#ortalığı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Son Dakika: Hatay'ın Antakya ilçesinde "Baraj patladı" iddiası, ortalığı karıştırdı. Ekipler işini bırakıp kaçmaya başladı
Son Dakika: Hatay’ın Antakya ilçesinde “Baraj patladı” iddiası, ortalığı karıştırdı. Ekipler işini bırakıp kaçmaya başladı via IFTTT
View On WordPress
#&8220;baraj#antakya#başladı.#bırakıp#Dakika#ekipler#hatay&8217;ın#iddiası#IFTTT#ilçesinde#Instagram#ışını#kaçmaya#karıştırdı.#merzifon#ortalığı#patladı&8221;#son#Tarihi
0 notes
Text
sinirim ve huysuzluğum yüzünden dün gece cok fena kavga ettik 🤠
#bağırıp ortalığı birbirine katıyorum sonrasında sakinleşip pişman oluyorum ama özür dilemiyorum#benim yerime beyza gitti konuştu demiş ki bu konuşmayı şu an seninle değil ablamla yapıyor olmak isterdim#nasıl sakin kalınır bilmiyorum üzgünüm#ve özür dilemek de çok zor…#aslında o kadar zor değil sadece ben insanların her şeyini kolayca affedip içime attığım için#insanlardan da aynı şeyi bekliyorum affetsinler sonuçta ilk defa bi sıkıntı yaşamadık ben senin sorunlarını görmezden geliyorsam sende gel#alttan alamam o an konuşup bağırıp halletmem gerekiyor ve karşı taraf ayak uyduramayınca daha cok sinirleniyorum#yani ben böyle büyüdüm hep böyleydi kavga çıkar o an konuşulur ve orada biter devam etmez özür de dilenmez çünkü konuştuk halletik#bu konuda gerçekten çok toxic birisiyim ve kendimi düzeltmeye çalışıyorum açıkçası ben hatamı bile kabul edemeyen biriydim djcndjndks#düzeliyorum gercktn 😔
2 notes
·
View notes
Text
Yıl olmuş 2024 ama perdenin ne olduğu hakkında hâlâ tartışabiliyoruz mesela
#bi daha tülü kapalı pencere için perdeyi çek dediğimde birisi bana ‘i kipili yi zitin’ derse şiddete başvurucam#tül tüldür perde de güneşi engellemek için transparan olmayan o kalın örtüdür arkadaş ya#istersen güneşlik de diyebilirsin ama tül deme nolur karıştırma ortalığı zaten sarmaya dolma dendiğinden beri yeterince karışık ortalık
2 notes
·
View notes
Text
şu hayatta - ve tüm diğer evrenlerde - benim blogumu gezmeden de bir şeyden haberim var diye dolaşmayın ortalıkta 👁️
#kibir desen var#tumblr soktu aklıma#oturuyordum başkanım ve anaların gülüyle#hep bu fildirofil karıştırıyor ortalığı
11 notes
·
View notes
Text
Hiç unutmam, çocukken yine böyle bir arefe günüydü. Hava güzel olunca bahçede top oynayan abilerimi izleyip spikerlik yapıyordum ki, yüzüme en sertinden top geldi. Bayrama yanağımda altıgen izlerle girmiştim, ey gidi
11 notes
·
View notes
Text
yarın resmi tatil diye bizimkiler kahvaltı organize etmişler. şehir dışından kuzenim gelecekmiş, yeni gelinimiz, bizim gelin, kardeşim falan derken cümbür cemaat toplanılacakmış. bilin bakalım yarın kim çalışıyor ve gidemeyecek? eskiden bensiz program organize edilmezdi, şimdi gelinlere göre program ayarlanıyor:) vay arkadaş ya.
7 notes
·
View notes
Text
İnsta dolandırıcım ile inatlaştığım için hekler diye korkumdan hesabımı dondurmuştum.
#bendeki delikanlılığın ortamdan kaçış şekli#her türlü ilişkimde inatlaşıp ortalığı dağıtmayı severim
10 notes
·
View notes
Text
.
#040824#mine#bugünden bıktım artık fazla geliyor 5 gün burnumuzdan getirir şimdi bir büyüyemedi gitti 😒#her yaz illa burnumuzdan getirecek bir yol buluyor aklınca kendini zeki sanıyor 5 gün kendi kendine otur aklın başına gelsin#kendine dert yapıyor böyle ortalığı karıştırarak da üste çıkmaya çalışıyor ama istediğin kadar surat yap#yine kendi kendine konuşmaya başlarsın kimse peşinden koşmaz bir türlü öğrenemedi
0 notes
Note
Sebastian, kusuriuri ve ginko (ginko buraya sevdiğim anime kontenjanından girdi) özellikle çok çok iyi bence o.o Aa isimleri ne kedilerinin? Biri siyah biri beyaz olduğu için aklıma beyaz peynir ve siyah zeytin geldi, acıktım shdjbs neden kötü hissettiğini sormak isterdim ama herkesin göreceği şekilde cevaplamak istemeyebilirsin o yüzden şimdilik pas geçiyorum. Eski bir yüzyıla gitme şansın olsaydı hangi yüzyıla ve hangi ülkeye gitmek isterdin?
ah evet en bi sevdiklerim.. ginkonun sesinin sakinleştirici bir etkisi var bence. (ve mushishi izleyen biri.. o kadar güzel bir anime ki..) beyaz olanın ismi aykız, siyah olan karaca :) evet acıkmışsın skldjfoas zeytin ve peynir olsalardı uyumlu olurdu tabiii. anlayışın için teşekkür ederim. yani öyle spesifik bir yıl yok açıkçası. ama teknolojinin henüz piyasaya çıkmadığı ve bilimin yeni yeni yeşerdiği yıllara gitmek isterdim (cadı diye yakılırdım muhtemelen ama olsun) ülke olarak japonya olabilir belki ama bu konuda da net bir cevabım yok 😅
#peki sen anonim? sen hangi yüzyıla gitmek isterdin ve bu yüzyılda ortalığı dağıtacak bir şey yapacak olsan bu ne olurdu :)#23
0 notes
Text
Eskiden olsa ortalığı birbirine katacağım her ne varsa; şimdi yaşarken sadece durup seyrediyorum. Hayat; yaşarken olmaz dediğin her şeyi seyretmeni sağlıyor. Zamanla şaşırdığın şeyler azalıyor. İnsanlara karşı beklentin azalıyor ve büyüyorsun hayat insanı dinginleştiriyor.
162 notes
·
View notes
Text
İçine atmakla ortalığı ateşe vermek arasında gidip gelmek.
173 notes
·
View notes
Text
İçine atmakla ortalığı ateşe vermek arasında gidip gelmek
154 notes
·
View notes
Text
Tatlı Komşum! (3) (Furkan 31 Y., Manisa)
Artık hafta içi en az 3 bazen 4 kez aşk yuvamızda buluşuyor, sevişiyor, sikişiyorduk. Çalışmadığım için Cumartesiler en rahat günlerdi. Öğlen saatlerinde eve gidiyor, saat en az 15:00 - 16:00'ya kadar kalıyorduk.
Nisan sonuydu. Biraz işi olduğu için erken buluşup erken ayrıldık. O gittikten sonra ortalığı toparladım biraz, normalde o yapardı. Çöpleri topladım, çarşafları değiştirdim. Kirlileri bir poşete koydum, o yıkattırıp getiriyordu. Çöpleri alıp kapıyı kilitlerken, apartmana bir kadın girdi. Sese refleksle kafamı çevirdim. Kapalı bir kadındı, ama ince, uzun boyluydu ve bembeyaz bir yüzü vardı. Klasik manto değil pardesü giymiş, başında türbanı, gözleri delecekmiş gibi bakan bir koyu siyah.
Kafam orada bakakalmıştım. Tam geçeceği sırada kenara çekilip yol verdim. "Merhaba!" dedim. "Merhaba!" dedi sıcak samimi bir tavırla elini uzattı. Kapalı olunca çekinir selamsız sabahsız geçer derken, "Hatice ben, üst katınızda oturuyorum. Sizde bizim gibi gurbetçi misiniz?" dedi. "Anlamadım? Furkan ben bu arada!" dedim. "Her zaman olmuyorsunuz da, benim de oğlum Fen Lisesini kazandı Sarıgöl'den geldik. Hafta sonları gidiyoruz da, bu hafta sonu biz gitmedik, kocam geldi!" dedi. Kadın ayaküstü hayat hikayesini anlattı.
O arada bir adam girdi binaya. "Eşim Ahmet!" dedi. Adam gayet kibardı. Memnun oldumdan sonra ayak üstü sohbet ettik. Ona, Pazarlamacı olduğumu, haftada 4 gün geldiğim için otelden ziyade ev tuttuğumu, daha rahat ettiğimi söyledim. Adam da öğretmenmiş, aynı zamanda ailesinin arazilerinde çiftçilik yapıyormuş. Onlara, "Davet etmek isterdim, ama pazarlamacı evi, kahvem falan yok!" dedim gülerek. "Aaa, olur mu, biz bekleriz!" dedi kadın. "Bir ihtiyaç olursa kartvizitimi vereyim!" dedim, hemen sonra da, "Aaa kartvizitler arabada, ben numaramı vereyim!" diye kıvırdım. Adam aldı numaramı. O arada kadın da telefonunu çıkarıp kaydetti. Adam, "Hafta içi 4 gün burdaymışsınız, bizimkilere göz kulak olursunuz!" dedi adam. "Memnuniyetle!" dedim. Vedalaşıp ayrıldık. Ne kadar iyi niyetli samimi insanlar diye geçirdim içimden.
Ertesi hafta, fazla mesailerim çok biriktiği için yerine bir haftalık izne çıkardılar. Pazartesi eşlerimiz işe gidince Ebru bize geldi, aşk yuvasını beklemeye gerek yoktu. Öğlen çıktım, bir iki arkadaşa uğradım, hepsi esnaf, yanlarında çok durulmuyor. Canım sıkıldı. Ne yapsam, ne yapsam diye düşünürken aşk yuvasına gideyim dedim. Toparlar düzenlerim. Belki Ebruyu ararım, 1 saat de olsa gelir diye düşündüm.
Tam evin önüne gelince üst kat penceresi açıldı, Hatice birşeyler silkeliyordu. Kafamı kaldırıp gülümsedim ve "Kolay gelsin!" dedim. O da gülümseyip, "Sağol!" dedi, sanki sesi duyulsun istemez gibi. İçeri girdim. Genelde benden 10 dakika sonra, ya da 10 dakika önce gelirdi Ebru.
20 dakika sonra mesaj geldi, "Kahve ikram edeyim. Pardon Hatice ben." yazıyordu. "Zahmet olacak, içerim!" yazıp, iki dakika sonra yukardaydım. Kapının arkasında bekliyormuş, zili çalmadan açtı. "Buyrun..." dedi kısık sesle. Geçtim. Kahveleri yapıp getirdi. Başörtüsü gibi birşeyi ensesinden bağlamış. Eşofmanlarıyla gayet günlük kıyafetliydi. "Kusura bakma ev hali!" dedi. "Yok, gayet şıksın!" dedim.
Hatice, "Baktım genelde 10 dakika önce ya da sonra gelirdi misafirin, bu kez gelmeyince, sanırım yalnız dedim, kahveye çağırayım diye düşündüm!" dedi. Soran gözlerle baktım. Hatice, "Ne yapayım fazla eşya getirmedik, 5 dakikada bitiyor evi toparlama işi, sonra tüm gün ya pencereden bakıyorum gelene gidene, ya da internette geziniyorum. Apartmanda karşı dairemdeki yaşlı teyze, o da torununu okutmaya gelmiş, kulakları duymuyor, sohbet edilmiyor. Üstte üniversiteli kızlar var, karşılarında da oğlanlar onlar, karşılıklı birbirlerindeler. Evde can sıkıntısı, çarşılara çıkıyorum, ama avare avare dolaşılmaz ki. Altta da sizler varsınız, karşı daire de sizin gibi kullanıyor herhalde, onlar ayda 1-2 gidip geliyor ama!" dedi gülümseyerek.
"Madem bu kadar biliyorsun, o bayan arkadaşım, ikimiz de evliyiz, o da burayı kiralamış!" dedim. "Anladım zaten! Seslerden anlamıştım. Daha önce sessiz sakin bir üniversiteli Salih oturuyordu, yatay geçişle memleketine gitti, maddi durumlar..." dedi. O an (Salih gitmese iyiydi!) der gibi bir hüzün geçti gözlerinden. Kadın bu kadar şey anlatmış, eve kahveye çağırmış, sorun çıksa ne olur dedim kendimce. "Salih'le yakındınız sanırım?" dedim. Utandı mı ne, kafayı eğdi, "Evet, gitmesine üzüldüm!" dedi. "Salih gider Furkan gelir, dert etme!" dedim gülerek.
Kahve boşlarını alıp mutfağa gitti. Birkaç dakika gelmeyince kalkıp mutfağa baktım, yok. Yan odanın kapısı açıktı. Açılıp yatak haline gelmiş çekyatta pikeyi beline kadar çekmiş, sütyeni ve yastığa döktüğü kahverengi gür saçlarıyla yatmış, "Furkan gelsin artık!" dedi. Soyunup pikeyi kaldırdım. Güneş değmemiş bembeyaz vücudu resmen taş gibiydi. Güzelliği kıyafetlerinden bile belli olurken şimdi çırılçıplaktı. Yanına uzandığımda, dönüp kollarını boynuma doladı, "Öp beni!" dedi fısıltıyla. Dudaklarını dilini emerken karşılık veriyor, iki elimle göğüslerini okşuyor, arada yanaklarına, boynuna öpücükler kondurarak göğüslerine kadar inip, göğüs uçlarını emiyor, dilliyordum...
Ellerini sarmış, sırtımı omuzlarımı okşuyor, altımda inleyerek kıvranıyordu. Göbek deliğini dilleyip kasıklarına indiğimde kıvranışları daha da arttı. Amcığı çok hafif tüylüydü. Önce parmaklarımla amının dudaklarını açtım, sonra da dilimin ucunu değdirdim. "Offf!" dedi yine kısık sesle. Amını yaladıkça inlemeleri çoğalıp, çekyatta kafasını bir sağa bir sola atarak çırpınıyor, saçlarımı koparırcasına çekiştiriyordu. "Oyyyy, oyyy, sakın durma, sakınnn durmaaa!" diye inliyor, suları sanki o yol kenarlarındaki köy pınarları gibi akıyordu. Ağzım burnum sırılsıklamdı...
Yanına yatıp ona doğru döndüm, onu da sırtüstü yatırıp, benden taraftaki bacağını kaldırıp yarağımı amına soktum. "Offfff, çok güzel bir yarak bu, sik amcığımı, dağıt, dibini bulana kadar sokkk!" dedi. Kulağına, "Bir hafta izinliyim, hergün gelip sikeceğim seni, amını yarağa doyuracağım!" diyordum. "Gel sik, hatta hiç gitme, ohhhh, bütün gün sik istersen!" diye inliyordu. Uzun süre böyle siktikten sonra alta yatıp kucağıma aldım Hatice'yi. Şimdi o upuzun salçaları göğüslerinin üzerine düşmüş, zıplıyordu. "Ohhhh, ne güzel kazık gibi yarağa oturmak!" diye söyleniyor, giderek hızlanıyordu. Ben de alttan pompalamaya başladım. Karşılıklı hareketlerle resmen birbirimizi sikiyorduk. Titremelerinden, durup kasılıp tekrar başlamalarından orgazmlarını sayabiliyordum. Hatice üçüncü orgazmını yaşarken ben de döllerimi amının içine akıttım. Durup kasıp dışarı boşalma şansım olamazdı, çok dolmuştum.
Yanyana yatarken, "İçine boşaldım ama?" dedim. "Sorun yok!" dedi. Birer sigara yaktık. "İlk sen mi anlatırsın, ben mi anlatayım?" dedi. "Anlat!" dedim. "Ben Sarıgöl'den değilim, babam öğretmendi tayini çıkınca gittik, ortaokul ve liseyi orda okudum. Lise bitince 14 yıl önce (hesaba göre yaşıttık) aynı okulda görev yaptıklarından benden 10 yaş büyük kocamla evlendim. Babası Sarıgöl'de zengin bir çiftçi, yatılı öğretmen okulundan sonra üniversite okuyup gelmiş, hem çiftçilik hem öğretmenlik yapıyor. Kibar, görgülü, dürüst adamdır. Fakat ilk zamanlar benimle sevişirken ereksiyon sorunu yaşıyordu, benim çok güzel olduğumu, canımı yakacağından korktuğunu falan söylüyordu, eliyle boşaltıyordu..."
"Bir gece çok zorladım, yarı kalkıkken içime almaya çalışırken kalçalarından tuttum, o an farkettim ki irkildi. Ben de parmağımı arka deliğine doğru kaydırıp bastırdım, yarağı o zaman kalktı ancak, o gece hamile kaldım zaten. Sonra bir süre daha dokunmadı bana. Ben yine bir gece sırtı dönük yatarken parmağımı göt deliğine bastırıp yarağını elime aldım. Parmağım ikinci boğuma kadar girdi götüne, yine yarağı sertleşti ve sikti beni, ama parmağımı çıkarmama müsaade etmeden ve daha çok kıvıra kıvıra. Sonra ağlayarak anlattı, yatılı okurken yatakhanede normalmiş böyle şeyler, hatta üst sınıflar alt sınıflardan seçermiş. Bizimki kurtulamamış bundan, üniversitede de erkeklerle olmuş..."
"Bana, istersen boşanalım, ömür boyu sana bakarım dedi. Ama 3.5 aylık hamileydim. Ne der, nasıl açıklarız diye düşündük uzun zaman. Oğlumuz oldu. Sonrasında kalmaya karar verdim. İnternetten bir sürü oyuncak aldı ikimize de, ben onu belden takmalı yaraklarla siktim, götüne vibratör sokarken o da yarı kalkmış yarağıyla beni sikti. Defalarca tatillere gittik, birilerini bulup gerçek sikişler yapmak için, ama tüm çabalarımıza rağmen yapamadık, daha doğrusu ben yapamadım..."
"Sonra oğlumuz Fen lisesini kazanınca buraya geldik. Aşağıda tek kalan Salih'i gözüme kestirdim. Ama daha çok gençti. Tam birşeyler olabilecekken korktu sanırım. Ona sana anlattığım gibi anlatamazdım da, genç dedim okulda falan anlatır başkaları da musallat olur. Anlayacağın 2 ay önce seni gördüm eve girerken, sen her gelişinde arkandan ya da önünden kadın da geliyordu, anladım ve kocama söyledim. O da gelip seni görmek istedi. Cumartesi misafirin gidince dışarıdan geliyormuş gibi aşağı inip kapı önünde çıkmanı bekledik, anlayacağın sana tuzak kurdum dedi!" dedi.
"Böyle tuzağa can kurban dedim!" vücuduna dokunup. Uzanıp dudaklarından öptüm. Aşağıyı gösterip, "Ebru duymadığı sürece ben her zaman yanındayım, haberin olsun!" dedim. "Teşekkür ederim!" dedi, sarılıp dudaklarımı öpmeye başladı. "Benim gitmem lazım!" dedim (Sabah Ebru, öğlen Hatice, biliyordum ki karımın regl bugün bitti, akşama sevişmek isteyecek).
Giyinip çıktığımda Ebru'dan mesaj vardı, "Müsaitsen gel, kahve içelim, dükkandayım!" diye. "Geliyorum!" yazıp gittim. Dükkanından girdiğimde en az 4-5 eleman vardı. İlk denk gelen satış temsilcisine, "Ebru hanım?" diye sordum, "Buyrun, üst katta büroda!" dedi. Herhalde son günlerde yaşadıklarımdan olsa gerek, herkes potansiyeldi. Kadın önümden yürürken baktım Armut popo, gözüm götünde üst kata çıktık. Jaluzilerle kapalı camekanlı bir odanın sadece kapı camındaki jaluzi açık. Kadın kapıyı tıklatıp, "Ebru hanım, misafiriniz var!" dedi. Gerçekten kaliteli döşenmiş bir bürosu vardı.
Ebru beni görünce, "Gel canım, gel!" dedi. Bir an Ebru'nun bu rahatlığı aklıma takılıp, beni getiren kadına doğru baktım. Ebru, "Hımmm, komşum komşunla tanışmadın mı? Ayşe, bu da Furkan!" dedi gülerek.
[Furkan]
85 notes
·
View notes
Text
Arada bi gelip aklımı karıştırıp ortalığı dağıtma
Daha yeni toparladım
Ne istiyorsan söyle ben bulayım... ((:
...
55 notes
·
View notes
Text
Kitabı az önce bitirdim garip bi kitaptı, herkes aşık olabilir ama ben saplantılı aşk sevmiyorum, sevmenin de bi sınırı olmalı bence, sonu çok duygusaldı ama benim sadece sinirim bozuldu..
Goethe (1749 - 1832) tarafından 1774 yılında ve iki haftada yazılmış mektup romandır. Goethe, bu romanı yazdığında 25 yaşındaydı. Romanın piyasaya çıkmasının ardından hem pek çok intihar vakası ile karşılaşılmış, Almanya sokakları bir "Werther salgınına" uğramış, ortalığı mavi ceket, sarı pantolon giyen duygulu gençler istila etmiştir.
55 notes
·
View notes
Text
OKUMAYAN ÇOK ŞEY KAYBEDER.!
MUTLAKA OKUYUN. !!
Gardiyanların ayak sesleri koğuşun kapısında son buldu, getirdikleri genç bir mahkumu bıraktılar ve gittiler.
Yeni gelen genç içeridekilere selâm verdi ve kendisine gösterilen boş yere oturdu.
Koğuştakiler ona hoş geldin, geçmiş olsun dediler.
İçlerinden en yaşlı ve olgun olanı gencin yanına yaklaştı ve ona ilgi gösterdi, bir anlamda sahiplendi.
Çünkü selam verişinden ve simasından bu gencin nasıl biri olduğunu hemen anlamıştı.
Genç oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu, epeyce bir müddet konuşmadı. Daha sonra yaşlı adamdan bir seccade istedi ve kıblenin ne taraf olduğunu sordu.
Sonra kalktı ve yavaş yavaş ikindi namazını kıldı. Yaşlı adam gencin namazını bitirmesini bekliyordu, onunla enine boyuna tanışmak istiyordu. Fakat genç ikindi namazını bitirdiği halde daha namaz kılmaya devam ediyordu, sonunda bitirdi ve yerine geçip oturdu.
Yaşlı adam biraz daha yanına yaklaştı.
-Nedir o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir sesle:
-Kaza namazı dedi.
-Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam.
-Gözaltındayken, dedi. Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşlı adam onu konuşturarak ve bir şeyleri hatırlatarak üzmek istemiyordu.
Fakat yine de kendine hakim olamadı.
-Ne kadar tuttular göz altında?
-Yirmi dokuz gün.
-Allah Allah, yirmi dokuz gün öyle mi?
-Evet, yirmi dokuz gün.
O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim.
-Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herhalde? Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama döndü:
-Aslında namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat…
-Fakat ne?
-Fakat namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti.
Çoğu zaman abdest alamadım, teyemmüm ettim.
-Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi!?
-Fakat toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?
-Ne demek kabul olmaz, elbette olur.
-Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu zaman zorla rükuya gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.
-Olsun, olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam. Fakat ses tonu gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu.
-Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama,dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha sonra değişik bir ses tonuyla devam etti.
-Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryandım, çırılçıplaktım, soymuşlardı beni. Yalvarıyordum onlara, ne olur Allah için bir tek külotumu bana verin, hiç olmazsa namaz kılacağım vakit verin diyordum, fakat vermiyorlardı. İşte o şekilde kıldım namazlarımı.
Mümkün olduğu kadar toparlanıp avret yerlerimi örtmeye çalışıyordum.
Fakat bazen onu da yapamıyordum, bu şekilde namaz kılıyordum…
Ortalığı epeyce bir müddet sessizlik kaplamıştı, delikanlı yaşlı adamdan cevap bekliyordu, bu namazları kaza etmesi gerekmiyor muydu? Yaşlı adam kafasını kaldırdığında gözyaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağlıyordu, ağlıyordu.
Sonra birden doğruldu ve delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendine çekti:
-Bana bak delikanlı! Anlıyormusun, o namazları asla kaza etmeyeceksin.
O namazları alıp Allah’ın huzuruna varacaksın. “ Allah’ım, sana bunları getirdim.” diyeceksin. Biliyormusun, belki hayatında kıldığın en önemli namazlar, senin bu namazların olacak.
Yaşlı adam sordu adın ne nerelisin ne iş yaparsın,Suçun ne Delikanlı ?
Adım Muhsin yazıcıoğlu
Suçum Ülkücü olmak....Ruhun Şâd, Mekânın cennet olsun 🤲😢
Sapasağlam özgür olup da namaz kılmayanlar utansın!
Namaz kılmamak Allah'a karşı gelmektir bu ne cesaret!
70 notes
·
View notes