#sözüm geçmez kadın
Explore tagged Tumblr posts
isgn · 10 months ago
Text
Sözüm geçmez kadın
2 notes · View notes
zeyliaa · 2 years ago
Text
Sözüm geçmez kadın.
2 notes · View notes
thehealer-s · 4 years ago
Text
sözüm geçmez kadın
hep kıskanırım
ben görsem derim bazen
kimse bakmasın
kocaman gülsen kadın'🥂
3 notes · View notes
Text
"Nefesin olsam kadın
Uyuyakalsam yanında
Sana sarılsam kadın
Birazcık yatsam
Biraz uyusam
Yoruldum yatsam
Dizinde uyusam
Nolur kadın
Aklım ermiyor güzelliğine
Sözüm geçmez kadın
Hep kıskanırım
Ben görsem derim bazen
Kimse bakmasın
Kocaman gülsen kadın
Benimle kalsan kadın... "
Kubilay Karça - Kadın
7 notes · View notes
Text
''Burnu kıpkırmızı, Saçı kıvırcık kadın. Elde sigarası, Nefesin olsam kadın. Uyuyakalsam yanında. Sana sarılsam kadın. Birazcık yatsam, Biraz uyusam. Yoruldum yatsam, Dizinde uyusam, N'olur kadın.. Aklım ermiyor güzelliğine... Sözüm geçmez kadın. Hep kıskanırım. Ben görsem derim bazen, Kimse bakmasın. Kocaman gülsen kadın, Benimle kalsan kadın. Birazcık yatsam, Biraz uyusam. Yoruldum yatsam, Dizinde uyusam, N'olur kadın.. Aklım ermiyor güzelliğine...''
0 notes
ihtiyardivit · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Maviliğime Mektup 47 … Fikrimin Naif Düşü…
Düşümün Kadife Tenli Özü… Zihn-i Mührüm … 
Benim , omzumu nasırlaştırması için göğe bakıp bakıp iç geçirdiğim fikrim … Biraz zaman oldu sana ulaşır ümidiyle geleceğe mektup asmayalı…
Aynı senin kadar tatlı bir minnoş ile tanıştım dün Muş Ovasının hemen köşesinde adına okul denilmiş bir taş binanın önünde … Adı Gülpınar ama Baharı getiren Pınarlar gibi minnoş …
Ben Gülbahar diye çağırınca adının Gülpınar olduğunu söylerken ki tebessümünü görmen lazım … 
O gülünce göze değen parıltı İnan bana Bahar …
O gözlerini kısarak bakınca ben güneşin gözünü bana dikip kirpiklerimi kavurduğunu sanıyorum…
Bir görsen , o gülünce iç çekip baharı omuzlarıma asmak istedim bi an… 
Bence en az senin kadar yeryüzü , en az gülüşün kadar gökyüzü … Neyse …
Saat 01:29 …
Az önce kaldığım otelin akşamdan kalma çayından bir yudum alıp şöyle uzun uzadıya seni sana tarif etmek geldi çayın deminin ardından dilime … Hani herkesin, yanına gitmek istediği birileri vardır; Gecenin üçü, Sabahın körü, Hatta cehennemin dibi bile olsa….
Benim gibi … Çay dem tutana değin gelsen ve kirpiklerimin kamaşması bir an önce son bulup gülüşüne haykırsam içimden gelip içimde donakalan düşünü … Aklımdan çıktığın yok tabiki , ancak arada sırada düşün düşüyor gözlerimin buğusunda gözlerinin kuyusuna ve işte tam o an kirpiklerinin uçları mışıl mışıl uyusa, ben başımı yaslasam huzuruna diyerek iç çekişimi görmen lazım … “Sevgiliye verilen en güzel hediye sadakattir.” demiş Hz. Ali .. Bilemezsin sana nasıl sadık olduğumun dozajını..
İnan tahmin bile edemezsin . Nasıl birşey biliyor musun ? Psikoloji’de der ki ; insanlar düşündüklerini yazmaktan ziyade , yazdıklarını düşünürler. Çünkü yazı düşüncenin matematiğidir. Başımı yarıp bir mektup pulu ile , hokka kalemin divitinden damlayan mürekkep gibi senli damlaların damlaya damlaya bir seni nasıl okyanusa çevirdiğini zihnimde görebilirsin … Gülüm , Gül bağımı deren … Bütün şairler sana mı aşıktı ki her okuduğum şiirde, dinlediğim ezgide ve her çayın deminde sen vardın.. Ansızın , durup dururken hiç doyasıya içime çekemediğim kokunu getirse rüzgar … 
Yani canım burnuma gelse …
Henüz bakışlarının aromasını gözlerime değdirme şerefiyle aynı pay’da değilim ama aynı payda’dayım … Sevdiceğim kelimesi,sevdim ve seveceğim kelimelerinin birleşimidir hiç duydun mu Sevdiceğim ? Saat gece 02:57 …
Maalesef sen delisin, çatlaksın, sıyırmışsın. 
Ama sana bir sır vereyim mi, iyi insanların çoğu öyledir sol sızım… 
Ki zaten günümüz koşullarında psikolojisi düzgün olana anormal deniliyor. Hangi normal kişi hiç tanımadığına mektup yazıp onu anlatır ki ? 
Belki de tanıyor , belki de hergün görüyorum . 
Saçlarının uçları lepiska olması dışında herhangi bir izdüşümüm yok aslında , çayı seviyorsan , Beşiktaşlıysan ve saç uçların kıvırcığa yakın bukle bukle yani lepiska ise eğer , vallahi sensin o … Gülüm , Günüm , Güneşim … Ben seni sırıl sıklam olasıya , oldurasıya sevdiğimi sana daha net ifadelerle izah edebilirim ancak sen de , ben de , toplum da buna hazır değiliz muhtemelen … 
Nükleer denemeler, Kyoto sözleşmesi, küresel ısınma , boşanma oranları , son 20 yılda % 700 artan vesika başvuruları , son 10 yılda % 400 artan kadına şiddet göze , kulağa , akla mıhlanmış duruyorken topluma sevdayı dinletebilmek kolay mı ? Sen bil beni şimdilik, içine sığdırmaya uğraşma ama gülüşünün kapladığı evreni… Shakespare kendisine “seni seviyorum” diyen kadına “bu cümleden korkuyorum” demiş … “Kadın neden diyince başlamış cevaplamaya Shakes … - Bana Seni Seviyorum diyorsun , korkuyorum. Çünkü ; sen güneşi de sevdiğini söylüyorsun ama güneş çıkınca gölgeye kaçıyorsun…
- Bana Seni Seviyorum diyorsun , korkuyorum. Çünkü ; sen yağmuru da sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca gölgeye kaçıyorsun … 
- Bana Seni Seviyorum diyorsun , korkuyorum . Çünkü; sen rüzgarı da sevdiğini söylüyorsun ama rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun…
Korkuyorum , beni de sevdiğini söyleyip benden kaçarsın diye… “ demiş… Bizim aramızda asla böyle bir dialog da geçmez , söz bak … 
Nedensiz , bahanesiz , amasız, öylece körü körüne sarılırız …
Bazen de çay içeriz , gece vakti tüm mahallenin zillerine basarız , Ankara da bir huzur evi var bir görsen sakinleri nasıl minnoş , gider tırnaklarını keseriz , saçlarını tarayıp öreriz , ben öğrendim saç örmeyi orada ki görevli abladan …
Mesela sokakta ki arabaların tekerlerine vurup gece vakti tüm mahalleyi uyandırırız , lösemili bir çocuğun hayalini gerçekleştirmek için birşeyler yaparız mesela , maça gider hakeme su şişesi atarız sonra da kendimizi kınarız …
Çok minnoş şeyler yaparız cidden söz … Ben seni nasıl sırıl sıklam sevdiğimi aslında tüm evrene duyurabilirim ama düzenim bozulur diye korkuyorum … 
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar diye çekiniyorum aslında …
Her sabah uyandığım an aklıma , her gece uyuduğum an kirpiklerime değmenin içimde evren boşluğunu doldururcasına sıkışmasının dudaklarımı kurutmasına alışamam … Belki sen çok uzaksın , belki benim ruhum ölü ,
Belki de biraz Nietzsche biraz Kant okuyunca kafan karışmış … 
Zaten Çay’ı da , Parliament'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı ? Çayhane de tanıdığım bir filozof vardı , güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi. Tamam ama ben ömrümün kısa olmasına da razıyım , öyle uzun uzun süren ömürlere pek gerek yok, birlikte ölebiliriz dilediğin bi evde veya mevsimde … 
Sana serilebilir gönlün tek renkli , sen renkli , mavi renkli narin halısı … Düşüm , Düşeşim , Düş Eşim … Bence bizi yaratan Rabbim de ister benim senin huzurunda sana bakarken açık çay içmemi… 
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister mesela … 
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata 
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik.. 
İçime çöreklenmiş sığ bir “sen aydınlığı” var benim… 
Bir şiir dizesi gibisin sen…
Şey gibi.. 
Kelebek…
Bana bir günlük tebessümün dahi bir ömüre denk düşer İnan bana … 
Kirpiklerini kısabilirsin ancak gözlerin gülünce karanlık aydınlığa kavuşabilir , ihtimal değil mutlak … 
Ve sana yemin ederim , yüzünden önce gözlerini güldürmezsem bu ülkenin vatandaşlığından çıkarım …
Benim için nasıl riskli bir bahse girdim farkında mısın ? … Saat sabah 09:23 … Bir çayhane’de oturuyorum , karşı da park var …
Saçları pınarlar gibi dalgalı minnoş olan adına Gülbahar dediğim tebessümü ile baharı dize getiren miniğin olduğu yere gidiyorum az sonra … Parkın üzerinden siyahın bir sürü tonu geçti. Çayhane’de kumandaya gitti elim, ekrandan peş peşe programlar geçti. Önümden elinde çay bardağıyla limonlu ve tek şekerli çay taşıyan genç bi çocuk geçti.İçimden kısık sesle söylenen şarkılar geçti. Hatta bir ara içim geçti. Beklerken bir sürü şey geçti ama inan bana bir türlü senin düşün geçip gitmedi … Hiç değilse, içer misin? diye sormadan ocağa çay suyu koyduğun güzel günlerin gelebilme ihtimalini bil … 
Sen suyun kaynamasını beklersin , ben seni beklerdim ve aradaki boşluğa sana bir kez daha aşık olma ihtimalimi sıkıştırırdık.. Biliyor musun Maviliğim , kaçırdığımız sabahlara ciddi bir özür borçluyuz, beraber uyanmadığımız bütün sabahlara… Aynı güneş ve aynı gökyüzü altındayız biz seninle , ve sen büyürken kimselerin fark edemediği yerlerdesin belki de ; bilmiyorum…
Belki de benim tarife cesaret edemediğim saç uçların bir kıymet bilmezin elinde … Şimdi sana gözlerimi anlamsızca dikerken en yükseklere , durmaksızın seni düşündüğümü söylemem doğru olmaz…
Ama günün başka kimselere anlamlı gelmeyen anlarında , bazen onu elli geçe mesela , bazen ikiye altı kala , çorabımın tekini ararken ya da
kaç yumurta kıracağımı düşünürken tavaya
mütemadiyen seni düşündüğümü söyleyebilirim.
Sevgilim denmez artık uzaktaki sevgiliye , hatta yakında olana da denmez … 
Sevgili denmez , bence çok ayıp geçip girişildik gibi ; ama sevdiğim diyebilirim … Sevdiğim , belli olmaz saçma sapan bir zamanda , bir çocuk gülüşüne tanık olurken ya da eski bir Türk filmine dalmışken farkında bile olmadan seni birdaha birdaha birdaha severim … 
Sen ben de huy değilsin , ruh’sun. “Vücudunun %70'i su olan bir canlının nasıl olur da içi yanar ? “ derler … 
Bana sorabilirler aslında cevabını … Ömrümün Sarmaşık Fikri …
Ben artık ayakkabılarını ayakkabılarımın yanında , kapımın önünde görmeyi istiyorum!
Çayımı senin çay kaşığınla karıştırmak istiyorum gülüşünü ekip mesela … 
Ciddiyim ben artık her sabah aynı gazeteyi okuyup , aynı kapıdan çıkıp , akşam aynı kapıdan girmek istiyorum … Belki de şimdi ki zamandan biraz daha geç rastlarım sana …
Bilemiyorum …
Ama zaten her şey geç gelmiyor mu zaten yurdumuza ? … 
Herşey geç düşmüyor mu aklımıza ? 
Herşey geç değmiyor mu yüreğimize ? Maviliğim , Ömr-ü Zikrim… 
Sen gelsen , ben kirpiklerine sarılsam ve üstüm başım gülüşün koksa keşke… Mart’ın sonu Nisan’ın başı tam bu hayale göredir bana kalırsa, gel…
Zira fazlasıyla kamaştı şimdiye dek kirpiklerim … Sevdiğim , Maviliğim , Sözüm , Özüm , Fikrim , Zikrim …
Benim durmayan sol salıncağım … 
Ben seni seviyorum ve sanırım toplum buna hazır , Umurumda bile değil artık nükleer denemeler … 
Bıraktım Nietzsche'yi Kant'ı kafam hiç karışık değil !
Ruhum en güzel yaşında ve sen yeterince büyüksün.
Ayrıca kitaplarda tanıdığım tüm kadınlardan da çok daha güzelsin..
Ben seni severim ve ikimiz de bundan yararlanırız bence , ikimize de yetebilen bir ömür süzerim ben saçlarından … 
Şiirler demlerim sana , saçlarında çiçekler yetiştiririm …
Beşiktaş'ın maçı olur mesela , diğer kanalda da senin sevdiğin bir kadın dizisi … 
Ne dizisi yahu , Beşikt’AŞK’ın maçı var diyip her gol’den sonra önümüzde ki mısırı, çayı , bardakları deviririz … 
Ben seni severim ve rabbim buna razı olur eminim… 
Diyalektik dediğin zaten kanıtlanmamış bir varsayım , kanıtlansa da fark etmez şu dakikadan sonra !
Olsa olsa çayımıza teorik gerekçe olur . Ben seni severim ve tüm toplum buna hazırdır eminim… 
Gülüm, Günüm , Gül Bağımı Deren Rengim … Saat 18:56 …
Baharı bugün de dize getirdi pınarlar çağlası saçlarıyla Gülbahar … 
O tebessüm ettikçe sanırsın şimşek çakıyor kirpiklerime … 
İnan bana en az onun masumiyeti kadar fazla seviyorum seni … İhtiyar Sana Mecbur … 
Bence gelmen gerek … 
En azından milyonlarca bardak çay içimi kadar bir zaman için bile olsa gel ; aklına gelen her deliliği yaparız … Biz deliyiz , biraz sıyırmışız , biraz manyağız ama tüm iyi insanlar biraz delidir … Saat 19:13 ve tarih 20 Mart 2018 … Gelmen gerek … 
Demli ve tek şekerli çay içmek istemiyorum artık …
3 notes · View notes