#sarı yapraklar
Explore tagged Tumblr posts
yolhikayelerim · 11 months ago
Text
Sonbahar ve edebiyat
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Paylaşmak serbest
7 notes · View notes
hicligimdekaybolmusum · 1 year ago
Text
Kimse yeni yara açamaz artık,
Çok canım yandı,acımaz artık...
4 notes · View notes
bydpolat44 · 1 year ago
Text
"Sonbahar, ikinci bahardır; yaprakların çiçeğe dönüştüğü.”
Albert Camus...
Tumblr media
4 notes · View notes
isiksuperisi · 19 days ago
Text
gizem, bir geyik başı gibi uzanıyor aramızda.
boynuzlarında senin karmaşan ve sana ait bilmediğim,
bilmek istemediğim onca şey.
buna benzer çözemediğim bir çok şey.
ormanda sarı yapraklar düşmeye başladığı zaman saçlarının arasından,
sarı bir yaprak fosili boynunun tam kenarında.
iki geyik ormanın kuytularında birbirine sarılmış yatıyor,
boynuzları birbirine geçmiş..
kırmızı bir yunusun havada sıçraması olurdu senin gülüşün,
ama gülmüyorsun.
beni boğmak mı istiyorsun?
benim zaten boğulduğumu fark etmiyor musun?
geyiğin boynunda kırmızı bir leke var.
melankolimin tozu alındığında, kanayan bir yürek çıkacak ortaya.
iki geyiğin birbirine geçtiği yerde orman ışığı kırılıyor.
“kalbin ilmini yap.” diyor bir ses.
aortanın kırmızılığı gibi geyiğin boynunda bir kırmızı leke..
geyiğin boynunu tuttuğum zaman elimde kalan pas lekesi
ya da böyle bir şey seni anlamaya çalışmak.
seni sevdiğim zaman kadife tüylü bir geyik ormanda su içiyor
ya da yeşil kadife tüylü bir su akıyor boynuzlarımızın arasından.
dünya tatsızlığı kristalleşirken kimyasal bir çözeltide,
hiçbir şeyi çözemezsin.
bileklerini de kesemezsin.
anti-maddeye kaçmak istersin sadece.
bazen ama bir insanla bir şey olur,
kısa süren bir şey.
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi.
bazı insanlarla yıllarca görüşsen de bir şey olmaz.
ormanda bir kuş hızla dönüyordu.
aşık olduğumuz zaman,
yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner
ve kaçmamız gerektiğini söyler bize.
çünkü her şey çok fazladır.
kendi etrafında nefes kesici bir biçimde dönen bir kuş
kendini ve etrafındakileri yaralar.
tehlikedir onun adı.
bunun için aşkı hiç kimse, insanın kendi arkadaşları bile istemez.
kumrular sakindir bir tek.
ben kumru değilim,
sen de.
seninle biz hiç kavga etmeyelim
çünkü geyikler kavga ettiklerinde
boynuzları birbirine dolanır ve ölürlermiş.
gece saat 3:30.
senin için bir şeyler yazmak istiyorum
ama gözlerinin karşılaştığın insanlara
nasıl sevgiyle baktığından başka bir şey gelmiyor aklıma.
içimdeyken bana bakışın bir de.
kumru değiliz biz.
geyiklerin sonu da çok acıklı.
ne kalıyor geriye?
gece 10’a doğru aradın.
birkaç gün sonra dolunay olacağını,
rakı içeceğini ve denize deniz kızları için biraz rakı dökeceğini söyledin.
kıskandırmanın daha zarif bir yöntemi olamazdı.
ama beni daha fazla kıskandırma olur mu?
dayanamam ben buna, taş kesilir boynuzlarım,
içimdeki kuş ölür.
“can you hear me major tom?”
doğuya bakan yüzünle bak bana
ve kalbimin bir porselen gibi olduğunu hiç unutma.
çocuk gibi olduğumu söylemiştin zaten.
çocuk gibi yazdığımı biliyorum bu kitapta.
kırmızı mürekkeple boyanmış bir çocuk başı uyuyor kalbimde,
fosforlu gözleri açıklanamayan şeylerin merkezi gibi.
tıpkı bunun gibi açıklanamayan şeylerin merkezi olsun isterdim bu kitap,
hiç kumru olamamış bir çocuk izini bırakırken onun üstünde,
ararken bir kumru oluş halini.
hayır, saatleri, geyikleri anlatmıyor bu kitap.
bir kumru oluş halini anlatıyor
ya da bir kumru olamayış halini.
bazen bir şey görünür gibi oluyor,
bazen bir şey görünmüyor.
bazen bir şey değişecekmiş gibi oluyor,
bazen bir şey değişmiyor.
bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor,
bazen hiç sevmemişsin gibi.
bazen bu kitap açıklanamayan şeyleri anlatıyormuş gibi oluyor,
bazen hep açıklanan şeyleri.
bazen bu kitap senin gibi oluyor,
bazen benim gibi.
yani sen beni kumru yapmaya çalışırken benim kumru olamayış halimi.
bazen bu kitap aşk gibi oluyor,
bazen anti-aşk gibi.
hayır, elbette saatleri, geyikleri anlatıyor bu kitap.
insan ilişkilerinden bahseden bir kitap başka neyi anlatabilir ki?
bizim uslanmaz ruhlarımız hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yan yana oturan iki kumru.
iki sevgili yan yana oturarak uzun süre hiç konuşmadan
yani kumrulaşabilir mi?
hayır, elbette senin aradığın saatleri anlatmıyor bu kitap.
aramadığın onca saatin dehşetini anlatıyor ancak.
ve çocuk gibi olmadığım,
fazlasıyla realist olduğum için tek bir saate doğru ilerliyor:
geyiklerin kavga edip, boynuzlarını açamayarak öleceği saate.
yine de kumru masalını sürdürmeyi deneyecek bu kitap.
çünkü kumru olamaz dediğin anda
aşk da bitiyor kitap da!
daha kavga etmedik.
boynuzlarımız birbirine dolaştı ama sadece ormanda uykuda.
bak hala “major tom” çalıyor pikapta..
*lale müldür
0 notes
japonyamesken · 2 months ago
Text
sonbahar
Birkaç gündür erkenden uyuyakalıp gecenin bir yarısı uyanıyorum. Şimdi de öyle oldu. Yağmur sesine uyandım. Bardaktan boşanırcasına yağıyor ve cama tıkır tıkır vuruyor. Çok huzurlu hissettirdi, not düşmek istedim. Özlemişim sonbaharın bu tatlı anlarını. Sabah derse giderken hala aynı şiddette yağıyor olursa aynı fikirde olmayabilirim gerçi.
Bugün şehre bir anda sonbahar update'i gelmiş gibiydi. Sanki bir filmdeyim ve bugün yönetmen sahneyi değiştirmiş gibi. Her yer sarı, turuncu... Bisiklet yolunun üstündeki ağaçlardan confeti gibi yapraklar dökülüyordu üstümüze.
Sabah derse gidebilirim umarım. Dersten sonra havuçlu tarçınlı kekle eve dönüp çay demlemek... Nasıl güzel bi hayal 🍂
27 notes · View notes
ahmet-34 · 2 months ago
Text
Eylülün Sessizliği
Eylül sarısında dökülür yapraklar,
Bir hüzün dokunur rüzgâra,
Geceler uzar, günler kısalır,
Yüreğimde bir eski bahar.
Gökyüzü griye döner usulca,
Yaz uzaklaşıp el sallar.
Denizlerdeki dalgalar bile,
Eylülde sessizleşir aniden.
Bir hatıra düşer gönlüme,
Eylülde geçen yıllardan.
Her bir yaprakta bir veda saklı,
Her rüzgârda bir özlem var.
Eylül, sonbaharın yorgun sesi,
Bir bitiş, yeniye hazırlık belki.
Ama her sarı yaprakta,
Bir başlangıcın umudu gizli.✍️
Tumblr media
8 notes · View notes
boiteferme · 3 months ago
Text
"Ve kendime soruyorum: Hayallerim nerede? Kafamı sallayıp mırıldanıyorum: Zaman nasıl da geçiyor! Ve sonra kendime bir daha soruyorum: Zamanını nasıl geçirdin, hayatının en iyi yıllarını nereye gömdün? Yaşadın mı, yaşamadın mı? Bak, diyorum kendime, dünyadaki her şeyin nasıl solup soğuduğuna bak. Birkaç yıl daha geçecek, ardından bunu mutsuz, bir yalnızlık izleyecek, daha sonra sarsak yaşlılık değneğiyle birlikte gelecek, daha sonra da çaresizlik ve yıkım olacak. Olağanüstü dünyan yok olacak, hayallerin çürüyüp ölecek, ağaçlardan düşen sarı yapraklar gibi dağılacak..."
7 notes · View notes
efekanyucel · 8 months ago
Text
Gözlerin sonbaharda dökülen sarı yapraklar emsali,
Bir zamanlar yeşil iken artık kuru bir güz edası.
Dışarıdan bakanlar sadece soğuk ve yorgun derler,
Oysa bilmez o gözlerin bana ne baharlarla baktığını.
Ne yazsın ne kış, tam bir ilkbaharsın,
Dağlardan gelir seslerin kulağıma.
Senin bağırmana gerek yok,
Ben fısıldasan da duyarım.
12 notes · View notes
aynur947 · 1 month ago
Text
Tumblr media
Gün ortasında yakmıyorsa güneş
Erken oluyorsa akşamlar
Yıl kadar uzunsa kara geceler
Bekle bekle olmuyorsa sabahlar
Soğuk esiyorsa rüzgarlar
Savrulmuşsa ordan oraya yapraklar
Bil ki gelmiştir sarı sonbahar.
2 notes · View notes
ercanbozoksworld · 2 months ago
Text
Kuytu ormanları, tenhâ bağları
Geziyor mevsimin yorgun rüzgârı.
İnce dallar kırık, yapraklar sarı,
Geçmiş bu yoldan da, belli sonbahar.
Duyulur bir ayak sesi gizlice
Hâlî bahçelerden rüzgâr esince:
Geçen bir yolcu mu, yoksa her gece
Yollarda beklenen bir kadın mı var?
Faruk Nafiz Çamlıbel
3 notes · View notes
yolhikayelerim · 11 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
4 notes · View notes
bazenmahir · 10 months ago
Text
Gökyüzünden düşen sarı yapraklar,
Rüzgarın esintisiyle savrulan bir şehir.
Duyguların içinde bir ezgi,
Yüreğimde çırpınan bir kuş gibidir.
Gözlerinde gizli bir hüzün var,
Gecenin sessizliğinde yankılanan.
Sevdamızın izini sürerken,
Aşkın rengiyle dolup taşan zaman.
Bir nehir gibi akar duygularımız,
Kalbimizle çiçeklenir bahar.
Gökyüzünde süzülen bulutlar gibi,
Sevgimizle örülü bir masal yaşar.
Tumblr media
10 notes · View notes
bydpolat44 · 1 year ago
Text
Yere düşen yaprak, rüzgarın maskarası olurmuş...
Tumblr media
6 notes · View notes
aynodndr · 2 months ago
Text
Tumblr media
Getirdiğin, ölü yapraklar mevsimi
İhtimallerin umudu boğduğu aydır.
Rüzgârın cellat kesildiği bu zaman,
Yapraklar çığlığını dallarda bırakır.
Mezarsız olmanın dili yok Eylülde
Eylülde solmanın üzüntüsü var!
Güneşli bir gün değildir bu zaman
Her güzel bitişin rengi hep sarıdır.
Kopan günü bitirmiş can dalında
Ne dönüş bekler ne göster vefayı.
Unutur, hep sevdayı tez zamanda
Gidenler günahı rüzgâra bırakıp
Yapraklara benzemiş tıpkı insanda.
Dönmez bir daha... dönmezmiş...
Paletinde sarı var, resimde Eylül.
Fırça da rüzgâr, kuşlar... kuşlar!
Bulutlara oturmuş göç vagonları
Yerde ne varsa mateme kalmış
Her güzel bitişin adıdır Eylül.
~Altan İlhan Arslan ▪︎ Eylül
#DünyaBarışGünü
Kalemce
2 notes · View notes
fersah · 5 months ago
Text
sekizinci serinliğin yaz akşamına vardık mı muavin uyuya kalamamışım da içim dışıma geçirmiş yalnızlıktan değil onsuzluk fikri dizlerimin bağını ellerimin titreyişini,, plastik yapraklar dahi sindiyse yeşile daha ne olsun bu evrenin tepesinin atması için, beneklerini düşürmüş uğur geriye kurumuş kan bordosunda doğalından bir kahve¡ çekirdeklerini çekmişler kokusu yedi düvele haiz, umut maviydi ve bulutlu biraz gay ve incecik sesli, ümit ise sert mizaçlı baskın bir eril gülüyorlar gülüyorlar arta kalan zamanlarda cin lambası dileklerinden sarı sapsarı bir günah akıyor duşa kabinin giderinden, isyankar kârı zararına, hasarlı sarhoş yaşayanı hatırlayana,, evet neşe; yeşil elma ısırır gibi ekşi tatlı sakallı(('
4 notes · View notes
dramatik-buluntular · 11 months ago
Text
youtube
UYKUNUN ÖLÜMÜ
kimse yokken gelmişti uykunun ölümü kimse yoktu, sislerin buluşmasına gitmişlerdi cenazesi boşluklar kalabalığıydı insanlar yoktu gölgeler vardı gölgelerle söyleşen ıslıkçı rüzgârlar bir de bütün okunmuş kitapların uğultusu
ilk kez atılıyordum böyle bir uçurumdan sözcükler evreninde buldum kendimi kayboldum uçsuz bucaksız anlamlar tozunda kuşların dansı öptü düşüncelerimi ışığa koşan denizlerin sesi geliyordu az ileriden çağrılar gönderdi hiç görmediğim biri o biri ki yüzünden papatya tarlasına geçilen ve sarı beyaz düşlerin serpildiği geçitler nasıl da irileşti sisli bir dağın eteklerine düşüş sesimle dokundum düşüşe; yankıyla yıkanmıştı
ne getirdin çocukluk kadar uzak o yerden? diye bir soru sarkıyordu ağzından: “suyun sesine inanışı getirdim” dedim omzumda sallanan şu şey de uykunun ölümünün tazeliği
düşüşün aynasına aktım gördüm insanların elinde kalan tek şeyi: ihanet yağmurunda kalan okunaksız dünya ve yırtık çaputlardan yapılmış “ezilenlerin romantik haykırışı”
asla duyulmayacak olan sahipsiz dualar dili işgal eden zehirler evreni duyguları söndüren mantık yılanı kafaların içindeki yalnızlık çöplüğü işte şuradalar; demirden elbiseleriyle görünmez mızraklarıyla gelmişler
bu kadar yükselmişken alçaklığın tarihi ağaçların gözyaşlarına sarılıyorum iptal edilmiş yapraklarmış onlar ah, onlar iptal edilmiş yapraklar şimdi okunaklı bir isyan lazım bize gelmeyen vapurları bekleyenlere vapurların asırlar önce iptal edildiğini söylemek buzullaşan yürekler çağında bize hatırlatmanın kum fırtınası lazım bize ezilenlerin romantizmi değil çelikten haykırışı lazım o haykırış kırabilir ancak düşüşün aynasını ki ayna kırıldığında kırılış ufka dönüşür
12 notes · View notes