#ozlem ayral
Explore tagged Tumblr posts
ozlemayral · 3 years ago
Text
Sene 1962
Yer Isparta
Biçki dikiş kursuna katılan kızlarımız
Tumblr media
7 notes · View notes
ozlemayral · 3 years ago
Text
Tumblr media
2022 mi oldu senenin adı? (Fotoğraf'ta annem...Sene 1964)
Suçlandığım, suçluyum dediğim ne kadar ne varsa ikindi sonrası düğümlü bohçasından döktüm ortaya. Ortalığa saçılan hüzünlerin birbirine dolanmış, karmakarışık olmuş saçlarını taradım tel tel. Her dokunuşta canıma değen bir kederle yeniden doğdum. Onca hatanın bir sorgulaması olmalıydı. Ertelenen yüzleşme zamanında, yaşanması gereken artık aynalarla barışma anıydı. Bakamadığım kendime bakmalıydım. Kaybettiğim kendimi bulmalıydım. Çalınan ismimi yeniden üzerime dikmeliydim.
Ahkam kesen cümlelerin döküldüğü dudaklarımdaki mührü kırdım. Döküldü cümleler bir bir.. Kelimelerim kavgalıydı onları barıştırdım.
İkindi sonrası o kapıdan çıkarken, geçmişin yok eden, dibe çeken tüm vakitlerini orada bıraktım. Kapıdan çıkmadan el açtım semaya, bıraktım tüm yanlışa değenlerimi. Söz verdim, akitlerle kuvvetlendirdim inşa ettiğim zamanın kolonlarını. Daha bir güçlü olmaya ahdettim. Aklanmak kolay değildi. Ama siyahla yaşamak çok daha zordu. Kavgalı yaşamak, hafif bir esintide sallanmak, sürekli beklemek, bitmeyen bir çile yumağını çözmeye çalışmak, her gün biraz daha geri sayıma vurduruyordu.
"Değer mi?", "Ne için? Kim için?" diye sordum kendime... Değmez dünyaya ait hiç bir şey için ve hiç kimse için doğrularını yanlışlarla değişmeye, mutluluğunu hüzünlerinle yer değiştirmeye, başarını başarısızlığın gölgesine hapsetmeye, birilerinin senin hayatına kumar oynaması için izin vermeye, DEĞMEZ, cevabıyla şahlandı ruhum. Ve bu gün hayatımın miladı oldu ikindi sonrası çıktığım o muhteşem kapı. Değmeyen her şeyi ve herkesi bıraktım orada... Çektim kapıyı hızla.. Hafiflemiş bir beden, tertemiz bir zihin, ak pak bir yürek ile attığım ilk adımla sarsıldı içimdeki ben.
Hoş geldin hayatım,
Hoş geldin yeni zamanlarım,
Bu gün ben yeniden doğdum...
Özlem Ayral
4 notes · View notes
ozlemayral · 3 years ago
Text
Zaman döner devran döner,
Dönerken büyürsün...
Sen büyüdükçe dünya küçülür,
İnsanlar küçülür,
Yaşlanmış ama küçücük kalırsın.
Yaşamı kuşanan insanlar kalabalıklaşır,
Sen yalnızlaşırsın.
Bir sürü laf üreten ağız,
Dürüst sevgiyi tüketen yürekler türer.
Fedakarlık adı altında bir etiket kullanır bazıları..
Seni en zayıf noktandan vurur.
En sonunda yüzüne fırlatılan gerçeğin ta kendisidir..
Açık açık dile getirilmez, hissettirilir
"Başının çaresine bak" ...
Ve sorarsın..
“Neyim, kimim, nereye böyle!?”
Fırtınalı bir havada sürüklenen bir yaprak belki..
Mevsimi kaçıran göç edemeyen,
Sığınacak bir dal arayan
Yolunu kaybetmiş sıcak ülkelerin kuşu belkide..
yada daha yükseğe uçsun diye ipi salınan,
Sonra ipi kopan,
tellere takılan bir uçurtma ..
Hangisi!?
Beklide hepsi…
Uzun yolculukların yorgunluğunu taşıyan bedenim yaşlı zamanların kabullenişinde beyaz bayrağı dikmiş ruhunun surlarına. Yüreğim talan edilebilir, artık direnmemek üzere teslim olmanın rehavetini yaşamak istiyorum.
.....................................................
Gerçekten istiyor muyum?
.....................................................
Yoksa!…
....................................................
Son anda, son bir hamle ile, itiraz cümlelerimi saçıp savurup, ��hayır talan edemezsiniz ben yaşadıkça!” cümlesiyle eylemlere mi girişirim!?
Biraz ondan, biraz bundan ama en çok kendimden uzağa düşüşlerim…
Çelişik bir sürü duygusal fırtınaya yakalanan bir kayık misali gibiyim.
Şimdi tüm yüzsüzlüğümü kuşanıp duygularımı pervasızca döküyorum.
Aşina olduğum,
senelerdir derin bir yaradan sızan iltihap aslında.
Aldığım nefesler verdiğim nefeslere çatarken, boğuluyorum.
Anlık ölüyorum, sonra geri dönüyorum hayata.
Herşeye rağmen sevdiklerime dönüyorum.
Tüm bir başına bırakılışlarıma rağmen.
Günlerce yaşadığımdan bir haber kalan sevdiklerime dönüyorum...
Bir cümle var çok özlediğim.
"bir şeye ihtiyacın var mı?"
Yani öylesine sorulsun istiyorum.
Geçerken uğramıştım der gibi,
Yağmasada gürleyen ama insanı ayağa kaldıran,
Korkma ben hallederim söylemleri gibi..
Ama zaten gönül yüzü biraz yüzsüz değil midir?. Biraz şımarık biraz da bencil..
Kırılır dökülür…
Merak edilmez..
Yüzsüz gönül yüzü yine de gülümser sevdiğine, sarmalar yüreğinin sarmaşık kollarıyla…
Sen dökersin kendini sevdiğine ama o kapalı bir kutudur.
Hayatını onu anlamaya adarsın.
Onu çözmeye...
Gerçek yüzünü görmek için hiç gözünü yummadan sınır boyu nöbette bekleyen askerler gibi beklersin.
Sen açıldıkça o kendi dünyasına bir kilit daha ekler.
İşin biraz daha zorlaşır.
İşte tamda bu noktada yüzsüz gönül akışı sızar.
Bir kibrit alevi sızıntıyı aleve çevirir, kendini yakar,
Geride derin yaralar bırakır..
Ve yine yüreğini salaş bırakan o his, o cümle...
"Başının çaresine bak"..
Özlem Ayral
Tumblr media
3 notes · View notes
ozlemayral · 3 years ago
Text
Tumblr media
Ne güzel zamanlardı...
Radyolarda kadife sesli sanatçılar...
Emel Sayın'lar, Samime Sanay'lar...
Bir ilkbahar sabahı güneşle uyanırdık.
“Benzemez kimse sana” derdi Müzeyyen Senar,
45' lik plaklarda...
Yıldırım Gürses hayattaydı.
Leylaklar dökülüp güller ağlardı...
Ahmet Özhan'ın temiz yüzü aydınlatırdı televizyonları.
"Çok yakarmış güneşin solgunu,
Tanrım bu sonbahar vurgunu..."
Erol Evgin fiyakalı, Ajda Pekkan havalıydı..
Nükhet Duru rastık çeker,
Nilüfer, "Seni beklerim öptüğüm yerde" derdi.
Sevgiler ölümsüz, aşklar ömürlük
aşıklar vefâlıydı...
"Fikrimin ince gülü, Kalbimin şen bülbülü" şarkısını söylerdi sevdalılar birbirine...
Şimdi nerde o aşklar...
Nerde vefâyı anlatan şarkılar..?!
Zeki Müren dinleyen hangi sevgili terk eder..!
"Böyle bir kara sevda, kara toprakta biter” diye..
6 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
Yıl, 1889. Şam.
Gerçek bir fotoğraf.
Taşıyan kişi Muhammed adında müslüman bir kör.
Taşınan ise Sameer adında yürüme engelli Hristiyan bir cüce.
Sameer kalabalık Şam sokaklarında Muhammed'in taşıyıcılığına, Muhammed de Sameer'in rehberliğine güveniyordu. Onlardan sadece biri görebiliyor ve sadece biri yürüyebiliyor. İkisi de yetimdi, aileleri yoktu ve aynı evde yaşıyorlardı. Ölene kadar birlikte yaşadılar, Sameer öldüğünde Muhammed onun odasında bir gün boyunca ağladı ve kısa bir süre sonra üzüntüden o da öldü.
ANLAYANA ÇOK ŞEY KONUŞUR TARİH. ANLAYANA...
1K notes · View notes
ozlemayral · 5 years ago
Text
Tumblr media
Anlayışlı olan beni anlayışlı,
Aptal olan ise aptal bulur.
Bence ikisi de haklıdır.
Halil Cibran
30 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
Bil ki;
Yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın.
Ve unutma;
Ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın..
35 notes · View notes
ozlemayral · 5 years ago
Text
Tumblr media
İnsan olabilmek bazilari icin zor , Bazilari icin cok kolay.
Ders niteliğinde!,
1989 İstanbul Carlos Santana ...
1989 yılında, İstanbul'a ilk kez gelen Carlos Santana, alanda karşılanıp konaklayacağı otele getiriliyor. İlk gün serbest, akşama basın toplantısı yapılacak. Dinlenmek yerine, "Çıkalım İstanbul'u dolaşalım," diyor. Yanına bir rehber veriliyor, kendisine bir de araç tahsis ediliyor. Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya derken Santana güzel bir çay bahçesi görüyor. Hem üstadı dinlendirelim hem de bir Türk kahvesi içsin diye bahçede bir masaya oturuyorlar.
O ana kadar koca Santana'yı bir Allah'ın kulu tanımıyor. Resimdi, imzaydı diye taciz eden de yok… Kendi de zaten bu durumdan şikâyetçi değil, çünkü adamın öyle kompleksleri yok... Rehberle beraber kahveleri höpürdeterek sohbet ediyorlar. Birden çay bahçesinin önünden geçmekte olan boyacı Roman çocuklar bağırmaya başlıyorlar: "Heyy !.. Hello Santana! Welcome İstanbul! I love you Santana!.."
Çay bahçesinin garsonları çocukları tersliyor. "Kesin ulan, bağırmayın, içeri falan da girmeyin, dağılın buradan, müşteriyi rahatsız etmeyin !" Santana rehberine diyor ki : "O çocukları buraya çağır, ben içeri gelmelerini istiyorum." Rehber çocuk hemen garsonlara durumu izah ediyor: "Aman abilerim, adam dünya starı, herkese rezil oluruz, boyacıları yanına istiyor, bırakın gelsinler..."
Çaresiz izin veriyorlar. Boyacı Roman çocuklar sandıklarıyla beraber dalıyorlar çay bahçesine... Rehber söylediklerine tercüman oluyor, başlıyorlar koca Santana'yla sohbete... Diyorlar ki, "Sen dünyanın en büyük gitar ustalarındansın. Senin çizmelerini boyayalım, kıyağımız olsun, beş kuruş istemeyiz.."
Santana çok mutlu oluyor, hem de çok şaşırıyor… Çocuklara gazoz, kola ısmarlıyor. Sonra da soruyor tabii : "Geldiğimden beri beni İstanbul'da kimse tanımadı. Peki bu çocuklar beni nasıl tanıdı?.." Çocuklar anlatıyorlar: "Biz boya yaparken bazı müşteriler gazete okur. Fırça sallarken arada gazetelere de bakıyoruz tabii. Resmini orada gördük. 'Dünya Yıldızı Santana İstanbul'a Geliyor' yazıyordu, oradan tanıdık seni."
Çizmelere boya cila yapılıyor. Santana para vermek istiyor ama çocuklar almıyor. "Peki," diyor Santana, "yarın akşam konserim var, beni dinlemek ister misiniz?" Çocuklar deli oluyor. "Hem de çok isteriz Santana. Sen delikanlı adamsın!.."
Rehberden ikişer kişilik davetiyelerden alıyor, çocuklara veriyor. Kardeşiniz varsa yanınızda getirebilirsiniz, diyor. Çocuklar çok mutlu, tabanları kıçlarına vurarak çıkıyorlar, çay bahçesinden caddeye doğru seğirtip kayboluyorlar...
Ertesi akşam Açıkhava'da müthiş bir izdiham var. Roman çocuklar ellerinde davetiyelerle konsere geliyorlar. Ana kapıdan giremiyorlar, çünkü Santana misafirlerine VIP davetiye vermiş, çocuklar nereden bilsin, VIP kapısına gelince kıyamet kopuyor... "Kimden çaldınız lan bu davetiyeleri ?" Çocuklar, "Biz kimseden çalmadık abey, biz Santana'nın misafirleriyiz, o verdi bunları bize…’’ deyince, ‘’Hadi ulan!’’ diyerek ve sille tokat tartaklayarak çocukların ellerinden davetiyeleri alıp kapıdan kovuyorlar.
Ama Santana'nın VIP misafirleri pes etmiyor... Sanatçıların arka giriş kapısını buluyorlar. Orada da aynı muamele tabii: "Hadi yürüyün lan!.." Çocuklar asla pes etmiyor. "Santanaaa ! Santanaaa !.. Help.. Help !.." diye hep bir ağızdan basıyorlar feryadı. Bir şekilde rehbere haber gidiyor, o da gidip durumu Santana'ya anlatıyor. Sonra da rehber gidiyor, çocukları alıp kulise, Santana'nın yanına getiriyor. Salya sümük, gözyaşları içinde başlarına geleni anlatıyorlar. Santana çok üzülüyor ve sinirleniyor: "Misafirlerim alın ve yerlerine oturtun."
Boyacı Roman çocuklar rehberle beraber sahne kenarından seyircinin arasına iniyorlar. Büyük sorun oluyor... Çocukları yerlerine çoktaan birileri oturmuş bile. Vali yardımcısının kızı, damadı… Belediye'den falancanın bacanağı, filancanın eltisi, görümcesi.. "Biz protokolüz kardeşim, kalkmıyoruz !" diyorlar.
Görevliler de durumun farkında ama korkudan bir şey yapamıyorlar... Dakikalar geçiyor ama sorun çözülemiyor. Sonunda merdiven basamaklarına birer minder koyulup Santana'nın VIP misafirlerini oraya oturtarak olayı bağlıyorlar.
Rehber tekrar Santana'nın yanına gidiyor ve olanları anlatıyor. Sanatçı diyor ki, "Git onlara söyle, benim misafirlerime kimse saygısızlık yapamaz... Eğer sahneye çıktığımda çocukları en ön sırada, koltuklarda görmezsem tek bir nota çalmam. Sahneye çıkarım, olayı anlatır, veda eder giderim. Tazminat falan da umurumda değil, bedeli ne olursa olsun öderim."
Konserin başlaması lazım ama bir türlü başlamıyor. Alkışlar, ıslıklar başlıyor. Ve işler karışıyor. VIP bölümünde bir kargaşa var... Bu defa görevliler durumun vahametinin farkında. Çocukların koltuklarına çöken baldız, bacanak, elti, görümce ve de enişte... Tek tek koltuklardan kaldırılıyorlar. En ön orta protokol koltuklarına Santana’nın VIP misafirleri olan Roman çocuklar oturuyorlar...
Arkaya "tamam" diye haber gidiyor, ışıklar açılıyor, sahne aydınlanıyor ve Carlos Santana sahneye çıkıyor… Yer yerinden oynuyor. İlk iş olarak ön tarafa bakıyor, misafirleri yerinde mi diye... Çocukları görüyor, bakıyor ki herkes mutlu… Başparmağını yukarı doğru çevirip VIP misafirlerine bir OK çekiyor. Sonrasında o sihirli parmaklar gitarının tellerine gömülüyor. Açıkhava'da sanki gitarından binlerce beyaz güvercin çıkıyor. Uçuyor, uçuyor, Santana'nın misafirlerinin üstünde sortiler yapıyor..
Onun içindir ki Santana gibi sanatçılara virtüöz, muhteşem, büyük star demeden önce ‘’Adam’’ diyorlar.
Gerçekten çok büyüksün... Viva Santana!..”
Öğretmen,
Doktor,
Mühendis,
Avukat,
İş adamı
Ve
Şöhretli olunabilinir.
Ama adam olmak her insanın olacağı bir zanaat değildir.
Yürek ister,
Mertlik ister,
Mütevazilik ister,
Bilgi ister.
Görgü ister
Ve birde,
Gönül ister!..
11 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
YENİ SENEYE "MERHABA"..BENDEN SANA ZARAR GELMEZ "HOŞ GELDİN"
Yeni senenin sabahına demledim çayımı.
Meraktan uyuyamadım, bu senenin sabahında YAŞAM ne söyleyecekti, bekledim.
Nöbet yerini terk etmeyen asker uykusuzluğunda beklerken,
Fısıldadı yüreğime;
“Fazla beklenti içinde olma, hayal kırıklıkların olurum.
Hırs yapma, elindekilere teşekkür et ki daha fazlası seni bulsun.
Kimseye fenalık düşünme, düşündüğün her bir fenalık gelir seni bulur.
Bu sene yalnızlığınla iyi geçin, onunla dost olamazsan sana hata yaptırır.
Az insan seni bilsin ama çok insanın yüreğine ulaş.
Başarılarınla övünme, asıl başarı en yukardayken bile en aşağıda hissedebilmektir kendini.
Zor anlarında senin yanında bitiveren,
En anlaşılmazında seni anlayan,
Hatalarını bile sevgi yumağına çeviren,
Seni değiştirmeye çalışmadan her halinle seven,
Her seferinde kendini anlatmaya, tanıtmaya uğraşmadığın,
Emin olduğun “güvenen” ve “güvenilir”
Yanlışını suratına defalarca sürerek değil, hoşgörüsüyle doğruya çeviren,
Seni arkandan vurmayan,
“ADAM GİBİ ADAM” dediğin “MERT” dostlarını iyi tanı.
Tanı ki onların yeni senede sana armağan olduğunu bilesin.
Aşk denilen masalı eski senede anlatmıştım sana ama beni iyi dinlememişsin.
Aşk ilahi bir yansıyandır.
Kulu kendin için seversen ve kul nefsi adına seni severse, yanılgılar ihanetler, yangınlar, acılar bu aşkın bir yerinde saklıdır ve bir gün sobeler.
Ancak sana Yaradan'ı hatırlatan birini O’nun için seversen ve seni seven de seni Allah’tan yansıyanla görürse, ona O’nu hatırlatırsan; KIRAMAZSIN, İNCİTEMEZSİN, İHANET EDEMEZSİN, YALAN SÖYLEYEMEZSİN, KAÇAMAZSIN
VE SENİ SEVEN DE
KIRAMAZ, İNCİTEMEZ, İHANET EDEMEZ, YALAN SÖYLEYEMEZ, KAÇAMAZ...
Her şekilde yapılan her hatanın, Allah’a yönelik olduğunu bilinir.
İşte bu gerçek aşktır.
Bu sene sözlerime kulak ver, aşkı arıyorsan ölçün bu olsun.
Yeni senede bunlara dikkat et, benimle barışık yaşa bende senden yana olayım.
Aksi takdirde unutma EN AZILI DÜŞMANINDAN ÇOK DAHA ZARARLIYIM.
HAYATINDAN BİR SENE ÇALARIM.
BU KISA YAŞAMDA ÜÇ ALTMIŞ BEŞ GÜNÜ
-HATTA BİR DE ALTI SAATİ- VAR
KAYBETMEYİ GÖZE ALIYORSAN BİL Kİ BU DA SENİN TERCİHİNDİR SAKIN BENİ SUÇLAMA "
Mirage ( Özlem Ayral )
53 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
Bir yolun varsa gidilecek sona bırakma,
Bir sözün varsa dilden yüreğe, hiç susma
Görmen gerekiyorsa birini git yanına!
Okşaman gereken bir yürek varsa esirgeme elini.
Hayat çok zalim,
An gelir;
Elini, gözünü, yolunu, yüreğini alır senden,
O zaman istesende;
Dokunamaz,
Göremez,
Gidemez,
Söyleyemez olursun... "
Can Yücel
17 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
ADI TARİHE GEÇEN KİMLİKLER KİMSENİN DÜŞÜNEMEDİĞİ MUHTEŞEM EYLEMLERE İMZA ATAR. İŞTE ONLARDAN BİRİ. LÜTFEN DİKKATLE OKUYUN... ÜŞENMEYİN... OKUYUN
-----------------------------------------------------------------
ABRAHAM LİNCOLN’DAN OĞLUNUN ÖĞRETMENİNE MEKTUP
“Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: ‘her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır.’ Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona. Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı. Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını.
Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı. Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.
Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma. Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret. Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini.
Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü, çeliği ancak ateş saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.
Bu, büyük bir taleptir; çünkü ben OĞLUMUN KÜÇÜK BİR İNSAN OLMASINI İSTEMİYORUM.
17 notes · View notes
ozlemayral · 5 years ago
Text
Tumblr media
Sevgi basitti,
karmaşık olan bizlerdik.
5 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
Zaman canlıdır aslında.. Ona bir canlı gibi davranmaya başladığınızda o da size cömertçe hayatı sunar.
Zaman içinde bir sürü hikâye yazılır ömre dair.
Bir sürü insan gelir geçer yada hâlâ sizinledir.
Gelip geçenlerden bazıları artık hayat sahnesinde değildir.
Bazıları terk edip gitmiştir.
Bazıları sizin varlığınızı, yaşadığınızı unutmuştur.
Bazılarında sizin hatalarınız olmuştur o nedenle yokturlar, bazılarında ise hiçbir kabahatiniz yokken çekilmişlerdir hayatınızdan.
Bazıları sizi suçlar, kendi üzerinden o yaşanmışlık yükünü atmak için.
Bazıları bilir ve içinde yaşar sebepsiz terk edilişi.
Bazılarından siz gitmek zorunda kalmışsınızdır.
Ve bazıları sizi her halinizle sever ve hiç terk etmez. Hatalar da yapsanız, zaman zaman unutsanız da hep sizinledir. Sizi her halinizle sevmiş, hayatlarına yazmıştırlar. Size dair en ufak bir sitemleri yoktur. Onlar sizin hayatınızı zorlaştırmaz, kolaylaştırır. Beklentisiz sever, beklentisiz sizinledir. Sizi iyi tanır, siz hiç konuşmasanız da ne demek istediğinizi anlar. Bile isteye hiç kimseyi incitemeyeceğinizi bildiği için o da sizi incitmez. Kötü gününüzde dibinizdedir sizi hiç yalnız bırakmaz ve zaman zaman kendi hayatının önüne alır sizin hayatınızı…
Bazen kendinizi anlatamazsınız.
Bazen anlatmaya kalkarsınız anlamamak üzere kurulan zihinle anlamaz.
Bazıları ise sadece kendi boş zamanlarında, müsait olduklarında size bir yer açar hayatlarında. Her zaman değil zaman zaman vardır hayatınızda, ve onlar istediğinde…
Öyle yada böyle geçip gider zaman.
Toplamına da ömür denir.
Hiç geçmeyecek sandığınız koskoca denilen ama ışık hızıyla gelip geçen ömürde artık öyle bir yerdesinizdir ki;
Tahammül eşiğiniz yoktur sizi anlamayan insanlara,
Sevmeyi bilmeyenlere, beklentilerle kurulu karşılıklı sevgilere,
En çok severken vurulup yıkıldığınız anlara..
Son demleri, son vuruşlar dediğiniz hayatınızda hata yapma lüksünüz yoktur.
Kendinizi sevdirmeye çalışmak diye bir kaygınız yoktur.
Yada “illa beni anla” cümlesinin gereksiz olduğunu anlamışsınızdır.
Çünkü yıkıldığınızda kendi kendine ayağa kalkarsınız.
"Benimle olan benimle", der yola devam edersiniz ve bazen tek başına...
Olmayan kendi tercihini yaşar, bilirsiniz
Ve artık hiç kimseye bir siteminiz yoktur.
Bir gün sizi hatırlayıp, çocukluk, gençlik, olgunluk anılarınıza sahip çıkacak, anısı olan her isme aralıktır kapınız. İster aralarlar, ister siz hiç yaşamamış gibi, hayatlarında hiç yokmuşsunuz gibi davranırlar.
En nihayetinde gelene açık bir gönül kapınız, gidene eyvallah diyen bir sözünüz vardır…
Özlem AYRAL
9 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
Şehir aynı şehir,
Cadde aynı cadde,
Poz aynı poz,
İfade aynı ifade..
Türk sinema tarihinin iki önemli ismi Selma Güneri ve Ediz Hun.
Değişen tek şey zaman 1965 ve 2009...
Ve artık 2019..,
Bakın bakalım değişen zaman neyi yada neleri değiştirmiş?
Ömür zamanın içeriğini ya doldurur ya boşaltır.
Ya eskitir, ya yeniler.
Özlem Ayral
12 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
Merhamet,
Alem bu temel üzerinde…
Eger toprağa, tohuma hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı su olur muydu?
Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı şırıltılı su.
Ne duruyorsunuz sökün sahte su borularını.
Ev ev merhamet şebekesi kurun.
Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa geçin.
O zaman göreceksiniz ki, acı su borularından kendi kendine tatlı su akacak ve
Başlar üstüne güneşe yol veren kubbeler yükselecek…
Necip Fazıl Kısakürek
6 notes · View notes
ozlemayral · 6 years ago
Text
Tumblr media
"Sen elinden gelenin en iyisini yap ki,
Dokunsun yüreklere hayat eserin.
Sen severken katıksız, karşılıksız sev ki,
Sevmeyenler bile sevgiye özensin.
Sen değerlilerini unutma ki,
Onlar unutsa da, unutulmamak uykularını senin hayalinle bölsün.
Sabah olup gözlerini açtıklarında ilk akıllarına sen düşesin.
Sonra aynaya baktıklarında utansınlar vefasızlıklarından...
O an sana bir selam yollasınlar.
Ve sen tüm evrene pay et bu hatırlanışı,
Selama dur ve ses ol,
Seslen!..."
Mirage ( Özlem Ayral )
4 notes · View notes