#rüzgâr gülü
Explore tagged Tumblr posts
savasbitti · 2 months ago
Text
bir gece vakti aklına gelsem uykunu tutsam bırakmasam
attilâ ilhan
7 notes · View notes
sermerii · 1 year ago
Text
RÜZGÂRLAR
Rüzgâr, atmosferdeki havanın yeryüzüne yakın tabiî hareketlerine denir. Hava hareketlerinin temel kaidesi, mevcut atmosfer basıncının yer değiştirmesidir. Rüzgâr, yüksek basınç alanından alçak basınç alanına doğru gider. İki yer arasındaki basınç farkı ne kadar büyük olursa rüzgârın hızı o kadar fazla olur. Rüzgâr, sahip olduğu sürate göre fırtına, hortum gibi isimler alır. Rüzgârın yönü, rüzgâr gülü ile tayin edilir; hızı ise anemometre ile ölçülür.
Rüzgârların, bitki polenlerini etrafa taşıması, bitki neslinin devamı için çok mühimdir. Kur’ân-ı Kerîm’de A‘raf Sûresi’nin 57. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmuştur -meâlen-: “Ve O, o Allah’tır ki, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci yollar. Nihayet bunlar, o ağır ağır bulutları hafif bir şey gibi kaldırıp yüklendiklerinde bakarsın, biz onları ölmüş bir memlekete sevketmişizdir. Derken oraya su indirmişizdir de orada her türlüsünden meyveler (mahsuller) çıkarmışızdır. İşte ölüleri de (diriltip kabirlerinden) böyle çıkaracağız. Umulur ki, siz (bunları) iyi düşünüp ibret alırsınız.”
Rüzgârlar, dünya üzerinde bulundukları bölgelere göre ve meydana geliş sebeplerine göre isimler alır. Atmosferin genel devir dâimine bağlı olarak meydana gelen devamlı rüzgârlar şunlardır; kutuplara doğru esen rüzgârlar, kutup rüzgârlarıdır. 40 ve 60 derece paralelleri arasında kuvvetli esen rüzgâr, batı rüzgârlarıdır. Kuzey yarımkürede kuzeydoğu yönünde, güney yarımkürede güneydoğu yönünde esen rüzgarlar, Alize rüzgarlarıdır. Bu rüzgarlar 30 derece kuzey, 30 derece güney paralellerindeki yüksek basınç kuşaklarından, Ekvator alçak basınç kuşağına doğru esen düzenli rüzgârlardır.
T��rkiye’de; kuzeyden, kuzey rüzgârları; güneyden, kıble; doğudan, gündoğusu; batıdan, günbatısı; kuzeydoğudan, poyraz; kuzeybatıdan, karayel; güneydoğudan, keşişleme; güneybatıdan ise lodos rüzgârları eser. Güney batıdan esen “lodos” rüzgârları, sıcak ve bunaltıcıdır. Marmara, Trakya, Akdeniz, Karadeniz kıyılarında umumiyetle “poyraz” rüzgârları hâkimdir. Bu rüzgârlar, bahar aylarında yağış getirir.
04 Kasım 2023 Cumartesi 
Fazilet Takvimi
7 notes · View notes
kalopsiaha · 1 year ago
Text
Uçurtma mı? Rüzgâr gülü mü?
Uçurtma: Bazı şeyleri göğe bıraktın ve gitmesini izledin ama hâlâ onların geri dönmesini istiyorsun. Elinde tuttuğun ipler kopacak diye kaygılanıyorsun.
Rüzgâr Gülü: Elinde tuttuğun şeyleri kendi gücünle harekete geçirmek yerine hayatın onu harekete geçirip çevirmesini bekliyorsun. Belki de rüzgar gülüne üfleme zamanıdır.
#NG
0 notes
sonvapurdakacti · 5 years ago
Audio
19 notes · View notes
crescentmp3 · 2 years ago
Text
ough .
1 note · View note
06chrome06 · 2 years ago
Text
Tumblr media
NEŞTER VE GÜL / YILMAZ ODABAŞI
Suyu ve ateşi denedim
Önce denedim
Örselendim
Mayalandım
Şimdi sen varsın
Neşteri ve gülü denedim
Büyük ıssızlığı
Yassı kalabalığı
Sesi ve çığlığı denedim
Şimdi sen varsın
Sonra bir karadağ buldum
Orada kaldım
Bir öpmek
Bir sevmek
Bir gitmek kaldım
Bir çığlık
Bir rüzgâr
Bir ölmek kaldım
/Burada çığlık
Kanun hükmünde bir kararnamedir artık!/
Sevdam
Patlayan çığlıkla kana
Dön yüzünü
Yüzümde unutsana
6 notes · View notes
nesrin-c · 4 years ago
Text
Tumblr media
Gülistan`ın Son Dansı
Ben annemin karnından bebek olarak değil, kadın olarak doğmuşum; iki kilo yedi yüz elli gram ağırlığında, kırk sekiz santimetre boyunda bir kadın! Ne annem, ne babam, ne ninem, ne de dedem isim koymak istememişler bana. Ebeme demişler, “bacım sen koyuver bir isim” diye. Kucağına almış beni ebem, öpüp koklamış, “gül kokulu bebeğim” demiş, “gül bahçesi gibi olsun ömrün, senin ismin Gülistan olsun” demiş.
Annem sevişmek istemiş babamla yalnızca, babam da öyle. Sizin anlayacağınız, döl israfıyım! Döl israfı her kız çocuğu, dünyaya kadın olarak gelir; bebekliğini bir iki gün, çocukluğunu ise en fazla üç beş gün yaşayıverir. Pek hoş geldiğim söylenemez dünyaya, ama gelmiş bulunmuşum…
Ben doğmaya yakın evlenmiş annemle babam. Ne güzel sevişiyorlarmış oysa, akıllarına evliliği ben sokmuşum! Annem demiş ailesine, “hazır değilim evliliğe de, anneliğe de.” Babam da demiş ailesine,” bu ne lan şimdi, evlenmesek de, çocuk doğduğunda onu direkt yuvaya mı versek?” “Çevre kınar” demişler bizimkilere, “konu komşu ne der?” demişler. Doğrusu beni koruyup kollamak konusunda çok samimiymişler! Bir çükle bir vajina, doğduğum gün benim minicik kalbimin şirinliğini görmemişler.
Ay ne terbiyesizim değil mi, neler saçmalıyorum annemle babamla ilgili! Baktım sevileceğim yok, bağra basılacağım, kucakta güleceğim, uyuyacağım yok, bağışlayıverdim daha bebekken annemi de babamı da. Kendimin annesi babası olmaya karar verdim beş yaşında, kendimin ablası ve kardeşi. Evcilik oynardım tek başıma. Bütün aile bireyleri bendim; anne, baba, abla, kardeş, hatta dayı, hala ve kuzen. Kalabalık bir aile yarattım kendi içimde. Oyunlarda düşlediğim ev tek odadan ibaretti. Küçücük bir odada beni çok seven koskocaman bir aile; anne kokusuydum, baba gülüşü, kardeş sıcaklığı ve daha nicesi…
Renkleri öğrenmeye başladım kendi kendime. Herkesin “yeşil” dediğine, ben “mint yeşili” diyordum, herkesin “mavi” dediğine, “o mavi değil, buz mavisi tamam mı!” İlkokulda öğretmenim çağırdı beni yanına bir gün, “Gülistan” dedi bluzunu göstererek, “bluzum ne renk?” “Mercan kırmızısı” dedim, “ama Venedik kırmızısı bir bluz da yakışır size.” “Mercan kırmızısını nereden biliyorsun Gülistan?” diye sordu, “Venedik kırmızısını ilk senden duydum.” “En sevdiğim renklerden biri de İran kırmızısı” dedim gülümseyerek. “On yaşındasın Gülistan” dedi, “benim bilmediğim renkleri biliyorsun!” “Ben renkler içinde kayboldum öğretmenim” dedim, “renklerden başka kaybolacak bir yerim yok, renkler benim arkadaşım, canım ciğerim ve sığınağım.” “Ruhun rengarenk Gülistan” dedi, “karbon siyahı” dedim, “benim ruhum karbon siyahı, ama o siyahlığın içinde mandalina sarısı bile var, kimse görmüyor bunu” dedim. “Renklerinden öperim seni çocuk” dedi öğretmenim, beni usulca yanaklarımdan öpüverdi…
Renklere tutundum ben ömrüm boyunca, tınılara, danslara. Kızılderili müzikleri dinledim ve Kızılderili burçlarına inandım! Ben 25 Ocak doğumluyum. Burcum kova değil, su samuru! Bir Kızılderili burcudur su samuru, en belirgin özelliklerinden biri de uzak ülkelere gitmeye eğilimli olmadır. Ben zaten kendim uzak bir ülkeyim kendi içimde. Keşfedilmeyi bekleyen doğal güzelliklerim ve yeraltı zenginliklerim var; şefkat gibi, özgürlük gibi, aşk gibi. Şefkatten öte doğal güzellik mi var ayol, aşktan öte yeraltı zenginliği mi var? Aşk niye yeraltımda saklı bilir misiniz? Eli yüzü kömür karası bir madenci sabrında ve emeğinde bulunacağı için. Aşk paklamaz hiç kimseyi. Kirletir aşk, dağıtır, bölüp parçalar. Dağılan parçalarınızı yeniden bir araya getirdiğinizde, bütün parçaların renkleri daha inceliklidir artık ve siz o incelikli renkleri duyumsarsınız kendinizde. Sizin yeşil bildiğiniz parçanız fıstık yeşilidir mesela, pembe bildiğiniz parçanız fuşya rengi, mor bildiğiniz parçanız liladır. Aşk, bedeninizin ve ruhunuzun ayrıntısıdır, aşk ayrıntılarda saklıdır! Bunu bilmek size ne kazandırır bilir misiniz? Hiçbir şeyi dümdüz görmezsiniz, dümdüz duymaz, duyumsamaz, yorumlamazsınız. Ruhunuzun ve ömrünüzün renkleri daha ayrı, daha nettir. Aşıkken yüzleşirsiniz kendinizle, kendinizle yüzleştikçe bütünleşirsiniz iç aleminizle. Aşkın da bir matematiği vardır ve dört işleme dayanır; kirletme, dağıtma, netleştirme ve bütünleştirme. Döl israfı bir kadının aşk tarifi böyledir işte…
Aşçılık yaptım yıllarca. Beş yıldızlı otellerde ya da lüks restoranlarda değil elbette; esnaf lokantalarında en çok. Tabldot menülerdeki pirinç pilavının soğukluğunda geçti yıllarım. Yalnızca aşçısı değildim esnaf lokantalarının; garsonu, bulaşıkçısı, komisi ve valesi. Valelik de yaptım; bana bakınca çükü donundan fırlayan ustaları karşıladım kapıda, karnını doyurduktan sonra tuvalette mastürbasyon yapan şoförleri uğurladım, yemek üzerine çay içerlerken birbirlerine belden aşağı fıkralar anlatan ameleleri acı bir gülüşle seyredip, onları kasasında taşıyan kamyonetleri de yıkadım. Erinmedim hiç. Erinmedim ama üzüldüm, çok üzüldüm emekçilerin emeğin değerinden bu kadar uzak düşmelerine, can kıymetini bilmemelerine, birbirlerini ötekileştirmelerine ve en başta kendilerine duymaları gereken saygıyı yitirmelerine. Güzel insanlar da tanıdım, ama bir avuçtuk biz, ah, çok yalnızdık…
“Sen neler atlattın Gülistan, sen çok güçlüsün” diyor eş dost. Hep bu dayatılıyor biz kadınlara, güçlü olmak. Güçlü değilim oysa ben. Gözyaşım uluorta süzülür, kırılganlığım apaçık, incitilmişliğim ayan beyandır. Güçlü olmaktan kasıt kaskatı durmaksa, ben bunu beceremedim! Yol ortasında yürüyen bir salyangozu, ezilmesin diye canım benim, avuçlarıma alıp su kenarına bıraktım bir gün ve o salyangozun benim gözlerimin ta içine bakarak kana kana su içtiğini gördüğümde kana kana ağladım. Güçlü olmak buysa, evet, güçlüyüm ben. Bu bir güç belirtisi değilse, dünyanın en zayıf kadını olayım, razıyım. Döl israfı olmamın yanı sıra, bütün salyangozların, börtü böceğin ve tabiatın annesiyim. Anaçlık doğurmak değil, sevecenliktir, içine içine bastırmaktır can bildiğini. Annelikle kutsanır ya kadınlar, ben kendimi kadınlığımla kutsadım. Bir rüzgâr gülü gibi düşünüyorum kendimi, üzerime esen rüzgârların ne yönden geldiğini biliyorum ve “hoş geldiniz” diyorum melteme de, kasırgaya da. “Benim gelişim hoş olmasa da dünyaya, hoş geldiniz kırk yamalı ömrüme sevgili rüzgârlar; beni sevseniz de, incitseniz de ben kadınlığımla var olacağım” diyorum…
Dans etmek istiyorum; yaşıma başıma bakmıyorum dans ederken. Ne zaman incitilsem, ne zaman umutlansam, ne zaman hıçkırarak ağlasam ve mutlu olsam dans ettim hep. Sesimi bilmeyenler dans edişimi gördüler, sözcüklerimi duymayanlar figürlerimi seyrettiler, ruhumu anlamayanlar, ben Roman havası oynarken de, flamenko yaparken de beni alkışladılar.
Son dansıma başlamadan önce ebeme seslenmek istiyorum. Canım ebem, sana ulaşmak, sana sarılmak için ne çok mücadele ettim. Çok uzak bir şehirde, tam da emekli olacağın gün buldum seni çalıştığın hastanede. Yirmi altı yaşındaydım. Seni gösterdiler bana. “İsmimi sen koymuşsun, hem de gözlerin dolmuş bana seslenirken” dedim. “İsmin ne kızım?” diye sordun. “Gülistan” dedim. Dalıp gittin öyle. Sesin titredi konuşurken. Bir bebeğe, bir kelebeğe, bir rüzgâr gülüne bakar gibi baktın bana sıcacık. “Hep ben sarıldım bebeklere gül kokulu bebeğim, rica etsem sarılır mısın bana?” dedin. ”Bunun için buradayım bir tanem” dedim. Sımsıkı sarıldım sana. Ben ağladım, sen ağladın, emekliliğini kutlamak için yanı başında olan doktorlar, hemşireler, ebeler, hastabakıcılar ağladı. “Çocuğum sarılmadı bana böyle” dedin, hatırlıyor musun? “Annem sarılmadı bana böyle” dedim. Sana sarılırken ilk kez gül bahçesi olduğumu duyumsadım, ilk kez böylesine kendim, böylesine Gülistan`dım…
Güzel ebem benim, umarım seni incitmediği gibi beni de incitmez toprak. Seksen yaşındayım ve yanına geleceğim yakında.
Ruhun havalansın da ruhumu sarıversin cancağızım; eşlik eder misin bana bu dünyadaki son dansımda…
Ergür Altan
98 notes · View notes
anotherllove · 3 years ago
Text
Bir yaz günü, bir yaz günü. Hiç bu kadar üşüdün mü? Rüzgâr gülü, rüzgâr gülü. Hiç ölümü düşündün mü?
Teoman
7 notes · View notes
simurguvercinka · 3 years ago
Text
içleri boş adamlar / t.s. eliot
I İçleri boş adamlarız biz Doldurulmuş adamlarız biz Yaslanarak bir arada Başlıkları doldurulmuş samanla. Ne yazık ki! Kurutulmuş seslerimiz, Fısıldadığımızda bir arada Sessizdir ve anlamsız Rüzgâr gibi kuru çayırda Ya da farelerin ayakları gibi kırık camın üzerinde Kuru mahzenimizde Biçim şekilsiz, gölge renksiz, Felce uğramış güç, işaret hareketsiz; Onlar çapraz haç çıkaran Gözlerle doğru bakan, ölümün öteki Krallığına Bizi hatırlayın –mümkünse hiçbir şekilde eğer- kaybolmuş Can yakan ruhlar gibi değil, fakat yalnız olan İçleri boş adamlar Tıka basa doldurulmuş adamlar.
Tumblr media
II Rüyada karşılaşmaya kalkışmayacağım gözler Ölümün rüyâ krallığında Bunlar gözükmezler: Orada, gözler Gün ışığıdırlar kırık bir sütun üstünde Sallanıyor bir ağaç, orada, Ve sesler Şarkı söylüyorlar rüzgârda Daha vakur ve daha uzakta Bir yıldızdan solmakta. İzin ver gelmeyeyim daha yakına Ölümün rüyâ krallığında İzin ver aynı zamanda Böyle kılıklar giyineyim mahsus aldatmaca Sıçanın ceketi, kargaderisi, çatılan fıçı tahtaları Bir tarlada Davranarak rüzgârın davrandığı gibi Değil daha yakında – Değil o en son toplantı Alacakaranlık krallığında
Tumblr media
III Budur ölü ülke Budur kaktüs ülke Taş imajlar burada Ayağa kaldırılıyorlar, burada alırlar onlar Ölü bir adamın elinin yakarışını Altında solan bir yıldızın yanıp sönerek. Bunun gibimidir Ölümün öteki krallığında Yalnız uyanmak Hassasiyetle Titriyor olduğumuz saatte Öpecek olan dudaklar Kırık taşa dualar şekillendirirler.
Tumblr media
IV Burada değiller gözler Burada değiller gözler Ölen yıldızların bu vadisi içinde Bu içi boş vadinin içinde Bu kaybolan krallıklarımızın kırılmış çenesinde Bu en sonuncusunda toplantı yerlerinin El yordamıyla ararız birlikte Ve yanaşmayız konuşmaya Üzerine toplanmış bu kabarmış nehrin sahilinin Görmeksizin, gözükmedikçe Gözler tekrar Tükenmeyen yıldız gibi Çok yapraklı gülü Ölümün alacakaranlık krallığının Tek ümidi Boş adamların.
Tumblr media
V Burada gideriz biz etrafından dikenli armudun Dikenli armudun dikenli armudun Burada gideriz biz etrafında dikenli armudun Saat beşte sabahleyin. Arasında fikrin Ve gerçeğin Arasında hareket halinde olmanın Ve hareket etmenin Düşer Gölge Çünkü Seninkidir Krallık. Arasında kavrayışın Ve yaratılışın Arasında güçlü duygunun Ve yanıtın Düşer Gölge Hayat Çok uzun Arasında arzunun Ve spazmın Arasında cinsel iktidarın Ve var oluşun Arasında özün Ve çöküşün Düşer Gölge Çünkü Seninkidir Krallık. Çünkü Seninki Hayat tümüyle Çünkü Seninki İşte dünya biter bu şekilde İşte dünya biter bu şekilde İşte dünya biter bu şekilde Büyük bir patlamayla değil fakat hıçkıra hıçkıra ağlayan bir iniltiyle.
Tumblr media
5 notes · View notes
marsavita · 4 years ago
Text
Bir yaz günü, bir yaz günü Hiç bu kadar üşüdün mü? Rüzgâr gülü, rüzgâr gülü Hiç ölümü düşündün mü?
6 notes · View notes
savasbitti · 3 years ago
Note
bir şiir?
önümden çekilirsen istanbul görünecek nerede olduğumu bileceğim sisler utanacak eğilecek ağzının ucundan öpeceğim saçına kalbimi takacağım avcunda bir şiir büyüyecek nerede olduğumu bileceğim
bu çıplak geceler yok mu bu plak böyle ağlamıyor mu camları kırmak işten değil delirecek miyim neyim kirpiklerimden mısra dökülüyor kenya'da simsiyah yalnızım yoksul bir şilepte gemiciyim malezya'da yük bekliyorum önümden çekilirsen istanbul görünecek nerede olduğumu bileceğim
gözlerini söndürme muhtacım ben senin aydınlığına muhtacım yepyeni bir ilkbahar harcayıp bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp rüzgâr gülünü arayacağım oran'da pernanbouc'ta tombuktu'da vinçler yine akşamları indirecekler yine karanlığa bulaşacağım gözlerin rüzgârda savrulacak
ikimiz iki sap buğday olsak sen benim olsan ben senin olsam bir gece vakti aklına gelsem uykunu tutsam bırakmasam seni kucaklasam kucaklasam birbirimizin kalbini dinlesek dünyanın kalbini dinlesek büyük ateşler yaksalar iki güvercin uçursalar nerede olduğumuzu bilsek
attila ilhan, rüzgâr gülü
13 notes · View notes
jinkman · 5 years ago
Text
Rüzgâr gülü, kendisini rüzgârın çevirdiğinden habersiz yalnız başına döndüğünü zanneder. Birçoğumuzun tercihlerini eğitim, arkadaşlar, kamuoyunun eleştirileri, özlü sözler veya telkinler şekillendirir.
20 notes · View notes
mustafasalihbozok · 5 years ago
Text
Nerede duracağımı bilemedim
amma,
uzaklarda değilim hiç
gidip geliyor aklım
bir gamzende,
bir zülfünde hatrım kalıyor
bir rüzgâr gülü kalbim,
yörüngen mi
med cezrin mi
çözemiyorum..
ahmetkarakaptan
Tumblr media
9 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 5 years ago
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Hepimiz inciniriz. Bu böyle.
Ama bizi inciten ve acı çekmemize neden olan şeylerin bir numarası var; onlar aynı zamanda müthiş bir amaca da hizmet ediyor. Kalplerimizin yaralandığı zamanlar onların açık olduğu zamanlardır.
Acı bizi büyütür.
Zor durumlar bizi büyütür.
Bu yüzden hayattaki her zorluğu kucaklaman gerek. Hiç problemi olmayan insanlara üzülüyorum.
Bu armağanı kaçırıyorlar.
Sihri kaçırıyorlar...
Bir düşünün bakalım, kalbinizde açılan yara, sizi siz yapan hatalarınız, pişmanlıklarınız hayatınızın hangi noktasında sizi kendinize getirdi?
Nasıl olgunlaştırdı?
İnanın tüm acı, hata ve pişmanlıklarımız ders aldığımız ve yolumuza devam ettiğimiz sürece çok kıymetli.
Şimdi sımsıkı sarılalım kendimize ve diyelim ki; BEN HATALARIMLA GÜZELİM...
Hayırlı Huzurlu Rüzgâr Gülü Bir Gün Olsun ...🌺
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
17 notes · View notes
haticeaydogdu · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Deli' Makamı
Sevdiğim şarkılar, mutlu olduğum havalar, saçlarıma taktığım çiçekler… Hepsi birer birer yıldızlar gibi kayıp gitti hayatımdan. Şarkılar yine var, ama yok sanki eski anlamlaştırıldıkları; güzel havalar yine geliyor ama esmiyor eskisi gibi rüzgâr ve papatyalar zaten durmazdılar ki saçlarımda akıp giderdiler… Ben de kendimi böyle kandırmayı seçtim işte. Zaten ben toplamadım çiçekleri, ben sevmedim baharları, hiç ezberlemedim içimden geçenleri haykıran şarkıları….
Gördün mü yazmak için yazdım ve söylemiş olmak için söyledim tüm bunları. Oysa uzaklardan gelecek bir parça düşe muhtaçtı gönlüm. Sadece okudum; kitaplar dizdim kalbimin tüm raflarına. Sadece bir satırında kendimden bir bulabilmek için kim olduğumu anlayabilmek için. İnsandık hepimiz, hepimiz hiçtik.
Tumblr media
Şu aralar gemiler geçiyor yüreğimden, üstelik bir tütüyor bacaları, bir çalıyor düdükleri ve nasıl dönüyor dümenleri; adeta bir sevda türküsüne durmuşlar, karışmışlar birbirlerine. Bir ıslık tutturmuş yüreğimin ağaçları yol gösteriyor gemilere. Denizim nasıl dalgalı nasıl karışık görseniz, belki de içinde kaybolur var olan şeyler. Ama yine de bahardan mıdır bilmem bir tatlı esinti var devamlı saçlarımda. Bulutlarda hep kuzular oynuyor sanki. Şimdi çimlere uzanmalık günler de gelir; bir güzel güneşin içinde rüzgâra karşı uzanırsın yeşilin içine, hani sen yeşil olursun yeşil sen devamında gökyüzünde oynaşır bulutlar çocuklar misali. Yüreği çocuk olmalı insanın sahi en çok. Ve yüreği çocuk insana denk gelmeli yüreği çocuk insanlar. Denk gelmeliler ki üzülmesin kuşlar, birer su buharı olmaktan kurtulsun bulutlar. Değiştim sanki içimde bir şeyler öldü.
Tumblr media
Ürkek bir kuştu yüreğim yetmez gibi şimdi bir de ağrılardan bir dağ gelip oturmuştur ömrüme. Kendimle konuşmalarım hep aynıydı, içimdeki benlerle uzayan amansız ve kararsız tartışmalarım hep aynı noktada kilitleniyordu. Öyle inanmıştım ki küstürmemeliydim masal kuşlarını, tek umudum onlara bağlıydı artık çünkü onlar getirecekti güneşi, karanlık göğüme…
İçimdekilerden biri hiç susmadan tekrarlıyordu bir takım tekerlemeyi, sahi neydi? “Su durur, ay unutur, bakışsız kalır deniz, mavisi solar mehtapsız kalır aşıklar” Ne kadar haklıydı kendi içindeki kafiyesinde. Bir deliye yakışmayacak kadar haklıydı, belki de bu tüketiyordu beni. Ben aklımın odalarında “tükenme” diye haykırdıkça azalan sesim karşısında asla susmadan, sesi her duvarlara çarptığında artan bir leyla asla susmuyordu köşesinde. Artık kendime söz geçiremeyişimdi belki de benim en büyük yanılsamam, en büyük sınavım. Zaman geçiyordu, çıngıraklı bir yılan gibi beynimde daha derine ilerlerken leyla, umut hiçe hiç kalacak kadar tüketiyordu kendini. Ne hazin ne trajedik sondu benimkisi, kendi içimdeki benler öldürecekti beni. Göğsümün kafesi bir hapishane dört duvardan farksızdı artık onlar için, çarpa çarpa kırıyordu boynunu serçeler. İçimde yıllar yılı büyüttüğüm kimsesiz serçeler… Artık onlar bile sahip çıkmıyorlardı köşesinde hicvini bekleyen çalıkuşuna. Giderek ritmini yitiriyordu solumdaki kan gülü, kuruyordu orada… Öylece… Her gün birer birer yok oluyordu sanki aklımdaki meleklerle canlılığımın her hücresi.
Tumblr media
Ki olmaz… Olmaz böyle dağılmak. Bak leyla, sevgilinin saçları rüzgârda dağılır örneğin, bir çocuk uzaktan sana gülümser bulutlar dağılır örneğin. Yok. Bu benim bildiğim gibi dağılmak değil, bu başka… Kırılmak… Ağrımak… Bu daha çok sızlamak… Can çekişmek belki de aynı bedende. Başka.
Dünya adaletsiz çocuk… Dünya zorba… Derdin varsa git denize anlat, kedilere bulutlara anlat. Pencere pervazında çiçeklere anlat. İnsana dert anlatılır mı hiç? Umut gibi belki eşitleniriz bir gün aşkla. Deme şimdi bu nasıl reçete, bu yazının matematiği kendi içinde böyle. Sen ve diğerleri gibi, en çok da “biz” gibi işte. Kopuk kopuk, yarıca hecele… Bu kekeme, yarım yamalak, toz ve duman şarkıyı iyi belle; öyle durdum ki sana, demirim pas içinde. İçime susmaktan, derinde besmelem, yosun içinde. Besmelem ki; dağılan… Kırılan… Ağrıyan… Sancıyan… Bak leyla buna “âmin” de. Kalk! Kurtar beni bu içinde bıraktığınız yangından. Konuş benimle. Diğerlerinin zaten alıştım sessizliğine; huysuz, umut, gökçe. Hepsi küsmüş köşesinde… Huysuz sinirlenmiyor artık hiçbir şeye; umut şakımıyor camlarda, bahar dallarında; gökçenin aklı takılmıyor kuşlara, denizlere, göklere gitmek istemiyor uzaklara. Ama sen leyla, sen ki benim bu hayattaki en büyük seferim! Nedir bu kahrolası sessizliğin? Neden çıkıp oturmayışın karşıma?
Hadi durma! Alın göğüme bıraktığınız yağmurları, alın bu satırları! Ah yetmiyor… Yetmiyor hiçbir sözcük iyileştirmeye içimdeki derin uçurumu… Nasıl ki karardı bu kadar hava? Bu ne menem fırtına böyle içimde?
Tumblr media
Kırılırım lakin çabuk unuturum; bir avuç sevgiye açıverir güllerim. Oysa ki beni en çok sen tanırsın, içimdeki fırtınaları en iyi sen bilirsin leyla. Oturup bir deli’ makamında yazarken tüm bunları sana içimden terk etme beni yalnızlığımla. Ben ki en çok sana anlatırım derdimi, içime sustuğum her kelimem en çok sen de yankı bulur. Ah benim hiç doğmamış, ömrümce benimin kıvrımlarında taşıdığım ikizim, en deli yanım; senin susmadığın her gün, ölmediğimin ispatıdır.
Sessizlikte en çok delirir insanlar, bir de yalnızlıkta. Oysa benim en sesli halim belki de sessizliğim ve en kalabalık anım tek yalnızlığım. Şimdi bile… Ne sessizce bakıp geçiyor insanlar yüzüme, oysa kalbim göğüs kafesimi yırtıp yerinden çıkmak üzere.
Tumblr media
Şimdi mi bir hayali yeniden kurmak için söz sırası ellerimizde? Ama ellerin senin Andre… Yok… Ellerin gibisi yok… Kıpırda, kalk gidelim yollara ki sen bu hayatta en çok yoldan nefret etmişsindir bu kadar severken! Yürüdükçe sancıyan, ağrıyan hatta belki kırılan bir yolu geçeceğiz birlikte. Ve hiç vazgeçmeden baharın yeşilini akıtacağım, incinmiş bilek gibi bakan gözlerine. Değil bu leyla… Solmanın sırası hiç değil! Küsüp de susmanın, düşüp de kalmanın, yıldız saymanın… Durma! Adı illa ki umut olan bir çağa tay gibi koşmak gerektir; un ufak olsa da sol yanımız, sevdayla…
Tuz ve nar aşkına!
Tükenme!
www.youtube.com/watch?v=fs9RWGAAdwc
5 notes · View notes
yoearthlings · 6 years ago
Text
Hayalimdeki adsız kadın, sanki ağzımda tadın. Eminim ki sen de hep kendini aradın.
0 notes