#romantik dönem filmi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Film izle
hd film izle
Full hd film izle sitesi ile en yeni filmleri Türkçe dublaj ve Türkçe altyazılı 1080p full hd izle.
Film izleme, modern dünyanın en popüler eğlence aktivitelerinden biri haline gelmiştir. Özellikle internetin yaygınlaşmasıyla birlikte, artık istediğiniz her filmi kolayca bulabileceğiniz birçok film izleme sitesi bulunmaktadır. Film izleme siteleri, farklı kategorilerde ve dillerde filmleri sunarak geniş bir kullanıcı kitlesine hitap eder. Popüler anahtar kelimeler arasında yer alan hd film izle, full hd film izle gibi terimler, bu sitelerde en çok arananlar arasında yer almaktadır.
Film izleme siteleri, izleyicilere farklı seçenekler sunar. Örneğin, birçok kullanıcı yüksek çözünürlükte film izlemeyi tercih eder. Bu durumda hd film izleme siteleri, kullanıcılar için cazip bir seçenek haline gelir. HD ve full HD film seçenekleri, filmlerin görsel kalitesini en üst düzeye çıkarmakta, izleyicilere daha keyifli bir deneyim sunmaktadır. Bu bağlamda, fullhdfilmizlesene gibi platformlar, kullanıcıların en çok tercih ettiği sitelerden biri olmuştur.
Film İzleme Sitelerinin Geniş Kapsamı
İnternette film izlemek isteyen kullanıcılar, çok çeşitli seçenekler arasında kaybolabilirler. Bu yüzden, hd film izle gibi popüler arama terimleriyle en iyi siteleri bulmak önemlidir. Yüksek çözünürlüklü filmleri izlemek, film deneyimini çok daha kaliteli hale getirir. Bunun yanı sıra, film izleme siteleri sadece filmleri değil, dizileri de sunarak geniş bir içerik yelpazesi sunar. Örneğin, yabancı dizi izle ve türkçe dublaj dizi izle gibi seçenekler, dizi severler için idealdir.
Türkçe Dublaj ve Altyazılı Film İzleme Film izlerken birçok kişi, tercihini türkçe dublaj film izle veya altyazılı film izle seçeneklerinden yana kullanmaktadır. Türkçe dublaj, izleyicinin dili daha iyi anlamasını sağlarken, altyazılı filmler ise orijinal dildeki duygusal tonu koruma imkanı sunar. Özellikle yabancı dil bilen ya da öğrenmek isteyen kullanıcılar için altyazılı film izleme siteleri büyük bir nimettir. Popüler filmler arasında kung fu panda 2 izle, hızlı ve öfkeli 7 izle ve avengers infinity war izle gibi yapımlar da büyük ilgi görmektedir. Bu tür filmler, aksiyon ve macera severlerin gözde seçenekleri arasındadır. HD Film İzle ve Full HD Film İzleme Keyfi Yüksek çözünürlüklü filmler, sinema keyfini evinize getirir. HD film izle ve full HD film izle gibi seçenekler, kullanıcıların sinema kalitesinde bir deneyim yaşamasını sağlar. Özellikle aksiyon, bilim kurgu ve fantastik filmler, yüksek çözünürlükte izlenildiğinde çok daha etkileyici olur. Bu yüzden film izleme siteleri arasında HD kalitede içerik sunan siteler daha çok tercih edilmektedir. Film izlemek için bedava film izleme siteleri oldukça yaygındır. Ancak bu sitelerde güvenlik ve yasal durumlar konusunda dikkatli olmak gerekir. Örneğin, film izlesene, hdfilmcehennemi gibi platformlar, ücretsiz ve kaliteli film sunmalarıyla bilinir.
Film Kategorileri ve Çeşitleri Film izleme siteleri, kullanıcılarına çok çeşitli film kategorileri sunar. Aksiyon, macera, romantik, dram ve bilim kurgu gibi popüler türlerin yanı sıra, animasyon filmleri, korku filmleri ve komedi filmleri de izleyiciler arasında oldukça popülerdir. Özellikle animasyon film izle ve çizgi film izle terimleri, çocuklar ve aileler tarafından sıkça kullanılmaktadır. Film izlerken dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur da film çözünürlüğüdür. 720p film izle, 1080p film izle gibi seçenekler, kullanıcılara farklı çözünürlüklerde izleme imkanı sunar. Bu da internet hızınıza bağlı olarak uygun bir kalite seçimi yapmanızı sağlar. Popüler Filmler ve En Çok İzlenenler Film izleme sitelerinde, dönem dönem bazı filmler daha fazla ilgi görmektedir. Örneğin, hızlı ve öfkeli 10 izle ve 365 gün izle gibi popüler seriler, geniş bir izleyici kitlesi tarafından takip edilmektedir. Özellikle aksiyon ve macera filmleri, her yaş grubundan izleyicinin favorisi olmaktadır. Bunların yanı sıra, türkçe dublaj film izle ve altyazılı film izle seçenekleri, izleyicilere farklı deneyimler sunmaktadır. Türkçe dublaj filmler, daha rahat bir izleme deneyimi sunarken, altyazılı filmler orijinal dildeki duygusal tonu koruma fırsatı sunar. Örneğin, altyazılı film izle terimi, sıkça aratılan popüler anahtar kelimeler arasında yer alır.
Film izlemenin sihiri, yıllar içinde dönüşüm geçirerek, nostaljik bir sanat formuna dönüşmüş ve anılarımızda özel bir yer edinmiştir. Bir zamanlar, mahalleye gelen yazlık sinemalar, sadece bir gösteri sunmakla kalmaz, aynı zamanda topluluğu bir araya getiren sosyal bir etkinlik haline gelirdi. Aileler, gelecek filmler hakkında tahminlerde bulunur, bir araya gelip sosyalleşir ve böylece bir film gösterimi, mahallenin buluşma noktası olurdu. O dönemlerde, sınırlı film seçkisi, izlemenin masum bir hevesine dönüşmesine neden olurdu.
Zamanın akışı ve teknolojinin ilerlemesiyle, film izlemenin manası ve erişilebilirliği köklü bir dönüşüm yaşadı. Eski günlerin karıncalı beyaz perdeleri geride kaldı; yerini 720p, 1080p gibi yüksek çözünürlükler ve Blu-ray gibi üstün görüntü kaliteleri aldı. Bu, sadece filmleri seçme özgürlüğümüzü artırmakla kalmadı, aynı zamanda ses ve görüntü kalitesi üzerindeki denetimimizi de pekiştirdi.
Teknolojik aletler, özellikle bilgisayarlar ve akıllı telefonlar, film izlemenin kapılarını ardına kadar açtı. Bu cihazlar, dil seçeneklerinden altyazılara, görüntü kalitesinden ses ayarlarına kadar her türlü detayın kişiselleştirilmesine olanak tanıyor. Artık, yabancı filmleri Türkçe dublaj veya altyazılı olarak izlemek, sadece birkaç tıklama uzaklıkta.
Ayrıcalıklarımız, dil ve kalite seçenekleriyle sınırlı kalmıyor; hangi tür filmleri izleyeceğimize karar verme özgürlüğümüz de var. Film sektörünün ve internet yayıncılığının gelişimi sayesinde, istediğimiz türde filmleri seçebiliyor, geniş kategoriler arasında gezinebiliyoruz. Çocuklar için animasyonlar, gençler için aksiyon dolu sahneler, yetişkinler için bilim kurgu ve korku filmleri gibi geniş bir yelpazede seçim yapma imkanına sahibiz.
Film izlemek, günümüzde artık sadece bir eğlence değil, aynı zamanda kişisel bir deneyim zenginliği ve bir seçim özgürlüğüdür. Macera, komedi, dram, gerilim gibi çeşitli türlerdeki filmleri, istediğimiz kalitede, full HD, 1080p gibi seçeneklerle, Blu-ray görüntü kalitesinde izlemek, bu deneyimin en çarpıcı özelliklerinden biridir. En yüksek görüntü kalitesine sahip filmleri keşfetmek, bu zengin deneyimin bir parçası olarak öne çıkıyor. Film izlemenin sadece bir hobi olmanın ötesine geçip, sanat ve teknolojinin mükemmel birleşimi olarak yaşamımızda önemli bir yer tuttuğunu kanıtlıyor. Bu deneyimi en üst düzeyde yaşamak için, Full HD ve 4K kalitede en yeni filmleri sunan arşivimizle en kaliteli film izleme deneyimini sizlere sunuyoruz. Sinema zevkinizi ev konforunda, en yüksek kalitede ve kesintisiz bir şekilde yaşayın.
İnternet üzerinden film izleme siteleri, sinemanın dijitalleşmesinin en yeni örneklerindendir. Bu siteler sayesinde, herhangi bir sinema salonuna gitmeden, ücretsiz olarak dilediğiniz filmi izleyebilirsiniz. Pandemi döneminde sinema salonlarının kapanmasıyla birlikte, online film izleme platformları öne çıkmıştır. Kullanıcı dostu arayüz ve profesyonel altyapıları ile bu siteler, geniş bir film yelpazesi sunar. Yüksek görüntü ve ses kalitesi sunan bu siteler, sinema salonlarının teknik imkanlarını aratmıyor. İster Türkiye’de gösterime girmiş isterse başka bir ülkede yayımlanmış olsun, tüm filmleri bu platformlar üzerinden izleyebilirsiniz.
Online film izleme siteleri, geleneksel sinemaya alternatif bir deneyim sunarak izleme alışkanlıklarını değiştirdi. Ücretsiz olarak erişebileceğiniz bu siteler, geniş bir film arşivi, farklı dil seçenekleri ve 720p, 1080p veya 4K gibi yüksek çözünürlük alternatifleri ile dikkat çeker. Türkçe dublaj, altyazı ya da orijinal dil seçenekleri ile filmleri dilediğiniz şekilde izleyebilirsiniz. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, film detaylarının daha net görünmesini sağlayan bu siteler, seyircilere radikal bir izleme deneyimi sunuyor.
Fiziksel sinema salonlarının kendi kültürleri olsa da sınırlı film çeşitliliği ve vizyon programları gibi handikapları vardır. Online film izleme siteleri ise sınırsız bir arşiv sunarak, istediğiniz herhangi bir yılına ait filmi, özgürce ve sansürsüz izleme imkanı sağlar. Ayrıca, Metascore gibi değerlendirme puanları, film posteri, oyuncu kadrosu ve ekip bilgilerine de kolayca ulaşabilirsiniz. Bu siteler, gelişmiş ses miksajı ve kaliteli görüntü çözünürlüğü ile sinema keyfini evinize taşır.
7 notes
·
View notes
Text
CRASH LANDİNG ON YOU // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8,7 Benim puanım: 9
Drama: Crash Landing on You (English title) / Love's Emergency Landing (literal title)
Hangul: 사랑의 불시착
Director: Lee Jung-Hyo
Writer: Park Ji-Eun
Date: 2020
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Hyun-Bin, Son Ye-Jin, Seo Ji-Hye, Kim Jung-Hyun
2020 (56th) BaekSang Arts Awards - June 5, 2020
Best Supporting Actress (Kim Sun-Young)
Bu dizi için hem anlatacak çok şey var hem de hiçbir şey yok. Dizinin dinamiği ve teması ile ilgili çok fazla konuşabilirim. Diğer yandan konusu ile ilgili uzun uzadıya anlatılacak bir durum yok. O yüzden öncelikle kısaca konusundan bahsedeyim. Yoon Se-Ri’nin (Son Ye Jin) Güney Kore'de kendi kurduğu bir moda şirketi vardır. Aynı zamanda babasının 2 erkek oğlu olmasına rağmen holdinginin varisi olarak Se-Ri’yi seçmiştir. Kendi şirketindeki bir lansmanda hazırladığı sporcu kıyafetlerini denemek ve tanıtımını yapmak üzere yamaç paraşütü yapar. Çekim sırasında çıkan fırtına büyüyüp hortuma dönüşünce paraşütle Kuzey Kore topraklarına sürüklenir ve bir ağacın üzerine düşer. Nerede olduğunu bilmeden bir süre kurtarılmayı bekler. Bu esnada bölgenin güvenliğinden sorumlu bir grup asker, şimdiye kadar böyle bir duruma ihtimal dahi vermedikleri için rutin olarak nöbet tutmaktadır. Çok dikkat etmedikleri içinde kadını gözden kaçırırlar. Asker grubunun başındaki Yüzbaşı Ri Jeong-Hyeok’un (Hyun-Bin), kaçak ziyaretçiyi bulması ile dizi başlar.
Kuzey Kore’deki şartları şimdiye kadar en gerçekçi şekilde yansıtmasından dolayı dizi yayınlandığı an itibari ile çok fazla izlenmiş ve beğenilmiş. Kesinlikle en iyi Kore dizisi diyemem ama 2019 yılı en yüksek reytinge sahip olduğunu ve o dönem çıkan diziler arasından sıyrıldığını söyleyebilirim. Dizinin senaristini daha sonradan öğrendim. Benim izlediğim diğer iki dizi My Love From the Star ve The Legend of the Blue Sea ‘nin de senaryosu aynı kişiye aitmiş.. Bu iki dizide benim gözümde ortalamanın altında kalmış dizilerdi. Ayrıca iki dizide de Jun Ji-hyun oynuyordu. Bu dizide de onu oynatmamış olmasına gerçekten çok sevindim. Birincisi Jun Ji-hyun’dan çok hazzetmiyorum, ikincisi ise Son Ye-Jin bu dizi için biçilmiş kaftandı. Daha önceden tanımıyordum ama burada hem oyunculuğunu hem de kendisini çok beğendim.
Burada araya biraz dedikodu sokayım, Son Ye-Jin ve Hyun-Bin diziden sonra evlenen çiftlerimizden biri. Daha önce bahsettiğim Song-Song çiftine kıyasla bu çiftimiz çok daha aklı başında ve emin adımlar atmışlar. Şimdilerde çocuk sahibi olma planları olduğunu açıkladılar.
Diziye başlamadan önce biraz ön yargım vardı. Kuzey Kore’de geçiyor olmasından kaynaklı ağır dram olduğunu düşünmüştüm. Neyse ki öyle çıkmadı, tam romantik olmayan kesinlikle komedi diyemeyeceğim ama romantizmi de komediyi de içinde barındıran tatlı bir dramaydı. Dizi boyunca ara ara konuk olan oyuncuları görmek de keyif vericiydi. Hospital Playlist’in soğukkanlı kalp cerrahı Jung Kyung-Ho’yu birkaç bölümde gördük. Park Sung-Woong'u taksi şoförü olarak izledik. Ama en keyiflisi Kim Soo Hyun’du. Güney Kore’de akıl hastası rolünde geziyordu. Sonradan öğrendim ki, Secretly Greatly filminde Kuzey Koreli bir ajans rolündeymiş. Bu dizide de aynı karakter ile konuk olmuş. Ben bahsi geçen filmi izlemedim ama yine de konuk olarak görmek yüzümü güldürdü.
Dizide mantıksız çok fazla şey oluyor, mantık aramadan izlemenizi öneriyorum. Mantıksızlığın yanı sıra ilk kar, kız arkadaşının saçını bağlama gibi çok fazla klişe ile karşılaşıyorsunuz. Buna rağmen bence bilinmeyen karanlık bir yere ışık tutmaya çalıştığı için diğer dizilerden sıyrılmayı başarıyor. Bölüm sonlarında koydukları minik kesitlerde de izleyiciye jest yapıyorlar.
Dizinin içerisinde konusu ve işleyişi ile ilgili çok detay vermemi gerektiren bir durum yok çünkü; en başta anlattıklarım birçok şeyi açıklıyor. Kızımızın durumuna üzülen yüzbaşımız onu askerlere teslim etmek istemediği için gizli bir şekilde ülkeden çıkarma yolları arıyor. Bu esnada yüzbaşının ekibi ile tanışıyoruz. Se-Ri’nin sınırdan geçtiğini fark etmedikleri için istemeden de olsa bütün ekip suç ortağı oluyor. Kuzey Kore’nin kapalı yapısı yüzünden dış dünya ile ilgili çok bilgileri olmadığı için Se-Ri ile olan diyalogları dizinin komedi yönünü ortaya çıkarıyor. Başlarda onunla konuşmaktan çekinseler ve sürekli Güney Kore ile ilgili bilgi vermemesini ya da Kuzey Kore ile ilgili bir şey sormamasını söyleseler de bir süre sonra tatlı bir arkadaşlık ortaya çıkıyor. Özellikle Güney Korelilerin parmakları ile yaptığı kalp işaretini anlamaya çalıştıkları sahneler oldukça eğlenceliydi. Karakterler üzerinde çok durulmuyor. Tamamen Yüzbaşı ve Se-Ri odaklı bir hikaye ilerliyor. Yine de yan roller bir süre sonra kalbinizi çalabilir. Birçok yorumda hiç bahsedilmiyor ama ben dizideki diğer çifti de çok beğendim. Se-Ri’nin abisinden kaçmak için Kuzey Kore’de saklanan eski nişanlısı Gu Seung-Jung (Kim Jung-Hyun) ve bir süre sonra aralarında çekim olduğunu açıkça gördüğümüz Yüzbaşının nişanlısı Seo Dan ( Seo Ji-Hye) çifti beni oldukça etkiledi. Özellikle Gu Seung-Jung ile kurulan empati ilerleyen bölümlerde izleyicinin kalbini çok kırıyor.
Bol bol eğlenmeme rağmen, gözyaşlarımı tutamadığım sahneler dizi bittikten sonra daha canlı aklımda kaldı. Kim Jung-Hyun’u daha sonra MR. QUEEN dizisinde izlemek, oyuncu hakkındaki düşüncelerimi doğruladı. Bence çok başarılıydı. Kısacası, bu dizi Kore dağarcığıma üç yeni isim eklememe neden oldu. Hyun-Bin, Son Ye-Jin, Kim Jung-Hyun.
Son olarak, dizinin içine yerleştirilmiş Kuzey Kore gerçeklerinden bahsedeyim. Dizide birçok gerçek yumuşatılmış olsa da, büyük oranda gerçekleri yansıttığı için bu başarıyı yakaladığını söylemiştim. Kuzey Kore’de bütün erkeklerin askere gitmesi zorunlu, diğer ülkelerden farkı ise askerlik süresinin 10 yıl olması. Fakirlik bütün ülke genelinde süregelen bir durum. Dışarıya kapalı bir ülke olduğu için ihracat kavramı burada yok. Buda demek oluyor ki, kendi elektriğini, suyunu üretmeleri gerekiyor. Kaynaklar yeterli olmadığı için evlerde ne elektrik ne de su mevcut değil. Elektronik cihaz kullanımı yasak, telefon televizyon gibi dış dünya ile bağlantı kurulabilecek teknolojiler yasak. Yalnızca yüksek rütbedeki askerlere telefon veriliyor. Belli bir saatten sonra evlerin ışıkları sönmek zorunda. Yiyecekleri koymaya buzdolabı olmadığı için bahçelerde yer altı mahzenleri var. Belli başlı tarım ürünlerini buralarda muhafaza ediyorlar. Başkent Pyongyang dışında lokanta, mağaza gibi kavgamlar yok. Erkekler içinde kadınlar içinde belirlenen saç modelleri dışında saç yapılması yasak. Aklıma gelen son bilgi de, ülkeden özel yetenekleri sayesinde çıkabilen gençler, üniversite ya da sanat dalı gibi, işi ya da eğitimi bittiğinde ülkeye dönmek zorundalar. Dönmezler ise aileleri idam ediliyor. Sayısını bilmiyorum ama her yıl Güney Kore’ye sığınan Kuzey Korelilerin oldukça fazla olduğunu okudum.
Dizinin OST’leri beni çok cezbetmedi. IU’nun bile bir şarkısı olmasına rağmen ben K-drama müzik listeme herhangi bir şarkı ekleyemedim. Diziyi önerir misin derseniz, bence izlenmesi gereken bir yapım olmuş.
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
#Crash Landing on You#dizi#yorum#kore#inceleme#eleştiri#kdrama#Hyun-Bin#Son Ye-Jin#Seo Ji-Hye#Kim Jung-Hyun#Lee Sin-Young#Yoo Su-Bin#Yang Kyung-Won#Kim Sun-Young#Lim Chul-Soo
1 note
·
View note
Text
Enola Holmes 2 | Resmi Fragman: 1. Kısım | Netflix
Enola Holmes 2 | Resmi Fragman: 1. Kısım | Netflix
Macera yeniden başlıyor! Millie Bobby Brown, Henry Cavill ve Helena Bonham Carter’ı bir kez daha buluşturan Enola Holmes 2’de, tarihî boyutta bir gizemi çözmek için iki Holmes gerekecek. Harry Bradbeer’ın yönettiği filmde rol alan diğer isimler Louis Partridge, Adeel Akhtar, David Thewlis, Susan Wokoma ve Sharon Duncan-Brewster. ENOLA HOLMES 2, 4 Kasım’da sadece Netflix’te. Netflix Türkiye…
View On WordPress
#Adeel Akhtar#David Thewlis#dedektif#dönem filmi#Enola Holmes#enola holmes 2#Film#genç yetişkinlere yönelik aşk öyküsü#gençlik aşkı#gizem#Harry Bradbeer#Helena Bonham-Carter#henry cavill#Louis Partridge#millie bobby brown#netflix 2022#netflix aile#Netflix filmi#netflix fragmanı#romantik dönem filmi#Sharon Duncan-Brewster#sherlock holmes#stranger things#Susan Wokoma#The Witcher#victoria dönemi
2 notes
·
View notes
Text
Filiz Akın Kimdir ?
Suna Akın ya da sahne adıyla Filiz Akın
(d. 2 Ocak 1943, Ankara), Türk oyuncu, yazar, sunucu.
Filiz Akın, 2 Ocak 1943’te Ankara'da doğdu. Annesi Ankaralı kadın terzisi Habibe Leman Şaşırmaz, babası Afyonlu hakim Bekir Sami Akın’dır.
Annesi baba tarafından Arnavut, babası ise anne tarafından Çerkestir. Annesinin ikinci evliliğinden kızkardeşi Günseli doğdu.
Anneannesi olan Halime Hanımın öz babası Atatürk’ün şifrecisi, üveybabası da Atatürk’ün kalem müdürü olup Atatürk kıyafet seçiminde zevkine güvendiği için zaman zaman Halime Hanımın fikrini alırdı.
Filiz Akın 3 yaşına kadar babası hakim Sami Beyin görev yaptığı Beypazarı’nda yaşadı. 5.5 yaşında ilkokula başladı.
İlköğrenimini Ankara, Kızılay'da bulunan Sarar İlkokulu'nda tamamladı.7 yaşındayken annesi ile babası ayrıldı.
Filiz Akın TED Ankara Koleji ve DTCF Arkeoloji bölümünde okudu. Artist mecmuasının düzenlediği yarışmayı kazanarak oyunculuğa başladı(1962). İlk filmi Akasyalar Açarken 'dir.
Kolejli Kız, Yankesici Kız gibi "kız"lı filmlerle ünlendi. Sinemada özellikle romantik ve batılı kız rollerini canlandırdı.
Yönetmen-yapımcı Türker İnanoğlu, Bubi Rubinstein ve MİT müsteşarı Sönmez Köksal ile evlilikler yaptı.
Türker İnanoğlu ile olan evliliğinden, daha sonra tüm sinema severlerin tanıyacağı, Yumurcak adlı seri filmlerinin başrol çocuk oyuncusu İlker İnanoğlu doğdu. Bir dönem Türkiye'nin Paris sefiresi oldu.
Filiz Akın, lise arkadaşı Oya San’ın annesinin ısrarı ile Artist mecmuasının düzenlediği yarışmaya resmini gönderdi ve 1962 yılında birinci oldu.Ancak ödülün kendisine Akasyalar Açarken filminde oynarsa verileceği söylenince vazgeçti.
Dergi yöneticileri ve filmciler kendisini ikna etmek için İstanbul'dan Ankara'ya geldiler ancak ikna olmadı.
Fakat Memduh Ün de Ankara'ya kadar gelip ısrar edince kabul etti. İşi ve üniversiteyi bırakıp annesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Kendisine yardımcı olan derginin yöneticilerine ve Memduh Ün’e güven duyması sinemaya başlamasına yardımcı oldu.
Anlaşmayı imzaladı ve 1962 yılında ilk filmi olan “Akasyalar Açarken”i Göksel Arsoy’la birlikte çektikten sonra prodüktörler kendisine bütün yılını dolduran bir program hazırladılar.
2002 yılında yakalandığı çene kanseri hastalığını yendi. Kansere karşı destek amaçlı "sarı bilezik", "mavi bilezik" gibi kampanyalar başlattı ve yürüttü.
Bu kampanya çok başarılı olmuştur. Son olarak, Starkey İşitme Vakfı onursal başkanı olarak "Türkiye'de İşitmeyen Kalmasın" adlı bir kampanya başlatıp yürüttü ve sosyal güvencesi olmayan 2000 civarı çocuğu işitme cihazı sahibi yaptı.
2004 yılında Bircan Silan Usallı, Filiz Akın, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Fatma Girik'in yaşam öykülerinin yanı sıra kapsamlı röportajlar da içeren "Dört Yapraklı Yonca" adlı bir kitap yazdı. 2007 yılında Pınar Çekirge tarafından yazılan "Başrolde Filiz Akın" adlı kitap da Türk Sineması'nda ikonografik ve toplumbilimsel bir değer olarak Filiz Akın olgusunu ele alan bir çalışmadır.
Filiz Akın'ın bilinen en sadık ve en bağımlı hayranı olarak da nitelendirilebilecek Pınar Çekirge, Filiz Akın ismi etrafında bir dönemi ustaca aktarmış. Halen Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Ayrıca dergilerde Taner Ay, Agah Özgüç, Atilla Dorsay, Fatih Özgüven, Mehmet Atak gibi yazarların ayrıntılı Filiz Akın portreleri vardır.
12 notes
·
View notes
Text
Görüşmeyeli ne kadar uzun zaman olmuş? Ben hala bir arpa boyu yol alamadım. Yani mental olarak.
Açıktan Sosyal Hizmetler'e başladım. Vize dönemindeyim şu an. Tamamen sayısalcı kafasına sahip biri olarak Psikoloji, Sosyoloji dersleri ağır geldi bana. Ayy bir uykum geliyor, bir sıkılıyorum anlatamam. Sıkıcılığından değil beynim idrak edemiyor bilgileri. Anlamıyorum kardeşim. Anlamayınca da uykum geliyor. Herkesin beyni kendine... Bugün kalan 2 sınavıma da girdim inşallah geçerim. Ben bu beyinle kesin bu bölümü de uzatırım.
Hayalimdeki meslek freelancer çalışmak. Bu hayali gerçekleştirebilecek hiç bir yazılım ve donanıma sahip değilim. Keşke tumblr bize yazdığımız yazılardan para verse.
Uzun aralar verince yazmak da zorlaşıyor. Uff kimi kandırıyorum, yazacak hiç bir şeyim yok. Ot gibiyim bu sıralar.
26 yaşındayım şurada 27 yaşıma 3 ay kalmış hiç Kore dizisi izlememiştim. Son 2 haftadır Kore dizisi batağına da düşmüş bulunmaktayım. Saygı ve sevgiyle belirtmek isterim. Bir şeye sarınca bokunu çıkarana kadar, midem bulanana kadar o şeyi yapıyorum. Bir de Netflix'te liste falan yapıyorsun ya, Aayyy bir eğlenceli geliyor böyle boş işler.
Mesela bir dönem anime filmlere taktım. Uyandım anime izledim, yemek yerken, sıçarken, ev işi yaparken hep izledim. Ama filmleri izledim, dizileri değil. Bir ara reality show ve belgesel serilerine taktım. Böyle heyecanlı heyecanlı biri bitsin de yenisine başlayayım diye sabırsızlanıyordum. Daha sonra Netflix'in çocuk filmlerine sardım. Bilim kurguların bokunu çıkarıp fantastik serisini de takıntılı hale getirdikten sonra bir süre Kpss arası verdim. Şimdi de Kore dizilerine sardım iyi mi? Allah'ım bunun için sence de yaşım biraz geçmedi mi? Ay bir de 16 bölüm sadece 1 sezonluk diziler hap gibi löp yutuyorsun sıradakine geçiyorsun. Başlarda dilleri, ekstra dramları, absürt romantizmleri ve kıyasıya tesadüfi sahneleri beynimi tırmalasa da sonraları alıştım. Aslında önce bir dizi izledim adını hatırlamıyorum valla. Çok sıkıcıydı, işte kız senarist, Seul'da kalmak için ev arıyor sonra bir erkeğin evine ev arkadaşı olarak yerleşiyor. Aynı evde yaşayabilmek için evleniyorlar falan. Iyk! Tam Türk romantik komedisi. O yüzden tutuyor demek ki oranın dizilerinin uyarlaması bizim buralarda.
Neyse dedim başka bir tane daha izleyeyim. "W" diye bir diziye denk geldim. Kore de webtoon diye bir olay varmış. Ben başta Japonların Manga'sı gibi bir şey sandım ama öyle değil galiba tam olarak. Çizgiroman gibi ama internette yayınlanıyor önce sonra kitap olarak basılıyor sanırım. Amaan anlamadım hala o meseleyi. Velhasıl webtoon karakteri olan barbie suratlı, estetik harikası bir abimiz var. Dizideki adını bilmiyorum ama o kişiyi oynayan Lee Jong Suk abimiz. İşte bunun webtoondaki hayatı paralel evrene dönüşüyor. Webtoon yazarının kızı o evrene geçiyor, orada yaşadıkları gerçek dünyada yeni bir webtoon bölümü oluyor falan fistan. Güzel senaryo değil mi ya? Valla ben yaratıcılığı çok beğendim. Beğeniş o beğeniş. Girdim sonra bu bataklığa. Sonra Netflix'ten Kore dizileri aradım. Dizilerin konularını okuyorum, listeye ekliyorum. "W" bitti "Pinocchio" diye bir diziye başladım. Anaam baktım Lee Jong Suk abimiz burada da başrolde. Demek ki bu Lee kaliteli dizilerde oynamış diyerek öncelikli olarak onun oynadığı dizilerden devam ettim. Pinocchio'dan sonra Dr Stranger'ı izledim. Burada Lee abimiz kalp cerrahı. Böyle bir insanın göğsüne elini koyuyor hemen teşhis koyuyor falan. Aslında çok bayan, sıradan, fazla tesadüfi ve gereksiz dramalı bir dizi olmasına rağmen akışı fena değil. En son Netflix orjinal yapımı "Romance is a bonus book"u izledim. O da çok tatlı, eğlenceliydi. İzlediğim en az dram sahnesi olan Kore dizisi olabilir. Yani kısacası benim için Bollywood filmi nasıl sadece Aamir Khan'dan ibaretse Kore dizileri de Lee Jong Suk'tan ibaret artık.
Ooff yine mi yaşıyoruz kınadığımızı? Allah'ım sen aklıma mukayyet ol!
10 notes
·
View notes
Text
Ne Okudum?
Adınla Çağır Beni - Andre Aciman
Yaklaşık 2 yıldır sinema uyarlamasının (yani sadece filmin olsa da iyi Timothee ve Armie’nin de) etkisini atlatamamışken, bu yaz kitabını Ağustos ayında okudum ve bitirdim. Bu kitap için kitap demek ne derece doğru bilemiyorum. Bu muhteşem şeyi okudum demek isterim. Edebiyatta ve sinemada evrensel iyi yada evrensel kötü olarak gayet rahatça sınıflandırılabilecek ürünler var evet. Ancak bir yandan da aşırı bireysel bir şey bir kitabı ya da filmi sevmek. Ben Tuğçe olarak tamamen bireysel bir pencereden bakınca bu kitap benim gibi romantizmden (ama asla Türk romantik-dram filmlerinin duygusal porno sahneleri gibi bir romantizmden etkilenen romantiklerden bahsetmiyorum) hoşlanan bir insan çin bulunmaz hint kumaşı, başucu kitabı.
Cümlelerin güzelliği, ilk aşkın güzelliği, yazın güzelliği, İtalya’nın herhangi bir yerinin güzelliği, bahçeden doğal toplanmış kayısı suyunun güzelliği, heykellerin güzelliği, edebiyatın güzelliği, şarabın güzelliği, öğle uykusunun ve sabah denizinin güzelliği...şeklinde sonsuza kadar sıralayabileceğim bilindik duyguların iç içe geçtiği bir kitap. Ov ye!
Bu arada yazarın babası bir dönem İstanbul’da yaşamış bir yahudiymiş. Avrupa’ya dair her kültürden bir şeyler aldığı o kadar belli ki yazarın. Çok güzel, çok çok güzel.
#andre aciman#call me by your name#adınla çağır beni#k#kitap#kitap tavsiyeleri#kitap yorumu#ne okudum?#book#book review
8 notes
·
View notes
Text
Wong Kar Wai 1 ( Turkish)
Selam. Bugün birazcık bu taraflardan bahsetmek istiyorum. Sinemaya düşkünlüğü olan bir insan değilim. Bir çok insanın severek izlediği diziler ya da filmler beni çok kendine çekemeyebiliyor. Game of Thrones’u seviyorum deyip sezon bittikten sonra 3 sene izlemeyip, sonrasında bi game of thrones vardı hakikaten, izleyip biraz kafa dağıtayım deyip, 3 senelik birikimi bir haftada izleyebiliyorum.
Dönem dönem gelen bir çeşit değişiklik benim için sinematik şeyler. Ya da bakayım bakalım insanlar neden seviyor bu kadar diyerek içine düştüğüm ve sonra da çıktığım bir batak.
Stressten, boş kalmışlıktan, belli bir takım şeyleri düşünmek istememekten sarabiliyorum.
Ve Kar Wai ile tanışmam da öyle oldu sanırım.
Canımın bir çok sebepten ötürü sıkkın olduğu bir gün eve gelip, “allahım duvarlar üzerime üzerime geliyor” diye düşündükten sonra, belki de beni anlayan/anlatan ya da beni kendimden biraz uzaklaştıran bir şeyler bulabilirim diye gezinirken, 1 sene önce bir gün ansızın pat diye karşıma çıkan ve ilk dinlemede aşık olduğum bir müziği dinlerken, ofiste “adı neymiş yahu bu şarkının” diye baktığım bir şarkının aslında bir filmin soundtrack i olduğunu hatırlamamla başladı her şey. Şarkıdan yola çıkarak filmi buldum ve başladım izlemeye.
Filmi ararken tabi “inanılmaz övgüler” aldığını da gördüm. Almasa da izlerdim. Sountrackine o kadar aşıktım ki bir süredir...Ve sanırım geçen seneydi ya da 1.5 sene önce, oturdum izledim “in the mood for love” ı.
Aşk filmi sevmem diyen bir insan olarak, ilk başta “allahım bu nasıl kalitesiz bir yapım bu nasıl ışıklar” diye söylenerek izlemeye başladığım filmi, 5 dakika sonrasında bırakamaz hale geldim. Bitirdiğimde ise uzun süre ekrana baktım kaldım öyle.
Sonra aynı yönetmenin filmlerini kurcalamaya başladım zaman zaman. Sonra bazılarını bir iki kez daha izledim. Öyle detaylar vardı ki, her izleyişimde aynı konu çevresinde dönen farklı şeyler yakalıyordum.
Ve en sevdiğim yazarın seneler önce Japon bir bey olmasının yanı sıra, en sevdiğim yönetmen de zamanla uzak doğulu Shanghai doğumlu bir bey olmuş oldu : Wong Kar-Wai.
Sonra anladım ki aslında ben romantik filmleri severmişim. Sevmediğim, her şeyi günlük güneşlik anlatmaya çalışan, gerçeklerden uzak, duygulardan ziyade çekim kalitesine önem veren birbirinin aynısı batı sineması romantizmi imiş.
Kar wai öyle bir yönetmen ki, detayları seven bir insansanız, insanın duygularının en çiğ yanından en ulvi tarafına minnacık detaylarda hayatın tüm gerçeklerini saklayarak size gösterebiliyor.
Kimse kimseyi batı sinemasında “olması gerektiği” dikte edilen özlemle öpmüyor, ya da kimse benim tabirimle “3. sınıf boğucu avrupa sineması” kıvamında kalp kırıklıkları ile acı çekmiyor. Kar wai dümdüz ama DÜMDÜZ hayatı çeken bir adam. Sokakta her gün yüzüne bakıp da, hiç derdi yok heralde dediğiniz bir çok insanın aslında içinde taşıdığı ağırlığı fotoğraf karelerine döküp bunu akıcı bir film şeridi olarak yansıtabilen bir insan.
İnsanın sırlarının olabileceğini, normal sandığınız bir bakışın neler ifade edebileceğini, hayatın yalnızca aşktan sevgiden ibaret olmadığını, aşkın sevginin de günlük akışın bir parçası olduğunu gösteriyor.
Filmlerinin bu nedenle “romantik” ya da “drama” olarak adlandırılmasını pek doğru bulmuyorum. Kar wainin kategorisi “hayat” olarak adlandırılabilir. Çünkü hiçbir filminde tek bir tema olmuyor.
Bu nedenledir ki, olmayacak bir sevgiye saplandığınızda kaçamak bir bakışta kendinizi kar wainin herhangi bir filminin herhangi bir sahnesinde bulabiliyorsunuz. Ya da hayatınızın normal akışında tadını çıkarırken aniden kulağınıza filmlerinde ağırlıklı yer alan bir ya da bir iki soundtrack kulağınıza çalınmaya başlayabiliyor ve kendinizi bir anlığına kar wai nin karakterlerinden biri olarak görebiliyorsunuz.
Çok normal uyandığınız bir sabah, pencerenizi açıp dışarı baktığınızda karşınıza kar wai filmlerinden fırlamış sahneler çıkabiliyor.
Hayatı güzel ya da kötü, eğlenceli ya da sıkıcı, olması gerektiği ya da gerekmediği gibi göstermek yerine hayatı HAYAT olarak filmlerine aktarabilen bir yönetmen Kar Wai.
Mutlaka sevilmesi izlenmesi anlaşılması gereken mükemmel bir yetenek.
2 notes
·
View notes
Text
Bu Aralar
Sanırım yaklaşık 1 aydır, muhtemelen bir aydan da fazla, süredir okuduğum ve izlediğim şeyleri paylaşmak istedim. Buyrun ;
FİLMLER
1- The Silence of Lambs
İzlediklerim arasında beni en çok etkileyen yapım bu oldu. Psikolojik gerilim, dram ve gizem var içinde. Belki biraz da korku. Hannibal Lecter’ın işlediği cinayetlere(yetersiz bir kelime bence) benzeyen bir davada bir ajan Hannibal’dan psikiyatristten yardım alıyor. Muhteşem tiradlar var filmin içinde. Anthony Hopkins’in muhteşem performansı filmi izlemeniz için bir sebep daha sunuyor size.
2- Game Night
Tam bir amerikan komedisi. Arkadaşlarla beraber izlenecek pazar gecesi filmi tam olarak bence. İnsana bir şey katıyor mu? Asla (filmlerden bunu bekliyor muyuz bundan da emin değilim) Eğlendiriyor. Olay zinciri biraz sürükleyici. Şahsen ben Rachel McAdams için izledim. Gerçekten çok güzel bir kadın ya! Maşallah :d
3- Sierra Burgess is a Loser
Bu filmimiz de kızların meşhur pijama partilerine uygun olurdu bence. Sierra Burgess toplumun 2018 yılına ve bundan seneler öncesinden beri gelişen güzellik algısına pek uymayan bir kız. Lise öğrencisi. Şöyle ya da böyle bir şekilde bir çocukla mesajlaşmaya başlıyor. Ama çocuk onu bir başkası sanıyor. Ve film oluyor :d Bence sonu hiçbir zaman o şekilde bitmeyecek bir film. Ama sanırım gençleri buna inandırmaya ihtiyacımız var? Bence güzel bir romantik komedi. Çok ağlanacak bir film olmasa da ben bolca ağladım :)
4- Donnie Darko
Biraz karışık bir film. Ve biraz uzun. Donald Darko psikolojik rahatsızlıkları olan bir gençtir. Bence bu kadar yeter :d Nasıl anlatsam gerçekten bilmiyorum. Anlatılmayan filmlerden herhalde. Jake Gyllenhaal’ı bu kadar genç hem de bu kadar yaşlanmamış görmek bi garip hissettirdi.
5- Black Panther
Marvel filmlerini izleyesim olduğunda izlerim. O kadar ‘geek’ değilim maalesef. Bu film de onlardan biri. Sıradan izlenmemiş bir film. Klasik bir süperkahraman filmi. Kahraman olur, düşman çıkar, düşmanla savaşır, ilk önce yenilir gibi olur ama yenilmez, birkaç yakın kişi ölür filan. En çok Shuri karakterini beğendim. Teknolojiyi sevip sevemediğime hala karar verememiş olsam da vibranyum ile yaptıklarının beni etkilemediğini söylersem ayıp ederim.
6- İncredibles 2
Yaz dönemi boyunca sinemaya gelen tek adamakıllı yapım. Animasyon çok seviyorum. Sevmeyen bu tek gelen adamakıllı filmi de zor izler herhalde. Çocukluğumdaki kadar çoşmadım, çoşmak isterdim. Salondaki çocuklar gibi ‘aa gözünden ateş çıkıyor’ diye tepki vermek isterdim. Ama yine de uzun aradan sonra bu aileyi izlemek güzeldi. Çocukken izlemediyseniz o sizin ayıbınız ;) Yine de bir nebze de olsa çocuk olmak güzeldi. Bebiş çok tatlıydı bu arada :))))))))
OKUDUKLARIM
-Sigmund Freud ve biraz psikanaliz
-Dr. Jekyll ve Mr. Hyde
Güzel kitap. İş bankası klasiklerinden. Bu yüzden okunması gerektiğini düşünüyorum. Dr. Moreau’nun Adası’ndan sonra okuduklarım arasında beni geren ve heyecanlandıran bir kitap oldu. Düşünüyorum ve bazen de deniyorum da bu gerçekten bayağı zor bir şey ya. Okuyucuyu heyecanlandırmak, üzmek, sevindirmek. Nasıl başarıyorsunuz Allah aşkına. İmreniyorum :) kitapta iyi kötü ayrımı çok keskin -bir yerden sonra- Yazarın da bir kısımda bahsettiği gibi ben içimizde ikisinin de karışık olduğunu düşünüyorum. Bir bütün halinde. Ve sonlara doğru ortaya çıktığı gibi ne tarafımıza beslersek o taraf güçleniyor ve o olmaya başlıyoruz. Olan durum çok imkansız gibi göründüğünden bana daha çok psikolojik ve felsefik geldi kitap. Üslup sürükleyici (hep yazılır ya)
BELGESEL
https://www.youtube.com/watch?v=-Q6EH6lBPZE
Anlamaya çalışıyorum. Ve biraz da merak ediyorum. Psikolojide o kadar çok insan varken neden en çok Freud’un herkesçe bilindiğine. Birkaç cevabı var tabii. Zeitgest ve cinsellik en önemlileri. Belki biraz da rüyalar. Garip bir adam. Hitler onu da vatanından ayırmış. Konumuz değil ama yani nasıl bir adammış bu Hitler?? Freud’a gelirsek serbest çağrışım teorisi baya mantıklı geliyor bana. Psikoseksüel dönemlerden de oral dönem aşırı doğru gözlemlerime dayanarak. İd, ego, süperego kavramları için teşekkür ediyorum. Gerisini pek bilmiyorum. Bilinçaltından ziyade bilinçli yaptıklarımızın bizi daha çok ilgilendirdiğini ve hayatımızda bu bilinçli durumlara daha çok kafa yorduğumuzu düşünüyorum.
‘Bir puro bazen sadece bir purodur’.
6 notes
·
View notes
Text
ELLİPSİS 10 - Video Olmasa Sinefil Olur muydu?
İşbu yazıda kendi deneyimimden de yola çıkarak bir döneme damga vurmuş video çılgınlığını anacağım. Gözlerini dijital çağa açan şimdinin gençlerine analogun kokusunu duyurmaya çalışacağım.
"Rezervuar Köpekleri" ve "Ucuz Roman" gibi iki başyapıtla postmodern sinema kavramını günlük hayatımıza sokan ve handiyse tek başına endüstrinin yönünü değiştirten Quentin Tarantino, sinemacı olmadan önce iflah olmaz bir sinefildi. O birbirinden heyecan verici pastiş harikalarını yaratmak için kolları sıvamadan önce binlerce film izlemişti.
Tarantino 1985-1990 yılları arasında Manhattan Beach'te bulunan Video Archives isimli video mağazasında çalışıyor. "Rezervuar Köpekleri", "Çılgın Romantik" ve "Katil Doğanlar"ın senaryolarını burada çalışırken yazıyor. Bu dönem gerek kişisel gelişim, gerekse sanatsal üretim açısından hayatındaki en belirleyici dönem oluyor. İleride mağaza kapandığında tamamını satın alacağı 8000 civarındaki filmin büyük bir kısmını yine bu dönemde izleme olanağına kavuşuyor. Aynı anda hem hayatını kazanıyor, hem de kendisini dünyanın sayılı sinefillerinden birine dönüştüren baş döndürücü film dağarcığını. Ülkelere göre tasnif edilmiş yabancı dilde filmler, kült filmler, belgeseller ve yetişkinlere yönelik yapımlar gibi diğer video mağazalarında kolay kolay rastlanmayacak hususi bölümler tamamen onun eseri. Video Archives'ın kendisi de film tutkunu olan kurucusu Lance Lawson, "Müşteri bana bir film sorduğunda ben olsa olsa yönetmenin ve başrol oyuncularının adını anarım. Quentin ise yardımcı oyunculardan girer, görüntü yönetmeninden çıkar, o da yetmez, filmden sahneleri canlandırmaya başlar." diye anlatıyor. Tarantino ise burada çalıştığı için sinefil olmadığını, bilakis buranın zaten müşterisi olduğunu, yani sinefil olduğu için buradan iş teklifi aldığını belirtiyor. Filmler kadar formatlarla da çılgınca bir bağ kuruyor. Film toplamayı esrar bağımlılığına benzetiyor. LaserDisc için kokain, 35 mm içinse eroin diyor. Film arşiviyle gurur duyuyor ve Netflix'in hiçbir zaman klasik video kültürünün yerini dolduramayacağına inanıyor.
Benim de 1985 yılında ailemin bilgisi dışında gelişen, unutulmaz bir video kulüp maceram oldu. Adedi 300 TL'den film kiralama hizmeti veren video küluplerden eve en yakın olanına o kadar çok girip çıkıyordum ki, bir gün kovalayacaklar diye ödüm kopuyordu. Aşağı yukarı her gün üç adet film kiralıyordum. Kiraladığım filmleri aynı gün izleyip, ertesi gün iade ediyordum. Aklımı yitirmiş gibi film izliyordum. Ama yetmiyordu. Sıra sıra filmlerin dizili olduğu rafların önünde sokak kedisi gibi bir ileri bir geri gidip geliyor, hummalı bir akıl yürütmeyle hangi filmleri izleyeceğime karar vermeye çalışıyordum. Daha çocuk yaşta popüler filmlerin çoğunu görmüştüm ve kulübü işleten abinin yahut yanında çalışan elemanların yardımcı olabileceği pek bir şey kalmamıştı. Seyyar dağıtıma çıkan elemanlar "yazık, deli galiba" gibisinden bakışlar ve arada laflar atarken, dükkan sahibi yüzünde "hiç değilse alışveriş yapıyor, ilişmeyin" dercesine bir anlatımla arkamı kolluyordu. Dananın kuyruğu şöyle koptu. Benim gibi film seçmeye gelmiş bir bey amcayla diyaloğa girdim ve tavsiyelerde bulunmaya başladım. Çoğu kez meraklı sorularımla bunalttığımı düşündüğüm dükkan sahibi o gün başka bir yakınlık gösterdi bana. Zira amca tam beş adet film kiralamıştı! Ertesi gün dağıtıma çıkma teklifi aldım. Herhangi bir ödeme söz konusu değildi, öğlenleri bedava köfte ekmek yiyecek ve istediğim kadar film izleyebilecektim. Hayatımın en yürek hoplatan tekliflerinden biri olduğunu sanırım söylememe gerek yok. İleride işim olacak bir şeye bulaştığımı bilmeden, elime tutuşturulan bir bavul dolusu filmi kapı kapı dolaşıp kiralamakla görevlendirildim. Dönemin yıldızları Kemal Sunal, Şener Şen ve Müjde Ar'dı. Her birinin son birkaç filmi. Komediler, korku, karate (acayip gidiyordu) ve savaş filmleri. Birkaç da arkaya gizlenmiş yetişkin filmi. Şoray kanunlarının rafa kalktığı Atıf Yılmaz filmi Mine (!), Emmanuelle vb. Tek tek soruyorlardı filmleri, sabırla ve zevkle anlatıyordum. İçeri alıyorlar, altıma sandalye çekiyorlardı. Kişiye özel öneriler yapmaya başlamıştım. Önerdiğim filmlerden öyle memnun kalıyorlardı ki limonata, kola, kurabiye ve börek ikramları başladı. Dükkan sahibi "al ya, dursun, sonra izlersin" diye koltuğumun altına film üstüne film sıkıştırıyor, rafları istediğim şekilde yeniden düzenlememe müsaade ediyor, beni nasıl ödüllendireceğini bilemiyordu.
Filmleri tekrar tekrar izleyebilmek, görüntüyü ileri/geri sarabilmek, en can alıcı yerinde dondurabilmek mucize kabilindendi. Teknoloji dur duraksız ilerledi, formatlar sürgit gelişti, 250 satırlık (333x480) görüntüyle mutlu olduğumuz günlerden 1080 satırın (1920×1080) yetmediği zamanlara geldik. Modern sinefil kültürünün mayasına hiçbir şey analog video döneminden daha çok tesir etmedi. Sinemasever insanlar kuşkusuz ki videoadan önce de vardı. Ama sinefil diye bir tür video olmasa muhtemelen doğmazdı.
Cem Altınsaray
(Arka Pencere 11 / Ekim 2018)
2 notes
·
View notes
Photo
Mükemmel bir dönem filmi. İki kız kardeşim hayal kırıklıkları, umutları, tutkuları... Biri mantıklı, gururlu ve içine kapanık diğeri kalbini dinleyen çılgın romantik. Bazen sevgi için beklemek gerekir susmak gerekir. Ablanın o somurtuk suratla evde kalacağından emin gibiydim. Diğer küçük kardeşin de bu kadar duygularını dolu dolu yaşayarak kendi ayağına sıkacağından emindim. Sonu istediğim gibi bitmedi çünkü her zaman istediğin gibi olmuyor bazen mutluluğu küçük şeylerde bulmayı öğrenmen ve kabullenmen gerekiyor. Elinden geldiği kadar...
What do you know of my heart? What do you know of anything but your own suffering. For weeks, Marianne, I’ve had this pressing on me without being at liberty to speak of it to a single creature. It was forced on me by the very person whose prior claims ruined all my hope. I have endured her exultations again and again whilst knowing myself to be divided from Edward forever. Believe me, Marianne, had I not been bound to silence I could have provided proof enough of a broken heart, even for you.
Sense and Sensibility (1995) | dir. Ang Lee
5K notes
·
View notes
Photo
KEEPING THE FAITH (2000)
Daha çok Fight Club filmindeki başarılı oyunculuğu ile tanıdığımız Edward Norton’un hem yönetmen koltuğunda hem de baş rolde olduğu film Amerika yapımı komedi, dram ve romantik türde. Edward Norton sahneyi Ben Stiller ve Jenna Elfman ile paylaşıyor.
Yahudi Jake ve hristiyan Brian küçüklükten beri sıkı dostlardır. Bu sıkı dostların arasına bir dönem Anna diye bir kız girmiş ancak sonrasında şehir değiştirerek onlardan uzaklaşmışlardır. Sonrasında Jake bir haham Brian bir peder olmuştur. Yıllar sonra bir telefon gelir ve Anna geri geleceğini ikisini de görmeyi çok istediğini söylemiştir. Ancak Anna’nı gelişi ikili arasında derin uçurumların açılmasına neden olacaktır.
Tamam bir komedi filmiydi, özellikle Ben Stiller gibi bir ismin bulunması komedi filmi için bir artıydı ancak senaryo iyi değildi akış tatmin edici değildi. Bu yüzden film benden puan kaybetti. Film için puanım 6.
youtube
5 notes
·
View notes
Photo
MİNE'NİN SEÇİMİ امكان مينا 2016, İran Filmi Aksiyon, Suç 102 Dakika 📽 Kısaca konusu: Kuşku, şüphe ve aldatma en sonunda Mihran ve Mine isimli çiftin romantik yaşamını ölümcül bir yola sürükler... [Alıntı] 📹 Film hakkındaki fikrim: 😮☹😱😨🙁8⃣ Bir "dönem filmi". Hani bizim 1980 darbesi dönemini anlatan filmler gibi. Bu tarzdan hoşlananlar için tavsiye edebilirim. Onun dışında tabii işin bir de psikolojik yönü de var. Düşünün ki en güvendiğiniz insanın bilmediğiniz bir yönü var ve bunu sizden ısrarla saklıyor. Neyse, daha fazlası spoiler içerir. ℹ YouTube'da izlenebilir. #mineninseçimi #minasoption #امكان_مينا #مينا_ساداتي #فيلم_ايرانى #سينما_ى_ايرانى #iranfilmi #iranianmovie #iranfilmleri #Yenikaynak #filmtavsiye #filmönerisi #cinema #sinema #izledim #muhammedalibayram_film #film #movie (Konya, Turkey) https://www.instagram.com/p/CDx38H9DvrF/?igshid=9xcizcxns48w
#mineninseçimi#minasoption#امكان_مينا#مينا_ساد��تي#فيلم_ايرانى#سينما_ى_ايرانى#iranfilmi#iranianmovie#iranfilmleri#yenikaynak#filmtavsiye#filmönerisi#cinema#sinema#izledim#muhammedalibayram_film#film#movie
0 notes
Text
Son 10 Yılın En İyi 23 Yabancı Romantik Komedi Filmi
Bugüne kadar romantik komedi türünde seçkin bir liste hazırlamamıştık, ancak sinema dünyasının en popüler türlerinden birisi olduğu için hiçbir zaman sırtımızı dönmedik. Kimi zaman film izlemek için oturulan kanepede, karar vermekle geçen süre bir film süresini bulur. Özellikle son dönem yerli sinema filmlerinin romantik komedi türünde birbirlerini kopyaladıklarını düşünürsek bu kaçınılmaz. “50 First Dates (İlk 50 Öpücük)” ya da “When Harry Met Sally (Harry ile Sally Tanışınca)” gibi klasikleşmiş filmlere elbette söylenecek sözümüz yok ama tekrar tekrar izlemek de bizi filmlerden soğutabiliyor. O halde yeni bir şeyler izlemek gerekli. Bu derde derman listemizi prestijli Rotten Tomatoes film sitesinin en çok puan alan romantik komedi filmleri listesinde yer alan yapımları arasından sizler için hazırladık. Şimdiden iyi seyirler… Son 10 yılın en iyi 23 yabancı romantik komedi filmi: The Big Sick (2017) Enough Said (2013) The Artist (2011) The Kids Are All Right (2010) Silver Linings Playbook (2012) Crazy Rich Asians (2018) Love, Simon (2018) Bridesmaids (2011) Obvious Child (2014) La Fee (2012) Plus One (2019) Maggie’s Plan (2016) Romantic Anonymous (2011) Top Five (2014) Much Ado About Nothing (2013) Beginners (2011) Results (2015) Your Sister’s Sister (2012) Long Shot (2019) Don Jon (2013) Crazy, Stupid, Love (2011) Ruby Spark (2012) Bridget Jones’s Baby (2016) 23. Bridget Read the full article
0 notes
Text
Sempatik Savaşçı
Jackie Chan. İkonik dövüş kahramanımız, filmleriyle geniş kitleleri kucaklayan sempatik savaşçı... Kendine has karizması, sempatikliği ve akrobatik hareketleriyle herkesin hafızasına yer etmiş olan maharetli bir adam Chan. Biz onu genelde oynadığı filmler ile tanısak da Chan’ın marifetleri saymakla bitmeyecek cinsten. Chan oyunculuğunun yanı sıra aynı zamanda; dövüş sanatları ustası, yönetmen, yapımcı, senarist, dublör, dublör koordinatörü, dublaj sanatçısı, kameraman ve bir şarkıcı. Esasen birçok farklı disiplini özveri ile yerine getirmiş çalışkan bir adam olan Chan 7 Nisan1954 yılında Hong Kong’da dünyaya geliyor. Ailesinin Fransız Başkonsolosluğunda çalışması sebebiyle çocukluğu konsolosluk sınırlarının içerisinde geçiyor. Chan’ın bu dönemde okul hayatının pek iyiye gittiği söylenemez. Babasının mesleği gereği Avustralya’ya seyahat etmeleri ile birlikte Chan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oluyor. Avustralya’da “China Drama Academy” de eğitim alan Chan 1962 yılında henüz sekiz yaşındayken ilk sinema tecrübesini yaşıyor. “Big and Little Wong Tin Bar” isimli yapımda çocuk oyuncu rolüyle arzı endam ettiğinde yavaş yavaş rotası belli olmaya başlıyor. Bu erken başlayan kariyere 100’ün üzerinde filmin sığmasına şaşmamak gerek. Chan ilerleyen yıllarda aynı sıraları paylaştığı arkadaşları ile “Seven Little Fortunes” isimli bir g��steri grubu kuruyor ve çocuk oyuncu rollerinde oynamaya devam ediyor. Okul yıllarından beri dövüş sanatları ile ilgilenmesi bir takım dövüş filmlerinde dublör olarak görev almasına ön ayak oluyor. 1973 yılına gelindiğinde Bruce Lee’nin başrolü oynadığı “Enter the Dragon” filminde Jackie Chan de dublör olarak yeteneklerini konuşturuyor. Rol aldığı ilk dönem filmlerinin gişede başarı gösterememesi üzerine, 1975 yılında, 21 yaşındayken “All in the Family” adını taşıyan bir erotik/romantik komedi filminde rol alıyor. Bunu seyreden yıllarda ise Jackie Chan istikrarlı bir biçimde çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. Willie Chan’dan aldığı bir teklif üzerine “Hand of Death” adlı yapımda başrolde oynayan Chan’ın yıldızı yavaş yavaş parlamaya başlıyor. 1978 yapımı “Snake in the Eagles Shadow” filmi Jackie Chan’a gişede de başarı getiriyor ama Chan en büyük çıkışını kendi dövüş stilini yarattığı “Drunken Master” filmi ile yakalıyor. Chan’ın kaçarak, etrafındaki nesneleri kullanarak, yüksek tempoda koşuşturmaca ve mizah içeren dövüş stili diğer yapımlarda işlenenlerden çok farklı ve özgün olduğu için kısa sürede dikkatleri üzerine topluyor. Jackie Chan’in komedyen olma arzusundan bir röportajında bahsetmiş olduğunu biliyoruz. Onu ikonik kılan özellikte zaten bu güldüren dövüş stili. Diğer kahramanların erkeksi ve kaba tarzı yerine Jackie Chan çocuksu tarzı ile başka bir noktaya hitap etmeyi başardı. Filmlerinde dublör kullanmaması ve altından kalkılması zor akrobatik sahneleri kendisi canlandırmasını ise şu şekilde açıklıyor; “30 yıldır film çekiyorum. Başıma birçok kaza geldi ama dublör kullanmam. Seyirciler dublörü değil beni görmeye geliyor çünkü." İşte bu sözler onun yaptığı işe ne denli tutkuyla bağlı olduğunun göstergesi. Bu tutku ikonasının esas sırrı olsa gerek. Mutlu yıllar Jackie Chan! Çocukluk yıllarımızın alengirli tartışmalarından biriydi -Jackie Chan mi Bruce Lee mi?- siz bu konuda kimin tarafındasınız? Read the full article
0 notes
Photo
Silk-İtalyan yazar Alessandro Baricco?nun çoksatan romanından uyarlanan İpek, 19. yüzyılda Fransa ve Japonya'da geçen bir hikâye. İpekböceği kaçakçısı Hervé Joncour Avrupa'daki ipekböceği stokunun bir hastalık nedeniyle yok olmaya yüz tutması nedeniyle sağlıklı ipekböceği yumurtaları bulmak üzere Japonya'ya gider. Sadık karısı Hélène, Fransa'da Hervé'nin dönüşünü bekler, fakat Hervé Japonya'da bir baronun metresine âşık olur. 19. yüzyıl atmosferini başarıyla yansıtan bu romantik dönem filmi, bir yandan kültürlerarası farklılıkların da izini sürüyor.#film #movie #cinema #keiraknightley #sinema#silkfilm #drama #love https://www.instagram.com/p/B6GbbPJpvlH/?igshid=lsf232gzj20r
0 notes
Text
'Charlie'nin Melekleri' izleyici ile buluştu
Kristen Stewart, Naomi Scott, Ella Balinska, Elizabeth Banks, Noah Centineo, Djimon Hounsou, Sam Claflin ve Patrick Stewart'ın başrollerinde yer aldığı "Charlie'nin Melekleri" bu hafta gösterime girdi. Elizabeth Banks'in yönetmenliğini üstlendiği, 1976 yapımı popüler dizinin yeni bir sinema uyarlaması olan Charlie'nin Melekleri; uluslararası güvenlik birimi için çalışan yetenekli ajanların yeni hikayesini anlatıyor.
Geniş bir senaryo ekibi tarafından kaleme alınan ve önemli bir kısmı İstanbul'da geçen hikayede; "Kristen Stewart, Naomi Scott ve Ella Balinska'nın hayat verdiği karakterler, uluslararası boyuttaki güvenlik ve soruşturma bürosu gizemli "Charles Townsend" için çalışıyorlar. Artık gezegenin dört bir yanında en zorlu görevleri üstlenen, dünyanın en zeki, en cesur ve en iyi eğitilmiş kadınlarından oluşan Melek takımları ve her takımın ayrı bir Bosley'si vardır."
"Midway" Roland Emmerich'in yönettiği "Midway," Pearl Harbor'dan yaklaşık 7 ay sonra, Amerikan ordusu ve Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetlerinin karşı karşıya geldiği Midway Muharebesi'ni savaşta çarpışan askerlerin gözünden aktarıyor. Wes Tooke'nin senaryolaştırdığı dram ve aksiyon içerikli dönem filminde Ed Skrein, Patrick Wilson, Luke Evans, Woody Harrelson, Aaron Eckhart, Nick Jonas, Mandy Moore, Darren Criss, Dennis Quaid ve Alexander Ludwig rol aldı. "Bir Şans Daha" İngiliz televizyon ve sinema oyuncusu Emilia Clarke'ın başrolünde yer aldığı "Bir Şans Daha"; bir önceki Noel'de geçirdiği ciddi hastalıktan sonra şansı bir türlü yaver gitmeyen genç bir kadının; yeni bir Noel yaklaşırken biri ile tanışması sonrası gelişen olayları konu ediniyor. Genç aktris Emilia Clarke'ye Henry Golding, Emma Thompson, Michelle Yeoh ve Rob Delaney'in eşlik ettiği yapımın yönetmen koltuğunda Paul Feig oturuyor. Romantik komedi ve dram karışımı filmin senaryosu Emma Thompson ve Bryony Kimmings'e ait.
"Korkunun Sesi" Haftanın yabancı gerilim filmi "Korkunun Sesi"; büyükbabasından kalan evi satmaya karar veren ve bunun için evi restore etmeye başlayan Alisa ile ona yardım eden arkadaşı Steph'in, bu süreçte keşfettikleri gizemlerle başlarından geçenleri odağına alıyor. Başrollerinde Trista Robinson, Hannah Race, Paul Chirico ve Marshal Hilton'un oynudığı filmi Brian Avenet-Bradley ve Laurence Avenet-Bradley yönetti.
"Monos" Alejandro Landes'in yönetmen koltuğunda oturduğu Kolombiya, Arjantin, Hollanda ve Almanya ortak yapımı "Monos", merkezine ideolojiden çok hormonlarının etkisi altındaki ergen kahramanları yerleştiren, fantastik bir savaş ve hayatta kalma hikayesini anlatıyor. Kolombiya'nın Oscar adayı olan filmde Moises Arias, Julianne Nicholson, Jorge Roman, Sofia Buenaventura ve Julian Giraldo oynuyor. "Hemen Döneriz" Haydar Işık'ın yönetmen koltuğunda oturduğu; Gökhan Mumcu, Kadir Polatcı, Murat Genç, Burak Satıbol, Açelya Elmas, Hüseyin Elmalıpınar, Amir Zakaria, Buse İskenderoğlu, Ayhan Taş, Samet Serhat Sarı ve Esin Civangil'in oynadığı "Hemen Döneriz" yerli komedi meraklılarının ilgisini çekmeye aday. Gökhan Mumcu'nun yapımcılığını üstlenip başrolünde yer aldığı yapım, başlarına türlü işler açan bir arkadaş grubunun hikayesini konu ediyor.
"Dilsiz" Murat Pay'ın yönettiği "Dilsiz", duvar ressamlığıyla hayatını idame ettiren bir adamın, hat sanatıyla haşır neşir olan bir kadın ve bu sanatın eski kuşak ustalarından Eşref Efendi ile tanışması sonrası değişen hayatını konu ediniyor. Yönetmen Murat Pay'ın senaryosunu Selman Kılıçaslan ile birlikte kaleme aldığı filmin başrollerinde Ozan Çelik, Mim Kemal Öke, Vildan Atasever ve Emin Gürsoy oynuyor.
"Küçük Şeyler" Kıvanç Sezer'in yönetmenliğini üstlendiği "Küçük Şeyler", orta sınıf mensubu bir çiftin ev ve iş hayatları üzerinden, günümüz beyaz yaka yaşantısına absürt mizah yoluyla bakış atıyor. Komedi ve dram türündeki filmde Alican Yücesoy, Başak Özcan, Bülent Emrah Parlak, Seda Türkmen, Müfit Kayacan, Tuğçe Altuğ, Nihal Koldaş, Ece Dizdar, Zeynep Dinsel ve Kubilay Tunçer gibi isimler rol aldı. Read the full article
0 notes