#namaz soruları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Namaz Kılarken Yazı Okumak Namazı Bozar mı? - Abdülhamid Türkeri Hoca Efendi @ismailaganet
Namaz Kılarken Yazı Okumak Namazı Bozar mı? – Abdülhamid Türkeri Hoca Efendi @ismailaganet
Namaz kılarken yazı okumak namazı bozar mı? Namaz kılarken yazı okumak caiz midir? Namaz kılarken yazı okumak uygun mudur? Namaz kılarken yazı okumanın hükmü nedir? Namaz kılarken yazı okunursa namaz bozulur mu? İsmailağa Fıkıh Kurulu üyesi Abdülhamid Türkeri Hoca Efendi, fıkhî suallerinizi cevaplandırıyor. İslâmî ilimler alanında ders ve sohbetlere, kısa soru-cevap videolarına, kısa kesitlere ve…
View On WordPress
#abdülhamid türkeri#fetva soruları#fetva videoları#fetvalar#ismailağa fetvaları#ismailağa videoları#namaz fetvaları#namaz soruları
0 notes
Text
Allah'ım 😔🤲🏻🤲🏻🤲🏻
Allahım! Sen nasıl miladi 6 asırda Ebû Eyyüb el Ensarinin hayatına bereket verdinse, bizlerin de hayatlarına bereket ihsan eyle Nasıl Sen onun hedefine istikamet nasip ettinse, bizlerin de hedeflerine istikamet ver. Dün başka, bugün başka, yarın başka duruşları sahibi bizi etme. Imkânımız azken başka, gücümüz azken başka, cemaatimiz azken başka etme. Bizi istikamet üzere yaşat..
Allahım! Yüreklerimiz sevgisizlikten kavruluyor. Biz sevmiyoruz sevmeyi bilmiyoruz. İş dünyaya gelince; eşe, așa, evlada gelince onları kalbimiz ile seviyoruz. Ama iş Sana gelince, senin Kur'anına gelince, senin Peygamberine gelince aklımız ile sevmeye çalışıyoruz. Sevginin merkezi kalp iken biz akılla sevmeye çalışıyoruz. Bundan dolayı da delice sevemiyoruz. Sahabice bir sevgi yok hayatlarımızda... Onlar Resulullah'tan bir söz duydular ve dünyanın dört bir tarafına dağıldılar. Ama biz o sözlerden çok duymamıza rağmen, değil dünyaya dağılmayı bir sohbete bile nazlanarak gidiyoruz. Çünkü tembellik aşımız, güvensizlik azığımız oldu. Ya Rabbi! Bize Ebû Eyyüb el-Ensâri gibi muhabbet nasip et.
Allah'ım! Cehalet hayatımızın her yerini kapladı. Dinimizi Kur'ân'dan, sünnetten ehliyet sahibi hocalardan öğreneceğimize, televizyonlardan, yaldızlı sözlerle bizi oyalayan insanlardan öğrenmeye başladık. Bilgimizde selimiyet yok. Allah'ın kitabının karşısına oturduğumuzda: "Bana göre" deyip ahkam kesmeye başladık. Resûl'ünden bir hadis duyunca, "Acaba bu çağda bu olur mu?" deyip işitip itaat edeceğimize şüphe ile yaklaştık. Boyumuzdan büyük laflar etmeye başladık. "Benim tanıdığım Peygam ber böyle bir şey demez." dedik ama ortada tanıma adına hiçbir şeyimiz de yoktu aslında... Ya Rabbi! Sen bu hastalıklardan bizi kurtar, selim bir anlayışa bizi vardır. Aynen Ebû Eyyüb el-Ensår gibi ilimlerimize selimiyet ver Allahım! Senin dinine hizmet etmek şereflerin en büyüğüdür. Biz böyle bir şerefe nail olmayı başka şeylere tercih ettik. Bugün namaz kılmayan milyonlar uykularımızı kaçırmıyor. Ruhsuzlaşan nesiller bizi huzursuz etmiyor. Beyinleri tükenmiş gençlerimiz bizi rahatsız etmiyor. Her şey bitti zannediyoruz. Yarın senin bize soracağın soruları unutmuşuz Ya Rabbi! Ne olur bize yardım et Hizmetlerimize devamiyet ver. Göz açıp kapayıncaya kadar bizi nefsimizle, şeytanlarla, şeytanlaşmış insanlarla baş başa bırakma! Amin, amin, amin...
Muhammed Emin Yıldırım, Sahabe İklimi c.3
#kitap alıntıları#nefsime#ahhh rabbim...#tembellik aşımız güvensizlik azığımız..#bize selimiyet ihlas nasip et..
21 notes
·
View notes
Text
İnsanlara; "Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun?" gibi Allah'ın soracağı soruları sormayın! İnsanlara; "Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mıdır? Bir sorunun var mı?" gibi kulun kula soracağı sorular sorun.
| Fatih Sultan Mehmet |
6 notes
·
View notes
Text
biriyle sevgili olmazsın, “kimseyi beğenmiyor” derler.
biriyle olursun, yakışıklıdır, “ondan koca olmaz” derler.
eğlenmene bakarsın, “senden küçük, çocuk daha” derler.
olgundur, seversin “sen çok güzelsin, neden 10 yaş büyük?” derler.
“bana aşık?” dersin, “önce Allah aşkı” derler.
“namaz kılıyor” dersin, “ay yok sen yapamazsın” derler.
“beni seviyor” dersin, “senin sevmen daha önemli” derler.
“seviyorum!” dersin, “parası için” derler. parasını istemezsin, “salaksın” derler. derler de derler… hayatımda ilk kez kalbimdeki sesle mantığım uyuşuyor. o bana baktığı an evrendeki tüm taşlar yerine oturuyor. buzlar kraliçesi tahtından indiriliyor da, ummadığım kişiler beklediğim tepkiyi vermiyor. yani o tayfa yerli yerinde duruyor. sadece soruları değişti. ���neden evlenmedi, neden atanmıyor, hala mı okuyor?” gibi “institutional logics” teorisindeki farklı sorularla meşguller. 10 sene önce okuldu, sonra aile, sonra evlilik, sonra para… ben de edindiğim farklı dünya görüşüyle onların davranışlarını açıklamaya çalışıyorum. ve samimi olmam gerekirse çoğunu weber’e kadar inmeme rağmen açıklayamıyorum.
4 notes
·
View notes
Text
İslâm Tarihi 2022-2023 Bütünleme Soruları
İslâm Tarihi 2022-2023 Bütünleme Soruları 1. Mi’râc gecesi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Bakara sûresinin son âyetleri indirilmiştir. B) Beş vakit namaz farz kılınmıştır. C) Müslümanlara hicret izni verilmiştir. D) Şirk dışında bütün günahların affedileceği müjdelenmiştir. E) Hz. Peygamber Allah’ın huzuruna çıkarılmıştır. Cevap : C) Müslümanlara hicret izni verilmiştir. 2.…
View On WordPress
0 notes
Text
Tanju ÖZCAN
Fatih Sultan yöneticilerine;Namaz kılıyormusun? Oruç tutuyormusun? gibi Allah ın kula soracağı soruları sormayacaksınız.Aç mısın,bir ihtiyacın var mı gibi kulun kula soracağı soruları soracaksın demiş.KK ya Seccadeye bastın mı diye soracağına,vatandaşına aç mısın?diye soracaksın!
0 notes
Text
İnsanlara: "Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun? gibi Allah'ın soracağı soruları sormayın! İnsanlara; Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mıdır? Bir sorunun var mı? gibi kulun kula soracağını sorun. Yaratılanları razı etmek için yaratılmadık.
-Fatih Sultan Mehmet
26 notes
·
View notes
Text
biri bana direkt bir şey söylediğinde anlayamama sorunum var. konu ne kadar önemliyse anlayamama durumu da o kadar artıyor
eczaneden ilaç alırken "şundan tok karnına 3 tane, şundan akşam 1 tane" dedikçe her biri diğerini eziyor. beynim "diğerlerini bilmiyon madem" deyip sonuncuyu da hafızamdan siliyor
en zorunu hasta yakınıyken yaşıyorum. hemşire "şurdan şunu al, burdan bunu al, ordan onu getir" falan dediğinde zaten iptal oluyorum. aslında basit "şurdan şunu alıyorsun, bunu değil yani"... o kadar aptal da değilim. mesela doktor yanındaki asistan doktora kalp ameliyatını anlatsa onu anlarım, hemen yaparım ama bana anlatınca anlamıyorum
heyecanlı bir tipim desem o da değil. binada yangın çıksa herkes çığlık çığlığa kaçışırken ellerim cebimde çıkarım sakince
biri bir şey sorunca da sapıtıyorum. mesela saati sorsa "bu kadar insan varken niye bana sordu, kendi saati yok mu, saati yoksa cep telefonu da mı yok, benim de saatim yok telefondan bakıcam zaten, belki de telefonumu çalacak" falan diye saçma soruları saniyeler içinde cevaplamam gerekiyor. sonra gözüm tutmazsa "kardeşim gölgen dibindeyse öğlen vaktidir, boyunun 2 katıysa ikindi vaktidir, bilmiyon mu, namaz da yok tabi" demiyorum, o kadar da değil
kötü bir durum ama belki de çok zeki olduğum için böyledir diye avunuyorum. normal sohbet esnasında bile dilime gelen yüzlerce cevabı yutup en uygununu dillendiriyorum. bu cevap karşımdakinin kim olduğu, o anki durumu, zaman ve mekan, onun beni nasıl bildiği gibi bir çok filtreden geçip de seçiliyor. bunu saniyeler içinde yapmak kolay mı?
23 notes
·
View notes
Text
Sınavımız Var!
Kendimizi sık sık bir kalp sınavına tabi tutmalıyız. Dış görüntümüzle değil kalbimizle, yani içimizdeki Müslümanlık anlayışı, ibadet heyecanı, hayatımızı Kur’an ve Efendimiz’in sünnetiyle yönlendirme arzusu ile bu sınavı geçebiliriz.
1- Başta namaz olmak üzere ibadetlerde ne durumdayız?
Eğer kendimizi ibadetlerde yeterli görüyorsak birincisi “Bu ibadetler sürekli mi?”, ikincisi “Efendimiz aleyhissalatu vesselam ile ashabının yaptığı şekilde mi?” ve üçüncüsü “yaparken ihlaslı mıyız?” sorularını sorarak yeterliliğin sağlamasını yapabiliriz.
2- İlimde ne durumdayız?
Akademik unvan, şöhret, para için mi ilim öğreniyoruz yoksa Allah için mi? Zira ilim tahsilinde hedef nefsimizi düzeltmek, tövbe etmek, ihlaslı olmaktır.
3- Allah’a davet işini niçin yapıyoruz?
Vakfımıza, cemaatimize, grubumuza mı birilerini topluyoruz yoksa Allah’a mı çağırıyoruz?
4- Tartışmadan ne kadar uzağız?
Müminler arasındaki her tartışma, şeytanın tarlasına dikilmiş bir fidandır. Mümin ile tartışmayı, kavga etmeyi Allah hatırı için ve ümmetin zayıflamaması için ne kadar terk ediyoruz?
5- Şehvetlere karşı direncimiz ne durumda?
Para, cinsellik, makam, koltuk, bağ-bahçe… herkesin takıldığı bir şehvet konusu olabilir. Bunlara ne kadar yakınız ya da ne kadar uzağız bu da kalbimizin durumunu gösterecektir.
6- Boş işlerle aramız nasıl?
Bizim Cennet’e girebilmek ve bu uğurda çalışmakla alakalı dertler taşımamız lazımdır. Gerisiyle oyalanırsak büyük hata ederiz ve pişmanlığımız da işe yaramaz. Başkasıyla ve bize faydası olmayan işlerle uğraşmak kalbimizdeki sıkıntının bir belirtisidir.
7- Hayatımızın Merkezi Ne?
Eğer hayatımızın merkezi, dünyaya geliş sebebimiz olan, Allah’ın rızasını kazanmak ise ne âlâ. Değilse büyük sorun var demektir. En başa dönüp dünyaya neden geldik, nereye gideceğiz, buradaki vazifemiz nedir, gibi temel soruları tekrar gözden geçirmek gerekir.
Bu soruları kendimize sorduğumuzda biiznillah kalbimizin, imanımızın durumunu büyük ölçüde anlamış olacağız. Bizler Allah’ı, peygamberini, Kur’an’ını, şeriatını ebedi bir sevgiyle ve hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar sevip bu konuda ihlaslı olacağız ve bununla Cennet’e gideceğiz inşallah.
3 notes
·
View notes
Text
Cumadan Sonra Kılınan Zuhr-i Âhir Namazı Terk Edilebilir mi? - Abdülhamid Türkeri Hoca Efendi
Cumadan Sonra Kılınan Zuhr-i Âhir Namazı Terk Edilebilir mi? – Abdülhamid Türkeri Hoca Efendi
Cumadan sonra kılınan zuhr-i âhir namazı terk edilebilir mi? Cumadan sonra kılınan zuhr-i âhir namazının hükmü nedir? Hanefi mezhebine göre Cuma namazı nerelerde kılınmalıdır? Köy camilerinde Cuma namazı kılınabilir mi? Cuma namazı bir şehirde birden çok yerde kılınabilir mi? İsmailağa Fıkıh Kurulu üyesi Abdülhamid Türkeri Hoca Efendi, fıkhî suallerinizi cevaplandırıyor. İslâmî ilimler alanında…
View On WordPress
#abdülhamid türkeri#cuma namazı#fetva soruları#fetva videoları#fetvalar#ismailağa fetvaları#ismailağa videoları#namaz fetvaları#namaz soruları#zuhri ahir namazı
1 note
·
View note
Text
Ne güzel demiş Fatih Sultan Mehmet:
İnsanlara; "Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun?" gibi Allah'ın soracağı soruları sormayın!
İnsanlara; "Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mıdır? Bir sorunun var mı?" gibi kulun kula soracağı sorular sorun.
4 notes
·
View notes
Text
Bizim kumaşın kalitesi düşük çıktı
Biz Müslümanız ve bir iddiası olan Müslümanlarız. Kadromuz, maaşımız, kredi borçlarımız, tayin terfi umudumuz hatırına sustuğumuz, göz yumduğumuz her haksızlık dönüp dolaşıp ayağımıza takılan taş olacak, bunu biliyoruz. Şunu itiraf edebiliyorum; bizim ciddî bir ahlak sorunumuz var. “Önce ahlak sonra din” diyen ilahiyatçılarımızın ya da kulağı küpeli Dücane'mizin manifestolarıyla çözemeyeceğimiz kadar ciddî bir problem bu. “Kurallar işlesin ama bana değil” diyoruz, hastane kuyruğunda aradan sıvışıyoruz, çocuğumuzun mülakatında tanıdık arıyoruz, önceden sınav sorularını alabilir miyiz diye araya adam sokuyoruz, kamera yoksa kırmızı ışıkta geçiyoruz (hele pahalı arabaya binince kurallar benim için değil zanneden tiplerimiz yok mu?), online sınavda kameranın görüş açısının dışına adam yerleştirip Whatsapp'tan kopya çekiyoruz, (hele beş vakit namaz kılan bir arkadaşım şeflik sınavında sorulacak soruları önceden bulamaz mıyız? diye sorduğunda epey düşünmüştüm), isminin önündeki sıfat söylenmediğinde ortalığı yıkan akademisyenler yetiştiriyoruz, basın listesine ismini yazdırıp oğlunu yurtdışına bedava tatile götüren kurum başkanlarıyla devleti yönetiyoruz, hakkımız olmadığı halde çakarları yakıp kendimizi özel hissetmeye çalışıyoruz, makamda çalışınca her şey bedava ayağımıza gelsin isteyen danışmanlarla doldurduk TBMM'yi. Daha bir kadına adaletle muamele edemezken “Kur'ân bize dört kadın hakkı tanıyor” diyoruz. Twitter'da Kütüb-i Sitte'den hadis paylaşmakla Müslüman olunmuyor maalesef. Meğer ne fakir ruhumuz, ne çok bastırılmış duygumuz varmış da, ortaya çıkacağı zamanı bekliyormuş. Olmadı efendiler, bizim kumaşın kalitesi düşük çıktı. Hatırlıyorum. 90'lı yılların sonuydu. TBMM'de bir danışman abiyi ziyarete gitmiştim. Herhalde genel kurul vardı o gün. Üç dört kez polis kontrolünden geçip güçlükle gideceğim yere ulaştım. Dedim ki danışman abiye; “Yahu potansiyel terörist gibi üç dört kere polis yokladı beni. Bu meclis benim değil mi? Neden beni bu kadar tehlikeli görüyor?”
Dedi ki danışman abi; “Ne zannettin aslanım, dingonun ahırı mı burası? Devlet yönetiliyor burada. Tabi ki kontrol edecekler.” Ben de dedim ki, “Peki siz niye vakıf evlerinde bize sürekli Hz. Ömer'den bahsedip, sizin devlet başkanınız şu ağacın altında yatan adam mı? örneğini verip durdunuz? Dışarıda hayat böyle değil deseydiniz ya. Bizi boş hayallerle niye kandırıyorsunuz? Biz Müslümanlar iktidar olunca Hz. Ömer gibi devlet yönetecek zannediyorduk. Şimdi bir danışman için dört kapıdan geçiyoruz…”
Ve o danışmanlar büyüdü, devlet katlarında yönetici oldu. Ortaya Çukurambar gibi bir garabet çıktı ki yüz yıl utanıp ağlasak mahcubiyetimiz gitmez.
2 notes
·
View notes
Text
İSLAM'DA MAHREM ANLAYIŞI
Geçenlerde çamur zihniyetini yine gösteren bir gazete, Diyanet'in sitesinde ve fıkıh kitaplarında yüzyıllardır bulunan "evlilik maksadı ile görüştürülen kadın ile erkeğin mahrem yerlerine bakabileceğine" dair fetvayı alıp internet ortamında servis etti ve Twitter'da ki beyinsiz, cahil, kafir ahmakların eline malzeme verdi. Ki amaçları da tam olarak buydu zaten.
Yukarıda sıraladığım kelimeler hakaret değil, durumlarını bildiren en hafif ifadeler. Zira öyle olmasalar, bir durup ya bu İslam'da kadını kısıtlıyorlar, çarşafa sokuyorlar diyoruz, kadını gizliyorlar, erkeğe şalvar cübbe giydiriyorlar diyoruz, bu çelişki değil mi? Arkasında başka birşey olmasın diyerek biraz olsun mahrem nedir, bakmak ölçüsü nedir, İslam'da bunun yeri nasıldır diye Google'dan dahi olsa incelerlerdi.
Ve maalesef bu cehalet sadece dinsiz imansızlarda değil, namaz kılan buna dikkat eden kimselerde de mevcut ve o kadar abartmasalar da onlar da diyanetle alakalı bu haberi görüp, çevrelerinde/sosyal medyada yorumda bulunuyorlar.
Bunlardan sonra; aralarında 1.derece akrabalık bulunmayan MÜSLÜMAN kadın ve MÜSLÜMAN erkek, kuzen dahi olsalar, küçükken kardeş gibi büyümüşte olsalar birbirine namahremdir, öz kardeşi gibi rahat OLAMAZ. Bu demek değil ki çevrenizde her gördüğünüze başka gözle bakın, bu ÖLÇÜDÜR. Nikah kıyılamayacak akrabalar bellidir, bunun harici herkesin herkese nikahı düşer. Yani isterlerse evlenebilirler ve aynı ortamda bulunduklarında yabancıya karşı nasıl giyinilmesi ve davranılması gerekiyorsa öyle olmalılar.
Gelelim o fetva da kast edilen "bakılabilecek mahrem yerlere" ; ne namahrem kadın erkeğe bakabilir, ne namahrem erkek kadına. Bunun da en büyük delili, kadınların tesettür ölçüsü hatırlatıldığında akla gelen ve bazı romantik İslamcı tiplerin dilinden düşmeyen Nur Suresi 30.ayetinde yer alan "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. " Emri/ifadesi. Ancak unutulan şu ki bu ayetin devamı olan 31.ayetin başında yer alan "MÜMİN KADINLARA DA SÖYLE, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar" emri. Başörtüsü var mı yok mu tartışmaktan Nur Suresi 31.ayetin tamamını idrak edemeyen cahil zındıkların ısrarla görmezden geldiği bir emir.
Bu iki ayete ve ilgili hadislere göre namahrem erkek/kadın; dışarıda alışverişte vs zaruret harici birbirine gözünü dikip aval aval bakamaz. Kadının avreti konusunda 2 görüş olma sebebi; yüzün ve ellerin de avret sayılıp sayılmaması. Onun haricinde kadının hareket ettiğinde dahi hatlarını belli etmeyecek bollukta, tenini göstermeyecek kalınlıkta, kendisi dikkat çekici bir desen/renk içinde olmayan, dışarı çıktığında evde giydiği kıyafetin üzerine giyeceği bir CİLBAB (çarşaf, ferace, burka vb) giymesi FARZDIR (BKZ: AHZAB SURESİ 59) ve bütün ulema buraya kadar icma etmiştir, yani aynı görüştedir.
Evlilik görüşmesinde elbette kadın da erkekte giyinik haldedir, fark ise dışarıda uzun ve alıcı gözle bakamadığı karşı cinsin yüzüne, eline (ki yüzü ve eli de örtülmesi farz gören görüş dikkate alınınca bu mahreme bakmak tam olarak anlaşılır) ten rengine, vücut hatlarına (evlilik görüşmesinde çarşaf/ferace yerine ev içinde giyilen çok dar olmayan, uzun bir kıyafet ile çıkılabilir burada kast edilen) vs burada bakabilir, ki bazı hadisler de evlilik öncesi bakmaya teşvik vardır, çünkü göze güzel görünen gönle de güzel görünür ve aradaki bağı/sevgiyi kuvvetlendirir (Bunu flört etmeden, 2-3 sene konuşmadan, rahat rahat gezmeden evlenmeyen kimseler anlamayabilir ama biraz zorlarlarsa onlarında anlayacağın inanıyorum) Yani bu keferelerin anladığı gibi "galiz avret" denilen belden aşağı kısımlara bakmak kast edilmiyor.
Dipnot: Bu fetvaya bakarak iyi hadi her görüşmek isteyene, evlilik niyeti ile gelene kendimi göstereyim/göreyim gibi işlere hele de bunu ailelerin haberi olmadan yapmayın. Kimsenin aklını ve kalbini okuyamıyorsunuz. İki gündür tanıdığınız insana güvenip fotoğrafınızı yollarsınız, tahmin edemeyeceğiniz yerlere gidebilir iş. Bu niyetle size haber gönderen/gelen kimseyle 3 defa yüz yüze görüşebilirsiniz buna cevaz var. 1 ya da 2. kere de aklınızdaki soruları sorup, mutmain/emin olduktan sonra da 3.defa görüşüp dış görünüşüne bakabilirsiniz. Evlilik ciddi iştir. Öyle elbise alır gibi beğenmezsek iade ederiz mantığıyla hareket etmeyin. Evlilik ne sadece dış görünüşe göre ne de sadece aklına/karakterine göre yapılır. Evvela dinine göre bakılır ki burada kast edilen elhamdulillah Müslümanım demesi değil, bunun gereklerini yapması, bu yolda azim gösteren biri olmasıdır. Bundan sonra dış görünüşünü değerlendirmekte elbette serbestsiniz. Nitekim bir rivayette denginizden kız alın, denginize kız verin buyrulmuştur. Bu denklik, dış görünüşten dünya görüşüne, yetişme tarzından maddi duruma kadar geniş yelpazelidir. Dış görünüşünü beğendiğiniz ama sizden maddi yahut eğitim olarak düşük birine yahut dış görünüşü o kadar hoşunuza gitmese de dine uygunluğunu beğenip ilk başta tamam deyip sonra bu sebeplerden laf ederseniz geçmiş olsun, zira o insanın vebali, hakkı var.
#islam#cumhuriyet#cumhuriyet gazetesi#diyanet#mahrem#namahrem#fetva#evlilik#kul hakkı#rasulullah#şeriat#fıkıh
4 notes
·
View notes
Text
"…Önce adım Rubin idi, Sonra Ebubekir oldu. Üniversitede okuyordum. O sene annem babam ayrılmışlardı. Bir köpeğim vardı o da öldü. Çok zor bir gündü benim için. O sene bir arkadaşım da öldü. Bu hadiseler kendime bazı soruları sormama neden oldu. Ben neden buradayım? Hayatın gayesi nedir? Sabahları neden uyanıyorum?... Netice dînî bir aramaya çıktım. Önce doğal olarak Hıristiyanlığı araştırdım. Bir kilise kampında herkes bana, Allah’ın beni ne kadar sevdiğini söylüyordu. Ben de düşünüyordum, Allah beni seviyor mu? Seviyorsa köpeğim niçin öldü?
Hıristiyanlığı araştırmam sonunda şu kanaate vardım: İncil’i ellerine alıp da değerli kardeşim, sorunun cevabı burada diyemiyorlardı. Onun yerine herkes kendi görüşlerinden cevap veriyordu. Ben kendi kendime: İncil bir kitap fakat birçok değişik yorumlar çıkartılabiliyor. Bu da çok kafa karıştırıyordu. Hindu dinine mensup Hindistanlı bir arkadaşla tanıştık ve tartıştık. Onun verdiği cevaplar da beni tatmin etmedi. Bir de Musevîliği araştırdım, onda da aradığımı bulamadım. Budizm’i araştırdım. Bunun da ilâhî bir din olmadığını anladım.
Çok yakın bir arkadaşım bana araştırdığım dinleri sordu. Ben de saydım: Musevîlik, Hıristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve diğerleri. “Peki İslam’a baktın mı?” dedi. Ben: Bunlar terörist, ben bunları araştırmam ki, dedim. Bunlar çıldırmış, ben ne diye bu dine bakayım, dedim. Fakat gelin görün ki, bir gün kendimi bir camiye girerken buldum. Direk içeri girdim. Ayakkabılar ayağımda. Halının üzerinden, namaz kılan bir adamın önünden geçtim. Secdeye giderken nerdeyse kafasına basacaktım. Sübhanallah! Ne yaptığımın farkında değildim. Etrafa baktım, şu arkadaşı gördüm. Adı Ebu Hamza. Çok uzun sakalı vardı mâş��allah! Bana doğru gelmeye başladı. Ben kendi kendime: Bu gün öleceğim galiba, dedim. Bana söylediği şey: “İyi günler arkadaş! Nereye gidiyorsun” dedi. Onun beni böyle doğal karşılama şekli beni çok etkiledi.
Ben bir ateist idim. Ailem hıristiyandı. Beni her Pazar kiliseye sürüklerlerdi. Ben de her dakikasından nefret ederdim. Öldükten sonra böceklere yem olacaksınız, derlerdi. Ahiret yok, ilah yok. Her şey değersiz gibiydi.
Ebu Hamza bana çok ikramda bulundu. Buna da, daha önce rahiplere ve diğer din adamlarına sorduğum bütün soruları sordum. Burada beni etkileyen şu oldu: Her soru sorduğumda, normal cevaptan ziyade, Kur’an’ı açıp şöyle derlerdi. Burayı oku, şurayı oku…
Sorularımın cevapları hep oradaydı. Her defasında daha zor sorular sordum. Bayanlar neden örtünmek zorundalar? Benim neden 4 hanımım olur da, bir hanımın 4 kocası olmaz? Bu sorularımı da Kur’an ile cevapladılar. Oradaki arkadaşlardan birine: “Bu konuda senin fikrin nedir?” dedim, “Allah’ın indirdiği ayetler varken benim fikrim ne olabilir ki” dedi. Bu söz beni çok etkiledi. Sonra onlara: Kur’an’ı eve götürebilir miyim, dedim. Tabi, dediler. Eve gidip okumaya başladım. Okurken şunun farkına vardım. Kendimi bir hikaye okur gibi hissetmedim. Sanki biri bana emir veriyormuş gibi, biri yapmam gereken şeyleri söylüyormuş gibi hissettim kendimi, okurken.
Bir gece rûhânî bir ortam hazırlamaya karar verdim. Bir mum yaktım. Pencereyi açtım. Perdeleri açtım. O rûhânî hisleri yakalamaya çalışıyordum. Oturup düşünüyordum. Bu gün son olması lazımdı. Bu akşam bütün o rûhânî ve ilmî delilleri araştırdım. Dağlar kadar. Bir embriyonun oluşumunu… bütün bu muhteşem kanıtları gördüm. Yine de ufak bir kıvılcıma ihtiyacım vardı. Sanki bir uçurumun ucundaydım. Atlamaya hazırım. Fakat bir şeyin beni itmesi lazımdı. Açtım Kur’an’ı okumaya başladım. Sonra durdum dedim ki, “Allah! Bu benim beklediğim vakit. Şimdi İslam’a katılmaya hazır olduğum vakit. Tek istediğim şey bir işaret. Yalnızca ufak bir şey. Çok büyük bir işaret olmasına gerek yok. Yıldırım düşmesi olur, evimin yarısı düşebilir. Senin için bunlar çok küçük bir şey. Sen dünyayı yarattın. Hadi. İşte orada oturdum. Mumu ateşinin filmlerdeki gibi yukarıya yükselip yanmasını bekliyordum. Fakat hiçbir şey olmadı. Tabi büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Ve dedim ki "Allah! İşte sana bir fırsat daha vereceğim. Ben buradayım bir yere gitmiyorum. Belki meşguldün. Dünyanın öbür tarafı hâlâ gündüz, orada birçok olaylar oluyor. Ben bir işaret bekliyorum. Bu, bir arabanın egzozundan çıkan gürültü olabilir, belki bir kuş düşebilir içeriye. Ne olursa olsun, dedim. Yine aha şu oldu diyebileceğim bir şey olmadı. Bir daha hayal kırıklığına uğradım. Kendi kendime: İşte buraya kadar, İslam son şansımdı ve ben onu bulamadım, dedim.
Ve Tekrar Kur’an’ı elime aldım, kaldığım yerden okumaya devam ettim. İlk ayet: İçinizde işaret arayanlar için size zaten yeteri kadar göstermedik mi? Suya bakın, yıldızlara bakın. Güneşe bakın, bunlar ilim insanı için işaretlerdir, deniyordu. Sübhanallah! Kafama battaniyeyi örttüm, uyuyor numarası yaptım. O kadar korkmuştum ki! Bu kadar işaretler etrafımdayken kendi işaretime karşı ne kadar kibirli olduğuma inanamadım. Bu dünyaya sahip olmamız, bu kadar canlıların var olması bizim için işaretlerdir. Ertesi gün ben Müslüman oluyorum diye karar verdim.
Altı ay araştırma sonucu ben Müslüman olacağım, dedim. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Herhalde yatsı namazına yakındı. Camiye girdim. Camide bin’e yakın insan vardı. Sübhanallah! Şu dine bak, ne kadar da güçlüler, dedim. Meğer Ramazan’ın ilk günüymüş. Ramazan Müslümanları. İşte orada oturdum. Çok heyecanlı idim. Bana “Şu kelimeleri söylemen lazım” dediler. Ben de: ne? Eş, neydi? İngilizce söylesem olmaz mı? dedim. Olmaz, önce Arapça söylemen lazım, dediler. Herkes bana bakıyordu. Yanımda o uzun sakallıları görüyordum. O anda çok korkmuştum. O kelimeleri söylemeye başlar başlamaz bütün korkum gitti. Sanki birisi beynimde soğuk su musluğunu açtı. Kendimi tertemiz hissettim. Arkadaşım gelip tekbiiir, dedi. Hep birden Allahü Ekber, dediler. Gelip beni öpüp kucaklamalarını beklemiyordum. Hepsi gelip beni kucaklayıp öpmeye başladı. Hayatımda hiç o kadar kişi tarafından öpülmemiştim. O gün hiç sahip olamayacağım kadar kardeşim oldu.
İlk başlarda ailem, onlara karşı tuhaf olabileceğimden endişeliydi. Her halde Ak-47 ve birkaç el bombasıyla saldıracağımı zannettiler. Fakat çok kısa bir sürede bu dinin beni daha iyi biri yaptığının farkına vardılar. Bir süre sonra babam benden bir Kur’an istedi ki ben buna çok sevindim. Bana dedi ki: sen Müslüman olduğundan beri çok daha iyi biri oldun. Çok daha güvenilir oldun. Eğer arabam bozulursa beni alman için seni arayabilirim. Eskiden olsaydı, oğlum şimdi kim bilir nerelerde içiyor, kafa çekiyor derdim.
Umarım sizi çok sıkmamışımdır. İnşaallah hepinizle cennette kebap yemek için görüşmek üzere. Esselamü aleyküm."
Sonradan eklenmiş: Arkadaşlar bu ben değilim. Elhamdülillah müslüman doğdum müslüman yaşıyorum. Sanırım bir yanlış anlaşılma olmuş. Bunu YouTube'de dinledim. Çok hoşuma gitti bende yazıya dönüştürdüm.
#ibretlik#la ilaha illa allah#allahuekber#ayet#kuran ayeti#kuran#islamic#dinimizislam#geceye bir söz bırak#hayırlı geceler#iyi geceler
1 note
·
View note
Text
Dinler Tarihi 2022-2023 Vize Soruları
Dinler Tarihi 2022-2023 Vize Soruları
Dinler Tarihi 2022-2023 Vize Soruları 1. Aşağıdakilerden hangisi Sabii’ ibadetlerinden biri değildir? A) Bahar bayramı olarak kutladıkları beş günlük Panja ya da Parvania bayramları vardır. B) Sabillerde rükulu ve secdeli bir namaz olayı yoktur. C) Sabil ibadetleri arasında en önemli olanı vaftizdir. D) Sabiller ayin yemeklerine hazırlık aşamasında güvercin ve koç kurban ederler. E) En önemli…
View On WordPress
0 notes
Text
⭐ ⭐ ⭐ ⭐ ⭐
Ben bazen doluyorum galiba ki yazma isteği oluyor böyle konuları. Baharı eğer sayfanızda tutmaya katlanabiliyorsanız bu sözlerimi de duyacaksınız demektir.
Biz mümin olarak nelere dikkat etmemiz ve neyi nasıl istediğimiz konusunda biraz daha duyarlı olmalıyız diye düșünüyorum ... Evlilikler ne üzere oluyor, amaç nedir...
Bu gün çok sevdiğim bir arkadașım eșinden ayrıldı... Ve ben çok üzgünüm... Neler oluyor bizlere.. Neden çocuklar bu psikoloji ile büyüyorlar.
Yemek yapmayı biliyor musun?" derdine düşene kadar, 'Namaz kılıyor musun?' diye sorulsa mesela.
Erkeğe, 'Araban var mı?' yerine 'Devamlı gittiğin bir cami var mı?' diye sorulsa .
Malına, cüzdanına bakana kadar takvasını merak etsek mesela?
"Koltukları hangi renk alalım?" diye kafa yorulacağına? raf raf kitap dizmek için uğraşılsa mesela?
"Şu hocanın kitabını mı alalım yoksa bu hocanın mi?'' diye konuşulsa, televizyon kaç ekran olsun diye tartışılacağına?
Davanız aynı olsa mesela, derdiniz, tasanız, duanız.
Hayrlı evlatlar istenilse, Allah'tan diplomaya kul olmayı dayatacağımıza.
Ben kahvehaneye gidiyorum denileceğine, ilim öğrenmeye gidiyorum denilse?
Dünyada ki soruları, sorunları taktığımız kadar kabirde sorulacak soruları taksak biraz da?
Din dışında yaşadığımız herşeyi bırakıp, biraz "Müslüman" olarak yaşasak ya?
Derdimiz, ev 3 odalı olsa bile küçük gelmesi değil de,
kabirde o ufacık yerin darlığı olsa ?
Beyaz eşya, mobilya çeşitliliği değilde, gönül ferahlığı istesek, arasak ?
Evleneceğimiz insanın maddiyatına değilde maneviyatına baksak ?
Allah'a olan yakınlığına, çabasına belki biraz da oturup kalkmasına baksak...
Hayırlı olmasını dilesek Allah' tan beyaz atlı prens olacağına.
Biraz ara versek şu dünyaya dertlerimizi atsak ya bi kenara...
Hep bu yüzden kaybetmedik ya da sınanmadık mı zaten Allah aşkına?
Umudu ve kaçışları dünyada aradık diye mutsuz olmadık mı?
Bu boş ve geçici şeyleri bırakıpta; Namazı, abdesti ve alemlerin rabbini memnun etmeyi ne zaman düşünüp,
Allah'a teslim olup, baki olan mutluluğu yakalamaya çalışacaksın hamarat gelin, saygılı damat!?
Ne zaman gaflet uykusundan uyanıp "Allah için" bir hayat arkadaşı edineceğiz, şu dünyanın sarhoşluğundan kurtulup!?
Yemek, temizlik, hizmet ve elalemin memnuniyeti dert edildiği için bu halde değil miyiz zaten?
Huzurunuz daim olsun...
Ankara'dan saygılar... 🌺
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
11 notes
·
View notes