#ne kadar su içer
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kocamın Halasının Oğlu Tokmakcım Oldu! (Reyhan 39 Y., Aydın)
Selam hikayeciler. Ben Reyhan, 39 yaşındayım, balık etli ve beyaz tenliyim. Aydın'da yaşıyorum. Yaz dönemi bizim oralarda düğün zamanıdır. Kocam Aydın'ın bir ilçesindendir. Halası telefonla arayarak yakın akrabalarının düğünü olduğunu söyledi. Kocam işi gereği zaman zaman il dışına çıkıyordu. Halasına, kendisinin düğüne gelemeyeceğini, ancak beni göndereceğini söyledi.
Düğün günü kocamın halasına gittim. Giderken dizimin bir karış üzerinde siyah bir etek, topuklu ayakkabı giymiştim. İçime de tanga külot giymiştim. Yaz olduğu için çorap giymemiştim. Gece 23:00 sıralarında düğünden halaların evine döndük. Kapıyı halanın kocasının ilk evliliğinden olan üvey oğlu Engin açmıştı. Kapının ağzında beni baştan aşağı süzerek, "Ooo Reyhan, sen de mi geldin?" diye sordu. "Evet düğün için geldim, yarın gideceğim!" dedim. Engin'i çok fazla gözüm tutmazdı. Hatta çok fazla sevmezdim. Beni ne zaman görse becerecekmiş gibi bakardı, ben de bundan çok rahatsız olurdum.
Hala yaşlı olduğu için yatmak için yerlerimizi hazırladı ve kendi yattı. Ben de üzerimi değiştirip yattım, ama hava çok sıcaktı uyuyamadım. Engin'den çekindiğim için gecelik giymemiştim, eşofmanlarla yatmıştım, fakat sıcağa dayanamadım. Nasıl olsa yatmıştır diye halanın gençliğinden kalan ince geceliği giydim. Halanın boyu benden kısa olduğu için gecelik zar zor kalçalarımı kapatmıştı. Rahat olur diye sütyenimi de çıkartmıştım. Hala salonda yer ayarlamıştı. Balkon kapısından balkona geçtim. Balkonda divan vardı, duvara sırtımı verip divana ayaklarımı uzatıp bir sigara yaktım.
Keşke kocam da yanımda olsaydı, şimdi burada kaçamak yapardık diyerek düşündüm. Kocamla ne zamandır sikişmemiştim, amım yanıyordu. Bir elimle de bacaklarımı okşamaya başladım. Yavaş yavaş hoşuma gitmeye başlamıştı. Sigarayı söndürdüm. Bir elimle göğüslerimi okşarken, bir elimi de amıma kaydırdım. Önce külodun üzerinden okşarken, daha sonra külodumu kenara çekip parmaklarımı amıma sokup çıkarmaya başladım. Bir elimle de bızırımı okşuyordum. Kendimden geçmek üzereyken mutfaktan bir ses geldi. Telaşla üzerimi düzeltmeye çalıştım, ama zaten gecelik kısaydı. Bacaklarımı divandan aşağıya uzattım ama bacaklarım ve göğsümün yarısı meydandaydı. Bir süre bekledim, mutfağın ışığı açılmadı, bulaşıklar kaymıştır diye düşündüm. Bir taraftan da acaba gören olmuş mudur diye içim içimi yiyordu.
Yatmak için salona gittim. Bir süre sağa sola döndüm, ama içimdeki sıkıntıdan uyuyamadım. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra banyodan çıkarken Engin'in kapısı açıldı ve kapıda karşılaştık. Bana, "Sen de mi uyuyamadın?" dedi. "Evet ama şimdi yatıyorum!" diyerek hızlı bir şekilde oradan uzaklaşmaya çalıştım. Engin'in beni gecelikle görmesini istemedim. Salona gidip, salonun kapısını kapattım.
Ama sıkıntım daha da artmıştı. Hava almak için tekrar balkona çıktım. Bir süre sonra mutfağın ışığı yandı. Engin elinde su bardağı ile balkona çıktı. "Su içip yatacağım, sen de içer misin?" dedi. Teşekkür ederek istemedim. Tam giderken bana, "Reyhan odama gelirsen sana bir şey göstermek istiyorum!" dedi ve odasına gitti. Ben de içeri salona girdim. Salonda bir süre oturduktan sonra (Acaba beni gördü de o şekilde fotoğrafımı mı çekti?) diye düşündüm. Kafamın içerisinde bu düşünce iyice büyümüş, merak halini almıştı. Kafamı kemiren bu düşünceden sıyrılmak için Engin'in odasına gitmeye karar verdim...
Engin'in kapısını çaldım ve izin alarak girdiğimde şok olmuştum. Engin'in üzeri çıplaktı, altındaki kısa şortu da dizlerine kadar indirmiş, yarağına 31 çekiyordu. Sinirlenmiştim, "Bunun için mi beni çağırdın?" dedim. "Hayır, kızma, bak ben film seyrediyorum, seni balkonda izledim, daha çabuk rahatlarsın diye senin de seyretmeni istedim!" dedi. Engin benle yaşıttı ve halen evlenmemişti. Odasına Avrupa yayınlarını alan uydu yayını çektirmiş, bir seks kanalını izlediğini gördüm. Televizyonda iki adam bir kadını ortalarına almış, biri sikiyor, diğeri ağzına veriyordu. Evde kocam olmadığı zamanlarda bilgisayardaki seks filmlerini izleyerek masturbasyon yapıyordum. Demek ki bunların kanalı da varmış diye düşündüm. Engin, "Bunu beğenmediysen başka kanallar da var!" dedi. Yaklaşık on kanal dolaştı, hepsinde de Hardpørnø filmler vardı. Lezbiyenler, zenciler, gruplar, götünü siktirenler...
Benim ağzım açık dikildiğimi gören Engin, "Gel yanıma otur ayakta kalma, merak etme bir şey yapmam!" dedi. Benim gözüm televizyonda kalmıştı. Bana, "Kapıyı kapatır mısın ses gidiyor, istemiyorsan gidebilirsin!" dedi. Kapıyı kapatıp Engin'e doğru döndüğümde, gözüm Enginin yarağına takıldı. Kalın ve uzundu. Eliyle ovuşturuyordu. Kafası kocaman olmuştu. "Lütfen otur, rahat ol!" dedi. Yatağın kenarına emanet bir şekilde oturdum. "Hangisi kalsın?" dedi. "Bilmem..." dedim. Transa girmiş gibiydim, gözüm bir televizyonda, bir Engin'in yarağındaydı. "Amatörleri açalım!" dedi. "Nasıl?" diye sordum. "Normal insanlar çektiklerini gönderiyor, onlar da yayınlıyor!" dedi ve amatör kanalı açtı.
Kanalda bir kadını bir erkek sikiyordu, diğer adam da seyrediyordu. "Bak görüyor musun pezevengi, karısını siktiriyor, kendi de seyrediyor!" dedi. Televizyondan gelen inleme sesleri odayı dolduruyordu. Bir tarafta da Engin kısık sesle küfürlü konuşuyordu, "Ulan şimdi burada olacaksın, amına nasıl geçirirdim, hadi yavrum benimkini de yala, yavrum sendeki göte girmeyen erkek adam değil, götüne koyayım, ağzına akıtayım, yarağımı amına sokayım, orospum, kaltağım hadi beni boşalt!" gibi laflar ediyordu duyabildiğim kadarıyla.
Bir ara bana, "Rahat olsana, arkana yaslan!" dedi. Dediğini yaptım, şimdi hem Enginin yarağını ve 31 çekmesini hem de televizyonu görebiliyordum. Engin'in küfürlü konuşmalarından etkilenmeye başlamıştım. Sanki bana söylüyor gibi hissetmiştim. Engin'in yarağı taş gibi olmuştu, iyice irileşmişti. Kendini biraz arkaya verip hırlayarak göbeğine doğru fışkırarak boşaldı. Dölleri neredeyse gögüslerine kadar gelmişti. "Reyhan ben işimi hallettim, üzerimi temizleyim, sen de işini rahat gör!" dedi. Şortunu sıyırıp çıkardı. Çırılçıplak kalmıştı. İlk defa Engin'e alıcı gözle bakıyordum. İri yapılı bir erkekti, kocam biraz zayıftı hep şişmanlamasını isterdim.
Çok heyecanlanmıştım. Elimi amıma götürdüm vıcık vıcık olmuştu. Engin'e, "İşini halledememişsin seninki halen canlı!" dedim. O da, "Ne yapsın zavallı, ne zamandır bir amcık sikemedi!" dedi. "Neden?" dedim. "Para yok ki kerhaneye gidelim!" dedi."Sen hep kerhaneye mi gidiyorsun? Normal birini sikmedin mi?" dedim. "Hayır, bu yarak orospu amından başka am görmedi ki!" dedi. Bu arada amımı okşuyordum. Bir anda orgazm olmaya başladım. Orgazm olurken inlerim ve bazen de kısık çığlık atarım, çok dolu olduğum anda da kendi kendime (Yarak istiyorum, sikilmek istiyorum!) diye inlerim. İstemdışı yine aynısı oldu. Engin bana, "Ne o, rahatladın mı?" dedi. "Orgazm oldum, ama rahatlamadım!" dedim. "Devam et o zaman, ben banyoya gidiyorum!" dedi. Kumandayı yanıma bırakmak için bana yaklaştığında yarağı nerdeyse ağzıma değecekti...
Tam bu sırada (benim şu anda da hayret ettiğim bir şeyi yaparak) Engin'in yarağını elime alıp ağzıma götürdüm ve kafasını emmeye başladım. Engin hayret içinde bana bakıyordu. Yarağının kafası kocamandı. Ağzımın içinde Engin'in yarağı tekrar canlanlanmaya başladı. Yarağın kafası ağzımda, gövdesi elimde idi, emerken elimle de yarağına 31 çekiyordum. Yarağının kafasını ağzımdan çıkardım ve Engine, "Bu akşam senin karın olmak istiyorum!" dedim. Artık ok yaydan çıkmıştı. "Sen siktirdikten sonra bence sorun yok, sonra pişman olmayasın bak!" dedi. "Hayır olmam kocacığım, bu akşam sen ne istersen o olacağım, yeter ki beni sik!" dedim. "Olur yavrum, benim yarak ne zamandır sikecek am arıyordu. Sen iste, ben seni darmadağın ederim!" dedi. "Hadi dağıt beni erkeğim!" dediğimde, iki eliyle kafamı tutup yarağını boğazıma kadar dayayıp ağzımın içine sokup çıkarmaya başladı.
Nefes almakta zorlanıyordum Engin azgınca ağzımı sikiyordu. Elimle bacaklarından itip ağzımı kurtardım, "Yavaş ol boğulacağım, bana bırak ben ağzıma alayım!" dedim. Ben emdikçe Engin boğa gibi böğürüyordu, "Ooohh Reyhaaan süper, hadi yavruumm dibine kadar!" diyordu. Yarağı ağzımdan çıkardım ve "Bana da az önce filmdeki kadına söylediklerini söylesene!" dedim. "Olur anam, sen devam et, mahvettin beni!" dedi. Yarağı elime alıp taşaklarını ve kasıklarını yalarken, Engin de, "Yıllardır seni sikmek için bekliyordum, seni gördükçe akşamları seninle 31 çekiyordum, amına girip seni sikiyordum, taşaklarıma kadar sana geçiriyordum!" diyordu.
Ona, "Engin beni yalar mısın?" dedim. Engin de, "Yalamak ne kelime, am sularından şerbet yapar içerim!" dedi. Sırtüstü yatağa uzandım, ağzını amıma dayayıp beni yalamaya başladı. O beni yalarken iki kere orgazm oldum. Dizlerinin üzerine kalkıp bacaklarımı havaya kaldırdı, amım da götüm de apaçık ortaya çıkmıştı. "Sana öyle bir yarak tattıracağım ki, hayatın boyunca unutmayacaksın, amını darmadağın edeceğim senin!" diyerek yarağını amıma dayayıp yüklendi. Amımın sulanmış olmasına rağmen kocaman yarağı amımı yırtarcasına taşaklarına kadar içime girdi. Amım Engin'in yarağını kılıf gibi sarmıştı.
Engin hızlı bir şekilde üstümde hoplarcasına amıma girip çıkıyordu. Engin beni siktikçe zevkin doruklarına çıkıyordum. Sanki dünya ile irtibatım kopmuştu. "Hadiii sik beni, geçir bana erkeğiiim, bu gece senin orospun oldum, sik beni, orospu yap beni!" diye inliyordum. Hızımı alamadım ve "Üstüne çıkmak istiyorum!" dedim. "Olur bebeğim, nereye istiyorsan oraya çık!" dedi. Engin'i yatırıp üstüne oturdum. Elime yarağını alıp amıma dayadım ve yavaş yavaş üstüne oturmaya başladım. Taşaklarına kadar yarağı içimdeydi. Hareketlerimi hızlandırmaya başladım. Zevkten kuduruyordum. Oturup kalkarken Engin'in taşaklarını götümde hissediyordum...
Ve yine orgazm oldum. Üste olduğum için benim amımın suları Engin'in taşaklarına kadar sızmıştı. Yarağı da taşakları da vıcık vıcık olmuştu. Engin de ellerini göğüslerime atmış, göğüslerimi sıkıştırıyor, ovuşturuyor, gazete kağıdı gibi büzüştürüyordu. Bir taraftan canım yanarken bir taraftan acayip zevk alıyordum. Engin, "Senin gibi bir karı sikmedim şimdiye kadar, süper bir şeymisin sen!" diyordu. Ben de, "Devam et erkeğim, devam et kocacığım, ben de şimdiye kadar böyle bir yarak yemedim. Daha da sok, daha da sokkk!" diyerek inliyordum.
Engin ellerini kalçalarıma kaydırdı ve oğuşturmaya başladı. İyice de sertleşmişti. Son noktaya geldiği belliydi. Elleriyle kalçalarımı ayırmış ve hızlı bir şekilde amıma girip çıkarken inliyor, hırlıyordu, "Iııığğğhhh, oğğğhhşşş, ıhhhmmğğğhhh!" diye. O kadar hızlanmıştı ki, ıslak taşakları kalçalarıma vururken dalganın kıyıya vurduğu gibi sesler geliyordu. Farkında olmadan kalçalarımdan güç alıyordu ve zevkin doruklarına yaklaştıkça elleri ile kalçalarımı biraz daha ayırıyordu, götümün ayrılacağını düşündüm bir ara. Engin içime öyle bir tazyikle patladı ki, amımın içi dölleri ile dolmuştu. Engin'le hayvan gibi sikişmiştik. İkimiz de birbirimizi perişan etmiştik...
Engin'in üzerinden kalkarken içimi dolduran döller aşağıya doğru süzülmeye başladı. Elimle yere dökülmesin diye amımı kapattım. Elimde bir avuç dolusu döl vardı ve halen sızmaya devam ediyordu. Tam bu sırada Engin bana, "Ne o, yutacak mısın onları?" dedi. Aslında aklımdan geçmiyordu. Çünkü şimdiye kadar kocamın döllerini ağzıma almamıştım. "Bilmem..." dedim. Engin de, "Seninkileri ben çok sevdim, sen de onların tadına bak istersen!" dedi. Engin bana çok güzel bir gece yaşatmıştı ve şimdiye kadar bu kadar güzel sikilmemiştim. Ona ödül olacağını düşünerek avucumdaki dölleri göğüslerime, boynuma, kalçalarıma ve bacaklarıma sürmeye başladım. O kadar çoktu ki her tarafıma yetmişti. Avucumda son kalanları da yalayarak ağzıma aldım. Çok tuzlu ve keskin kokulu idi. Avucumda döl kalmayıncaya kadar avucumu yalayıp dölleri yuttum ve "Seninki de çok güzelmiş!" dedim.
Engin yattığı yerden elini uzatıp, "Gel yanıma!" dedi. Yanına uzandım. Çok hoşuma giden, ama kocamın çok fazla yapmadığı bir şeyi yapmaya başladı. Bana sarılıp beni sevmeye başladı. Hiç beklemiyordum ve çok hoşuma gitmişti. Hem beni seviyor, hem de bana, "Yıllardır seni sikmek istiyordum, rüyalarımı süslüyordun, bana bunu yaşattığın için çok teşekkür ederim!" diyordu. Bu son hareketleri beni tamamen koparmıştı. Çünkü kocamdan bu davranışları görmemiştim. Ben de Engin'e bana yaşattığı gece için ve gösterdiği incelik için teşekkür ederken, bir taraftan da göğsü ve karnı ile oynuyordum...
Elim yarrağına gitti, daha kendini bırakmamıştı. Elime alıp okşamaya başladım. Engin'e, "Gerçekten kocam olmak ister misin?" dedim. "İsterim, ama nasıl olacak?" dedi. "Sen hiç göt siktin mi?" dedim. "Bir kere kerhanede siktim, ama hiçbir şey anlamadım!" dedi. "Beni götten siker misin?" dedim. "Peki daha önce siktirdin mi?" dedi. "Birkaç kere kocamla denedik, ama acıyınca siktirmedim. Eğer sen istersen ilk sen sikeceksin ve kocam olacaksın, ister misin?" dedim. "İstemez miyim mi yavrum, götüne hastayım zaten!" dedi. Kendimi Engin'in büyüsüne kaptırmıştım, ama Engin'in kalın yarağı amıma zor girerken götüme nasıl girecekti. Bir kere yola çıkmıştım ve bu sefer götümü siktirecektim, kararlıydım. Kerhanedeki orospu siktirdiyse, o koca yarağı götten yedi ise, ben de götüme alabilirdim, ben de o yarağı yiyebilirdim. Çünkü Engin bunu hak etmişti.
Ama önce işemem lazımdı, çırılçıplak odadan çıktım, tuvalete girdim. Daha sonra sıvı sabunu alıp tekrar odaya girdim. Engin ayaktaydı. Uzattığım sıvı sabunu elimden alıp, "Teşekkür ederim, hiç böyle bir şey beklemiyordum!" diyerek dudaklarıma yapıştı. Emerek dudaklarımı öpüyordu. Ben de karşılık verdim ve bir süre ateşli bir şekilde öpüştük. Sonra elimden tutup beni yatağa çıkardı ve dört ayağımın üzerine domalttı. İri elleriyle kalçalarımı ayırdı. Önce kalçalarımı öpüp yaladıktan sonra tersten amımın üzerinde dilini dolaştırmaya başladı. Yine mest olmuştum. Bir anda irkildim, amımı yalayan dili şimdi göt deliğimde geziniyordu. İlk defa biri götümü yalıyordu. Arada da kalçalarıma ufak ısırıklar atıyordu.
Birden parmağı götümde dolanmaya başladı ve yavaş yavaş götüme baskı yapıyordu. Parmağını yarısına kadar götüme sokmuştu. Bir taraftan da, "Kendini bana bırak, hiç acıtmadan götünü sikeceğim, oradan da sana zevk almasını öğreteceğim!" diyordu. Parmağını ortasına kadar götüme sokup çıkarıyor bir taraftan da deliğimin etrafını yalıyordu. Parmağın götümden çıktığını hissetim. Başımı arkaya çevirdiğimde, Engin ayağa kalkmıştı, sıvı sabunu aldığını gördüm. "Şimdi götünü yağlayacağım, hiçbir acı hissetmeyeceksin!" dedi.
Engin önce sıvı sabunu göt deliğimin etrafına sürdü ve az önce götümü parmakladığı parmağı ile götüme girmeye başladı. Az öncekinden daha rahat giriyordu parmağı ve daha derine. Parmağının tamamını götüme sokup çıkarmaya başladı. Götüm parmağına alışmıştı derken birden götümün zorlandığını hissetim. Bu sefer iki parmağını birden sokmaya çalıştı. Onu da içime almıştım. Parmakların yarıdan fazlası götüme girip çıkıyordu. Yatağa paralel durmamı söyledi. Öyle yaptım, bir taraftan götümü iki parmağıyla sabunlarken, bir taraftan da yarağını ağzıma verdi. Ben Engin'in yarağını emerken, götüm de parmaklarına alışmıştı. İşi biliyordu. "Nereden öğrendin göt sikmeyi?" dedim. "Filmlerden! Bir gün senin götünü sikersem diye!" dedi.
Bu arada ben de Engin'in yarağını ağzımla ve elimle güzelce kaldırdım. Tekrar önünde domalttı. Bu sefer yarağını sabunlamaya başladı. Taşaklarına kadar sabunladıktan sonra sabunu alıp götümün içine parmakları ile pompalamaya başladı. Götümde vıcık vıcık sabun olmuştu. Sonunda Engin götüme girecekti ve beni götveren yapacaktı. Biraz stresli idim ve kendimi sıkıyordum. Engin kalçalarımdan tutup beni sabitledi, "Fazla hareket etme ve kendini sıkma, bana bırak kendini!" dedi.
Taş gibi ve dimdik yarağını kalçalarımın arasında sürtmeye başladı. Götüme sokacak diye beklerken, yarağın amıma girdiğini hissetim. Bir taraftan amı sikerken bir taraftan da parmağını götüme sokuyordu. Bir süre amımı sikmeye devam etti. Yine mayışmaya başlamıştım ve götümün sikileceğini unutmuştum. Tam bu sırada Engin seri bir hareketle parmağını götümden çıkarıp yarağını götüme dayadı ve ani ve sert bir hareketle yüklendi. Engin'in kocaman yarağının kafası götümü yırtarak götümden içeri girmişti. O anda kalbimin ağzımda attığını hissetim. Attığım çığlığı halen duyabiliyorum, "Aaağğğhhhhh, ayyyyyy!" diye. İstem dışı yaraktan kurtulmak için kendimi ileri doğru çektim, ama Engin iki eliyle kasıklarımdan beni kendine doğru çekince yarağının yarısı götüme girmişti. Menge gibi elleriyle kasıklrımdan beni sabitlemişti ve kaçamıyordum.
"Tamam yavrum, bu kadardı, sık dişini, götüne girdim!" diyordu. Ama tansiyonum yükselmiş gibi beynim zonklarken, sesini arka fondan geliyormuş gibi duyuyordum. Engin bira daha yüklenince, "Uyyy, offf, aayyy, aağğhh, Engin erkeğim kocacığım, dağıldım, yırtıldım, çok acıyooor, ağğğhhhh!" diye inlemelerim eşliğinde Engin götüme gidip gelmelerini yapıyordu. Bir anda durdu, "Reyhan yeter bağırma, bak götünün içindeyim!" dedi. "Hepsi girdi mi?" dedim. "Evet hepsi götünde, sakin ol şimdi, bundan sonra zevk alacaksın!" dedi ve yavaş hareketlerle götümün içinde gidip gelmeye devam etti. Ara da bir hepsini çıkarıyor, nefes almamı rahatlamamı sağlıyor, daha sonra tekrar sokup çıkarmaya devam ediyordu. Bir süre sonra götüm uyuşur gibi olmuştu. Enginin yarağına alışmıştı. Kendimi iyice serbest bıraktım. Artık Engin amıma girer gibi rahat hareket ediyordu. Engin'in büyük zevk aldığı her halinden belliydi, kasıklarımı ve kalçalarımı sıkmaktan neredeyse moraracaklardı. Ben de Engin'in ritmine uymuştum.
Engin yarağını götümden çıkardı ve beni sırtüstü yatırıp, bacaklarımı havaya kaldırdı. Yarağını götüme dayayıp içine girdi. Şimdi rahat alabiliyordum götüme. Engin bir taraftan götümü sikerken bir taraftan da göğüslerimi okşuyor, sıkıyor, "Reyhan hoşuna gidiyor mu?" diye soruyordu. "Evet, değişik bir duygu, ama amımdan aldığım zevk kadar değil!" dedim. "Alışınca daha çok zevk alacaksın!" diyerek götüme pompalamaya devam etti. 15 dakika siktikten sonra yarağını götümden çıkardı ve döllerini fışkırtmaya başladı. Göğüslerime kadar fışkırmıştı yine bir avuç dolusu. "Ufff, nasıl fışkırdı öyle!" dedim. "Senin gibi bir yavruyu sikip te fışkırmadan olmaz ki!" dedi. Bunları konuşurken ben Engin'in döllerini göğüslerime ve göbeğime sürmeye devam ediyordum..
Engin'e, "Erkeğim benim, güçlü kocacığım, ne zaman sikin kalkarsa bende indirebilirsin. Ne zaman ararsan, amım, götüm, ağzım, her tarafım yarağına amade! Ama başka karıları sikersen, hele kerhane orospularını sikmeye gidersen çok bozulurum! Sen iste, ben senin için orospuluk bile yaparım!" dedim. "Merak etme karıcığım sen benim küçük orospumsun, sen varken başka orospuyu siker miyim hiç!" dedi ve dudaklarıma yumuldu. Uzunca öpüştük. Gün ağarmak üzere idi, "Halam birazdan kalkar!" dedim. Giyinmek için iç çamaşırımı elime aldığımda, Engin, "Bırak Reyhan bana hatıra kalsın!" dedi. Zaten bir tek tanga külodum vardı, onu da Engin'e bırakıp, üzerime geceliği alıp çıktım...
Kahvaltıdan sonra Engin beni uğurlarken, "Çantana bak, sana bir hediyem var!" dedi. Ordan ayrılıp kendi evime gidince çantama baktım, bir CD vardı. Meğer Engin akşam yaptıklarımızı gizli kamerayla kaydetmiş. Oturup seyrettiğimde hayretler içinde kalmıştım. Hem yaptıklarıma, hem söylediklerime. Ama hiçbir şey şu gerçeği değiştirmedi: Engin benim kocam ve tokmakcım olmuştu. Ben de onun karısı ve biricik orospusu. Engin'le halen her fırsatta sikişiyorum :)
[Reyhan]
211 notes
·
View notes
Text
Zorlu Teslimat
Sıcak bir Ağustos akşamüstü 48 yaşında bir kadın, yazlığında tek başına. İstediği biraz ilgi ve yazı seks yapmadan bitirmemek.
Zeynep bu sorunla daha önce ilgilenemediği için kendine kızdı. Çamaşır makinesi bir hafta önce arızalanmıştı, gelen tamirci kısa, kel, pis kokulu, işe yaramaz bir erkeklik örneğiydi. Lafta büyük ustaydı ama saatlerce uğraşıp pis su dolu bir mutfağın hayal kırıklığı ve bozuk bir çamaşır makinesi dışında hiçbir şey yapamadı. Artık mutfak masasında bir süreden beri alışkanlığı olan bir şişe şarap ve çalışmayan makineden çıkardığı içi her türlü çamaşır ile dolu büyük sepet duruyordu. Daha fazla kirli de banyodaki sepetlerde. O da mutfağın pisliğine ve yalnız geçirdiği kötü yaz tatiline sinirle bir kadeh daha doldurdu.
Kocasının bitmez tükenmez iş seyahatlerinden birinde olması, Zeynep'in bu sorunla kendisinin ilgilenmesi gerektiği anlamına geliyordu. Kocasının iş gezilerini bahane ettiğini biliyordu buraya onun yanına gelmek istemiyordu. Kim bilir hangi ucuz orospunun peşine takılmıştır diye düşündü. Yazlığa hafta sonu gelecek yorgunum diye uyutacaktı bütün gün. İkisi de zorda kalmadıkça birbirleri ile olmak istemiyor gibiydi. Kocası gücünü başka kadınlara saklıyordu sanki. Zeynep de geçen yaz barda sarhoşken beraber olduğu adamdan sonra kocası ısrar etmezse, sevişme başlatan taraf olmuyordu. İki üç kere birlikte olduğu o adam da bu sene ortalıkta gözükmemişti. Son üç aydan beri olduğu gibi bir kadeh şarap sonrası kendini okşayarak veya bir film seyrederek uyumaya çalışacaktı bu gece de. Ancak işe yaramaz tamirciyle yaşadığı sinir bozucu an içindeki bu istediği de söndürmüştü. Sözde Ankara'da iş seyahatinde olduğunu söyleyen yirmi beş yıllık kocasını çamaşır makinesi al diye aradığında arkadan gelen müzik sesleri Yunanca idi ve adam telefonu hemen kapamak için tamam tamam en sağlamından bir tane sipariş ederim bugün, bir iki gün çamaşır yıkamasan olur demişti. 25 yıl birbirlerinden uzaklaşmak için yeterli bir süre. Kocası zengin bir adamdı ve çevresinde dolanan genç kadınlar için iyi bir avdı. Bu yazlığı karısı ister istemez almasının sebebi de büyük ihtimal buydu zaten. Karısı ondan ne kadar uzak olursa o kadar iyi.
Tamirci gelmeden bulduğu son temiz şeylerden olan dar şort kasıklarını sarmıştı, amının üstüne gelen kalın dikiş geriye yaslanınca klitorisine kabaca sanki bir parmakmış gibi sürtüyordu. Bir iki kere daha bu baskıdan sonuç almayı denedi. Sinirden ve ortamın dağınıklığından konsantre olamadı. Düşüncelere daldı, uzun sıcak yaz yüzünden bronzlaşmış vücudu ve bacakları ve her gün yüzmekten dolayı sıkılaşmış ve zayıflamıştı. Vücudu neredeyse son bir aydır her gün azgındı ve bazen büyük göğüslerinin uçlarının ne zaman ortaya çıktığını kendi bile anlayamıyordu. Çevredeki kaçamak bakışları irileşen göğüs uçlarında yakalıyordu. Aylardır ondan uzak duran kocasının sikinin yerini hayallerinde zaman zaman yan villada tatil yapan iki üniversitelinin siki alıyordu. Onların veya kendinin çekingenliğini kırmayı ve siklerinin üzerinde zıplayarak boşalmayı hayal ediyordu geceleri. Bir iki kere en cesur bikinisi ile balkona çıkıp gençlere göz banyosu sunmuş ama bir sonraki adımı atamamışlardı. Nasıl atsınlar yıllardır tanıdıkları Zeynep ablaları idi o.
Şarap, kocasının yokluğu, aklından geçenler ve klitorisi üzerindeki baskı, Zeynep'in bir an önce banyoya gitmesi ve kendini ne olursa olsun boşaltması fikrini aklına soktu. Akşam altıya geliyor önce güzel bir boşalma, sonra akşam yemeği. Kapı zili çaldığında banyo kapısındaydı ve çamaşırı nemden şortuna yapışmıştı. Saçını başını aynada düzeltip kapıyı açtığında ise nefesi tekrar hızlandı. Uzun boylu genç, atletik esmer bir adam, elinde bir not panosuyla gülümseyerek bir teslimat bekleyip beklemediğini soruyordu. Adamın beyaz parlayan dişlerine ve kalın kollarından gözlerini kaçırmaya çalışarak telaşla evet dedi. Adamın duraksamasını geç fark ederek de içeri mutfağa doğru geçmesini işaret etti.
Adam içer adım atmadan önce döndü ve teslimat minibüsündeki bir meslektaşına başparmağını kaldırdı. İkinci bir genç, aşağıya atladı. Her ikisinin de üzerinde bir örnek bermuda şortlar ve kısa kollu gömlekler vardı. Kaslı yapıları ile kıyafetleri iki beden küçük gibiydi üzerlerinden. Erkeklerden uzun olanı düğmelerini nerede ise göbeğine kadar açmıştı ve kaslı gövdesini ortaya çıkarmıştı, hafifçe terlemiş ve gömlek sırtına yapışmıştı. Şişmiş göğüsleri gömlek altında belli idi.
Biri yeni cihazın yerini görmek isterken, arkadaşı da makineyi arabadan indirme işlemine başladı. Genç adamı mutfağa götürürken Zeynep adamın vücudundan gelen tatlı terin kokusunu alabiliyordu, boğa gibi görünen genç bir erkeğin yakınlığı ve yürüme hareketi dar şortun kalın dikişinin yarığına sert bir şekilde sürtünmesine ve nemli bölgesinin daha da büyümesine neden oluyordu. Eski makineyi de çıkarmamız gerektiğini söylememişlerdi sorun değil hallederiz dedi adam. Yazlık bölge olduğundan insanların mayo ile veya şortlar ile onları karşılamalarına alışkınlardı ama bu kadının ince uzun bacaklarını daha da belli eden dar şortu, iri göğüsleri ve ıslak bakan mavi gözleri iki gencin de dikkatinden kaçmamıştı.
Genç adam elindeki panoyu tezgâhın üstüne koydu ve aşağı inip tesisatı kontrol etmek için dolapların arkasına doğru çömeldi. Tesisatı kıçı göreceğim diye gülümsedi Zeynep, adama dar gelen bermudanın kumaşından kıçının hatlarını görme fırsatı verdi. Gözleri biçimli kalçalara takılıyken adam döndü ve gülümsedi sanki gözleri bir an için dar şortun ezdiği ıslak bölgesine baktı. Ayağa kalkarken Zeynep'e gereğinden fazla yaklaşmış gibi geldi. Yok diye düşündü Zeynep tezgah üzerindeki not panosunu almak için eğilmek zorundaydı adam o nedendir. Eski makinenin üzerine eğilerek adamın alamadığı panoyu Zeynep uzattı. Bu sefer de o adamın gözlerini, üzerindeki askılı penyeden yarısı ortaya dökülen göğüslerine bakarken yakaladı. Kahretsin diye düşündü. Uçları yine sertleşmiş ve belli oluyordur. Belli olmayacak gibi değildi ve genç adam da bu yaştaki bir kadının göğüslerinin bu kadar dik durmasına hayret etmişti. Ne kadar bakmamaya çalışsa da kadının sarı saçlarına inat yanmış güzel cildi bakılmayacak gibi değildi. Formdaki bir iki yeri kocanızın imzalaması gerekiyor derken makinenin altındaki son parçayı sökmek için sırt üstü uzanmıştı. Nereyi diye sormak için adama bakarken dar tulumun önündeki kabartı ve yana doğru uzanmış sikinin hatları gözünün önündeydi. Adam bir hortumu sökmek için ileri geri hareket ederken bermudanın ağı yukarı geliyor ve taşaklarıyla sikinin kabartısı ortaya çıkıyordu. Bilerek mi yapıyor bu genç adam diye düşündü. Nasıl bu kadar iri gözükebilir siki. Çok esmer ikisi de, aşağıdaki köydeki Çingen mahallesinden mi? Çingenlerin siki büyük olur derler. Bunları aklından çıkarmak için formdaki küçük yazıları okumak amacıyla makinenin üstüne eğildi. Ayağa kalkmış ve şimdi Zeynep'in biçimli kıçına ve ince uzun bacaklarına bakan adam kocanız sipariş etmiş o imzalasa daha doğru olur, evde mi diye sordu. Hayır dedi Zeynep bu evdeki her işi ben yapıyorum. Formu kadın da imzalayabilirdi ama sadece evde yalnız mı olduğunu teyit etmek için sormuştu adam. Yüzlerce teslimat yapmıştı arada ufak tefek maceraları olmuştu ama bu kadın farklı idi. Çarpıcı güzelliği değildi aklını alan, kadının eve girdikleri andan beri tutuk hareketleri vücudunu süzen gözleri idi. Ulaşılmaz, ukala zengin kaltaklardan biri diye düşündü, dikkatli olmak gerek. Karının şortunun ağındaki renk değişikliği ne peki, am suları mı sanmam, bana öyle geliyor olsa diye kafasını toplamaya çalıştı.
O anda kapı eşiğinden biri geliyorum diye bağırdı ve ikinci genç adam mutfak odasına girdi. Kardeş gibi birbirine benzeyen ama diğerinin daha kısa bir versiyonuydu bu. Daha kaslı bir yapıya sahipti, giydiği dar bermudaya benzeyen pantolonun kasık bölgesine niye baktığını kendi kendine sordu Zeynep. Az evvel gördüğünü diğer gençte de mi arıyordu? Her iki adam da eski çamaşır makinesine yönelip onu yerinde tutan boruları ve kablolardan kurtardı. Kasları esneyerek ve daha da şişerek kolayca makineyi havalandırdılar ve evin dışına çıkardılar.
Tüm bu koşuşturma sürerken bile Zeynep'in klitorisi yanıyordu. Adamlar eski makineyi arabaya yüklemek ile meşgulken hızlıca göğüs uçlarını ve nemli bölgesini kontrol etti. Şortun üzerine kadar çıkmıştı ıslaklığı ve biraz daha artsa açıkça görülebilirdi. Elini içeri sokarak dar şortun amına baskı yapan yerini uzaklaştırmaya başladı ve klitorisinin baskısını biraz olsun hafifletmek için şortun belini hafifçe aşağı çekti. Yere konan makine sesine arkasını döndüğünde ise elini telaşla çekti ve masanın üzerindeki çamaşırlara çarparak yere saçtı. Teslimatçılardan uzun olanı içeri girmiş ve ayakta onu izliyordu. Kardeşinin hadi şovunu yap önerisini kabul ederek tek başına yeni makineyi taşıyabilmek için gömleğini çıkarmış ve kaslı gövdesini sergilemişti. Özür dilerim sizi korkuttum diyerek yaklaşmış ve çamaşırları almak için eğilmişti. Ona durmasını söyleyerek ısrar etti. Bir yandan da bir elinin amında diğerinin arkasında olduğunu adamın görmemesinin imkansız olduğunu düşünüyor ve iyice panikliyordu. Adama yaklaşarak yerden topladığı çamaşırları adamın elinden almaya çalıştı. Adamın tuttuğu yazlık sutyenlerinden ve bikini altlarından biri idi ve adam önce sutyene sonra da Zeynep'in göğüslerine dik dik baktı. İkisinin de birer ucundan tuttuğu sutyeni daha hızlı çeken adamın gücüne karşı koyamadı ve gövdesi adama yapıştı. O şaşkınlığını atmadan adam yapacağını yaptı ve bir elini atlet gibi penyesinin üstünden göğsüne yapıştırdı. Kalın parmak uçları ile göğsünü sıkarken diğer eli kalçasına pençe gibi geçmişti. Dur dedi önce ama el önce kabarmış göğüs ucunu sıktı. Göğsünü sıkan el belinden içeri girip ince sutyeni üzerinden göğsünü kavradığında ağzından sadece derin bir nefes çıktı Zeynep'in.
Kadının direnmemesinden hoşnutluk bulan adam şortunun bel düğmesini çözdü ve iki eli ile kumaşı bacaklarından ayak bileklerine kadar çekti. Kardeşi haklı çıkmıştı. Karının meme uçları dışarda ve yürürken kıvranıyor, bu karı biz gelmeden kesin kocası ile sikişmek üzereymiş demişti. Kocasının evde olmadığını öğrenmişlerdi. Zeynep adamın çıplak kalçalarını sıkan ellerine teslim olmuş çaresiz hissediyordu, bir elinde kendi kirli sutyeni vardı. Aşağıya baktığında önünde diz çöken adamın siyah saçlı kafasının bacak arasına yaklaştığını gördü. Dili uzun süredir ıslak duran amına ve klitorisine hafifçe vurunca masaya yaslandı ve amını adamın yüzüne doğru itti. Çok ıslakmışsın diye ilk defa konuştu adam. Koca dili amının derinliklerine girmişken cevap veremedi. Burada bu an ayakta boşalabilirdi. Anın tadını çıkarmak için gözlerini kapattı. Am yemeği biliyor bu adam, hele şişmiş bekleyen klitorisine büyük dudakları ile baskı yapınca ince bacakları titriyordu. Büyük elleri kalçalarını yoğururken suratını kadının amına iyice bastırıyordu. Dili nohut gibi şişmiş ve sertleşmiş klitorisine dayanılmaz bir baskı yapıyordu. Bir süre sonra bir elin sıkarak tuttuğu sutyeni elinden aldığını hissetti ve gözlerini açtığında yanında duran ikinci teslimatçının da belden yukarısı çıplak olduğunu gördü. Adam ona bakarak şortunu çıkardı ve uzanarak kadının üzerindeki penyeyi sutyeni ile birlikte çıkardı. Altındaki bokseri da çıkarttığında kadının gördüğü beklentilerini aşan bir sikti. Yarı sert sik yumruk büyüklüğündeki başı ile adamın cildinden daha kara idi ve hayallerindeki zenci sikleri gibi uzanıyordu. Üzerinde damarlardan oluşmuş çizgiler ile korkutucu idi. Bu daha kısa boylu olanıydı ve yaklaşıp göğüslerini aynı anda kavradı sağ memesini sertçe sıkıp sert meme ucunu emmek için eğildi. Demiştim sana meme uçları sikilmek için dikilmiş, penyeyi yırtacaktı. Her şey hayallerinden daha fazla idi. Dev gibi iki el göğüsleri ile ilgilenirken klitorisi ustalıkla yalanıyordu. Biri hiç konuşmazken diğeri onun nasıl sike aç olduğunu bilir gibi beynine giriyordu. Sikine bakıyordu değil mi orospu, kocasız kaldığı belli. Klitorisi adamın dudakları arasında kaldığında bacakları titremeye başladı. Göğüslerini emen adamın kafasını iyice kendine bastırdı. Off karının göğüsler gerçek lan taş gibi. Orgazm dalgaları arttıkça bacaklarından aşağı süzülen sular da artıyordu. Kadını yalayarak boşaltmanın verdiği güven ile ayağa kalkan adam da soyundu ve eşit derecede etkileyici oranlarda kalın sanki biraz daha uzun bir siki ortaya çıkardı. Yüzü Zeynep'in am suları ile parlıyordu. Karı biz gelmeden ıslakmış, amını okşuyordu içeri girdiğimde, yatır şunu masaya da sikelim.
Bir kuş gibi havalandırıp çırılçıplak vücudunu masaya yatırdılar. İkisinin de elleri kadının üzerinde gezindi. Kalın parmakları kırmızı ve ıslak amının üstünde buluştu, içini parmakları ile keşfettiler. Bir parmağım bile amına zor giriyor diye güldü kısa olan. Bu dar karının ilk sikişi senin abi dedi ben girersem dayanamaz. Demek kardeştiler. İki yanında sarkan iki kalın sike uzanarak tuttu. Parmaklarını her birinin kalın ve sert etrafına sarmaya çalıştı. Dimdik tavanı gösteren siklere hayranlık durarak okşamaya başladı. Kocamanlar ve elime sığmıyorlar, amımı parçalar bunlar. Bunları düşünmek, sıkılan göğüsleri ve amına giren parmaklar uzun uzun inlemesine neden oldu. Karı durmadan akıyor abi, tam bir amcıkmış.
Uzun boylu olan bacaklarını çekti ve ayak bileklerini omuzlarına koydu. Geniş gövdesi şimdi daha heybetli görünüyordu. Sikini am girişine yerleştirdi. Böyle bir yarak yedin mi daha önce? Hayır hayır diye inleyebildi. Seyret o zaman diyen kardeşi ensesini kaldırarak kadının dirseklerinin üzerinde durmasını ve amına girecek siki seyretmesini sağladı. Adamın yatay olması için aletini aşağı doğru bastırması gerekiyordu. Amıma girince bu sik yine dikleşecek ve beni çıldırtacak diye düşündü. Bağırmaktan çekinme diye güldü kardeşi. İlk defa yiyenlerden bayılan bile oldu. Dirseklerinin üzerinde dinlenirken, yanmış vücudu ile kontrast oluşturan beyaz kalmış mayo izi üzerinden amına sürtünen koyu renkli sike bakmaya devam etti. Kara yumruk gibi başı pembe am duvarlarını geri itti. Adam geri çekilip bunu tekrar yaptı. Sıcak siki ile onunla oynarmış gibi sırıtıyordu. Amının girişinden kat kat iri duran sike bakan Zeynep'e adam alay eder gibi seslendi. Alamayacaksın galiba ev orospusu. Kendinin bile beklemediği bir tepki ile sessizce mırıldandı sok hadi orospu çocuğu sok. Penisin giren kısmı amcık dudaklarını iyice açtı boynu geriye düştü kadının ve kısık, gırtlaktan bir inilti çıkardı.
İlerlemeye devam eden kara canavar am dudaklarını içe doğru itti, iç duvarlarını parçalar gibi geçip içine yerleşti. Alnından ve karnından boncuk boncuk terler akmaya başladı. Tekrar içine girene baktı. Sik amının dibini onu tamamen doldurarak bulmuştu. Dışardan kalan kısmı o korkunç kalınlıktaki kökü girişini iyice germişti. Siyahlığı beyaz güneş görmeyen yerlerinin tam zıddı idi. Adam aletini çıkarmaya başladığında, amındaki boşluğu sevmediğini düşündü ve adama doğru kendini kaydırdı. O sikten ayrılmak istemiyordu. Orospuya bak abi sik diye kıvranıyor. Adam zenci gibi sikini onun artık teslim olmuş amcığına hızlanarak sokarken topların kıçına çarptığını hissedebiliyordu. Adamın sikme hızına uyum sağlayan kadar çığlıkları mutfakta çınladı. Bir süredir sadece göğüslerini okşayan ve bunları da sikeceğim diyen kardeşin sikini tutmak için uzandı, yüzüne doğru çekti, kocaman başını yavaşça yaladı, adamın ohh orospu diye inlemesinden memnun kalarak dilini ucunda gezdirdi. Başını alabilmek için ağzını sonuna kadar açması gerekti.
Ağrıyan ağzından siki çıkardı ve ilk gördüğü andan beri aklında olan iki tenis topu büyüklüğündeki taşakları okşadı. Birazdan onların içindekiler amcığımı dolduracak düşüncesi içini titretti. Sik yakından ve en sertleşmiş hali ile bir canavara ait gibi duruyordu. Bacaklarının katlanması ve içindeki sikin çılgınca hızlanması ile tekrar orgazma ulaştı. Gözünden yaş göğüslerinden ter akıyordu ve karnı sancılanarak titriyordu. Amından akan sular utanç verici derecede fazlaydı ama utanmak yerine zorla açtığı gözleri ile kasıklarına baktı ve amının açgözlülükle siki dibine kadar yuttuğunu gördü, amcığı ıslaktı, çok ıslaktı ve amının suyu içine giren siyah kalın pistonu yağlıyordu. Yaşadığı bir orgazmın ötesi idi, kaybolmuştu aklı. Boğazının ağrıma sebebi çığlıkları idi. Aletini onun amına pompalayan genç adam da terliyordu, neredeyse iki katı yaşındaki bu güzel kadının mavi gözlerine ve sallanan sert büyük göğüslerine bakarak amını daha hızlı sikmeye çalışıyordu. O hızlandıkça kadından çıkan çığlıklar artıyor, çığlıklar arttıkça o hızlanıyordu. Kadın siktikçe güzelleşiyordu sanki. Siki kalındı, kadınlar ilk aldıklarında zorlanırdı, bunu biliyordu ama uzun süredir de bu kadar dar ve sulu bir amcık sikmemişti. Patlaması yakındı. Sikini kadının amına yerleştirip durdu. Nerene istersin kaltak? Zeynep cevap vermedi sadece bacaklarını sikicisinin beline doladı üzerine eğilen adamla dudakları ilk kez şehvetle buluştu. Adam homurdanarak aletini elinden geldiğince içeri itti. Orgazmının devam ettirdi bu darbe. Zeynep okşadığı diğer siki bir anlığına bırakarak adamın omuzlarına uzandı, onu kendine iyice yapıştırdı. Amından dokunulmamış yerleri keşfeden dev yumruğun ve sikin seğirdiğini sıcak yapışkan sıvıyı içine çektiğini hissettiğinde dili adamın ağzındaydı. Amına bu kadar uzun süre bu kadar yakıcı döl akmamıştı hiç. Korunmak aklının ucundan bile geçmiyordu o an.
Perişan halde bacakları masadan sarktı, gözleri yine kapandı, sikin amını terk ettiğini hissetti, nefeslenmek istiyordu ama amı boş kaldığı için üzgündü . Yeniden doldurulması gereken bir boşluk hissederek diğer gence baktı. Hiç konuşmadan sarkan bacaklarını masanın kenarına katlayan genç belini sikine doğru çekti. Bu masada yemek yenmez artık diye güldü adam, karının am suyu ve döllerin kaplı abi. Sert yumruk büyüklüğündeki sikin ucu çok hızlı bir şekilde amının girişine konumlandı, amına doğru bastırdı. İçeri girerken az evvel kalın başka bir sik girmesine rağmen bir miktar dirençle karşılaştı. Zeynep şaşkınlıkla gerildi. Abisinden daha kalın bir yarak mı? Sikin başı amına girince de kafası geri düştü Aman Tanrım yavaşş diye bağırdı ve yüksek sesle bir homurtu çıkardı. Canı yanıyor ama ne kadar genişleyebilirim diye de merak ediyordu. Gözleri kapandı. Amının yaşadıkları gözünde canlandı, dev baş amını yararak ilerlemiş onun açtığı yerlere kalın gövde yerleşmişti. Amında yeni yeni kapılar yeni zevk noktaları açılmıştı. Sikicisi yarıya kadar dışarı kaydı ve hızla tekrar içeri itti kütük gibi kalın siki. Artık vücudunu tamamen ter ile kaplanmıştı ve güçsüz bacakları adam omzunda tutuyordu. Bu daha iyi bir sikici. Sikinin dev başını am duvarlarında gezdire gezdire sikiyor ve bağır orospu bağır diye söyleniyordu. Arada omzundaki bacaklarını öpüyor küçük küçük ısırıyordu. Isırılmayacak gibi değildi, tüysüz, güneşte yanmış pürüzsüz bacakları. Bağırıyor ve durmaksızın terliyordu. Bağırmasına aldırış etmeyen diğer sik dudaklarına çarptı. Kocaman bir et parçası olarak yanaklarını tokatladı. Sikin başını hızlıca dilledi, kendi suyuyla onun sperminin karışımını tattı.
Genç spermlerin baş döndürücü tadı. Kocası veya yazlıkta geçen sene verdiği yaşlı adamınki gibi değil. Yarak manyağı bu karı. Baksana şuna tam bir sikilmelik kaltak. Hiç bu kadar güzel bir karı siktin mi abi. Göğüsleri tokatlanırken amındaki devin hızı arttı. Yavaş sik lan kaçmıyor karı bak amından sular fışkırıyor tekrar. Göğüs uçları ezilirken Zeynep tekrar doruğa çıktı. Nefes almak haykırmak istiyordu ama ağzına giren sik izin vermiyordu. Amını siken göbeğini okşarken ağzındaki sikin sahibi göğüslerine hoyratça saldırmıştı. Tutamıyorum lan karıyı nasıl çırpınıyor orospu. Karnındaki tüm kaslar acıyarak bacakları gerilerek orgazma teslim oldu. Adam kalın sikini kasan titreyen amcığa rağmen sikişini durdurmadı. Bir haftadır sikişim yok karı sikimi koparacak zor dayanıyorum diye söylendi. Hareketsiz kalmış kadının hala kasılan amına patlamak üzere olduğunu anladığında abisinin yaptığını yaptı. Nerene istersin ev orospusu amına mı ağzına mı? Aklında o güzel dudaklara ve küçük burna doğru patlamak vardı. Kadının sarı saçlarını çekerek domaltarak sikmek ise ilk gördüğü andaki fantezisi idi. Bunları düşünmek boşalmasını hızlandırdı. Kadın ise sadece inleyebiliyordu elleri ile karnının üzerini işaret etti. Küçük kardeş sikini çıkardı. Görüntüsü am suları ile parlayan siyah bir boru gibi idi. Damarları korkunç derecede şişmişti. Sıcak beyaz dölleri fışkırarak göbeğine oradan göğüslerine kadar geldi. Bir iki üç dört fışkırma ile tenis büyüklüğünde taşakların ne ile dolu olduğunu kadına gösterdi. Sikinin ucundaki yarıktan son bir iki damlayı da hassaslaşmış am dudaklarına sürterek bıraktı. Kocam bir ayda bu kadar döl çıkaramazdı herhalde dedi içinden.
Gözleri kararak çevresindeki seslere aldırış etmeden masa üzerinde yığılı kaldı. Kendine gelen Zeynep terli ve spermlerle kaplıydı, amının girişi soğumaya biraz da sızlamaya başlamıştı. Terli cildinde spermler soğurken sikicileri onu bırakmış makineyi kurmuşlardı. Masadan kalkmaya çalışırken başı döndü, amı sanki hala aralıktı ve uzun süre kapanmayacak gibi sızlıyordu. Amından ve göbeğinden sızanları yere yayılmış çamaşırlar ile sildi. Koca sikleri tam inmemiş ve sallanan adamların yanından konuşmadan geçti ve bir bornoz almak için yukarı çıktı. Banyo aynasında kendine baktı. Göğüs uçları sert sert sıkılmaktan dolayı ağrıyordu ve renkleri morarmış gibi koyulaşmıştı ama vücudunda başka bir kızarıklık görmedi. Sarı saçlarına kadar sıçrayan bir dölü eli ile aldı. Makinenin çalışma sesini duyunca bornoza sarılıp aşağıya indi.
Geldiğini gören kardeş kadını hızlı çekip onu dudaklarından sert bir şekilde öptü. Zeynep amını dağıtan o koca siki bir kere hissetmek isteyerek kasıklarını sürttü. Diğeri kapının arkasından bir sonraki randevunun 5 dakika sonra olduğunu bağırdı, gecikirsek atarlar işten. Hareket etmeleri gerekti, göğüslerini hızla sıktı ve ismin ne diye sordu. Zeynep dedi fısıldayarak. Abim ve ben yarın da sana teslimat yapmaya geleceğiz Zeynep, ister misin? Akşam gelin son teslimat bana olsun diye kıkırdadı. Çevresine bakınan adam kulağının kenarından öperek o zaman tost olmaya hazırlan ve bol bol bira al, canını çok yakacağız diyerek arabaya koşturdu.
Dolaptan bir bardak daha alıp şarap doldurdu, kahrolası çamaşırlar bir gün daha bekleyebilirdi. Yarın döllerle kaplanacak yatak çarşafları ile beraber yıkanırdı. Masa üzerinde acele ile başlayan bir sikişte bile perişan etmişlerdi. Yarın gece kalpten götürür bunlar beni düşüncesi aklına gelince şarabı bıraktı ve buzdolabındaki vitaminlere uzandı.
--- bu hikaye bir kadın okuyucu tarafından gönderilmiştir.---
yeni hikayeleri gecikmeden takip etmek ve daha rahat okumak için adresiniz.
221 notes
·
View notes
Text
sana kolay şeyler atlattım demeyeceğim. acımı küçümseyip seni yüceltmeyeceğim. ben bundan vazgeçtim. bir şeyler oldu ve ben, benliğimi kaybettim. kendimi bir rakı bardağını masaya vurup içtiğim anda bıraktım. kendimi bu gece sildim. ben bir şeyler yaşadım ve geçmedi. izleri bileklerimde, izleri yaralı ruhumda. izleri her yanımda. jileti attığım köşeden kan revan hâlde aldığım zamanlardan bahsediyorum sana. kimseye anlatmadığım. bak, anlatamadığım demiyorum anlatmadığım diyorum. kimsenin acımasına ihtiyaç duymadım bana. susturdum herkesi. acıma içtim bu gece. rakı şişesi devrildi, benim ruhum sallandı. sana söylemedim. çok yara aldı bu bedenim. sana anlatmadım. yaralı hâlimle kucak açtım, ruhuna. ama bir bilsen ne kadar canım yandı seni severken. sus ve konuşma. bu gece ben anlatacağım. bana değil, gözlerimin içine bak. bir sigara yak ve ağla. ne hâle getirdiler beni bilmiyorsun. hep sustum ama bir yere kadar. dilimin dönmediği acılar bu yazıya dökülüyor ve ben, kendime mâni olmuyorum. gözlerime baksan anlarsın yorgunluğumu. ağlarım yanında için yanar, konuşurum küllerin savrulur. benim dilim dönmez bu acıya, lügâtimde sözcük yok bu acıyı yazmaya. sus ve git demiyorum artık. kal ve cehennemimi gör. sokaklardan değil ev denen yerden korktuğumu anla. benimle yürüme artık. benim yolum uçuruma çıkacak. bilmiyor muyum sanıyorsun, aptal. ben döndüm o uçurumdan, bin kere. döndüm ölümden. bir yaz günü, tek başıma, hastane odasında. aynaya bakmadım aylarca. saçlarımı uzadığı an kestirdim. bak, kimse bilmez bunları. söylemem de gözlerimden de anlamazsın bunları. gel içelim bir gece rakıyı, neler anlatacağım sana dinle. sonra kalk masadan git. biliyorum ben bu sahnenin sonunu. hep yalnız başıma rakımı içer kalkarım. herkes küfürler edip ağlar, ben gülerim. sustuğuma bakma, yıllarca. içimde neler birikti bilmiyorsun. anlıyorum, deme bana. bir siki anlamıyorsun sen. buzdağının görünen kısmının yarısını bile görmedin. anlamazsın da. bilmiyor muyum sanki ben, bu gecenin sonunu. bir lavabo köşesinde çıkacak midemdekiler. ben her şey ile birlikte kendimi de kusacağım. kendimi de göndereceğim. ruhumun benden kaçmayı denediği bir gece bu. bir rakı masası. acısına içer herkes, ben yıldızlara. beni koruyamayan yıldızlara. inancımı sildim, bedenimden. konuştum saatlerce. ağladı, ben güldüm. sonra sustu bedenler, gözler konuştu. bu işler böyle. şimdi, siktir git. bu acının beni öldürmesine çok az kaldı.
63 notes
·
View notes
Text
ALDANANLAR (İMÂM-IGAZALİ)
KENDİNİ BEĞENEN ÂLİMLER:
Başka bir kısım älimler ise, bu huyları bilirler; ve yine bilirler ki, bu huylar din açısından kötü olarak değerlendirilir. Ancak, kendilerini beğendikleri için, bu sıfatlardan uzak olduklarını ve Allah'ın onları bu huylarla imtihan etmeyecek kadar yüce bir derecede bulunduklarını düşünürler.
Yani onların zannına göre Allah, kendilerinin ilimde ulaştıkları mertebedekileri değil de, bununla ancak sıradan insanları imtihan eder.
Kendileri ise Allah katında, Allah'ın bu durumla karşı karşıya getirmeyeceği bir mevkidedirler.
Bu gruptaki bilginleri kibir, baş olma hırsı, üstünlük ve değerlilik tutkusu mağlup etmiştir.
Aldanmaları ise bunun kibir değil de, sadece dinin izzeti, ilmin şerefini ortaya koymak ve Allah'ın dinine yardım olduğunu zannetmeleridir.
Oysa onlar, sahābīlerin tevazuunu, yumuşak başlılığını ve bu tür şeylere meyletmemelerini gözden kaçırıyorlar.
Meselâ, Hz. Ömer'i (r.a.) bazıları, Şam'a geldiğinde, son derecede sade olan durumu sebebiyle hoş karşılamamışlardı.
Fakat o şöyle dedi:
"Biz, Allah'ın İslâm ile yücelttiği bir toplumuz ve kesinlikle başka bir şeyde izzet aramıyoruz."
(Hakim, Müstedrek, 1/130; Münávi, Feyzu'l-Kadir, 2/290.)
Sonra, bu mağrur, dinin üstünlüğünü gösterişli elbiselerle talep ederken ilmin izzetini ve dinin şerefini arzuladığını savunuyor.
Diğer taraftan, çağdaşlarından veya kendi görüşüne karşı çıkanlardan birisine dil uzatınca, bunun kendi hasedinden kaynaklandığını düşünmüyor da,
Bu, sadece hak için öfkelenmek ve batıl ehline, düşmanlığı ve haksızlığı hususunda bir cevaptır.' diyebiliyor.
Bu kişi aldanıyor.
Çünkü şayet o, çağdaşı alimlerden birine dil uzatılacak olsa, değil kızmak, belki de bundan dolayı sevinir.
Insanların huzurunda böyle bir şeye öfkelendiğini ortaya koysa da, belki de kalbi bundan son derecede hoşnut olur.
Dahası, bilginlik taslayarak der ki: 'Benim böyle yapmaktaki amacım, sadece insanlara faydalı olmaktır.
O, bu sözüyle gösteriş yapmaktadır.
Çünkü, eğer onun amacı, insanların iyiliği olsaydı, kendi seviyesinde veya kendisinden üst yahut alt seviyedeki başkaları tarafından insanların fayda görmelerine sevinmesi gerekirdi.
Bazen yöneticilerin yanına gidip onları överek gözlerine girmeye çalışır.
Bu konuda soru sorulunca, 'Benim amacım ancak, müslümanlara faydalı olmak ve onlara gelebilecek zararları defetmektir.
Halbuki o, aldanmaktadır.
Şayet gayesi bu olsaydı, bunu başkaları yapınca da memnun olması gerekirdi.
Fakat kendisi gibi birisini devlet yetkilisinin yanında bir kişi hakkında şefaatçilik yaparken görseydi bundan hoşlanmazdı.
Bazen de onların mallarından alır.
Aklına bunun haram olduğu gelecek olursa, şeytan ona der ki:
'Bu, sahipsiz bir maldır ve, müslümanların faydalanmaları, içindir.
Sen de onların önderi
ve bilginisin.
Din senin sayende, ayakta durmaktadır!"
Burada üç aldanma noktası söz konusudur:
BİRİNCİSİ,
bunun, sahibi olmayan bir mal olması;
İKİNCİSİ,
müslümanların maslahatları için olduğu;
ÜÇÜNCÜSÜ
ise kendisinin önder olduğu. Peygamberler, sahåbiler ve bu ümmetin faziletli âlimleri gibi, dünyadan yüz çevirenlerden başkası hiç önder olabilir mi?
Hz. İsa (a.s.)'ın dediği gibi:
"Kötü alim, derenin önüne düşmüş kaya gibidir:
Suyu ne kendisi içer ne de bırakır ki o su gitsin de bir ekine faydalı olsun."
İlimle uğraşanların aldanma çeşitleri çoktur.
Bu insanların bozdukları, düzelttiklerinden daha fazladır.
#ALDANANLAR
#KENDİNİ #BEĞENEN #ÂLİMLER
(#El-#Keşf #vet-#Tebyîn #fi #Ğurûri'l-#Halki #Ecma'în)
#İMAMI #GAZALİ
3 notes
·
View notes
Text
Benim insanlara karşı olan tavrıma "ne kadar canisin" diyorlar. 13 yaşındaki bir çocuğa şantajla tecavüz eden, kurallara uyduğu için öğretmeni öldüren, yolda sadece uzanan, kendi hayatlarını yaşayan hayvanlara türlü türlü işkenceler eden, hiç tanımadığı bir adamı durduk yere öldüren, nehirden su içer gibi kul hakkı yiyen, toplumu ve insanları sadece sömüren ve ezen bu zihniyetlere sözde "vicdanla" yaklaşan, onlara da can diyen, merhamet eden, göz yumanlar da dahil olmak üzere bu zihniyetteki herkes tüm kötülükleri hak eder ama vicdanın zerresini dahi hak etmez. Vicdanı olan adam da bu kansızlara merhamet etmez!
6 notes
·
View notes
Text
Çok sigara içiyorsundur hani
..
Ve ihtiyacın olduğu bir gece bakıyorsun paketin bitmiş ; her yer kapalı ..
..
Birden mutfakta bir dal sigara bulduğunda nasıl seviniyorsun ve o dal o kadar önemli o kadar değerli oluyor ki ; yakarken kırmamak için parmaklarının en derininde tutuyorsun..
..
Her çektiğin nefes sigara paketinin bol olduğu günlerde ki gibi değil bambaşka tat oluyor ciğerlerinde ..
..
İşte ben seni o bir dal sigara kadar seviyorum .
..
Hani yoğun bakımda çok sevdiğin bir hastan vardır ..Ölüm kalım savaşı veren
..
Kapısında beklerken ; içeriden çıkan doktorun önce yüzüne bakar sonra dudağından çıkacak cümleye için titrer
..
Duymak istediğini söylesin istersin ..
..
Doktor : tehlikeyi atlattı dediğinde ki sevincin göz yaşlarına karışır
..
İşte ben seni gözyaşlarıma katarak seviyorum
..
Hani çok susadığında insan , dili damağına yapışır dudakları kavrulur ..
Tam böyleyken önüne çeşme çıkar ..
..
Koşar ve buz gibi o suyu avuçlarında kana kana içer ..Dünyada içtiği en güzel su olur .. Yüzüne serper doyamaz o suya
..
İşte ben seni o su gibi seviyorum
..
Hani başı ağrır insanın ..Ne yapsa dindiremez .. İlaca sarılır uykuya sarılır karanlığa sarılır sessizliğe sarılır
..
İşte ben seni başın ağrısa : acısı bana gelsin diyecek kadar seviyorum
..
Hani anneler bebeğini uyutur ; dışarıdan gelen tüm sesler kesilsin bebeği huzurlu uyusun ister ya
..
İşte ben sen uyurken dünyadaki tüm sesleri kesmek istercesine kanatlarımı gererek seviyorum
..
Rüzgar esse sana değmesin diye siper olurcasına
..
Kar yağsa boynuna atkı başına şapka ayağına bot olurcasına
..
Yazın güneşinde buz gibi havayı ciğerlerime doldurup serinletmek için yüzüne üflercesine
..
Bir ömrüm var o da senin olsun dercesine
💙💛
2 notes
·
View notes
Text
Bir çocuğum olsa ona bırakacağım hayat sırlarından biri de şu sözler olurdu herhalde.
" İyilerle kötülerin savaşı edebiyatın ve sinemanın içi boş klişesi, yaşadığın gerçek dünyada genellikle şeytanlarla iblisler savaşacak. Hayatının önemli bir sorusu kötülerle kötülerin savaşında senin ne yapacağın olacak. Ne yapacaksın? Kötülerden daha az kötü olanın safında mı katılacaksın savaşa? Milyarlarca insan gibi hareketsizce savaşı seyir mi edeceksin? Seyredersen kim kazanırsa kazansın sen yine kötülerin egemenliğinde kalacaksın. O zaman ne yapmalısın? "
---
Bu soruyla hayatının baharında çocuğu deli etmek bir tarafa...
Yakın tarihe bakınca da iyilerle kötülerin savaşı diye bir savaş görmüyorum.
85 yıl önce Hitler yahudileri katlediyordu. Hitler kötüydü de, Yahudileri "iyi oldukları" için katletmiyordu ki. Öyle hiçte ideal iyi insanlar olmadıkları 85 yıl sonra Filistin'de tescillenmiyor mu her gün?
Avrupa'nın bütün haydutları, İspanyollar, portekizliler, İngilizler... bunların içinde kanun kaçakları, en işsiz güçsüz baş belası takımı Amerika kıtasına gidip orda kızılderilileri en vahşi biçimlerde katlettiler. Bu katiller kötüydü eyvellah ama kızılderililer mi iyiydi?
Benim çizgi romanlarda bile geçer. Kızılderililerin işkence direkleri meşhurdur. Direğe bağlanmaktansa hızlı bir ölümü her esir tercih eder. Kafa dersi toplarlar. İnsanları toprağa gömüp kırmızı karıncalara yem ederler vs vs...
İyiler ve kötüler savaşmıyor.
Savaşlarda anlık olarak zalimler ve mazlumlar var ama bu sıfatlarda o an için geçerli. Sadece o zamanın zalim yada mazlumları. Herhangi bir anda zalimler mazlum mazlumlar zalim olabilir.
Savaşların ve zalimce saldırganlığın sebebi insanın hayvani yanı.
Hayvan gözlemlerim de destekliyor bu teorimi.
Bizim, insanlarca barışın sembolü sayılan güvercinlerimiz var. Elli atmış kuş var. Bunların çoğu bu evde yumurtadan çıktı. Çıktıkları andan beri yuva aramak yem aramak su aramak derdinde olmadılar. Biraderim yemlerini filan yenmeyip çöpe gidecek kadar da çok verir. Kısaca hiç bir eksikleri, hiç bir yoksunlukları yok.
Yem yerlerken onları gözlemlerim. Elli kuşun içinde bir tanesi kendi karnını bile doyurmadan gider kendi halinde yem yiyen diğer kuşlara saldırır. "Siz yemeyin ulan bu yemin hepsi benim olacak" der.
Aç kalsalar filan... bu yem bir gün lazım olur diye açgözlülük etmelerini anlayacağım ama öyle bir şey de yok ki. Aynı yemler her gün önlerinde dolu dolu duruyor.
Sonra o yemi üreten kendileri değil. Uçup uzakta bir yerde bulsa da "hepsi benim" dese eh yine mantıklı ama öyle bir durum da yok.
Başka bir kuş gider suyunu içer sonra orda nöbete başlar kimse içmesin diye gelene saldırır.
Bir diğer kuş yesinler diye ayrıca verdiğimiz kumun başına geçer o da orayı sahiplenir.
Kısaca mantıksız- sebepsiz bir açgözlülükle birbirleriyle kavga ederler, savaşırlar. Hem de aslında kendilerinin olmayan şeyler için savaşırlar.
Yemleri çok kuş yediği için bitmez ama birader alıp getirip önlerine koymasa biter. Asıl böyle biter.
Bunu bilmiyorlar.
Hayvan, içgüdüsüne uyuyor. İçgüdüsü ona diyor ki "baskın tür sen ol, diğerleriyle savaş. Senin karnını doyurmandan bile daha önemlisi onların açlıktan susuzluktan ölmesi. Bunu sağlarsan en güçlü sen olursun, doğada senin yavrularının soyu sürer"
Hayvan bilinçsizce bu çağrıya uyuyor.
İnsan ne yapıyor?
Aynı çağrıya insan da uyuyor. Aynı bilinçsizlikle, aynı düşüncesizlikle, aynı açgözlülükle....
Sonuç: Yaşadığımız vahşi dünya.
Bizim dervişler ve bazı doğu dinleri bu durumu keşfetmiş. "mal da yalan mülkte yalan var biraz da sen oyalan" demişler. Ama bu söz hayvani içgüdüleriyle yaşayanların bilincine seslenmiyor ki! O hayvani coşkusunu yaşıyor. O insan bilincine ulaşmasına milyon yıl var daha.
0 notes
Text
Hellooo ben yine ve yine kahvemle geldim en son size ders çalıştım dedim günden sonra ders çalışmadım Annem saolsun kışlık hazırlıklarına yardım ettirdi daha bugün bisi yapmadık bugünde canım ders yapmak istemedi sjsjsjs sadece spor yaptım yemek yaptım evdekilere değil ( kendime ) sarki dinledim anneannemin bahçesinde meyve topladım üzüm karadut elma günüm böyle geçti şuan bir yandan kahvemi içerken bir yandan da tolgshow izliyorum bugün kendimle zaman geçirmek istedim uzun zamandır kendim hariç herkesin peşinde kostum birazda kendimle takılmak istedim ve kendimle daha da mutluymuşum onu öğrendim sanırım artık kendimle ilgilencem bir kaç gündür ders çalışmadım için gece ders çalışcam dua edin uykum gelmesin genelde insanlar uykulari kaçsın diye kahve içer ben kahve içince uykumu getiriyor bünyem artık kahveye işlemiyor su olarak algılıyor sjsjjsjsj şuan herkesin uyumasını bekliyorum sessizlikte çalışcam şimdilik benden bu kadar buraya da düzenli olarak girmeye çalışcam sizleri seviyorum canişkolarımm kim olursa olsun ne olursa olsun kendinizi üzmeyin umursamayın biliyorum kolay değil ama mutlu olmak zorundasınız dünyaya 1 kere geliyoruz ayağınıza takılan taşları fırlatıp atmazsanız hep kötü olursunuz iyi ve mutlu olmak istiyorsanız o taşları atların ben kaçtım canikolarimm kendinize iyi bakın dediklerimi unutmayın yapınnn!!!!!! İyi gecelerrrr💙💙 Ay size şarkı bırakayım
0 notes
Text
Başkan Rasim Arı: “Şehrin menfaatleri birinci önceliğim”
https://pazaryerigundem.com/haber/176795/baskan-rasim-ari-sehrin-menfaatleri-birinci-onceligim/
Başkan Rasim Arı: “Şehrin menfaatleri birinci önceliğim”
Mobil Başkanlık Ofisi ile başkanlık makamını vatandaşların ayağına götürmeyi sürdüren Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı, çarpıcı açıklamalar yaptı. Kentte yaşayan sığınmacılar için su tarifesi ve nikah işlemi ücretlerine aldıkları zam kararından dolayı hakkında soruşturma başlatıldığını belirten Arı, “Bize yolsuzluk yaptı diye değil de şehrin menfaatleri için attığımız adımdan dolayı eğer bir zarar gelecekse vallahi de gelsin.” dedi.
Mehmet UZEL / NEVŞEHİR (İGFA) – Belediye Başkanı Rasim Arı, vatandaşlarla yüz yüze görüşüp taleplerini en kısa sürede çözüme ulaştırmak amacıyla başlattığı ‘Mobil Başkanlık Ofisi’ uygulaması ile birlikte makamını her hafta sokağa taşıyor. Başkan Arı bugünde Ziraat Bankası önüne yerleştirilen Mobil Başkanlık Ofisi’nde yüzlerce vatandaşla bir araya gelerek talep ve isteklerini dinledi.
Ünlü Sanatçı Mithat Körler’in de ziyaret ettiği ofiste vatandaşlarla sıcak bir ortamda sohbet eden Arı, “Şu ortam Türkiye’nin hiçbir yerinde yok. Belediye başkanı sokakta başkanlık ofisi kuracak. Var mı ikinci Türkiye’de? Böyle bir belediye başkanınız var. Çünkü ben dün bunu vaat etmiştim. ‘Ben sizden kopmayacağım’ demiştim. Zaten belediyede görüşüyoruz ama belediyeye gelemeyen hemşehrilerimiz için bu ofisi kurduk. Zaten ben hep sokaktayım. Ama bu Nevşehirlilerin işine gelirken birilerinin işine gelmiyor. Kolay ulaşılabilir, kolay sorun anlatılabilir bir belediye başkanı işlerine gelmiyor. Onlara göre belediye başkanı bir grup insanla oturur, onlarla yer içer, onların dediğini yapar, rant imkanlarını oluşturur. Ya vatandaş? O önemli değil seçime iki ay kala vatandaşa giderler. Dolayısıyla ben herkesin belediye başkanıyım. Bu şehirde kimse benden ayırım görmeyecek. Çünkü beni bu şehirde farklı siyasi partilere gönül verenler belediye başkanı yaptı. Bu tavırda hareket edeceğim. Şehrin menfaatleri birinci önceliğimdir.” diye konuştu.
‘BİR DEĞİL B��N RASİM ARI BU ŞEHRE FEDA OLSUN’
Başkan Arı, Mobil Başkanlık Ofisi’nde sohbetleri sırasında çarpıcı açıklamalarda da bulundu. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen meclis toplantısında sığınmacılar ile ilgili aldığı bazı kararlardan dolayı hakkında soruşturma açıldığını anlatan Arı şöyle konuştu:
“Ben her zaman şunu söylüyorum. Eğer bu şehrin menfaatleri için dün bedel ödediğim gibi bundan sonra da bir bedel ödemek gerekirse bin Rasim Arı bu şehre feda olsun. Bir daha bedel öderim. Ama benim buradaki tek şeyim şu. Nevşehirli bu işin bilincinde olsun. Nevşehir’in menfaatine attığımız adımlarda eğer şu veya bu sebeple, şu gerekçeyle veya bu gerekçeyle birileri bunu bizim aleyhimize kullanacak olur da şehirde, millet de farklı gerekçelerle, siyasi gerekçelerle bunun arkasında durmazsa o zaman ben millete hakkımı helal etmem. Çünkü biz babamızın hayrına, kendi menfaatimize değil şehrin menfaatine, şehrin hakkını ve hukukunu korumaya yönelik adımlar atıyoruz. Şehrimizdeki göçmenler, sosyal sıkıntılara, sosyolojik yapıyı bozacak bir ortam oluşturmasın diye biz bu tedbirleri aldık. Bunun tedbirini almak bir belediye başkanının en önemli görevlerinden bir tanesidir. Eğer bu tedbiri aldık diye birileri de bize düşmanlık edecekse o düşmanlıkta bizim başımız gözüm üstüne. Bazı arkadaşların söylediği gibi ‘sen Ensar değil misin?’ Ya ben Ensar’ım ama artık misafirlik de belli bir yere kadar. Eğer evinize aldığınız misafir sizin huzurunuzu bozuyor ise ne yapacaksınız? Nevşehir’de hepimizin evi. Eğer benim sosyolojik yapımı ve toplumun huzurunu bozacak düzeye ulaşmışsa bununla ilgili tedbir almak da o evin geçici emanetçisi olarak bize düşer, bana düşer. Ben bunun tedbirini aldım. Herkes bunu böyle bilsin. Bununla ilgili bugün soruşturma açtıklarına dair evraklar geldi. Veremeyeceğimiz bir hesap yok. Arkadaşlar bize yolsuzluk yaptı diye değil de şehrin menfaatleri için attığımız adımdan dolayı eğer bir zarar gelecekse vallahi de gelsin.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Kadın Neden Samanlıkta Doğurur?
✍🏻 Ali Kurt, 19 Şubat 2019
https://www.gundemarsivi.com/kadin-neden-samanlikta-dogurur/
Kim neden yaptırıyorsa; artık nedenini bilemiyoruz, ama mevcut iktidar ülkeyi koca bir “Kasaba” haline getirdi. Sorsan seksen milyonuz, ama hepimiz de, ne şehirliyiz ne de köylü… Bu nedenle hepimiz geçmişimize yabancı olduk.
İster İstanbul gibi büyük bir şehirde doğmuş olun, ister Artvin gibi küçük bir şehirde. Sonuçta, hepimiz köylü geçmişi olan köy çocuklarıyız. Biraz büyüyüp de serpilince kapağı şehre atmak bizleri şehirli yapmıyor.
Fakat, ülkemiz insanları şu an “Kasaba Kültürü” modunda. Bu çok berbat bir durum! Geçmişini kötülüyor, ona sahip çıkmıyor, ama gösterdiği o medeniyet seviyesi de sahtekârlıklarla dolu.
Neyse…
Asıl konuya geleyim: Bize, hepinize, hepimize aslımızı anlatayım.
Birinci değilse ikinci, ikinci değilse en fazla üçüncü kuşak anneniz sizi samanlıkta doğurmuştur. Geçmişinde samanlıkta veya tarlada doğmamış bir insan bulmak imkânsızdır. Bunları, eğer geçmişinizle sahte bağınız koptuysa bile hayal dünyanız kopmasın diye anlatıyorum.
“Sofradaki yeri öküzden sonra gelen” kadınlarımız Anadolu’da evin her işini yapmak zorundaydı. Erkeğinin kışları, kahve köşelerinde sigara ve çay ile midesine s.çılırken, kadın evde ona hem yemek hazırlar, hem evin temizliğini yapar hem de her an ahırlığa gider, hayvanlara bakardı. Bunun dışında bir k��y yaşantısı çok istisnadır.
Ayrıca, benim gözlemim doğumlar genelde kış aylarında olurdu; hem hayvanlarda hem de insanlarda…
Neden?
Çünkü, yazın tarla takım işleri rayına girer de, hafif de kendine gelirse bir evin erkeği, o an iktidar erkekliğini fark eder. İşte o zaman, onca telaşede kendini erkek gibi gören bu azmanlar, eşini bulundukları yer ister tarla, ister ahır olsun, fark etmez, hamile bırakır.
Gün sayılır. Bazıları erken ama genelde tam zamanında, 9 ay sonra kadın doğum yapar. Sezaryen, ameliyat vs… O zamanlar daha icat edilmemişti.
Sırtında bunca iş yükü ve karnında bebek yükü taşıyan kadın, aynı zamanda ahırlıktaki hayvanlara da bakmak zorundaydı! Günde 3 defa ahırlığa inip, hayvanları yemlemek, onların altını temizlemek ve etrafı kontrol etmek mecburi görevdi…. Buna ek olarak, genelde inekler de aynı zamanlarda hamile olduğu için, kadın, hamile hayvanlar için de ek olarak ahırlığa inmek ve hamilelerin doğum durumunu kontrol etmek zorundaydı. Bu durumun tecrübesiyle, hamile olup da doğumu yaklaşan kadınlar genelde yanlarında fazladan bez taşırlar.
Ahırlık sıcak olur, samanlık serin. Ahırlık azıcık kirli olur, samanlık temiz.
Ahırlıkta inekler doğum yapan kadını tekmeleyebilir ama samanlıktaki otların içinde kimse tekme atamaz. Ayrıca, otlar da çok yumuşaktır, yere düşen çocuğu tutar. Bütün bunları düşünen akıllı kadın, hayatı genelde ahırlıkta geçtiği için, tam doğuma ramak kala samanlığa geçiverir. Otlara yavruyu bırakır. Biraz terler, canı yanar, kan, su akar…
Olsun, yanındaki bezle terini siler, çocuğu aynı veya yedek beze sarar, yukarı iki insan olarak çıkarlar. Hamilelik zamanında hazır olarak tuttuğu beşiğe çocuğu yatırır. Sobaya ağzına kadar odun atar. Kendisine sıcak şerbet hazırlar, içer, çocuğunu emzirir, sıcak odada derin bir uykuya dalar.
Erkek(!) eve geldiğinde “Takdiri ilahi” bir çocuğunun olduğunu, kendisinin de ne kadar önemli bir erkek olduğunu fark eder.
Bu çocuk büyüdüğünde annesine ne zaman, hangi gün, hangi ay doğduğunu sorar.
Kadın: “Cemrede doğdun, çok kar vardı, çok!” der.
1 note
·
View note
Text
İlk Ateş ! #20
Kahve sevmez, tavuk sevmez, beklemeyi sevmez, susmayı sevmez, çok renkli giyinmez, yürümeyi sevmez, acıkmayı sevmez, acıktığında yemeğin gelmesini beklemeyi sevmez, sorgulanmayı sevmez, itirazı sevmez, evi sevmez…
Çayı açık içer, çok içer, fastfood sever, mantı sever, balık sever, et sever, tatlı sever, abur cubur sever, pantolon sever, kahvaltıyı yavaş yapmayı sever, gezmeyi sever, uzun yolda araba sürmeyi sever, sorgulamayı sever, itaati sever, keyfi sever, izlemeyi sever, kafeleri sever…
Ve daha neler neler…
Onun sevdiği ve sevmedikleri ile bir dünya kurmuştum.
Ve piyangomuz…
Eğlenmeyi sever, susmayı sevmez, kahveyi sever yemek ayırt etmez, arkadaşlarını sever keyfine gelince yanımızdan ayrılmaz, kafeleri sever, muhabbeti sever, gülmeyi sever, el şakasını sever…
Ve onun da sevdikleriyle kurulu bir dünyaydı bu.
Artık bu muhteşem ikili, hayatımın her yerindeydi.
Keskin onlarca prensibim bu iki insanın yanında esamesi okunmuyor, onlarla hayatım yaşadığım hayattan bağımsız bir hal alıyordu.
Büyülü bir dünyada herşeyin yavaş yavaş mahvolduğunu görmem biraz zaman alsada benden büyük parçalar kopardı.
Farkına varamadığım bir çemberde yıllarca yaşadığımı fark etmek en çok korktuğum duyguydu.
Her akşam oturmalara doyamıyordum.
Her gün aynı şeyleri konuşmak gibi bir durumda yoktu ayrıca.
Yan yana bile olsak yeteri kadar huzur buluyordum.
Kendimi ona teslim etmiş gibiydim. Onsuz neler yaptığımı, nasıl yaşadığımı unutacak kadar daldığım rüya, devam ediyordu.
Piyangomuzu evladım gibi görmeye başlamıştım. Arkadaşlarına kızıyor onun için endişeleniyordum. Zaman zaman baş başa kaldığımızda konuşacağımız mevzulara salça olmasa onun varlığı da benim için çok kıymetliydi.
Bazı günler onun daha iyi bir geleceği olması için kendimce nasihatlar eder, bunun karşılığında bazen kendimi aşağılık bazen kahraman görürdüm.
Ona verdiğim her sevginin karşılığı olarak bana gururlu bakışları, hayata daha güzel bakmaya, kendimi daha güçlü hissetmeme neden oluyordu.
Artık tüm kalbim onunlarlaydı…
Ve o yaz tatili, tüm büyüyü bozmuştu.
Birlikte tatile gitmişlerdi.
Onun öncesinde her sabah sesini duymadan güne başlamadığım insan bir anda sus pus olmuş, telefonlara cevap vermemeye başlamıştı.
Biraz evvelinde benim anlık gelen kıskançlık krizlerim sadece onu çok sevmemden ve onun dünyalara bedel güzelliğini başklarının fark etmesi kokumdandı.
Bu durum beni içten içe bitirmeye başlamıştı.
İlk defa ona bu kadar bağlı olduğumu anlamıştım.
Onu çok sevdiğimi biliyordum ama kıskanmak ne demek bilmiyordum.
Tatil, ihanet sarmalının ilk fitilini ateşlerken, geleceğe dair soru işaretlerini de aramıza nifak olarak sokmasının sebebiydi.
Onu ne kadar çok sevebileceğimi anladıkça, korku içini doldurdu !
En acısı da, haklıydı !
0 notes
Text
DÜNYA SU GÜNÜ (22 MART )
DÜNYA SU GÜNÜ (22 MART )
#sugünü #dünyasugünü #sutasarrufu Her yıl 22 Mart’ta Dünya Su Günü kutlanır. 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edilmiştir. İlk kez 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda önerilmiştir. “Dünya Su Günü”, gerek Birleşmiş Milletler üyelerinin, gerekse diğer dünya ülkelerinin giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çeker. İçilebilir su kaynaklarının…
View On WordPress
#22 mart dünya su günü#dünya su günü#dünya su günü etkinlik#ilginç su#ne kadar su#ne kadar su içer#ne kadar su içmeli#ne kadar su tüketi#puzzle#sağlıklı hayat#su#su hayattır#su ile ilgili bilgiler#su ile ilgili ilginç bilgiler#su israfı#su nedir#su olmazsa#su oyunları#su tasarrufu#su ziyanı#sula#sulamak#sular#susuz#suyla oynama#suyla oynamak#suyla oyun#suyu boşa akıtma#suyu israf etmek#suyu ziyan etmek
0 notes
Text
Kayseri’de yaşanmış gerçek bir hikaye
Bu olay Kayseri’nin Bünyan ilçesi’nde yaşanmış. Olay Alfred Hitchcock’un meşhur korku filmlerini bile çok gerilerde bırakacak kadar tüyler ürpertici.
Gece bindiğiniz otomobilde direksiyonda kimse yoksa ne yapardınız? Kendisi Bünyanli olmayan, politikayla uğraşmış ve halen Kayseri’de yasayan iş adamı, 22 Şubat 2005 tarihinde Bünyan sınırında, Kayseri Malatya kara yolu üzerinde, bir benzin istasyonuna
girer.
Lokantaya oturur ve orada kalabalık toplulukla birlikte bir ufak rakı içer. Yürüyüş mesafesindeki Bünyan’a gitmek için, lokantadan çıkar. Ancak dışarısı hem zifiri karanlıktır hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır. Benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki, Bünyan’a dönüş yolu kenarına varır. Oradan geçen bir arabaya binip, Bünyan’a ulaşma derdindedir. Fırtına daha da şiddetlenir. Adam bir-kaç adım ötesini bile görememektedir. Gelip-geçen bir araba da yoktur.
Nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın iki farını fark eder. Arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner. Kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder. İçeridekilere merhaba demek ister. Ama o da ne? Arabada kimse olmadigi gibi, direksiyonda da kimse yoktur. Birden paniğe kapılır.
Korkuyla, hemen arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri bağlanmış, hareket edemez hale gelmiştir. Araba
keskin bir viraja doğru yaklaşır. Adam dua etmeye baslar. Tüm günahları için tövbe eder. Arabayı durdurması için Allah’a yalvarır. Tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar. Her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, Allah’a yalvarış ve yakarışı artar ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir.
Sonunda kendisini biraz toparlar, ayaklarını kımıldatır. “Ya Allah koru beni…” deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır. Bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir.
Defalarca 1 fatiha 3 ıhlası şerif okuyarak, Bünyan’a yürüyerek ulaşır ve bir kahvehaneye girer. Üstü başı ıslak ve şoka girmiş haldedir. Kendisini tanıyanlar hemen sobanın başına alırlar. Eline bir çay verirler. Bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğa üstü ve korkunç olayı anlatır. Olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin aklı başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur. Yaklaşık yarım saat sonra, aynı kahvehaneye Koyunabdal Köyü’nden iki kişi girer. Bir masaya oturur ve iki bardak çay söylerler. Bu arada,
gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler :
-Ahmet baksana, su sobanın başında oturan gerizekali, bizim araba yolda kalınca, biz arabayı iterken, arabaya binip-inen öküz değil mi?
Aziz Nesin
2 notes
·
View notes
Text
Cafenin Mutfağında Yediğim Yarak! (Pınar 22 Y., İstanbul)
Merhaba 31 Seks Hikayeleri okuyucuları. Bu siteyi uzun zamandır takip ediyorum. Bundan kısa bir süre önce yaşadığım olayı sizinle paylaşmak istedim. Ben 1.70 boyunda, 54 kiloda, esmer güzeli bir bayanım. Eski sevgilimle Beşiktaş'ta herzaman gittiğimiz bir Cafe vardı. O Cafeyi de, sahiplerini de, ikimiz de çok severdik. Hatta yiyişmelerimizin, elleşmelerimizin çoğu o Cafede olurdu. Ben sevgilimden ayrıldıktan sonra Cafeye vakitsizlikten gidemez oldum.
Geçenlerde Beşiktaş'ta işim vardı, evrak almam gerekiyodu, ama 13:30'da alabileceğimi söylediler. Saat daha 11:30 idi. Ne yapabilirm o saate kadar diye düşünürken, o Cafeye gitmeye karar verdim. Hem uzun zamandır da gitmiyordum, özlemiştim. Cafenin sahbibi Serhat, uzun boylu, 30'lu yaşlarda, esmer ve bekar biri. Anladığım kadarıyla iyi niyetli, Cafe de onun ve abisinin. Abisi de çok dürüst biri, namazında niyazında bir adam. Bir de Kemal var, orda çalışıyor, evli ve 3 yaşında bir kızı var. Kumralımsı sarışın, benden 4-5 cm uzun, çok tatlı, güler yüzlü biri. Serhat'la Kemal çok çok yakın arkadaşlar. Aralarında patron çalışan ilişkisi asla yok, zaten gören kimse de öyle demiyor. İkisi de eşit şartlara sahipler, Kemal sadece ortak değil.
Oraya gittiğimde Cafe boştu, Kemal bilgisayar başındaydı. Beni görünce, "Ooo kimler gelmiş!" dedi. "Nasılsın, nasıl gidiyor?" muhabbetinden sonra yanıma oturdu, "Birşeyler içer misin?" dedi. "Çay alırım." dedim. Çayımı getirirken, ona gülerek, "Sen evde karına da böyle hizmet ediyor musun?" dedim. "Yok yaa, evde çay yemek ne gezer?" diye bir cevap verdi. "Eşin sana yemek yapmıyor mu?" dedim. "Yok yapmaz, ben de ona yapmam!" dedi. Belli ki araları açıktı. Biraz dertliydi herhalde. Eşiyle arasının kötü olduğunu, sadece 3 yaşındaki çocukları için devam ettiklerini söyledi. "Zaten karım bana güvenmez, bizim aramızdaki herşey bitti!" dedi. "Kağıt üzerinde evlisiniz yani?" dedim. "Evet!" dedi. Bunları anlatırken bir yandan da bacaklarıma dokunuyordu. "Ya işte böyle Pınar!" deyip dizime hafifçe vuruyordu.
Üzülmüştüm karısıyla kötü olmalarına. Evliliğe çok soğuk bakıyordu, bıkmıştı, mutsuzdu. Biz konuşurken bir yandan da müşteriler gelmeye başlamıştı. İki tane kız sandviç istedi. Sonra Kemal beni mutfağa çağırdı, orda işi uzundu. Bu arada sabah Cafeyi Kemal 10:00'da açıyor, akşam 20:00 gibi çıkıyor, Serhat ise öğlen 14:00 gibi geliyor, gece 23:00'de kapatıyor. O yüzden yalnızdık. Kemal diğer müşterilerin siparişlerini alırken, ben de domatesin kabuklarını soydum, ince ince doğradım. Kemal yanıma geldi, sandviçleri hazırlamaya başladı. Sandviçleri o iki kıza götürdükten sonra yanıma geldi ve bir anda sarıldık. Aslında benim açımdan masum bir sarılmaydı bu. Ama o dudaklarını boynuma koymuştu, nefesini kulağımda hissettiriyordu, hiçte masumca değildi. Bana, "Çok cana yakınsın!" dedi. Ben o hareketinden dolayı şok olmuştum, ondan böyle bir hareket beklemiyordum. Açıkcası onu tahrik edecek birşey de yapmamıştım...
Halen birbirimize sarılır vaziyetteydik. "Ben su içeceğim!" deyip kollarından çıktım ve bardak alıp su doldurdum kendime. O da gelen müşterinin siparişini almaya gitti. Elmalı nargile istemişlerdi, böyle şeylerden hiç hoşlanmam, nasıl yapıldığını da bilmiyordum. Kömür gibi birşeyi ateşin üzerine koydu, alevler çıkyıyordu. Biraz ürkütücü bir manzaraydı, ama o çok alışkındı tabi. Ben tezgaha dayanmıştım, bacaklarım çok hafif ayrıktı. Kemal bacaklarını benim bir bacağımı hapsedecek konuma getirmişti, sikini bacağıma değdiriyordu, bir yandan da konuşuyotduk. İnanın ne konuştuğumuzu bile hatırlamıyorum. Sertleşmiş sikini resmen bacağıma dayıyordu. Ben hiçbir şey olmamış gibi sohbete devam ettim. Sonra bir anda yüzünü yüzüme yakınlaştırdı ve dudaklarıma çok sakin bir öpücük kondurdu. Ama kendini geriye çekmemişti, benim de ona karışılık vermemi bekliyordu. Karşılık vermedim, ama kendimi geri de çekmemiştim.
Yani öpmesine izin vermiştim. Daha da gevşedi, artık rahat hareket ediyordu. Müşterilerden kaçtıkça yanıma gelip, bana sarılıyordu, kokluyordu. Sarılırken bit ara eli kalçama doğru kaydı. Sonra tekrar yukarı doğru çıkarttı. O içeri giderken kendimi biraz suçlu hissediyordum, onunla öpüştüğüm için değil, evli olduğu için. Kendimi yuva yıkan biri olarak düşünmeye başlamıştım. Aslında bu konuda kendimi rahatlatabiliyordum. Hatta inanın bana, evliliğini kurtarmasını bile istiyordum. Ondan hoşlanmıyordum, etkilenmiyordum, kalbim pır pırr da değildi. Hiç bir aşk belirtisi de yoktu. Sadece o anki heyecan hoşuma gidiyordu. Sonra saatin geç olduğunu farkettim, "Ben gidip evrağımı alayım, geç oldu!" dedim. Kemal, "Ben de seninle geleyim!" dedi. Çünkü Serhat gelmişti.
Yolda yürürken bazen koluna girdim, bazen de el ele tutuştuk. O benim belime sarılıyordu, göbeğime dokunuyordu. Ben de elimi boynundan göğsüne doğru uzattım ve göğüs kıllarıyla oynamaya başladım, "Huylanıyor musun?" dedim. "Hayır ama..." dedi ve güldü. Ben de hafifçe vurdum göğsüne. Tahrik oluyordu belli ki. Bilerek yapıyordum, farkındaydı. Biryandan da tahrik edici şekilde ona bakıyordum. Bunu farketti ve "Bana öyle bakma, trafikte fena olur!" dedi. Gülümsedim, hiçbir şey demedim. Sonra beni vapura bindirdi ve beni arayacağını söyledi. Uzaklaştım.
Eve gelip yatağıma yattım ve olanları düşündüm. Amım sırılsıklamdı, sanırım heyecan beni bu hale sokmuştu. Onu düşünüp mastürbasyon yapmaya başladım. Beni öptüğünü, deli gibi yiyiştiğimizi, göğüslerimi, kalçalarımı avuçladığını düşündüm. Bunların hiç biri gerçekleşmedi. İyiki de yapmamışım diyorum, hayali de yetiyor. Mastürbasyon yaparken dudaklarımı ısırıp yalıyordum, bunun nedeni onunla yiyişmediğimiz içindi. İçimde kalmıştı, tam olarak birbirimizden tat alamadık. Akşam beni aradı, halimi hatırımı sordu, kısa konuştuk. "Kocaman öpüyorum!" dedi. "Ben de!" dedim ve kapattık. Ama yolum tekrar Beşiktaş'a düşerse yanına uğramayı planlıyorum. Onunla gezmek tozmak istemiyordum, sadece mutfakta küçücük kaçamaklar yapmak istiyordum. Hem zaten onun da benimle ciddi düşündüğünü zannetmiyordum.
O olaydan 5 gün sonra dayanamadım ve sabah erkenden Cafeye gittim. Çok erken bir saat olduğu için kimse yoktu. Kemal'i görünce heycanlandım ve birbirimize sarıldık. Bir anda beni duvara yasladı, deli gibi öpüşmeye başladık. Çok özlemiştim onu, deli gibi de arzuluyordum. Bir eliyle göğüslerimi elliyordu, diğer eliyle de kalçalarımı avuçluyodu. "Çok güzel tenin var, çok güzelsin!" deyip duruyordu. Ben sadece şuursuzca inliyordum, tırnaklarımı omzuna geçirmiştim bile. Sonra beni kucaklayıp masaya oturttu. Bacaklarımla belini sardım, biraz da öyle öpüşmeye devam ettik. Öpüşmek hafif kalır, dilini boğazıma kadar sokuyordu resmen, somuruyordu beni, dudaklarımı hareket bile ettiremiyordum. Bana, "Senin heryerini yalamak istiyorum!" dedi. Ses çıkaramadım. Masaya doğru yatırdı, üzerime çıktı. Elini şortumdan içeri soktu, külotumun üzerinden amımı okşuyordu. Islanmıştım. "Harikasın!" diyordu...
Bir anda altından kalktım ve onu ayağa kaldırdım, masaya dayadım. Sexy bakışlarımı atarak yavaşça aşağıya doğru çömeldim, niyetimi anlamıştı, hafifçe gülümsedi. Kemerini ve pantolonunun düğmesini açtım, daha sonra fermuarını indirdim. Siki zaten pantolonunu zorluyodu. Boxerını görünce mimiklerime hakim olamadım, çok şaşırmıştım, siki kalın birşeye benziyordu. Daha fazla dayanamadım ve boxerını da indirdim. Gerçekten kalın bir siki vardı. Birazcık inceledikten sonra dudaklarımı değdirmeye başladım. Dilimle başını yalıyor, başını ağzıma alıp emiyordum. İyice delirmişti, hırıltılarından belliydi. Sonra köküne kadar ağzıma almak için biraz nefes aldım. O sikin tamamını ağzıma sokunca, öyle bir Ohhh'ladı ki, tahrik olmamak imkansızdı. Eliyle başıma bastırıyodu. İyi bir ritim yakalamıştık...
Daha sonra beni masaya oturtturdu. Tekrar boynumu, göğüslerimi emmeye başladı. Eliyle de amımı yokluyordu. Deli gibi inlediğimi hatırlıyorum. Şortumun düğmesini açtı ve bacaklarımdan aşağıya indirdi. Külotumun üzerinden amımı dillemeye başladı. "Erkeğimmm!" diye inliyordum. Sonra külotumu indirdi. Bacaklarımı iyice ayırdı, bir gözlerime bakıyodu, bir amıma. Amıma bakarak, "Muhteşem!" dedi. Klitorisimi yalamaya başladı. Biraz yaladıktan sonra parmağını amıma sokmaya başladı. Nefes alışverişlerim değişmişti. Bir yandan klitorisimi emiyordu, diğer yandan parmağını sokuyordu amıma. Deliriyordum. Kaç kere orgazm olduğumu inanın bilmiyorum. Amımdan akan sular bacaklarımdan aşağı süzülüyordu, hissediyordum...
"Gir artık içime erkeğim!" dediğimi hatırlıyorum. Dudaklarıma öpücük kondurduktan sonra bacaklarımı omzuna aldı. Amıma ilk girdiğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı. Sadece, "Hayvan! Yavaş!" diyebildim. Özür dileyip biraz bekledi ve sonra devam etti. İçime git gel yaparken, "Çok sıcaksın, çok darsın, mahvediyorsun beni!" diyodu. Ben de, "Tek erkeğimsin, bu am hep seni bekledi, deli gibi sik beni sevgilim!" diyordum. Sonra posizyon değişikliği yaptık ve ellerimi masaya dayayıp beni önünde domalttı. Amıma 10-15 dakika da öyle git gel yaptı. Artık gözlerimi kapamış, anın tadını çıkartıyordum, dizlerimin de bağı çözülmüştü...
"Boşalacağım!" diyerek sikini amımdan çıkardı. Hemen önüne eğildim ve ağzıma aldım, biraz sikini yaladıktan sonra göğüslerime doğru haykırarak boşaldı. Ben de spermlerini göğüs uçlarıma iyice sürdüm. Sonra kalktım ve "Mükemmeldin sevgilim!" deyip boynundan öptüm. Giyindikten sonra koltuğa geçip oturduk. Halen nefes nefeseydik. Saatte 11:00'e yaklaşmıştı, "Müşteriler gelir..." diyerek Cafenin kapısını açtı. "Ben de gitmeliyim!" diyerek çantama doğru yöneldim. Kolumdan tuttu ve mutfağa doğru çekti. Sırtımı duvara yaslayıp, dudaklarıma yumuldu. "Aşkım yeter!" diyordum, fakat dinlemiyordu. Kalçamı öyle bir avuçladı ki, yürürken bile zorlandım. "Hoşçakal erkeğim!" diyerek Cafeden çıktım...
Bundan sonra ilişkimiz ne olur, nasıl olur bilmiyorum, ama ondan çok etkileniyorum. Olgun tavırları beni öldürüyor, mahvoluyorum. O derin, samimi bakışları hiç bir erkekte görmedim.
[Pınar]
100 notes
·
View notes
Text
Sen bana baharı getiren, beşinci mevsimim misin?
Avuçlarının içinden su içer gibi, huzuru bol kepçeden ikram ediyor sözlerin.
Ay tutuluyor kalbimde, gözlerinin güneşine bakarken. ”Bilmem ki ben bu huzuru hak edecek ne yaptım” diye kendimi sorgularken, daha bir sıkı tutuyorum ellerinden…
Başıma taç olan papatyaların yapraklarından dinliyorum, sevdanın şiirini. Hüzünlerini yıkıyorum kalbimin, yağmur bu günün hediyesi miydi bize?
Tertemiz bir sayfanın resmim miydi gönül takvimimizde açılan.
Sen, ömrümün milâdını, gülüşlerinden yazarken; altını çizmeye bile kıyamıyorum sözlerinin.
Seni izlerken, rüyasını görüyorum; en tatlı uykumun. Hiç uyanmak istemediğim bir dünyanın prensesiymiş gibi, kıymet buluyorum kıymetinle.
Hangi şiirin, hangi mısrasından kaçıp geldin gönlüme ey yar..
Hangi şairin bir tesellisi olup da, yazıldın kalbimin sayfalarına. Şimdi; hislerimi mesrur eden gözlerinden, mutluluklar mayalıyorum lisanıma..
Sana bakarken, seni dinlerken; kalbimin şiirini yazıyorum, kalbimin şairi oluyorum. Cümle cümle dökülürken üstümden kırgınlıklarım, seninle yapıştırıyorum yüreğime; şifa bildiğim bütün umutlarını..
Umut dedimse de sensin, sevda bildimse de sensin; hüznüme merhem deyip de gözlerini sürdüğüm. Dünyama Cennet diye müjdeli, kalbimin mutluluk mevsimimi yüreğin..
Şimdi beyazlar hep daha beyaz bana, meğer masumiyet diye bildiğim; tebessümlerinin içine gizlenmiş bir sihirmiş..
💜
Tutunca ellerinden herkes sever Seni.
Ben dokunamayınca da Sevdim...
Yıldızlarla bir tutup
güneşle sıvadım gözlerini...
Ve o hiç bir zaman
benim olmayan varlığını
yokluğuna karıştırıp
sanki Sen varmışcasına yokluğunda bile
deli gibi Sevdim Seni.....
Bu yüzden kimse benim kadar
imkansız Sevemez Seni.....
❤
08.06.2022
Fotoğraflar kendi çekimim;)
88 notes
·
View notes
Note
Sen anlatsana. Senin de vardır o anlatılmayı bekleyen hikaye şeysinden.
Herkesin anlatacağı bir hikâyesi vardır. Benim ise birden fazla hikâyem var. Anlattığım tek bir hikâyem var onlar arasında en sevdiğim ve en değer verdiğim....
Hayatta bende herkes gibi çok zor şeyler yaşadım. Hayatın gerçekleriyle çok küçük yaşta karşılaştım. Çok zordu o zamanlar taki o güne kadar. Onunla en kötü günümde tanıştım. 21 Eylül günü bir park köşesinde... Benden altı yaş büyüktü. Olmayan abim oldu. Sevmenin sevilmenin ne demek olduğunu o bana öğretti. Bildiği ne var ne yoksa herşeyi öğretti. İki yıl sürdü yakışıklıyla günlerimiz ( ona yakışıklı derdim bana kızardı ama sinirlendirmek hoşuma giderdi. Oda bana tilki derdi minik tilkim diye seslenirdi. Hoş minik tilkisi büyüdü ama o göremedi neyse ....) Kısa bir zaman dilimi olarak görebilirsiniz ama bana bir rüya gibi gelmişti. Elbet bir gün o rüyadan uyanacagimi bilmiyordum ben. Bana baba oldu, anne oldu,abi oldu, abla oldu, arkadaş oldu... O olmasaydı büyük ihtimalle ben yaşamıyor olacaktım. Ne olursa olsun yaşa ve yaşat tilkim dedi. Yasayabildim mi bilinmez yaşattın mı diye sorarsan kendimi bile yasayabildigim muamma. İki yıl fırsat bulduğum her an yakışıklının yanındaydim. O kadar seviyordum ki onu taklit ederdim onu yemek nasıl yer su nasıl içer nefes bile nasıl aldığını taklit ederdim. Konuşmasını, gülmesini... Ben sesli gülerdim onunla tanışmadan önce şimdi ise sessizce gülüyorum yakışıklı gibi... Yaşadığım şeyleri tek yakışıklıya anlatırdım. Küçük bir şey olsa bile gelip ona anlatırdım. Nazım tek ona geçerdi. Yanında nazlanirdim. Onun yanında ağlar onun yanında gülerdim. Onun yanında ben ben olurdum. Ama herşey gibi bunlarda bitti. 27 ocak günü yakışıklı doğduğu gün öldü gözlerimin önünde. Ölmeden önce bile beni düşündü ya... Onu hak etmedim bu dünya onu hak etmedi. Çok temiz bir kalbi vardı. Giderken bile yaşamamı sağladı. Onu toprağa gomerken bir yanımı da onunla beraber toprağa gömdüm. Bana şey demişti ölmeden önce" tilkim ben gidecem ama hep senin o kocaman kalbinde kalacağım, ne kadar miniksen kalbin o kadar büyük miniğim, senin kalbinde olacağım ben benim zarar görmemi istemiyorsan eğer bırakma o kirli elleriyle kalbini kirletmesinler. O kalbin öyle sevgiyle dolu ki minik tilkim nefret ve kin girmesin kalbine. Unutma kalbinde ben olacağım. Her beni özlediğinde ben hep en güzel yerinden olacağım minik tilkim" ah be yakışıklım sen benden gideli üç yıl oluyor ama ilk günkü gibi. Seni ne kadar özlediğimi anlatmaya kelimeler yetmez. Her gün parka giderim belki çıkıpta gelirsin. Ama imkansız olduğunu biliyorum yakışıklı çünkü ellerimle seni toprağa verdim. Toprak aldığını vermiyor be yakışıklı. Ölümü çok basit sanıyorlar yakışıklı yaşat diyorsunda ben kendimi yaşatamıyorum.... Sen gittikten sonra kimseye içimi dokmedim her dolduğumda bir parka gidip otururum.kalbimdeki senle konuşup dururum o bile başımdan fazla yakışıklı buna da şükür. Keşke burda olsaydın yakışıklı ve minik tilkinin ne kadar büyüdüğünü görseydin. Sen olmuşum ben yakışıklı. Herşeyim sen olmuş. O kadar mutluyum ki bunun için. Minik tilkin yakışıklı bir tilki oldu umarım beni izliyorsundur ve gurur duyuyorsundur tilkinle. Hep yakışıklım olacaksın yakışıklım....
İçimden geldiği gibi yazdım umarım uzunluğundan dolayı sıkmamisimdir. Saçma cümleler belki vardır içinde değiştirmeyecegim yakışıklının kusuru bir güzel oluyor:)
39 notes
·
View notes