonomist Dergisi tarafından “Onur Ödülü” takdim edildi. Ekonomist Dergisi’nce, merkezi İstanbul, Ankara ve İzmir dışında olan şirketlere yönelik gerçekleştirilen Anadolu’nun 500 Büyük Kuruluşu…
View On WordPress
0 notes
Text
Sanko Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu'na Türkiye'ye değer kattığından dolayı “Onur Ödülü” takdim edildi
Sanko Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’na Türkiye’ye değer kattığından dolayı “Onur Ödülü” takdim edildi
SANKO Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’na, sanayileşmenin yanı sıra, sivil toplum kuruluşları, sosyal sorumluluk projeleri ve hayır işleri ile Türkiye’ye değer kattığından dolayı Ekonomist Dergisi tarafından “Onur Ödülü” takdim edildi. Ekonomist Dergisi’nce, merkezi İstanbul, Ankara ve İzmir dışında olan şirketlere yönelik gerçekleştirilen Anadolu’nun 500 Büyük Kuruluşu…
View On WordPress
0 notes
Text
Capital'den Davet: İş Dünyasının En Beğenilen Şirketleri Ödül Töreni
Capital’den Davet: İş Dünyasının En Beğenilen Şirketleri Ödül Töreni
Haberlerini begeni ile okuduğum Capital Dergisi’nin mail davetini sizinle paylaşıyorum. Teşekkürler Capital Dergisi… Capital Dergisi’nin 20 yıldır gelenekselleşen “İş Dünyasının En Beğenilen Şirketleri Araştırması”nın sonuçlarına göre ödüllerin takdim edileceği online törenimize katılımınızdan mutluluk duyacağız. Sedef Seçkin BüyükCapital ve EkonomistDergileri Yayın Direktörü 23 Haziran 2021,…
View On WordPress
0 notes