#saatli
Explore tagged Tumblr posts
elirluna · 2 years ago
Text
dun sabahtan aksama kadar agladiktan ve staji salsam mi diye dusundukten sonra aksam yine ders calismaya basladim keske gevsek bi insan olsaydim biraz
2 notes · View notes
tuzcularisin · 1 year ago
Text
Popüler Tiyatro Yazarı Cevat Fehmi Başkut
Kalın gözlüklerinin ardından İnceleyici bakışlarıyla ve kısık sesiyle Cevat Bey, gazete İçinde bir disiplin kurmuştu. Duyarlı bir gazeteci, ilerici bir yazardı. Onunla çalıştığım sürede geniş hoşgörüsünü izlemek fırsatını buldum. O sıralar (sanırım 1962 yılıydı) İran Şahı Türkiye’ye gelmişti. Ben de zalim İran Şahı’na verip veriştiren bir yazı döşenmiştim. Bir süre sonra Cevat Bey odama geldi-,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
manoliya · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kendini küçük görmeyi bırak..sen yürüyen bir evrensin..kanatların var..sürünmek için degil,uçmak ve yaşamak için dogdun..evren senin dışında degil,senin içinde..hüzünler ,sevince hazırlanman içindir..kendine dair umularından asla vazgeçme..hüzün evini temizler,yeniye ve sevince yer açar..
hoş saatli günler:
218 notes · View notes
sadecekinyass · 2 months ago
Text
Hayaller de intihar eder, saatli bombalar gibi.
25 notes · View notes
selin-n · 10 months ago
Text
Günaydınlar değerli Tumbir ailesi ☀️
Hayırlı Cuma'lar efendim 🙏
Selam ve dua ile 🕊️
Tumblr media Tumblr media
Gör��nmez bir mezarlıktır zaman___
Şairler dolaşır saf saf__
Tenhalarında şiir söyleyerek__
Kim duysa korkudan ölür,
Tahrip gücü yüksek,
Saatli bir bombadır patlar,
An gelir____//
Attila İlhan ölür...!!
(Attila İlhan "An Gelir" şiiri)
Sevgilerimle 💙🕊️
Tumblr media
71 notes · View notes
guzyazi · 3 months ago
Text
Saatli maarif takvimine, çinilere, tarihe, zamana bakmak arayışlarıma çok karşılık veriyor. Kalbimin gözlerinin dolduğu, anlamla dolduğum birtakım anlar bunlar.
12 notes · View notes
elestirenadam · 1 year ago
Text
Tumblr media
“Takvimden bir yaprak daha düştü.” Bu söz de anlamını yitirmiyor mu yavaş yavaş? Saatli Maarif Takvimi, Fazilet Takvimi, Zafer Takvimi… Çocukluğumuz uzak geliyor şimdi. Artık duvarlarımızı süsleyen kâğıt parçaları yok. Koparılan yapraklar da yok. Sanal rakamların geçişkenliği var. Somutun soyutlaşması. Süblimleşme denebilir. Zygmunt Bauman, akışkan diyerek yanılıyor. Sıvılaşmıyoruz. Uçuculaşıyoruz. Eskinin hicrânı, yeninin dayanılmaz cazibesi. Buyrun size bir çatışma.
“Takvimden bir yaprak daha düştü.” Mecazlar düşüyor yeryüzüne. Muştucu cemre işte, bir de yaprak ardında “tarihte bugün” olan: Selanik fethedildi. Napolyon geri döndü. II. Aleksandr düştü. İstiklâl Marşı okundu. Korkma! Şimdi ağaçlar çiçeklenecek. Toprak altındakiler uyanacak. Güneş daha yakıcı olacak. Çelişkidir. Bir yerlerde de İkarus düşecek. Tarlalar sürülecek. Dalda bir keklik, bak. Bir balıkçı kısmetini toplayacak. Kaçış. Düşüş ve acı. Düşüş ve yenilgi. Varış. Düşüş ve uyanış. Düşüş ve zafer. Buyrun size çatışmalar dizisi…
“Takvimden bir yaprak daha düştü.” Müjde bu: Kış bitti diyor. Bahar geldi. Taze kırların çiçeklerinin kokusunu çekeceksin içine. Karıncalar yine vızır vızır. Kış bitti, diğer kışa hazırlık başladı. Ağustosböceği keyfe keder… Arılar şekerle beslenmeyi bıraktı. Kış bitti. Kanatlandılar, yine polen peşinde. Karanlıkta uyananlar var. Çıkıyorlar deliklerinden bir bir. Ama unutma. Bülbül şakıyorsa yılan da tıslıyor. Akrepler kol geziyor sıcak kumlarda. Ne diyordu Farsça bir beyit: “Niş’i akrep ne ez pay’i kin est/Muktezâ’yi tabiateş in est” Gül-diken, zehir-panzehir. Doğa çelişkidir. Buyrun size bir çatışma daha.
“Takvimden bir yaprak daha düştü.” Belki bir yerde bir kadın, karnındaki çocuğunu düşürdü. İşten atılan bir genç umutlarını düşürdü. Bir başkası gurbete düşürdü yolunu. Bak, bir gül sokağa düşmüş. Kısa adamın gölgesi dünyaya uzun düşmüş. Oyun oynayan çocuğun salçalı ekmeği yere düşmüş. Kaldırış, öpüş, başa koyuş. Kutsaldır ekmekler. Düşüş günah onlara. Sirkeci’de bir kızın kâkülü alnına düşmüş. Beyoğlu’nda bir evsiz yine gündüz vakti şaraba düşmüş. Tevriye bu ya: Nadirdir denize düşüp yılana sarılmayan. Düşmek durmuyordu. Düşmek bitmez. Düş- Düş… Cemal Süreya’nın “Kız kulesinin düş getiren pay senetleri” hâlâ kapış kapış… “Takvimden bir yaprak daha düştü.” Ben düşmeyeceğim. Sen de düşme. Ama hepimiz “düş”elim. Gülün gülle tartıldığı günlere. Görsel: Pieter Brueghel, İkarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara, 1558.
31 notes · View notes
ay-misali · 2 years ago
Text
Tumblr media
DİKKATE ALINMALI..
“Yanan ormanlara çam yerine zeytin dikin”
Prof. Dr. Osman Demircan yangınlardan sonra bu alanlara zeytin ağacı dikelim önerisinde bulundu. Demircan, “1950’lerde ABD’nin başlattığı Marshall yardımı bir anlaşma sonucuydu. Köy enstitüleri de uçak ve demiryolu fabrikaları da bu anlaşmayla kapatıldı. Zeytinyağlı yiyemem aman türküsü de bu anlaşmayla sipariş edildi. Mesela Ege ve Akdeniz bölgelerimizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa’ya götürüldü. ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam fidanı verdi. Kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı. Çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi. Dağlarımıza, ovalarımıza her yere diktik. Hiçbir işe yaramayan bu ağaç, ülkemizin dağına, bayırına dikilen saatli bomba oldular. Onun için çam dikmeyin zeytin dikin!” dedi.
65 notes · View notes
yazmasamaglayacaktim · 1 year ago
Text
ne umdum ne buldum diyorum. genel tavır aslında. ahlaklar. namuslar. insanlar. konuşmalar. sevişmeler. ölümler. zulümler. durmuş hepsi. bir yaşayış kalmamış. akıntı kurumuş. ama bitti demem, kalır bir şeyler insanda. gitti demem, kalır hep bir şeyler. kalıyor yani. duygusal, travmatik, dramatik, paranoyaklık. şizofrenlik. sen ölsen hayali olan kalıyor. birini sevmek gibi. o ölür hayali kalır gibi. hepsinden kalıyor. o kötü günler geçti desen bile o günlerden de biraz. çok değil. kurudu desen bir kaç damla. iyileştim dese bile birkaç yıl sonra tekrar belirtiler. aynı korku. aynı telaş. sessiz artık her yer desen de sesler var. eskiye dön bak, kulağını kesmek bile yetmemiş van gogh'a. bana da yetmiyor umudunu kaybetmemek. bip sesleri. kafanda küfürler. ulaşamadığın herkese o bip sesinden sonra yağdırmak istiyorsun. sur sesinden sonra direkt ulaşacaksın da. anlatmakla yakarmak arasında kalmadan işte, anla. sadece ağlamak istiyorum ben bazen. insan vücudunun yüzde yetmişi su gibi klişenin tam ortasında, et kemik kalana kadar hepsini ağlamak istiyorum. umutsuzluk gevşemiş bir vida gibi oynuyor içimde artık. yerinden bir çıkarsa içimdeki her şey yerle bir olacak gibi hisle yaşıyorum. az az. durmak üzereyken akıntı. bu vidayı sıkmaya gücüm kalmamış, ellerim zaten mengeneye sıkıştırılmış gibiler. kim yaptı, bilmiyorum. hayata tutunmaya çalışırken elimi mengeye koymuşum ve sonra birileri çevirmeye başlamış. acıyor demişim sadece. kimindi çeviren eller, bilmiyorum. böyle şeyler hissetmeseydim eğer, tüm kuşları bir insanın iklimine taşımak isterdim. birinde denedim buz tuttu kanatlar. sonra istemedim. ben zaten sonra hiç istemem. mutluluktan havaya uçtuğun anlar sonra. sonrasını istemez ki kimse. böyle böyle kendini havaya uçurmak istiyor insan. oysa kendini havaya uçurmak dediğin zaman kendini patlatması geliyor insanın aklına bu evresinde dünyanın. kendimi havaya uçurmak istiyorum derken aslında kuşlardan bahsetsen bile yerlere saçılmak istediğini biliyor hayat. organ organ. kan kan. kemik kemik. ıslak ıslak. çırrrrrılllçıplak. yaşıyorsun. kalbin saatli bomba gibi atmaya devam ediyor ve sadece artık bekliyorsun. ne umdum ne buldum diyorsun yine. bir kırgınlık sanılıyor bu. hayal ettiğinle başına gelen. yo yoo diyorsun öyle söylemedim ben. ne umdum. ne buldum. ummadım da. aramadım da bir süre sonra. bir süre sonra işte zaten. kalbin. bom.
25 notes · View notes
otadam · 20 days ago
Text
Bembeyaz karlarla örtülü dağlar, sessiz bir huzur ve sıcak bir otel odasında geçirilen keyifli bir tatil...
İnsan bu hayalle yola çıkar. Ancak bu hayalin bir ölüm senaryosuna dönüşeceğini kimse düşünmez.
Bolu Kartalkaya’da bir otelde çıkan yangın, 79 insanı aramızdan aldı. 79 can, 79 hikâye, 79 düş...
Bir tatilin bedeli bu kadar ağır olabilir mi?
Burası bir otel mi, yoksa yavaş yavaş işleyen bir saatli bomba mıydı?
Çalışmayan yangın alarm sistemleri, ahşap kaplamalarla hızla yayılan bir alev ve kaçacak hiçbir yerin olmaması...
Bu insanların ölümü bir kaza değil, açıkça bir ihmaller zincirinin son halkasıdır.
Ama bu zinciri kimse eline alıp "Burada hata benim" demeyecek, hep olduğu gibi.
Ama unutmayacak olanlar da var.
Mesela bu trajediyi kendi kazancına çevirenler.
Can pazarında yükselen otel fiyatları, daha önce defalarca duyduğumuz gibi taziye maskesi altında yapılan fırsatçılıklar...
Ölüler üzerinden rant sağlama konusundaki hızımızla bir kez daha "medeniyet" kelimesinden ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyoruz.
Yazmak konuşmak ah vah etmek hiç bir işe yaramaz.
Unutulacak ve yola devam edilecek.
Her yıl yaşadığımız gibi..
Duyarlı bir vatandaş bir insan gibi davranmaya gerek yok.
Öyle olmadığımızı hepimiz biliyoruz.
3 notes · View notes
durmuzeyyen · 1 year ago
Text
birazdan hava aydınlanacak. bu işe en çok yanmayan o patlak sokak lambası sevinecek. kendini gereksiz hissetmenin nasıl bir his olduğunu bilirsin. ayakların üşümeyi bıraktığı zaman bahar gelmiş olacak. önce çiçek açıp, ardından kiraz verecek kapının önündeki ağaç. ve kimse toplamadığı için tek tek çürüyüp dökülecekler. zamanla çürümenin ne demek olduğunu da gayet iyi bilirsin. kötü ezan okuduğu için işinden olmayacak hiçbir müezzin. halkalı-sirkeci arası banliyö treninin yeri bir daha hiç doldurulamayacak. bu yıl da hiçbir yaprağını koparmayacaksın saatli maarif takviminin. ne kadar unutmaya çalışırsan çalış, yine de kaşıyacaksın en acıyan yerlerini. bu yüzden yaran hiç kapanmayacak. martılar gürültü patırtı etmeyi keserse uykuya dalacaksın.
'zamanla her şey düzelir' diyeceksin. kendi söylediğin yalana inanmasını da bileceksin. çünkü dengede kalmak bunu gerektirir.
25 notes · View notes
demelitist · 2 months ago
Text
Saatli bir şekilde yaşamak çok bunaltıcı olmaya başladı ya her gün aynı saatte uyan aynı saatte kahvaltı yap öğle çayın veya kahven aynı saatte akşam yemeği aynı saat film izleme aynı saat öf
4 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year ago
Text
Allah razı olsun yani şu küçük kızçemin sabah okula giderken yükümlü olduğu sanki üzerine yapışmış o sabah agresifliği şeysinden nasipleniyorum yine. bu ergenlik geçişi nasıl mendebur bir duygudur ki benim pamuk gibi çocuğumu bile sabah ve günün belli saatleri böyle patlamaya hazır havai fişek gibi yapıyor. aman ya rabbim saatli bomba. çocukluğumuzda bedenimizdeki fiziksel değişiklikler dışında bir ergenlik mefhumu yoktu, yani ne bize ne ailemize yansımıyordu böyle bir hal. muhakkak ruhsal değişimler yaşamışızdır ama demek ki içimizde patladı her şey. düşününce yürek yemiş olmalıydık kim çekerdi bizim agresif ergenliğimizi. geriye gidiyorum büyük kızlarımda da bana hatıra kalacak, aklıma işlenmiş bir hikaye yok. gerçi çevreme bakınca benim yavrumunki yunmuş, yıkanmış, steril edilmiş, yumuşak bir ergenliğe geçiş hali fakat alışkın olmayınca buna da, bir tık eğreti ve uç duruyor. neyse geçici süreçtir biter zaten mühim değil bir de bence Allah mükafat da veriyordur sonuçta sabır hırkasını giydik :) yalnız şunu diyorum bu saatten sonra evlenip anne olacak adaylara derviş hırkası az gelir, peygamber sabrı temenni ederim. nesil ilerledikçe davranışsal olarak da çöküşlere gidiyor, elbet aile terbiyesi büyük etken gözünüzü korkutmak için söylemiyorum sadece daha zor daha meşakkatli olacak. Allah neslimizi, neslinizi ve gelecek nesilleri korusun. amin.
10 notes · View notes
ziyapasa-01 · 1 year ago
Text
Okumanızı Tavsiye Ediyorum.
DELİCE..
1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye’den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istiyor. O güne kadar İspanya’ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı vardı:
Kömürler İskenderun'dan Saroz Körfezi'ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen *"delice"* ağacından elde edilmesi isteniyordu. ! İstek dönemin Hükumeti tarafından yüksek getirisinden sevinçle karşılanıyor,
ülkemizde bol miktarda bulunan delice kömürü ihraç edilmeye başlanıyordu. Görgü tanıklarının anlattıklarına göre, limanların üzeri gemi yüklemeleri sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor göz gözü görmüyordu! O yıllarda Ankara'da görev yapan
ABD Ticaret Ataşesi, dönemin Dış işleri Bakanı'na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiği ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını soruyor. Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu, nerede kullanıldığının Türkiye'yi ilgilendirmediği şeklinde oluyor.
Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırıyor ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor. Bununla yetinmeyip ABD'de tanıdığı mühendislerden bilgi alıyor ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor.
Öğrendiklerini Bakan'a iletiyor, Türkiye'nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını söylüyor, konu kapanıyor... *Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun ağaç olduğunu bilenler Türkiye'ye oyun oynamışlardı.
Sonuç olarak İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısıdır ve ne tesadüf ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanışmıştır.
NOT; Aşılanmamış zeytin ağacına "delice" denir. Marshall yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa'ya götürüldü. ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam(çıra) fidanı verdi. Kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı. Çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi.
Dağlarımıza ovalarımıza her yere diktik. Oksijenden başka hiç bir işe yaramayan bu ağaç, ülkemizin dağına bayırına dikilen saatli bomba oldular. Bu ağaçlar yandığı zaman kozalakları patlayarak yanar halde 200 metre uzağa fırlamakta oradaki çam ağaçlarını da tutuşturmaktadır.
Bugüne kadar kimi gördüysem yetkili yetkisiz, beyinli beyinsiz herkese anlattım. "ABD liler bizim ormanlarımızı çam (ÇIRA) ağaçlarıyla dolduruyor, bir kibrit çakmasıyla 100 savaş uçağının verdiği zararı veriyorlar.
Şimdi soruyorum size devletimiz bu çam ağaçlarının yerine zeytin, ceviz, badem, incir, sakız ağacı dikse hem bu ağaçlar kolay kolay yanmaz hemde köylümüze bir gelir olur. Hala çam dikiyoruz bıkıp usanmadan...!!!
≈=============
Türkiye Hükûmeti veya II. Menderes Hükûmeti, 9 Mart 1951 - 17 Mayıs 1954 tarihleri arasında görev yaptı.
Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
savasbitti · 2 years ago
Text
"şimdiye kadar pek az kişinin sahip olduğu bilgilere sahipti; artık bunu görüyordu. fakat bu durum, içindeki boşluğa dayanabilmesini kolaylaştırmıyordu. sanki içinde bir şeyler parçalanacaktı. sanki içine saatli bomba yerleştirilmişti. o ne isterse istesin, içindeki şey kendi işini yapmayı sürdürüyordu."
dune, frank herbert
15 notes · View notes
aynodndr · 8 months ago
Text
Tumblr media
An gelir
Paldır küldür yıkılır bulutlar
Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
O eski heyecan ölür
An gelir biter muhabbet
Çalgılar susar heves kalmaz
Şataraban ölür
Şarabın gazabından kork
Çünkü fena kırmızıdır
Kan tutar tutan ölür
Sokaklar kuşatılmış
Karakollar taranır
Yağmurda bir militan ölür
An gelir
Ömrünün hırsızıdır
Her ölen pişman ölür
Hep yanlış anlaşılmıştır
Hayalleri yasaklanmış
An gelir şimşek yalar
Masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
Direkler çatırdar yalnızlıktan
Sehpada Pir Sultan ölür
An gelir paldır küldür
Her ölen pişman ölür
An gelir susar heves
Kan tutar tutan ölür
Anlaşılmaz bir heybet
An gelir biter muhabbet
Ne selam ne bir sabah
Kim duysa korkudan ölür
Sokaklar kuşatılmış
Karakaollar taranır
An gelir susar heves
Ömrünün yarısını
Hayaller yasaklanmış
Son umut kırılmıştır
An gelir o heyecan
Yağmurda bir militan
Sehpada Pir Sultan
Lâ ilâhe illallah
Kanunî Süleyman ölür
Son umut kırılmıştır
Kaf Dağı'nın ardındaki
Ne selam artık ne sabah
Kimseler bilmez nerdeler
Namlı masal sevdalıları
Evvel zaman içinde
Kalbur saman ölür
Kubbelerde uğuldar bâkî
Çeşmelerden akar sinan
An gelir
Lâ ilâhe illallah
Kanunî Süleyman ölür
Görünmez bir mezarlıktır zaman
Şairler dolaşır saf saf
Tenhalarında şiir söyleyerek
Kim duysa korkudan ölür
Tahrip gücü yüksek
Saatli bir bombadır patlar
An gelir...
Attila İlhan ölür...
3 notes · View notes