#nazperver
Explore tagged Tumblr posts
reallifesultanas · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Family of Murad III
27 notes · View notes
ottomanladies · 4 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
𝙤𝙩𝙩𝙤𝙢𝙖𝙣 𝙘𝙤𝙣𝙨𝙤𝙧𝙩𝙨: Murad III
Murad III, not satisfied with the girls in the harem, engaged in relationships with women from outside as well. For this reason it was claimed he had 100-130 children while he was alive, most of them dying before him; at his death, he had 49 children, 19 sons and 30 daughters. Moreover, it was stated that seven concubines who were pregnant with his children were thrown in the sea at his death. When Murad died, his concubines and consorts were sent to the Old Palace and were married to statesmen, with a ratio of two concubines per statesman. — M. Çağatay Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları
168 notes · View notes
saltprogramlar · 7 years ago
Text
Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kenti Yeniden Düşünmek: “Osmanlı İstanbul’unda Kadın Bani Yapıları Haritası”
SALT Araştırma ve Programlar’dan Can Gümüş, Osmanlı İstanbul’unda Kadın Bani Yapıları Haritası’nın üretim süreci üzerine araştırmacılar Firuzan Melike Sümertaş ve Murat Tülek ile söyleşti.
SALT Galata’da 13 Eylül-26 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen İşveren Sergisi kapsamında hazırlanan harita, genellikle hanedana, yönetici elite ya da ulema hanelerine mensup; ekonomik ve yer yer siyasi iktidara sahip kadınlarca dört buçuk asır içerisinde inşa ettirilmiş çeşitli yapıları bir araya getiriyor.
Tumblr media
Nazperver Kalfa Sıbyan Mektebi ile duvarında yer alan Hazinedar Usta Çeşmesi SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi
Can Gümüş: Araştırma süreci nasıl başladı? İlk günden itibaren haritalama fikriniz var mıydı? En başında işin kapsamına dair hayal ettiğinizle, Osmanlı İstanbul’unda Kadın Bani Yapıları Haritası ne kadar örtüşüyor?
Firuzan Melike Sümertaş: Bu iş başından itibaren bir harita olarak kurgulandı. Ancak, bu haritanın büyüklüğü, kaç yapı içereceği, hangi katmanlardan oluşacağı, kaç farklı temsilinin olacağı süreç içerisinde belirlendi. Nihayetinde ikisi küçük biri büyük olmak üzere üç duvar rölyefi, bir basılı ve bir de Google Haritalar tabanlı çevrimiçi harita olmak üzere toplamda beş harita ortaya çıktı. Bu farklı tiplerin her birinin başka bir amaca hizmet etmesine dikkat edildi. Örneğin duvar rölyefleri sergi mekânında kadın baniler hakkındaki hacimli bilginin bir bakışta okunmasını sağlarken alıp gidebildiğiniz basılı harita ve arkasındaki fihrist bu yapılara dair daha detaylı bilgiye erişmenizi; çevrimiçi haritaysa bu yapıların noktasal koordinatlarını vererek kentteki konumlarına ulaşabilmenizi sağlıyor.
Haritanın içeriğine dair bir öngörümüz vardı. Kadın baniler benim daha önce de yüksek lisans yaparken çalıştığım, bir miktar araştırdığım bir konuydu. Bu derece geniş bir çerçevede yüzey taramasını daha önce yapmadığım için kapsamını sadece kabaca tahmin edebiliyordum. Araştırma sürecinde haritanın içeriği neredeyse tahminlerimizin iki katı kadar arttı. Bunda önemli bir etken coğrafi bilgi sistemlerinden faydalanmak oldu. İstanbul’un erken dönem haritalarındaki mekânsal koordinatların girilebilmesi ve kentin güncel haritalarındaki verilerle üst üste konabilmesi sayesinde bizim izini sürdüğümüz, artık mevcut olmayan pek çok yapının bugün kentin neresine denk düştüğünü anlamamız mümkün oldu. Sonuçta bir harita oluşturmaya çalıştığınızda, yapılar hakkında elinizde ne tür bir bilgi olursa olsun, kentte yerini bulamıyorsanız, orada bir temsil sorunu ortaya çıkıyor.  
Murat Tülek: Birçok yapının yerini yaklaşık olarak biliyorduk, dolayısıyla haritada gösterip gösteremeyeceğimizden emin değildik. Tarihî haritaları inceleyerek birçok yapının tam yerini tespit edebildik. Yapıları nasıl bir haritada temsil edileceği sürecin başında belli değildi. Dokunmatik ekranda interaktif bir harita hazırlamak veya katmanları çeşitli renklerle bir duvar haritasında göstermek konuştuğumuz seçenekler arasındaydı. Haritayı bir rölyef haline getirmenin hem yapıların -özellikle su yollarının- İstanbul topoğrafyasıyla ilişkisini gösterebilmek açısından hem de görsel derinliği sağlayabilmek adına iyi bir yöntem olduğunu düşündüğümüzden süreç içerisinde ekip olarak bu yönde bir karar verdik.
Tumblr media
Osmanlı İstanbul’unda Kadın Bani Yapıları Haritası Fotoğraf: Mustafa Hazneci (İşveren Sergisi, SALT Galata, 2017)
C.G.: 28 Eylül’de Çiğdem Kafescioğlu ve Murat Güvenç’in katılımıyla düzenlenen söyleşide haritanın bitmiş bir üründen ziyade açık uçlu bir düşünme aracı olarak tasarlandığını ve yeni sorulara işaret etmesinin önemini tekrar vurguladınız. Örneğin, haritanın mevcut hâliyle gayrimüslim kadın banileri içermediğini biliyoruz. Aynı şekilde sadece belli bir sosyoekonomik kesimi temsil eden kadınlar tarafından inşa ettirilen yapıları barındırdığını da. Bu bir tercih miydi yoksa literatürün ve arşiv belgelerinin kısıtlarından ötürü mü böyle bir temsiliyet ortaya çıktı?
F.M.S.: Bu tespit, yani gerek haritanın bitmemiş bir ürün olması gerekse pek çok başka kadın profilini içermemesi aslında bizim de aşama kaydettikçe farkına vardığımız bir durum. Başlangıçta kadın eliyle yaptırılmış olmak dışında hiçbir kriter koymadan yürüttüğümüz yüzey taramasında bir süre sonra veri tabanımızda biriken tüm yapıların aslında -isimleri ve konumları itibarıyla- müslüman olarak bilinen kadınlara referans verdiğini fark ettik. Ben şu anda devam eden doktora çalışmamda Osmanlı gayrimüslim cemaatleri üzerine çalıştığım için o literatüre de bir nebze aşinayım. Ancak, hayırseverlik faaliyetleri açısından kadınlara yer veren çalışmalarda dahi inşa faaliyetlerine rastlamadım. Mesela, ünlü Galata Banker’i Yorgo Zarifi’nin eşi Eleni Zarifi’nin satın aldığı ve bağışladığı Büyükada Yetimhanesi gibi yapılara da aradığımız gibi bir “işveren” profilini tam olarak tespit edemediğimiz için yer veremedik. Elbette, sergi teması önemli bir girdi olarak çerçevemizi belirledi. Ancak, en temel sıkıntı kaynaklara erişim eksikliği. Kısmen bizim, kısmen de araştırma alanının... Bir başka kısıtlayıcı kriter de sergiye hazırlandığımız zaman dilimi içerisinde bir arşiv çalışması yapmamızın mümkün olmamasıydı. Bu nedenle sadece bu konuda yapılmış çalışmaları temel alan bir haritalama sürecinde, aslında bizim eksikliklerimizle alanın bu konudaki eksiklikleri örtüşmüş oldu.
Bu kadın baniler meselesi, pek çok başka yönüyle de eksiklikleri bulunan, araştırmaya açık bir alan. Aynı şekilde, kaynak kısıtlarından ötürü üzerine çalışılması zor bir alan. Aslında haritada temsil edilen pek çok isim ve yapıya konu üzerine yapılmış çalışmalardan faydalanarak ve mümkün olduğu takdirde yapı üzerindeki kitabeden baninin adını okuyarak yer verebiliyoruz. Bu açıdan yapıların kendileri dışında ilintili kaynak ve belge takibi ancak bazı durumlarda söz konusu olabiliyor. Örneğin, çoğunlukla hanedana mensup kadınlara ya da daha anıtsal yapılara dair belgeler devlet arşivlerinde bulunabildiğinden bugün onlar hakkında daha çok şey biliyoruz. Bu açıdan, yeni çalışmalar ve araştırmalar yapıldıkça, bu haritaya daha çok yapı eklendikçe kadın profili daha da genişleyebilir.
Bu noktada harita düzleminin bir başka getirisini de vurgulamak lazım diye düşünüyorum, o da haritanın temsil kapasitesi. Bir harita yaparken içeriğiniz belli bir yoğunluğun üzerine çıktığında haritanızı anlaşılır bir düzlemde tutabilmek adına eldeki bilgiyi de bir ölçüde farklı yapılar için eşitlemek durumunda kalıyorsunuz. Aksi takdirde haritanız sayfalarca lejand ile birlikte “okunması” gereken bir ürüne dönüşüyor. Ancak, yine bir sergi işi olması nedeniyle, bizim haritamızın “seyirlik” olması gerekiyordu. Bu da, temsilde sadeliği sağlayabilmek adına, bazen anıtsal ölçekte bir camiyle mesela iki metrelik bir sokak çeşmesinin haritada aynı şekilde temsil edilmesine neden oldu. Benzer bir temsiliyet metinler için de geçerli. Ancak, başta da söylediğimiz gibi bu bir yüzey taraması. Haritada araştırma süremiz ve tematik ve araştırma kısıtlarımız nedeniyle yer veremediğimiz yapılar ile birbirleriyle ilişkileri, temsil edilememiş kadın pozisyonlarını ve aralarındaki olası hiyerarşileri irdelemeyi sonraki adımlar olarak görüyoruz. Harita bu açıdan mevcut pek çok çalışmadan faydalanarak oluşturulmuş bir ara aşama, belki bir basamak.
C.G.: Yapıları harita düzlemine yerleştirirken sigorta haritaları, Alman Mavileri, hava fotoğrafları gibi çeşitli kaynaklardan faydalandığınızı biliyoruz. Bu süreci biraz detaylandırabilir misiniz? Bu kaynaklar arasında birebir örtüşme mi aradınız? Ya da çelişkili veriler fark ettiğinizde nasıl bir yöntem izlediniz?
M.T.: Kartografik kaynakları iki farklı katman için kullandık: 1913-1946 yıllarına tarihlenen kıyı çizgisini oluştururken ve yapıların yerlerini belirlerken.
Kıyı çizgisini oluştururken kıyı peyzajının 1927 yılına en yakın hâlini hazırlamayı amaçladık. Bu dönemde Salıpazarı’ndaki antrepolar, Haydarpaşa Limanı’nın büyük bir kısmı ile Tarihî Yarımada ve Boğaz’daki sahil yollarının çoğu henüz inşa edilmemişti. Dolayısıyla sahil şeridi ve kıyı çizgisi bugünkü görünümünden oldukça farklıydı. Bunun için geniş bir coğrafyaya yayılan ve ayrıntı düzeyi yüksek kaynaklardan yararlanmaya çalıştık. Haliç, Boğaz ve Marmara kıyılarının tamamını içeren üst ölçekli haritalar bu dönem için mevcut. Ancak, sergideki boyutta bir harita için yeterince ayrıntıya sahip değiller. Bu sebeple farklı kaynaklara başvurduk: Tarihî Yarımada, Haliç, Beyoğlu, Beşiktaş ve Üsküdar kıyıları için Alman Mavileri’ni; Kazlıçeşme ve Kadıköy kıyıları ile Boğaz hattı içinse 1946 hava fotoğraflarını kullandık. Bu iki kaynağın örtüştüğü bölgelerde de büyük farklılıkların olup olmadığını kontrol ettik. Eğer aynı bölge iki kaynakta farklı görünüyorsa, o farklılığın hangi dönemde gerçekleştiğini, dolayısıyla 1927’de o kıyı şeridinin nasıl göründüğünü tespit etmeye çalıştık.
Diğer konuysa yapıların tam yerlerinin tespit edilmesi. Haritada yer alan yapıların yaklaşık üçte biri günümüzde mevcut değil. Günümüzde mevcut olan yapıların tespiti görece daha kolay. Bunların bir kısmı oldukça bilinen (cami, hamam, külliye gibi) yapılar, bir kısmı daha az bilinen ve daha az görünürlüğe sahip yapılar. Bilinen yapıları güncel harita ve hava fotoğrafları aracılığıyla, daha az görünür olan yapılarıysa sokak fotoğraflarından -Google, Yandex ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin sokak görünümlerini kullanarak- tespit etmeye çalıştık. Gerekli olduğu takdirdeyse tarihî haritalara başvurduk veya yapıların olduğu yerlere gittik. Örneğin, görece küçük bir yapı olan, Fındıklı’da oldukça dar ve merdivenli bir sokakta konumlanan Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi’nin elimizde bir fotoğrafı vardı. Fakat, ne güncel haritalarda ne de sokak fotoğraflarında bu yapının tam yerini tespit edebildik. Bu gibi durumlarda tarihî haritalara başvurduk ama bunun da yetersiz kaldığı durumlar oldu. 1904-1906 yıllarında hazırlanan Goad Haritası’nda bu sokakta ismi belirtilmemiş ve birbirine yakın iki çeşme görünüyor. Aradığımız çeşmenin hangisi olduğunu anlayabilmek için çeşmenin bulunduğu sokağa gitmek gerekti. Benzer bir örneği Topkapı Mezarlığı’nda bulunan Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi için de verebiliriz. Özgün hâli Yıldız’da inşa edilmiş olan çeşme, 1959’daki kentsel dönüşüm faaliyetlerinde taşındığı ve yarım metre önünden geçen tramvay yolu çeşmeyi neredeyse görünmez kıldığı için yerine gitmeden tespit etmek mümkün olmadı.
Bugüne ulaşamayan yapıların büyük bir kısmı çeşitli dönemlerde gerçekleştirilen imar faaliyetleri sırasında yıkılmış. Bunları konumlandırabilmek için genellikle Goad, Pervititch ve Suat Nirven haritaları gibi sigorta haritalarından faydalandık. Yapıların yazılı kaynaklarda belirtilen adres tariflerini, GIS ortamında koordinatlanmış bu haritalarda arayarak tespit ettik. Fakat, bu haritalar İstanbul’un her semtini içermiyor. Böyle durumlarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nın arşivinde bulunan yangın ve istikamet haritalarına başvurduk. Örnek olarak bugüne ulaşamayan fakat geçmişte Beşiktaş’ta Sinanpaşa Mescidi Sokak’ta bulunduğunu tespit ettiğimiz Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi’ni verebiliriz. Çeşmenin kitabesi aynı sokakta konumlanan bir apartmanın girişine taşınmış. 20. yüzyılın başında bu bölge için yapılmış herhangi bir sigorta haritası da yok. Ancak, biraz daha araştırdığımızda bu bölge için 1872-73 yıllarında yapılmış bir yangın haritası bulduk ve yapının tam yerini tespit edebildik.
C.G.: Haritada belli yapıların belli bölgelerde kümelenmesi ya da birtakım yapı tiplerinin belli dönemlere ait olması gibi bir durum söz konusu mu?
F.M.S.: Bu açılardan bizim de dikkatimizi çeken, İstanbul tarihine dair genel bilgilerimizle örtüşen bazı çıkarımlar yapmak mümkün. Örneğin su yolları ve çeşmeler ağırlıklı olarak 18. yüzyıl ve sonrasına tarihleniyor. Külliyeler ağırlıklı olarak 17. yüzyıla kadar karşımıza çıkarken, 18 ve 19. yüzyıllarda çoğunlukla tekil yapılara rastlanıyor. Konutlar, özellikle de sahil sarayları, 18. yüzyıldan sonra görülüyor. Araştırmamızda temel aldığımız kaynakların İstanbul tarihi çalışırken de faydalandığımız kaynaklar olduğu düşünülürse bu kesişimler şaşırtıcı bulunmayabilir. Ancak, Tarihî Yarımada ve Beyoğlu civarındaki su yollarının padişahlar tarafından yaptırılmış ve tamir edilmiş olması nedeniyle kadınların yaptırdığı su yollarının ağırlıklı olarak Üsküdar’da toplandığını görüyoruz. Bunun gibi kadınların rolünü daha net okumamızı sağlayacak bazı çıkarımlar yapmak da mümkün oldu.
M.T.: Kadın banilerin yaptırdığı su yollarının Üsküdar’da yoğunlaşması bana hâlen epey ilginç geliyor. Çiğdem Hoca’nın [Kafescioğlu] söyleşide belirttiği gibi kadın banilerin yaptırdığı su yollarını, erkek banilerin yaptırdığı su yollarıyla beraber görmek ve karşılaştırmak, konuyu biraz daha açmamızı veya farklı sorular sormamızı sağlayabilir. Bu haritayı açık uçlu bir düşünme aracı olarak görebilmek, haritada tespit edilebilen bu tarz yoğunlaşmalar veya farklılıklar üzerine yeni sorular sorabilmekle mümkün.
C.G.: Su yollarını konumlandırırken nasıl bir yöntem izlediniz?
M.T.: Su yollarını tespit ederken Kazım Çeçen’in çalışmalarından faydalandık. Çeçen’in İstanbul’un farklı bölgelerindeki su yolları üzerine çalışmalarında, su yollarının kentteki dağılımını gösteren haritalar yer alıyor. Çeçen, arşivlerde bulunan belgeleri daha anlaşılır kılacak şekilde sokak haritaları üzerine işlemiş. Biz de Çeçen’in bu haritalarını GIS ortamında koordinatlayarak kendi altlığımıza ekleyebildik.
C.G.: Haritada 1927 yılı sokak örüntüsünü kullandığınıza dair bir not var. Böyle bir altlık ile çalışmanın yapıları konumlandırırken ne gibi imkân ve kısıtları oldu?
M.T.: 1927 yılı sokak örüntüsü Kadir Has Üniversitesi, İstanbul Çalışmaları Merkezi’nde benim de içinde bulunduğum bir ekip tarafından bir proje için hazırlandı. Bu proje Erol Ölçer’in 2015 tarihli Hane’lerden Numaralı Ev’lere: Osman Nuri Ergin’den 1927 İstanbul’u Bina ve Arazi Cetvelleri 1adlı kitabı ana kaynak olarak alıyor. Ölçer’in hazırladığı bu kitap, 1927’de yapılan nüfus sayımına hazırlık çalışmaları sırasında Osman Nuri Ergin’in başında bulunduğu Numerotaj Heyeti’nin oluşturduğu “Bina ve Arazi Cetvelleri”ni içeriyor ve İstanbul’un 90 mıntıkasındaki yaklaşık 6800 sokağın fonksiyon, yapı cinsi ve kat adeti profillerini gösteriyor. Proje, bu cetvellerin haritalanması üzerine. Sokak örüntüsü de bu sokakların -yine Osman Nuri Ergin tarafından hazırlanan 1934 Şehir Rehberi ve diğer kartografik kaynakların yardımıyla- tek tek bulunarak GIS ortamında çizilmesiyle oluşturuldu.
Sergide yer alan haritada bu altlığı kullanmamızın en önemli sebeplerinden biri İstanbul sokaklarını bu ölçekte ve ayrıntı düzeyinde gösteren başka bir altlık olmaması. Altlık doğu batı aksında Yeşilköy’den Bostancı’ya, kuzey güney aksındaysa Adalar’dan Rumeli Kavağı’na kadar uzanıyor. Geç Osmanlı veya Erken Cumhuriyet dönemlerine tarihlenen Goad, Pervititch, Alman Mavileri veya Ayverdi haritaları gibi kartografik kaynaklar bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıyor. 1918 yılına tarihlenen Necip Bey haritaları gibi bu kapsamda başka kaynaklar da var. Ancak, bunlar da sokakları istediğimiz ölçek ve ayrıntı düzeyinde gösterebileceğimiz şekilde hazırlanmamış. Dolayısıyla kullandığımız bu altlık, hem tarihî merkezdeki hem de -Boğaz hattı veya Erenköy gibi- o dönem çeperde kalan bölgelerdeki yapıları içeren bir harita yapmak için oldukça uygun.
Bu altlığın kısıtlarından birini Murat Güvenç söyleşide vurgulamıştı. 1927 yılını temel alan bu altlık Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı ve Cumhuriyet’in kurulduğu bir döneme tarihleniyor. Bu tarihte Tarihî Yarımada ve Beyoğlu’nda büyük yangınlar sonrasında yapılan yeni parselasyon planlarıyla “grid sistem” olarak adlandırabileceğimiz, daha düzenli sokak yapıları oluşturulmuş. Dolayısıyla bu sokak örüntüsü kadın baniler bu yapıları yaptırırken şehrin nasıl bir sokak örüntüsüne sahip olduğunu değil, bu dönemin bitişinin hemen sonrasında nasıl bir sokak örüntüsüne sahip olduğunu gösteriyor. Bu, haritayı okumaya çalışırken aklımızın kenarında tutmamız gereken önemli bir nokta. Ancak, bu haritayı GIS ortamında hazırlamamızın en büyük faydası, yapıları istediğimiz herhangi bir altlıkla beraber haritalamamıza olanak sağlaması. Genel olarak GIS’in ve yeni haritalama tekniklerinin en büyük imkânlarından birinin bu olduğunu söyleyebiliriz.
C.G.: Bu harita mekânın toplumsal cinsiyet, din, etnisite ve sınıfla ilişkilenmesine dair ne söylüyor? Özel alan ile kamusal mekân ilişkisini değerlendirirken bize nasıl bir kuramsal araç sağlıyor?
F.M.S.: Harita, tanımı gereği kente toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıyor. Özellikle kadınların kent mekânında bıraktığı izleri takip ederken -kadının kapalı kapılar ardında, gözlerden uzak yaşadığı varsayımının aksine- kentin meydanlarında, sokaklarında inşa ettirdikleri yapılar aracılığıyla varlık gösterdiğinin; görünürlük ve hatta kalıcılık kazandığının altını çiziyor. Bu açıdan haritanın kadın mekânını özelden kamusala taşıyan bir okuma yapmayı mümkün kıldığını söyleyebiliriz.
Din ve sınıf konularındaysa daha önce de bahsettiğim açıkları çok aleni. Ancak, tanıtım metninde de söylemeye çalıştığımız gibi harita içerdikleri kadar içermedikleri hakkında da söz söyleme eğiliminde. O nedenle bu kadınların kimlikleri aracılığıyla hem sınıfsal hem de, Osmanlı dönemi terminolojisi ile tarif edecek olursak, millet bazında bir perspektifi de “yokluklar” üzerinden sorgulatıyor. Bu kadar “üst sınıf” ve “maddi iz” üzerine kurulu bir harita, “sıradan bir aileye mensup bir kadının izini kent mekânında yapılı çevre üzerinden nasıl takip edebiliriz”i, bir yöntem olarak değil ama bir soru olarak düşündürtüyor.
C.G.: Osmanlı tarih yazımında birtakım tarihçilerin, özellikle Hürrem Sultan ile başlayan süreci işaret ederek, “kadınlar saltanatı” olarak adlandırdığı bir dönem var. Böyle bir dönemselleştirmeyi banilik bağlamında anlamlı buluyor musunuz?
F.M.S.: “Kadınlar saltanatı” terimi Osmanlı Devleti için biraz olumsuz açılımları olan bir kavramsallaştırma. Ağırlıklı olarak “çöküş” paradigması ile bağlantılı dile getirilen, çocuk yaştaki padişahların, annelerinin güdümünde hatta bazen anneleri eliyle devlet yönetmesinin Osmanlı Devleti’nin sonunu getirdiğini öne süren bir çerçeve. Tabii ki kadınların, özellikle saray kadınlarının, iktidarla doğrudan ilişkili olduklarını bugün pek çok çalışma sayesinde biliyoruz. Ancak, şüphesiz ki, Osmanlı Devleti’nin siyasi dönüşümlerinin ardında sadece kadınların olduğunu ileri sürmek, pek çok başka etmeni göz ardı etmek anlamına geliyor. Osmanlı tarih yazımına getirilen yeni yaklaşımlar, bu “çöküş” tezinin yerine başka türlü okumalar öneren çalışmalar bu tür toptancı kabulleri reddediyor. Dolayısıyla kadınların iktidar ile ilişkisini de bir genelleme yerine açılımlarıyla incelemeyi öneriyor. Bu çerçevede banilik yönünden bakmak, iktidarın niteliklerini, sınırlarını anlamak açısından bize daha somut bir çerçeve sunuyor.
C.G.: Haritadaki yapıların bir kısmı SALT Araştırma Ali Saim Ülgen Arşivi’nde yer alan belgelerle sergi mekânında ayrıntılandırılıyor. Araştırma sürecinde Ali Saim Ülgen Arşivi’yle nasıl ilişkilendiniz?
F.M.S.: Bu aslında yine sürecin tüm diğer ürünleri gibi yine ihtiyaçtan ortaya çıktı diyebiliriz. İstanbul’un pek çok yapısında olduğu gibi bu haritayı oluşturan yapıların her birinin bir tür kendi hayat hikâyesi var. Arşiv belgeleri, fotoğraflar bize bu hikâyelerden kısa kesitler sunabilir diye sergi hazırlıkları sırasında özellikle Murat’la çalışırken sıklıkla konuşuyorduk. Bu noktada gündeme SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi geldi. Ülgen, Türkiye’de koruma ve belgeleme konusunda bir dönemin önde gelen isimlerinden. O nedenle arşivinde, bizim haritamızda yer alan pek çok yapıya dair fotoğraf, çizim, eskiz gibi belgeler bulunuyor. Biz de bu haritada bazı yapılar hakkında detaylı bilgi vereceksek, bu arşivden faydalanabileceğimizi düşündük. Zira onun belgelediği dönem, yapıların pek çoğu için ağır ve kalıcı müdahalelerin yapıldığı 1950’lerin hemen öncesi.
Tumblr media
Mimar Ali Saim Ülgen tarafından hazırlanan Atik Valide Camii kesiti SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi
Tumblr media
Mimar Ali Saim Ülgen tarafından hazırlanan Çemberlitaş Hamamı kesitleri SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi
C.G.: Sosyal bilimciler veri görselleştirme yöntemlerine giderek daha çok ilgi duyuyor. Haritalamak da bunlardan bir tanesi. Sosyal bilimlerin özellikle de tarih disiplininin bu göreceli yeni merakı hakkında ne düşünüyorsunuz? Her şeyi görselleştirmemiz mümkün mü? Haritalamak neyi temsil edebiliyor, neyi edemiyor?
F.M.S.: Görselleştirme özellikle bizim haritamız gibi kent mekânı üzerine çalışmalarda çok önemli. Çalışmanın bazen sizin bile fark edemediğiniz sonuçlarını ve olası yeni sorularını daha doğru ve kolaylıkla anlatabilmenizi sağlıyor. Ancak, tabii ki, bir düzlem üzerinde, belli bir temsil araçlarıyla oluşturulduğu için pek çok farklı veriyi bazen ortak temsil adına indirgemek durumunda kalabiliyorsunuz. Mesela biz de bu sergide kadınların kim olduğunu tarif ederken “haneden-dışı” gibi çok genel bir kategori kullanmak zorunda kaldık. Ancak, yine de bu tür temsiller üzerine yürütülen tartışmalar bile sizi konunun derinliklerine inmeye zorluyor. O açıdan haritalandırma, hem üretim sürecinde hem de sonuç ürününde oldukça verimli bir çalışma oluyor.
İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 2015↩
1 note · View note
ottomanladies · 5 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
OTTOMANLADIES’ 2ND BIRTHDAY CELEBRATIONS
ottoman women + foreign royals – requested by @startingthecase
433 notes · View notes
ottomanladies · 4 years ago
Note
Can you list consorts and children of mehmed v
Consorts
Kâmures Başkadınefendi (5.3.1855 - 30.4.1921): her name is variously written as Gamres, Kamres or Kamus (in an official record). It's palace teacher Safiye Ünüvar who called her Kamures in her memoirs. In palace records, her place of birth is shown to be Ganja, (now Azerbaijan), but Harun Açba is not so sure it is correct. She married the then-Prince Reşad on 30 September 1872 and a year later she gave birth to her only child, Şehzade ****Mehmed Ziyaeddin. When her husband became sultan, she was appointed Senior Imperial Consort. In 1918 she met King Boris III of Bulgaria and was presented as Queen of the Ottoman Empire. She also welcomed Empress Zita of Austria in the harem. According to Safiye Ünüvar, "[q]uite clearly she had once been beautiful, and she still retained something of her looks.". After Mehmed V's death, she moved in her step-son Necmeddin's palace in Kuruçeşme, and died there on 30 April 1921. She was buried in the mausoleum of Mehmed V Reşad. Princess Leyla Açab visited her when she heard that she was seriously ill: "She was pale, her face emaciated by the illness and her eyes sunken. But her voice was still soft and sweet."
Dürr-i 'Aden 2. Kadınefendi (16.5.1860 - 17.10.1909): official records state that she was born in Kars but Açba believes that she may have born in Sochi, where her family - the Voçibe family - resided. She was Mehmed VI's consort İnşirah Hanım's aunt. Her real name was Hatice and she was given to the Palace when she was very little, probably 3 or 4 years old. When she grew up, she married Şehzade Reşad on 10 October 1876 at the Velihad Mansion in Ortaköy. Two years later she gave birth to her only child, Şehzade Mahmud Necmeddîn, who was born with a hunched back and therefore never married. Her son's disability worried her to the point of sickness; when she contracted tuberculosis she went to the Validebağı Köşkü for a change of air but never recovered and died there on 17 October 1909. She was buried in Gülüstü Kadin's mausoleum.
Mihr-engız 2. Kadınefendi (15.10.1869 - 12.12.1938): official records state that she was born in Adapazarı but Harun Açba believes that she was born in Sochi instead and that she had fled to the Ottoman Empire with her family during the Russo-Turkish War of 1877–1878. Her real name was Fatma. In any case, she received a good education in the palace, where she learned to play the piano. She married Şehzade Reşad on 4 April 1887. She was very sickly, and Safiye Ünüvar described her like this: "Now, except for the Fourth Consort, the others were quite heavyset, so I cannot refrain from saying that I never expected to meet someone so slim. Later on I heard that she had been suffering from illness for the past few years. [...] I found this gracious and kindly lady and the Prince standing to receive me. Even now as I write these lines, I cannot forget my gratitude at this mark of esteem and respect they displayed toward me, and which I did not in the least deserve". After Mehmed V's death, she moved in her son's palace until the Dynasty was exiled; then they settled in Egypt, where she died in 1938. She was buried in Cairo.
Nâz-perver 3. Kadınefendi (1870 - 1930): a member of the Çikotua noble family, her parents were Prince Ismail Çikotua and Princess Aliye Dziapş-lpa. Her aunt was Dürrinev Kadınefendi, the consort of Sultan Abdülaziz. She took her in the palace at the age of 4 and made her learn French. She witnessed Abdülaziz Han's downfall, after which she lived in Feriye Palace with her aunt. When she grew up, she married Şehzade Reşad in 1888; in the same year she gave birth to her only child, Refia Sultan, who died on the same day she was born. When Safiye Ünüvar met her, she said: "There was something rather sad about her, the cause of which I learned later. It seems that having no children weighed heavily upon her, despite the fact that the Sultan treated her most kindly and graciously, and so she lived out her life in this rather downhearted fashion". She met Empress Zita of Austria and welcomed her in French, at which the Empress, surprised, said: "I did not know that Your Majesty spoke French". Her cousin Princess Mülkicihan Açba described her as such: "She was an exceptionally beautiful woman, with very long curly blonde hair, blue eyes, thick lips, slightly plump but not quite obvious thanks to her height. She spoke French, played the piano, the ud and the zither". During World War I, she visited hospitals; when she went out, people would come out to see her and pray for her. After Mehmed V's death, she first moved to her family's mansion in Beşiktaş and then to Fatma Pesend's in Vaniköy, where she died on 9 March 1930.
Dil-firîb 4. Kadınefendi (1890 - 1938): very little is known about her, she probably was Circassian and born in or near Istanbul. She married Şehzade Reşad in 1907, when he was Crown Prince, although official palace records state she was a gözde. After the death of Dürr-i 'Aden 2. Kadınefendi, she was promoted to the rank of Fourth Imperial Consort. In her memoirs, Safiye Ünüvar wrote that she was friends with her and that their friendship continued until her death. After Mehmed V's death, she lived in Yıldız Palace for a while, then she married a doctor and had a son with him. According to Harun Açba, she died of cancer in Istanbul in 1952; the genealogy of the Ottoman dynasty states instead that she died in 1938. Öztuna believes she died in 1953.
Children
Şehzade Mehmed Ziyaeddin Efendi (26.8.1873 - 30.1.1938): he was circumcised with Şehzade Abdülkaadir (Abdülhamid II's son). He lived in his father's apartments in Balmumcu and Ortaköy Palace from 1873 to 1909, then in Dolmabahçe Palace from 1908 to 1919, then in his own palace in Haydarpaşa until the exile of the Dynasty; at this point, he first settled with his children in Beirut and lastly to Alexandria. In April 1912 he welcomed George V of the United Kingdom and his wife Queen Mary to Egypt, as they were travelling to India. In the years before his death, he sailed on a foreign ship and watched Istanbul from the deck, as he could not enter in Turkey. When he tried to disembark as a common tourist, he was taken back to the ship by the Turkish police. He died in Alexandria of tuberculosis. Ziyaeddin Efendi married five times: to Pemiyân Hanımefendi on 9 January 1898; to Üns-i Yâr Hanımefendi on 16 August 1903; to Perî-zâd Hanımefendi on 18 January 1907; to Melek-seyrân Hanımefendi on 10 November 1911, and to Neş'e-mend Hanımefendi on 10 February 1923. With them, he had 8 children: Behiye Sultan (1900-1950), Dürriye Sultan (1905-1922), Rukiye Sultan (1906-1927), Hayriye Sultan (1908-1943), Şehzade Mehmed Nazim Efendi (1910-1984), Lutfiye Sultan (1910-1997), Şehzade Ömer Fevzi (1912-1986), Mihrimah Sultan (1920-2000)
Şehzade Mahmud Necmeddîn Efendi (23.6.1878 - 27.6.1913): he was circumcised with Şehzade Abdülkaadir (Abdülhamid II's son). His palace in Kuruçeşme passed to his stepmother Kâmures Başkadınefendi after his death. He never married and had no children. He was buried in his father's mausoleum.
Şehzade Ömer Hilmi Efendi (2.3.1886 - 6.4.1935): he was circumcised with Şehzade Abdülkaadir (Abdülhamid II's son). In 1909-13 he lived in Dolmabahçe Palace, in 1918-23 he lived in his palace in Nişantaşı and in his mansion in Bağlarbaşı. After he left Turkey, he lived in Nice from 1924 to 1935, after which he moved to Paris and then to Alessandria (Egypt), where he died. He left a memoir. Hilmi Efendi married thrice: to Hadîce Firdevs Gül-i Nev Başhanımefendi on 3 October 1910; to Baş-ter Başhanımefendi on 16 June 1914 and to Medîha Hanımefendi on 12 July 1921. Hilmi Efendi had two children, both with Hadîce Firdevs Gül-i Nev: Emine Mukbile Sultan (1911-1995), who married Şehzade Ali Vasib (a grandson of Murad V's), and Şehzade Mahmud Namik (1913-1963). Mukbile Sultan is author Ayşe Gülnev Osmanoğlu's grandmother.
Refia Sultan (1888): died on the same day she was born.
14 notes · View notes
ottomanladies · 4 years ago
Note
This is probably a weird question but were there any tall concubines (5'7,5'9,5'10).
Sakaoğlu says Turhan Hatice Sultan was tall, delicate, with white skin and blue eyes
Emetullah Rabia Gülnüş Sultan was said to have been tall by the Venetian ambassador because he saw her garments and apparently they looked like a tall woman's
Gülistu IV. Kadınefendi, consort of Abdülmecid I, was described as tall by Leyla Açba
Ceylanyar II. Hanımefendi, consort of Abdülmecid I, was described as tall and with long gold hair
Çeşmiferah Hanımefendi, consort of Abdülmecid I, was described by Princess Mülkicihan Açba as tall and blonde
Elaru Mevhibe Kadınefendi, Senior Consort of Murad V, was tall and with hazel eyes
Nazikeda Başkadınefendi, the Senior Consort of Abdülhamid II, was described as quite tall with black eyebrows, black eyes and pink skin
Dilpesend III. Kadınefendi, consort of Abdülhamid II, was tall with brown hair
Mezide Mestan III. Kadınefendi, consort of Abdülhamid II, was timid, tall, with dark brown hair and brown eyes
Sazkar Başhanımefendi, consort of Abdülhamid II, was tall with blue eyes and blonde hair
Peyveste II. Hanımefendi, consort of Abdülhamid II, was described by her niece Princess Leyla Açba as tall, with green eyes and auburn hair
Fatma Pesend III. Hanımefendi, consort of Abdülhamid II, was described by Princess Leyla Açba as tall with blue eyes and long curly brown hair
Behice IV. Hanımefendi, consort of Abdülhamid II, was tall, blonde and with blue eyes
Nazperver III. Kadınefendi, consort of Mehmed V, was tall and plump
Emine Nazikeda BaşKadınefendi, Senior Consort of Mehmed VI, was tall, with very light brown eyes and long brown hair
Şadiye Müveddet II. Kadınefendi, consort of Mehmed VI, was tall, with blue eyes and auburn hair
Nevvare Başhanımefendi, consort of Mehmed VI, was tall, with green eyes and long black hair
İnşirah II. Hanımefendi, consort of Mehmed VI, was tall with gorgeous blue eyes and very long brown hair
Atiye Mehisti III. Kadınefendi, consort of Caliph Abdülmecid II, was tall, with blue eyes and light brown hair
21 notes · View notes
ottomanladies · 6 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
underrated (in my opinion) ottoman imperial ladies -- requested by anon
627 notes · View notes
ottomanladies · 7 years ago
Note
Your top 10 Ottoman ladies.
Hello! I have already answered this but they basically change every 2 weeks lmao so I’m happy to try again:
Haseki Hürrem Sultan
Nurbanu Valide Sultan
Kösem Valide Sultan
Bezmialem Valide Sultan
Nazperver Kadın, Third Imperial Consort of Mehmed V Reşad
Serfiraz Hanım, Second Ikbal of Abdülmecid I
Safiye Valide Sultan
Inşirah Hanım, Second Ikbal of Mehmed VI Vahideddin
Emine Nazikeda Kadın, Senior Imperial Consort of Mehmed VI Vahideddin
Mara Hatun, Serbian wife of Murad II
If you ask me next week, I’ll probably say something different lol
23 notes · View notes
ottomanladies · 7 years ago
Text
On this day, 12 June, in Ottoman history
12 June 1444 - truce between Hungary, Poland and Serbia and the Ottoman Empire: “Through contacts facilitated by the Sultan [Murad II]’s Serbian wife Mara, the leaders Wladyslaw of Hungary-Poland, John Hunyadi of Transylvania and George Branković of Serbia sent an embassy to Murad in Edirne where, on 12 June 1444, a ten-year truce was agreed.” – Caroline Finkel, Osman’s Dream: The History of the Ottoman Empire
12 June 1870 - birth of Nazperver Kadın: her real name Rukiye, she was born on 12 June 1870 in Beşiktaş to Prince Ismail Çikotua and Princess Aliye Dziapş-lpa. She was sent to the palace to her aunt Dürrinev Kadın to be educated, and she learned French especially well. During a dinner, she was noticed by Prince Reşad Efendi (the future Mehmed V), who married her in Veliahd Palace in 1888. A year later, she gave birth to Refia sultan, but the little princess drowned and, even though she wished for another child, she had no more. Safiye Ünüvar mentioned her in her memoirs: “The lady Nazperver was raised to the rank of Third Consort upon the death of the lady Dürrüaden. The same day of our visit to the Imperial Lodge, my kalfa and I went over to the apartments assigned to this consort. She was plump, as were the other consorts, and tall. Although at first impression she did not appear particularly learned, she did have a refined and kindly air about her that made a good impression. There was something rather sad about her, the cause of which I learned later. It seems that having no children weighed heavily upon her, despite the fact that the Sultan treated her most kindly and graciously, and so she lived out her life in this rather downhearted fashion. She asked me to visit her often and showed me much kindness”. Her niece later described her as a “very beautiful woman with long curly blond hair like gold, blue eyes, thick lips and a long neck”. She used to tour the hospitals in Istanbul during World War I, which she also helped with her own money. Wherever she went, crowds poured out on the streets to see her and would scream “May Allah protect you, Your Highness”. She was loved by many. Her niece Princess Mülkicihan Açba was present when she died: “What is this, Mülkicihan?” “What is what, Your Highness?” “Look, Mülkicihan, look. The sky has opened up. Do you hear this sound? The Lord is coming to take me to my daughter. God willing, I will be able to see my Master again.” She died on 9 March 1929 in Vaniköy.
15 notes · View notes
ottomanladies · 7 years ago
Text
On this day, 30 May, in Ottoman history
30 May 1792 - death of Nefizar Kadın: Senior Imperial Consort of Sultan Selim III, she is sometimes called Nafizar, Safizar or even Sefizar. Nothing is known about her life, except that two days before her death, she celebrated Ramadan with the sultan. She died on 30 May 1792 and was buried in the Laleli Mausoleum.
30 May 1876 - deposition of Abdülaziz and enthronement of Murad V: in the early hours of Tuesday 30 May 1876, Dolmabahçe Palace was surrounded by two battalions commanded by Süleyman Hüsnü Pasha and several naval ships. Prince Murad, at first, believed that he was going to be executed and refused to follow the soldiers. His mother Şevkefza, though, convinced him that those men would not hurt him, so he finally acconsented. He was taken to the war ministry in Bayezid, where Grand Vezir Mehmet Rüştü Pasha, Hüseyin Avni Pasha, Hayrullah Efendi, Midhat Pasha, and a number of other statesmen including ‘Abd al-Muttalib, the Sharif of Mecca, swore the oath of allegiance to the new sultan, Murad V. In the meantime, Abdülaziz, the Valide Sultan and his harem were removed from Dolmabahçe Palace and transported to Topkapi Palace, where they were imprisoned. The entire day is narrated by the concubine Filitzen in Çırağan Sarayında 28 Sene: Beşinci Murad’ın Hayatı [Twenty-Eight Years in Çırağan Palace: The Life of Murad V]
30 May 1918 - Empress Zita of Bourbon-Parma visited the harem: during her visit to Istanbul, the empress expressed the wish to see the harem so a visit was arranged for May 30th. Mehmed V introduced to her his favourite consorts, in particular Kamures Kadın, Mihrengiz Kadın and Nazperver Kadın, who saluted the empress in French. Zita of Bourbon-Parma was surprised, and replied: “I did not know that Your Majesty spoke French.”
14 notes · View notes
ottomanladies · 5 years ago
Note
Hi, i was just asking can you list consorts that were of noble birth.
Mal Hatun (consort of Osman I): probably the daughter of the ruler of the umeri principality
Asporça Hatun (consort of Orhan): probably the daughter of a byzantine lord
Theodora Kantakuzenos (consort of Orhan): byzantine princess
Tamara Hatun (Murad I): Bulgarian princess
Olivera Despina Hatun (Bayezid I): Serbian princess
Emine Hatun (Mehmed I): Dulkadir princess 
Mara Hatun (Murad II): Serbian princess
Sitti Mukrime Hatun (Mehmed II): Dulkadir princess
Servetseza Başkadınefendi (Abdülmecid I): princess of the Temruko line
Hoşyar Kadınefendi (Abdülmecid I): daughter of Georgian nobleman Zurab Bey Tuskia
Verdicenan Kadınefendi (Abdülmecid I): princess of the Açba family
Şayan Kadınefendi (Abdülmecid I): her mother was a member of the Kucba family
Gülistu Kadınefendi (Abdülmecid I): princess of the Çaçba family
Zerrinmelek Hanım(Abdülmecid I): princess of the Klıç dynasty
Nesrin Hanım(Abdülmecid I): daughter of Georgian nobleman Manuçar Bey Asemiani
Navek-i Visal Hanım (Abdülmecid I): princess of the Biberd family
Neveser Hanım(Abdülmecid I): daughter of Abazin nobleman Mısost Bey Eşba
Nalan-ı Dil Hanım(Abdülmecid I): daughter of Prince Çıpakue Natıkhu Bey
Şayeste Hanım(Abdülmecid I): princess of the Inalipa family
Ayşe Serfiraz Hanım(Abdülmecid I): princess of the Liah (or Lakh) family
Safderun Hanım (Abdülmecid I): daughter of a Circassian princess
Dürr-i Nev Kadınefendi (Abdülaziz): daughter of Prince Mahmud Bey Dziapş-lpa
Edadil Kadınefendi (Abdülaziz): daughter of Abkhaz Prince Aredba Tandal Bey
Neşerek Kadınefendi (Abdülaziz): daughter of Prince İsmail Bey Zevş-Barakay
Gevheri Kadınefendi (Abdülaziz): daughter of Abkhazian nbleman Salih Bey
Reftar-ı dil Kadınefendi (Murad V): daughter of the noble Circassian family Hatko
Şayan Kadınefendi (Murad V): daughter of Prince Batir Bey Zan
Filizten Hanım (Murad V): daughter of Abazin prince Şahin Bey Çaabalurhva
Nazikeda Kadınefendi (Abdülhamid II): daughter of Abazin prince Arzakan Bey Tsanba
Safinaz Kadınefendi (Abdülhamid II): daughter of a Circassian princess
Bedrifelek Kadınefendi (Abdülhamid II): daughter of Prince Karzeg Mehmed Bey
Bidar Kadınefendi (Abdülhamid II): daughter of Prince Ibrahim Talustan Bey
Mezide Mestan Kadınefendi (Abdülhamid II): daughter of nobleman Kaymat Bey Mikanba
Sazkar Başhanımefendi (Abdülhamid II): daughter of Abazin nobleman Maan Bata Bey 
Peyveste Hanım (Abdülhamid II): daughter of Abazin prince Eymhaa Osman Bey (Emuhvari)
Fatma Pesend Hanım (Abdülhamid II): daughter of Abazin prince Sami Bey Açba and a Tatar princess, member of the Giray dynasty
Nazperver Kadınefendi (Mehmed V): princess of the Abazin Çikotua dynasty
Emine Nazikeda Kadınefendi (Mehmed VI): daughter of Abkhazian Prince Hasan Ali Marşania
I’m not sure it’s all of them, I might have missed a couple-- if I did, I’ll add them later
45 notes · View notes
ottomanladies · 6 years ago
Note
Murad III + harem and children
Consorts:
Haseki Safiye Sultan: Albanian concubine presented to him by his cousin Hümaşah, she was his only consort for 20 years, when Murad III started sleeping with other women.
Şemsiruhsar Hatun: mother of Rukiye Sultan, she made a vakif for the reading of the Quran in the Mosque of the Prophet in Medina. She died before 1613.
Nazperver Hatun: appears in Ahmet Refik’s book Kadınlar Saltanati as one of Murad III’s consorts.
Şahıhuban Hatun: according to Ahmet Refik, she was buried in Yenibahçe with another consort.
Fakriye Hatun: according to Alderson, she was one of Murad III’s consorts.
Mihriban Hatun: again, according to Alderson she was one of Murad III’s consorts.
Unnamed consort: presented to Murad III by his son Mehmed, it could be one between Fakriye or Mihriban.
Children:
Ayşe Sultan (before 1565 - 15.5.1605): Murad and Safiye’s eldest child. She married Damad Ibrahim Paşa on 20 May 1586, who would serve as Grand Vizier three times. After the death of Ibrahim Paşa on 10 July 1601, she married Yemişçi Haşan Paşa in 1602, but he was executed in October 1603 by her brother Mehmed. In 1603 she built a fountain in honour of her first husband, located outside the Şehzade Mosque. Subsequently, she married her lover Güzelce Mahmud Paşa but she died soon later, on 15 May 1605. She was buried in the mausoleum of her father Murad. In her will, most of her wealth was left to the poor, orphans and sick; to the poor women in Mecca, Medina and Jerusalem and as ransom for Muslim female captives.
Fatma Sultan (before 1565 - ??): Murad and Safiye’s second child. On 8 December 1593 she married Kaptanıderya Halil Paşa in a magnificent ceremony. The marriage was described as very happy and they had a child together: Sultanzade Mahmud Bey (died in 1598). Halil Paşa died in 1603 and she subsequently married Vizier Cafer Paşa, though not according to Evliya Celebi.
Mehmed III (16/26.5.1566 - 21.12.1603): son of Safiye Sultan, he was the 13th Ottoman Sultan. (consorts and children here)
Şehzade Selim (1567 - 28.1.1595): executed by Mehmed III. Son of Safiye Sultan? (his date of birth would suggest this, but no source spoke of a second son of Safiye’s being alive at Murad III’s death)
Şehzade Mahmud (1568 - in or before 1581): son of Safiye Sultan
Unnamed prince (6.1582 - 6.1582): according to Alderson, he was born and died during the circumcision fest for prince Mehmed.
Şehzade Cihangir (2.1585 - 8.1585)
Şehzade Süleyman (2.1585 - 1585)
Şehzade Abdullah (1585 - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Mustafa (1585 - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Bayezid (1586 - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Cihangir (1587 - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Abdurrahman (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Ahmed (?? - ??)
Şehzade Alaeddin Davud (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Alemşah (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Ali (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Hasan (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Hüseyin (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Ishak (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Murad (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Osman (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Ömer (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Şehzade Yusuf (?? - 28.1.1595): executed by Mehmed III
Hüma/Hümaşah Sultan (?? - ??): she may have been a daughter of Safiye’s, since she was born in Manisa. She married Lala Kara Sokoloviç Mustafa Paşa (cousin of Sokollu Mehmed Paşa), who died in 1580, and then Nişar Mustafazade Mehmed Paşa, who died in 1586. Nothing else is known about her. [here]
Fahriye Sultan (?? - after 1641): she married Çuhadar Ahmed Paşa in 1604, who died in 1618. According to Uluçay, she was married instead to the governor of Bosnia Sofu Bayram Paşa.
Fethiye Sultan (?? - ??): she does not appear in Sicill-i Osmani.
Rukiye Sultan (?? - ??): daughter of Şemsiruhsar Hatun, she was buried in the mausoleum of her father.
Mihrimah Sultan: she married Mirahur Ahmed Paşa in 1604.
Mihriban Sultan: she was buried in the mausoleum of Murad III.
17 unnamed daughters: died of smallpox in 1598.
Hatice Sultan: no information about her
sources:- A. D. Alderson - The Structure of the Ottoman Dynasty
- Leslie P. Peirce - The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire
- Necdet Sakaoğlu - Bu Mülkün Kadın Sultanları
- M. Çağatay Uluçay - Padişahların Kadınları ve Kızları
40 notes · View notes
ottomanladies · 7 years ago
Note
Do you have any information about any of the concubines of Murad lll after Safiye Sultan? I read something about his mother or sister offering him two Russian women.
Hello! Other known concubines of Murad III were:
Şemsiruhsar Hatun: mother of Rukiye Sultan, she died in or before 1613. She created an endowment for the recitation of the Qur'an in the mosque of the Prophet in Medina
Şâh-huban Hatun
Nazperver Hatun
Mihriban Hatun: Sakaoğlu says there was a Madrassa in Kumkapı built by a Mihriban Sultan, but she could have been a daughter of Murad III and not his concubine
Fakriye Hatun, maybe a slavic slave concubine presented by his son Mehmed
It is true that Ismihan Sultan gifted him two beautiful slave concubines that he accepted, but we don’t know their names or if they became mothers of children
13 notes · View notes