#suç grupları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Salamanca'da Bulunan 12 Ceset Üzerine Açıklama
Salamanca’da Bulunan Cesetler Üzerine Açıklama Yetkililer, Meksika’nın Salamanca kentinin çeşitli bölgelerinde toplamda 12 ceset bulunduğunu duyurdu. Bazı cesetlerin yanına, uyuşturucu kartellerine ait olduğu düşünülen sembollerin bırakıldığı bildirildi. Olayla ilgili olarak şüphelilere dair henüz somut bir bilgiye ulaşamadıklarını ifade eden yetkililer, bu korkunç olay hakkında kapsamlı bir…
#Cesar Prieto Gallardo#cesetler#Cinayet#Guanajuato#Meksika#Salamanca#Soruşturma#suç grupları#uyuşturucu karteli
0 notes
Text
“Sağlıkta Ticari Çeteleşme Var” Uyarısı
Yenidoğan çetesi skandalı Türkiye’deki sağlık sistemini yeniden tartışmaya açtı. Türk Tabipler Birliği, “Sağlıkta ticari çeteleşme var” uyarısı yaptı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Yönetim Kurulu; TTB Merkez Konseyi üyelerinin, TTB kol ve çalışma grupları temsilcilerinin ve 40 tabip odasından 150’ye yakın yöneticinin katılımıyla 23 Kasım 2024 günü Ankara’da toplandı. Toplantının öğle arasında TTB önünde bir basın açıklaması düzenlendi. Basın açıklamasında ilk sözü alan TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Alpay Azap; yenidoğan ve çocuk ölümlerinden eziyet yönetmeliklerine, sağlıkta yaşanan çöküşün açıkça görüldüğünü söyledi. Azap, “Yenidoğanların ölümüyle sonuçlanan sağlıkta ticari çeteleşme olayı, Türkiye tarihinin en büyük sağlık skandalıdır. 47 kişinin üzerine yıkılamayacak kadar ciddi, derinlere inen bir sorundur. Pansuman tedbirler ile bu sorunun ortadan kaldırılması mümkün değildir. İhtiyacımız olan, yeni ve insana yakışır bir sağlık sistemidir” dedi. TTB Merkez Konseyi II. Başkanı Dr. Pınar Saip tarafından okunan basın açıklaması metni şöyle:
Sağlıkta Çetelerin Olmadığı; Halkımız, Hekimler ve Sağlık Çalışanları İçin Daha İyi, Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün!
Yenidoğan yoğun bakımlarında çıkarları için bebeklerin canlarını hiçe sayan çetenin davası geçtiğimiz hafta Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. TTB olarak davayı yakından takip etmekle birlikte, bu davanın sahibi ve takipçisiyiz. Kalıcı yapısal çözümler getirilene kadar unutulmasına izin vermeyeceğiz. Bu davada haklarında suç işlediklerine dair kuvvetli kanıtlar bulunan 47 sanık yargılanıyor. Davada yargılanan ve bu olaya karışmış kim varsa en ağır cezaları alması elbette temennimiz. Ancak toplum vicdanında derin yaralar açan, hekimlere ve sağlık çalışanlarına güveni sarsan Cumhuriyet tarihinin belki de bu en büyük, en vahim sağlık skandalı 47 vicdan ve ahlak yoksunu sağlık çalışanının, hastane yöneticisinin suça karışmasından ibaret değildir. İktidar sözcülerinin iddia ettiği gibi, bu dava “münferit” bir durum da değildir. Bu nedenle bu dava birkaç kişinin cezalandırılması ile geçiştirilecek ve telafi edilecek nitelikte de asla değildir. Bunu çok aşan ve sistemle ilgili ciddi bir sorunla, ülkemizde yıllardır uygulanan sağlık politikalarının iflasıyla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Yaşananlar, yıllardır kamuoyunu ve yetkilileri uyardığımız bir gerçeği net bir şekilde ortaya koymuştur: Sağlık hizmetini sıradanlaştıran, niteliğe değil niceliğe önem veren, hastaneleri ticarethane ve hastaları müşteri haline getiren, sağlığı piyasa kurallarına teslim eden Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlık sistemimizi çökertmiştir. Halk sağlığına, hekimlik değerlerine ve sağlık çalışanlarına zarar veren, ülke kaynaklarının bir avuç insanın çıkarına boşa harcanmasına yol açan ve bu son olayda gördüğümüz gibi insanlık değerlerinin ayaklar altına alınmasına neden olan politikalar bir an önce terk edilmelidir. Sağlıkta Dönüşüm Programı devam ettikçe, sağlık bir hak olarak değil de kâr etmek için sunuldukça ne yazık ki bu son skandal olmayacak. Mevcut iktidar bu vahim skandalı münferit bir olay gibi göstermeye çalıştığı gibi, sağlıkta piyasalaşmayı daha da artıran değişiklikler yapmakla meşguldür. Son yayımlanan Aile Hekimliği Performans ve Ödeme Yönetmeliği, adından da anlaşılacağı gibi performans ve ödeme değişiklikleri ile birinci basamak sağlık hizmetlerini işletme mantığına teslim etmekte ısrarcı görünmektedir. TBMM’de görüşmeleri devam eden 2025 bütçesinin sağlık faslında da aslan payı tedavi edici hizmetlere ayrılmaktadır. Sağlık yine bir kar kazanma alanı olarak görülmektedir.
Hekimler Olarak Sorunun Çözümünü de Biliyoruz
İktidarın bu aymazlığı karşısında toplum çaresiz değildir. Bizler Türk Tabipleri Birliği çatısı altında örgütlü Tabip Odaları ve hekimler olarak sorunun kaynağını da çözümünü de biliyoruz. Bugün Ankara’da bir araya gelen Genel Yönetim Kurulumuz sağlıkta çetelerin olmadığı, halkımız, hekimler ve sağlık çalışanları için daha iyi bir sağlık sistemini kurulması için neler yapılması gerektiğini birlikte tartışıyoruz. Önümüzdeki haftalardan itibaren oluşturacağımız çalışma ve eylem gruplarıyla, düzenleyeceğimiz çeşitli sempozyum, çalıştay ve eylemlerle süreci öreceğiz. Her aşamada hekim ve genel kamuoyunu sürece katmaya çalışacağız. İhtiyacımız olan sağlık sistemini hep birlikte kuracağız. Son olarak “Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün!” diyoruz. Halkımızı, hekimleri, tüm sağlık çalışanlarını bu sürece destek olmaya, katkı vermeye çağırıyoruz. Read the full article
0 notes
Text
Telegram'dan siber suçlar yüzde 53 arttı!
https://pazaryerigundem.com/haber/181415/telegramdan-siber-suclar-yuzde-53-artti/
Telegram'dan siber suçlar yüzde 53 arttı!
Telegram’ın güvenliğiyle ilgili artan endişelerin ortasında, Kaspersky Dijital Ayak İzi İstihbarat ekibi gölge Telegram kanallarını analiz etti. Bulgular oldukça rahatsız edici bir eğilimi ortaya koydu.
İSTANBUL (İGFA) – Siber suçlular Telegram’da dolandırıcılık planlarını paylaşmaya, sızdırılmış veri tabanlarını dağıtmaya ve para çekme, sahte belge düzenleme, hizmet olarak DDoS saldırıları ve daha fazla suç hizmetlerinin ticaretini yapmaya adanmış kanalları ve grupları aktif olarak kullanıyor. Kaspersky’s Digital Footprint Intelligence verilerine göre, bu tür paylaşımların hacmi Mayıs-Haziran 2024’te geçen yılın aynı dönemine kıyasla %53 oranında arttı.
Kaspersky Digital Footprint Intelligence Analisti Alexey Bannikov, bu eğilimi şöyle açıklıyor: “Siber suç topluluğunun Telegram’a artan ilgisi birkaç temel faktörden kaynaklanıyor. İlk olarak, bu mesajlaşma programı genel olarak çok popüler – Pavel Durov’a göre kitlesi aylık 900 milyon kullanıcıya ulaştı. İkinci olarak, herhangi bir kullanıcı verisi toplamayan en güvenli ve bağımsız mesajlaşma programı olarak tanıtılıyor ve bu da tehdit aktörlerine güvenlik ve cezasızlık hissi veriyor. Dahası, Telegram’da bir topluluk bulmak veya oluşturmak nispeten kolay. Bu da diğer faktörlerle birleştiğinde, siber suçlular da dahil olmak üzere çeşitli kanalların hızlı bir şekilde izleyici toplamasına olanak tanıyor.”
Telegram’da faaliyet gösteren siber suçlular, daha kısıtlı ve uzmanlaşmış dark web forumlarında bulunanlara kıyasla genellikle daha az teknik gelişmişliğe ve uzmanlığa sahip olma eğilimindeler. Bunun nedeni, Telegram gölge topluluğuna giriş aşamasının oldukça düşük bir teknik beceri seviyesi gerektirmesi. Kötü niyetli amaçları olan birinin bir hesap oluşturması ve suç topluluğunun bir parçası olduklarında bulabildikleri suç kaynaklarına abone olması yeterli. Ayrıca Telegram, dark web forumlarında bulunanlara benzer bir itibar sisteminden yoksun (ki bu durum Kaspersky çalışmasında da vurgulanan bir durum). Sonuç olarak, Telegram’ın siber suç alanında topluluk üyelerini aldatma eğiliminde olan birçok dolandırıcı yer alıyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Kripto Para Pump Grupları: Riskleri ve Avantajları
Kripto para piyasası, yatırımcıların hızlı ve yüksek kazanç elde etme potansiyeli nedeniyle her geçen gün daha popüler hale gelmektedir. Bu durum, pump gruplarının da yaygınlaşmasına neden olmuştur. Pump grupları, kripto paraların fiyatını kısa sürede ve kasıtlı olarak artırmayı amaçlayan topluluklardır.
Pump grupları genellikle Telegram veya Discord gibi sosyal medya platformlarında faaliyet gösterir. Grup üyeleri, bir yönetici tarafından belirlenen kripto parayı aynı anda satın alır. Bu durum, arz ve talep dengesinin bozulmasına ve kripto paranın fiyatının artmasına neden olur.
Pump grupları, kripto para yatırımcılarının kısa sürede önemli kazançlar elde etmesine yardımcı olabilir. Ancak, bu gruplarla ilgili bazı riskler de bulunmaktadır.
Pump gruplarının başlıca riskleri şunlardır:
Yatırımcıların zarar görmesi: Pump grupları, kripto paraların fiyatını manipüle ederek yatırımcıların zarar görmesine neden olabilir. Grup üyeleri, kripto paranın fiyatının zirveye ulaştığı anda satarak kar elde ederken, diğer üyeler zarar eder.
Yasal sorunlar: Pump grupları, yasal sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Bazı ülkelerde, kripto paraların fiyatını manipüle etmek suç olarak kabul edilmektedir.
Şantaj ve dolandırıcılık: Pump grupları, yatırımcılara şantaj ve dolandırıcılık yapmak için kullanılabilir. Grup yöneticileri, yatırımcılardan yüksek miktarda para talep edebilir veya onları yatırım yapmak için kandırmak için sahte bilgiler verebilir.
Pump gruplarının avantajları şunlardır:
Yatırımcıların kar elde etmesi: Pump grupları, kripto para yatırımcılarının kısa sürede önemli kazançlar elde etmesine yardımcı olabilir.
Yatırımcıların bilgi edinmesi: Pump grupları, yatırımcıların kripto para piyasası hakkında bilgi edinmesine yardımcı olabilir.
Yatırımcıların sosyalleşmesi: Pump grupları, yatırımcıların sosyalleşmesine ve diğer yatırımcılarla bağlantı kurmasına yardımcı olabilir.
Kripto para pump gruplarına katılmadan önce, bu grupların risklerini ve avantajlarını iyice değerlendirmek önemlidir. Yatırımcıların, yalnızca güvendikleri ve güvenilir olduklarını düşündükleri gruplara katılmaları tavsiye edilir.
Pump gruplarına katılmadan önce dikkat edilmesi gerekenler:
Grubun geçmişini araştırın: Grup hakkında yorumları ve şikayetleri okuyun.
Grubun yöneticisini tanıyın: Yöneticinin kim olduğunu ve geçmişini öğrenin.
Grubun kurallarını okuyun: Grup kurallarını dikkatlice okuyun ve anlayın.
Yatırımınızı riske atmayın: Yatırımlarınızı kaybetmeye hazır olmadığınız miktarda para yatırmayın.
Kripto para pump grupları, yatırımcılar için büyük bir risk oluşturabilir. Bu gruplara katılmadan önce, riskleri ve avantajları iyice değerlendirmek ve yalnızca güvendiğiniz gruplara katılmak önemlidir.
0 notes
Text
Yarın 19 Mayıs başta MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK/İSMET İNÖNÜ/SİLAH VE FİKİR ARKADAŞLARININ VERDİKLERİ EMEKLER başta dedem amca ve dayılarımın gazilerimizin şehidlerimizin döktükleri kanlar hepinize zehir zıkkım olsun hüdaparı mısır denen piç ülkenin terörist şeriatçi partisi tebrik ediyor sattıkları oylarıyla bunlara sebep olan dangalaklar nankörleri rant için siyasi kiralayıp oyları bölenleri cıa'ye yaranmak için suriyeli afgan paki toplayıp topraklarımızı usa kuklası zengin araplara satanları (usa bizi;ırak/libya/filistin vs gibi bölüp işgâl edecek amacı bu👈sonra suç ortakları Türkleri ortadan kaldırıp buraya genel vali atayacak para hırslılarının gözünü toprak doyuracak)rus oligark ve mafyasına ülkemizi yol geçen hanı yapanları ben savaş uçağı yapıyorum dron uçuruyorum kanlı para kazanıyorum planlarımı yaptım ülke benimdir diyenleri hükümete oy vermeyeni öldürürüm diyen paralı adamlarıyla seçimleri savaş alanına çeviren sadatı pkk Hdp terör örgütü deyip hüdapar hizbullahı öpenleri(Hdp'yi kurduran derin devletti tıpkı aponun eşinin babasının mit ajanı albay olması gibi o derinler arasında mehmet ağar tansu çiller ve kocası merâl akşener vardı hanefi avcı nejdet menzir şimdi ahkâm kesen sadettin tantan devlet bahçeli adlarını unuttuğum birçok geberiktir kurdurmasalardı partiyi deniz baykal da onlardandı onun yardımıyla mahsus ali cengiz oyunuyla Chp'den soktular meclise yani papuçumun milliyetçileriydiler)ülkemi elimden alan herkesi Allah bildiği gibi yapsın herkes kıçına kına yaksın işgâl edilen ülkede bayram kutlanmaz derin devlet sadat sesiz kalan mit pedofili dostu diyanet araplar paki ve afganlar tarikâtler cıa rusya usa pentagon iğrenç ingilizler çıkar grupları ülkemi işgâl ettirmişler neyi kutlayayım sakın şikayet polis yapmayın doğru yazdığımı herkes biliyor domuzluklarından işlerine gelmiyor Türkiye artık bizim değil seçime gittiğimde kullandığım oy çalınıp başka partiye kaydırılıyorsa ülke 1 grup kişi ailenin gibiyse vereceğim oy nedeniyle taşlanıp tehdit ediliyorsam o ülkede vatandaş değil köleyimdir işin acısı çoğunluk da aptal değmezmiş bunlar için ister asın kesin sürün bana ne😴Allah hepsinin belâsını versin tuuuhhh yuuuhh yetmez 1 daha yuuuuhh😤😠😈
instagram
0 notes
Text
Bu sokaklar kimin?
Bu sokaklar güçlü ve bağımsız bir devleti olan özgür bir millete aittir. Zaman zaman organize suç örgütleri, terör grupları ve vesayet odakları huzurun ve Devlet otoritesinin hakim olduğu sokaklara kaos getirmek suretiyle ele geçirmek isterler. Sahipsiz vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır. Mısralarında Mehmet Akif Ersoy ne güzel ifade etmiş. İstiklal Harbi ‘nde…
View On WordPress
0 notes
Text
✽ICC asked to investigate Turkish government over persecution of opponents around the world
The international criminal court (ICC) in The Hague is being asked to investigate the Turkish government for alleged crimes against humanity in its pursuit and persecution of opponents around the world.
European legal experts compiled a dossier of witness testimonies giving details of torture, state sponsored kidnapping, and wrongful imprisonment.
Via The Guardian (+photo)
Link
↓↓↓
https://www.theguardian.com/world/2023/mar/01/icc-asked-to-investigate-turkish-government-over-persecution-of-opponents-around-the-world
✽ -ICC, Türk hükümetinin dünya çapında muhaliflere zulmettiği gerekçesiyle soruşturulmasını istedi -.
Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne, Türk hükümetinin dünyanın dört bir yanındaki muhalif grupları takip ederek zulmettiği ve insanlığa karşı suç işlediği iddiasıyla ilgili bir soruşturma başlatılması için talepte bulunuldu.
Avrupalı hukuk uzmanları, devletin işkence, kaçırma ve haksız hapsetme uygulamalarını detaylandıran görgü tanıklarının ifadelerinden oluşan dosyaları hazırladı.
The guardian aracılığıyla (+foto)
✽-ICC、世界中で反対派を迫害しているトルコ政府への調査を要請される-
トルコ政府が世界中の反対派を追跡・迫害しているとして、人道に対する罪の疑いで調査を進めるよう、ハーグの国際刑事裁判所(ICC)に要請が出されている。
ヨーロッパの法律専門家たちが、国家による拷問、誘拐、不当な監禁の詳細を示す目撃証言の書類を作成。
ザ・ガーディアンより記事一部抜粋(画像とも)
0 notes
Text
Storm Bringer'ın çıkmasına hazır bir 5 gün falan kalmışken ufak bir ön bilgilendirme ve kendi fikirlerimi yazayım dedim. Aslında daha önce yapacaktım böyle bir şey ama ne yalan söyleyeyim üşendim.
Öncelikle kitap kapağımız bu şekilde. Diğer romanlarının kapaklarında olduğu gibi buradaki karakterler de yakışıklı gözüküyor.
Kapakta ön kısımda Chuuya'yı görüyoruz. Saçı hafif uzun. Arkasında duran melikli abimiz de Verlaine diye tahmin ediyoruz. Kapakta bulunan tüm karakterler hasım eder gibi bakarken bu abimiz piç gibi sırıtmış. İçimden bir ses bu adamın öleceğini söylüyor ama tabi ne olacağı belli olmaz.
Arkada sadece yüzlerini gördüğümüz iki figürandan birisi Dazai, diğeri ise yeni bir karakter. Gülümsüyor gibi durmuyorlar.
Verlaine'nin elinde ise zamanında Rimbaud'un olan şapka var. Biraz sonra bu şapkaya yeniden değineceğim.
Şimdi kitabın kalınlığına bir göz atalım,
Soldaki kitap 15 Yaş romanı, Sağdaki ise Storm Bringer. Gözleriniz varsa zaten görmüşsünüzdür ama ben yine de yazayım; Storm Bringer, 15 Yaş romanına kıyasla sinek gibi kalmış. Bu kitabın kalın olmasından ise hoşnutum çünkü teslim tarihi kasımda olmasına rağmen roman martta yayınlandı. Tek kaygım bu kalınlığın Asagiri'ye olan baskı yüzünden olması. Bu kaygımı açıklamam gerekirse, bazen kitap şirketleri ya da editörler kitabı ince bulurlarsa yazara yeniden yazmasını ve romanı uzatması için geri gönderiyorlar, dolayısıyla kitapta çok fazla boş yapılmış oluyor.
Diğer illüstrasyonlara geçersek...
İlk olarak buna değinelim.
Sağ üstteki adam kimin nesidir hala bilmiyorum ama iki tahminim var. Birincisi Transcendents grubunun üyesi olması, ıkincisi ise bu grubu araştıran bir devlet memuru ya da yeteneklerle alakalı bir grubu araştıran ajan olduğu.
Buradaki mekan bana hapisane havası verdi. Biraz da askeri bir atmosferi var. Shirase'nin giydiği gömlek ise üniformaya benziyor. Bu üniforma askeriyenin ya da bir organizasyonun forması olabilir.
Aynı zamanda bu resimde Verlaine'in, şu anda Chuuya'nın giymesi gereken şapkayı giydiğini görüyoruz. Yüzünde yine piç sırıtışı var. Şu emojiye [ 🙂 ya da :) ] benziyor. (Gereksiz bilgi, bu iki emojiden nefret ediyorum)
Bir diğer resmimiz bu.
Adını bilmediğim adamın elinde yiyecek var sanırım ve ellerinde de alışveriş torbaları var. Giyiminde Avrupa esintileri görüyorum. Sonunda ortalıkta çapulcu gibi gezmeyip güzel kıyafetler giyen karakterleri göreceğiz. Verlaine'in de bu adamın da tasarımını çok beğendim.
Konumuza geri dönelim.
Chuuya'nın hala şapkası yok ve şu adama da dik dik bakıyor. Bu resimden yola çıkarak düşündüğüm senaryo şu: İkisi Verlaine'i araştırmak için yola çıkmış. Chuuya işini ciddiye alıyor ama adsız adam yolda gördüğü hediyelik mağazalara uğradığından Chuuya bu işi neden ciddiye almıyor diye rahatsız oluyor.
Bir de şöyle bir resmimiz var. Görünümlerinden yola çıkarak suçlu olduklarını tahmin ediyorum ve güneş gözlüklü genç Gogol'a çok benziyor. Aynı zamanda yetişkin olanların yine Transcendets grubunda olma ihtimalleri olduğunu da düşünüyorum.
Çoğu yeni karakter olduğu için bu resme söyleyebileceğim fazla bir şey yok.
....
Kitabın kalınlığını da gördükten sonra bu kitap için olan beklentilerim epey yükseldi bu yüzden elimize Dead Apple gibi bir şeyi sıkıştırıverirlerse hayal kırıklığına uğrarım.
Ayrıca ana seri gibi, romanların çoğu hep bir belirsizlik üzerinden ilerliyor. Aslında bu belirsizlik hoşuma gitmiyor değil, teoriler kurup düşünmek eğlenceli ancak bir süre sonra her şey üst üstte yığılınca istenmeyen bir kafa karışıklığına neden oluyor. Bu yüzden bu kitabın diğer kitaplar için de anahtar olmasını bekliyorum.
Aynı zamanda Japonya dışındaki yetenekli organizasyon ve suç grupları hakkında bilgi de toplayacak gibiyiz. Agatha'nın organizasyonuna da değinilmesini bekliyorum. Ama en merak ettiğim konu Arahabaki'nin sırrı.
Neyse artık, geriye beklemek kaldı.
128 notes
·
View notes
Text
Soykırımın
3 ayağı vardır
1. askeri
2.siyasi
3 kültrel
Yozlaşmayı. Hızlı
Hale getirmek.
İşte. Söylemlerden
Kürt dili edibiyatı ve
Folklorik Kürt sanatını
Kim. Yeni nesile eğitimi
İçin çaba içinde oldusa
Bu işgalci faşist devlet
Ona yöneldi bu anlamda
Rekor saldırılar alan NÇM (MKM) elinde. Bulunduruyor. Sözde Kürt dilini kültürünü sadece derneklerde. Öğret. Diyen devlet sana karışan olmaz derken. Ama sahada polisini gönderir. Kültür merkezlerine. Tam yasal evrakları. Eksiksiz önüne koysan. Örneğin. Batman'da. Yangın merdiveni bahane edilmiş kültür merkezi kapatılmıştı
Bir başka. Zorluk çıkarma örneğin Rewşen. Dergisi. NÇM. Çıkarmış olduğu aylık kültür sanat dergisi. Metba verilmeden o ayın. Tüm. Konularını. Emniyete bildirilmesini ve emniyeti suç unsuru bulanamadı diyip imzaladığı bir çok sayısı. Keyfi olarak defalarca toplatılmıştır. Genelde. Basın yayın hizmetlerini. Emniyete basın. Bürosu bakar. Wellat Kürtçe gazete. Sayılarında toplatılıyor. Her seferine basın bürosunu. Rütin olarak. Her ay en az 5 defa ziyaret ederdik. Ya toplatıkları gazetemiz için yada. Rewşen dergisi için gösterin kardeşim savcılık toplatma emrin varsa eyvalah. Der gideriz. Resmi olarak dergiyi gazete için toplatma kararı yoksa. Emeğimizi alır gideriz. Her sayfası her. Haber bizim emeğimizdir sizin bizim emeğimizi saygınız yok biliyoruz ama böylede talancı bir yaklaşımada yangından mal kaçırmanızada asla seyirci kalmayız musade etmeyiz. 1998 /2000. Yılları böyle geçti. Şu TV lerimizde mühabirlik yapan yada haber programı yapan. Yada. Araştırmacı. Gazecilik. Yapan arkadaşlarımız 1990 yıllarında bu yana şehit düşen yüzlarce dağıtımcı Batman'da satırlı saldırı sonucu hizbikontra hüdapar saldırıları yaşamını yitiren. Gazete. Binası. Bombalanan kültür merkezlerinin her gün polis baskının uğradığı yılarda. Hiç ödün vermeden. Kültür ve basın emekçisi yoldaşlarımızın hala mirasını sürdüren bir çok yoldaşımız var
Bu merkezlerden biride Cizre'de idi. Malesef. Cizredeki MEM u zin. Kültür merkezi sahibi tarafından inşaat yapılmak üzere yıkıldı ve Czira Botan benim memleketim direnişin kentidir Cizre MEM u Zin. Kültür merkezini inanıyorum en merkezi yerde en güzel yeni yarende
Kültür sanat alanındaki bu hizmetini yine sürdürmek için mutlaka yeniden inşaa edecektir
Bedirxan botanll
Bedirxan botanll
MEM û ZÎN KÜLTÜR SANAT MERKEZİ YIKILDI...
ŞIRNAK - Cizre'de 2004 yılında açılıp, binlerce öğrenciye sanat eğitimi verilen Mem û Zîn Kültür Merkezi...
Sokağa çıkma yasakları sonrasında çalışmalarına devam etmesi engellenince sahibi tarafından yıkıldı...
Şırnak'ın Cizre ilçesinde 2004 yılında klasik Kürt edebiyatının öncülerinden Ehmedê Xanî'nin ölümsüz eseri Mem û Zîn'den esinlenerek açılan Mem û Zîn Kültür ve Sanat Merkezi'nin (MZKSM)...
5 yıldır açılmasına izin verilmeyen binası mülk sahibi tarafından yerine apartman dikilmek üzere yıkıldı...
Binlerce öğrenciye...;
Erbane...
Bağlama...
Gitar...
Halay...
Dengbêj...
Eğitimi verildiği, onlarca sanatçı ve sanat topluluğunun yetiştiği kültür merkezinin bünyesinden KOMA MEYASER ve KOMA SORXWÎN gibi müzik grupları çıktı...
Cizre'de 2015 yılında ilan edilen sokağa çıkma yasakları ile birlikte geçici süre kapalı kalan kültür merkezinin o günden sonra açılması fiili olarak engellendi...
Faaliyetlere devam edilmek istendiği her seferinde polislerce basılan merkezin çalışanları ve yetiştirdiği çok sayıda sanatçı tutuklandı...
Halen çok sayıda öğrencisi ve çalışanı cezaevinde olan merkezde yetişen ve cezaevinde olan isimlerden biri de seslendirdiği ezgilerden dolayı tutuklanan KOMA SORXWÎN'in üyesi Nudem DURAK'tır...
😡😡😡
YIKIMIN YARATTIĞI HÜZÜN...
Kültür merkezinin yıkılmasını hüzünlü gözlerle izleyen yanı başındaki bir esnaf...
Duygularını şu sözleriyle dile getirdi...;
"İçerisinde bir sürü çiçek vardı... Sahnesi vardı ve burada sürekli tiyatro oyunları oynanırdı...
Biz de herkes gibi izliyorduk...
Burası açıldığı günden beri komşuyduk...
Yıkılmasına çok üzüldüm ama elden ne gelir..."
Kültür merkezinde uzun süre çalışan Umut BOTAN ise...;
“Bellek...
Bir toplumun zaman içerisinde yaratmış olduğu değerler çizelgesi olarak da okunabilir...
Bu açıdan bakıldığında MEM û ZÎN gibi bir kurum toplumun kendi kimliğini, kültürünü ve gerçekliği ile yüzleşmesinde çok önemli bir misyon oynamıştır...”
İfadelerini kullandı...
Merkezin şehre katmış olduğu değerlerin yadsınamayacak kadar çok olduğunu söyleyen BOTAN...;
“Botan bölgesinde müzik yapan veya kültür, sanat çalışmaları ile uğraşan insanlar mutlaka ama mutlaka MEM û ZÎN Kültür merkezi çatısı altında kendisini geliştirme imkanı bulmuştur...
Uzun yıllardan sonra Botan'da insanların kendi öz belleklerine dönüşünü sağlamada çok önemli bir misyon üstlenmiştir...”
Diye belirtti...
😢😢😢
MEM Û ZîN İLE TANIDI...
BOTAN...
MEM û ZÎN Kültür Merkezi’nin kendisi için önemini şöyle ifade etti...;
“Benim de müzikle ve kendi kültürümle buluşmamın başlangıcı bu merkezdir...
2005 yılından itibaren aktif bir şekilde çalışmalarında yer aldım...
Bu süre zarfında Kürt kültürünü ve müziğini tanıma fırsatı buldum...
Bu dönem içerisinde halktan büyük beğeni toplayan 'SORYAZ' adlı parçayı seslendirip klipleştirdik...
Benzer şekilde kültürel birçok etkinlikte Botan’ın ezgilerini yansıtan çalışmalar yürüttük...
Bu süre zarfında halkın kendi kültürü ve kendi kimliği ile tanışmasında MEM û ZÎN büyük bir misyon üstlenmiştir...”
✌🌹✌
TOPLUM BELLEĞİ YOK EDİLDİ...
Büyük bedenler ve özveriyle geliştirilen, toplumun kılcal damarlarına nüfus eden bir kurumun sahipsizlikten ve baskılardan kaynaklı kendisini sürdürememesinin çok üzücü olduğunu söyleyen BOTAN...
“Son zamanlarda birçok yerde olduğu gibi...
Cizre'nin gerek kültürel dokusunu taşıyan yapısıyla gerek maneviyatıyla büyük bir misyon taşıyan bu kurum daha gösterişli ve şatafatlı binalar uğuruna kurban edildi...
Bu noktada toplamın belleği olan ve herkesin kendisinden bir parça hissettiği bir kurum yıktırıldı...
Bu durumu ifade etmek ve yaratmış oldu tahribatı dile getirmek kuşkusuz ki çok zor...
Ama bize düşen ne olursa olsun...
MEM û ZÎN Kültür ve Sanat Merkezi’nin yaratmış olduğu maneviyatı ve geleneği en iyi şekilde sürdürmek ve kültürümüzü bu merkezin yarattığı değerlere layık bir şekilde yürütmektir...”
Diye konuştu...
✌🌹✌
Çekin artık ellerinizi sanattan şarkılardan...
Bırakın artık insanlar kendi kültürlerini yaşasın...
Kendi dillerini konuşsun...
Neyin rahatsızlığı bu...?
Kitlesel faşizm uygulayacak kadar neyin huzursuzluğu bu...?
Her türlü dayatmaya hayır...!
KAHROLSUN FAŞİZM...!
😡
Kurduğunuz düzen bozuk.
itiraf edin artık...!
16 notes
·
View notes
Text
HALİÇ’TE YAŞAYAN SİMONLAR
YOLSUZLUK OLMADAN TÜRKİYE’DE EKONOMİ OLMAZ
Şuna inanıyorum ki bu ülkede rüşveti, irtikabı, ihaleye fesat karıştırmayı bir anda durdurmak, böylece tüm yolsuzlukları bir anda önlemek mümkün olsa ülkede ekonomi ve yatırımlar durur, devlet işleri kilitlenirdi. Çünkü tüm faaliyetlerdeki canlılığın tetikleyici gücü bana kalırsa haksız menfaat temin etme beklentisi ve duygusudur. Eğer suyun başında duran memurlara, yapılan işlerde maaşları dışında menfaat temin edemeyecekleri havası yaratılırsa onlar tüm işleri yavaşlatır, iş yapılmaz, sistem çalışmaz ve Türk ekonomisi durur. Devlet yatırımlar�� yapılamaz, yollar, barajlar, köprüler ihale edilemez, plan programlar yapılamaz hale gelir.
Ama çok açık hissediliyor ki yapılacak işlerde kendilerine de bir şeyler düşecekse, planlar, projeler hemen çiziliyor, evraklar yazılıyor, olmaz işler bir kolayı bulunarak olur kılınıyor. Bunu kanıtlamak için binlerce örnek bulmak mümkün.
| SAYFA 329
PSİKOLOJİK HAREKÂT BÖLÜMÜNDEN I. ALINTI
Halkı Birbirine Karşı Kullanmak
Dünya üzerinde hiçbir devlet vatandaşları arasında çelişkileri artıracak, kavga ve gerilim ortamının doğmasına neden olacak bir uygulamaya girmez, girmemiştir de. Eğer bir ülkede rejime muhalefet eden ülkenin kanunlarını ihlal eden birileri varsa devlet polisini, askerini ve diğer kurumlarını kullanarak bu kişilere mani olur ve suç varsa cezalandırır. Fakat bizim ülkemizde devlet, vatandaşlarını rejime muhalefet edenlere karşı kışkırtmış, bizzat kendi vatandaşlarını yine kendi vatandaşları olan rejim muhaliflerine karşı fiili saldırılarda bulunması için kullanmak istemiştir. Oysa bu tür uygulamalar devletlerin var olma felsefesine tümüyle aykırıdır; devletin görevi kendi vatandaşları arasında ortaya çıkacak sorunları çözmektir. Devlet var oluş sebebini ve fonksiyonlarını vatandaşlarına devrettiğinde kendi kendisi ile çelişir ve devlet olmaktan çıkar. Bu tür uygulamalarından en çarpıcı olanı, sadece ülke dışında uygulanması gerekirken, devletin kendi vatandaşlarına karşı ülke içerisinde uygulamış olduğu psikolojik harekattır. Bugün bile, her ne kadar kamuoyunda fazla hissedilmese de, MGK'da alınan kararlar doğrultusunda psikolojik harekata ilişkin operasyon, plan ve kararlar devletin tüm kurumlarınca koordine içerisinde yürütülmektedir.
Devlet vatandaşlarından, mensup oldukları illegal örgütler hakkında sadece bilgi almak için yararlanabilir. Bu uygulamaların da koşulu ve sınırı vardır. Devlet başka araçlarla bilgi toplayamadığında ve bilgiyi sadece illegal örgütlerin içerisindeki kişilerden almak zorunda kaldığında, daha ağır ve büyük olayların olmaması için vatandaşlarından yardım alır. Ancak bu yardımın kapsamı bilgi almakla sınırlıdır. Bu koşulların dışında bu sınırları aşan her uygulama son derece yanlıştır. Fakat bizim ülkemizde devlet sol gruplara karşı sağa grupları sa gruplara karşı da sol gruplar kullanmış, Hatta fiilen eylemlere sokmuş, cinayetler işletmiş, katliamlara sokmaktan imtina etmemiştir. Bu uygulamaları yapan zihniyet devletin kendi zihniyeti midir? Devletin düşünce sistemi midir? Yoksa oluşturulmayan devlet fikri yerine devletin içerisindeki kişilerin kendi fikirlerinin uygulaması mıdır? Aslında sorulması gereken sorular bunlardır.
Geçmişte halkı birbirine karşı kullanmış veya kullanmaya kalkarak ciddi hatalar yapmış devlet görevlilerinin, bu olaylardan ders çıkardığını ve artık aynı hataları tekrarlamayacağına inananların kısa sürede yanıldıkları görüldü. Bu defa da radikal dinci olarak tanımladığı halka ve hatta hükümete karşı laik kesimleri harekete geçirerek çok geniş kitleleri karşı karşıya getirmekten çekinmemiş, aynı anlayışı, aynı düşünceyi hayata geçirmekten geri kalmamıştır. Cumhuriyet mitingleri, 28 Şubat anlayışı doğrultusundaki faaliyetler ve hatta beğenmedikleri düşünceleri savunan bir kısım insanlara karşı belli inançtaki halkı aktif tavır almaya çağıran demeçler rahatlıkla verilmiştir. Tüm bu örnekler, kendi fikirlerini kabulü konusunda devletin her yönetimi mubah saydığını açıkça göstermektedir. Bu yanlış anlayışın neticesi, bölgesel iş çatışmalar, katliamlar ve en sonunda olayların doruk noktası Susurluk olmuştur. Bugün, Susurluk olayını da aşan, her ne kadar örgütsel varlığı tartışılabilir olsa da, aynı anlayışın, aynı düşüncenin ve fikrin simgeleştiği Ergenekon bir zirve noktasıdır.
| SAYFA 333
PSİKOLOJİK HAREKÂT BÖLÜMÜNDEN II. ALINTI
Kendi Halkını Yönlendirme Faaliyetleri
Psikolojik Harekat, hedef halk kitlelerinin istenilen istikamette düşünmesini sağlamak ve bu istikamette kanaat sahibi olması için yapılan, olayları ve haberleri (bilgileri) belli bir açıdan veren planlı bir faaliyettir. Daha açık bir dille ifade edilecek olursa, olayları bazen çarpıtarak, gerçeğin bazen bir kısmını vererek, gerekli görüldüğü durumlarda yalan haber ve bilgi üreterek veya gerçeği tümüyle saklayarak, halkın istenilen tarzda düşünce ve kanaat sahibi olmasını ve istenilen doğrultuda hareket etmesini sağlamaya yönelik planlı ve devlet kurumları eliyle yönetilen bir harekettir.
Ülkemizde ise yıllardan beri Genelkurmay, MGK, MIT içerisinde ve hatta emniyet teşkilatı içerisinde farklı adlarla da olsa psikolojik harekat birimleri mevcuttur. Bu birimlerin asli işlevi tüm devlet kurumlarının organizesi ile kodlanmış psikolojik harekat operasyonları yürütmektir. Günümüzde de hâlâ en son hali ile psikolojik harekat adı altında emniyette, psikolojik harekat birimi olarak MİT'te, önce psikolojik harekât daha sonra toplumsal ilişkiler dairesinden başlayarak yıprandıkça isim değiştiren de en son bilgi Destek Komutanlığı adı ile silahlı kuvvetler içerisindeki yapılanmalar devam etmektedir. Bu türden vatandaşı güdüleme faaliyetlerine yakın bir gelecekte de son verilecek gibi görünmemektedir; gelenekselleşmiş devlet fonksiyonlarının bir anda terk edilmesi zor olduğundan, başka adlarla aynı fonksiyonların devam ettirilmesine çalışılacaktır. Ne yazık ki, güvenlik ve askeri birimler psikolojik harekât yöntemleri ile halkın yönlendirilmesini zihniyet olarak hâlâ yanlış görmemektedirler. Sadece gizli ve hissettirmeden yapılması gerektiğini düşünmektedirler. Onlar hâlâ halkın güdülüp yönlendirilmesi gereken kalabalıklar olduğu, devlet memurlarının halkın hizmetkârı değil, halkın güdücüleri olduğu ve bu halk güdülmez ise yanlış şeyler yapar inancını taşımaktadırlar.
Halkın tarafsız ve doğru haber alması, kanaat sahibi olması en temel anayasal haklardan biri olduğu gibi kamunun-halkın doğru, tarafsız bilgiye sahip olması da demokratik bir devletin en temel unsurlarından biridir.
Demokratik hukuk ilkelerinin benimsendiği devletlerde vatandaşların kanaat ve düşüncelerini yönlendirmek, temel insan haklarına aykırı bir faaliyet olarak kabul edilmektedir.
| SAYFA 335, 336, 337
PSİKOLOJİK HAREKÂT BÖLÜMÜNDEN III. ALINTI
Kendi Halkını Yönlendirme Faaliyetleri
Bu ülkede gerçeği görmenin, tarafsız ve objektif düşünmenin en zor taraflarından biri yıllardan beri devletin tüm toplumu yönlendirmiş olmasıdır. Toplumun tümü devletin istediği istikamette Düşünüyor, bu istikamete yönlendirilmiş ve bunu uygun mantık üretmek zorunda bırakılmıştır. Toplumun gerçeği görmesi, olayları objektif yaklaşması çok zordur. Toplum Öyle şartlandırılmış ki, o kadar büyük bir yönlendirmeye maruz kalmış ki sorunları objektif olarak değerlendirebilmek gerçekten çok zor. Hiçbir maddi Temel'e dayanmayan, gerçeklikten uzak iddialarla toplumdaki herkes resmi ideoloji doğrultusunda düşünmeye yönlendirilmekte ve bu doğrultuda mantık yürütmektedir. Oysa insan, resmi ideolojinin dışına biraz çıkabilsem, olaylara biraz objektif bakabilsem, birçok şeyi çok daha net bir biçimde görebilecektir. Türkiye'de halk, çok uzun bir zaman süresince, devletin gerek okullarında verdiği eğitimle, gerek bayramlarda düzenlediği merasimler ve törenlerle, gerekse de doğrudan veya dolaylı olarak baskı altına aldığı basın ve yayın organları aracılığıyla inanılmaz bir biçimde yönlendirilmiş ve tek boyutlu düşünmesi sağlanmıştır. Devletin bilinçli yönlendirmesi ve dayatmasına muhatap olmalarından dolayı insanlar olayları tarafsız ve objektif olarak göremiyor. Ancak bu durumda resmi hidrolojinin baskısından kurtulmak ve dışında kalmak mümkün olabiliyor. Ya da resmi ideolojinin yönlendirmesi doğrultusunda yetişmiş olmakla birlikte gerçekten ciddi bir dönüşümü gerçekleştirmiş olmayı zorunlu kılıyor. Aksi takdirde, şaşırtıcı şekilde basit, son derece net ve açık konularda bile insanlar, maalesef yıllarca devletin yaptığı o yönlendirmenin etkisiyle, olayları doğru ve net göremiyorlar. Ülkenin en büyük handikabı, gerçeğin görülüp düzelt çıkılmasının önündeki en büyük engelin bu resmi ideoloji etkisi olduğu kanaatindeyim.
| SAYFA 335
HANEFİ AVCI | HALİÇ’TE YAŞAYAN SİMONLAR
#Hanefi Avcı#Haliçte Yaşayan Simonlar#Kitap#Alıntı#Temmuz 2020#Türkiye#Devlet#Siyaset#Politika#Yolsuzluk#Psikolojik Harekat#Emniyet
1 note
·
View note
Text
Bu mantık tam “Benlik”
Ertan YAVUZ
Mantık, soyut ya da somut herhangi bir buluntuyu varlama üzerine çalışan ve görece bireylerin farklı anlatılarında hayat bulan bir kavramdır. Bir şey vardır ve var olması için hiçbir sebep yoktur anlayışına sahip olan kavram, zihinsel bir sabitleme aracıdır.
Bildiğimiz kadarıyla insan, hem imgesel hem de simgesel düşünme yetisine sahip tek varlıktır. İrade gücüne dayalı, sebep sonuç ilişkisi kurabilen, soyutlama yapıp bu soyutlara tekrar tekrar farklı anlamlar giydirip, farklı anlatımlar yapabilen tek akıllı tasarım...
Mantık çerçevesinden bakacak olursak;
Bu tasarımın anlaşılabilir kıldığı tek yer içerisine gözlerini açtığı ve başta anlamsız gelen nesnelliğin var olduğu, sonrasında ise yine kendi deneyim ve gayretleri sonucu öznelliğe ulaştığı veya ulaşmaya çalıştığı yer, yani dünyadır.
Hiçbir gücün etkisi altında kalmadan zaten olan ve kendisinin de hep var olduğunu zannettiği bir mekan kurgulayan mantık, zamanı da suç ortağı yaparak aslında hiç yok olmayacağını, hep yaşayacağını varsayıp kendince ölümsüzlüğü icat ettiğini sanır.
Bir psikolojik savunu sanatı olan “Mantığa bürüme” yaşantılanan olay veya o olayın merkezinde bulunan kişinin mevcut durumunu kendi dışında tasavvur ettirip farklı anlamlar yükleterek daha akla yatkın hale getirmek suretiyle zihnimizin bize yaratmış olduğu alternatif senaryo metinleridir.
Vazgeçme lüksümüzün olmadığı ya da en çaresiz hissettiğimiz anlarda devreye giren ve kabullenme sürecini daha az tahribatla atlatmamızı sağlayan bu savunma, içinde bulunduğumuz ruhsal gerilimi de daha az hissetmemizi sağlar.
Buradan hareketle gelin mantık kavramını biraz daha açalım. Öncelikli olarak herhangi bir mantık hipotezi oluşturabilmek için bilinçli bir benlik oluşumu şarttır. Burada hipotez (varsayım) kelimesinin kullanılmasının belirli bir amacı olduğunu belirtmek gerekir. Zira her hipotez tutarlı ya da tutarsız olma durumuna sahiptir ve her tutarsız varsayım tutarlı olanıyla yer değiştirene kadar bir döngü gerçekleştirir Bunun içindir ki, insan ilişkilerinde oluşturulan her mantık tutarlı olacak diye bir mantık yoktur. Sadece ancak ve ancak önermesiyle aslını bulur.
Her şeyin bir mantığı vardır önermesinin kurulabilmesi için anlamlı düşüncelerle oluşturulmuş ve o anki savların üstünde daha zengin içerikli ve akla yatkın bir fikir beyan edilmesi gerekir ki, böylesi bir düşünce analizi için doğru bir benlik gelişimi gerekir. Benlik; diğer bir adıyla şahsiyet kişiyi ötekinden ayıran öz varlığın kendisi olma durumudur. Bu hususta Amerikalı filozof ve psikolog William James benlik kavramını üç aşamada açıklamıştır. 1. Maddesel benlik 2.Sosyal benlik 3. Ruhsal benlik
Kısaca açıklamak gerekirse, maddesel benlik kişinin sahip olduğu her şeydir. Evi, arabası, bedeni, ailesi vs... Sosyal benlik ait olduğu her şeydir. Çevre ve o çevrenin içinde bulunan kişiler vb...Ruhsal benlik ise, şahit olup kendi algısı ile kişiliğini biçimlendirdiği her şeydir. Yetenek, ilgi, görüş vs...
İlki kişinin sahip olduğu ve anlamlı bir ilişki kurduğu fakat yitimi söz konusu olduğunda büyük benlik değişimlerinin yaşandığı maddesel benlik. Büyük miktarda kaybedilen ya da kazanılan bir para, felaket sonrası yok olan bir ev ya da çok istenilen ve sahip olunan bir araba, kaza sonrası yitirilen bir uzuv, çok değer verilen bir aile bireyinin ölümü veya yeni bir bireyin katılımı.
Sahip olunup sonrasında yitirilen veya kazanılan şey ne kadar büyükse benlik değişimi de o kadar büyük olur. Çünkü böylesi bir durumda yüklenilen anlam, apaçık fazladan verilmiş bir değer demektir.
İkinci benlik kavramı çevremizi ve o çevreye bağlı kişileride içine alan ve çeşitli maskeler takarak kendimizi kabul ettirmek için kullandığımız sosyal benliktir. Arkadaş grupları, iş ortamı, bağlı bulunulan klüp veya dernekler...
Sosyal benlik farklı rollerin farklı ortamlarda kullanıldığı, bireyin kendinin dışında yapılandırdığı, kabul görme arzusunu yerine getirmek için oluşturduğu ve içinden uygun durumlara veya kişilere göre kılık değiştirebileceği bir şahsiyet dolabı gibidir.
William James’e göre üçüncü ve son benlik yönü olan ruhsal benlik, bireyin kendini tamamlamak ve gerçekleştirmek için oluşturduğu ilgi alanları, kabiliyetleri, hayat görüşleri, kişisel değerleri vb. kapsar. Benliğin bu hali kendimiz olmaya en yakın benlik halidir.
Olumlu ya da olumsuz varsayımlara veya mantık argümanlarına sahip tüm benlik alanları bireyin anda daha sağlıklı ve mutlu var olması için var gücüyle çalışır.
W. James’e göre; mutlu olan kişi; hayata bakış açısı gerçekçi olan, ortalama bir başarıda dahi kendilerine pay çıkarıp kendilerini değerli gören kişiler olacaktır.
Kaynakça: https://www.wikizero.com/tr/William_James#Benlik_kavramı
Foto: Lost for words/Melbourne-Avusturalya
1 note
·
View note
Text
Haiti'de Çete Baskını: 70 Kişi Hayatını Kaybetti
Haiti’nin Artibonite bölgesine bağlı Pont-Sonde kasabasına, silahlı ‘Gran Grif’ adlı çete tarafından perşembe günü büyük bir baskın düzenlendi. Bu zalim saldırıda, aralarında 3 bebek ve 10 kadının bulunduğu toplam 70 kişi hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yapılan açıklamalarda, çatışma sırasında polisle karşı karşıya gelen iki çete üyesinin de aralarında bulunduğu 16 kişinin…
#çete baskını#Artibonite#Birleşmiş Milletler#can kaybı#güvenlik#Gran Grif#Haiti#insan hakları#suç grupları#tazminat
0 notes
Link
Film geçen yüzyılın yetmişli yıllarında gerçekleşiyor. Manhattan, yasadışı iş ve uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili suç grupları tarafından terörize ediliyor. FBI ajanları, etkili gangsterlerin kendilerini parmaklıklar ardında bulması sonucu başarılı bir şekilde özel bir operasyon yürütüyorlar. Bu durum suçluların eşlerine uymuyor. Uzun süredir, kocasına şık bir yaşam sağlayan sıradan ev hanımlarıydı. Şimdi sadece kendilerine güvenebilirler. Kadınlar silah almaya ve yaşamdaki yerlerini kırmaya karar veriyorlar. Ama erkeklere ait suç dünyasında başarılı olabilecekler mi ... "Suç Kraliçeleri izle" isimli online filmimizi ücretsiz olarak ve kayıt olmadan web sitemizde yüksek HD kalitesinde izleyin. Orijinal başlık: Mutfak yıl: 2019 ülke: Amerika Birleşik Devletleri Dil:Türkçe Dublaj film izle Yönetmen: Andrea Burloff Tür: Aksiyon , Drama , Suç süresi: 01:42:31 döngüsü: Suçlular hakkında filmler Oyuncular: Melissa McCarthy , Tiffany Haddish , Elizabeth Moss , Donal Gleason , James Rozeti Dale , Brian D'Arcy James , Jeremy Bobb , Margot Martindale , Bill Kampı , Ortak
1 note
·
View note
Text
WhatsApp Konuya Dayalı Keşif ve Etkileşimi En Üst Düzeye Çıkarmak için Toplulukları Başlattı
WhatsApp Konuya Dayalı Keşif ve Etkileşimi En Üst Düzeye Çıkarmak için Toplulukları Başlattı
Nisan ayında yaklaşan grup sohbeti yükseltmesini duyurduktan sonra, WhatsApp bugün yeni ‘Topluluklar’ güncellemesini başlattı. uygulamadaki grup sohbetleriniz için ek işlevler sağlar.
Topluluklara Hoş Geldiniz ????
Artık yöneticiler, konuşmaları düzenli tutmak için ilgili grupları tek bir yerde bir araya getirebilir.
Organize. Özel. Bağlı ???? pic.twitter.com/u7ZSmrs7Ys
– WhatsApp (@WhatsApp) 3 Kasım 2022
Bu genel bakışta görebileceğiniz gibi, yeni Topluluklar süreci, kullanıcıların ilgili grup sohbetlerini tek bir başlık altında bağlamasını sağlayarak, bir konu etrafında daha geniş bağlamla iletişimde kalmayı kolaylaştırıyor.
WhatsApp tarafından açıklandığı gibi:
“Mahalleler, okuldaki ebeveynler ve iş yerleri gibi topluluklar artık WhatsApp’ta grup sohbetleri düzenlemek için birden fazla grubu tek bir çatı altında birbirine bağlayabilir.“
VEBurada görüntülendiğinde, her WhatsApp Topluluğu, Topluluğun ne için olduğuna dair bir açıklamanın yanı sıra, o Topluluk içindeki üyelerin katılmayı seçebilecekleri alt grupların bir menüsünü içerecektir. Bu, bağlanmak için uygulamayı kullanmanın tüm yeni yollarını sağlarken, yeni keşif biçimlerini (yukarıdaki ilk ekran görüntüsü) kolaylaştırarak iletişimde kalmanın daha fazla yolunu sunar.
Markalarla ilgili sohbetleri tek bir yerde toplayarak markaların WhatsApp’ta topluluk oluşturması için yeni seçenekleri de kolaylaştırabilir. Sosyal paylaşım yerine DM’ler aracılığıyla içerik paylaşmaya yönelik kayda değer bir değişim göz önünde bulundurulmaya değer olabilirken, Kuzey Amerika’nın şu anda WhatsApp’ın kullanım için en hızlı büyüyen bölgesi olduğunu da belirtmekte fayda var.
Güncellenen sohbet seçenekleri ayrıca daha büyük dosya paylaşımı, emoji tepkileri, grup sesli aramaları ve daha fazlasını içerir.
Tek bir konu şemsiyesi altında çeşitli ilgili sohbet gruplarıyla, ilgi duyulan konular etrafında daha fazla insanla bağlantı kurmanın daha fazla yolunu sunabilen ve daha fazla katılım fırsatı sağlayan iyi bir güncelleme.
Tabii ki, anti-sosyal, hatta suç gruplarının ağlarını şifreleme kisvesi altında daha iyi organize etmelerini ve genişletmelerini de sağlayabilir. Ancak yerel topluluk veya konuya dayalı bir bakış açısıyla, insanların ağlarını genişletmede ve fırsatları en üst düzeye çıkarmada büyük faydalar sağlayabilir.
Yeni Topluluklar sekmesi, uygulamanın en son sürümünde Android’de sohbetlerinizin üstünde ve iOS’ta altta görünecektir.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
Text
Sedat Peker, Yeşildağ’ın İsviçre anılarına değindi
🇨🇭SESİ- Twitter paylaşımları ile iddialarını sürdüren Sedat Peker, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fedailiğini yaptığı iddia edilen Hasan Yeşildağ ve ailesi ile ilgili paylaşımlarda bulundu. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, Twitter'daki 'Deli Çavuş' isimli hesabından yaptığı paylaşımlarla iddialarını sürdürdü. Peker, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1998’de Pınarhisar Cezaevi’nde yattığı dönem fedailiğini yaptığı iddia edilen Hasan Yeşildağ ve kardeşleri ile ilgili paylaşımlar yaptı. Peker daha önce de Yeşildağ'ı twitter paylaşımları ile hedef göstermiş ve yeni iddiaları gündeme getireceğini açıklamıştı. Hasan Yeşildağ, yakın tarihte sık sık değişik bağlantıları ile gündeme gelmiş bir isim, adı Susurluk çetesiyle de geçiyordu, Abdi İpekçi cinayetinden Abdullah Çatlı ekibine kadar birçok olayla da anılıyordu. 2017 yılında Es Medya'nın yeni sahibi olan Yeşildağ, yakın tarihte Çamlıca Kulesi’ndeki 360 Kule Kafe - Restoran’ın işletmesini ihalesiz şekilde aldığında da tekrar gündeme gelmişti. Sedat Peker, yeni paylaşımlarında ise Paşakapısı Cezaevi'nde Hasan Yeşildağ'ın kardeşleri Metin Yeşildağ ve Ali Yeşildağ'ın iki kişiyi öldürdüklerini 7-8 kişiyi de ağır yaraladıklarını iddia etti, Hasan Yeşildağ'ın, ASALA'ya karşı Avrupa'da eylemler yapmak için görevlendirildiğini ancak kendisine verilen bomba malzemeleriyle İsviçre'de yakalandığını öne sürdü. Peker ayrıca Hasan Yeşildağ'ın, Aziz Yıldırım’ın yeğeni Süreyya Yalçın'ı fidye için kaçırma planı yaptığını da iddia etti. Yeşildağ ailesi, 'iktidarın avukatları olarak bilinen hakim ve savcı tayinlerinde bakandan bile daha etkili olan kişiler' ve Erdoğan'ın bir dönem danışmanlığını yapan Mücahit Arslan olarak sıraladığı '3 ayrı yapıdan' bahsedeceğini söyleyen Peker, bugünkü paylaşımlarında Yeşildağ ailesinden bahsetti. Peker 75 tweetlik serisinde şu iddiaları ortaya attı: "Birinci yapı Türk medyanın da sahibi olan (Akşam, TV24, TV360, birçok dergi ve radyo) deyyusu ekber hasan yeşildağ ve kardeşi zeki yeşildağ. Bu 2 kardeş son zamanlarda 25 milyar TL’lik …devlet ihalesi alan Yapı Yapı firmasının da % 25’lik gizli ortaklarıdır. Ayrıca iktidarın tüm kritik gizli kararlarının alındığı Ulus’taki o meşhur kafenin de sahipleridir. Ayrıca iki İsrail vatandaşının Tayyip Erdoğan’a suikast yapacaklar yalanı ile tutuklandıkları Çamlıca kulesindeki kafenin de sahipleridir. Bunun haricinde tüm karanlık ve pis işlerin mimarlarıdırlar (daha başka birçok zenginlikleri de var). Ali Yeşildağ isimli üçüncü ortak olan kardeşlerini nasıl diskalifiye ettiklerini de size anlatacam. CEZAEVİNDE YAŞANAN CİNAYETLER Bugün itibariyle yeşildağ ailesini misafir edeceğiz. Ne bir eksik ne de bir fazla (İlk tanıştığımız andan bugüne kadar) 1989 senesinde Paşakapısı cezaevinde Ali Yeşildağ ve Metin Yeşildağ ile tanıştım (hasan ve zeki’nin kardeşleri). Metin Yeşildağ teğmen okulu öğrencisi iken kardeşi Ali Yeşildağ ile birlikte birçok kişiyi gasp etmekten ve de yaralamaktan dolayı tutuklanmışlardı. Ali Yeşildağ henüz 17 yaşındayken Metin Yeşildağ ise 23 yaşındayken Bursa cezaevinde yattıklarında oradaki önemli bir mahkumun Metin Yeşildağ’a saygısızca davranması üzerine Ali Yeşildağ tarafından bu şahıs öldürüldü. Bu iki kardeşin ismi o tarihlerde hem sokaklarda hem cezaevlerinde duyulmaya başladı. Bursa cezaevinden cinayet sebebi ile Bayrampaşa cezaevine yollandılar. Bayrampaşa cezaevinde o dönemin ünlü mafya grupları bu iki kardeşi kendi koğuşlarına aldılar. Tabii bu iki kardeşe söz geçiremeyince onlara kötü davranarak yan koğuşa yolladılar...henüz mahkumlar uyurken bahçede temizlik yapılırken kendisine saygısızlık yapanların bulunduğu koğuşa dalarak orda da bir kişiyi öldürüp 7-8 kişiyi de ağır yaralayarak (kendisi hiç yara almadan) dışarı çıkabildiği için bu iki kardeş tüm cezaevlerinde konuşulur hale geldiler. Bayrampaşa cezaevinden bu cinayet ve olaylar sebebi ile Üsküdar Paşakapısı cezaevine nakledildiler. Tabii ki abileri 1980 öncesinin meşhur bombacısı hasan yeşildağ olduğu için saygınlıkları daha da fazlalaştı TANIŞMA ...Ben Paşakapısı cezaevinden tahliye olduktan sonra bu iki kardeş benden sonra cezaevine girdiler. Gençlik olaylarından dolayı 1-2 ay sonra ben tekrardan tutuklanıp Paşakapısı cezaevine geldim. Bu aile ile dostluğumuz o tarih itibariyle başlamış oldu... ...Daha sonraki yıllarda ise hasan yeşildağ ile dostluğumuz başladı. Daha önceki paylaşımlarımda belirttiğim Yaşar Baba isimli dostum tarafından kendisi ile telefonla tanıştırıldım. Ben bazı çalışmalar için Bulgaristan’da iken kendisi ile telefonla konuştuğumuzda buraya yanıma gelsene dedim. Benim vizem yok diyince vizeye gerek yok ben seni Türkiye’den uçağa bindirir burdan da uçaktan aldırırım dedim... Zannediyorum 1998 senesinde kendisini Bulgaristan’a uçakla getirttim. Ben misafir gelen devlet başkanlarının ağırlandığı odada beklerken havaalanı müdürü ve havaalanı emniyet müdürü hasan yeşildağ’ı uçaktan alarak yanıma getirdiler... Ömer Mersan abi de hasan yeşildağ’ı Bulgaristan’da misafir ederken her zaman yanımızdaydı (Ömer Mersan abi şu anda 70 yaşlarında). Kendisi de Papa suikasti davasında azmettirici olarak yargılandığı için hasan yeşildağ ile gıyaben tanışıyorlardı... Hasan Yeşildağ’ı havalimanına bırakan kardeşi Ali Yeşildağ’idi. Kendi arabamı Türkiye’de hasan yeşildağ’ı gezdirsin diye onlara vermiştim. Ali Yeşildağ’ın benim arabamla gezerken yaşadıklarını biraz sonra yayınlayacağım tweetlerde anlatacağım... PEKER: O ZAMANLAR GÜÇ BENDEYDİ ...Ben hasan yeşildağ ile Bulgaristan’dayken Türkiye’deki çakarlı arabam (o tarihlerde bile) Ali Yeşildağ’daydı. Eşine o gün yemeğe çıkalım dediğinde Beylerbeyi’ndeki bir yalı restorantına gidiyorlar. O zaman güç bendeydi. Bir yüzbaşı tanıyanlar piyasada havalı havalı gezerken ben o tarihlerde Cumhurbaşkanlığı kartı olan araçlarla geziyor orgenerallerle arkadaşlık yapıyordum... YEŞİLDAĞ'IN İSVİÇRE ANILARI ...Hasan Yeşildağ’ın size İsviçre’deki anılarını biraz anlatayım. zeki yeşildağ ve hasan yeşildağ ilk İsviçre’ye gittiklerinde zeki yeşildağ kendisine bir kız arkadaş buluyor. Bu kız arkadaşı üzerinden İsviçre’deki bankaları dolandırıyor. Paraları alıp Türkiye’ye kaçtıktan sonra kız intihar ediyor. Ancak hayatta kalıyor. Fakat tutuklanıp cezaevine giriyor. Sizler de zeki yeşildağ’ın sahibi olduğu televizyon kanallarında ve gazetelerinde Türk aile yapısının nasıl olması gerektiğini okuyup dinliyorsunuz... İsviçre’de aranırken Türkiye’ye gelip Mesut Yılmaz’ın Anavatan Partisinde belediye meclis üyesi oluyor (çok uzaktan akrabalıkları da var). Yurtdışında aranan mafya babalarının Türkiye’ye gelip yerleşmeleri bugünün hikayesi değil ta o tarihlerde başlıyor. Biraz da hasan yeşildağ’ın İsviçre anılarına değinelim... BOMBA MALZEMELERİ EVİNDE BULUNUYOR ...Avrupa’da asalayı bitirme eylemlerinde yer aldığını kahramanlık hikayeleri ile söyleyen hasan yeşildağ’ın kahramanlık hikayelerini de anlatayım. Kendisine asala ile mücadele teklifi gelince bunu kabul eder. Bomba malzemelerinin hepsi kendi evindedir...İsviçre polisi bu kadar genç adamı parkta yan yana görünce yanlarına gelip pasaport kontrolü yapıyor. Bizim hasan yeşildağda İtalyan pasaportu var. İsviçre’de sizlerin de bildiği üzere üç yabancı dil kullanılıyor. Bunlardan biri de İtalyanca. Polisler hasan yeşildağa İtalyanca bir şeyler sorunca çat pat İngilizcesi ile cevap vermek istiyor. İsviçre polisi hangi İtalyan İtalyanca bilmez diye hepsini gözaltına alıyor. İçlerinden İran pasaportu kullanan bir tanesi serbest kalıyor...Polisler hasan yeşildağ’ın evine gidince bomba yapımında kullanılan tüm malzemeleri ele geçiriyorlar. Ancak hasan yeşildağ 5-6 ay cezaevinde kalıp tahliye oluyor. Şu an hepinizin kafası karıştı değil mi? Bu kadar bomba malzemesi varken 5-6 ayda nasıl serbest kalır diye. O da bir şey mi? Bir de üstüne İsviçre vatandaşlığı veriyorlar. Meğerse bizim kahraman, vatansever, milliyetçi, dindar hasan yeşildağ’ımız bütün her şeyi okuyor... ALİ YEŞİLDAĞ ...hasan yeşildağ’ın en küçük kardeşleri olan Ali Yeşildağ’a henüz ilkokul ortaokul öğrencisi iken neler yaptırdıklarını da anlatacağız. Ne bir eksik ne bir fazla. Bir kere söz namus dedik. 1980 ihtilalinden önce evlerine baskın yapılacağını hasan yeşildağ öğrenince evde bulunan tüm patlayıcıları ve diğer bomba malzemelerini en küçük kardeşi Ali Yeşildağ’a vererek 'Sakın dikkat çekme, taksi ile gidersen çevirme olur, şu dolmuşa bin, şu vapura bin, şu adrese giderek şu kişiye teslim et' diyerek henüz çocuk olan kardeşini yollayan kişi de hasan yeşildağ’dır (yurtdışına kaçmadan önce). O yaşta bir çocuğun o bombalarla yakalandığını bir düşünsenize. Türkiye ayağa kalkar değil mi? Ancak şu anda Türk milletine iyi aile nasıl olunur, vatansever nasıl olunur, milliyetçi nasıl olunur, dindar bir insan nasıl olunur diye anlatan medya grubunun şu an patronu olan bir kişi bu iğrençliği yapan kişidir... ...Türkiye’de o tarihlerde hasan yeşildağ’a en çok sahip çıkanlardan biri de eski özel harekat daire başkanı İbrahim Şahin’dir. Susurluk süreci ile ve geçirdiği trafik kazasından sonra gözden düştükten sonra Sayın İbrahim Şahin’i de ne arar ne sorar... ...Hasan yeşildağ’ın sorunlarının hallolması için İbrahim Şahin’in mehmet ağar’a sunum yapması, onun ise dönemin başbakanı Sn. Tansu Çiller’i bilgilendirmesi apayrı bir hikaye (mehmet ağar’ın milli güvenlik konseyini teröre maddi destek sağlayanlara karşı şiddet uygulanması tezini kabul ettirdiği dönemler). Daha önceki videolarımda anlatmıştım, bu da hikayeydi. mehmet ağar’ın kirli geçmişini temizleme operasyonuydu. Basında çokça yer aldı. O dönemin ünlü kumarhaneler sahibi Ali Fevzi Bir’in bazı polisler ve Ali Yeşildağ tarafından fidye amacı ile kaçırılması konusunda Ali abinin (bizim semtimizin insanıdır) şikayeti üzerine Ali Yeşildağ ve o dönemin emniyet amiri olan bir kişi ve başkaca şahıslar önce gözaltına alınıp sonra cezaevine girdiler. hasan yeşildağın benden ricası üzerine de Ali Fevzi Bir ile görüşüp 'Bunlar bir cahillik etmişler lütfen şikayetçi olma' diye ricacı oldum. Aslında tüm kaçırma organizasyonunu yapan hasan yeşildağ’dı. İşin daha rezil yanı hasan yeşildağı Ali Fevzi Bir ile görüştürdüm. O da kardeşim bir hata yapmış lütfen davacı olma rolleri ile kendisiyle görüştü (hep senaryo hep film). AZİZ YILDIRIM'IN YEĞENİNİ KAÇIRMA PLANLARI Bundan da daha rezil olanı ise Aziz Yıldırım’ın yeğeni Süreyya Yalçın’ın şöförü, Ali Yeşildağ’ın tanıdığı devamlı Ulus’taki meşhur o kafeye geliyorlar. hasan yeşildağ bu kişinin kim olduğunu öğrenince 'Bu kızı kaçıralım babası Türkiye’nin en zenginlerinden' diyor. İşin kötü yanı ise Süreyya Yalçın’ın aracını süren şöför arkadaş Süreyya Yalçın’ın annesini dahil o kafeye getirerek bize çok yardımcı oluyorlar diye Ali Yeşildağ ile tanıştırıyor. Ali Yeşildağ’ın bahaneler bulması üzerine Türkiye’de kaçırma işlemi gerçekleşemeyince Süreyya Yalçın tahsiline devam etmek için yanlış hatırlamıyorsam İsviçre veya bir Avrupa ülkesine gidiyor. Bizim hasan yeşildağ’ın iştahı daha çok açılıp kardeşi Ali Yeşildağ’a 'Avrupa’daki adresini bul böylesi daha kolay olur' diyor... ...hasan yeşildağ, bir arkadaşın vasıtası ile bana haber yollayıp ben onun için bunca iyilik yaptım benim adımı neden geçiriyor diye söyleyip Feridun Başkan’ı Ankara’da ziyaret edeceğini söyleyeceksin, hemen akabinde de mehmet ağarları doğu perinçekleri üzerime salıp itibarımı zayıflatmak için gizli organizasyonlar yapacaksın. Ben bu yolları yemem oğlum unuttun mu? Serdengeçtiler her yerde. Gerçi sen profesyonelsin. Süreyya Yalçın’ı kaçırma planları yaparken Sn. Aziz Yıldırım şike kumpasından tutuklanınca onu ziyarete gidip vefalı insan rollerine bürünmeyi de iyi becerirsin. He unutmadan hala daha faili meçhul olan eski hakem Ahmet Çakar’ın vurulması olayını da konuşacağız. Delilleri ile ispatlayacağım. İktidar değişince vallahi cezaevine gireceksiniz hiç şansınız yok. Bütün deliller bende. Yapı Yapının sahibi Zafer Yıldırım’ın babası iflas etmişti. Her gün ulus cafeye gelip garson gibi oturuyordu (senelerce). zeki yeşildağ onun ortağıydı. Gerçi doğru, televizyon kanalları ona verilince görünürde ortaklıktan ayrıldı. Ancak yeşildağ ailesi bu firmanın gizli ortağı (zeki, hasan, Ali Yeşildağ) ’i de Zafer Yıldırım’ın. Diğer ’nin gizli ortağını sonra konuşacağız." Evrensel gazetesi editörünün notu: Yazım hataları kişiye aittir, metnin al��ntılanan kısımları olduğu gibi aktarılmıştır. Read the full article
0 notes
Text
İtalya-Floransa…
Uffizi Galeri dünyadaki en eski ve en ünlü sanat müzelerinden biri. 1581'de açıldı.
Muazzam eserlerin bulunduğu müzeyi yılda yaklaşık 2 milyon kişi ziyaret ediyor.
Üç gün önce…
Bir ziyaretçi Boticelli'nin “Venüs'ün Doğuşu” tablosunu seyrederken kalp krizi geçirdi.
İlk müdahaleyi müzeyi gezen doktor grubu yaptı. Hastaneye kaldırılan turistin sağlık durumunun iyiye gittiği belirtildi.
Batı sanat gündeminde bu haber var…
Kişinin; sanat eserinin güzelliği, ihtişamı, şaşkınlığı karşısında kalp atışlarının hızlanması, başının dönmesi, baygınlık geçirmesi ve halüsinasyon görmesine yol olan psikolojik rahatsızlığa “Stendhal Sendromu” deniyor!
Adını Fransız yazar Stendhal'den (1783-1842) alıyor…
Floransa'da psikiyatrist olarak çalışan Dr. Graziella Magherini, 1989'da yazdığı kitaba “La Sindrome di Stendhal” adını verdi. İsmi koymasının sebebi şuydu…
Yıl, 1817. Stendhal, “Roma, Napoli ve Floransa” adlı gezi kitabında şöyle yazdı: “Santa Croce Bazilikası'ndan çıkarken, kalbin şiddetli çarpıntısı ile yakalandım. (Berlin'de sinirlerin saldırısı olarak adlandırılan aynı semptom.) Hayatın iyi kaynağı benim içimde kurutuldu ve yere düşme korkusuyla yürüdüm…”
Stendhal, Floransa'da sanat karşısında kalp çarpıntısına uğradığını yazarak, psikolojide yeni tanımın doğmasına neden oldu…
Ancak…
Bir olayda “Stendhal” adı geçtiği an, “acaba doğru mu” diye düşünürüm!
Neden mi?
Anlatayım…
Polis korkusu
Genellikle…
Stendhal ülkemizde “Kırmızı ve Siyah” ve “Parma Manastırı” romanlarıyla biliniyor.
“Gerçekçilik” akımının en önemli isimlerinden biri. Ama…
Hayatı yalan! Örneğin…
Gerçek adı, “Henri Beyle” olmasına rağmen sürekli ismini değiştirdi:
“Lois Alexandre Bombet”, Anastasius Serpiere”, “Giorgio Vasari”, “William Crocodile”, “Cêsar Bombet”, “A.L. Feburier”, “Baron Dormant”, “Don Flegme”, “Lules Janin” gibi yüzlercetakma isim kullandı…
Sendroma adını veren gezi kitabını “Stendhal” mahlasını almamışken yazdı. Üstelik yazdıklarının dörtte üçü diğer yazarlardan kopyaydı…
Sadece ismi değil; hayatı kurguydu! Örneğin…
“Parma Manastırı” önsözünde romanı Paris'in bin iki yüz mil uzağında 1830'da yazdığını belirtti. Gerçeği, Paris'in merkezinde 1839'da yazdığıydı!
Wagram, Aspern, Eylau'daki savaşlara katıldığını yazdı ama doğru değildi! O tarihte Paris'te oturuyordu.
Bir yazısında Napolyon ile uzun ve derin sohbet ettiğini anlattı; bir yazısında “Napolyon benim gibi delilerle sohbet etmez” diye yazdı.
Yazmakla bitmez yalanları-kurguları…
Kimine göre polis korkusundan böyle yaptı:
Babası Milanolu olan Stendhal… Fransa, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Rusya, Brezilya, Uruguay gibi ülkelerdeki devrimci grupları (ve bizim İttihat ve Terakki'yi) etkileyen –yarı masonik- gizli “Carbonaro” örgütü mensubuydu!
Peki, bu doğru mu? Bilinmez. Ama. Prenses ile Carbonaro mensubu devrimcinin aşkını konu alan (ki 1961'de film oldu) “Vanina Vanini” adlı hikâyeyi yazdığı gerçek.
Yani…
Özel hayat
Stendhal…
Sadece mektuplarında değil…
Sadece sohbetlerinde değil…
Sadece resmi belgelerde değil…
“Henry Brulard'ın Hayatı” gibi otobiyografik eserlerinde de hayatını yalan üzerine inşa etti. Oysa… Parayı, makamı ve sabun köpüğü olarak gördüğü şöhreti önemsemedi; hiç hırsı olmadı. Buna sahip olanları küçümserdi. O halde “derdi” neydi?
“Je serai compris vers 1900” diye yazdı; “1900'lü yıllarda anlaşılacağım.” Anlaşıldı mı?
Stefan Zweig 1928 yılında şöyle yazdı:
“Stendhal kadar yalan söyleyen ve dünyayı ondan daha tutkulu bir şekilde kandıran pek az insan vardır; ama gerçeği ondan daha iyi ve derin anlatanların da çok olduğu söylenemez.”
Stendhal çağını aşmış keskin zekaya sahip bir yazardı. Dehaydı…
Zamanından çok önce gören psikolog göze sahipti. Edebiyat eleştirisine bilimsel yaklaşım kazandıran Hippolyte Taine, Stendhal'in roman karakterlerinin birer psikolojik portre olduğunu belirtti…
Emile Zola'ya göre Stedhal “psikolog” idi. Nietzche, Stendhal'i “Fransa'nın son büyük psikoloğu” ilan etti.
İnsan ruhunu en iyi anlatan yazarların başında gelen Dostoyevski, “Stendhal'i keşfetmek hayatımın en güzel kazası” dedi. Sahi, Kırmızı ve Siyah romanındaki “Julien Sorel” olmasaydı,Suç ve Ceza'daki “Raskolnikov” olur muydu?
Uzatmayayım…
Psikolojide “Stendhal Sendromu” kavramına yol açan Stendhal, o gün kalp çarpıntısı yaşadı mı bilinmez! Ancak, eserleriyle modern psikolojinin doğmasına neden olduğu bir gerçek. Sendroma isminin verilmesi bu sebeple bile doğru karar…
Yazıdan çıkan sonuç şudur:
Yazarların-sanatçıların özel hayatlarıyla değil, yapıtlarıyla ilgilenmek şart! Bu sebeple…
Kırmızı ve Siyah hâlâ canlı…
Parma Manastırı hâlâ büyük eser…
Ve gerçek sadece bu…
1 note
·
View note