#muhalif güçler Suriye
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hizbullah’tan Suriye ve İsrail’e Mesaj
1 minute İran destekli Hizbullah, Suriye’deki gelişmelerle ilgili dikkat çeken bir açıklama yaptı. Uzun süredir Esad rejiminin en güçlü müttefiklerinden biri olan Hizbullah’ın liderlerinden Naim Kasım, Suriye üzerinden askeri tedarik yollarını kaybettiklerini belirtti. Kasım, “Başka yollar arayacağız” diyerek alternatif çözümler üzerinde çalışacaklarını ifade etti.Hizbullah lideri, Suriye’de…
#bölgesel çözüm#Hizb-Ut-Tahrir Türkiye#Hizbullah açıklamaları#Hizbullah lideri#Lübnan-Suriye ilişkileri#Lübnan-Suriye iş birliği#muhalif güçler Suriye#Orta Doğu iş birliği#ortak çözüm arayışı#Suriye anayasası#Suriye geleceği#Suriye halkı#Suriye hükümeti#Suriye istikrar#Suriye krizi#Suriye’de yeni hükümet
0 notes
Photo
Suriye Muhalefeti 8 Aralık'ı Milli Bayram İlan Etti Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), 61 yıllık Baas rejiminin çöktüğü 8 Aralık tarihini “Milli Bayram” olarak ilan ettiklerini duyurdu. SMDK, bu tarihi Suriye hal https://bursahabermedya.com/suriye-muhalefeti-8-araliki-milli-bayram-ilan-etti/ #Magazin #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Text
TÜRKİYE, İRAN VE RUSYA SURİYE'NİN GELECEĞİ KONUSUNDA FİKİR AYRILIĞINA DÜŞTÜ
Esad’ın iktidarı sarsılırken Türkiye, İran ve Rusya Suriye’nin geleceği konusunda fikir ayrılığına düştü Katar’daki görüşmelerde dış güçler muhalif gruplara çatışmayı sonlandırmaları ve tek ve birleşik bir ülke olmaları çağrısında bulundu.. Suriye krizindeki üç önemli dış aktör, cumartesi günü isyancıların kontrolünü yeniden ele geçirmeye çalışarak, ülke Devlet Başkanı Beşşar Esad ile muhalif…
#analiz#Beşşar Esad#Gözlemci#İran#konusunda fikir ayrılığına düştü#Orta Doğu ve Kuzey Afrika#Recep Tayyip Erdoğan#rusya#Suriye#Suriye&039;nin geleceği#türkiye
0 notes
Text
Gözler Gazze’deyken Suriye’de neler oluyor?
Fehim Taştekin
Gözler Gazze’deyken Suriye’de neler oluyor?
Dünya Gazze’ye kilitlenmişken Suriye’de cephesine göre durulmalar ya da yükselmeler yaşandı. Aktif cephe hatlarının başında Fırat’ın doğusu geliyor.
İsrail’in Gazze’deki soykırım savaşının bölgeselleşmesi halinde ateşin sıçrayacağı yerler arasında ilk sırayı Lübnan, ikinci sırayı Suriye’nin alacağı öngörülüyor. Gelişmeler bu senaryoya varmadan da taşların ne yönde oynayacağı belli oluyor.
Dünya Gazze’ye kilitlenmişken Suriye’de cephesine göre durulmalar ya da yükselmeler yaşandı.
Aktif cephe hatlarının başında Fırat’ın doğusu geliyor. 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan tam bir hafta önce PKK’nin Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na düzenlediği saldırıyla birlikte Erdoğan yönetimi, 2019’da M-4 yolunda önü kesilen Barış Pınarı Harekatı’nı kaldığı yerden devam ettirmek için yeni bir bahane yakalamıştı. Özerk yönetimin kontrolündeki elektrik, gaz ve petrol istasyonları dahil altyapı tesislerini hedef alan bir operasyon geliştirdi. Fakat Erdoğan muhtemelen Gazze’de ağır suçlar işleyen İsrail’le kıyaslanmaktan kaçınmak için hemen vites küçülttü. Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG), Türkiye’nin güdümündeki Suriye Ulusal Ordusu (SMO) milisleriyle kesişme noktalarındaki çatışmaların yoğunluğu da epeyce azaldı. Bununla birlikte SİHA’larla suikast girişimleri kesilmedi. 16 Kasım’da Kobani’de Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) 3 kişinin öldüğü bir saldırı oldu. 22 Kasım’da Kamışlı’da 3 saldırıda iki kişi öldü. 23 Kasım’da Amude’de yeni evli bir çiftin aracı vuruldu, bir kişi öldü. Bu yıl içinde düzenlenen SİHA saldırılarının sayısı 100’ü geçti. Gazze gündemi dağılır dağılmaz Erdoğan takıntılı Suriye planlarına tekrar asılabilir. Bunun için bahse gerek yok.
***
Beri tarafta Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kontrolündeki İdlib’de cihatçı kümeler ‘fırsat bu fırsat’ havasında çatışmaları tırmandırdı. Bir taraftan İsrail, Suriye’nin Şam ve Halep havaalanlarını felç eden saldırılar düzenlerken diğer taraftan HTŞ’nin başını çektiği Feth’ul Mubin koalisyonu Halep, Hama ve Lazkiye kırsalında Suriye ordusuna yüklendi. El Kaide-IŞİD artıklarının Suriye’deki varlığı, ABD-İsrail ikilisinin çıkarları açısından önem taşıyor. Suriye felç edilsin de kim ederse etsin; ister NATO üyesi Türkiye ister cihatçılar! Terörle mücadele edildiğine dair yalanlarla sabaha uyanıp aynı yalanlarla yatağa sızanlar Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler gibi Suriye yönetiminden ‘teşekkür’ bekleyebilir. Ayrıca Orta Doğu toza dumana karışmışken Türk askeri-istihbarat unsurları, Fırat’ın batısında boş durmayıp muhalif güçlerin sivil ve askeri kanatlarını yeniden organize etmek için balçıklı patikada yine patinaj yapıyor.
***
Gazze’nin doğrudan yansıması olarak tırmanışın görüldüğü diğer yerler Deyr el Zor, Haseke ve Tanaf hatları. Amerikan güçlerinin konuşlandığı bu alanlara yönelik Irak ve Suriye’deki İran destekli milis güçlerinden gelen saldırılarda ciddi artış görüldü. Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana Amerikan güçlerinin bölgeden gitmesini temin için izlenen bir strateji zaten var. Fakat ABD’nin İsrail’e kalkan olan askeri-siyasi angajmanı Amerikan varlığına düşman milisleri caydırmak yerine daha da kışkırttı. Saldırılar ivme kazandı. Iraklı gruplar 9 Aralık’ta Irak ve Suriye’de Amerikan güçlerine 11 saldırı düzenledi. İki gün sonra Şedadi ve El Ömer’deki güçler hedef alındı. 17 Ekim’den bu yana düzenlenen saldırı sayısı 94’ü buldu. Amerikalılar roket saldırıları artınca Şedadi’nin yanı sıra El Ömer petrol sahası ve Koniko gaz sahasındaki üslere takviye yapmıştı.
***
Bu tırmanış Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) üzerinde oturduğu zemini de oyuyor. Geçen yaz patlak verip ABD’nin ağırlık koymasıyla gerileyen aşiret isyanı alttan alta körükleniyor. 27 Ağustos'ta Deyr el Zor Askeri Meclisi Komutanı Ahmed el Halil’in (Ebu Havle) gözaltına alınmasının ardından Ukeydat (Akidat) kabilesi SDG’ye savaş açmıştı. SDG’ye göre isyanı İran ve Suriye körüklüyor. SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Al Monitor’a verdiği röportajda, “Bölgemizin ABD ile İran destekli milisler arasında bir savaş alanına dönmesini istemiyoruz. Bunu onlara da söyledik” dedi. Kobani, İranlıların kendilerine, “Biz sizin güçlerinizi hedef almıyoruz. Deyr el Zor saldırılarına karışmıyoruz” dediklerini ama SDG’nin bir silah deposunun da SİHA ile vurulduğunu belirtti. Kobani açıkça aşiret isyanını İran destekli milislerle birlikte Suriye yönetiminin kışkırttığını öne sürerken Ankara, Şam ve Tahran’ın Amerikalıları bölgeden çıkarma hedefinde birleştiğini vurguladı.
Kobani’nin değerlendirmesi olası bir tırmanış ya da Amerikan pozisyonundaki değişimlere bağlı olarak öngörülebilir bazı tehlikelere işaret ediyor. 27 Ağustos’tan itibaren 3 isyan denemesi, ortalık karıştığında ya da Amerikan koruması sona erdiğinde özerk yönetimin geleceği açısından kırılma noktalarını işaretliyor.
İlk isyanın ardından Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi aşiretlerin güvenini kazanmak için bölgede çok sayıda toplantı yaptı. Altı ay içinde sivil ve askeri konseylerin yeniden düzenlenmesi kararlaştırıldı. Yine de yeni bir sayfanın açılabildiği söylenemez. Nitekim Ukeydat’ın lideri İbrahim Abbud el Hafil 11 Kasım’da 11 grubun birleşmesiyle “Aşiretler ve Kabileler Ordusu” kurulduğunu ilan etti. Kendisini başkomutan olarak sundu. “İşgalci” olarak nitelediği SDG’yi bölgeden çıkarmak için seferberlik çağrısı yaptı. Bu çağrı Hafıl’ın Doha’da yaşayan kardeşi Musab el Hafıl’ın arabuluculuk girişiminin başarısız olmasının ardından geldi. Amerikalılarla doğrudan görüşmek isteyen Musab el Hafıl’ın Semelka’dan Suriye’ye sokulmadığı aktarılmıştı.
İbrahim el Hafıl’ın çağrısını takiben aşiret savaşçıları Şuheyl, Carzi, Sağir el Cezire ve Havaic gibi yerlerde SDG’yle yeniden çatışmaya girdi. Amerikan güçlerinin SDG ile birlikte Ziban, Tayyana ve Şuheyl’de hava destekli iki devriye turu atıp gözdağı vermesi de durumu değiştirmedi. Hafıl’ın ekipleri 6 Aralık’ta Deyr el Zor Askeri Konseyi Üyesi Rone Welat’ı (Şirvan Hassan) da öldürdü. El Ömer bölgesinde köprüye yerleştirilen mayınla hedef alınan Welat, SDG’nin önde gelen komutanlarından biriydi.
11 Aralık’ta daha geniş bir saldırı dalgası geldi. Al Vatan gazetesine göre aşiret savaşçıları Deyr el Zor’un doğusunda Ebu Hardub, Carzi, Tayana, Ziban, Havaic ve Şaffa ile vilayetin batısındaki Hassan’da SDG noktalarına eş zamanlı olarak RPG’lerle saldırı düzenledi. Deyr el Zor’un batısında bir tuz madeninde konuşlu SDG güçlerine saldırı oldu. Aşiret isyanını tamamen İran-Amerikan hesaplaşmasına bağlamak yanıltıcı olabilir. İsyanın kaynağında petrol sahaları ve Arap bölgelerinin kontrolünde Kürtlerin üstün rolüne karşı bir rahatsızlık var. Buna ilaveten IŞİD’le mücadele çerçevesinde yürütülen gözaltı operasyonları kızgınlığı büyütüyor. Suriye yönetimi de ülkenin zenginliklerini çalmakla suçladığı Amerikan güçlerinin bölgeden çıkarılması için aşiret isyanını değerlendiriyor. Bölgedeki Amerikan askeri varlığı, Kürtler ve Arapların SDG çatısı altında birlikte hareket etmesine dayanıyor. Arap-Kürt ayrışmasıyla SDG’nin çözülmesi ve Amerikalılar açısından sahanın güvensiz kılınması gibi bir hesap güdülüyor.
***
Aşiret isyanı bu düzeyde kaldığı sürece bölgedeki denklemin bozulması zor. ABD’nin Suriye ve Irak’tan çekileceğine dair öngörüler daha çok temennilere dayanıyor. Geçen hafta Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul’ün 7 Ekim’den sonra daha fazla saldırı altında oldukları gerekçesiyle Suriye’deki güçlerin çekilmesi yönünde sunduğu öneri 13’e karşı 84 oyla reddedildi. Öneriye karşı çıkanlar bunun İran’a hediye olacağını savundu. Tabii, Amerikan medyasında çekilmeyi salık veren yazılardaki artış da dikkat çekici. The American Conservative’de çıkan bir yazıda bölgedeki Amerikan askerlerinin ABD’yi cezalandırmak isteyenler için kolay hedeflere dönüştüğünü yazdı. “Çekilme hem Amerikan yaşamları hem de çıkarlarına öncelik veren tek yoldur. Bu aynı zamanda ABD'ye İsrail-Hamas savaşı ve İran ile artan gerilim karşısında daha fazla manevra alanı sağlayacaktır. ABD, Irak ve Suriye'den çekilerek, İsrail'e verdiği destek nedeniyle savunmasız Amerikan askerlerine misilleme yapılmasından endişe etmek zorunda kalmayacak” denildi. Foreign Affairs’de yayımlanan bir yazıda ise Orta Doğu’ya daha fazla asker ve teçhizat yığmanın ucu açık güvenlik yükümlülüklerini artırdığı ve bölgesel savaşı önleme adına yapılan sevkiyatın, kaçınılan şeyi kışkırttığı not edildi. Yazı ‘Orta Doğu’dan çıkıp Çin’le yüzleşmeye bakalım’ mesajını da içeriyor.
***
Amerikan-İran diyalogu ve Suud-İran normalleşmesinin neticesinde İran’ın Suriye’de gerileyeceği öngörüsü Gazze savaşıyla birlikte tersine döndü. Yine beklentilerin aksine Suriye, Arap Birliği’ne dönerken İran’la bağları zayıfladı. Esad yönetimi, İsrail’in saldırganlığı karşısında Rusya’ya bel bağlayamıyor. Çünkü Moskova, Tel Aviv’i kayırıyor. Beri taraftan Suriye, Gazze savaşı sürerken Golan’dan cephe açılabileceği senaryolarına karşın epeyce dizginlendiği izlenimi verdi. Şam’a BAE dahil farklı kanallardan ‘İranlıların cephe açmasına izin verme’ diye telkinlerin gittiği aktarılıyor. Esad’ın Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan’ı Riyad’a büyükelçi ataması da Araplarla normalleşme sürecinin rayından çıkmasını istemediğini teyit ediyor. Yani Esad Rusya, İran ve Arap bloku arasında birini ötekine feda etmeden yol almaya çalışıyor.
***
Öte yandan ABD’nin Gazze savaşına yoğunlaşmasına bağlı olarak Ukrayna’da eli rahatlayan Rusya, Suriye dosyasına biraz daha ağırlık verebilir. Bu da Amerikan güçlerini bunaltacak taktiklere dönüleceği anlamına geliyor. 11 Aralık’ta Suriye Halk Meclisi'nde Suriye-Rusya Dostluk Komitesi'nin toplantısı vardı. Burada Rusya’nın Şam Büyükelçisi Aleksander Yefimov Suriye'ye her türlü desteği sağlamaya hazır olduklarını söyledi. Rusya lideri Vladimir Putin, Türkiye’deki seçimlerden önce Ankara-Şam barışı için ağırlığını koymuştu. Seçimden sonra süreç çakıldı. Şimdi Putin marttaki başkanlık seçimlerine hazırlanıyor. Belki seçimden sonra Rusya, İran ve Türkiye üçlüsü arasındaki mekanizma yeniden canlandırılabilir. Amerikan siyasetindeki belirsizliklere karşın Putin’in tam da seçimlerin ilan edildiği gün Riyad ve Abu Dabi’ye tantanalı bir çıkarma yapması Rusya’nın Orta Doğu gündeminden kolayca çıkmayacağını gösteriyor.
0 notes
Text
SMDK: Esed rejimi Humus’ta binlerce sivili öldürdü
SMDK: Esed rejimi Humus’ta binlerce sivili öldürdü
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Esed rejiminin 2012-2014 yıllarında Humus’un Abdülkadir Şukfe Askeri Hastanesi'nde 5 bin 210 sivili öldürdüğünü ortaya koyan "Viktorya 300" adlı belgeleri paylaştı. Suriye siyasi muhalefetinin çatı kuruluşu SMDK'nin başkanı Nasır Hariri, İstanbul'da düzenlediği basın toplantısında, 2012-2014 yıllarında 5 bin 210 sivilin Esed rejimi…
View On WordPress
0 notes
Photo
Suriye'deki seçimler hakkında Milat'a özel açıklama yapan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Dr. Nasr el-Hariri, "Bu seçim tiyatro" dedi. https://www.milatgazetesi.com/haber/esedin-secim-tiyatrosu-hukuksuz-9666/ https://www.instagram.com/p/CPS5SVnBJC_/?utm_medium=tumblr
0 notes
Link
İktidara muhalif biri olarak beni, tasvip etmediğim bir siyası kurum ve temsilcilerinin iktidarda olmasından ziyade, hükümet partisinin asla kabul edemeyeceğim, son derece yanlış ve tehlikeli bulduğum söylem ve icraatlerinin insanlar tarafından nasıl kabul gördüğü, her zaman çok daha ilgilendirdi.
90'larda Türkiye'de hakim olan siyasi istikrarsızlık, koalisyon hükümetlerinin başarısızlığı, muhafazakar-dinci kesimin 99 Gölcük Depremi'ni bile siyaset için kullanmaktan çekinmemesi ve 57. Hükümet'in genel olarak ama özellikle 2001 Krizi'nin yönetimindeki başarısızlığı, AKP'nin başlangıç başarısını ve 58. Hükümet'in kurulmasını izah edebilecek makul etkenler olarak sayılabilir.
Bunlar iktidara gelmelerini izah ederken, ilk yıllarda yerlere göklere sığdıramadıkları ekonomik başarının temelinde 57. hükümetin 2001 sonrası İMF ile yaptığı anlaşmaya harfiyen uymaları bulunmaktadır. Yani kısacası, erken seçim kararı veren Devlet Bahçeli sayesinde, kriz sonrası yapılan uygulamaların tüm sancı ve acıları 57. Hükümet'e, uygulamalar etkilerini göstermeye başlayınca düzelmenin meyveleri ise AKP'ye mal olmuştur.
Bu uygulamaların ve krizden çıkışın etkisi 2005 / 2006 gibi yavaş yavaş tükenmeye başlamışken 2008'de kendini gösteren küresel krizde uluslar arası sermayenin Türkiye'yi güvenilir yatırım olarak görmesi ve memlekete oluk oluk para akması AKP'nin 'başarı masalını' bir kaç yıl daha sürdürebilmesini sağladı.
Lakin en geç 2011 / 2012'den beri bu 'hazırı tüketmeye' ve 'yeni borçlanmaya' dayalı ekonomik başarının attığı gölge her geçen gün daha da belirgin görülür oldu. Ve iktidar ve yandaşları 500 milyar USD'yi aşan toplam borcu ve geçen sene kasımda USD'nin 8,57 TL'ye çıkmasını hala 'ekonomi uçuyor' diye pazarlamaya çalışsalar da, vatandaş artık 'bir şeylerin doğru gitmediğini' cüzdanında hisseder oldu.
Oysa ülke ve vatandaş olarak baktığımızda AKP'nin sadece ekonomide değil her alanda uyguladığı siyasetin elinde patladığı artık bariz şekilde görülmekte.
İç politikada kuvvetler ayrımını yitirmiş, yani de facto 'hukuk devleti' sıfatını kaybetmiş bulunmaktayız.
Dış politikada Suriye stratejimiz Süleyman Şah türbesini taşımamız ve 5 küsür milyon Suriyeli'ye kucak açmamızla sonuçlandı. Bir dönem gülücüklerle papa heykelleri altında yazılmamış AB anayasalarını imzalarken, artık düşünmeden verdiğimiz anlık tepkiler ve iç siyasette tribünlere oynamamızın sonucu olarak izolasyona girdik. Ne kendi bölgemizde ne dünyada soydaşlarımızın veya başka mazlum halkların dertlerine çare olabiliyoruz, hatta çare olmayı geçtim, ilgimiz boş laftan öte geçmiyor (Zaten o lafları da sadece kendi tribünlerimiz için sarf ediyoruz). Ama mesele Ukrayna'ya para hediye etme veya Afrika'lı ülkelerin İMF borcunu silmek olunca, en öndeyiz...
Eğitimde durum içler acısı. Kalite her gün düşüyor ve uluslar arası rekabetçiliğimizi artık iyice kaçırdık. Sağlık sistemi en geç küresel salgın döneminde iflas etti. Açıklanan rakamlara güvenirsizlik had safhada. Bence durumun çok daha vahim olmamasını sadece insan gücünün ötesinde bir özveri ile çalışan doktorlara, hemşirelere ve tüm sağlık personeline borçluyuz.
Bütün bunlara rağmen hala gerek AKP Genelbaşkanı Recep T. Erdoğan'ın, gerekse AKP'nin seçmende ciddi bir talep gördüğü bir gerçek.
Elbette 'muhalefetin yetersizliği' öne sürülebilir, lakin bence muhalefetin yetersizliği sebep değil, iktidara karşı yapılan hataların, iktidarın dayandığı dinamikleri anlamamanın sonucudur.
Çünkü sadece Türkiye'de değil, neredeyse tüm hürriyetçi demokratik hukuk devletlerinde son yıllarda sağcı popülizmin ciddi bir ivme kaydettiği görünmekte. Bazı ülkelerde bu sağcı popülist akım Türkiye'de olduğu gibi iktidarda veya iktidar ortaklığında iken, başka ülkelerde ise henüz ancak en güçlü muhalefet konumundalar.
Bu akımın ilerlemesini mantıklı argümanlar ile engellemek imkansız. İmkansız, çünkü karşı tarafın başarısı zaten mantık ve gerçeği devre dışı bırakarak hedef kitlelerine hissedebilecekleri hatta hedef kitlelerinin hissetmek istedikleri bir 'alternatif gerçek' sunmalarına dayanıyor.
Burada onlar için önemli olan hedef kitlelerinin hislerini, arzularını, kitlesel ihtiraslarını, ezikliklerini, özlemlerini iyi tanımak... Yani uyuşturucu bulamayan bağımlıyı tedavi etmektense daha fazla uyuşturucu vererek kısa vadede rahatlatan, ama aynı zamanda bağımlılığını artıran biri gibi hareket ediyorlar.
Söylediklerinin bir çok zaman yalan olduklarını bilerek söylüyorlar.
Ekonomiden sorumlu olanların, devlette yetkili makamlarda oturanların 'ekonominin uçmadığını' bilmemeleri gibi bir ihtimal var mı? Veya ne şimdi, ne de yakın zamanda '%100 kendi imalatımızla' üretilecek bir uçakla uçmayacağımızı?
Onlar için önemli olan gerçek değil, hedef kitlelerinin neyi duymak istediği. Hedef kitlelerine yönelik hareket ederken, kendi içinde tutarlı, uzun vadeli ve tüm toplumu kapsayan hedefleri bulunmadığı için son derece geniş davranabilme kabiliyetlerine sahipler. Temel hatlarla çerçevesi belirlenmiş, ilkeli bir tutumdan kesinlikle sakınıyorlar.
Kah her türlü milliyetçiliği ayakları altına alabiliyor, kah en büyük milliyetçi olabiliyorlar. Kah Selo ile can ciğer, Hasip ile Meclis'in renklerini tamamlayabiliyor, Ahmet Türk'ü hapisten çıkarabiliyorlarlar, kah terörü lanetleyebiliyorlar...
Birbirlerine zıt kitleleri aynı zamanda kendi lehlerine harekete geçirmeyi sağlayabilecek esnekliğe sahipler. Göbbels'in de dediği gibi 'Farklı hedef kitlelerine, değişik teklifler sunabilecek' kadar ilkesizler.
Toplumda mevcut olan önyargı ve korkuları kullanmakta ve kendi çıkarları doğrultusunda derinleştirmekte ustalar. Ulaşabilecekleri kitleleri birleştirmek için aynı toplumun başka kesimlerini kötülemekten, sınıflandırmaktan asla çekinmez, laik = kafir, dinsiz gibi denklemler kurarak kendi hedef kitlelerine üstünlük hissi yaşatırlar. Aynı Adorno'nun 1967'de yayımlanan bir makalesinde belirttiği gibi 'Kışkırtma Faşizmin propaganda aletidir. Kışkırtma, tutarlı bir teorisi, yani sağlam bir fikir altyapısı olmayan bir hareketin kitleleri etkinleştirmesine yarar.'
Maksat toplumun içinde gerçeğe, doğruya, hukuk ve adalete uymasa da 'biz daha dindarız', 'biz daha mazlumuz', 'biz ezildik', 'biz hakkettik', 'biz daha iyiyiz' gibi çok basit sınıflandırmalarla, basit olduğu kadar etkili bir hirarşi yaratmaktır. Popülistlerin taraftarları (evde zor tutulan %50 mesela) iyidir, diğerleri kötüdür. 'İyiler(!)' 'kötülerden(!)' üstündür, dolayısıyla popülist yandaşlar, iktidar taraftarları da toplumun geri kalanından üstündür. Yarattıkları ve yaşattıkları ayrımcılık ile kutuplaşan toplumun kendi içinde anlaşması gittikçe zorlaşır.
Karşı tarafı başarısızlık, ihanet ile suçlamakta ustalardır. Toplumda yanlış giden her şeyin sorumlusu diğerleridir, ama ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, eleştirdikleri sıkıntılara kendilerinin çaresi yoktur. Var gibi görünse bile, bu göz boyama ve makyajdan öte değildir.
Dolayısıyla islamcı, muhafazakar, orta sağ popülizmi akıl, mantık ve gerçeklere dayalı hareket etmez. Başarısı rasyonel çözüm üretmekte değil, (Adorno'nun deyimi ile) 'kuruntu sistemi' sunmakta gizlidir. Tarihçi Robert. O. Paxton bunu Faşizmin Anatomisi eserinde 'manipüle edilmiş kitlesel coşku' olarak adlandırır ve bunun sadece iktidara gelmek için bir metod olmadığını, aksine Faşizmin temel unsurlarından biri olduğunu iddia eder. Diğer totaliter sistemler bir çok zaman toplumu bütünü ile baskı altında tutarak edilginleştirme çabasındayken, gerek sağcı Popülizm olsun, gerekse daha ilerlemiş şekli Faşizm olsun hitab ettiği kitlenin hareketlenmesinden yaşar.
Ve her ne kadar, her fırsatta demokratik hukuğu yok etmeye çabalasalar da, nihayi hedeflerine ulaşmadan asla demokrasi kavramını hedef tahtasına koymaz, aksine kendini gerçek demokratik güç, sessiz çoğunluğun sesi olarak gösterir. İşte bu şekilde dönerle, ayranla, halayla demokrasi nöbetini tuttuğu halkın karşısına kuvvetler ayrımının rafa kaldırıldığı, tüm gücün tek odakta birleştiği bir anayasayı oylamaya sunar ve onaylatır.
Popülistlerin her yaptıkları yanlış mıdır?
Hayır, ama popülistler tüm toplum için doğru olanı yapsalar bile bunu sadece doğrudan kendi çıkarları ile örtüştüğü için yaparlar. Dolayısıyla mazileri ile tutumsuz bir şekilde bize mantıklı gelen ve kendi doğrularımız ile örtüşen ve aslında beğendiğimiz icraatleri olduğunda, belki de biraz yanıldığımızı arzuladığımız için, bazılarımız makul bir gerekçe arar. Başka toplumlarda da öyle mi bilemiyorum ama Türkiye'de bu kapsamda bir çoğumuzun olan biteni mantık ve verilerle ispat edemeyeceğimiz teorilerle izah etmeye çalıştığı görülmektedir.
Örneğin daha düne kadar açılımı yapanların birden teröristlere düşman olmasını veya yakın zamana kadar Karabağ'ı umursamayanların birden Turan kuracakmış gibi davranmalarına 'devletin içinde bunları ulusalcı, cumhuriyetçi hizaya getiren güçler var…' diye izah getirmeye çalışanlar var.
Bu tür izahlarda senelerdir propaganda amacı olarak kullanılan 'Kurtlar Vadisi' ve benzeri TV dizilerinin de etkin olduğunu düşünüyorum.
Lakin böyle davranarak, yani mantık ve akılla izah edemediğimizi ispatlayamayacağımız teorilere dayandırmaya çalıştığımız anda, aslında popülistlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Zira realiteden uzak, doğruyu umursamayan söylemler, yukarıda da belirttiğim gibi, onların hakim olduğu zemindir. Mantığın, aklın ve gerçeğin asla kazanamayacağı bu zemine bastığımız anda karşı tarafının insanlara 'hissedilen gerçek' olarak sunduğu propagandayı meşrulaştırmış oluruz.
Nihayetinde dünyanın neresinde olursa olsun gerçek ve doğruyu umursamayan popülistler gibi, bizdeki muhafazakar orta-sağ islamcılarının da kullandıkları yöntem halkın duygularını kontrol etmek ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktır. Bu zihniyetle argüman, gerçek, realite veya veri kullanarak baş edilmez.
Yaptığımız hata bu zihniyete geçmişte demokratik hukuk çerçevesinin zaruri gördüğünden çok daha fazla zemin sunarak güçlenmelerini engellememektir.
Bugün ise en büyük eksiğimiz, doğrudan, akıl ve mantıktan şaşmadan en az popülistler kadar insanların his ve duygularına ulaşan muhalefetimizin yokluğu. Mehmet Alp 19 Ocak 2021
0 notes
Text
ABD ve Rusya PKK'yı Cenevre'ye götürmek istiyor
ABD ve Rusya PKK’yı Cenevre’ye götürmek istiyor
Suriye’nin geleceğinin belirlendiği Cenevre görüşmelerinde şu ana kadar sonuç çıkmadı. Suriye Anayasa Komitesi’nin Cenevre toplantılarındaki detayları, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Türkiye Temsilcisi Dr. Nezir Hekim anlattı.
REJİME UYARI
Son görüşmelerin diğerlerinden farklı geçtiğini vurgulayan Hekim, “Rejimin tavrı değişti. Rusya rejime görüşmelerde daha ciddi…
View On WordPress
0 notes
Text
Son dakika… Al sana savaş suçu James Efendi!
ABD’li temsilci, Dış İlişkiler Komitesi’nde yaptığı açıklamada, Türkiye’nin işbirliği yaptığı Özgür Suriye Ordusu (Suriye Milli Ordusu) mensuplarının “savaş suçu işlemiş olabileceğini” söyledi.Bir dönem ABD’nin Ankara Büyükelçiliği görevinde de bulunan Jeffrey, “Birçok insan kaçtı çünkü Türkiye destekli Suriyeli muhalif güçlerle ilgili çok endişelilerdi, biz de öyle. Savaş suçu olarak değerlendirdiğimiz bazı olaylar gördük” dedi.Jeffrey, “Türkiye destekli Suriyeli muhalif güçler, en azından bir olayda savaş suçu işledi, biz de bununla ilgili Türkiye’den bir açıklama talep ettik” ifadelerini de kullandı.İLGİLİ HABER
Dış basından bomba Türkiye yorumları YPG’NİN KANITLI SAVAŞ SUÇLARI VARJeffrey’nin Suriye Milli Ordusu mensuplarının savaş suçu işlediği yolundaki iddiaları tabii ki soruşturulmalı. Peki… ABD’nin desteklediği YPG’nin 2013’ten bu yana Suriye’de işlediği savaş suçlarını nereye koyacağız.BM ve İnsan Hakları İzleme Örgütü raporlarından derlenen bilgilere göre; Suriye’de 2013’den bu yana terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı YPG, çocukları savaşçı olarak kullandı.BM raporunda, YPG/PKK’nın 2016'da bünyesinde 46 çocuk savaşçı bulundurduğu, bu sayının 2017'de 224'e çıktığı ortaya koyulmuştu.Suriye’de tespit edilen 806 çocuk savaşçıdan 313’ünün Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ismini kullanan YPG bünyesinde yer aldığı da tespit edildi.YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu SDG bünyesindeki çocuk savaşçıların yüzde 40’ını kız çocukları oluştururken, bunlardan 20’sinin 15 yaşının altında olduğu, 119 kız çoğunun ise aktif olarak çatışmalarda yer aldığı tespit edilmişti.İLGİLİ HABER
ABD'den bir Türkiye açıklaması daha İnsan Hakları İzleme Örgütü de yayımladığı raporlarla, YPG/PKK’nın çocuk savaşçı kullanımına derhal son vermesi çağrısı yaparak, özellikle 15 yaş altındakilerin silah altına alınmasının bir savaş suçu teşkil ettiğinin altını çizdi.Türkiye, 9 Ekim’de Suriye’nin kuzeydoğusundaki Tel Abyad ve Resulayn’daki terör unsurlarına yönelik Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatmıştı.17 Ekim’de ise ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence liderliğindeki üst düzey heyetle varılan anlaşma kapsamında operasyona ara vermişti. Read the full article
0 notes
Photo
RT @bulbulzade: Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu(SMDK) Astana Müzakere Heyeti Başkanı Ahmet Toma, Resmi Sözcüsü Enes Abdi ve Medya Sorumlusu Ahmet Ramadan Fecr Radyo’da yayınlanan Suriye Diyalogları program��nda konuk olarak gündemi değerlendirdi. https://t.co/faI4DEOBjH https://t.co/JlqlOi0uQW
0 notes
Text
SURİYELİ İSYANCILAR ŞAM'A DOĞRU İLERLERKEN...
Suriyeli isyancılar Şam’a doğru ilerlerken Humus’a yaklaşıyor Muhalif güçler, Hama’nın kontrolünü ele geçirdikten sonra Suriye’nin üçüncü büyük kentinin kuzeyindeki önemli kasabalara giriyor.. Suriyeli muhalifler, ülkenin üçüncü büyük şehri olan Humus’un kuzeyindeki kasabalara girerek, başkent Şam’a uzanan otoyolu kullanarak Ortadoğu’yu sarsan yıldırım hızında bir ilerleme kaydetti. Hayat Tahrir…
0 notes
Text
Davutoğlu 'Gelecek' umudunu cihatçılarda gördü: ÖSO liderinden parti kurucusu!
Davutoğlu ‘Gelecek’ umudunu cihatçılarda gördü: ÖSO liderinden parti��kurucusu!
Davutoğlu ‘Gelecek’ umudunu cihatçılarda gördü: ÖSO liderinden parti kurucusu!
Davutoğlu’nun partisinin kurucusu cihatçı ÖSO’nun lideri çıktı!
AKP’den ayrılarak kendi partisini kuran eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun partisinin kurucuları arasında dikkat çeken bir isim bulunuyor. Gelecek Partisi’nin kurucular kurulu listesinde yer alan Halid Hoca adlı ‘iş insanının’ Suriyeli cihatçıların çatı…
View On WordPress
#ahmet davutoğlu#Alptekin Hocaoğlu#Gazetelink Medya#Gelecek Partisi#Gündem#haber manşet#kurucular kurulu listesi#öso#SMDK#Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu#Suriyeli cihatçılar#Suriyeli Halid Hoca
0 notes
Text
SMDK: Esed rejimi Humus’ta binlerce sivili öldürdü
SMDK: Esed rejimi Humus’ta binlerce sivili öldürdü
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Esed rejiminin 2012-2014 yıllarında Humus’un Abdülkadir Şukfe Askeri Hastanesi'nde 5 bin 210 sivili öldürdüğünü ortaya koyan "Viktorya 300" adlı belgeleri paylaştı. Suriye siyasi muhalefetinin çatı kuruluşu SMDK'nin başkanı Nasır Hariri, İstanbul'da düzenlediği basın toplantısında, 2012-2014 yıllarında 5 bin 210 sivilin Esed rejimi…
View On WordPress
0 notes
Photo
Suriye muhalefeti: Sorunun çözümü için siyasi geçiş ve anayasa istiyoruz SMDK kaynaklarından edinilen bilgilere göre heyet, kısa bir süre önce Riyad'da Suudi Arabistan dışişleri bakanlığı yetkilileri ile Suriye konulu bir toplantı düzenledi.
#Abdulrahman Mustafa#anayasa#Beşar Esad#kekiktepe#Müzakere#Riyad Seyf#seçim#son dakika#Suriye#Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK)#Suudi Arabistan
0 notes
Photo
Türkmen siyasetçi Suriye Geçici Hükümeti Başkanı oldu Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun (SMDK) eski Başkanı ve Türkmen siyasetçi Abdurrahman Mustafa, …
0 notes
Text
SMDK üyesi Türkmen siyasetçi Nabhan, Kovid-19 sebebiyle yaşamını yitirdi
https://osmaniyemhaber.com/?p=44469 SMDK üyesi Türkmen siyasetçi Nabhan, Kovid-19 sebebiyle yaşamını yitirdi Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ve Suriye Türkmen Meclisi (STM) üyesi Muhammed Nabhan, yeni tür koronavirüs (Kovid-19) sebebiyle tedavi görmüş olduğu hastanede yaşamını yitirdi. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ve Suriye Türkmen Meclisi (STM) üyesi Muhammed Nabhan, yeni tür koronavirüs (Kovid-19) sebebiyle tedavi görmüş olduğu hastanede yaşamını yitirdi. Ortalama yedi gün ilkin Kovid-19’a yakalanan Suriyeli muhaliflerin çatı örgütü SMDK ve STM üyesi Nabhan, 22 Temmuz’da yoğun bakıma alındı. 61 yaşındaki Nabhan, Osmaniye ilinde tedavi görmüş olduğu hastanede sabah saatlerinde vefat etti. Humus Türkmenlerinden Albay Nabhan, 2012 senesinde rejim ordusundan ayrılarak muhaliflerin safına katılmıştı. Nabhan’ın ölümü üstüne SMDK ve STM taziye mesajı yayımladı. Kaynak: AA
0 notes