#son hıçkırık
Explore tagged Tumblr posts
Text
Son Hıçkırık (1971)
3 notes
·
View notes
Text
Nette tanışan iki genç arkadaş olurlar. zaman içinde sıkı bir dostluğa dönüşen beraberliklerini zedelememek için hiçbir zaman birbirlerini görmemeğe, fiziki özelliklerinden bahsetmemeye karar verirler.
ısimlerin, şekillerin olmadığı sadece ruhların derinliklerinden gelen en samimi duyguların dile getirildiği zaman ve mekan uns...urları...ndan soyutlanmış bir birliktelik içinde sürer dostlukları.
ve bir gün bakarlar ki birbirlerini tamamlayan iki varlık olmuşlar. yazışmadıkları gün hatta saat olmamaya başlamışlar. adeta nefes alış gibi doğal bir bütünleşme, isim takamadıkları bir aşk gelişmiş içlerinde. tüm beşeri sıfatlardan sıyrılmış, bambaşka bir halmiş bu.
aradan geçen zaman zarfında, artık kesinlikle birbirlerinden asla kopamayacaklarına inandıkları gün; tanışmaya ve evlenmeye karar vermişler.
ve ikisinin de çok iyi bildikleri bir kentin çok iyi tanıdıkları bir sahilinde buluşmak üzere anlaşmışlar.
hanımın elinde kırmızı güller ve dudaklarında sevgi dolu bir gülümseme olacakmış. erkek ise hiçbir alamet taşımayacakmış.
nihayet beklenen gün gelmiş. genç erkek sözleştikleri yere yaklaştıkça kalbi duracak gibi oluyormuş. ışler biraz değişmeye başlamış kalbinde. ya çok çirkin bir kadınsa sevdiceği, ya kör, topal ya da .....ise. biraz hata yaptığını düşünür gibi olmuş ama çabuk savmış bu kendine ve aşkına yakışmayan düşünceleri zihninden.
Karşıda elinde bir gül tutan ve sağa ,sola bakınan hanımı görmüş. İçi hop etmiş fakat dudaklarında beliren düş kırıklığını biraz olsun giderebilmek için bir, iki derin nefes almış ve son derece kararlı adımlarla hanımın yanına yaklaşmış.
annesi yaşında hatta daha da yaşlı, saçları pamuk gibi bembeyaz, yüzü yaşadığı yılların derin izleri ile buruşmuş fakat dudaklarında güzel bir o kadar da şaşkın bir tebessümle kendine doğru yaklaşan genç erkeğe bakıyormuş. gözleri bin bir soru ile kıpırdıyor, yorgun gözkapakları arada bir feri kaçmış gözbebeklerini uzaklara yönlendiriyor ama yaşlı kadın gözlerini genç erkeğin bakışlarına kilitlemeye çalışıyormuş.
zihninde çeşit, çeşit zıt fikirlerin koşuştuğu genç adam bir, iki yutkundu ve gücünün son raddesindeki bir hıçkırıkla,
"merhaba aşkım. nasılsın." dedi.
kadere teslim olmuştu. söz vermişti. biliyordu her şey olabilirdi. bir an gözlerini kapadı ve yazışmalarını hatırlamaya çalıştı. onca duygu dolu kelimeler, sevda yüklü vaatler, parlak gelecekler nasıl olmuştu da bu yaşı geçmiş hatunun kaleminden dökülebilmişti. bir türlü inanamıyordu fakat gerçek gün gibi ortadaydı.
yaşlı kadının elinde tuttuğu kırmızı güller aldı ve tarif edilemeyen bir duyguyla onları öptü. sonra elini uzattı ve,
"hadi kalkmana yardım edeyim aşkım. buradan uzaklaşalım. " dedi.
olanları anlamsız gözlerle seyreden yaşlı kadın dudaklarını araladı ve,
"ey oğul, ben yıllardır bu kelimeyi unutmuş anan belki ninen yaşta bir kadınım. neler oluyor anlayamadım ama o gülleri elimden niye aldın. onları bana şu ilerde oturan genç kız verdi. birini bekliyormuş, burada buluşacaklarmış. gelirse benim tarafımdan bu gülleri ona verir misin demişti. ben de o genci bekliyordum. yoksa o sen misin?"
genç adam bir an soluksuz kaldı, boğazında düğümlenen hıçkırık ve karmakarışık duygularla yaşlı kadının işaret ettiği yöne baktı. bir çift sevgi ve minnettarlıkla parlayan yeşil göz kendisine gülümsüyordu. telaşla yaşlı kadının ellerini öptü ve gülleri ona tekrar vererek işaret edilen tarafa koşmaya başladı. genç kız da ayağa kalkmış onu bekliyordu.
"seni izledim. şayet gülleri almayıp geri dönseydin sessizce buradan uzaklaşacaktım. seni doğru tanımışım aşkım.
İŞTE GERÇEK AŞKIN ANLAMI BUYDU ❤️
14 notes
·
View notes
Text
AŞIKLARIN ÖLÜMÜ
Yatağımız olacak,hafif kokuyla dolu,
Divanımız olacak,bir mezar gibi derin;
Bizim için açılmış,en güzel iklimlerin
O garip çiçekleri süsliyecek konsolu.
Son sıcaklıklarını sarfedecek hovarda,
Birer ulu meşale olacak kalblerimiz;
Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
İkimizin ruhunda,o ikiz aynalarda.
Pembe,lâhuti* mavi bir akşam saatinde,
Veda'la dolu,uzun bir hıçkırık halinde
Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;
Nihayet kapıları biraz aralıyarak,
Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri.
*Lâhuti: İlahi,Rabbani.
Charles BAUDELAIRE
#aşıkların ölümü#charles baudelaire#birer ulu meşale olacak kalplerimiz#divanımız olacak bir mezar gibi derin#yalnız'ın ölümü#şiir#gece#yalnızlık#edebiyat#falan#Sabahattin Eyüboğlu
6 notes
·
View notes
Text
Âşıkların Ölümü
Yatağımız olacak, hafif kokuyla dolu, Divanımız olacak, bir mezar gibi derin; Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin O garip çiçekleri süsleyecek konsolu. Son sıcaklıklarını sarf edecek hovarda, Birer ulu meşale olacak kalplerimiz; Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda. Pembe, lâhuti* mavi bir akşam saatinde, Veda’la dolu, uzun bir hıçkırık halinde Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri; Nihayet kapıları biraz aralıyarak, Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri.
Charles Baudelaire
5 notes
·
View notes
Text
Anneanne ve dedeme, birlikte dinlediğimiz güzel müziklerden birisini armağan edip uyumaya gidiyorum…
6 notes
·
View notes
Text
Sensizliğin Uydusu
Faytona biniyor gidişin ve el sallıyor Büyükada. Saçlarını kestiriyor yanlış kule; adı ise sözde kız kulesi… Her şey yanlışlığa çarpıyor özde güzel sen, hikayeden ayrılınca. Bak! Yine saat gecemi çarpıyor, yine sabaha dönüm noktasını fişeklemek üzere kader. Ama ben böyle düşünceler içinde sensiz uyuyamam. Absürt komedisini yazarım aşkın, haykırışlarımı hıçkırık sanan komşular; uyanınca şarjını bitirirler sensiz firketeli yaşamımın. Kendimi dikiyorum tavanın yaramazlığına, avize sallanırken bile senin kafanda bitirmek istiyorum gövdesiz savunmasızlığımı. Dikende bir sen hikayesi var, batarken kalbime; gemi battı sanıyorlar.
Paparazi sönüşlerisin gelgitlerimin. Bir sana haber oluyor, bir sende kocaman harflerle unutulan oluyorum. Hem de hiç unutamadan. “Ne yazıyorsun?” diye soruyorlar; yaralıya ne için pansuman yaptığı sorulur mu? İmalı imasız nefret ettiriyorlar kalbimden. Kendimi balkonda görsem atlayacak mıyım diye şüpheye düşünüyorum; bir başkasıyım, bir de öteki ben.
Gafil avlanan umutsuzluğum ve kızgınlığımın borçlanarak icraya verilmiş sicilime işlenen dosyasısın. Ayrılığı sivrisineğin beni ısırdığı yerimden kanımın son damlasına kadar namus belasından ödetmek istiyorlar.
Ne kadar sen varsa kalbimde, gelip alsınlar. Hepsiyle uğraşamam. Elimde avucumda kalbimde çokken hâlâ bende fukara bir aşksan geçinemem sendeki yalnızlığımla. Gelip alsınlar. Bir başka kıza versinler. Kalp töresi kan akıtmadan durdursun aşk paratonerini. Dünya, sensizliğin uydusudur artık. Dönmesin başım gibi…
Dilara AKSOY
14 notes
·
View notes
Note
Başıma gelen.. dün gece hıçkırık tuttu asla uyuyamıyorum. Sonra senin dediğin şey aklıma geldi kalktım mutfağa küp şeker aldım yutucam... su aldım bir bardak nasıl yutucağımı bilemedim sonra yarısını yutim bari bu brnim boğazımdan geçmez dedim. Suyla beraber hap gibi yutmaya çalışırken boğaxıma takıldı!!! Ölüyordum amkk suyu fışkırttım şeker hala boğazımda takılı kaldı en son öksüre öksüre çıkardım:(( az kaldın ölüyordum boğularak aq dedim ki herhalde hıçkırığı öldürerek geçiriyormuş bu yöntem
Geçti ama hıçkırığım(o can havliyle)
oANSISKSNSOAJSXOS kul sekeri yutmayacaksin ki butun halde... cigenip tukurugunle yumusattiktan sonra kayiyo zaten
4 notes
·
View notes
Text
selamın aleyküm diye bir selam verip başlayım ben konuya baya uzun zamandır buralarda değilim muhtemelen iki üç kişi anca fark etmiştir ya da etmemiştir bilmiyorum derdim de bu değil zaten gecenin güzel aydınlığında ben geldim buralara yine ucu kırılmış kalemim ve son bir kaç damla kalmış mürekkebimle. Fark ettim de kız kardeşim bana yansıtmamaya çalıştığı kadar dağınıkmış farklı hisler tadıyormuş ve ben üstü kapalı biliyormuşum ah bu mesafeler tabi ki aramız açılmadı bunun için sevinecek bir sürü insan var tahmin edebiliyorum ama henüz bu sevinci hak etmiyorsunuz arkadaşlar dknknskndkn neyse çok özledim ve gıkım çıkmıyor kimse de demiyor ki ya noir sen nasıl ayakta durabiliyorsun onca şey yaşıyorsun da neden ağzından bir tek kelime bile çıkmıyor neden avazın çıktığı kadar susuyorsun* nasıl tek bir hıçkırık bile kaçmıyor düğüm düğüm olan boğazından nasıl sesin, dizlerin titremiyor kimseden bunları demesini de beklemiyorum yanlış anlaşılmasın aq kimsenin vicdanına ihtiyacım yok zaten de ne biliyim Beyza sormadan anlardı gelir sarılır saçlarımdan öperdi en kötü delicesine gıdıklar ellerim titrerken tutardı biliyor musun Beyza ben bu kış hiç üşümediğim kadar üşüyorum herkes zayıfladın diye diyor ben Beyza yok diye diyorum. ben ne fark ettim biliyor musun senin ellerin üşümesin diye ben her kış üşümemi kontrol altına alıp vücut sıcaklığımı sabit tutmayı öğrenmişim ve hep sana sarılıp seni ısıtmaya çalışmışım. içim çok dolu çok ama çok dolu ne ağlıyorum ne konuşuyorum bakıyorum sadece Yiğit yerini asla tutamaz ama fark ediyor gözlerimin dolduğunu kalbimin sıkıştığını ne düşündüğümü ne hissettiğimi ve bir şey soruyor "iyi misin?" değilim amına koyim diyip yere çöküp ağlayamıyorum iyiym diyorum sadece iyiyim o da bari yalan olduğunu çaktirma diyor gülüp geçiyoruz bu mesafeler beni çok yoruyor çok korkutuyor içim parça parça Beyza bize uhu lazım bir de sen gelip yapıştırman lazım gelip silmen lazım benim gelip seni görmem lazım çok yorgunum ve bu yorgunluk bana fazla neyse sen yağmuru çok seven küçücük şeyim 4 450 kilometrelere rağmen kalbime dokunduğun için teşekkür ederim yarana tuz basmak değil dağlamak isterdim acısı geçsin diye ama sen ateşten korkarsın kıyamam acır canın kızgın demiri kendime tuzu da yaralarına basayım ki mikrop kapmasın aq etraf pislik dolu püüüü seni seviyorum... @catchifyoucan
7 notes
·
View notes
Text
Ağzından akan kanı silemeyecek kadar yorgun düşmüştü. Elleri ayakları aldığı sert darbelerden dolayı titremeye ve uyuşmaya başlamıştı.
"Ya ben senin için kaç lira döktüm lan ahlaksız!" adam son gelen bir sinirle kadının karnına sertçe tekme attı. Acıyla inledi Sultan, dudaklarından çığlıklar feragat etti. Haykırışlarının arasında net duyulacak tek kelime "Yavrum!" olmuştu. Genç adam duydukları ile geriledi. Başta anlamadı. Sultan hıçkırıklar içinde sayıklamaya devam etti. "Anne, balam affet koruyamadım seni." dedi. Hıçkırıklar arasında ağlamaya devam etti.
Genç adamın suratına doğru yavaşça gözlerini çevirdi. Onun afallamış ve şaşkın suratını görür görmez tükürürcesine konuşmaya başladı. "Allah'ın belası, ahlaksız herif! Bebemden ne istedin, doğmamış sabiden ne istedin?" dudaklarından çıkan küçük hıçkırık ile devam etti "Allah seni yok etsin. Yavrumu geri ver bana n'olur? Balamı ver bana!" çığlıklar içinde haykırmaya devam ederken yorgun bedeni sessizce kendini uykuya teslim etti.
Karmaşıklık, korku, öfke... Genç adam sadece bunları hissedebiliyorum. Katildi. Kendi bebeğini öldürmüştü.
2 notes
·
View notes
Text
İçimde hüzün var bugün..
Bugün bir başka yorgunum..
Yüreğime çökmüş hasretin..
Ömrümün üstüne yağıyor..
Umudun rengi solmuş..
Üstüne düşmüş ayrılığın..
Altında kalmış son yaşananlar.
Sensiz kalmış ruhum..
Bedenimde çoktan terketmiş..
Artık bakmıyorum öyle uzun,uzun yollara..
Hevesim çoktan kırılmış..
Kulağım da o son sözün ..
Dudağımda haps olmuş kelimeler..
Takılıp kalmış boğazıma hıçkırık..
Bir iki damla gözyaşı,
süzülmüş göz pınarlarımdan yanağıma..
Yüreğime çökmüş hasretin..
Sensizim sensiz..
#bulut
HUZURDOLU AKŞAMLAR..
3 notes
·
View notes
Text
Affetmek
Bir hıçkırık gibi düğümlenir kalpte,
Affetmenin yükü, ağırdır bazen.
Geceyi yırtan bir çığlık gibi,
Sessizliğin içinden yankılanır izler.
Her yara, bir hatıra bırakır geride,
Kanı durur ama izi hep kalır.
Peki, nasıl el uzatır insan,
Kendi içindeki o keskin bıçağa?
Zaman, ilacım derler hep,
Ama zaman yalnızca üzerini örter.
Affetmek, o örtüyü kaldırmaktır,
Gözlerinin içine bakarak acının.
Kırılan bir kalbin sesini duydun mu hiç?
Bir ağaç kökünden sökülür gibi,
Toprağına tutunur, direnir,
Ama sonunda pes eder, susar.
Affetmek, o sessizlikte filizlenmektir,
Büyümektir, yeniden doğmaktır.
Elini uzatmaktır geçmişe,
"Tamam," demektir, "Bitsin artık bu yük."
Affetmek, sadece başkası için değil,
Kendi kalbini özgür bırakmaktır.
Çünkü bilir insan, her bağışlama,
Biraz da kendini sevmektir aslında.
Ve gözyaşları süzülürken yüzünden,
Bir ağırlık kalkar, hafiflersin.
Affetmek, son değil bir başlangıçtır,
Kendi hikâyene yeniden sarılmaktır.
#kitap alintilari#kitaplar#spotify#music#fashion#education#design#books & libraries#affetmek#aşk acıtır#aşka dair#aşk ile
1 note
·
View note
Text
19- ertem eğilmez (1929-1989),
türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden biridir ve özellikle komedi türündeki yapımlarıyla tanınır. eğilmez, hababam sınıfı (1975), şabanoğlu şaban (1977) ve kızım ve ben (1981) gibi türk sinemasının kült filmleriyle geniş bir izleyici kitlesine ulaşmıştır.
öne çıkan filmleri:
arabesk - namuslu - banker bilo- süt kardeşler- salak milyoner/ sev kardeşim
1. hababam sınıfı (1975): rıfat ilgaz'ın aynı adlı eserinden uyarlanan bu film, ertem eğilmez'in en bilinen yapımlarından biridir. öğrencilerin yaramazlıkları ve öğretmenlerle olan ilişkilerini komik bir şekilde işler. film, türk sinemasında klasikleşmiş bir yapımdır ve birçok devam filmi de yapılmıştır.
2. süt kardeşler (1976): yine bir komedi filmi olan süt kardeşler, türk sinemasının en çok bilinen ve izlenen yapımlarından biridir. film, yanlış anlaşılmalar ve komik olaylar etrafında döner.
3-mavi boncuk (1976): mavi boncuk, türk sinemasının önemli komedi yapımlarından biridir. film, müzikle ilgili olayları ve karakterlerin yaşadığı komik durumları işler.
4- neşeli günler (1978)
bir aile komedisi olan neşeli günler, türk sinemasının en sevilen yapımlarından biridir. aile içindeki ilişkiler ve eğlenceli olaylar, eğilmez'in mizahi bakış açısıyla işlenir. film, birçok jenerasyonun beğenisini kazanmış ve zamanla kült bir hale gelmiştir.
5- kibar feyzo (1978)
bu film, türk sinemasının en önemli komedi klasikleri arasında yer alır. film, köydeki zengin bir ailenin kızını sevdiği halde, köy ağasıyla olan ilişkisi nedeniyle bu sevdanın önüne engeller çıkan feyzo'nun hikayesini anlatır. cem yılmaz gibi günümüz komedyenlerinin de bu filmden ilham aldıkları sıkça dile getirilmiştir.
6- şabanoğlu şaban (1977)
şabanoğlu şaban, türk sinemasında komedi türündeki en popüler filmlerden biridir. şaban karakterinin, komik bir şekilde başına gelen olaylarla yaşadığı maceralar anlatılır.
ertem eğilmez'in sinemasındaki toplumsal temalar, günlük yaşamı yansıtan ve mizahi bakış açıları hala günümüzde geniş bir izleyici kitlesi tarafından takdir edilmektedir.
ertem eğilmez'in filmleri, halkın günlük yaşamını mizahi bir biçimde ele alır ve hem dram hem de komedi unsurlarını başarılı bir şekilde harmanlar. bu filmler, türk sinemasında hem dönemin halk kültürünü hem de toplumsal eleştiriyi eğlenceli bir şekilde yansıtan önemli yapımlar olarak kalmıştır.
ertem eğilmez, özellikle türk halkının değerlerine ve günlük yaşamına dair duyarlı ve mizahi bir bakış açısı sunarak, dönemin popüler kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur. filmleri, türk sinemasında önemli bir yere sahiptir ve hala izlenmeye devam etmektedir.
tam film listesi ;
arabesk (film)
aşık oldum
banker bilo
ben bir sokak kadınıyım
beyoğlu güzeli (film, 1971)
bir millet uyanıyor (film, 1966)
canım kardeşim
fatoş'un fendi tayfur'u yendi
gülen gözler
hababam sınıfı (film)
hababam sınıfı güle güle
hababam sınıfı sınıfta kaldı (film)
hababam sınıfı uyanıyor (film)
ingiliz kemal (film, 1968)
kalbimin efendisi
köyden indim şehire
küçük hanımefendi (film, 1970)
mavi boncuk (film, 1974)
namuslu
oh olsun (film)
ölünceye kadar
öyle olsun
salak milyoner
senede bir gün (film, 1971)
sev kardeşim (film)
sevemez kimse seni
son hıçkırık
sürtüğün kızı
sürtük (film, 1965)
sürtük (film, 1970)
süt kardeşler
şaban oğlu şaban
tatlı dillim
yalancı yarim (film)
yaşlı gözler
1 note
·
View note
Text
Bölüm 76: Nihayetinde Delikanlı Qi bir kadın
Nangong Jingnu bu sefer Qi Yan'a eziyet edemeyecek kadar sarhoştu. Araca bindiği gibi uyuyakalmıştı.
Qi Yan onu at arabasından aldı, ardından da ana yatak odasına taşıdı.
Battaniyeyi Nangong Jingnu'nun üzerine çekti. Kızarmış yanaklarına ve memnuniyetsizlikle çatılmış kaşlarına bakarken, bir anlığına dalmıştı.
Xiao-Die hâlâ hayatta olsaydı, o da bu yaşlarda olacaktı.
Qi Yan Jiya'yı gördüğünde, bir şeyi geç de olsa anlamıştı.
Çimenli Ovaların lideri neden onun ismini vurguluyordu?
Agula geçmişte Jiya'nın anlattığı kadar olağanüstü biri değildi. Hatta tam tersiydi, annesi Wei Krallığı'ndan olduğu için kabile içindeki saygınlığı yüksek değildi.
Başkalarının saygı duymasına neden olacak tek yeteneği de atlarla iletişim kurabilmesi olabilirdi.
Jiya'nın böyle bir açıklama yapmaya cüret edebilmesi muhtemelen Çimenli Ovalar halkının üçte ikisinin Wei Krallığı tarafından diri diri gömülmesi yüzündendi. Artık Agula'nın geçmişine dair bir iz bulunamazdı.
Eğer Çimenli Ovalardan belirli bir kişi Chengli kabilesi üzerinden seferberlik ilan etmek istiyorsa, Agula'nın babasının adını seçmeliydi. Fakat bunun yerine sekiz yaşındaki kayıp Prensi seçmişti...
Bunun bir tek sebebi olabilirdi.
Bu insan gerçek Qiyan Agula'ya ulaşabilmek için bu yolu kullanıyordu!
Bunu kim yapardı? Cevabı bulmak için büyük resme bakmak yeterliydi...
Bunca yılın ardından, ailesinden başka onu hâlâ kim düşünüyor olabilirdi ki?
Bayin, demek hayattasın...
Qi Yan yalnız başına yan yatak odasına geldi. Cübbesini çıkardı, ardından küvete girdi. Göğsündeki canlı gibi duran kurt kralı dövmesine dokunduğunda, gözlerinin kenarları ıslanmıştı.
On bir yıldır, canını riske atarak bu son işaretten kurtulmayı reddetmişti. Çünkü, aslında olması imkansız bir şeyi umuyordu.
Bayin hâlâ hayattaydı. Jiya da ortaya çıkmıştı. Çimenli Ovaların genç nesli birbiri ardına kendini gösteriyordu, o zaman...
Küçük kız kardeşi de dünyanın bir köşesinde hayata tutunmuş muydu?
Bayin, göğün altındaki herkesin bunu bilmesini sağlamıştı. Kız kardeşi de duymuş muydu?
Ayrılmak zorunda kaldıklarında, Xiao-Die yalnızca beş yaşındaydı.
Qi Yan Xiao-Die'in bu kadar çok zaman geçtikten sonra gege'sinin nasıl göründüğünü unutmuş olacağından korkuyordu. Sadece Qiyan ailesinde nesilden nesle aktarılan bu dövme birbirlerini tanımalarını sağlayabilirdi.
Qi Yan alnını küvetin duvarına yaslarken iri gözyaşı damlaları birbiri ardına damlıyordu. Tahtadan yapılmış fıçının içindeki sıcak suyla karışıyor ve şekillerini kaybediyorlardı.
On bir yıldır hep Xiao-Die ve Bayin'in hayatta olduğunu ummuştu. Fakat bu umut fazlasıyla belirsizdi, o kadar ki Qi Yan bu duyguyla yüzleşmeye cesaret edemiyordu.
Öyle belirsizdi ki Wei Krallığı'ndan olanların Çimenli Ovalardan kalan savaş esirlerine nasıl bir muamelede bulunduğunu gördüğünde, acımasızca onların çoktan ölmüş olmasını dilemişti.
Qi Yan iki küçük çocuğun savaş esiri olduğunda nasıl bir hayatla karşı karşıya kalmak zorunda olacağını hayal bile edemiyordu.
Birilerinin isyan başlatmak için "Qiyan Agula" ismini kullandığını duyduğunda, Qi Yan o kişinin Bayin olabileceği ihtimalini içgüdüsel olarak reddetmişti.
Parçalara ayrılan umutlarından kalan çaresizliği kaldıramayacağından korkuyordu.
Karanlıkta çok uzun süre kalmıştı. Bir ışık huzmesi görse bile bunu kabul etmeye cesaret edemiyordu.
Qi Yan havluyu alarak ağzını örttü, fakat yine de kesik kesik hıçkırık sesleri duyuluyordu.
Jiya'nın belirmesi onu gerçekten korkutmuştu.
Bu kadar çabuk yakalanacağını hiç düşünmemişti. Ölmekten korkmuyordu. Sadece, katlandığı onca zorluğun ardından on yıl boyunca planını kurduğu yolun kesileceğinden korkuyordu.
Qi Yan en son ağladığı zamanın başkent sınavı sonuçlarının yollandığı gün olduğunu hâlâ hatırlıyordu.
O gün özel olarak iki kâse en iyi annesinin hazırladığı buğday unundan yapılmış erişte pişirmişti. Ardından, yedikten sonra gizlice kendine şunu fısıldamıştı: Bayin ve Xiao-Die çoktan öldü...
Bunun son kez ağlayışı olacağına dair yemin bile etmişti. Artık önündeki yolda güçsüz olma gibi bir lüksü olmayacaktı.
Ama, yine ağlıyordu.
Qi Yan kendi bedenine sarıldı. Üzerinden buhar süzülen sıcak suya iyice girdi, fakat hâlâ üşüyordu. Bu, kalbinden yayılan bir soğukluktu.
Ziyafette olanları atlatamıyordu. Her hatırladığında kontrol edilemez bir şekilde titriyordu.
Lakin, huzursuzluğunu kimseyle paylaşamazdı. Onu sakinleştirecek hiç kimse yoktu.
Tek yapabileceği sıcak suya gömülmek, kendi titreyen bedenine sarılmak ve ses çıkarmadan ağlamaktı.
Qi Yan diye biri hiç var olmamıştı. Onun adı, Qiyan Agula'ydı.
O; erkek kimliğine bürünmekten başka şansı olmamış, on dokuz yıldır da bundan kurtulamamış bir kadındı.
Korkabilirdi, çaresiz hissedebilirdi ve ağlayabilirdi.
Hiçbir zaman dünyanın en dahi insanı olmamıştı. Hatta biraz "ahmak" denebilecek biriydi.
... ...
Qi Yan temiz bir kıyafet takımı giydi. Bir makas buldu ve eski kıyafetlerini keserek parçaladı. Makası bıraktı, ardından lime lime olmuş kumaşı umarsızca yere attı.
Nangong Lie'nin dokunuşları Qi Yan'ı iğrendiriyordu. O yılan ve akrepleri andıran adamın zaman zaman yanında belirmesi iyi bir şey değildi.
Qi Yan uzunca bir süre masada oturdu, ardından başını çevirerek düzgün haldeki yatağa baktıktan sonra ayağa kalktı ve oradan çıktı.
Sesi duyan Xiahe yan odadan çıkmıştı. Onu, "Lord Fuma nereye gidiyor?" diyerek karşıladı.
"Ekselansları için biraz endişeliyim. Xiahe jiejie zahmet ederek bana oraya kadar eşlik edebilir mi?"
"Anlaşıldı."
Xiahe Qi Yan'ın yanında yürürken feneri oldukça aşağıda tutuyordu.
Ekselansları, Lord Fuma'nın geceleri görmediğini belirtmişti. Gece ona yardım ederken saygı kurallarına katı bir şekilde bağlı olmaya gerek yoktu. Lord Fuma'nın yanında fener tutabilir ve gerekirse yürürken onu destekleyebilirdi.
Gökyüzünün ortasında ay tek başına asılıydı, çevresindeki yıldızların bir miktar sönük kalmasına neden oluyordu.
Gece Zhenzhen Prenses malikanesinin etrafındaki sokaklarda devriye gezen korumalar vardı, bu yüzden de her yer çok sessizdi.
Mantığı ona kendi yatak odasına dönmesini söylüyordu, fakat ayakları ileri doğru adım atmaya devam etti.
Qiuju, Qi Yan'ın oradan ayrıldıktan sonra geri geldiğini gördüğünde son derece şaşırmıştı, "Lord Fuma'ya selamlar."
Qi Yan bir an sessiz kaldı, ardından uzlaşmacı bir tonda, "Qiuju jiejie, bu gece ana yatak odasında kalmak istiyorum. Bu seferlik bir istisna yapabilir misin?" diye sordu.
Qiuju biraz sıkıntılı hissediyordu. Qi Yan sessiz bir iç çekti, "Sorun değil. Geri dönsem daha iyi olacak."
"Lord Fuma, lütfen bekleyin!"
Qiuju dişlerini bir miktar sıktırdı, "Lord Fuma, lütfen ertesi sabah Ekselanslarını bilgilendirin."
"Elbette, Qiuju jiejie'ye çok teşekkürler."
Qiuju kırmızı feneri yakarak odanın girişinin üstüne astı. Böyle yapmaya cesaret edebilmesinin sebebi, Ekselanslarının Lord Fuma'ya karşı olan hislerini sezmesiydi.
Hizmetçilerin efendileri adına karar verme gibi bir hakkı yoktu. Fakat, yine de efendilerinin düşüncelerini anlayarak ceza alma pahasına duruma göre hareket etmelilerdi.
Chuntao'nun bunu yapmayı öğrenememesi büyük şanssızlıktı, işte bu yüzden akıbeti öyle olmuştu...
Qiuju eski dostunu hatırladığında biraz kederlendi. Saygılarını sunduktan sonra izin istedi.
Qi Yan ışıkları üfleyerek söndürdü, ardından Nangong Jingnu'nun yanına uzandı.
Çok derin bir uykudaydı, nefes alışları düzenliydi. Hava oldukça tatlı bir şarap kokusuyla dolmuştu.
İkisi de aynı şarabın kokusu olmasına rağmen, Nangong Lie'den geldiğinde Qi Yan'ı iğrendirirken Nangong Jingnu'dan geldiğinde onu rahatlatıyordu.
Qi Yan sessizce, "Ekselansları?" diyerek seslendi.
Cevap yoktu. Başını çevirip bir süre baktıktan sonra bedenini biraz Nangong Jingnu'nun tarafına yaklaştırdı.
Bunu birkaç kez tekrarladıktan sonra, onu kollarının arasına aldı.
Qi Yan bundan tatmin olarak bir iç geçirdi. Vücudunun sıcaklığını ve nefes alışlarını duyduğunda kalbinde varlığını sürdüren dehşet ve huzursuzluk nihayet biraz rahatlamıştı...
Birden kendini çok acınası hissetti: Nangong Jingnu'nun ailesini öldürerek mahvetmek için komplo kurmasına rağmen huzursuz kalbini rahatlatmak için de onu kullanıyordu.
Fakat Qi Yan gerçekten çok yorgundu, daha derin düşünmek için yeterli enerjisi kalmamıştı. Nangong Jingnu'yu kollarında tutarak gözlerini kapattı.
Nangong Jingnu'nun benzersiz bir yapısı vardı, içmeyi seviyordu, fakat alkole olan dayanıklılığı düşüktü. Ve eğer çok fazla içtiyse ters etki yaparak erken uyanırdı. Uyandıktan sonra tekrar uykuya daldığında, kesinlikle tamamen kendine gelmiş şekilde uyanırdı.
Gün ışığı doğudan azıcık göründüğü gibi, Nangong Jingnu gözlerini açtı.
Qi Yan'ın kendisine çok yakın olduğunu gördüğünde bu durumun gerçekliğinden şüphe ederek gözlerini kırpıştırdı. Olan şeyi anladığındaysa kalp atışları hızlanmıştı.
Aynı pozisyonda kaldı, kıpırdamaya cesaret edemiyordu. Nefes alışları bile yavaşlamıştı.
Yavaşça başını çevirerek kontrol etti, o hâlâ aynı yerde yatıyordu. O zaman, kendi isteğiyle "yapışan" kişi Qi Yan mıydı?
Bu noktaya kadar düşünen Nangong Jingnu'nun yüzünde parlak bir gülümseme belirdi.
Bakışları Qi Yan'ın siyah kaşlarından uzun ve gür kirpiklerine kaydı. Sol yanağındaki rengi belirsizleşmesine rağmen hâlâ insanı aynı derecede şaşırtan yara izini gördüğünde, bakışları daha da nazikleşti.
Böylesine zayıf ve sıhhatsiz bir bilgin olmasına rağmen çileden çıkmış bir Yuhuacong atının önünde gösterdiği cesaret ile soğukkanlılık, ondan daha güçlü çoğu kimseyi aşardı.
Bu yara izinin kendisini koruması yüzünden kaldığını düşündüğünde, Nangong Jingnu'nun kalbi tamamıyla yumuşadı. Gözleri Qi Yan'ın yüzüne takılı kalmıştı.
Ansızın Qi Yan'ın kulak memesinde ufak bir deliğin olduğunu görünce bedeni gerildi!
Bu... sadece kadınlara açılan bir delik değil miydi?
Nangong Jingnu'nun parmak uçları buz kesildi, bu insanın... bir kadın olmasına imkan yoktu! Bedenini önceden görmüştü...
Yanlış gördüğünden korkan Nangong Jingnu Qi Yan'ın delik açılmış kulağına baktı. Tereddüt ederek Qi Yan'ın göğsüne bastırdı, ardından kavramaya çalıştı. Dümdüzdü.
Nangong Jingnu derin bir nefes verdi, fakat hâlâ emin değildi.
Bu kavrayış Qi Yan'ı şaşırtarak uyandırmıştı.
Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey Nangong Jingnu'nun karmaşık yüz ifadesi oldu. Elleri de göğsüne bastırıyor ve... biraz sıktırıyordu?
Qi Yan'ın kalbi sıkıştı, belirli tuhaf bir his duymaya başlamıştı. Oldukça uykulu bir tonda, "Ekselansları?" diyerek seslendi.
Nangong Jingnu, "Ah!" diye ciyaklayarak ellerini çekti.
"Ekselansları, ne yapıyorsunuz?"
Nangong Jingnu'nun ince yüzü kıpkırmızı kesildi. Suç üstü yakalanacağı asla aklına gelmezdi!
Qi Yan onu taciz ettiğini düşünmezdi, değil mi?! Bunu nasıl açıklayacaktı?!
"Ekselansları?"
Nangong Jingnu bir anlığına durakladıktan sonra kalbini sakinleştirerek, "Neden kulağında delik var?" diye sordu.
Qi Yan'ın bakışları karardı, fakat çok öncesinde bunun için bir açıklama hazırlamıştı.
"Bu kul çocukken sağlıksızdı. Halk arasında kaba bir ismin büyümeyi kolaylaştıracağına dair bir söz dolaşıyordu. Bu yüzden babam sağlığımın da adım kadar dayanıklı olmasını umarak bana Tiezhu diye bir sevgi ismi verdi. Fakat sıhhatsiz bünyem bundan etkilenmedi. O bölgedeki bir büyüğümüz beni bir kız olarak yetiştirmenin de etkili olabileceğini söylediği için annem kulağıma delik açtı. Yıllarca küpe taktıktan sonra bile sağlığım iyiye gitmedi, fakat köydeki çocuklar bu yüzden uzun süre boyunca bu kulla alay etti..."
Qi Yan konuştukça daha da keyifsiz görünüyordu, Nangong Jingnu'nun da bu sebeple ondan hoşlanmayacağını düşünüyor gibiydi.
Nangong Jingnu Qi Yan'a doğru döndü, ardından kulak memesini sıktırdı, "Halk arasında böyle bir anlayış olduğunu bilmiyordum, üzerinde fazla durma. Demek delik açmanın böyle mucizevi bir etkisi olacağına inanıyorlardı, hah."
Kırmızı dudakların ona çok yakında açılıp kapandığını gören Qi Yan'ın nefesi kesildi. Aralarına biraz mesafe koydu, ardından ona arkasını döndü.
Nangong Jingnu yatakta doğruldu ve Qi Yan'ın sırtını dürttü, "Sinirlendin mi?"
"Hayır."
"O zaman bana dön~."
Qi Yan bir an oyalansa da söyleneni yaparak geri arkasına döndü. Nangong Jingnu hevesle Qi Yan'ın gergin yüz ifadesine baktı. Kalbine bal gibi tatlı bir his doluyordu.
Geri yatağa uzanıp elini Qi Yan'ın beline koydu. Gözlerini kapattı ve, "Saat daha erken, biraz daha uyuyalım," dedi.
— —
Ç/N: Yazarın bir sonraki bölümün sonunda not olarak yazdığı iki parçalı bir metin var, ilkini bu bölümün altına yazmak daha mantıklı geldi çevirisi aşağıda,
— —
Agula'nın kulağında delik olması, ikinci bölüme dayanıyor:
Agula'nın sol kulağında delik var. Okurlar unutabilir ama yazar unutamaz.
Bu fazla detay olsa da, aynı zamanda bir BUG. Yazarlıkta önceden yazdığın şeyleri yavaş yavaş unutmak bir tabudur, ben önceden hissettirmek için detay kullanmayı seven bir yazarım. Küçük küpeyi herkes unutmuş olabilir, fakat on bir yılın ardından Nangong Jingnu'nun bilinçaltında Qi Yan'ın kadın olduğunu kabul etmesine götürüyor.
Ben şahsen bu romandaki ilişkinin daha büyük olduğunu hissediyorum, yani Qi Yan'ın kimliği ortaya çıkacak, aşk da gelişecek, ama şu an değil.
Qi Yan'ın on yıl boyunca itinayla plan yaptıktan sonra Prensese, "Ah, üzgünüm Ekselansları ama ben aslında bir kadınım" demesi doğru olur mu? Ve sonra Jingnu da şöyle mi diyecek, sorun değil, seni seviyorum...? Mary Sue mu bu? Bunu tüm kalbimle reddediyorum.
Qi Yan'ın kimliği kesinlikle ortaya çıkacak, ama şu an değil.
—
0 notes
Video
youtube
Senede Bir Gün - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke (Zirgüleli Hicaz Majör 8/... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/SRaUlQoD_Tc ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Senede Bir Gün - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke (Zirgüleli Hicaz Majör 8/8 Düyek Şekip Ayhan Özışık) ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ➤ SANATÇININ DİĞER ŞARKILARI İÇİN OYNATMA LİSTESİNE BAKABİLİRSİNİZ... ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://www.youtube.com/playlist?list=PL9SktAtLVupPa_d8pgFKNXaT7urX7VQJU ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://www.youtube.com/playlist?list=PL9SktAtLVupOh6CrSpGa0pdllIKUfdEWh ➤ ESER ADI : SENEDE BİR GÜN - GÖNLÜMDE AÇMADAN SOLAN BİR GÜLSÜN ➤ SÖZ GÜFTE : SADIK ŞENDİL ➤ BESTE - MÜZİK : ŞEKİP AYHAN ÖZIŞIK ➤ USÜL : 8/8 DÜYEK (ORYANTAL) ➤ MAKAM - DİZİ : ZİRGÜLELİ HİCAZ - MAJÖR ➤ ARANJÖR : ? ➤ ENSTRÜMANLAR : KANUN, YAYLI GRUP KEMAN, PİYANO, KLARNET, KLASİK KEMENÇE ➤ KİMLER OKUDU : ZEKİ MÜREN, MUAZZEZ ERSOY, MUAZZEZ ABACI ➤ FİRMA - Ş��RKETİ : Provided to YouTube by Poll Production Senede Birgün · Muazzez Ersoy Nostalji, Vol. 2 ℗ Poll Production Released on: 2020-09-30 Composer: Şekip Ayhan Özışık Lyricist: Sadık Şendil ŞARKI SÖZÜ ve AKORU B Gönlümde açmadan solan bir gülsün Em E Her zaman gamlıyım her zaman üzgün Em Am B Beklerim yolunu aylar boyunca B Yeter ki gel bana Em B Am B Senede bir gün, senede bir gün B Am Ağarsın saçların, solsun yanağın G Em Adını anmaktan yansın dudağım Em Am B Bu aşka canımı adayacağım B Yeter ki gel bana Em B Am B Senede bir gün, senede bir gün Şekip Ayhan Özışık (21 Şubat 1931 - 17 Nisan 1981), Türk müzisyen ve sazende. Ankara'da doğan sanatçı, Raşit ve Sadiye Özışık çiftinin oğludur. Eserleri Unutamam Seni (Makam: Uşşak, Usûl: Düyek, Güfte & Beste: Şekip Ayhan Özışık) Belki Bir Sabah Geleceksin Kalbimin Sahibi Sensin İçin İçin Yanıyor (Makam: Muhayyer Kurdi) Son Hıçkırık (Bestekâr olarak) Sen Kimseyi Sevemezsin (Söz-Müzik) Yine Hazân Mevsimi Geldi O Beni Bir Bahar Akşamı Terk Edip Gitti (Söz-Müzik) Aşkımı Bilmedin ZİRGÜLELİ HİCAZ Türk mûsikisinde bir makam. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Hicaz ailesi adı verilen, birbiriyle yakın ilişkili hicaz, uzzâl, hümâyun ve zirgüleli hicaz makamlarından oluşan grubun bir makamıdır. Aslı Farsça zengûleden gelen zirgüle kelimesi “küçük çıngırak, def” anlamına gelir. Makam “hicaz zengüle” veya “hicaz zirgüle” olarak da adlandırılır. Makamın yedeni bakiye diyezli sol (nîm-zirgüle) perdesi olduğundan makama bu adın verildiği ifade edilmiştir. Zirgüleli hicaz makamının karar perdesi grubun diğer üç makamı gibi dügâh perdesidir. İnici-çıkıcı bir seyir özelliğine sahip olan makamın dizisi, dügâh perdesindeki bir hicaz beşlisine hüseynî perdesinde yine bir hicaz dörtlüsünün eklenmesiyle elde edilir: Makamın güçlü perdesi hüseynî (mi) olup bu perdede hicaz çeşnisiyle yarım karar yapılır. Yarım karar yapılırken koma diyezli fa (dik acem) yerine fa (acem) perdesi basılırsa yarım karar yine hicazlıdır. Fakat bu durumda hicaz çeşnisi S A12 S değil B A13 S şeklinde olur ki bu da özellikle inici seyirde yapılabilen bir uygulamadır ve makama bir olumsuzluk getirmez. Zirgüleli hicaz makamı, bizzat kendi imkânları ve hicaz ailesinin birbirine geçkiler yapması özelliğiyle asma kararlar bakımından oldukça zengindir. DÜYEK دويك Türk mûsikisi usullerinden. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Farsça “dü” (iki) ve yek” (bir) kelimelerinden meydana gelmektedir. Türk mûsikisinde en çok kullanılan usullerden biridir. Sekiz zamanlı ve beş vuruşlu bir küçük usuldür. İki adet dört zamanın veya başka bir ifade ile iki sofyanın birleşmesinden meydana gelmiştir. 8/8’lik birinci ve 8/4’lük ikinci mertebeleri kullanılmıştır. Bunlardan ikinci mertebesine “ağır düyek” adı verilir. Bu mertebelerin şematik gösterilişi şöyledir: Daha çok ilâhi ve şarkılarla bazı peşrevlerin ölçüldüğü birinci mertebesi, özel usullerle ölçülme mecburiyeti olmayan küçük büyük hemen her tür formda kullanılmıştır. İkinci mertebesiyle de peşrev, kâr, beste, şarkı gibi din dışı ve Mevlevî âyini (özellikle 1 ve 3. selâmlar), tevşîh, ilâhi gibi dinî formlar ölçülmüştür.
0 notes
Text
Nasihat
Merhabamı uzatıyorum yeni günle sana, eline almayacağın. Kanayan kulaklar ne kadar iyileşti desem de susuyorsun. Bir ev gösteriyorum, her gün pencere önüne çiçekler koyuyorum, görmüyorsun. Sular kesilmiş, kurumuş her yer. Görmeyi istemeyeceğin bir bekleyiş sunuyorum.
Savruluşlarda durmadım ben de, sürüklendim öylece. Bir adım geriye dönsen görürdün. Bulutlar kapladı gökyüzünü diye ay yerinden olacak değildir. Var oluşunu durgunlaştırsan da baktığım vakit gözlerimdesin.
Ama yetmiyor bana. Sonlandığını haykırınca anılar hüzün çöküyor etrafıma. Hıçkırık oluyor şimdiyi kaplamayışın. Bitiremediğim son kezler geliyor aklıma. Ardında kalan bir dilek, bir hasrettir. Ardında kalan bir evdir. Ardında kalan bir direnç, bir direniştir. Dönmekle ilgili şiirler sıraladım. Hepsini öğüdüm bil.
Al benden rüyalarım senindir. İstemiyorum kimseyi, yalnızlığımda seni sayıyorum bir bir. Yanımdadır anlattıkların, yanımdadır her satır aralarında seni solumalarım. Bir ağaç oldum kök saldım, tüm yapraklarımı yaktım.
Merhabamı uzatıyorum dallarımdan. Eğer tutarsan, tutunursan yıkılmam. Köklerimi daha da sağlamlaştırabileceğimi bil.
0 notes
Text
Saç tellerimin uçlarına kadar titrerken soğuğun kemiklerimin arasından geçişini dahi hissediyordum. Vücudumu sarmalayan su az önceki ıslaklığını kaybetmişti çoktan. Tırnaklarımı yerinden söküyorlarmışcasına baskın olan acı yok olmuştu. Var olan tek şey yokluktu. Hiçlik her bir yanımı esir almıştı. Ama hâlâ O'nun varlığının farkındaydım. Buradaydı, tam yanı başımda. Kollarıyla beni sarmalamaya çabalıyordu. Dizlerinin üstündeki başım onun hıçkırarak ağlayışları sebebiyle titriyordu. Gözlerinden dökülen damlalar bir bir benim yanaklarıma damlarken tüm şehrin duyabileceği bir seste haykırışları bana çok derinden geliyordu. Çığırıyordu adeta. Yalvarıyordu.
-YAPMA BUNU BANA! YALVARIYORUM! YALVARIYORUM YAPMA BUNU BANA GÜZELİM!
O'nu duyabiliyordum. O'nu görebiliyordum. Ben tüm bu hissizliğin içinde bile O'nu hissedebiliyordum.
Derin bir nefes almaya çalıştı.
-Hayır gitmeyeceksin. Duydun mu ? Hiçbir yere gitmeyeceksin.
Zangır zangır titreyen koca elini güçlükle saçlarıma koydu ve okşadı.
-Hayır bebeğim, sen burdasın. Burda, benim yanımdasın.
Zar zor gülümsedi.
-Ben sensiz yapamam ki. Nereye gideceksin hem ? Üşürsün sen başka yerlerde.
Yavaşça kafasını bana yaklaştırdı ve buz kesmiş dudaklarını alnıma bastırdı. Titreye titreye derin bir öpücük bıraktı alnıma. Alnını alnıma yasladığında bir damla yaş daha damladı yüzüme. Bu sefer tam kirpiklerimin üstüne denk geldi göz yaşı.
Korkuyla fısıldadı. Nefesi "acı" kokuyordu.
-Ölmeyeceksin sen. Ölüm sana hiçbir zaman yakışmadı beyaz zambağım...
Vücudumda kalan son güç kırıntılarımla tebessüm etmek için çabaladım.
Ölecektim. En fazla iki dakika içinde ben ölecektim. Bunu anlamak için hiçbir şeye ihtiyacım yoktu. Bugüne kadar çok insanı ölümden döndürmüş, çok insanı ölüme uğurlamıştım. Ölümün ne olduğunu çok iyi biliyordum.
Ama O benden daha iyi biliyordu. Zira O, ölümün ta kendisiydi.
Son kez gözlerimi yarım yamalak açtım. O'nun kömür karası gözlerine son kez baktım. Elalarımda yaşam kırıntısı aradı. Bir nefes daha aradı. Belki de son bir tebessüm daha...
Hiçbirini bulamadığında gözleri tekrar yaşlarla doldu. Bir hıçkırık firar etti dudaklarının arasından. Çok derin bir hıçkırık.
Mordan siyaha çaldığını tahmin ettiğim dudaklarımı araladım acıyla. Sesim kuru bir fısıltıdan ibaretti. Hatta fısıltıdan çok daha kısık.
+Kuzey yıldızım...
Dudaklarımı geri kapatamadım. Gözlerimi bir daha yumamadım. Benden sonra o yumabilmiş midir gözlerimi bilmiyorum. Son duyduğum ses O'nun acının en derin haliyle haykırışıydı.
0 notes