#muz balığı için mükemmel bir gün
Explore tagged Tumblr posts
vashak · 5 years ago
Video
youtube
Banana Fish’in sonunu tahmin etmek
YouTube’dan Anime Philosopher, animenin sadece 4 bölümü izledikten sonra Salinger’ın Muz Balığı İçin Harika Bir Gün adlı kısa hikayesinden yola çıkarak Banana Fish’in sonunu tahmin etmiş. Bence gerçeğe çok ama çok yaklaşmış. Söylediği bazı şeylere gerçekten hayret ettim. Zaten animeyi bitirdikten sonra da tweet atıp şöyle demiş: 
“Şimdi Banana Fish’in son bölümünü bitirdim. Ağustos ayında yaptığım tahminlerin çoğu gerçek oldu diye buruk bir sevinç yaşıyorum. Bu benim için üzücü bir zafer oldu.”
Katılın ya da katılmayın, çok ilginç fikirleri var. Benim yine ufkum açıldı, zihnimde ışıklar yandı. Bunu mutlaka tercüme etmeliyim, dedim. Buyrun…
“Genelde yeni sezon animelerine bakarken aralarından hangilerini izleyeceğime animenin özetine, st��dyosuna ve yaratıcı kadrosuna göre karar veririm. Bazen de “Aaa, bunun animasyonu güzel gözüküyor. Bir bölüm izleyeyim,” derim. Ama bu sezonki animelerden birini sadece adı için izlemeye karar verdim.
Ne özetini okudum, ne yaratıcı kadrosuna baktım. Animenin adı beni öyle heyecanlandırdı ki mümkün olduğunca az şey bilerek izlemeye başladım ve neyse ki şu ana kadar hiç de hayal kırıklığına uğramadım.
Şimdi, neden bu kadar heyecanlandığımı biraz açıklayayım. Banana Fish’i okuduysanız ya da izlediyseniz adının J.D. Salinger’ın “A Perfect Day for Bananafish” (Muz Balığı için Mükemmel Bir Gün) adlı kısa hikayesinden geldiğini biliyorsunuzdur. Hele ki isminiz Caulfield ise Salinger’ın tüm eserlerini okumak sizin için artık farz olmuş demektir.
Animenin ilk bölümü bu kısa hikayeye atıfta bulunduğu gibi1 bölümün adı zaten “A Perfect Day for Bananafish.” Onun için bugün beni bu animeyi izlemeye teşvik eden bu kısa hikayeden bahsetmek istiyorum. İki eser arasındaki benzerliklere bakıp bunların animenin ilerleyen bölümlerine dair ne gibi ipuçları barındırdığını inceleyeceğim.
Baştan söyleyeyim: Ben Banana Fish’in mangasını okumadım. Hikayenin nasıl bittiğini bilmiyorum. Bu videoyu sadece fikir yürütmek amacıyla hazırladım. Yorumlarda hikayeyle ilgili spoiler verirseniz çok üzülürüm. Kısa hikayeyi okumamış olanlar aşağıdaki linkten okuyup bitirince videoya devam edebilirler.
Özetlemek gerekirse, Muz Balığı için Mükemmel Bir Gün adlı kısa hikayenin ana karakteri Seymour Glass. İkinci Dünya Savaşından dönen Seymour’un akli dengesi yerinde olmadığı gibi gördüğümüz kadarıyla toplum içerisinde normal davranışlar sergileyemiyor. Karısı Muriel daha sonradan kendisinin başına kalmasın diye eşinin iyi olduğunda ısrar ederek bu durumu önemsemiyor.
Hikaye esasen Seymour ve Sybil adında dört yaşında bir kız arasındaki sohbeti ele alıyor. Seymour ve Sybil denizde oynarken Seymour küçük kıza muz balığının ne olduğunu anlatıyor.
“Muz dolu bir delikten içeri girerler. Deliğe dalmadan önce basbayağı balıktırlar. Ama delikten içeri bir girdiler mi, domuza dönerler. Neden mi? Öyle muz balıkları bilirim ki, delikten içeriye girdikten sonra yetmiş sekiz muz yediler, ondan. Tabii, bu kadar muzla öyle şişko olurlar ki, delikten çıkamazlar. Kapıdan geçemezler.”
“N’oluyorlar onlara?” diye sordu Sybil.
“Off, Sybil. Hiç istemiyorum söylemeyi. Ölürler. Yaa!”2
Bu konuşmadan sonra Sybil ağzına altı muz tıkıştırmış bir muz balığı gördüğünü söyler. Bunun üzerine Seymour küçük kızın ayağına bir öpücük kondurur. Ardından kumsaldan ayrılır, karısının uyukladığı otel odasına döner, eline tabancasını alır ve kendi kafasına sıkar.
Şimdi, gelin bu hikayeyi biraz açalım… İlk olarak, muz balığı benzetmesinin amacı ne? Muz balıkları neyi simgeliyor?
Muz balıkları savaşa gönderilen askerleri simgeliyor. İlk gittiklerinde basbayağı sıradan insanlara benziyorlar ama orada midelerini vahşet ve ızdırapla öyle bir dolduruyorlar ki bir zamanlar yaşadıkları dünyaya geri dönemez hale geliyorlar.
Peki bunun Banana Fish’in animesiyle ne alakası var? Burada kurulabilecek en aşikar bağlantı Seymour ve Ash’in Vietnam Savaşı’ndan dönen ağabeyi Griffin arasında. Bu videoyu hazırladığım sırada animenin daha sadece dört bölümü yayınlandı. Onun için savaşta neyin Griffin’i bu hale getirdiğini henüz bilmiyoruz. Tek bildiğimiz bunun Banana Fish adıyla bilinen bir şahısla ve gizemli bir uyuşturucu maddeyle alakası olduğu.
Ama benim bugün incelemek istediğim karakter Griffin değil. Hikaye açısından Griffin’in önemi Ash’i nasıl etkilediğinden ibaret. Seymour ile esas benzerlik taşıyan karakter kahramanımız Ash Lynx. Bu konuyla ilgili ne kadar kafa yorarsam, iki karakter arasındaki benzerlikler o kadar artıyor.
Ash hayatı boyunca çok acı çekmiş. Tahminen anne babasını çocuk yaşta kaybetmiş3 çünkü hiç ortada yoklar. 10 yaşında kaçırılıp seks kölesi olarak çalıştırılmış, 17 yaşında çete lideri olmuş. Yani hayatı boyunca şiddet ve travmadan nasibini almış.
Seymour’un ise asker olduğunu zaten biliyoruz ama satır aralarını okuyarak bundan çok daha fazlasını öğrenebiliriz. Seymour’un eşine verdiği şiir kitabından ve bavulundaki silahın modelinden onun Almanya’da görev yaptığını çıkarabiliriz. Muriel’ın annesi kızına neden Seymour’un plajda hep bornozla gezdiğini sorunca Muriel şöyle cevap veriyor: “Aptallar dövmesine baksın istemiyormuş.” Hem bu cevap hem de Muriel’ın bundan sonraki soruları savuşturmasından Seymour’un savaşta Almanlara esir düştüğünü çıkarabiliriz. Bildiğiniz gibi o dönemde Naziler siyasi suçluları ve kendilerinden aşağı gördükleri insanları seri numaraları ile damgalayıp toplama kamplarına gönderiyorlardı. Onun için Seymour’un ısrarla gizlemeye çalıştığı büyük olasılıkla koluna damgalanmış olan o rakamlar.
Ancak iki karakterin de acı çekmiş olması aralarındaki benzerliği haklı çıkarmak için tek başına yeterli değil. Bu yüzden Ash’in Eiji ile etkileşimine bakmamız lazım. İkisi ilk tanıştıklarındaki en önemli sahnelerden biri Ash’in Eiji’nin silahına dokunmasına izin verdiği sahne. Daha sonradan öğreniyoruz ki Ash tabancasını kimseye elletmezmiş. Hatta bu yüzden zamanında Arthur’un parmaklarını uçurmuş4.
Peki Ash neden bu çocukla tanışır tanışmaz ona ısınıyor? Eiji’nin masumiyetinden ötürü.
Eiji o kadar saf ve dünyada olup biten dehşet verici olaylara o kadar uzak ki… Hiç birini öldürmek zorunda kalmamış. Hiç toplumdaki şiddet yüzünden yozlaşmamış. Ya da en azından bildiğimiz kadarıyla öyle. İkinci bölümün sonunda5 karakterlerimiz köşeye sıkıştığında, Eiji duvarın üstünden sırıkla atlayarak kaçmayı başarıyor. Ash daha sonradan bundan bahsederken Eiji’nin “uçabildiğini” söylüyor ve bu sözü mecazi bir anlam da taşıyor. Eiji tanık olduğu dehşet verici olaylardan uzaklaşabiliyor, uçup kaçabiliyor ama Ash bunu yapamıyor. Ash çok görüp geçirmiş, çok fazla muz yemiş ve şimdi o girdiği delikten çıkamıyor. İşte bunun için Eiji’ye ısınıyor. Onun masumiyetiyle ve çocuksu dürüstlüğüyle bağlantı kurmak istiyor. Belki sürekli Skip ile takılmasının sebebi de yine bu.
Ash ve Eiji’nin ilişkisi Seymour ve Sybil’in ilişkisiyle doğrudan benzeşiyor. Seymour, Sybil’de artık kendinde olmayan bir şey görüyor: o çocuksu masumiyeti. Sybil ile denize girerken başka kimsenin önünde yapmayacağı bir şeyi yapıyor ve bornozunu çıkartıyor. Seymour, Sybil’in karşısında kendini savunmasız bir konuma sokuyor. Tıpkı Ash’in Eiji’nin silahına dokunmasına izin vererek yaptığı gibi.
Yazar sadece aklına esti diye eserinin adını Banana Fish koymamış. Bu gayet bilinçli bir kararmış. Bu iki hikayenin ana karakterleri arasındaki benzerliklere bakarak Banana Fish’te bundan sonra olacaklarla ilgili fikir yürütebiliriz. Seymour’a olanlara bakıp Ash’le ilgili tahminde bulunabiliriz; Sybil’a olanlara bakıp Eiji’yle ilgili tahminde bulunabiliriz.
Daha az bildiğimiz karakterle başlayalım: Eiji, 19 yaşında Japon bir fotoğrafçı ve gördüğümüz kadarıyla şimdiye kadar son derece normal bir hayat sürmüş. Sybil gibi Eiji de çocuksu masumiyetin vücut bulmuş hali.
Ancak Sybil, Seymour’un sandığı kadar masum olmayabilir. Çocuk olmasına rağmen onun da kıskançlık gibi olumsuz duygulara kapılabildiğini ve rahatça yalan söyleyebildiğini görüyoruz. Bu da Seymour’un dört elle sarıldığı masumiyet kavramının hayal ürünü bir şey olduğunu bize gösteriyor. Banana Fish’e baktığımızda buradan Eiji’nin göründüğü kadar saf ve masum olmadığını çıkarabiliriz belki. Onun da henüz bilmediğimiz trajik bir geçmişi veya kötü bir tarafı olabilir.
Şimdilik tüm bildiğimiz Ash’in Eiji’ye ne kadar değer verdiği. Tıpkı Seymour’un akıl sağlığını korumak için Sybil’a tutunduğu gibi hikaye ilerledikçe Ash de giderek Eiji’ye tutunur hale gelecek. Dünya tümüyle Seymour’u yok sayıp başına gelenlerden ötürü hor görse bile Sybil bir çocuğun önyargısız bakış açısıyla onu iyi bir adam olarak görüyor. Aynı şekilde, Ash her şeyini kaybetse bile Eiji’nin yine onun yanında olacağını biliyor.
Seymour savaştan döndükten sonra topluma bir türlü uyum sağlayamıyor. İnsanların ne kötülüklere muktedir olduğunu görmüş ve hiç kimsenin yapmak zorunda kalmaması gereken şeyler yapmış. Şimdi de etrafındakilerin bunları kavrayamadığı bir dünyada yapamıyor ve bu dünyadaki varlığına son veriyor. Ash adeta cehennemi yaşamış. Değer verdiği insanların gözünün önünde öldürüldüğünü görmüş ve 17 yaşındaki hiçbir çocuğun çekmemesi gereken acılar geçmiş. Onun için hikayenin sonunda Banana Fish’in gizemini çözse ve Dino’nun pençesinden kurtulsa bile büyük olasılıkla normal hayata geri dönemeyecek. Seymour gibi Ash de kendini öldürebilir. Ancak bunu yaparsa sırf kendisi için yapmayacak, Eiji’yi korumak için yapacak.
Seymour ve Sybil’ı birlikte gördüğümüz son sahneye geri dönelim. Kabul edersiniz ki bir yetişkinin bir çocuğun ayağını öpmesi son derece tuhaf bir davranış. Hele ki Katolik yetiştirilip İncil’i okumadıysanız. Seymour’un Sybil’in ayağına öpücük kondurması İncil’de geçen ayak yıkama ritüeline sembolik bir gönderme aslında. İncil’de anlatılan bir sahnede günahkar bir kadın affedilmek için gözyaşlarıyla Hz. İsa’nın ayaklarını yıkıyor. Bu ritüele daha iyi bilinen bir örnek vermek gerekirse Son Akşam Yemeğinin gecesinde Hz. İsa’nın müritlerinin ayaklarını yıkadığı hikayeden bahsedebiliriz.
Bu demek oluyor ki Seymour, Sybil’in ayağını öyle garip cinsel bir güdüyle öpmüyor. Sybil masum olduğu için ve kendisi affedilmek istediği için öpüyor. Seymour’un bunu yapmaktaki amacı savaşta işlediği günahlar için ve muz balıklarının hikayesini anlatarak Sybil’ı dünyanın acı gerçeklerine maruz bıraktığı için af dilemek.
Ancak bu sahneyi ikinci verdiğim örnek üzerinden değerlendirirsek (Hz. İsa’nın müritlerinin ayaklarını yıkaması) o zaman Seymour’un daha çok bir kurban konumunda olduğunu görebiliriz. Seymour, Sybil içinde kendinin olmadığı bir dünyada daha güzel bir hayat sürsün diye kendini kurban ediyor. O yüzden eğer Ash kendini öldürürse bunu Eiji’yi korumak için yapacak. Eiji, onun yaşadıklarını yaşamasın diye. Ama söz konusu kişi Ash olunca artık her şey için çok geç. Ash muz deliğinde sıkışıp kalmış çünkü. Ama Eiji hala uçabiliyor.
Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce Banana Fish nasıl bitecek? Salinger’ın kısa hikayesini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu videoda aktardığım her şeyin benim bu kısa hikaye üzerinden geliştirdiğim teoriden ibaret olduğunu tekrar hatırlatayım. Bu videoyu hazırlamadan önce hikayenin biraz ilerlemesini beklemem gerekirdi belki ama bunları bir an önce tartışmaya çok hevesliydim.
Bu videoyu hazırlamamı sağlayan Patreon’daki harika insanlara teşekkür ederim.
Banana Fish’in mangasını okuduysanız lütfen yorumlar kısmında spoiler paylaşmayın. Bir sonraki videoda görüşmek üzere, hoşça kalın.”
1 Ben de şimdi fark ettim. Animenin ilk bölümünde 14:21’de Ash’in odasında masanın üstünde duran kitapları görüyoruz. Kitaplardan ortadakinin başlığı “Seven Stories” (Yedi Hikaye). Yani Salinger’ın Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün adlı kısa hikayesinin yayımlandığı Dokuz Hikaye adlı koleksiyona bir gönderme.
2 Bu kısımları Coşkun Yerli’nin çevirisinden aldım.
3 6. bölümde Ash’in babasıyla tanışıyoruz. Annesinin ise Ash’i küçükken terk ettiğini öğreniyoruz.
4 Ash’in parmaklarını uçurduğu kişi Arthur’dan başka biri olsa gerek. 13. bölümde öğreniyoruz ki Arthur yine teke tek bir dövüşte kalleşçe davrandığı için Ash onun parmaklarını bıçakla halletmiş ki bir daha silah kullanamasın.
5 Bu sahne 2. bölümün ortalarına doğru çıkıyor.
8 notes · View notes
coolmybooks-blog · 8 years ago
Text
9 Öykü
Tumblr media
Sizlerle paylaşmak istediğim ilk kitabım, J.D Salinger’ın hikayelerinden derlenerek kitap haline getirilmiş 9 Öykü kitabı. Yazarın adını Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabından duyanlarınız eminim vardır. Bu kitapta yer 9 farklı öykü var, hepside Salinger’ın kendine has tarzını okuyucularla buluşturuyor. Ama benim asıl üzerinde konuşmak istediğim öykü kitabın ilk öyküsü olan “Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün”. Bu öykü, Salinger’ın diğer ünlü romanlarında yer alan Glass kardeşlerden, hakkında sadece küçük kardeşlerinin anlatığını kadarını bildiğimiz, Seymour Glass’ın intihar etmeden önceki son bir kaç saatini bizlere sunuyor. Kardeşlerinin her zaman büyük bir özlemle andığı, ondan bir dahi olarak bahsettiği gizemli Seymour’ın kendi hayatını biraz da olsa öğrenmek çok hoş bir deneyim. Çiçeği burnunda geliniyle birlikte tatil yapan Seymour Glass’la tanışıyoruz hikayede. İlk sayfalarda karısı ve kayın validesinin telefondaki konuşmaları Seymour’un farklılığı hakkında ipuçları veriyor bize. Ama Seymour’un tuhaflıkları bir yana göze çarpan ilk şey insanların birbirleri ile olan iletişimindeki tuhaflık oluyor. Birbirlerine gülen, iyi vakit geçiren insanlar buldukları ilk fırsatta birbirleri hakkında dedikodu yapmaya başlıyor. İnsanlar bir şeyler paylaşıyorlar ama bunlar geri dönütleri olmayan anlamsız konuşmalardan öteye gidemiyor. Bu kadar yetişkinin arasında plajda bornozuyla güneşlenmeyi tercih eden Seymour, ‘aklı başında’ yetişkinlerdense gerçeği görebilen ve doğal çocuklarla vakit geçirmeyi yeğliyor. Muz yemeğe bayılan balıklardan bahsediyor çocuklara. Bu balıkların nasıl içi muzla dolu boşluklar bulup içine girdiğini ve kendilerini kaybedip çatlayana kadar muz yemelerini anlatıyor. Ve onlara hiç bir zaman bu balıklar gibi aç gözlü olmamalarını tembihliyor. 
Bu ilk öyküsüyle beni şaşkına döndüren 9 Öykü adlı kitabı tüm Salinger severlere ve Glass kardeşleri keşfetmek isteyenlere öneriyorum :)
0 notes
incipitenstitusu · 12 years ago
Photo
Tumblr media
Otele New York'lu doksan yedi reklamcı doluşmuş ve adamların şehirlerarası hatlara koyduğu tekel yüzünden 507’nolu odadaki kız, öğlende yazdırdığı telefonu saat iki buçuğa kadar beklemek zorunda kalmıştı.
J. D. Salinger, Dokuz Öykü; Muz Balığı için Mükemmel Bir Gün
çeviri: coşkun yerli
2 notes · View notes
vashak · 5 years ago
Text
Anime bölüm fragmanları
Her hafta yeni bölüm yayınlanmadan bir iki gün önce Banana Fish’in resmi twitter hesabında bölümün fragmanı yayınlanır, millet aklını kaybederdi. Hayranlar hemen fragmandaki diyaloğu tercüme eder, videodan kareler yakalayıp mangadaki ilgili bölüm ile karşılaştırırdı. Ne güzel günlerdi...
Ben de tüm fragmanlardaki diyalogları tercüme edeyim dedim. İyi ki demişim. Fragmanlar hem çok eğlenceli hem de bazıları hikayeyle ilgili başka yerde olmayan ipuçları barındırıyor. Kiminde animeye uyarlanmayan sahnelere göndermeler var, kiminde ise sadece animeye has içerik. Bu fragmanlardan bile anime uyarlamasının arkasındaki yaratıcı kadronun Banana Fish’i ne kadar sahiplendiği, bu projeyi ne kadar büyük bir tutkuyla hayata geçirdiği anlaşılıyor. 
Anime yayınlanırken fragmanların çoğunu izlemiştim ama şimdi baştan izleyince sanki Banana Fish’in benim bilmediğim bir bölümü varmış da onu ilk defa izliyormuşum izlenimine kapıldım. Çok çok zevkli bir deneyimdi. Bir o kadar da zordu. Tercümeyi şuradaki Japonca metinden yaptım. Sıkıştığım yerde (varsa) İngilizce tercümesinden kontrol ettim. Ancak yine de hatalar olabilir, söylemiş olayım.
Anime bölüm listesi burada.
Buyrun...
1. A Perfect Day for Bananafish バナナ・フィッシュにうってつけの日
Eiji: New York. Özgürlük Anıtı, Central Park— Ibe: Ei-cha~n! Eiji: Çok heyecanlıyım! Ibe: Ei-chaa~n! Eiji: Hayır, hayır, kendine gel. Ben bi kere iş için burdayım. Ibe: Ei-chaaa~n! Eiji: Burası Rockefeller Center mı yoksa? Ne kadar da kalabalık… Ibe: Ei-chan! Eiji: Aa, Ibe-san! Nerde kaldınız? Mr. Lobo gelmek üzeredir. Ibe: Ben yokken başına bir şey gelmedi, değil mi? Böyle tekinsiz birileri senle konuşmaya çalışmadı, değil mi? Gel sana şeker vereyim diye— Eiji: Yor artık, ben çocuk değilim. Aaa! Şurası rehberdeki meşhur hamburgerci değil mi? Ibe: 1. Bölüm, “Muz Balığı için Mükemmel Bir Gün” Eee, bi dakka dur gitme, Ei-chan!
2. In Another Country 異国にて
Arthur: Şşş, Çinli! Yok, Koreli misin yoksa? Eiji: N-ne alaka? Japonum ben. Arthur: O zaman niye samuray kılıcı taşımıyorsun? Eiji: Ne? Arthur: Samuray kılıcın olmadan nasıl harakiri yapacaksın? Gerçekten Japon musun ki sen? Aaa, yok buldum! Ninjasın sen, değil mi? Eiji: Neee? Arthur: Aaa, şimdi anladım! Yakuzasın sen esas! Eiji: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Bir Başka Ülkede.” Arthur: Geişalarla her gün sukiyaki yiyorsun, değil mi? Ne kendini bilmez bebe çıktın. Eiji: Meğerse Japonya’yı ne kadar iyi (!) biliyormuş bu adam.
3. Across the River and into the Trees 河を渡って木立の中へ
Shorter*: Bu arada, yavrum, bu kılık ne? Eiji: Ha, bu üstümdekiler mi? Chinatown çok güvenli bir yer değil dediler. Ben de buradaki çete üyelerinin arasına karışayım diye bunları giydim. Shorter: Aklını mı kaçırdın sen?! Eiji: Ha!? Özür dilerim! Shorter: Yani, tam olmamış böyle. Eiji: Nasıl? Shorter: Omzuna ejder dövmesi, boynuna altın zincir, koluna da altın saat gerek. Bir de abartılı çirkin bir yüzüğün olsa tam olacak. Eiji: Ha, anladım. Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Irmaktan Öteye Ağaçların İçine” Shorter: Saçını da mohawk yap bari.
*Bu bölümde Eiji’nin takip edildiğini anlayan Shorter, restoran sahibi Chang kılığına girip Eiji’yle konuşmuştu ya. Bu fragmanda da Chang rolündeymiş gibi Çinli aksanıyla konuşuyor.
4. This Side of Paradise 楽園のこちら側
Arthur: Hey, Shorter! Bakıyorum yine saçını horoz ibiği gibi dikmişsin. Her sabah 5’te mi kalkıyorsun bunun için? Sırf dedelerle takılıyorsun ya? Shorter: Senin inek yalamış soğan kafanla yarışamam tabii. Soğan halkası alayım mı sana? Arthur: O değil de, niye saçın mor? Zevkin yerlerde resmen. Shorter: Niyesi şöyle. Daha önce bi kere yeşile boyadığımda yoldan geçen çocuklar bana bakıp “Aa, ananas kafa!” dediler. O zaman ne hissettiğimi bilebilir misin ki sen? Arthur: Bilemem. Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Cennetin Bu Yakası.” Shorter: Bundan sonra hangi renge boyasam?
5. From Death to Morning 死より朝へ
Shorter: Buyurun! Shorter Wong’un özel Çin usulü öğlen menüsü. Bak tadına Eiji! Eiji: Aaa, çok lezzetli görünüyor! Chang Dai restoranının varisinden de başka bir şey beklemiyordum zaten. Başlıyorum o zaman yemeğe. Shorter: Beğendin mi Eiji? Eiji: Nasıl desem… Dışı çıtır çıtır ve güzel kokuyor diye ilk başta çin böreği zannettim ama içindeki malzemeler fazla yenilikçi… Evet, onun için çin böreği olmasa gerek. Mapo Doufu’ya gelince… Shorter: N’apıyor bu? Öyle çaktırmadan yermeler falan? Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Ölümden Sabaha.” Eiji: Harika olmuş Shorter! Çin mantısı sanki uzaydan gelmiş gibi! Shorter: Tamam, yeter artık n’olur!
6. My Lost City マイ・ロスト・シティー
Eiji: Burası Ash’in doğduğu kasaba, Cape Cod. Hem yeşiliyle hem deniziyle çok etkileyici bir yer… Bu arada sanki bir yerden kızarmış tavuk kokusu mu geliyor? Shorter: Çok lezzetli! Şu ayakları hele. Eiji: Bu tavuğu nereden buldunuz? Ash (ağzı dolu halde): Buralarda gezinirken bulduk öyle. Eiji: Tavuk demişken… Sanki az önce bir el silah sesi duyuldu. Ardından da biri “Tavuk hırsızları!” diye bağırdı…? Ash: Sana öyle gelmiş. Açlıktan miden kazındığı için gaipten sesler duymaya başlamışsın. Shorter: Bunun tüylerini yolup pişirirsek yarın bile yiyebiliriz! Ash: Aaaa… Ash, Eiji & Shorter: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Kayıp Şehrim.” Eiji: Vahşiler sizi…
7. The Rich Boy リッチ・ボーイ
Shorter: Los Angeles!!! Batı yakasında yaz, palmiye ağaçları, mavi deniz deyince akla ne gelir Eiji? Eiji: Drugs and rock’n’ roll? Shorter: Sen ney— Eiji: Şaka şaka. Shorter: Kızlarla kaynaşmak gelir! Eiji-kun, sen tam bir çömez olduğun için sana kızlarla nasıl muhabbet edileceğini öğreteceğim. Eiji: Nasıl? Kızlara yazmayı mı? Shorter: Evet, gel deneyelim. “Selam! Sarı saçlar yakıyor.” Evet, şimdi sende sıra. Eiji: “S-selam… Sarı saçların çok tatlı olmuş.” Shorter: “Instagram’ını versene.” Eiji: “Instagram’ını alabilir miyim?” Shorter: Aynen böyle devam. Aa, kız baktı! Eiji: Hadi canım! Eiji & Shorter: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Zengin Çocuk.” Ash: Siz ikiniz n’apıyorsunuz?
8. Banal Story 陳腐なストーリー
Arthur: Şşş, sen! Saçı uzun olan! Yut-Lung: Sen değil bir kere. Benim adım Yut-Lung. Nereden çıktı bu kaba adam? Arthur: Öff, senden böyle kesif bi koku geliyor. Yut-Lung: Parfümümü mü kastediyorsun? Yasemin çiçeğinin büyülü kokusu hem ruhu hem bedeni dinginleştirmiyor mu? Arthur: Hah, dinginleştiriyormuş! Bıçağımı bilemek beni dinginleştiriyor esas. Yut-Lung: Daha parfümün içinde hangi koku olduğunu bile bilmiyor. Öyle baktığına göre sen daha çaylaksın. Arthur: Ne dedin sen?! Yut-Lung: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Kötü Hikaye.” Arthur: Bu arada sen… kız mısın? Yut-Lung: Ne?
9. Save Me The Waltz ワルツは私と
Ash: O zamana geri dönebilsem… O zaman fark etmiş olsam… Kim bilir kaç defa bunları düşündüm… O en başından beri bana duyguları olan bir insan gibi davrandı. Dilsiz bir eşya gibi değil. Benimle hep doğrudan yüzleşti. Ama ben… O sırada acaba nereye bakıyordum? Shorter… Ben— … Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Son Valsi Bana Sakla.”
10. Babylon Revisited バビロンに帰る
Sing: Alex, niye kaşların çatık? Alex: Selam, Sing. Aklım reisteydi de. Ash o kadar mükemmel ki bazen insan korkuyor. Shorter nasıl? Sing: Shorter’ın en iyi tarafı erkek adam olması. Alex: Yaa? Sing: Bir, verdiği en ufak sözü bile tutar. Yarın görüşürüz dediyse yarın mutlaka sana zaman ayırır. İki, önemsiz şeyleri büyütmez. Lao gidip onun motorunu çarpsa bile kızmaz. Üç, adamın her yeri kas. Ben koluna tutunup sallanınca bile beni taşıyabiliyor. Alex: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Babil’e Dönüş.” Peki, sallandın mı cidden?
11. The Beautiful and Damned 美しく呪われし者
Max*: Chris! Beklettim seni. Ash: Geciktin, baba! Sen bir türlü gelemediğin için sincaplar krakerlerimin hepsini yedi bitirdi. Max: Pardon, pardon. Canım oğlumla öğle yemeği yemeyi dört gözle bekliyordum, ama bir türlü kravat beğenemedim. Ash: Hahaha, bu taktığın çok yakışmış, baba. Deminden beri şuradaki polisler gözlerini dikmiş bana bakıyor. Artık fenalık geldi. Max: Benim biricik oğluma ne kadar ayıp etmişler. Endişelenme artık. Hadi gidelim, Chris. Ash: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Güzel ve Lanetli.” Max: Peki biz bunu daha ne kadar devam ettireceğiz?
*Burada da aynı bölümdeki gibi Max ve Ash yakalanmamak için kılık değiştirip zengin baba-oğul taklidi yapıyorlar.
12. To Have and Have Not 持つと持たぬと
Eiji: Bones! Kong! Bu akşam parti yapıyoruz! Bones: Parti mi? Ne partisi? Eiji: Cadılar Bayramı partisi! Yani, balkabaklı! Hehehehe… Bones: Ne oldu buna? Kong: Ne bileyim… Eiji: Hadi ben parti için alışveriş yapmaya gidiyorum. Kong: Ben giriş katından geçmek istemiyorum. Resepsiyondaki adam bana hep sanki bi üçkağıt peşindeymişim gibi bakıyor. Bones: Senin varoluşun tam tamına bi üçkağıt. Kong: Siz benim zarafetimden anlamıyorsunuz! Bones: Sen zarif biriysen, hipopotam da zayıf bir hayvan. Kong: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Sahip Olmak Ya Da Olmamak.” Eiji: Balkabağı~♪ Balkabağı~♪
13. The Snows of Kilimanjaro キリマンジャロの雪
Arthur: Bu dünya üzerinde ne pahasına olursa olsun işini bitirmek istediğim bi herif var. O herif benden her şeyimi çaldı. Adeta bir hortlak gibi varlığı bana acı veriyor. Ama artık buna bir son vereceğim. Hortlak olarak bile dolaşamayacak. Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Kilimanjaro'nun Karları.” Ash, tüm benliğimi ortaya koymam gerekse de seni öldüreceğim.
14. Tender Is The Night 夜はやさし
Yut-Lung: Ne oldu, Sing? Daha yeni gelmiştin. Hemen dönüyor musun? Bari bu sefer yemeğe kalmaz mısın? Sing: Kalmam. Kendimi sana karşı borçlu hissetmek istemiyorum. Yut-Lung: Haha, gurur mu yapıyorsun sen? Vücudunun neden gelişmediği şimdi anlaşıldı. Bu çelimsiz halinle çetedekileri nasıl— Sing: Kes be! Bundan sonra gelişir vücudum. Esas sen biraz daha erkek gibi görün de öyle konuş. Yut-Lung: “Erkeksen şöyle yap, kadınsan böyle yap” diyen zihniyeti kabul etmem mümkün değil. Beni bir birey olarak kabul etmen lazım. Hem dış görünüşüm benim silahım bir kere. Bu görünümümü korumak için ne kadar uğraştığımı biliyor musun… Sing: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Buruktur Gece.” Yut-Lung: Hey, dinliyor musun beni?
15. The Garden of Eden エデンの園
Eiji: O aletin adı ne? Sing: “Uçan Ejder Dişi.” Şu misina gibi kısımları düşmanı bağlayıp hareketini kısıtlamaya yarıyor. Şu sivri uçlarla da düşmanı bıçaklayabiliyorsun. Eiji: Çok iyiymiş… Ninja gibi! Sing: Heheh, aleti reisle beraber denedik. Eiji: Shorter’la mı? Sing: Ama ilk başta bir beceremedik. Alet Shorter’ın saçına takılıp durdu, ikimizin etrafına dolandı. Eiji: Hahahaha… Sing: Hatta bir keresinde sivri uçları Shorter’ın kafasını delmişti. Eiji: Ne?! Banana Fish’te bir sonraki bölüm, ���Cennet Bahçesi.” Sing: Ama Shorter’ın kafası da tam hedef tahtası gibi değil mi? Eiji: Ehehehe…
16. Lo, The Poor Peacock 哀しみの孔雀
Max*: Bugünkü ameliyat çok zorluydu, değil mi? Neşteri nasıl ustaca kullandığımı gördün mü, Barbara? Ash: Evet, o kadar ustaca kullandınız ki gözlerimi ayıramadım. Tereddütsüz hareketlerinizle açık ve net talimatlarınız etrafınızda çok güven uyandırdı. Max: Değil mi? Değil mi? Ash: O burnu havada gazeteciyle aynı kişi olduğunuza insan akıl erdiremiyor. Max: Bi dakka, bi dakka, bi dakka… Açma şimdi o konuyu tekrar. Eski yaraları deşmenin alemi yok, değil mi? Ash: Aa? Doktor Bey, yüzünüz düştü birden. Max: Ne? Ash: Eyvah, eğer hemen ameliyat etmezsek… Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Zavallı Tavus Kuşu.” Max: Benim yüzüm hep böyleydi.
*Max ve Ash yine kılıktan kılı��a. Burada Max Dr. Manneheim’ın hastanesindeki bir doktor rolünde. Ash ise hepimizin bildiği hemşire Barbara.
17. The Killers 殺し屋
Eiji: Sen sürekli kanepeye böyle uzanıyorsun ya, o hiç sağlıklı bir şey değil. Yut-Lung: Hah, senin yerinde olmak vardı. Hep böyle aşırı enerjik olmanı çok kıskanıyorum. Eiji: Ne demeye çalışıyorsun? Yut-Lung: Ben seni ev hapsinde tuttuğum sırada kaç kere kaçmaya çalıştın? Eiji: İki kere. Yut-Lung: Yedi kere! Yedi! Birincide karnım ağrıyo diye hasta numarası yaptın. İkincide uşağın kafasına vazoyla vurdun. Üçüncüde sandalyeyle televizyonu parçalayıp yataktan çarşafı söküp uşağı çarşafla bağladın. Dördüncüde uşak sana yemek getirmek için kapıyı açtığında… Eiji: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Katiller.” Yut-Lung: Hey! Beni dinliyor musun? Uşaktan özür dileyeceksin!
18. Islands in the Stream 海流のなかの島々
Eiji: Ohh, ramen çok lezzetliydi~! Ash: Senin ‘düzgün bir öğle yemeği’ anlayışın ramen mi? Eiji: Nesi var? Suşi ve tempura’dan hem ucuz hem de lezzetli. Mis gibi öğle yemeği işte! Ash: İçinde tuz, yağ, karbonhidrat gırla var. Eiji: Ama normalde “ramen rice” dediğini, erişteleri bitirdikten sonra çorbanın içine pirinci ekleyip yersin. Pirincin üstüne erişteyi koyup yemek çok garip çünkü. Ash: Ne fark eder ki nasıl yediğim? Eiji: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Akıntı Adaları.” Ash: Yeryüzünde “nattou” diye bir şey olduktan sonra, Japonlara bu konuda laf söylemek düşmez. Eiji: Hala söyleniyor.
19. Ice Palace 氷の宮殿
Sing: Cain! Sana bişey danışmak istiyorum. Cain: Ne oldu, Sing? Sing: Bunu nasıl becerdin? Cain: Bunu derken? Sing: Bu görünümünü işte. Cain: Ceketimi mi kastediyorsun? Sing: Kaslarını kastediyorum! Cain: Sen de mi vücut yapmak istiyorsun? Sing: İstiyorum… Cain: Senin de olur hemen. Sing: Ben senin tek elle nasıl da kolay şınav ve barfiks çektiğini gördüm. Sonra da önce parende, ardından takla, ordan da aynı hızla squat’lara geçiyorsun. Cain: Ha, günlük programım öyle. Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Buzdan Şato.” Sing: Ben de her gün bu programı izlersem ben de kas yaparım!
20. The Unvanquished 征服されざる人々
Blanca: Excuse me, bir bakar mısın? Eiji: Buyurun. Blanca: Bize iki kadeh şampanya getirebilir misin? Eiji: Tabii ki. Vay canına, adam kocaman. Blanca: Teşekkürler. Bir gelsene buraya. Eiji: N-ne oldu? Blanca: Kravatın kaymış. Saçın da azıcık dağılmış. Bu akşam için o kadar hazırlanmışsın madem, yazık olmasın. Hah, böyle çok şirin oldun işte. Eiji: Şirin derken…? Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Yenilmeyenler.” Blanca: Günün güzel geçsin, tavşancık.
21. The Undefeated 敗れざる者
Yut-Lung: Bu adamların hiçbiri beş para etmez. Biri bile Ash’in nerede olduğunu bulamadı. Blanca: Efendim, sinirlenmeye lüzum yok. Akşam yemeğine az kaldı. Deniz ürünü yemek ister misiniz? Hem besleyici hem de insanın sinirini alır. Yut-Lung: Bir saniye, beyefendi, ben ne ara sinirlenmişim? Blanca: Peki, affedersiniz. O zaman birlikte kas egzersizi yapalım mı? Öfke kontrolünde de etkili olur hem. Yut-Lung: Hakikaten kim söylüyor benim öfkelendiğimi?! Blanca: Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Yenilmeyen Adam.” Yut-Lung: Yani, bir de bana sinir hastasıymışım gibi davranıyorlar!
22. As I Lay Dying 死の床に横たわりて
Blanca: Selam, film yıldızı! Ash: Her zamanki gibi goygoyculuğun üstünde yine. Blanca: Eskiden daha tatlı bir çocuktun. Benim bitirdiğim kitapları alıp gizli gizli okurdun, sevmediğin yemek olunca benim tabağıma itelerdin, civciv gibi peşimden hiç ayrılmazdın. Ash: Eskiyi yad etmenden anlaşılıyor yaşlandığın. Blanca: Eskinin romanları işine yarıyor ama, değil mi? İçlerinde kadınların hoşuna gidecek bir sürü ifade var zira. İnsan sevince, sevdiği için bir şey yapmak istiyor. Ash: Sen bu sayede kaç kadını ağlatmayı başardın? Blanca: Anlamıyorsun. Benim kadınlar için yapabildiğim yegane şey onları mutlu etmek. Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Döşeğimde Ölürken.”
23. For Whom the Bell Tolls 誰がために鐘は鳴る
Ash: Şimdi bile gözümün önünde. Gecenin karanlığını kovalarcasına şafak vakti gökyüzünde uçtuğun o an. Ne kadar uğraşsam da sana asla ulaşamayacağım. Artık biliyorum, bu katil halimle senin dünyanın bir parçası olma ihtimalim en başından beri yoktu. Ben yine de elimi uzatmaya devam edeceğim. Kader denen şey beni ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın. Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor.”
24. The Catcher in the Rye ライ麦畑でつかまえて
Eiji: Ufukta gün doğarken yüzüne yandan vuran ışık... Camdan dışarı bakan pırıl pırıl siluetin... Tek başına tüm yükü omuzlayıp daima ileri yürüyen sen… Bir şeyleri değiştirmek istedim. Değiştiremeyeceksem de en azından senin yanında olayım istedim. Sen iyi kalpli olduğun için olanlardan hep kendini sorumlu tuttun ama şunu unutma: Yalnız değilsin. Sakın unutma Ash! Gün doğmayan gece yoktur. Banana Fish’te bir sonraki bölüm, “Çavdar Tarlasında Çocuklar.”
13 notes · View notes
vashak · 6 years ago
Text
Anime bölüm listesi
1. A Perfect Day for Bananafish バナナ・フィッシュにうってつけの日 Muz Balığı için Mükemmel Bir Gün (J. D. Salinger)
2. In Another Country 異国にて Bir Başka Ülkede (Ernest Hemingway)
3. Across the River and into the Trees 河を渡って木立の中へ Irmaktan Öteye Ağaçların İçine (Ernest Hemingway)
4. This Side of Paradise 楽園のこちら側 Cennetin Bu Yakası (F. Scott Fitzgerald)
5. From Death to Morning 死より朝へ Ölümden Sabaha (Thomas Wolfe)
6. My Lost City マイ・ロスト・シティー Kayıp Şehrim (F. Scott Fitzgerald)
7. The Rich Boy リッチ・ボーイ Zengin Çocuk (F. Scott Fitzgerald)
8. Banal Story 陳腐なストーリー Kötü Hikaye (Ernest Hemingway)
9. Save Me The Waltz ワルツは私と Son Valsi Bana Sakla (Zelda Fitzgerald)
10. Babylon Revisited バビロンに帰る Babil'e Dönüş (F. Scott Fitzgerald)
11. The Beautiful and Damned 美しく呪われし者 Güzel ve Lanetli (F. Scott Fitzgerald)
12. To Have and Have Not 持つと持たぬと Sahip Olmak Ya Da Olmamak (Ernest Hemingway)
13. The Snows of Kilimanjaro キリマンジャロの雪 Kilimanjaro'nun Karları (Ernest Hemingway)
14. Tender Is The Night 夜はやさし Buruktur Gece (F. Scott Fitzgerald)
15. The Garden of Eden エデンの園 Cennet Bahçesi (Ernest Hemingway)
*16. Lo, The Poor Peacock 哀しみの孔雀 Zavallı Tavus Kuşu (F. Scott Fitzgerald)
17. The Killers 殺し屋 Katiller (Ernest Hemingway)
18. Islands in the Stream 海流のなかの島々 Akıntı Adaları (Ernest Hemingway)
19. Ice Palace 氷の宮殿 Buzdan Şato (F. Scott Fitzgerald)
20. The Unvanquished 征服されざる人々 Yenilmeyenler (William Faulkner)
21. The Undefeated 敗れざる者 Yenilmeyen Adam (Ernest Hemingway)
22. As I Lay Dying 死の床に横たわりて Döşeğimde Ölürken (William Faulkner)
23. For Whom the Bell Tolls 誰がために鐘は鳴る Çanlar Kimin İçin Çalıyor (Ernest Hemingway)
24. The Catcher in the Rye ライ麦畑でつかまえて Çavdar Tarlasında Çocuklar/Gönülçelen (J. D. Salinger)
**24.5 A Farewell to Arms 武器よさらば Silahlara Veda (Ernest Hemingway)
*Bu eser sanırım hiçbir yerde Türkçe’ye çevrilmemiş. Onun için sadece bu başlığı ben çevirdim, diğer roman ve kısa hikayelerin tümünü Türkiye’de basılan versiyonlardaki çevirilerden veya Türkçe yazılmış eleştirilerden aldım.
** 24 buçuğuncu bir bölüm yok tabii ki, ancak 24. bölüm bu esere de gönderme yapıyor. Onun için ben de ash-callenreese gibi buçuklu ekledim.
10 notes · View notes