#saray önü
Explore tagged Tumblr posts
leblebi-19 · 5 months ago
Text
Kral Sarayında otururken, pencereden sesler gelmiş.
-Güzel elmalarım vaaaaaar!
Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış Al sana 5 altın bana elma al Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış;
- Al sana 4 altın, koş elma al.
Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış;
- Al sana 3 altın, koş elma al.
Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış;
- Al sana 2 altın, koş elma al.
Komutan nöbetçiyi çağırmış;mış;
- Al sana 1 altın, koş elma al.
Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş ve
-Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan. arabana da elmalara da el koyuyorum.
Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş ve
-İyi dalavere çevirdim; İşte, 1 altına yarım araba elma.
Komutan saray görevlisine dönmüş;
- İşte, 2 altına bir çuval elma.
Saray görevlisi vezire dönmüş;
- İşte, 3 altına bir torba elma.
Vezir, baş vezire dönmüş;
- İşte, 4 altına yarım torba elma.
Baş vezir kralın huzuruna çıkmış;- İşte, 5 altına beş elma aldım kralım. Aynen emrettiğiniz gibi.
Kral oturmuş ve şöyle bir düşünmüş
-Beş elma beş altın. Bir elma bir altın ve halk elmalara hücum ediyor.. Hmm demek ki vatandaşın durumu çok iyi. Vergileri hemen artırmak lazım...!
5 notes · View notes
adl1bbed · 9 days ago
Text
Bölüm 246: Yabani otları kökünden sökme niyeti taşıyan suç ortakları
(Uyarı: korkunç ölüm tasviri)
Nangong Jingnu’nun önsezisi gerçek olmuştu. Yüz ifadesi anında soğuk bir hal alırken gözlerini kısarak Ding Yi’ye baktı. Zaten endişeli ve bıkkın haldeydi, ayrıca bu meselenin yayılmasını önlemek için o gün hızlı ve kesin yöntemlere başvurmadığından dolayı biraz pişmanlık duyuyordu.
Nangong Jingnu soğukça dedi ki, “Ding Yi, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? İmparatorluk Eşi, İmparatoriçe ile aynı statüdedir. Sense sadece üçüncü seviye bir Saray Önü Muhafızısın, kalkmış bu saltanatın İmparatorluk Eşi’ne iftira atmaya mı cüret ediyorsun? Seni üstlerine karşı çıkma suçundan cezalandırırım diye korkmuyor musun?”
Ding Yi parşömeni kenara bıraktı, ardından kollarını dümdüz ileri uzatıp dizlerinin üstünde tamamen eğilerek selamladı, “Majesteleri, zaten İmparatorluk Eşi önemli bir pozisyon olduğu için bu yaşlı yetkili ölüm riskini göze alarak karşı çıktı. İmparatorluk Eşi krallığın geleceğini ilgilendiriyor ve yüce Wei Krallığı’nın gelecek çağlar boyunca meclisini alakadar ediyor. Hükümdarın kulu olan kişi, meclisin içinde bulunan potansiyel tehlikelerin duyumunu aldığı gibi bundan kurtulmak için ölümü bile göze alarak ne gerekiyorsa yapmalıdır! İmparatorluk, Ding ailesine nesiller boyu hürmet etti. Derler ya, hükümdar kulunun ölmesini isterse kulun ölmekten başka şansı yoktur. Majesteleri bu kulu ortadan kaldırmaya karar verse bile bu kul kesinlikle şikayet etmeyecek, Majestelerinden tek ricam lafımı bitirmeme izin vermesi.”
Ding Yi tüm sözcüklerini samimiyetle sarf etmişti, fakat Nangong Jingnu’nun tek isteği onu oracıkta diri diri parçalamaktı.
Sözleri sadakatli gözüküyor olabilirdi ama bu sözde sadakati Nangong Jingnu’yu hareketsiz kılmak için kullanıyordu sadece. Eğer bunun üstüne Ding Yi’yi yine de cezalandırırsa, haber yayıldığında halk ona kibirli demez miydi?
Nangong Jingnu Ding Yi’nin planlarından adı gibi emindi. Özellikle Qi Yan’ı Luo Nehri’ne atlamaya zorlamış olan kişilerin Ding Yi’nin emrindeki birlik olduğunu öğrendiğinden beri Ding Yi’ye dair izlenimi daha da kötü bir hal almıştı.
Nangong Jingnu ahmak değildi. Bu yanlış hesaplamanın sebebi Qi Yan’ın ona yaşattığı devasa şoktu, Nangong Jingnu’da diğer şeyleri düşünecek enerji bırakmamıştı. Hazmetmeye çalışmakla geçen iki günün ardından Nangong Jingnu muhakeme yeteneğini esasen geri kazanmıştı.
İlki, Qi Yan’ın asıl kimliği yıllardır gizliydi. Hayat arkadaşının bile haberdar olmadığı bir şeyi Ding Yi nasıl öğrenmiş olabilirdi ki?
İkincisi ve en önemlisi: Ding Yi Qi Yan’ın asıl kimliğini öğrendiğine ve görünen o ki bu meseleyi inatla sonuna kadar götürmeye çalıştığına göre “sorunu direkt kökünden çözme” niyetinde miydi?
Nangong Jingnu’nun kalbindeki his daha da soğuk bir hal aldı. Qi Yan İmparatorluk Eşi statüsüne sahipti ve Ding Yi şu an onun, kadın imparatorun huzurundaydı. Bunca şeye rağmen böyle tahammülsüz oluşu düşünüldüğünde, Ding Yi’nin Agula’yı nasıl… nehre atlamak zorunda bıraktığını hayal etmek zor değildi.
Nangong Jingnu soğuk bir tavırla güldü, ardından etraflıca düşünülmüş cevabını verdi, “Arka Saray’a ilişkin meseleler benim özelimdir. Bakan Ding, haddini aşmıyor musun sence de?”
Ding Yi Nangong Jingnu’nun onu bu şekilde atlatmaya çalışacağını önceden tahmin etmişti. Açıklaması çoktan hazırdı, “Majestelerinin sözleri hatalı. Majesteleri alışılagelmiş bir imparator gibi değil. İmparatorluk Eşi Veliaht Prens’i, krallığın varisini, bir sonraki hükümdar seçimini alakadar ediyor. Bu mesele Arka Saray’la ilgili ama, aynı zamanda meclisle de ilgili. Bu sebepten ötürü bu şekilde tartışılması gerekiyor.”
Nangong Jingnu yerdeki döşeme taşının üzerinde duran parşömene bir bakış attıktan sonra, “Bahsettiğin ‘kanıt’ bana geçen gün sunduğun o yıllanmış parşömen mi?” dedi.
Ding Yi: “Doğru.”
Nangong Jingnu: “Onun dışında herhangi bir kanıt veya tanık var mı?”
Ding Yi: “Jin vilayetinden olan Qi Yan’ın uzak akrabası var.”
Nangong Jingnu: “Nerede o kişi?”
Ding Yi: “Majestelerine bildiriyorum, bu tanık, kanıtı oğluma ilettikten sonra cezalandırılma korkusundan gece vakti sırra kadem bastı. Bu naçiz yetkili onu denetlemekte başarısız oldu ve adam elden kaçırıldı.”
Nangong Jingnu: “Ha? O halde, ortada tanık falan yok mu yani? Yalnızca yıllanmış bir parşömen ve tek taraflı suçlamanla meclis toplantısında benim İmparatorluk Eşi’me iftira atmaya cüret mi ettin?”
Ding Yi: “Majesteleri…”
“Bam!”
Nangong Jingnu ejder kol yenini savurdu. Altından yapılma fırça yuvası, fırçalık ve masanın üzerindeki diğer eşyalar yere savrulmuştu. Sert bir biçimde bağırdı, “KAPA ÇENENİ!”
Önce Gongyang Huai ve Xing Jingfu yere diz çöktü. Geri kalan meclis yetkilileri de onları izleyerek diz çöktüler, “Majesteleri, lütfen öfkenize hakim olun!”
Nangong Jingnu: “Ding Yi. İki saltanattır var olan bir büyük oluşunu göz önünde bulundurarak onca kez hoşgörü gösterdim. Fakat hâlâ yerinde davranmayı bilmiyorsun. Hatta yaşının büyük oluşundan faydalanmaya başlamışsın. Kim bilir hangi yıl ve aydan kalan tek bir parşömene dayanarak beni İmparatorluk Eşi’mi cezalandırmaya zorlayabileceğini mi sandın?”
Ding Yi tüm hayatı boyunca sarayların derinliklerinde yaşamış bir kız olan Nangong Jingnu’nun böyle kararlı bir tutum sergileyeceğini asla tahmin edemezdi.
… …
Nangong Jingnu tahta çıktığından beri yönetim şekli yumuşak ve hafifti. Nangong Da’nın isyanı meselesinin peşinden gitmemiş ve onu tek karakterlik bir unvanla Bey ilan etmişti.
Maliye Bakanı zamanında kalabalığın önünde bir kadının tahta geçmesine karşı çıkmıştı, fakat Nangong Jingnu bundan dolayı ona darılmamıştı. Hatta Maliye Bakanı’nı mecliste kalmaya ikna etmek için on bin sözcükten oluşan bir mektup yazmıştı. Her ne kadar bu hareketi çok sayıda yazınsal yetkilinin ve halktan insanın desteğini ve övgüsünü kazanmasını sağlasa da, askeri görevliler için Nangong Jingnu’nun manevraları fazla uysaldı. Gerçekten düşününce o evli bir kadındı ne de olsa. Ejder tahtta oturmak bir ev hanımının yumuşak kalbinin asıl doğasını değiştirmezdi.
Aristokrat bir çevreden gelen ve aralarındaki insanlarla ilgilenme konusunda iyi olan Gongyang Huai olmasa askeri görevliler bölüğündeki kimse onu dinler miydi ki?
Ding Yi Ding Fengshan kadar “işe yaramaz” değildi. Ding Yi’nin yetkili pozisyonu yüksek olmasa da öz ablası, Krallığı Kuran Dük’ün meşru karısıydı. Ve ayrıca, sahip olduğu statüye kendi alın teriyle ulaşmıştı.
Krallığı Kuran Dük olan Lu Quan ile bu bağlantısı olmasa bile, Ding Yi yetkili olarak atanmadan evvel on yıldan fazla bir süre Lu Quan’ın öncü görevlisi olarak çalışmıştı. Wei Krallığı’nın meşhur birkaç savaşının tümünde Ding Yi de yer almıştı, söz konusu savaşlara krallık topraklarının yarısının elde edildiği o savaş da dahildi: Jing Wei savaşı.
Ding Yi yaşlı olmasıyla beraber damarlarında hâlâ bir askeri görevlinin vahşiliği ve azmi akıyordu.
Geçmişte yaptığı şeyin apaçık farkındaydı… Qi Yan’ın asıl kimliğini öğrendikten sonra onu ne pahasına olursa olsun etkisiz hale getirmek zorunda olmasının nedeni buydu.
Geçen gün Nangong Jingnu’nun aldırmazlıktan gelmesi aslında Ding Yi’yi pes ettirmemişti. Krallığı Kuran Dük’e yazdığı mektup başkentin tecrit edilişi dolayısıyla iletilemiyordu, bu yüzden de mektubu doğrudan Sol Danışman Lu Boyan’a götürmüştü. Oracıkta Lu Boyan’a o savaşta olanları anlatmıştı.
Lu Quan ile Ding Yi’nin Çimenli Ovalarda yaptıkları, en mide bulandırıcı suçlar olarak nitelendirilebilirdi. Chengli kabilesi çaresizce karşı koyduğu için ve Erihe’nin içeriden verdiği teşvikle Wei Krallığı ordusu Chengli kabilesinin ana kampına daldığında Lu Quan kabile halkını kılıçtan geçirme emri vermişti. Emri uygulayan ise Ding Yi’ydi.
Qiyan Agula’nın babası Sukhbaru’nun kafasını kesmekle kalmamışlardı. Başını bir sancak direğinin tepesine geçirmiş ve Çimenli Ovaların çeşitli yerlerinden geçerken “barbarları” korkutmak amacıyla yanlarında taşımışlardı.
Ding Yi ve adamları Chengli kralının çadırında doğum yapmak üzere olan bir kadın bulmuşlardı. O kadın mandarin dilini konuşabiliyordu. Karnındaki bebeği doğurmasına izin vermeleri ve evlat edinmesi için herhangi bir insana bırakmaları için yalvarmıştı. Bu bebek doğduktan sonra kendi hayatına son verecekti.
Ding Yi o kadının ricasını reddetmekle kalmayıp ona hakaret ettikten sonra adamlarına o kadının karnını kesip yarmalarını emretmişti. İçinden ikiz bebekler çıkarmışlar, o kadın ise orada can vermişti. İki bebek karnından adeta sökülüp çıkarılırken kadın hâlâ hayattaydı!
Ding Yi daha sonra Erihe’den öğrenmişti ki o kadın Wei Krallığı’ndan gelmişti, Chengli kabilesinin Kağan’ı Sukhbaru’nun meşru karısıydı. Qiyan Agula’nın öz annesiydi.
Böylesine aşağılıkça bir suç karşısında Lu Boyan bile soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Qi Yan canlarını bağışlar mıydı ki?
Bunun ardından, Ding Yi gizli bir idare altında oradan oraya koşturup durmuştu… Hazır tüm askeri görevliler hâlâ başkentteyken eski yoldaşlıklarını gündeme getirip yardım istemek zorundaydı. Sorunu kökten çözmesi gerekiyordu!
Nangong Jingnu: “Olay dönüp dolaşıp hem kadın hem de genç olduğum gerçeğine geliyor ne de olsa. Öyle şatafatlı bir tarzda konuşmaya ne gerek var? Eğer bir prens olarak tahta geçmiş olsaydım ve Qi Yan da bir imparatoriçe olsaydı yine de aceleci davranmaya cüret edebilir miydiniz?”
Nangong Jingnu’nun kararlı tavrı herkesin beklentilerini aşmıştı. Yardım etmeyi kabul etmiş olan askeri görevliler dahi aksini yapmaya karar vermişti.
Buna karşı Ding Yi de başını dik tutamadı. Yere çökmüş vaziyette kalırken kenara doğru baktı. Lu Boyan üç defa eğildi, ardından yüksek ve net bir sesle şöyle dedi, “Majesteleri öfkesine hakim olsun, bu yetkilinin diyeceği şeyi dinleyin.”
Söze girenin Lu Boyan olduğunu gören Nangong Jingnu Ding ve Lu hanelerinin aynı inden çıkan çakallar olduğunu anladı. Daha fazla dinleme zahmetine katlanamazdı, bu yüzden doğruca, “Meclis dağılmıştır!” dedi.
Bunu dedikten sonra da bir hadımın desteğiyle arkasına bile bakmadan gitti, meclis yetkililerinden oluşan kalabalığı dilleri tutulmuş birbirlerine bakar bir halde bıraktı.
Ding Yi sürünerek yerden kalktı. Yeğeni Lu Boyan’a doğru baktı, Lu Boyan’ın yüzünde de berbat bir ifade vardı. İkisi bir an bakıştıktan sonra dışarıya yürüdüler.
Diğer meclis yetkililerinin az önce neler olduğu hakkında en ufak bir fikri olmadığından Gongyang Huai ile Xing Jingfu’nun etrafına toplaştılar, “Efendi Xing, neler oluyor?”
“Efendi Gongyang, General Ding neden İmparatorluk Eşi’ni suçladı?”
Gongyang Huai: “Ben nereden bileyim? Bu Ding’ler baba oğul yürek yemiş sanki. Önceden Fuma’yı öldürmeye çalışıp başarısız olmuşlardı, şimdi de İmparatorluk Eşi’ne karşı asılsız bir ithamda bulunmak istiyorlar. Bana kalırsa muhtemelen akılları yerinde değil.”
Gongyang Huai hatırlatınca epeyce meclis yetkilisi Ding Fengshan’ın geçmişte az kalsın Qi Yan’ın zehirlenerek ölmesine neden olduğunu hatırladı. Birden durumu anlamışlardı.
Ama bazılarının hâlâ kafası karışıktı: Qi Yan’ın şu anki statüsü düşünüldüğünde bu baba-oğul ikilisinin böyle bir şey yapması fazla aptalca kaçmıyor muydu?
Xing Jingfu tüm bu zaman boyunca sessiz kalmıştı. Gongyang Huai devam etti, “Zamanında bu yetkili, İmparatorluk Eşi ve Ding Fengshan aynı gruptaydı. Birbirimizi Yun vilayet akademisinde düzenlenen ön öğrencilik sınavından beri tanıyoruz, belki de o sırada eski bir kin baş göstermiştir. Efendiler kendi işine bakmalı. Majesteleri bugün epey sinirlendiği için burada bulunan herkese bir tavsiye vereceğim. İftiralara kulak verip inanmayın ve Majestelerini öfkelendirmemeye dikkat edin.”
Ding Yi ve Lu Boyan tenha bir yere geldiler. Lu Boyan çileden çıkmış bir şekilde, “Dayı, neler oluyor?” dedi, “Zaferin çok yakın olduğunu söylememiş miydin? Neden ortada tek bir tanık bile yok?”
Ding Yi: “Endişeye kapılma. Tanık olmasa da, asıl kimliğini halka duyurduğumuz sürece Qi Yan İmparatorluk Eşi statüsünü koruyamayacak. Ve ayrıca, yalnızca kabile yerlilerinde olan o alışılmadık göz rengine sahip. Göğsündeki dövme yok edilmiş olsa da geride bırakılmış bazı ipuçları olsa gerek. İmparatorluk Eşi krallığın varisini ilgilendiriyor, yani meclisteki o yaşlı ve inatçı yetkililer bu işin peşini bırakmaz. Qi Yan İmparatoruk Eşi statüsünü kaybettiğinde bizimle uğraşmak için elinde ne gibi bir hak olacak ki?”
Lu Boyan bunu onaylamıyordu, “Majestelerinin tavrını gördün. Bu olayı büyütüp durursak sonunda geri çekilemeyebiliriz. Ve dayım Qi Yan’ın zamanında o kişi olduğundan gerçekten emin mi? Ben onunla aynı gruptayım. Her ne kadar genelde ona itibar göstermesem de İki Birincilik ve Bir Çiçek unvanı bir barbarın kolaylıkla elde edebileceği bir şey değil. Eğer dayım yanılıyorsa sonuçlarının altından kendi başına kalkamaz! Antik çağlardan beri Arka Saray siyasete karışamamıştır, yani o bile ciddi bir şey yapamasa gerek.”
Ding Yi uzun bir iç geçirdikten sonra telaşla şöyle dedi, “Elinden kaçırmaktansa yanılarak öldürmek yeğdir. Majestelerinin hâlâ bir mirasçısı yokken kazanma şansımız var. Yılın sonu yaklaşıyor, iki yıl sonra krallığın yas dönemi son bulacak. Majestelerinin yaşı daha genç ve iyi bir ilişkileri var, yani bir Veliaht Prens’in doğması çok sürmeyebilir. O zaman gerçek ortaya çıkınca meclis yetkilileri Veliaht Prens’in duygularını göz önünde bulunduracağından bu işin peşini bırakır. Boyan, dikkatlice düşün. Çimenli Ovalardan gelen bir barbar intikam hedefine kilitlenmiş olmasa nasıl yalnızca birkaç yıllık çabayla İki Birincilik ile Bir Çiçek alabilir ki? Şu anda bize bir şey yapamaz ama bu sadece şu an için geçerli! Bu hayatta sadece önünde bulunana bakmak yetmez. Veliaht Prens yirmi yıl içinde meclise giriş yapıp siyasete dahil olacak. O zaman gelince hem Krallığı Kuran Dük efendinin hem de benim bir ayağımız çukurda olacak. Ben elbette korkmuyorum, fakat sen ve Fengshan hayatınızın baharındasınız. Zamanı gelince Veliaht Prens’in, babasının yerine intikam alacağından korkmuyor musun? Dayın zaten ihtiyarlamış durumda, neden Majestelerini gücendirme riskini alarak öne çıkıyorum sanıyorsun? Siz ikiniz için tabii ki! Boyan, bataklık alevleri her şeyi yakamaz. Bir bahar esintisiyle çimen tekrar biter! Bugün Majestelerinin temeli sağlam değilken Qi Yan’ı etkisiz hale getiremezsek yirmi yıl içinde… Lu ve Ding hanesi için felaketin kapıya dayanması on yıl içinde bile gerçekleşebilir!”
Lu Boyan uzunca bir müddet etraflıca düşündü, “Anladım. Ama Majestelerinin tutumu fazlasıyla sert, dayım ne yapmayı planlıyor?”
Ding Yi: “Güzel yeğenimin içi rahat edebilir. Dayın bu yaşlı kemikleri sınırlarına dek zorlayacak da olsa Qi Yan’ı alaşağı edecek. Ama benim sözlerimin saygınlığı az ve dayının döl israfı olarak bir tek Fengshan’ı var, Boyan yine de…”
Lu Boyan: “Dayı, endişen olmasın. Eğer bu mesele doğruysa dayım en üst seviye meziyete sahip olacak. Yaşlı astları bizzat bilgilendireceğim ve dayımın ailesini elimizden geldiğince korumak için babama bir mektup ileteceğim. Kuzenim içinse… İşler halledildiğinde ona bir yetkili pozisyonu vermenin elbet bir yolunu bulacağım.”
Ding Yi: “Boyan bunu dediğine göre dayının içi rahat edebilir.”
*** Yazarın notu: Ayarlama yapıldı. Nangong Jingnu bazı şeyler için gerçekten yapabileceği her şeyi yaptı, ama Qi Yan’ın birazcık vakti daha var.
0 notes
aykutiltertr · 7 months ago
Video
youtube
Kar mı Yağmış Şu Harputun Başına - Elif Avcı ✩ Ritim Karaoke Orijinal Tr...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 https://youtu.be/7Z3JjqdVnF0 ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Kar mı Yağmış Şu Harputun Başına - Elif Avcı ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Elazığ Düğünü) Ezgi Adı:Kar Mı Yağmış Şu Harputun Başına Yöresi:Elazığ (ANONİM) Kaynak Kişi:H. Osman Öge / Şükrü Canaydın Derleyen:Banttan Yazıldı USÜL: Düyek 8/8 Notaya Alan:Mehmet Özbek Kar mı yağmış şu Harput'un başına Kurban olam toprağına taşına Yeni girmiş on üç on dört yaşına Benim derdim cümle alem başına Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır Bugün posta günü canım sıkılır Ellerin mektubu gelmiş okunur Benim yüreğime hançer sokulur # Eser Adı Yorumcu Tür Süre Bestekar Söz Yazarı Bilgi Demo 1 Karmı Yağmış Şu Harputun Üstüne Süleyman Toğrul Türkü 00:03:33 Anonim Anonim   2 Dağlar Dağımdır Benim Süleyman Toğrul Türkü 00:04:40 Anonim Anonim   3 Yüksek Minare Süleyman Toğrul Türkü 00:05:25 Anonim Anonim   4 Yara Benden Süleyman Toğrul Türkü 00:04:53 Anonim Anonim   5 Mamoş Süleyman Toğrul Türkü 00:05:14 Anonim Anonim   6 Saray Yolu Süleyman Toğrul Türkü 00:03:54 Anonim Anonim   7 Oy Akşamlar Süleyman Toğrul Türkü 00:03:22 Anonim Anonim   8 Mendilin İşle Yolla Süleyman Toğrul Türkü 00:03:21 Anonim Anonim   9 Huma Kuşu Süleyman Toğrul Türkü 00:06:08 Anonim Anonim   10 Varam Oturam Süleyman Toğrul Türkü 00:04:14 Anonim Anonim   11 Kara Erik Çağala Süleyman Toğrul Türkü 00:03:51 Anonim Anonim   12 Kahireden Bu Sabah Süleyman Toğrul Türkü 00:04:48 Anonim Anonim   13 Hüseynik Süleyman Toğrul Türkü 00:05:04 Anonim Anonim "Elazığ türküleri" kategorisindeki sayfalar Bu kategoride yer alan toplam 78 sayfanın 78 adedi aşağıdadır. A Ah Nayim Nayim Ahçiği Yolladım Urum Eline Al Almayı Daldan Al (Elazığ) Al Yanaktan Al Yanaktan Aynam Düştü Belimden Aş Yedim Dilim Yandı B Bahçaya İndim ki Bebeğin Beşiği Çamdan (Elazığ) Ben Ağlarım Zarı Zarı Bir Of Çeksem Karşıki Dağlar Yıkılır Bir Taş Attım Çaya Düştü (Elazığ) Bir Şûh-i Sitemkâr Yine Saldı Beni Derde Bizim Bağın Kıracı Bizim Dağlar Bu Dere Baştan Başa Bülbülüm Bağ Gezerim C Canım Kırat Gözüm Kırat Civan Saçın Örmezler D Dağlar Dağımdır Benim (Elazığ) Dağlarda Meşelerde Demedi Yar Demedi Değirmen Sala Benzer Duman Almış Mezarımın Üstünü E Evimin Önü Evlek Evleri Görünüyor Evleri Uçta Yârim Evlerinin Önü Lale Bağıdır (Elazığ) G Gelin Oldum Gelinliğim Bilmedim Görmedim Alemde Güle Gider Hoğu'ya H Hafo’mun Evi Kaya Başında Havada Bulut Yok Bu Ne Dumandır Havuz Başının Gülleri (Elazığ) Hüseynik'ten Çıktım Şeher Yoluna I Iğiki'nin Dört Etrafı Bahçalar K Kalede Kavun Yerler Kar mı Yağmış Şu Harput'un Başına Kara Erük Karanfil Ekilende Karşı Dağlar Meşeli Kaşları Oydu Beni Kaşların Karesine Kaşların Keman Senin Kevengin Yollarında Koçari Köğengin Ellerinde M Mendilim İşle Yolla Mendilimde Hare Var (Elazığ) Mest-i Nazım Meteristen İneydim Meşelidir Bizim Dağlar N Ne Feryad Edersin Divane Bülbül Necibe'nin Kaşları Kare Niçin Yanıma Gelmezsin O O Yanı Pembe Oy Akşamlar Akşamlar P Pencereden Bir Daş Geldi S Samancılar Saman Çeker Saray Yolu Sinemde Bir Tutuşmuş Yanmış Ocağ Olaydı T Telgrafın Tellerini Arşınlamalı Tevekte Üzüm Kara V Vardım Baktım Demir Kapı Sürgülü Y Yara Benden Yara Benden Yel Eser Kum Savrulur Yeşil Yaprak Arasında Yoğurt Koydum Dolaba Yoğurt Koydum Dolaba (Elazığ) Yüksek Minarede Kandiller Yanar Ç Çatal Kaya Alınmaz Çayda Çıra Yanıyor Çayın Öte Yüzünde Çerkez Hasan Türküsü İ İkide Keklik Bir Derede İmanımda Ötüyor (Elazığ) İndim Yarin Bahçesine Gül Açılmış Gül Güle İndim Yârin Bahçesine Gül Dibinde Gül-i Ter İstanbul'da Bir Kız Sevdim Ermeni Ş Şu Fırat’ın Suyu Akar Serindir Elif Avcı Genel bilgiler Doğum 21 Haziran 1990 (33 yaşında) İstanbul Tarzlar Türk halk müziği Meslekler Sanatçı Etkin yıllar 2008 - günümüz Müzik şirketi ULAQ Resmî site www.elifavcı.com Eş Bekar Elif Avcı (d. 21 Haziran 1990, İstanbul) aslen Malatyalı olan bir halk müziği sanatçısıdır. İki çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak İstanbul Fatih'te dünyaya geldi. İlkokulu ve ortaokulu Koca Mustafa Paşa İlköğretim okulunda, liseyi ise Yedikule Lisesinde tamamladı. Lise yıllarında katıldığı Kompozisyon ve Türk Halk Müziği solist yarışmalarında dereceler ve ödüller kazandı. Liseden sonra İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Ses Eğitimi Bölümünü kazandı. Hemen ardından TRT İstanbul Radyosu Türk Halk Müziği Gençlik Korosunda 3 yıl kadar çalışmalarda bulundu.
0 notes
kooktaeddy · 4 years ago
Text
White Body of Black Shadow
Beyaz tenli, siyah saçları beline kadar uzanan kadın, yüzündeki şeytani gülüşle gözlerini etrafında gezdirirken, kaosun hüküm sürdüğü saray önü, ölen anne ve babasının bedeni, ayaklanan saray halkı ve saatlerdir hareketsiz, donuk bakışlarıyla ölü bedenleri izleyen seokjin.
Tamda istediği gibi herşeyi mahfetmişti ve şimdi sıra hüküm sürmesi için gereken eksikleri tamamlamak, pürüzleri yok etmekti. Tam da şimdi yaptığı gibi.
Oturduğu tahttan kalkıp son kez etrafı incelemiş, üzerindeki beyaz elbisenin açıkta bıraktığı yerlerdeki tüyleri, esen rüzgarla diken diken olmuştu. Sırıtarak saraya girdi ve dudaklarında dilini gezdirirken mırıldandı. "Bunlar sadece başlangıç.."
1 note · View note
yenihabergazetesi · 2 years ago
Text
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 84’üncü yıldönümünde Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin önü ışıklı Atatürk tablolarıyla donatıldı. ATATÜRK TABLOLARI BÜYÜK BEĞENİ TOPLADI Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin çehresi değişiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ebedi önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 84’üncü yıldönümünde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kadinfikri · 2 years ago
Text
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 84’üncü yıldönümünde Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin önü ışıklı Atatürk tablolarıyla donatıldı. ATATÜRK TABLOLARI BÜYÜK BEĞENİ TOPLADI Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin çehresi değişiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ebedi önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 84’üncü yıldönümünde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
listemakale · 2 years ago
Text
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 84’üncü yıldönümünde Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin önü ışıklı Atatürk tablolarıyla donatıldı. ATATÜRK TABLOLARI BÜYÜK BEĞENİ TOPLADI Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin çehresi değişiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ebedi önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 84’üncü yıldönümünde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kadinruhu · 2 years ago
Text
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Atatürk tabloları AKM’ye çok yakıştı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 84’üncü yıldönümünde Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin önü ışıklı Atatürk tablolarıyla donatıldı. ATATÜRK TABLOLARI BÜYÜK BEĞENİ TOPLADI Saray Atatürk Kültür Merkezi’nin çehresi değişiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ebedi önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 84’üncü yıldönümünde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elazigsurmanset · 2 years ago
Text
ELAZIĞ’DA ALTYAPI YENİLEME ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR
Tumblr media
Elazığ’ın 40 yıllık altyapı sorununu çözüme taşıyacak içme suyu, kanalizasyon ve yağmur suyu hattı, su depoları ve terfi istasyonları yapım işlerini kapsayan altyapı yenileme projesinin birinci ve ikinci etap çalışmaları devam ediyor.
Çalışmalar doğrultusunda şehir genelinde yaklaşık 9 kilometrelik yeni hat imalatı gerçekleştirildi. BAŞKAN ŞERİFOĞULLARI: “ÇÖZÜM ODAKLI ÇALIŞMALARIMIZLA ŞEHRİMİZİ GELECE��E HAZIRLIYORUZ” Elazığ Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları, şehrin bugünü ve geleceği adına atılması gereken en önemli adım olan altyapı yenileme çalışmalarının şehrin dört bir yanında devam ettiğini ifade ederek, “Şehrimizin sorunlarını ve ihtiyaçlarını ertelemiyoruz. Çözüm odaklı çalışmalarımızla şehrimizi geleceğe hazırlıyoruz. Bu açıdan şehrimiz adına olmazsa olmaz kabul ettiğimiz altyapı yenileme çalışmalarımız planlı ve programlı bir şekilde devam ediyor. Hep ifade ettiğim gibi zorlu bir süreç olan altyapı yenileme çalışmalarımızı hemşehrilerimizle iş birliği içinde tamamlayacağız ve şehrimizin önümüzdeki on yıllarına önemli bir kazanç sağlamış olacağız.” dedi. BİRİNCİ ETAP ÇALIŞMALARINA 5 NOKTADAN BAŞLANILDI Altyapı yenileme projesinin birinci etap çalışmaları, Çarşı Mahallesi, Zübeyde Hanım Caddesi, Yıldızbağları ve Fevzi Çakmak Mahalleleri ile Gülmez Bölgesi'nde gerçekleştiriliyor. Çalışmalar kapsamında şehrin merkezi konumunda yer alan Çarşı Mahallesi Bakırcılar Sokak ve Sakarya Caddesi’nde içme suyu yeni hat imalatı gerçekleştirildi. Öte yandan devam eden Çarşı Mahallesi-Sakarya Caddesi, Belediye Sokak, Saray Cami Meydanı ve Belediye İş Merkezi Üstü Sokak Sağlıklaştırma Projesi kapsamında üstyapı çalışmalarıyla altyapı yenileme çalışmaları da koordineli bir şekilde yürütülüyor. Tarihi Öğretmenevi önü- DSİ Bölge Müdürlüğü arasında yürütülen içme suyu hattı imalatı çalışmaları tamamlandı. Abone bağlantıları da gerçekleştirilen alanda vatandaş sağlıklı borulardan akan içme suyuna kavuştu. Gülmez Bölgesi'nde ise 300 mm ve 400 mm çapındaki borularla kanalizasyon hattı imalatı tamamlanarak 1.7 kilometrelik hat döşendi. Altyapı yenileme projesinin birinci etap çalışmaları kapsamında başlatılan Yıldızbağları ve Fevzi Çakmak Mahallelerinde yeni içme suyu hattı imalatı çalışmalarına da devam ediliyor. Her iki mahallede yürütülen çalışmalar doğrultusunda 140 mm ve 180 mm çapındaki borularla içme suyu hattı yenileniyor. İKİNCİ ETAP YENİLEME ÇALIŞMALARINA DA BAŞLANILDI Başlatılan altyapı yenileme projesinin ikinci etap çalışmaları ise Fırat Üniversitesi yerleşkesi, Kızılay Mahallesi ve Aksaray Mahallesi’nde gerçekleştiriliyor. Fırat Üniversitesi yerleşkesinde, 800 mm çapında borularla yeni içme suyu hattı imalatı gerçekleştiriliyor. Kızılay Mahallesi’nde de yeni içme suyu hattı imalat çalışmalarına başlanıldı. Çalışmalar kapsamında 140 mm çapındaki borularla içme suyu hattı yenileniyor. Şehrin geleceğine yönelik en büyük yatırım olan altyapı yenileme çalışmaları kapsamında içme suyu altyapısının yenilenmesinin yanı sıra yağmur suyu ve kanalizasyon hattının yetersiz kaldığı bölgelere toplayıcı hat döşenmesi de gerçekleştiriliyor. Proje kapsamında, şehrin yağışlar sonrası altyapı yetersizliğinden kaynaklanan sorunları çözüme taşıyacak yağmur suyu drenaj hattı döşeme çalışmaları devam ediyor. Aksaray Mahallesi'nde başlatılan çalışmalar kapsamında 1200 mm çapında yağmur suyu drenaj hattı döşeniyor. Ayrıca Aksaray Mahallesi’nde kanalizasyon hattı altyapısına yönelik çalışmalar doğrultusunda ise 1000 mm çapında kanalizasyonda hattı döşeme çalışması gerçekleştiriliyor. VATANDAŞTAN ÇALIŞMALARA DESTEK Şehrin 40 yıllık altyapısının yenilendiği çalışmalara vatandaştan tam destek sürüyor. Yaşanan olumsuzluklara rağmen çalışmaların şehrin geleceği adına zorunlu ve ertelenmesi mümkün olmayan bir çalışma olduğunu belirten vatandaşlar, kararlı ve cesaretli bir şekilde yürüttüğü çalışmalarından dolayı Başkan Şahin Şerifoğulları’na teşekkür ettiler. Read the full article
0 notes
sizekitap · 3 years ago
Text
Anadolu Ateşi (Etkinlik)
Tumblr media
BKM Yaz Etkinlikleri Maximum Uniq Açıkhava’da
Anadolu Ateşi – 6 Ekim BKM Yaz Etkinlikleri kapsamında Anadolu Ateşi ilk kez Maximum Uniq Açıkhava’da olacak. 
Açıkhavanın muhteşem atmosferinde yanacak dans ateşi için biletler satışta. 
“İş Bankası kartlarına %10 indirim” imkanı sunulan etkinlik 6 Ekim’de.  
Anadolu Ateşi Hakkında! Anadolu Ateşi yanmaya devam ediyor! Anadolu Ateşi’nin temel konsepti medeniyetler buluşmasıdır. Doğu ile batı kültürlerinin buluşmasını hedefleyen, evrensel barış mesajları veren bir dans portresidir. Halk danslarını bale, modern dans ve dansın diğer disiplinleri ile sentezleyerek dünyaya modern standartlarda bir gösteriyi, bir kültürel şöleni sunmaktadır. Kaynağını Anadolu’nun binlerce yıllık mitolojik ve kültürel tarihinden alan Anadolu  Ateşi hemen hemen her yöreden derlenmiş 3000 halk dansı figürü ve halk müziğini içinde barındıran özgün bir projedir. Mustafa Erdoğan imzasını taşıyan proje, Anadolu’nun binlerce yıllık kültür ve tarih mozaiğinin barışla harmanlanan ateşini tüm dünyaya tanıtmayı hedeflemektedir.
1999 yılında, yıllar öncesine dayanan bir hayali gerçekleştirmek üzere ilk adımını atan Mustafa Erdoğan, eski adı Sultan’s of the Dance olan projenin tempolu çalışmalarını başlattı. Önce gazetelere “dansçı aranıyor” ilanları verildi. 750 aday arasından 90 genç seçildi ve bir buçuk yıl sürecek zorlu bir çalışma temposu başladı. Günde 8, zaman zaman 16 saat süren çalışmalar… Kostümler hazırlandı, müzikler tamamlandı. Estetik egzersiz, diyetisyen ve masaj uzmanları ile çalışıldı. Strech ve yoga yapıldı. Çalışmalar halk dansları adımları, bale ve modern dans konularında yoğunlaştı. Dansçılar Anadolu ritimlerinin notasyonu konulu teorik dersler aldılar.
Ve 3 Mayıs 2001 tarihinde 3-4 gösteri için sahne alıp daha sonra yurt dışında sahnelenmesi planlanan gösterinin, aylar önce biletlerinin tükenmesi nedeni ile Türkiye’deki programının uzatılması kararı alındı. Anadolu Ateşi, 2002 yılında dünya turnesine başlayarak 85 ülkede (bir çok ülkeye defalarca gidilmiştir) 3500 gösteri ile 20 milyonu aşan sanatsever tarafından izlenildi. Bugüne kadar yapılan yurtdışı turneleri ve tanıtım çalışmalarıyla dünyanın sayılı dans  toplulukları arasında gösterilen Anadolu Ateşi, ulusal kültürümüzün gücüyle, evrensele ulaşan en görkemli projedir. Ülkemizin büyük organizasyonlarında Eurovision 2004-Universiade 2005 sahne alan topluluk dünya basını tarafından ilgiyle izlenilmiştir. Grup, Amerika’da New York Madison Square Garden, Chicago’da Chicago Theater, Fransa’da Bercy, Çin’de Çin Halk Parlamento Binası, Moskova’da Kremlin Palace, Mısır’da tarihi Muhammet Ali Camisi ve Piramitlerin Önü gibi dünyanın en önemli merkezlerinde gösteri yapmış ve başta cumhurbaşkanları, başbakanlar,  krallar olmak üzere ülke liderleri tarafından ayakta alkışlanmıştır.
Anadolu Ateşi 2001’den bugüne İsrail, Almanya, Çin, Hollanda, Belçika, İsviçre, K.K.T.C., Japonya, Avusturya, Katar, Lübnan, Rusya, Azerbaycan, Ürdün, Sibirya,  Romanya, Bulgaristan, Mısır, Fransa, Amerika, Macaristan, Saray Bosna, Bahreyn, Malezya, Yunanistan, Gürcistan, Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan,  Dubai, Slovenya, Polonya, Beyaz Rusya, Letonya, Kazakistan, Ukrayna, Kırım, Yeni Zelanda, Tunus, İtalya, Slovakya, Arnavutluk, Filistin, İspanya, Portekiz, Suriye, İngiltere, Martinik Adası-Karayipler’de gösteriler sunmuş ve Anadolu kültürünü tüm dünyaya  tanıtmıştır.
Anadolu Ateşi ilgili dünya basınında haberlerin sayısı 10 bini geçmiştir. Grup, 250 kişilik dansçı kadrosuyla aynı anda dünyanın farklı 3 yerinde gösteri yapabilmektedir.
Mustafa Erdoğan Genel Sanat Yönetmeni Servis Saatleri; Gidiş: İTÜ metro istasyonu plazalar çıkışında bulunan Orjin Maslak önünden hareketle Maximum Uniq Açıkhava’ya 17:40 – 21:20 saatleri arası her 20 dk’da bir servis olacaktır. Dönüş: Etkinlik sonrası ring servisi vardır.
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/anadolu-atesi-etkinlik-3/
0 notes
haberyeri · 3 years ago
Text
Faik Öztrak: "İçişleri Bakanı bu kumpasta rol aldığını itiraf etti"
Tumblr media
Faik Öztrak: "İçişleri Bakanı bu kumpasta rol aldığını itiraf etti"CHP Sözcüsü Faik Öztrak, düzenlediği basın toplantısında gündeme ait açıklamalarda bulundu. Öztrak'ın açıklamasından öne çıkan satır başları ...CHP Sözcüsü Faik Öztrak, düzenlediği basın toplantısında gündeme ait açıklamalarda bulundu.Öztrak'ın açıklamasından öne çıkan satır başları:Türkiye’miz olağandışı günlerden geçiyor. Bir yanda giderek derinleşen “devlet krizi”, Başka yanda “ekonomik kriz” yaşıyoruz. Bir de bunların üzerine binen, pandemi ve aşılama sürecindeki belirsizlikler milletimize her gün ağırlaşan bir buhran yaşatıyor.Mayıs ayının artık son günlerindeyiz. 1 Haziran’da, Yeni bir açılma periyoduna girilmesi bekleniyor. Esnaf dükkânını 1 Haziran’da nasıl açacak? Hafta sonlarında konuta kapanma bitecek mi? Yiyecek içecek servisi nasıl olacak? Esnaf hala bilmiyor.Bu belirsizlik hem esnafı hem de çalışanlarını büyük külfete sokuyor. Ortada bu meçhullüğü giderecek, rastgele bir plan, program, açıklama yok.Esnaf, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin keyfini bekliyor. Salgının başında tüm aşı stratejisi, Çin aşısı üzerine kurulmuştu. Nisan’da da yerli aşı gelecekti. Çin aşıları gelmedi, yerli aşıda tarih tutmadı. Yeni umut Alman aşısı oldu.'BİZ ARTIK SİZİN YALANCI ÇOBAN TAKTİKLERİNİZE KANMIYORUZ'“Neden aşı çeşitlendirmesi yapmıyorsunuz?” Diye sorduğumuzda, Sıhhat Bakanı, Alman aşısının güvenilirliği konusunda kuşkularını açıklamıştı. Amerika, Avrupa, Japonya, Kanada geçtiğimiz yıl ortasında, Almanya’dan aşı siparişi verirken, Erdoğan Şahsım Hükümeti seyretti. “Çin” dedi, “Yerli aşı” dedi, bekledi. Beş ayı yok yere kaybettik. Sıhhat Bakanı hala aşı değil, sayı yağdırıyor. 120 milyon doz Biontech, 100 milyon doz Sinovac, 50 milyon doz Sputnik…Sayın Bakan hiç kusura bakmayın. Biz artık sizin yalancı çoban taktiklerinize kanmıyoruz. Biz, sizden sayı değil. Önemli bir aşı takvimi bekliyoruz. 50 yaş, 40 yaş, 30 yaş, 20 yaş ne vakit, Hangi tarihlerde aşılanacak?Hem lebalep kongreler, Hem de aşı tedarikindeki gecikmeler yüzünden, Pek çok can kaybettik. Yüzbinlerce esnafımızın maddi kayıpları, Ölçülemeyecek kadar büyük.Turist gelsin diyerek, Ulusal haysiyet ve erdemimiz bile yok sayıldı. Milletimiz, öz yurdunda parya yerine kondu. “Ben aşı oldum, sen eğlen” maskeleri hazırlandı.Ama beceriksizlikleri diz boyu… Dünyayı ikna edemiyorlar.İngiltere’nin kırmızı listesindeyiz. Rusya turist göndermiyor. Naz yapıyor. Almanya’dan aşı aldık. Fakat Alman Dışişleri Bakanı ülkesindeki olayların yarısının, Türkiye kaynaklı olduğunu söylüyor.'MUHALEFETE KUMPAS KURUYORLAR'Milletin sesini duyurmaya çalışan tarafsız basına her türlü şiddeti ve baskıyı uyguluyorlar. Milletin kederini anlatan muhalefete kumpas kuruyorlar, Sonra da pişkin bir halla “bu daha başlangıç” diyorlar. Kendi partilerinin genel başkanlığını Ve başbakanlık yapmış bir siyasetçiyi polis zoruyla meclise sokmuyorlar. Ülke askeri darbeden daha beter bir sivil darbe vesayetiyle karşı karşıya.Bu vesileyle bir sefer daha açıkça söylüyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi, her türlü darbeye karşıdır, karşı olmuştur. Biz, darbenin postallısına da mokasenlisine de karşıyız. Bu ülkede darbelerin gerçek mağduru her vakit Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur.CHP bu ülkede ne vakit iktidara yürüse, önü darbelerle kesildi. Mal varlıklarına el kondu, yöneticileri mahpuslara atıldı. Kimse tarihi ve hakikatleri çığırtkanlıkla tahrif etmeye kalkmasın.Bu vesileyle Başbakan Adnan Menderes’i Bakanları Fatin Rüştü Güçlü ve Hasan Polatkan’ı Bir kez daha rahmetle anıyoruz.Dünyadaki en güçlü iştirak cürüm iştirakidir. Hata ortakları birbirlerine göbekten bağlıdır. Birbirlerine mecburdur. Erdoğan Şahsım Hükümeti’ni açıkça destekleyen, onun hakka, hukuka muhalif davranışlarına karşı çıkanları alenen tehdit eden, hükümetin kendisine polis muhafazası verdiği, bir organize cürüm örgütü elebaşı, bir aydır tefrika halinde, birlikte yol yürüdüğü eski yol arkadaşlarını, ve bir kadro kirli ilgileri deşifre ediyor.'ONU AZİZ DİVAN ÖNÜNE ÇIKARIRDI'Bu türlü bir durumda, olağan işleyen bir demokraside, tarafsız Cumhurbaşkanı çıkar, tüm siyasi parti önderlerini bir masa etrafında toplar, siyasetin neleri yapacağını o masada kararlaştırırdı. Siyaset kurumu evvel kendi göbeğini kendi keser, parlamentoda bir soruşturma kurulu kurar. Kirlenmiş bir üyesi varsa, onu büyük divan önüne çıkarırdı.Yargı, yargı üzere davranır, soruşturmasını yürütür, Yargıçlar de son kelamını söylerdi. Siyasetin ve yargının eforunu gören millet de “Şeriatın kestiği parmak acımaz” kederi. Bu ülkede bundan 25 yıl evvel Susurluk Skandalı patladığında, merhum Demirel tüm siyasi parti önderlerini, bir masa etrafında toplamıştı.Kazadan; 4 gün sonra devrin İçişleri Bakanı hakkında gensoru verilmiş, 5 gün sonra bakan istifa etmiş, 8 gün sonra soruşturma başlatılmış, 9 gün sonra da TBMM’de Araştırma Komitesi kurulmuştu. Susurluk’un üzerinden çeyrek asır geçti. Erdoğan’ın tek kişilik vesayet rejiminde bu adımların hiçbiri atılmadı. Erdoğan, argümanların ortaya atılmasından 24 gün sonra, İçişleri Bakanı’na sahip çıktı.AK Parti Genel Lideri Erdoğan, Yeniden Cumhurbaşkanı Erdoğan olamadı. Bu ülkede en büyük açığın, tarafsız Cumhurbaşkanı açığı olduğunu, bir defa daha gösterdi.Erdoğan kendi koltuğunu tekrar milletin hakkının, hukukunun önüne koydu. Erdoğan Şahsım Hükümeti, Millet iradesinin tecelligâhı TBMM’nin önünü bir sefer daha tıkadı. Meclisin kontrol vazifesini tekrar engelledi. Ulusal iradeden kaçtı.Mafya-Siyaset eksenindeki tezlerin, TBMM’de araştırılması için verilen önerge, AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Ne acıdır ki Türkiye’de hükmet, meclisten, ulusal iradeden kaçarken, Yavru Vatan Kıbrıs, Bizdeki bu olayların kendini alakadar eden kısmının soruşturmasını kendi meclisinde yapmaya hazırlanıyor.KKTC Parlamentosu, Kutlu Adalı cinayeti ile ilgili son savları araştırmak için, Oy birliğiyle bir Araştırma Komitesi kurdu. Dikkat edin bu soruşturmanın akabinde mafya dedikleriniz, Kabahat örgütü önderi dedikleriniz, istihbarat elemanı çıkmasın. Bu rezalet kolay kolay temizlenmez.Artık bu tablodan kim hicap duymalı? Elbette Erdoğan’ın vesayetine boyun eğen AK Parti ve MHP milletvekilleri hicap duymalı.'ADLİYEYE “DOSYAYI KAPATIN” DİYE TALİMAT VERMEKTİR'Bu ucube sistemi milletin başına bela eden cürme ve çamura batmış, Cumhur ittifakı hicap duymalı. Erdoğan, olayı meclisten kaçırırken bir de. “Her şey yargı tarafından araştırılıp, tüm palavralar, iftiralar ortaya dökülecektir” diyerek, Yargıya açıkça talimat verdi.Daha yargı argümanları araştırmadan, soruşturmadan bunlara Cumhurbaşkanının “yalan” ve “iftira” demesi, Vesayeti altındaki adliyeye “Dosyayı kapatın” diye talimat vermektir.Bu dakikadan sonra, Yargıdan bağımsız ve tarafsız bir karar beklenebilir mi? Elbette beklenemez. Yaşananlara bakınca ister istemez, O meşhur kelam akla geliyor: “Bir ülkede cürmü açığa çıkarmak hata kabul ediliyorsa, Bilin ki hatalılar yönetimdedir”Ancak kimse hukuku guguk yapan, Milletin cebini boşaltan bu davanın mahşere kalacağını sanmasın. Bugün değilse yarın, Bizim iktidarımızda devlet yine hukuk devleti olacak. Bu cürufu, kirliliği temizleyeceğiz.Tabi cürüm örgütü elebaşına, televizyonlarda karşılık yetiştirmeye çalışan İçişleri bakanının itirafları, AK partinin nasıl hengameli bir mesken olduğunu da ortaya koydu. AK Parti’de herkes, Birbirine kumpas kurmuş. Bu ülkenin seçilmiş başbakanının altından, Hem AK Parti Genel Başkanlığı, hem de başbakanlık koltuğu kumpasla çekilip alınmış,'İÇİŞLERİ BAKANI BU KUMPASTA ROL ALDIĞINI AÇIKÇA İTİRAF ETTİ'Bugünkü İçişleri Bakanı bu kumpasta rol aldığını açıkça itiraf etti. Kumpasın öbür aktörleri kim? Damat ve Binali Yıldırım. Kumpası kuran kim? Erdoğan. Saray entrikalarıyla ulusal iradeye darbe nasıl yapılır, bunun kitabını yazmışlar. Brezilya dizilerindeki entrikalar, bunlarınkiler yanında temiz kalır. Bunların gözü dönmüş, mafyaya bile kimi roller verilmiş. Kap��sı çalınan mafya artık İçişleri bakanına racon kesiyor. İçişleri Bakanı, kendi hükümetine racon kesiyor. Hükümetin küçük ortağı, büyük ortağa racon kesiyor. Tüm bu raconlara maruz kalan Erdoğan da çıkıyor. Millete ve Millet İttifakı’na racon kesmeye, millet İttifakı’nı tehdit etmeye kalkıyor.SEÇİM DAVETİArtık vatandaşlarımız Erdoğan hükümeti ile vedalaşmaya hazırlanıyor. İnsanlarımızı birleştirmeye hazırız. Daha çok demokrasiye hazırız, farklı fikirlere hürmet duymaya hazırız. Yol bulmak kolay, gönül bulmaya hazırız. Vakit, tertemiz insanlarımızın inancına ihanet etmiş bu iktidara, veda etme vaktidir. Genel Liderimizin söylediği üzere: vakit tamam! Seçim vaktidir bu vakit. Sandıktan kaçma, milletten korkma Erdoğan. Hiciv, Basın duyurusu Read the full article
0 notes
adl1bbed · 9 days ago
Text
Bölüm 241: Bu bir hikayeye dahildi
Yıllar yıllar sonra, küçük bir prenses büyük arşive geldi. Orada, çok paslandığı için kilidi düşmüş büyük bir kutu buldu.
Bu küçük prenses kutuyu merakla açtığında, içeride düzgünce gruplandırılmış birkaç kitap olduğunu gördü. Kitapların kenarında bir başlık yazıyordu: "Yüce Wei Krallığı'nın Yıllık Kayıtları".
Küçük Ekselans bunu çok tuhaf buldu: Yüce Wei Krallığı'nın Yıllık Kayıtları sadece her yıl mecliste yaşanan şeylerin kayıt altına alındığı kitaplardan ibaretti. Kilitlenip kaldırılmalarına hiç de gerek yoktu.
Başını kaldırıp bir göz attı. Kutunun üstündeki rafta düzgün bir sıra şeklinde Yüce Wei Krallığı'nın Yıllık Kayıtları duruyordu. Şimdi küçük Ekselans'ın şüpheleri daha da kuvvetlenmişti, bu yüzden kutunun içindeki kitapları saydı. Toplamda on üç kitap vardı. Her cilt bir yılda yaşanan olayları içerdiğine göre, bunlar on üç yıllık içerik olsa gerekti...
Küçük Ekselans'ın merak duygusu yoğunlaştı. Kilitlenip kaldırılan bu on üç yılda neler olmuştu böyle?
Küçük Ekselans birinci kutuyu çıkardı, ardından okumaya başladı, "Jingjia Sekizinci Yıl..."
Küçük Ekselans'ın gözleri ardına dek açıldı. Jingjia mı? Yüce atanın saltanat unvanı değil miydi bu?
Aklı soru işaretleriyle dolan küçük Ekselans, Jingjia Sekizinci Yıl'a ait olan Yüce Wei Krallığı'nın Yıllık Kayıtları'nı okumaya başladı.
Dikkatli bir biçimde okuyordu fakat içinde özel herhangi bir şey yok gibiydi. Ta ki kitabın sonu yaklaşıp küçük Ekselans'ın bir kez daha nefesi kesilene dek.
Jingjia Sekizinci Yıl, Dokuzuncu Ay.
İmparator, iki evlilik bahşeden bir ferman çıkardı. Zhuohua Prensesi Komutan Lu Quan'ın ikinci oğlu, Önder Saray Önü Muhafızı Lu Zhongxing ile evlenecektir.
Meşru Zhenzhen Prensesi sekizinci saray sınavının Çiçeği Arayan'ı, Jin vilayetinden gelen mütevazı bir bilgin olan Qi Yan ile evlenecektir.
Küçük Ekselans gözlerini ovuşturdu. Gözlerinin yanlış görmediğinden emin olunca güvensizlik hissine kapılarak başını arkaya çevirip kolaçan etti. Büyük arşivde kendisinden başka kimse yoktu. Ama zaten... Yalnızca imparatorluk ailesinin doğrudan fertleri, o da bir işaret simgesi taşıyarak bu büyük arşive girebilirdi. Burada nasıl başka biri olsundu ki?
Küçük Ekselans gözlerini tekrar kitaba çevirdi. "Qi Yan" karakterlerine bakarken kalbi göğsünde şiddetle çarpıyordu. Bu kişi... daha önce hakkında hiçbir şey duymadığı biriydi.
Nangong Zhenzhen, bu küçük Ekselans'ın büyükannesiydi. Her ne kadar küçük Ekselans'ın hiçbir zaman onu bizzat görme şansı olmadıysa da, bu kişinin yüce Wei Krallığı'nın ilk kadın imparatoru, çağlar boyunca yüce bir imparator olarak tanınan biri olduğunu biliyordu.
Ama... Daha önce imparatorluk ailesi kayıtlarını şöyle bir karıştırmıştı. Nangong Zhenzhen'in İmparatorluk Eşi'nin adı Qi Yan olarak kayıtlı değildi.
Neler oluyordu böyle?
Sayfaları çevirdikçe küçük Ekselans'ın kaşları daha da çatılıyordu. İmparatorluk büyükkanesi tahta çıkmadan önce sadece sarayların derinliklerinde yaşayan bir prenses olduğu için bu tarih kitabında ona dair yok denecek kadar az kayıt tutulmuştu. Ne var ki, Qi Yan isimli bu gizemli kişi için hatırı sayılır miktarda mürekkep harcanmıştı.
Okumaya devam ettikçe küçük Ekselans, Qi Yan'ın yalnızca üç yıllık bir süre içerisinde Jin vilayetini mükemmel bir şekilde yönettiğini gördü. Halk övgüler yağdırmıştı, ayrıca bu kişi sonralarında bir imparatorluk sınavında ana gözetmen olmuştu. Bu sınavdan çıkmış olup sonradan meclise giriş yapan bir düzineden fazla insan vardı.
Bu küçük Ekselans'ın bildiği kadarıyla: Jin vilayeti grubu şimdi mecliste ellerinde büyük bir güç barındırıyordu. Jin vilayetinden gelen yetkililer sadece tam bir uyum içerisinde olmakla kalmayıp aynı zamanda birbirlerinin arkasını da kolluyordu. Ayrıca kıymetli ve kabiliyetli yetkililere de en çok onlar sahipti...
En sonunda, küçük Ekselans ciltlerin yarısını okumayı bitirdi. Zaman çizelgesi artık Jingjia On Altıncı Yıl'a gelmişti...
"Zhenzhen Fuma'sı Qi Yan, Qi Yuanjun, Yu Beyi'nin haince planını saptadı. Tek başına dalgaların yönünü değiştirerek kadın imparatorun tahta çıkışına destek oldu. Aynı yıl içerisinde resmi olarak İmparatorluk Eşi ilan edildi..."
Küçük Ekselans: "Bu doğru olamaz, tabii imparatorluk büyükbabam sonradan adını değiştirmediyse? Ama soyadını da değiştirmiş olamaz, değil mi?"
Küçük Ekselans o kitabı çabucak bitirdi, ardından sıradakini alıp okumaya devam etti...
Chengqi İkinci Yıl, İmparatorluk Eşi Qi Yan ihanet suçu işledi...
Küçük Ekselans: "Ne?!"
... ...
Zaman tarih kitaplarına sızdı, günleri ve ayları tersine çevirerek geri Chengqi Birinci Yıl'a döndü.
Uzun Ömür Festivali gecesinde Qi Yan Nangong Jingnu'ya "bulut gezgini hapı"nı vermişti. Kısıtlama altındaki sarayı ve başkenti kontrol altına alması için Gongyang Huai ile ittifak kurarken maskeli kişiyi ortaya çıkarma planını da başlattı.
Qiuju, Xiahe ve Chen Chuansi Yüce Kurul zindanının farklı hücrelerine kapatılmıştı. Ganquan Sarayı'nın bütün hizmetkarları cezai bölgede gözaltına alınmıştı.
Gece geç vakitlerde Qi Yan savunma amaçlı Gongyang Huai'yi Ganquan Sarayı'nda bırakıp Qian Tong ve diğer birkaç You vilayeti askerini de yanına alarak Yüce Kurul zindanına gitti.
Sorguya alınan ilk kişi Qiuju'ydu. Zindan muhafızları onu tahta bir direğe bağlamış ve ağzını da tıkamışlardı.
Zindan muhafızının dediğine göre: üç suçlu arasında Qiuju en çok karşı koyan olmuştu. Durmadan çığlık atmış ve kendini duvara vurarak öldürmeye çalışmıştı. Suçluya bir şey olacağından korkan zindan muhafızları onu böyle bağlamıştı. Qiuju'nun saçları serbest kalıp dağılmıştı ve yüzü de kirlenmişti. Kıyafetleri kırış kırıştı; zindan muhafızlarıyla arasında geçen boğuşmadan kaynaklı olsa gerekti.
Hücredeki herkes çıktığında Qi Yan Qian Tong'a Qiuju'nun ağzındaki şeyi çıkarmasını emretti. Qiuju ağzı serbest kaldığı gibi Qian Tong'u ısırmaya çalıştı. Neyse ki Qian Tong bunu refleksleri sayesinde atlattı, fakat Qiuju'nun tükürüğünden kaçamamıştı...
Qiuju'nun debelenişi yüzünden bağlı olduğu direk gıcırdıyordu. Qian Tong'un üzerine tükürdü, sonra Qi Yan'a bağırıp sövmeye başladı, "Hain ifrit, ölümün kolay yoldan olmayacak! Majestelerinin sana ettiği iyi muameleyi hak etmiyorsun, vicdanın çoktan itlere yem olmuş, geriye de bir şey kalmamış! Hain, aşağılık pislik! Cehenneme gideceksin! Bin bıçak seni milyonlarca parçaya bölecek!"
Qian Tong'un yüz ifadesi hafiften değişti. Qiuju'ya tokat atma niyetiyle harekete geçti.
Qi Yan: "Qian Tong! Kaba olma."
Qian Tong: "Efendim! O..."
Qi Yan: "Geri çekil."
Qiuju soğuk bir şekilde güldü, "Ne? Benim sadakatimi satın almak mı istiyorsun? Rüyanda görürsün! Sana beni öldürmeni tavsiye ederim, yoksa uzun süre saklanamayacaksın. Hayatta olduğum sürece seni muhakkak öldüreceğim!"
Qi Yan Qiuju'ya doğru geldi. Zarar görmeyeceği kadar bir mesafeyi koruyarak son derece kısık bir sesle, "Üzgünüm, Qiuju jiejie, onca yıldır çok sıkı çalıştın..." dedi.
Qiuju Qi Yan'ın üzerine tükürdü, ardından gözyaşları aşağı süzüldü.
Qi Yan Qian Tong'a bir bakış attı. O ise göğüs cebinden porselen bir şişe çıkardı, tıpasını açtı ve Qiuju'nun ağzına doğru götürdü, "Lütfen."
Qiuju Qi Yan'a sert ve düşmanca bir bakış attı, ardından kendi rızasıyla şişenin girişini ağzına aldı. Hepsini tek seferde içti.
Qiuju: "Bu yanına kâr kalmayacak, hayalet olarak bile seni rahat bırakmayacağım!"
Ağzından bu sözler çıktıktan sonra beş nefeslik süre bile geçmemişti ki Qiuju'nun başı kenara düştü. Bilincini kaybetmişti.
Qi Yan: "Onu oradan indir ve beyaz kumaşla ört üzerini. Onun başında sen duracaksın. Yarın sabah saraylar bölgesinin dışına ilet."
Qian Tong: "Anlaşıldı."
Qi Yan diğer iki hücreye geldi. Xiahe hıçkırıklara boğulmuş halde Qi Yan'a canını bağışlaması ve hiç saygıya değer bir hizmette bulunmadıysa bile yıllarca Qi Yan'ın adına çok sıkı çalıştığını göz önünde bulundurması için yalvarıyordu.
Qi Yan Xiahe diyeceklerini bitirene kadar sessizce dinledi, ardından Qian Tong'a ona da bir şişe ilaç verdirtti.
En sonunda, Chen Chuansi'nın yanına geldi. Chen Chuansi hiçbir şey söylemedi. Uzunca bir süre porselen şişeye baktı, sonra hepsini tek seferde içti...
Qiuju, Xiahe ve Chen Chuansi bir sıra oluşturmuş vaziyette yerde yatıyordu; hepsinin üzeri beyaz kumaştan birer çarşafla örtülüydü.
Qi Yan: "Benim işaret simgemi al. Yarın sabah kendi başına saraylardan çıkar onları."
Qian Tong: "Anlaşıldı."
Qi Yan: "Elini çabuk tut."
Qian Tong: "Anlaşıldı."
... ...
Gerçekte Qi Yan onları öldürmemişti. Sadece şarapla karıştırılmış bulut gezgini haplarından almışlardı ve bu doz, onları yedi gün boyunca uyutmaya yeterdi.
O üçü Sifang bankasına teslim edilecek, Qian Yuan da onlar için uygun ayarlamalar yapacaktı. Nangong Jingnu yalnızca üç gün uyuyacağından ötürü Qi Yan bu üç gün içinde onun normalde rıza göstermeyeceği her şeyi yapmak zorundaydı. Qi Yan o üç kişiden hangisinin casus, hangisinin masum olduğunu bilmiyordu. Fakat içlerinden birini kaçırmaktansa kazara öldürmeyi tercih edeceği bir tutum takınmıştı; artık o üç kişiden hiçbiri saraylar bölgesinde kalamazdı. Zamanı gelince Qian Yuan onlara özgürlüklerini geri verirdi.
Sarayların içinde saklanan daha kaç tane casus olduğunu bilmiyordu. İzleyen bunca göz varken maskeli kişi eğer aslında casuslarını çekmediyse Nangong Jingnu'nun çoktan öldüğüne nasıl inanabilirdi ki? Ama... İzleniyor olmanın iyi bir yönü de vardı. Qi Yan'ın gözlerinden kararlı bir ifade geçip gitti: kendisi hâlâ hayatta olduğu sürece maskeli kişi Nangong Jingnu'nun saçının teline dahi zarar vermeyi rüyasında görürdü.
Qi Yan Vekil Savaş Bakanı Qin De'nın ve Vekil Çalışma Bakanı Li Qiaoshan'ın gelmesi için emir verdi. Biri Qi Yan'ın Jin vilayetinden getirdiği güvenilir bir ast, geçmişi temiz bir insandı. Diğeri ise maskeli kişinin casusuydu.
Gece geç saatte ikisi muhafızlar tarafından kısıtlama altındaki saraya getirildi. Hâlâ tamamen ayılamamış halde Qi Yan'ın önünde diz çöktüler, "Dagong'a selamlar."
Qi Yan: "Siz çıkabilirsiniz."
Muhafızlar: "Anlaşıldı."
Qi Yan: "Siz efendiler de ayağa kalkmalısınız."
Qi Yan'ın ifadesi dalgın bir hal aldı, ardından tereddüt ederek şöyle dedi, "Siz iki efendinin benim yerime katılması gereken bir şey var. İyice düşündüm de, yalnızca siz ikiniz yeterince güvenilirsiniz."
Qin De: "Dagong'un talimatını dinliyorum."
Qi Yan Li Qiaoshan'a bir bakış attı, "Daha iki saat önce Majesteleri suikastçılar tarafından saldırıya uğradı."
Qin De: "Ne?!"
Li Qiaoshan da yüzüne hayret duyan bir ifade yerleştirdi, fakat yine de Qi Yan onun gözlerinde bayram yapan bir iz yakalamıştı.
Qin De: "Majesteleri nasıl?"
Qi Yan uzunca bir süre sessiz kaldı, "İmparatorluk doktorları çoktan muayeneye başladı... Ama, ai..."
Qin De boş gözlerle Qi Yan'a baktı, "Bu... Ne yapılmalı?"
Qi Yan: "Majesteleri inanılmaz talihli; hiç şüphesiz iyi olacak. Fakat siz ikinizin yapmasına ihtiyaç duyduğum çok önemli iki şey var."
Qin De ve Li Qiaoshan: "Dagong'un talimatını dinliyoruz."
Qi Yan: "Bu mesele başkalarının kulağına gitmemeli. Suikastçılar geride konuşacak kimse bırakmadı. Qin De, şu andan itibaren Yüce Kurul'da idareyi sen devralıyorsun. Var gücünle suikastçılardan geriye kalanları incele."
Qin De: "Anlaşıldı."
Qi Yan: "Li Qiaoshan, sen yanına birkaç yardımcı alıp Huaiyang Beyi'nin nerede olduğunu araştırmaya gideceksin. Majesteleri ve benim hiç mirasçımız yok. Olur da... Her halükarda, hem Huaiyang Beyi hem de Linjiang Beyi buralarda olmalı."
Bunu duyunca Qin De'nın yüz ifadesi hafiften değişti. Qi Yan'ın bunu demesi, apaçık Majestelerinin çok kötü bir durumda olduğu anlamına geliyordu. Hatta çoktan... hayatını kaybetmiş bile olabilirdi. Yoksa Qi Yan neden meclisteki durumu idare etmelerini ya da meclis vazifelerini bölüşmelerini istemeyip de onun yerine "ölüm sonrası prosedürlerinin" bir kısmı konusunda görevlendirsindi ki?
Qi Yan: "Krallık daha önemli. Majesteleri zaten tahta çıkmış bir kadın, eğer Uzun Ömür Festivali'nden sonraki gün Majestelerinin suikastçılarla karşı karşıya gelme haberi yayılırsa insanların iç dünyaları hiç kuşkusuz alt üst olur. Siz ikiniz lütfen ağzınızı sımsıkı kapalı tutun."
Qi Yan Li Qiaoshan'a dönüp ekleme yaptı, "Ne kadar yazık... İmparatorluk ordusu vaktinde geldiği halde başaramadılar... Ama kıdemli hadım Chen Chuansi, baş hizmetçi Qiuju ve benim baş hizmetçim Xiahe'nın hakkından gelinmiş. Cesetleri batı köşesindeki kapıda duruyor, yarın sabah saray kapıları açıldığında toplu mezara götürülecekler."
Qin De: "Bu... Sarayların içinde casuslar mı var yoksa?"
Qi Yan başını iki yana salladı, "Bu meseleyi araştırman gerekecek. Ama o üçü en şüpheli olanlardı, ne olursa olsun artık burada kalamazlardı."
Qi Yan sözcüklerinin arasında Li Qiaoshan'a gizli bir sinyal iletmişti: imparatorluk ordusu fazla erken geldiği için casusla beraber oradan kaçmayı başaramamıştı. Nangong Jingnu aslında çoktan "ölmüş"tü. Huaiyang Beyi'ni aramak için saraydan ayrılmak, sırf Li Qiaoshan şüphe çekmeden gidebilsin diye uydurulan bir kılıftan ibaretti.
Qi Yan: "Bu konudaki suçlamadan aklanmam zor. Eğer suçlu bulunamazsa karşılığını ancak canımla ödeyebilirim. Artık her şey siz ikinize bağlı."
Qin De ve Li Qiaoshan: "Anlaşıldı."
... ...
You vilayeti askerlerinin de arasında bulunduğu imparatorluk askerlerinden oluşan birlik Ganquan Sarayı'nı iyice kuşatmıştı. Ayrıca Gongyang Huai saray kapılarında nöbet tutma görevi için Gongyang hanesinin hizmetkarlarıyla beraber, gelebilecek durumdaki tüm güvenilir astlarını seferber etmişti.
Ganquan Sarayı'nın toplamda üç tane saray suru vardı. Gongyang Huai'nin kendisi seçtiği You vilayeti askerleri en iç kısımda konuşlanmıştı, geriye kalan imparatorluk askerleri ise nizamlı bir biçimde daha dış katmanlarda yerlerini almıştı. Tek bir sinek bile dışarı kaçmayı aklından geçiremezdi.
Gongyang Huai bunu ezici baskı hissi eşliğinde yapıyordu. Eğer Qi Yan başkaldırma niyetindeyse, cezaya dahil edilmekten kaçamazdı. Ama yine de denileni yapmıştı.
Bir yandan, Qi Yan'ı uzun yıllardır tanıdığı içindi. Aralarında yeterince güven duygusu birikmişti. Diğer yandan, Gongyang Huai Nangong Jingnu'nun hâlâ hayatta olduğunu bizzat kendisi görmüştü. Ayrıca Qi Yan ona günde bir kez Nangong Jingnu'yu ziyaret edebileceğine dair söz vermişti.
Ne de olsa Nangong Jingnu bir kadındı; birçok İmparatorluk Eşi'ne sahip olması mümkün değildi. Bu da demek oluyordu ki Qi Yan ve Nangong Jingnu'nun gelecekteki çocuğu, bir sonraki imparator olacaktı. Gongyang Huai bu bağlantıya dayanarak Qi Yan'ın isyan çıkarmayacağına gönülden inanıyordu.
Qiuju, Xiahe ve Chen Chuansi'nın "cesetleri" el altından sarayların dışına çıkarılmıştı. Ama, tam Qi Yan'ın istediği gibi, birkaç kişi yine de bunu görmüştü.
İmparatorluk hastanesindeki üç yöneticinin üçü de "ortadan kaybolmuş"tu ve görünen o ki bu Ganquan Sarayı'nda olmuştu...
Uzun Ömür Festivali'nden sonraki gün diğer bölgelerden gelmiş yetkililerin birçoğu kadın imparatora veda etmek üzere hazırlanmıştı, fakat Majestelerinin bugün meclise katılmayacağı yönünde bilgilendirilmişlerdi. Ve bu haberi ileten hadım, kadın imparatorun yanında hizmet veren Chen gonggong değil de yabancı biriydi.
Bazı yetkililer bunu gizlice araştırdı. Görünüşe göre Majesteleri dün gece soğuk algınlığına yakalanmıştı. İmparatorluk doktorları Majestelerinin birkaç gün dinlenmesi gerektiğini söylemişti.
Ne var ki... Yüksek yetkililerin, Qi Yan ile Gongyang Huai'den sızan farklı bir versiyonla karşılaşmaları çok sürmedi: kadın imparator suikastçıların saldırısına uğramıştı ve Majestelerinin hayatta kalıp kalmayacağı belirsizdi.
Dün gece Ganquan Sarayı'ndan baş hizmetçinin kulak tırmalayıcı bağırışları gelmiş, bunu da yangın ışığı izlemişti. İmparatorluk askerleri geldiği sırada, suikastçılar çoktan öldürülmüştü. Lakin yatak odasının her yanında taze kan görülebiliyordu ve ejder yatağın önünde duran paravanda da kan lekeleri vardı.
Ayrıyeten, bu kadar büyük bir şey meydana geldiği halde kadın imparator hâlâ yüzünü göstermemişti. Bunun ardından yapılan her şey İmparatorluk Eşi tarafından bizzat idare edilmişti. Ganquan Sarayı'nın saray hizmetçileri ve hadımları cezai bölgeye kapatılmışlardı. İki sarayın baş hizmetçileri ilk önce Yüce Kurul'un zindanına kapatılmış, daha çok geçmeden de üzerleri beyaz çarşaflarla örtülü halde dışarı çıkarılmışlardı. Gün doğmadan önce nihayet batı köşesindeki kapıdan dışarı taşınmışlardı.
Bu versiyon fazla sert ve ağırdı; ilk başta pek çok kişi buna inanmadı. Ta ki başkent de tecrit edilene dek...
Şehir kapıları kapalıydı. Devriye taburundan askerler sokakların her yerinde görülüyordu. Şehir surlarının üzerinde devriye gezen okçular bile vardı. Başkentteki insanlar dışarı çıkamıyor ve şehrin dışındaki insanlar da içeri giremiyordu. Tek bir kuş dahi başkentin tepesindeki gökyüzünden uçup gitmeyi aklından geçiremezdi.
Sadece tek bir kişi, İmparatorluk Eşi'nin işaret simgesiyle başkentten ayrılmıştı. Bu kişi de görünüşe göre gizli bir görev için giden Vekil Çalışma Bakanı Li Qiaoshan idi.
Tüm bunlar, meclis yetkililerine bunun doğru versiyon olduğuna inanmaktan başka şans bırakmadı.
Eğer sahiden "tesadüfi bir üşütme" olsaydı neden sır olarak saklansındı ki?
Üstelik başkentte böyle alışılmadık şeyler yapılıyordu. Yoksa... kadın imparator çoktan ölmüş olabilir miydi?
***
Yazarın notu: Son zamanlarda iki günde bir bölüm atıyorum, çünkü sona yaklaşıyoruz. Biraz ağırdan almak istiyorum. Bu bölüm için birkaç farklı versiyon yazmıştım. Beni en çok tatmin eden bu olduğu için bunu paylaştım. Epey bir bilgi var, devam hikayesine bir göz gezdirebilirsiniz~. Teşekkürler millet~ Ayrıca, şunu bir kez daha vurgulayayım, Mutlu Son olacak.
Ç/N: Yazarımız sona yaklaşıyoruz demiş ama daha upuzun 66 bölüm var ve çok fazla şey olacak.
0 notes
aykutiltertr · 7 months ago
Video
youtube
Hüseynik (Telgrafçı Akif) - Ahmet Kaya ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/XlN5Ia54RXY Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. HÜSEYNİK'TEN ÇIKTIM ŞEHER YOLUNA Yöresi- İli ELAZIĞ   İlçesi- Köyü -   Kaynak Kişi HAFIZ OSMAN ÖGE Derleyen BANTTAN YAZILDI Notaya Alan MEHMET ÖZBEK İcra Eden KAYNAK KİŞİ ENVER DEMİRBAĞ Makamsal Dizi UŞŞAK Konusu - Türü Ağıt Karar Sesi La Bitiş Sesi La Usül 5/8 En Pes Ses La En Tiz Ses Re Ses Genişliği 4 Ses Bm            Em           Bm Hüseynik'ten çıktım seher yoluna Bm            Em           Bm Can ağrısı tesir etti canıma Bm            Em           Bm Yaradanım merhamet et kuluna Bm            Em           Bm Yazık oldu yazık şu genç ömrüme Bm            Am           Bm Bilmem şu feleğin bana kastı ne Bm            Em           Bm Telgrafın direkleri sayılmaz Bm            Em           Bm Ati hanım baygın düşmüş ayılmaz Bm            Em           Bm Böyle canlar teneşire koyulmaz Bm            Em           Bm Lütfü gelsin telgırafın başına Bm            Em           Bm Bir tel versin musul'da kardaşıma Bm            Em           Bm Bu gençlikte neler geldi başıma TÜRKÜNÜN SÖZLERİ HÜSEYNİK'TEN ÇIKTIM ŞEHER YOLUNA CAN AĞRISI TESİR ETTİ KOLUMA YARADANIM MERHAMET ET KULUNA Bağlantı: YAZIK OLDU YAZIK ŞU GENÇ ÖMRÜME BİLMEM ŞU FELEĞİN BANA KASTİ NE TELGIRAFIN DİREKLERİ SAYILMAZ ATİ HANIM BAYGIN DÜŞMÜŞ AYILMAZ BÖYLE CANLAR TENEŞİRE KONULMAZ Bağlantı LÜTFÜ GELSİN TELGIRAFIN BAŞINA BİR TEL VERSİN MUSUL'DA KARDAŞIMA BU GENÇLİKTE NELER GELDİ BAŞIMA Bağlantı ATİ : ATİYE : Bir bayan adı TENEŞİR : Musalla taşı, cenaze namazı kılınmak üzere tabutun yerleştirildiği taş -------------------------- NOT : Hem TRT THM Repertuar Kitabı'nda hem de notada üzerindeki türkü isminde "Hüseynik'ten çıktım SEHER yoluna" yazmasına karşın, nota altında "ŞEHER" yazmakta olup, yöre sanatçıları da "ŞEHER" olarak okumaktadırlar. Bu bilgiler ışığında hem söz hem de türkü ismindeki "Seher" kelimesi "Şeher" olarak düzeltilmiştir. (Repertükül - Türküpedia) "Elazığ türküleri" kategorisindeki sayfalar Bu kategoride yer alan toplam 78 sayfanın 78 adedi aşağıdadır. A Ah Nayim Nayim Ahçiği Yolladım Urum Eline Al Almayı Daldan Al (Elazığ) Al Yanaktan Al Yanaktan Aynam Düştü Belimden Aş Yedim Dilim Yandı B Bahçaya İndim ki Bebeğin Beşiği Çamdan (Elazığ) Ben Ağlarım Zarı Zarı Bir Of Çeksem Karşıki Dağlar Yıkılır Bir Taş Attım Çaya Düştü (Elazığ) Bir Şûh-i Sitemkâr Yine Saldı Beni Derde Bizim Bağın Kıracı Bizim Dağlar Bu Dere Baştan Başa Bülbülüm Bağ Gezerim C Canım Kırat Gözüm Kırat Civan Saçın Örmezler D Dağlar Dağımdır Benim (Elazığ) Dağlarda Meşelerde Demedi Yar Demedi Değirmen Sala Benzer Duman Almış Mezarımın Üstünü E Evimin Önü Evlek Evleri Görünüyor Evleri Uçta Yârim Evlerinin Önü Lale Bağıdır (Elazığ) G Gelin Oldum Gelinliğim Bilmedim Görmedim Alemde Güle Gider Hoğu'ya H Hafo’mun Evi Kaya Başında Havada Bulut Yok Bu Ne Dumandır Havuz Başının Gülleri (Elazığ) Hüseynik'ten Çıktım Şeher Yoluna I Iğiki'nin Dört Etrafı Bahçalar K Kalede Kavun Yerler Kar mı Yağmış Şu Harput'un Başına Kara Erük Karanfil Ekilende Karşı Dağlar Meşeli Kaşları Oydu Beni Kaşların Karesine Kaşların Keman Senin Kevengin Yollarında Koçari Köğengin Ellerinde M Mendilim İşle Yolla Mendilimde Hare Var (Elazığ) Mest-i Nazım Meteristen İneydim Meşelidir Bizim Dağlar N Ne Feryad Edersin Divane Bülbül Necibe'nin Kaşları Kare Niçin Yanıma Gelmezsin O O Yanı Pembe Oy Akşamlar Akşamlar P Pencereden Bir Daş Geldi S Samancılar Saman Çeker Saray Yolu Sinemde Bir Tutuşmuş Yanmış Ocağ Olaydı T Telgrafın Tellerini Arşınlamalı Tevekte Üzüm Kara V Vardım Baktım Demir Kapı Sürgülü Y Yara Benden Yara Benden Yel Eser Kum Savrulur Yeşil Yaprak Arasında Yoğurt Koydum Dolaba Yoğurt Koydum Dolaba (Elazığ) Yüksek Minarede Kandiller Yanar Ç Çatal Kaya Alınmaz Çayda Çıra Yanıyor Çayın Öte Yüzünde Çerkez Hasan Türküsü İ İkide Keklik Bir Derede İmanımda Ötüyor (Elazığ) İndim Yarin Bahçesine Gül Açılmış Gül Güle İndim Yârin Bahçesine Gül Dibinde Gül-i Ter İstanbul'da Bir Kız Sevdim Ermeni Ş Şu Fırat’ın Suyu Akar Serindir
0 notes
seslimeram · 4 years ago
Text
Normali Yitiren Ülkeden Kesitler
Tumblr media
İkilemler arasında kalakalmış bir menzilin buz gibi hakikati karşımıza çıkıyor. Cerahat ve irinle güncellenen Türkiye gerçekliğinin orta yerinde sıradan insan seçimlere zorlanıyor iş bu sahada. Kesintisiz kılınmış, bir yerde yönlendirilmiş olanın karşısında sorgulamak, bir biçimde konuşmak, eksiksiz oluşturulan karaşın hale karşı var edilen yıkımdan bahsetmek imkansız kılınmak isteniyor. Demokrasi, eşitlik, adalet tahayyülleri dile getirilirken olanın ve olmasına devam edilenin bariz bir kırım halinin yekunu olduğu bir kez daha ortaya en kestirmeden çıkageliyor. Çürüten, yok eden ve sınırlandıran bir ülkede hakkaniyet, esasen yaşam tahayyülünün eksiksiz yıkımı güncellenendir. Bütün bütün bir fasit döngünün orta yerinde insanlara tercihler dayatılmaktadır. Muktedirin olur damgasını kazanmamış her ne olursa olsun, herhangi konu olursa olsun bu sınıflandırma / ayrıştırma ikilisinden bir tercih yapılması beklentilenir.
Barışmaktan yana taraf olunamaz mesela. Çürüten, yok etmenin eşiğine taşıyan bir ülke hal ve istencinin karşısında, savaşa dur demek bir terör faaliyeti klasmanında görülür ve değerlendirilir çoğu zaman. Bariz, belirgin bir biçimde uçuruma doğru yollanan hayatlar söz konusu edilmesin, olmadık yerlerde müdahalelerin çanlarının aslında sıradan insanlar için hayatlarının gölgelenmesi olduğu konuşulmasın, yeter ki susulsun denilerek hemen her gün bambaşka tahayyüller ortaya serilir. Bir biçimde hayattan yana taraf olmanın önü alınmak istenir. Bunca rahatça dillendirilmeye devam olunan, alırız, yıkarız, oraları salt ve sadece bizlerindir tezahüratlarının akıbeti daha büyük kayıplar, onarılmayacak yaralar ve eksiksiz bir çürüme halidir. Barışın lügatten atıldığı bir yerde, sulhun unutturulduğu bir sahada yaşam her gün bir kez daha sınamaya tabi tutulur. Yıkılan, yok edilen, eksiltilenler bunca çokken hangi yaşam bahsi açılabilir, her nasıl hayat normal denilebilir ki sahiden?
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Teatra Jîyana Nû tarafından sahnelenecek Kürtçe Bêrû: Klakson Borizan Birt tiyatro oyunu, gösterime saatler kala Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından “kamu düzenini bozabileceği” gerekçesiyle yasaklandı. Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı, Teatra Jîyana Nû’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları sahnesinde sahnelenecek Bêrû: Klakson Borizan Birt oyununu, gösterime saatler kala tüm kapalı ve açık alanlarda yasakladı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün talebi üzerine Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından onaylanan yasak kararına, "kamu düzenini bozabileceği" gerekçe gösterildi.
Bêrû oyunun Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından “kamu düzenini bozabileceği” gerekçesi ile yasaklanmasına tepki gösteren Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi, “Bu anti-demokratik uygulama ifade özgürlüğü ve Kürtçe’nin kamusal görünürlüğüne vurulmuş bir darbedir” dedi.
Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi, Teatra Jîyana Nû tarafından sahnelenecek Kürtçe Bêrû: Klakson Borizan Birt tiyatro oyunu, gösterime saatler kala Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından “kamu düzenini bozabileceği” gerekçesiyle yasaklanmasına yaptıkları yazılı açıklama ile tepki gösterdi.
Açıklamada haksız ve antidemokratik uygulama kınandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları’nın "Tiyatrolara Destek Projesi" kapsamında sahnelenecek oyunlarının "kamu güvenliği" gerekçesi ile kaymakamlık tarafından, oyuna birkaç saat kala yasaklandığının hatırlatıldığı açıklamada, “Nobel ödüllü yazar Dario Fo'nun "Klakson, Borazanlar ve Bırtlar" adlı oyunun Kürtçe uyarlaması olan ve daha önce defalarca sahnelenmiş ve beğeniyle alkışlanmış olan Bêrû'nin yasaklanması kabul edilemez. "Klakson, Borazanlar ve Bırtlar" oyunu, devletin kendi içindeki çelişkilerini irdelerken ekonomik gücün politik güçten daha etkin ve onun üstünde olduğunu vurgulayan mizahi bir oyundur. Bu yasaklama bu yüzyılda sanatın ve tiyatronun işlevinin anlaşılmadığının ifade ve sanatın üstünde uyarıcı gücünden korkulduğunun yansımasıdır” diye belirtildi.  
Oyunun, Şehir Tiyatroları'nın 106 yıllık tarihinde gösterilen ilk Kürtçe oyun olma özelliği taşıdığı ve kültür insanları tarafından son derece demokratik bir adım olarak görüldüğü belirtilerek, “Bu anti-demokratik tavır sanatçıların ifade özgürlüğü ve kadim dillerden Kürtçenin kamusal görünürlüğüne vurulmuş bir darbedir.  Bu yasaklamayla İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nun attığı en güzel adımlardan biri baltalanmak istenmiştir.  Tiyatro örgütleri olarak bu haksız ve antidemokratik uygulamayı kınıyoruz. Teatra Jiyana Nû yalnız değildir” ifadelerine yer verildi.”
Daha kendi içinde varlığı tescillenmiş, hep atılıp tutulsa da bu toprağın kökünden olması hali bir türlü muktedire dank etmeyen Kürd halkının üstüne uygulanan baskılama halinin bu kaçıncı eşiğidir. Bu kadar afaki bir biçimde sen kimsin diye sorulan bir menzildeki ol meşum reklam / tanıtım / propaganda filmindeki cüretin daha yakın zamanlarda ettiği onca fecaat / facia söz konusuyken bir kez olsun yeter demeyen bir muktedir karşımızdadır artık. Düzen dünü neydiyse, bu şimdisi de düşünmeyen, sorgulamayan asla çekincelerini dile getirmeyen bir güruh kılarak bir sahayı, yaşayan tüm kimlikleri onca masala rağmen inatla yok saymaya devam etmektedir. Bir tiyatro eserinden nem kapılan, bir menzilde konuşulan bir anadili hakir görmek için olur olmadık tahayyüllere girişmeye devam edilen bir yerin neresinde hayat söz konusu edilebilir? Sahiden bunca açık afaki bir biçimde ayrımcılığın varlığında ötekinin (öteki sanılanın) yurdunun da burası olduğunu anlamaya daha çok var mıdır? Daha da kaybedilecek zaman söz konusu mudur sahiden?
Mezopotamya Ajansı'ndan Erdoğan Alayumat, HDP Milletvekili Musa Piroğlu ile konuşur: “Balıkesir'in Susurluk ilçesinde 3 Kasım 1996'da meydana gelen kazanın ardından ortaya serilen devlet-siyaset-mafya ilişkilerinin başrolünde yer alan eski MHP milletvekili ve emekli Korgeneral Engin Alan, emekli Albay Korkut Eken, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ve faili meçhul davalarında sık sık ismi geçen eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, 16 Ekim'de Bodrum Yalıkavak Marina'da bir araya gelerek fotoğraf paylaştı.  
Tumblr media
Paylaşılan fotoğrafta yan yana gelen isimlerin karanlık bir dönemi ifade ettiğini belirten Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, fotoğrafın çağrıştırdıklarını anlayabilmek için tarihsel sürece bakılması gerektiğini söyledi. Piroğlu, fotoğrafın Van’da helikopterden atılan iki yurttaş ve kaçırılma olaylarının sıklaştığı iki önemli olayın yaşandığı döneme denk gelmesinin tesadüfü olmadığına dikkati çekti.
Saray rejiminin 3’lü yapıdan oluştuğuna dikkat çeken Piroğlu,"Bir ayağında AKP ve Saray, bir ayağında MHP, son ayağında ise kimilerinin Ergenekon, kimilerinin de derin devlet dediği bir yapıdan oluşuyor" dedi.  Paylaşılan fotoğrafın da 3 büyük çağrışımı olduğunu sözlerine ekleyen Piroğlu, "Birincisi, fotoğraftaki 3 isim geçmişte derin devletin tüm operasyonları yürüten kişilerden oluşuyor.  İkincisi yine bu derin devlet operasyonunun başka bir ayağını kuran mafya lideri Alaattin Çakıcı. Üçüncüsü devletin kendisi. Susurluk aslında bu çetenin nasıl bir iş birliği içinde olduğunu açığa çıkarmıştı. Bu yüzden bu fotoğraf aslında bir yanıyla Türkiye haklarına eski dönemin bütün kötü hatıraları olan JİTEM'i, Beyaz Toros’ları, yargısız infazları, ölüm çukurlarını hatırlatıyor. Yapılan bütün bu kötülüklerin altındaki imzalar fotoğrafta olan bu isimlere ait”  diye konuştu.
İktidarın son süreçte kamuoyunun desteğini yitirdiğini sözlerine ekleyen Piroğlu, Karl Marx’ın “Kriz dönemlerinde iktidarlar eskinin sloganlarını ödünç alırlar. Eskinin giysilerini giyerler. Geçmiş dönemin kahramanlarını taklit ederler ama aynı zamanda geçmiş süreçlerin korkularını da yardıma çağırırlar” sözünü anımsatarak, "İktidar kendi zeminini mobilize etme yeteneğini kaybetti ve toplumsal meşruiyetini yitirdi. Tamda bu aşamada iktidar ölü geçmişi yardıma çağırıyor. 1993 süreci diye anılan o karanlığın topluma yeniden dayatılması anlamına geliyor. Bu yüzden yeni kıyafetler içinde eski katliamları ima eden bir görüntüyü karşımıza çıkardılar” diye belirtti.
Meşruiyeti sarsılan iktidarın derin yapılara sarıldığını vurgulayan Piroğlu, fotoğrafın en fazla çağrışım yaptığı yerin Kürt coğrafyası olduğuna işaret ederek,  “Bugün PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde tecridin ağırlaştırılmasının tek bir nedeni var oda savaş politikalarının derinleştirilmesidir. Türk devleti varoluşunu bu savaş politikalarına borçludur ve devamını sağlamak için de bu savaş politikalarını derinleştirmek zorundadır. Devlet Kürt hareketini parçalamak adına yasal güçlerin yetmediği noktada yasadışı güçleri devreye koyuyor. 40 yıldır Kürt halkına karşı verilen savaş narko ekonomi ile finanse edilmiştir. İçinden geçilen ekonomik kriz, bu fotoğraftaki Alaattin Çakıcı simgesi bu ilişkinin bütün boyutlarıyla güncellendiğini işaret etmektedir” diye ifade etti.
Geçmiş yıllarda Kürt sorunundan kaynaklı açığa çıkan barış görüşmelerinin bu yapı tarafından boşa düşürüldüğüne dikkati çeken Piroğlu, “Devlette bu yapının arkasında hep yürüdü. Bugünde değişen bir şey yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan ortaya çıkan fotoğrafın tamda arkasında duruyor. Çünkü bu fotoğraf aynı zamanda iktidar bloğunun kendi varlığını devam ettirme ve koruma çabasının bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Bu fotoğraf ne ima ederse etsin sırtını Saray'a dayıyor” dedi.”
Fotoğrafın meydana gelebilecek her çeşit provokasyon ve saldırının adresi olacağını söyleyen Piroğlu, son olarak şunları söyledi: “Fotoğraf karşımızdaki iktidar bloğunun acizliğinin de göstergesidir. Bize düşen bunu derinleştirmektir. Onların halk kitlelerine giydirmeye çalıştığı korku gömleğini yırtmamız gerekir. Artık ‘bin operasyonunun’ hesabının sorulduğu günlere girdiğimizi göstermemiz gerekir. Bu bütün kayıp dosyalarında, kirli ilişkilerde imzası olan insanlarla hesaplaşmamız gerektiğini göstermemiz lazım. Korkacak ve kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Biz bu korkuları yaşayarak bugünlere geldik teslim olmadık diz çökmedik. Bundan sonrada bunlara diz çökecek halimiz yok. Ama şimdi diz çökmemek yetmiyor, şimdi hesap sormak için harekete geçmek gerekiyor.”
Bir hakikat karşımıza çıkartılıyor bir kez daha. Seçimler, zorunluluklar, tahayyül edilenin ötesindeki bir kez daha yıldırı ve baskılama hallerinin birlikteliğinde Kürd halkına karşıt, gözdağı ile yinelenen bir şiddet pratiği var ediliyor. Bir asırdır sanki demokrasisi tamam, hürriyet meseli iyiymiş, insanların hakları söz konusuymuş gibi davranılan bir yerde şu yukarıdaki cüretle dile de, hayatın ta kendisine de saldırılar kesintisiz kılınır. Cüretle bir şevkle savunulup, etle kemik gibiyiz bahsi zikredilirken doksanların ve öncesinin tüm ol karanlığını var eden temsillerin bugün yeni ülkede de baş köşede tutuldukları ifşa edilir. Bilakis ifşa bir yana takdim olunur muktedir eliyle. Cüretle, cerahatin, kötülükle ve çok daha fazla ayrımcılıkla birlikte bir menzildeki hayat memat meselinin üstün körü değil doğrudan yıkımı kesintisiz kılınır. Vekil Eroğlu’nun da aksettirdiği gibi saraya sırtını dayamış bir kötülüğün bu ülkede tek bir iyi günü var etmeyecek olduğu artık afaki kılınıyor. Bu kadar doğrudan, böyle bir devamlılıkla dünden yarına taşınmak istenen cerahatin var edeceği her fecaat bir başka yıkımı birlikte imal eder, edecektir! İyi de nereye kadar?
Mezopotamya Ajansı’ndan bir başka aktarımı yapalım: “Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Emek Meclisi, TBMM'de görüşülmeye devam eden esnek çalışma paketine ilişkin Kadıköy'de bulunan Süreyya Operası önünde açıklama yaptı.
Açıklamaya HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, HDP milletvekili Musa Piroğlu ile çok sayıda genç katıldı. "Emekçilerin haklarına saldırı yasası mecliste, kıdem tazminatı  ve emeklilik hakkın gaspına izin vermeyeceğiz" pankartı açan kitle, sık sık "Savaşa değil, emekçiye bütçe" sloganı atıldı.
İlk olarak söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Musa Piroğlu, iktidarın politikaları sonucu ülkeye cehennemin dayatıldığını söyleyerek, "Milyarlarca doları savaşa harcayan iktidar, emekçilere yoksulluğu dayatıyor. İktidara geldiğinden beri 30 bine yakın işçi intihara sürüklendi. İktidar, politikalarıyla yoksulluk ve işsizliği dayatıyor. Bütçe ile kıdem tazminatını ortadan kaldırıp, emeklilik hakkını gasp ediyor.  Geleceksiz ve kıdemsiz bir gelecek sunuyor. Emeğimiz çalınıyor, haklarımızın gaspına izin vermeyeceğiz" diye belirtti.
Ardından konuşan HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu da, ekonomik krizin ilk olarak yoksulları etkilediğini belirterek, çarkların bir avuç çapulcu, saray ve sermaye için döndüğünü söyledi. Uğurlu, "İktidar emekçilerin düşmanıdır. Toplum baskıya biat etmeyecek, Haklarını almak için mücadelesini sürdürecektir. Bu topraklarda son sözü emekçi ve işçiler söyleyecek" dedi.
HDK Emek Meclisi adına söz alan Ömer Akgün ise, AKP'nin ekonomi politikasının ülkeyi derin bir ekonomik krize sürükleyerek, açlık ve işsizliği derinleştirdiğini dile getirdi. Akgün, meclisten geçirilen torba yasanın emekçilerin haklarının gaspına yönelik olduğunu vurgulayarak, "Bir saldırı ile karşı karşıyayız. AKP her seferinde kıdem tazminatına saldırarak, ortadan kaldırmak istiyor. Torba teklifinde en çok 25 altı ve 50 yaş işçiler etkileniyor. Bu yaş gruplarının haklarının gaspı anlamına geliyor. Milyonlarca işçinin işsizliği anlamına gelen bu bütçenin geçmesine izin vermeyeceğiz" diye konuştu. Açıklama "İş, ekmek, güvence" sloganıyla son buldu.”
Demokrasi, eşitlik, adalet tahayyülleri dile getirilirken olanın ve olmasına devam edilenin bariz bir kırım halinin yekunu olduğu bir kez daha ortaya en kestirmeden çıkageliyor. Her durumda sıradan olanın yaşam hakkına kastın çeşitliliği arttırılmaya, kararlı bir biçimde tüm ol karanlığı dört bir yanda demirbaş kılmaya ant içenlerin elinde bir menzil, bir ülke bir gelecek tahayyülü hepsini kapsayan bir yaşama iradesi geriye konulmuyor. Bütün bütün çabalar bunu bir hakikatin ta kendisi kılmak adına yinelene geliyor. Torba yasalar, kanun teklifleri ve devamında ortaya çıkagelen her eylem / karar / hamle bir kez daha bu beterler coğrafyasında sıradanın seçimlerinin muktedirin insafına terk olunduğunu bir kez daha ifşa eder. Yoksunluk, yoksulluk ve artan bir ivmeyle birlikte kurumsallaştırılmaya devam edilen yeni ülke gerçekliğinde sıradana saldırılar, nefret ve ayrımcılığın birlikteliği bir ülkeyi değil daha çok, daha belirgin bir karanlığı imliyor artık. Seçimler, seçenekler diye sunulan her şeyin bunca yara veren kılınmasının hesabı her ne olacaktır sahiden? Bütün bu fasit döngünün içinde bir tek iyi gün var edilebilir mi? Bir tek gün olsun şu saha, bu ülke nam yerde şu yukarıdaki açık seçik nefrete karşı hayata tek bir olumlu yol açılabilir mi, sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Mostafa MERAJI v/ Unsplash
0 notes
bandirmahaber · 4 years ago
Text
ABD’de son durum: Askeri araçlar yeniden sokakta!
ABD’de son durum: Askeri araçlar yeniden sokakta!
ABD’de George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinin ardından ülke genelinde protestolar devam ediyor. Başkent Washington DC’ye de sıçrayan eylemler, Beyaz Saray önünde sürüyor.
Beyaz Saray’a yönelik daha önce alınan güvenlik önlemlerine yenisi eklendi. Beyaz Saray’ın önü büyük ve yüksek demir bariyerlerle çevrildi.
Tumblr media
Foto: Reuters
Protestocular demir bariyerlerin önünde “Siyahilerin hayatı…
View On WordPress
0 notes
alticizilen · 7 years ago
Text
İyilik Güzellik - Ece Temelkuran - Alıntılar
Ece Temelkuran’ın  2017′de çıkan bu incecik kitabı, bugüne kadar çeşitli dergi ve gazetelerde yayınladığı makalelerinin bir seçkisinden oluşuyor. Temelde iyilik ve güzellikten bahsederek  biraz da umut vermeyi, iyilikte inadımızı pekiştirmeyi hedeflemiş. 
Ben beğendim. Ancak tabi ki romanları kadar sürüklemiyor. Kitabı almakta herhangi bir sebepten dolayı zorlanan, ama çok da okumak isteyen merak eden arkadaşlar varsa, Ece Hanım’ın resmi sitesinden faydalanabilirler. Makalelerin bir çoğu orada da bulunuyor. 
Tumblr media
İnsan, yerkürenin her yerinde var olmak için kötü olmak, kötülüğe duyarsız olmak mecburiyetiyle karşı karşıya bırakıldı. (12)
İnsanlık deneyimi buna inanmayı seçmiş; kötü niyetin bir sapma olduğuna. Bunca hunharca kötülük görmüş insanlık tarihi yine de demiş ki, “İnsan iyi niyetlidir ve beraber yaşamak için bunu kural olarak kabul etmekten başka çaremiz yok.”
Dünya bugün, tarihte birkaç kere olduğu gibi yeniden bu temel bilginin sınandığı günlerden geçiyor. (…)
Korku ve şüphe karşılıklı ilişkileri ve bireyi böyle çürütücü bir döngü ile yıkar ve sonunda kötülüğü ilk kez kimin başlattığı unutuluncaya kadar insanlık bu çukurda yuvarlanır durur. Daha kötüsü ise şu: “Yoksa insan kötü müdür?” şüphesi insanı iyi ve kötü arasında kısır bir ikiliğin içinde sıkıştırır. İkilikten düşünce çıkmaz, hayal çıkmaz, hikayeye çıkmaz. Hikaye, ikiliğin ötesinde başlar. (13)
İnsanın içinde yaşadığı zamanı değiştirmek için umuda bile ihtiyacı yok; çünkü, kötülüğün hükümdar olduğu en umutsuz zamanlarda bile insanın ortadan kaldırılmayan bir güzellik yaratma dürtüsü var. (…) hayal kurmak insanoğlunun tarihinin ilk gününden itibaren hayatta kalmak için geliştirdiği bir beceri.
(…) İnsanoğlu korktuğunda zamanı üç şekilde yaşama ya da diyelim ki içinde yaşadığı zamandan üç şekilde kaçma eğiliminde. Geçmişe özlem duyarak, dişlerini sıkıp geleceği bekleyerek ya da sanki böyle zamanlarda yapılabilirmiş gibi “anın içinde” kalarak, ne geçmişi ne geleceği düşünmeden. (15)
Gürültüde Yazmak
Hayal kırıklığı korkusuyla kalbine umut etmeyi, aklına düşlemeyi yasaklamış insanların kalp çarpıntısı bu. (…) Gelecek için yazmak ne umutsuz şey. (17)
Ne çok karıştırır kendini korumakla korkularını korumayı. Ne ürkütücüdür korkudan kurtulmak. Korkmamaktan korkmak ne yanlış tanrıdır. (…)
Tarihe göre her gürültüyü bir utanç takip eder; çok bağıranın utancı. (…) Çünkü düşünmek, sadece insana ait olduğuna inanmayı yeğlediğimiz bu yetenek, ancak hatırlamakla mümkün. Hafızası olmayan düşünemez. (…)
Herkes yazar olmak zorunda değil, ama herkes yazmak zorunda. Kin biriktirip yarına bugünün rezaletini aktarmak için değil. Bugünün gürültüsünden kaçmak için değil. Dünü aklayıp kazıyıp durmak için de değil. Devam ettiğini kendine göstermek için yaz. Devam edeceğini yaz o deftere. (18-19)
Gürültüde Okumak
İnsan, dünya gerçekliğine müdahale etmeye kalkışan, buna inanmış, bunda inat eden tek canlı türüdür. (20)
Gürültüde Gülmek
Gülmek, yenilmemek demekti. (23)
Gürültüde İnanmak
İnanmamak ağrısı. Anlatılmakla da anlaşılabilecek bir şey değil. Ancak kaybedince bilinen bir şey bu, gidince adlandırılan bir şey. Gençken onun orada olduğunu bilmiyorsun zaten. (26)
Devrimciyken müteahhit olduysan; çılgın kadınlara aşıkken bırakıp uygun kadınla hayat kurduysan; kabadayıyken yılıp nabza göre şerbet verdiysen; roman yazıyorken bırakıp content üreticisine döndüysen; hayal kurmayı terk edip hesap etmeye düştüysen; şehri bırakıp kırlara göçtüysen; savaşı bırakıp pazarlık etmeye geçtiysen; yorulduysan yani, sus sen, konuşma. Bir kayanın büyük ve lekesiz bir inançla yeniden tepeye çıkarılması fikrine, bu fikrin ilk kez akla geliyormuş gibi heyecan yaratmasına gölge etme işte. Kaybol gürültüde. (28)
Yola Devam Edin
Halbuki inanmayı, inat etmeyi umut etmeyi bile düşünmeden devam etmek gerek. Sadece devam etmek. (30)
Başıma Gelen Güzel Şeyler
Tanımadığımız bir insana gerekçesiz ve taammüden iyi davranmak, bu inatçı zarafet, ahlaki bir seçim. (32)
Balkona dalları uzanan çınar insana duanın nasıl icat olduğunu tane tane anlatıyor. (…)
Bir kere böyle karşılaşıp sonra bir daha hiç konuşmadığınız insanları iki gün sonra sokakta görünce ne yapmalısınız? Birbirimize göz kırpıyoruz. Aramızda gizli bir şey var. (33)
Kayıt Dışı Gülümseme
Çocuklar izlenmemek diye bir bilgiye hiç aşina olmadan büyüyecek. (…) Gizli aşk hikayeleri diyelim ki ya da sır gibi saklanan maceralar. Hiç fotoğraf çekmediğini bir tatiliniz var mı? (37)
“Yoktu,” dendiğinde, “Hayır vardı,” diye diretemeyeceğin bir hikayeyi kim yüklenebilir? Acayip. (38)
Denge
İnsanın da eşyanın da huylusu güzel. (…) O çantanın cebi delik olacak, hep aklında tutman gerekecek hangisiydi. (39)
Çok başarısız, çok hüzünlü, çok zor görünen hayatında sadece senin küçük, görünmez gülümsemelerinden, kendine yaptığın aptalca şakalardan oluşan ve senin aslında yürümeni sağlayan dengeyi kimse göremez. O çiziklerle dolu koltuğu niye cilalatmadığını… O kapıyı niye tamir ettirmediğini… Niye hala o fincan, niye hala o palto, niye hala o ahmak adam/kadın… Bilmezler, bilmesinler de zaten. (40)
“Özbekler Böyle!”
Kadınlar arasında böyle gizli bir iletişim var.
Yani kocalarına, sevgililerine aşırı meraklı olmayan kadınlar arasında. Müthiş eğlenceli bir şey. Uluslararası bir pakt gibi: Erkeklerin Saçmalıklarıyla Dalga Geçme Paktı! (…) Kocasının, sevgilisinin saçma, asla pratik olmayan iş yapma şekli yüzünden sıkıntıyla bekleyerek ömründen yiyen kaç kadın var acaba? (45)
Biz biraz kişiliksiz miyiz neyiz, bizim için hep, “öyle de olur, böyle de olur”. Az zamanda büyük çıkarımlar yapmaya bayılsam şöyle söylemek isterim: Belki de kadınların birer büyük sanatçı, efendime söyleyeyim büyük birer alim olamamasının kökeninde bu pratiklik merakı, bu esneklik eğilimi, “Ay aman canım, ne fark eder”ci yaklaşım var. Biraz prensip sahibi ol, biraz eğilme bükülme, biraz saplantılı ol. Bırak zaman aksın, ömür bitsin ama sen tarzından vazgeçme halbuki. Bırak milletin içi çürüsün seni beklerken. (46)
Bitmiş İlişkiler Müzesi
Ne kadar çok biriktiriyoruz ve sonra yeniden ne çok başlayabiliyoruz. Müzede dolaşırken insan en çok buna şaşıyor. Sonra yeniden başlayabilmeye… (49)
Ülke Nedir…
Özlemek kalkacak mı yürürlükten? (…)
Acaba insanlar her yere –hiç değilse teorik olarak- bu kadar kolay ulaşırken ve terk ettikleri evlerine teknoloji sayesinde hala yakın olabiliyorken özlemek nasıl form alacak? Özlemek değişirse şiir ve müzik nasıl değişecek?
Türkiye’yi Anlatmak
Batı, bizim gibi “uzak” toplumlardan, bu toplumların yazarlarından tek bir kimlik bekliyor çünkü. Rolün ne ise oyna ve sahneden aşağıya in. (58)
Ne Kestin Koç, Ne Yedin Hiç!
Herkes koşuyor. Koşmadığı her anda telefonuna bakan bir takım varlıklarız. Koşmadığımız zaman da koşturan bir dijital zamanın peşinde başparmaklarımızla koşturuyoruz. Sonuç?
Vazgeçilmez Hikaye
Sanırım bu bir lanet, geride kalanlar, gidenlerin hikayesini anlatmak zorunda ömrünce. (…) Çünkü artık senin de anlatmazsan delireceğini sanacağın, anlatırsan delirdiğini sanacakları bir hikayen var. (62)
Bu toprak çocuklarını çok sevdi ve onlara hiç merhamet etmedi. (…) Kaderi yenmek için ülke hep yeniden icat edildi, hepsi denk geldiği çağın talihsizliğine sitemle kaderine razı geldi. (…) Ülkenin laneti zulmünde değil, kendine hep yeniden aşık etmesindendi. (63)
Başka Ülke
Kötülük bir kere kendi başına yaşayacak organlara sahip oldu mu kimsenin desteğine ihtiyaç duymadan büyüyebilir. (…)
Ama hakikat ile anlam arasında dağlar kadar fark var ve biz insanlar olarak hakikatten ziyade anlamın peşindeyiz. Bizi yaşatan hakikat değil, anlam. (70)
Tek başıma değil, başkalarıyla beraber, kolektif olarak düşünmek istiyorum. (…) Artık küçük rahatlamalarla yola devam edemeyeceğimiz kadar sınırdayız. (71)
İnsani olan, insana yakışan erdemler kötülük kadar mühimmata sahip değildir. Tek silahı insanın birbirine güvenmeyi seçmesidir. (72)
Hologram Çağı
Bu ülkede birçoğumuzun çeşitli biçimlerde yapmak zorunda bırakıldığı gibi “kim olduğunu”, hatta daha da fenası “kim olmadığını” anlatmak zorunda kalıyor. Kerelerce. (74)
Mahcubiyetsizlik Tarihi
Bu ülkede tarih boyunca kimsenin yerlere çalınan itibarı iade edilmemiştir. Hiçbir zarar tazmin edilmemiştir. Hiçbir suç için hakkına özür dilenmemiştir. Ve hiçbir papatyaya, menekşeye, “Zarafetinizle bizi mahcup ettiniz,” denmemiştir. (76-77)
Hoşnutsuzluğumuzun Kışıdır Artık…
Bir kere saray kurulduktan sonra yıkması güç. Çünkü korku ve tiksinti kadar hayranlık ve imrenme de yaratır saray denen nesne. (79)
İyiliğin Berbatlığı Üzerine Tezler: Sen Ne Kadar “İyi”sin?
İyilik mesafe koyar. Kötülük mesafesizdir. (86)
İyilik sadece gizli ve masum görünen bir üstünlük bahşetmez iyilik yapana. Aynı zamanda kızma hakkı da verir. (87)
Çünkü bu kadar yoğun bir ilişki sürdürülebilir değil. Düşünsenize kedilerle bile. (88)
Haz Hak Edilir mi?
Ben güzelliğin tarafını tutuyorum, sevincin, tüketilemeyen hazzın. Evet evet, “kıyamet kobarken”. (…)
İnsan ölüleri arabalarla sürüklenirken, çocuklar ölürken, gazeteciler dövülürken güzelliğin hala bir direnme aracı olduğuna inanıyorum. (105)
Siyaset, Sadece Futbol Değildir
Oysa bal gibi biliyorsunuz ki, erkekler, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, kötü zamanlarda erkeklerin hamlığına değil, kadınların yumuşaklığına ihtiyaç duyarlar. (108)
Belki bir de şu beynelmilel tespit yerinde olur: Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada, bilhassa Arap dünyasında böyle bu, futbol, siyasetin önüne geçti. Düşünsenize Çarşı’nın duruşmada yaptığı kadar etkili ve akılda kalıcı savunmayı hangi siyasal grup yapabildi? Arap Baharı’nda da önü çeken çoğunlukla Ultra’lardı mesela. Güzel doktora konusu!
Çirkin Çirkin Gülmesek
Savaşlar, zengin ihtiyar erkeklerin, yoksul genç erkeklerin birbirini öldürmesi için tezgahladığı küçük kıyametlerdir. (…) Bir gazoz kapağını, bir misketi kaybettiklerinde üzüldükleri kadar ve tamı tamına aynı şekilde üzülürler zengin ihtiyar adamlar. Daha fazla değil. Eğer gerçekten ölü bir çocuğun annesi kadar üzülselerdi savaşlar bir günden daha uzun sürmezdi. (113)
Oraya Gitmek: Utanç ve Sayısız Katmanı
Daha talihli olanın büsbütün talihsiz olan karşısındaki utancı. Bu utancın adaletsizliği düzeltmede bir işe yaramayacağını bilmenin kahrı. (115)
Gidenler dönerlerken, yolun bir anında anlayacaklar ki gördüklerini tam da olduğu gibi, tam da kendilerine anlatıldığı şekilde anlatırlarsa onlar da tıpkı oradan gelen her ses gibi kısılmaya, yok sayılmaya mahkum olacaklar. O zaman küçük tanrılar gibi hikayeyi anlatacakları dili ölçüp biçmeye, bazı şeyleri çıkarmaya, azaltmaya, değiştirmeye başlayacaklar. Ama ne kadarını? Hangisini? Bunu belki bilmeyecekler ama bu ülke kurulduğundan beri “beyaz adam”ın yazdığı devletin bölge raporlarındaki gibi yapacaklar: Okuyanı kaçırmamak, kaybetmemek için anlaması için yalvarır tonda anlatacaklar. Merhamet dilenen bir dille anlatacaklar orada gördüklerini. Hiç kendilerine anlatıldığı gibi değil. (117)
20 Yılık İsmail Meselesi
İnsanların ezilince değil, adam yerine konmayınca isyan ettiklerini öğrendim.
İnsanların neden kırıldığını öğrendim. Dayak yiyince, kullanılınca, kötü davrandığınızda kırılmıyor insanlar. Kıymet verdikleri bir şeye saygısızlık ettiğinizde kırılıyorlar. (…)
Kadınların yaşlanınca ferahladığını, erkeklerin ihtiyarladığında insanlaştığını öğrendim. İhtiyarlığın kadın erkek ilişkilerinde iktidar ilişkisini tersine döndüren bir intikam aracı olduğunu öğrendim. (…)
Bu memleket çocuklarını zinhar sevmez, onu da öğrendim. Bu memleketin en çok çocuklarını sevmeye ihtiyacı var bunu öğrendim en çok. Kocaman öksüzler yurdu bu ülke. (120)
Tarih Soruları Buradan Çıkacak
Dert, iç savaşta kazanmak olamaz. Kimse de kazanmaz zaten. Dert, iç savaş çıkmasın olabilir ancak. Dert kendini korumak olamaz. Dert barışı korumak olabilir. (123)
Barış-Sonrası Türkiye’de Tekillik
Çünkü Beşiktaş, bütün şans onlardan yana olduğunda bile kaybetmesiyle ün salmış bir takımdır. Böylece taraftarları kaybetmelerine dair mizah duygusu geliştirmiştir. (126) J)
Körlük geri dönülemez bir tercihtir. Görmekse güçle bağlantılıdır. (…) Savaş birini öldürmek değil; ölüyü ve hatta diriyi örtbas etmektir. (127)
İşte Böyle Yıkadı Şehrim Kanını
Paylaşılmayan acı boğar insanı. (135)
Hoşnutsuzluğumuzundan Yazından Tarihe Kalan
Eğer sokakta yeni bir “zamanın ruhu” icat ediliyorsa pencereyi kapatamazsın. (137)
Şahsi Bir Mesele: Ne Yaptı Sana Bu Devlet?
Sanmayın ki işkenceciler manyak sadistlerdir, evlerine gidip maç izleyen, yeni sezonun transferlerini tartışan, çok çalıştığını, az para aldığını düşünen sıradan adamlardır. Bunu bilmek istemezdim mesela. Kötülüğün sıradanlığını bilmek istemezdim. (149)
Herkesin Kuantumu Kendine
Dünyanın büyük bir bölümü ekmek ve temiz su bulmaya çalışırken her nasılsa biz “kendini bulmaya” çalışanların imdat çağrısını daha çok duyuyoruz. (150)
2 notes · View notes