neler geçti başımdan ama burdayım.
Neler neler geldi başıma, kendi kendime yaptıklarım, başkalarının bana yaptıkları, bana yapılanları bir türlü kabullenememem. Her seferinde içime dönüp tekrar çiçek açmam. Heyecanlanmam, korkmam, ödümün kopması, o kadar heyecanlanmam ki ellerimin uyuşması, huzurla dolmam, gülümsemem, çok mutlu olmam, sıkışmış hissetmem. Bir sürü duygu yaşadım şu son yıllarda.
hepsi bana bir şey bıraktı ya da götürdü, götürdüklerinin yerine yenileri koydum devam ettim ya da tökezledim.
Şu an 30 yaşındayım, bazılarına göre 31 hatta :)
Hayatımın aşkını buldum yani 4 sene önce buldum aslında bu sene ise her şey yolunda giderse şükürler olsun ki resmileştirip, evet artık bizim ayrı bir evimi ve düzenimiz var diyebileceğiz.
Şimdi se haftaya Cumartesi 29 Haziran'da gerçekleşecek olan nişan hazırlıkları için çiçekleri, şamdanları, mumları hazırlamaya çalışıyorum. Nasıl buraya geldim, hayatımda yeni güzel bir sayfa açılmasına sahibim bilmiyorum, sadece şükrediyorum. Sevdiğin ve de seni seven birini bulmak çok zor bu hayatta. O yüzden o kadar şanslıyım ki... Gerçi düşününce ben sanırım hep bir şekilde şanslı oldum, işlerim yolunda gitti. Allah yardım ediyor denir ya öyle bir şey :)
Neyse yazıya, buraya dönme fikri nerden geldi hemen söyleyeyim. Bütün bu çiçekleri hazırlarken vs Coldplay açıktı arka planda ve fark ettim ki aslında lise, üniversite hepsinde o arkada açık gibiydi. Sanki her bir şarkısı hayatımın arka planında çalıyor gibiydi. Şimdi de yine bir anda onu açıp, kendi kendime çiçekler ile uğraşınca dedim ki kısa da olsa yazma zamanı gelmiş.
Bu işler zevkli, hayatın hep ama hep bir süreç olduğunu görmek daha da zevkli. Şükürler olsun ki akıp gidiyor ve bir yerde çakılı kalmıyoruz, hayatında alakalı en küçük ayrıntı ile bile ilgilenmek zevkli ve değişik bir motivasyonu var.
Coldplay ise beni sıkıştığımda, düştüğümde ya da hayatımdaki parlaklara aldanıyor muyum diye düşündüğümde, beni güzellikler de olduğuna ve sadece sakin olmam gerektiğine inandıran nadide gruplardan.
Niye bu akşam böyle oldu bilmiyorum :)
Dekorasyon, müzik, çiçekler derken sanırım kendi hayatımın başrolünde hissettim kendimi yine ve bu bana çok iyi geldi. Bu his. Bu başrol hissi, hayatımda bir şeyler, hareket olması, gözlerimin içinin gülmesi ve yeni maceralar hayaller için yerimin olması çok iyi hissettirdi.
Burası bilir ödüm kopar benim rutinden, sıkışmaktan, aynı şeyin etrafında dönüp durmaktan.
Bundan sonra inşallah 21 Eylül'de düğünümüz olacak ve Berk'le birlikte yaşayıp her sabah her akşam birbirimizi göreceğiz.. <3
Bundan sonrası ise yeni yeni ülkeler, farklı kültürden bir sürü insan, Avrupa-Türkiye arası mekik dokumalı çalışmalı bir hayat, dolu dolu yepyeni hayallerin hayatların tam ortasında olmak istiyorum. Ya da şu an ordayım zaten henüz görmüyorum.
Her farklı kültür, her farklı ülke bana beni hatırlatıp, buranın bulunduğum odadan ibaret olmadığını hatırlatıp beni sarsarak kendime getiriyor. Bayılıyorum buna <3
Tabi unutmadan bir de daha kendi markamı çıkartıp, siyah beyaz fotoğraflarımın olduğu fotoğraflar vereceğim.
Hayalini kurunca bile heyecanlandığım anların tam merkezine düşüp, şükredip, başardım diye haykıracağım.
Hayat bazen boğucu bazen ise sürprizlerle dolu oluyor. Bazen kendi dengenizde dünyanızda kalmak, o günün en zor hareketi olabiliyor ama sorun yok. Her şey bir süreç. Her hayal gerçek olmak için aklımıza düşen bir damla. Bu etaptan sonra diğer hayalim için de önüme bir şeyler gelecek, o ana da sahip olacağım biliyorum. Kendimi Berk'i başka bir ülkede evimizde, o kültürden arkadaşlarımız ile yemek yerken hayal edebiliyorum. O yüzden demek ki olacak, ya da oldu bile:)
Neyse her şey ama heeeeeerrr şey için teşekkür ederim Allah'ım. Teşekkür ederim ve de şükürler olsun. Hayallerim benim için olası, hayırlı olsun :)
Sonuçda a sky full of stars!
Özlem, 23:27 23.06.2024
0 notes
manacled (türkçe çeviri) -1-
Bu hikayenin sadece çevirisi bana aittir. Bu hikaye @SenLinYu adlı kullanıcıya aittir. Hikayeye fanfiction.net’ten ulaşabilirsiniz. X
Loads of thanks to @senlinyu for giving me the permission to translate her amazing story into Turkish. x
AÇIKLAMA
Harry Potter öldü. Savaşın ardından, büyülü dünyanın kudretini güçlendirmek için Voldemort yeniden nüfus çabasını yürürlüğe koydu. Hermione Granger, kayıp ama zihninde saklı olan bir Yoldaşlık sırrına sahipti, bu yüzden zihni çatlayana kadar High Reeve’e köleleştirilmiş bir vekil olarak gönderildi.
GİRİŞ
Uyarı: Karanlık bir çalışmadır. Tecavüz ve rıza dışı seks hikayenin konusunun önemli ve devam eden bir yönüdür. Bunların yanı sıra karakter ölümleri, psikolojik travma, savaş alanı şiddetinin açıklamaları ve işkenceye atıflar vardır. Okuyucunun takdirine göre okunması tavsiye edilir.
Yazar Notu: Hikayedeki karakterler benim değil: JK Rowling’e aitler. Bu konuyla ilgili ilk ilham The Handmaid’s Tale’ in ilk bölümünü izlediğimde oluştu. Saygı içinde, hikaye boyunca sürdürülen bazı unsurlar vardır. High Reeve unvanı Lady_of_Clunn’un Uncoffined isimli hikayesinden alınmıştır.
Bu jamethiel ve pidanka’nın beta çalışmasıdır. Kalan tüm hatalar benim kendi çalışmamdır.
Bu hikaye, Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın sonuçlarının ardından ana kurgudan ayrılır.
1
Hermione, uzun zamandır karanlıkta görme umudunu yitirmişti.
Bir süre için, belki de gözlerinin uyum sağlamasına izin verirse sonunda biraz sönük ana hatların görünür hale geleceğini düşündü.
Zindanların derinlerine doğru süzülen ay ışığının parıltıları burada yoktu. Hücrenin dışındaki koridorda meşale yoktu. Sadece daha fazla karanlık, ta ki bazen kör olup olmadığını merak edene kadar.
Parmak uçlarıyla hücrenin her santimini keşfetti. Sihir ile mühürlenmiş kapının kilidi yoktu, kızın saman ve lazımlıktan başka bir şeyi olmasa bile. Bir şeye işaret edebileceği umuduyla havayı kokladı; mevsim, yemek ya da iksirin hafif kokusu. Hava bayat, ıslak ve soğuktu. Cansız.
Yeterince kontrol ederse duvarda gevşek döşeme taşı bulacağını umuyordu; bir çivi ya da bir kaşık hatta biraz ip saklı bazı gizli bölmeler. Görünüşe göre hücre daha önce gözü pek bir tutuklu tutmamıştı. Ne zaman işaretlemek için işaret ne de gevşek bir taş vardı. Hiçbir şey.
Karanlıktan başka hiçbir şey.
Bitmek bilmeyen sessizliği dindirmek için yüksek sesle bile konuşamıyordu. Onu hücreye sürükledikten ve son bir kez kelepçelerini kontrol ettikten sonra bu Umbridge’in ayrılık hediyesi olmuştu. Umbridge durup “Silencio.” diye fısıldadığında onlar hücreden çıkmak üzereydiler.
Hermione’nin çenesini asasıyla yukarı yaslayarak gözlerini buluşturdu, “Yakında anlayacaksın.” dedi.
Kıkırdadı ve onun iğrenç, yapmacık gülüşü Hermione’nin yüzünde gölgelendi.
Hermione, karanlıkta ve sessizlik içinde bırakılmıştı.
Unutulmuş muydu? Hiç kimse gelmedi. Ne işkence ne sorgu. Sadece karanlık, sessiz yalnızlık.
Yemekler belirdi. Randomize edilmişti, böylelikle zamanı bile takip edemiyordu.
Kafasında iksir tarifleri okudu. Şekil değiştirme teknikleri. İşaretleri* gözden geçirdi. Çocuk tekerlemeleri. Asa tekniklerini taklit ederken parmaklarını salladı, dudak hareketleriyle büyüleri tonladı. Asal sayıları çıkararak binden geriye doğru saydı.
Egzersiz yapmaya başladı. Görünüşe göre onu fiziksel olarak kısıtlamak kimsenin aklına gelmemişti ve hücre bir köşeden diğerine yanlamasına taklalar atabileceği kadar genişti. Amuda kalkmayı öğrendi. Şınav çekerek ve kuzeninin bir yaz boyunca takıntılı olduğu burpee denilen şeyleri yaparak saatler geçirdi. Ayaklarını hücrenin parmaklıklarına yerleştirebildiğini ve baş aşağı asılıyken mekik çekebildiğini gördü.
Bu zihnini kapatmasına yardımcı oldu. Saymak. Kendini yeni fiziksel sınırlara zorlamak. Kolları ve bacakları pelteye döndüğünde bir köşeye çöker ve rüyasız bir uykuya dalardı.
Gözlerinin önünde oynayan savaşı sona erdirmenin tek yolu buydu.
Bazen ölmüş olup olmadığını merak ediyordu. Belki de burası cehennemdi. Karanlık, yalnızlık ve sonsuza dek gözlerinin önünde asılı kalan en kötü hatıralarından başka hiçbir şey.
Nihayet bir ses duyulduğunda sağır edici hissettirdi. Uzun süredir terk edilmiş kapı açılırken uzaktan gelen feryat. Sonra ışık. Kör edici, kör edici ışık.
Bıçaklanmak gibiydi.
Köşeye tökezledi ve gözlerini kapattı.
“Hala hayatta,” Umbridge’in şaşırmış gibi gelen sesini duydu. “Kaldır onu, bakalım hala aklı başında mı.”
Kaba eller, Hermione’yi köşeden sürükledi ve ellerini gözlerinden çekmeyi denedi. Göz kapakları sıkıca kapalı olsa bile, ani parlaklığın acısı kornealarına bıçakların girmesi gibiydi. Gözlerine bastırmak için ellerine asıldı, kollarını onu tutsak edenlerin ellerinden kurtardı.
Umbridge keskin ve sabırsız bir tonda “Ah, Merlin aşkına,” dedi. “Asasız bir bulanık** tarafından etkisiz hale geldin. Petrificus Totalus.”
Hermione’nin vücudu katılaştı. Neyse ki gözleri kapalı kaldı.
“Ölecek kadar zeki olmaylıydın. Crucio.”
Lanet, Hermione’nin hareketsiz vücudunu parçaladı. Umbridge, Hermione’yi lanetleyen en güçlü büyücü değildi ama buna niyetliydi. Acı, Hermione’yi ateş gibi parçaladı. Hareket edemiyor, sanki içi düğümler halinde bükülüyormuş gibi hissediyordu, acıdan kaçmaya çalışıyordu. Acı durmadan yoğunlaştığı için başı zonkladı.
Uzun bir zamandan sonra, acı durdu ama geçmedi. Lanet bitti ama sanki sinirleri yüzülmüş gibi acı içinde kıvrandı.
Beyninin kaçmak için çabaladığını hissedebiliyordu; tecil etmiş bu ızdıraptan kurtulmak. Sadece durdurmak. Sadece durdurmak. Ama yapamadı.
“Onu değerlendirme için götür. Şifacının ne dediğini hemen bana bildirin.”
Havaya kaldırıldı ama dünya bir ses ve ızdırap bulanıklığı olarak kaldı. Çok fazla ses. Sanki titreşimler derisini kaplıyor gibiydi. Bariyer koğuşunda tutulmuş olmalıydı çünkü hava aniden gürültü ve ışıkla patladı.
Sadece ayak seslerine odaklanarak tutunmaya çalıştı. Dosdoğru on adım. Sağ. Otuz adım. Sol. On beş adım. Dur. Onu havaya kaldıran muhafızlardan biri bir kapıya vurdu.
Boğuk bir ses “Girin,” dedi.
Kapı açıldı.
“Onu oraya bırak.”
Vücudunun bir muayene masasına düştüğünü hissetti.
Bir asanın onu dürttüğünü hissetti.
“Son uygulanan büyüler?”
“Hareketsizleştirme ve cruciatus,” diye cevapladı yeni bir ses. Hermione sesi tanıdığını düşündü ama zihni onu yerleştiremeyecek kadar ızdırapla doluydu.
“Hareketsiz haldeyken mi?” Şifacının sesi sinirliydi. “Ne kadar süre?”
“Bir dakika, belki daha fazla.”
Öfkeli bir tıslama. “Zaten yeterince elimizde değil. Umbridge onları mahvetmeye mi çalışıyor? Onu bağla. Aksi takdirde büyüleri kaldırdığımda kendine zarar verecek.”
Deri kayışların el ve ayak bileklerini bağladığını ve dişlerinin arasında bir şeyin zorlandığını hissetti. Şakağında asanın hafif vuruşu vardı.
“Hey, küçük cadı. Eğer aklın çoktan lapa olmadıysa bu canını yakacak—fazlaca. Ama,” neşeyle devam etti, “sonrasında daha iyi hissedeceksin. Finite Incantatem!”
Hermione’nin dünyası infilak etti. Cruciatus ile tekrar tekrar vurulmak gibiydi. Sonunda hareket edebildiğinde vücudu irkildi, çığlık attı ve irkildi. Onu tutan kayışlar, kıvranırken, sallanırken ve ızdırap içinde feryat ederken geriye doğru kıvrılmasını zorlukla durdurdu. Titremesinin durmasından öncesi sonsuzluk gibiydi. Sesi çıktıktan çok sonra, kasları hâlâ şiddetle seğiriyordu ve göğsü hıçkırıklarla inip kalktı.
“Tamamdır, şimdi gidebilirsin,” şifacı Hermine’yi asasıyla tekrar dürttüğünde söyledi. “Ama Umbridge’e söyle eğer başka biri daha bu şekilde buraya gelirse onu sabote etmekten rapor edeceğim.”
Hermione bir gözünü açtı ve muhafızların gitmesini izledi. Görüşü bulanıktı. Her şey ızdırap verici bir şekilde parlaktı ama belirsiz şekiller seçebiliyordu ve ışık daha az acı veriyordu. Daha doğrusu, başka şeyler gözlerinden daha çok acıtıyordu.
Şifacı ona döndü. İri yapılı bir adamdı. Onu tanımamıştı. Gözlerini kısarak onu net görmeye çalıştı.
“Güzel, hareketi takip ediyorsun.” Kelepçedeki hapishane numarası için bileğini çevirdi. “273 numara…”
Raftan dar bir dosya çıkardı ve gözden geçirirken kaşları çatıldı.
“Bulanık, apaçık. Hogwarts öğrencisi. Ah, çok iyi notlar. Hımmm. Beşinci yılında karnına bilinmeyen lanet. Pek iyiye işaret değil. Pekâlâ, neyle çalışmamız gerektiğini göreceğiz.”
Ona karmaşık bir teşhis büyüsü yaptı. Büyülü imzasının tepesinde süzüldüğünü ve çeşitli renk kürelerinin vücudu boyunca dizilişini izledi.
Şifacı onları dürttü ve notlar karaladı. Bilhassa karnına ilgi duyuyordu, özellikle mor renkli bir küre.
“Ne—,” hȃlȃ dişlerinin arasındaki tıkacın etrafını eğdi, “—neye bakıyorsun?”
“Hımm? Ah, çeşitli şeyler; senin fiziksel sağlığın, çoğunlukla. Oldukça iyi durumdasın. Seni nerede tutuyorlardı? Ancak hala taşıdığın bu laneti çözemezsem bunların hiçbirinin önemi yok.”
Kıkırdamadan önce birkaç dakika daha sessizce çalıştı. Hermione, anlayamadığı büyülü sözler ve karmaşık asa hareketleri ile karanlık bir mor alev akımının karnına vurmasını izledi. İçi aniden köpürmeye başladı ve organları arasında kıvranan canlı bir şey hissetti. İçinde sürünen bir şey.
O çığlık atamadan şifacı ona kırmızı bir büyü yolladı. Kıvranma durdu ve sanki içinde bir şey çözülmüş gibi hissetti.
“Yanlış bir büyü,” şifacı açıkladı. Birisi canlı canlı yenmeni istedi ama şanslısın ki lanet kusurluymuş. Belirledim ve iptal ettim. Bir şey değil.”
Hermione hiçbir şey söylemedi. Bunların onun yararına olduğundan şüpheliydi.
“Güzel. Temizlendin, uygunsun da. Sanırım senden epeyce yararlanacağız. Yine de iyileşmeden önce cruciatus muhtemelen bazı tedavileri gerektirecek. Bir not yazacağım.”
Asasının bir hareketiyle, el ve ayak bileklerindeki kayışlar serbest bırakıldı. Hermione yavaşça ayağa kalktı. Kasları hȃlȃ istemsizce seğirmekteydi.
Kapıyı açan şifacı seslendi, “Onaylandı, onu yönlendirebilirsin.”
Masasına doğru yürüdü.
Her şey garip bir şekilde ışık saçıyordu, gözlerini kısarak baktı. O kadar parlak ki etrafındaki şekilleri ayırt etmek için ışığın arkasını güçlükle görebiliyordu.
Titrek bir el ile uzanarak dişlerinin arasından tıkacı çekti. Hemen takırdamaya başladılar. Korkunç derecede soğuk olduğunu fark etti. Çok soğuk.
Muhafız ona yaklaşıyor, onu uzaklaştırmak için koluna uzanıyordu. Masadan kaydı ve ayağa kalkmaya çalıştı.
Sendeledi.
“Bayııııımm…”
Bu onun sesi miydi? Sesinin nasıl olduğunu unutmuştu.
Kelimeler geveleyerek çıktı ve odadaki tüm ışık saçan nesneler sanki bir süs balığı kasesine düşmüş gibi gözlerinin önünde geriliyor ve bozuluyor gibiydi. Şifacı şüpheyle ona döndü.
“Sanııııırrıııımmm şoooo—” Kelimeler takırdayan dişlerinden çıkamıyordu. Yeniden denedi “şoookaa-giiriii-giriiiyoruuummm…”
Karanlık birden görüşünün kenarlarına sızmaya başladı. Gördüğü tek şey, şifacının endişeli yüzünün önünde yüzdüğü oluncaya kadar tüm ışıklı şeyler soldu. Gözleri geriye yuvarlandı ve düştü.
Kimse onu tutmadı.
Masanın köşesine başını vurdu. Sertçe.
“Siktir!” muhafız küfretti. Ses bile titrek ve bozuk gibi geliyordu.
Hermione’nin hatırladığı son şey onun Marcus Flint olabileceğini düşündüğüydü.
Bilinci yeniden kazanmak yulaf ezmesinde boğulmak gibi hissettirdi. Aklına gelen ilk benzetmenin neden bu olduğundan emin değildi. Kendini yüzeye çıkarmak için savaştı, boğuk seslere doğru ilerlemek, onları anlamaya çalışmak.
“Işık ve sesten yoksun hücre hapsinde on altı ay! Her açıdan, ölmese bile tamamen delirebilirdi. Hakkında kayıt bile yok! Sanki onu dipsiz bir kuyuya düşürmüşsünüz! Şu dosyaya bak! Mahkûm 187 yandaki yatakta! Kaç sayfa olduğunu görüyor musun? Sağlık kontrolleri! Kan raporları! Akıl sağlığı seansları! Reçeteli iksirler! Sen onu sakatlamadan önce nasıl göründüğüne bakmak için fotoğrafları bile var. Buradaki—hiç! Bu hapishaneye verildiği kaydedildi ve sonra tarihe karıştı! Kimse onu görmedi! Bir şey yediğine dair herhangi bir kayıt bile yok! On altı aydır! Bunun nasıl olduğunu açıkla!”
Bir duraklama oldu ve sonrasında Hermione duydu, “Öhöm-höm”
Umbridge’in yapmacık bir gülümseme dolu sesi sızlanmaya başladı, “Burada çok fazla mahkûm var. Bayan Granger’da olduğu gibi bir veya iki kişinin gözden kaçması şaşırtıcı değildir.”
“Bayan—Granger—” diğer ses aniden dehşete kapıldı ve kekeledi. “Granger’da olduğu gibi? O olduğunu biliyordun! Onu öldürmeye çalıştın.”
“Ne? Hayır! Asla—Kaderlerine karar vermek Karanlık Lord’a kalmıştır. Ben sadece bir hizmetçiyim.”
“Gerçekten Lord’umuz, Hermione Granger gibi bir mahkûmu unutur mu sandın? Ne yaptığını öğrendiğinde bağışlayıcı olur mu sanıyorsun?”
“Bu kadar uzun sürmesini istememiştim! Basitçe geçici bir durum olması niyetindeydim. Onu tanımıyorsun. Neler yapabileceğini bilmiyorsun. Kaçamadığından ya da dışarıya erişemediğinden emin olmalıydım. Kale hȃlȃ yeniden koruma altına alınıyordu. Sonra—o zamana kadar bütün hazırlıklar yapılmıştı—O—o aklımdan çıktı. Lord’umuza asla karşı gelmedim.”
“Lord’umuzun görevlendirdiği girişimin başarısı senin ve benim kafamıza bağlı. Onun gündemini baltalamak için başka bir şey yaptığınızı gösteren bir ipucu daha keşfedersem seni hemen ona rapor edeceğim. Granger’ın artık tamamen benim yetkim altında olduğu gibi. İznim olmadan yanına gitmeyeceksin. Eğer başına herhangi bir şey gelirse, başkası tarafından bile, bundan seni sorumlu tutarım.”
“Ama—ama onun çok düşmanı var.” Umbridge’in sesi titredi.
“O zaman hapishaneni dikkatlice denetlemeni öneririm. Karanlık Lord planlarında özellikle ondan söz etti. Başarılı olmak için gereken buysa bugün seni onun önüne atacağım. Olduğum yere varmak için senden daha uzun ve daha çok çalıştım, hapishane müdürü. Kimsenin yoluma çıkmasına izin vermeyeceğim. Onların geri kalanıyla ilgilen. Karanlık Lord bu gece nitelikli numaralar hakkında rapor bekliyor ve ben hatanı düzeltmek için günümün yarısını harcadım.”
Bir çift ayak sesi zayıfladı. Hermione, Umbridge’e ait olduğunu düşündü ve umdu. Etrafına gizlice bakmaya çalışarak bir gözünü açtı.
“Uyanıksın.”
Gizlice yeterli değil. Gözlerini tamamen açtı ve kafasını kaldırıp tepesinde duran şifacının bulanık ana hatlarına baktı. Şifacı onu incelemek için biraz daha eğildi ve Hermione onu parlaklığa karşı az çok görebiliyordu. Tıbbi kıdem belirten cüppeli, ciddi, yaşlı bir kadın.
“Öyleyse, sen Hermione Granger’sın.”
Hermione bu yoruma nasıl cevap vereceğinden emin değildi. Kulak misafiri olduğu konuşma ondan ne istediğine ışık tutmamıştı. Voldemort’un bazı korkunç entrikaları için önemliydi. Ölü ya da deli olmaması gerekiyordu ve onu sağlıklı istiyorlardı. Muhtemelen ona bir daha korkunç bir şekilde işkence etmemeleri gerekiyordu.
Şifacının insanlar cevap vermediğinde konuşmaya devam eden biri olduğunu umarak sessiz kaldı. Hayal kırıklığına uğradı.
“Kimse bilmediği için sana sormam gerekecek. Nasıl hȃlȃ hayattasın? Aklı başında kalmayı nasıl başardın?”
“Ben…bi-bil—miyorum…” Hermione birkaç dakika bekledikten sonra cevapladı. Sesi hatırladığından daha derin ve titrek geliyordu. Ses telleri körelmiş gibi hissetti. Kelimeleri hızlandırmak zordu; ünsüzler birbirine karıştı ve sonra onları dışarı itmek için çaba gerektiriyormuş gibi durakladı. “Ben—zihinsel aritmansi*** yaptım… İksirler okudum. Elimden geleni yaptım… aklımı—kaçırmamak için.”
“Dikkate değer,” diye mırıldandı şifacı, bir dosyaya notlar yazarak. “Ama nasıl hayatta kalabildin? Kimsenin seni beslediğine dair kayıt yok ancak yine de besinsel açıdan mükemmel bir şekilde bakılmışsınız.”
“Ben—bilmi…yorum. Yemek belirirdi. Hiç kurulu bir zaman olmadı. Bunun kasıtlı—olduğunu düşünmüştüm.”
“Kasıtlı olan neydi?”
“Düzensizlik…Bunun” —konuşmaya devam ederken boğazı tükenmiş hissetti— “duygusal yoksunluğun bir parçası olduğunu düşündüm. Beni…ne kadar zaman… geçtiğini bilmekten—alıkoymak için.”
Sesi her kelimeyle daha da inceliyordu.
“Ahh,evet. Bu yaratıcı olurdu. Ve fiziksel durumun? O odadan hiç çıkarılmadın. Yine de şifacılarımın yarısından daha iyi bir kas sağlığına sahipsin. Nasıl olur da böyle bir şey mümkün olur?”
“Düşünmeye dayanamadığım…zamanlarda, yapamayacak hale gelene kadar egzersiz yapardım.”
“Ne tür egzersizler?”
“Ne olursa. Atlama. Şınav. Mekik. Beni yoran herhangi bir şey…Bu sayede rüya görmezdim.”
Daha fazla karalama.
“Ne tür rüyalardan kaçınmaya çalışıyordun?”
Hermione’nin nefesi hafifçe takıldı. Diğer sorular kolay olmuştu.Bu—bu gerçek bir şeye çok yaklaşmıştı.
“Önceki rüyalar.”
“Önce?”
“Ben buraya gelmeden önce.” Hermione’nin sesi oldukça dingindi. Tepesi atmış. Gözlerini kapattı; ışık ona şiddetli bir migren veriyordu.
“Pek tabii.” Daha fazla karalama. Bu ses Hermione’nin kaslarının tepkisel bir şekilde titremesine neden oldu. “İşkence seanslarınızın yan etkileri tamamen geçene kadar burada, revirde olacaksınız. Beyninize ne olduğunu anlamak için bir uzman da getireceğim.”
Hermione’nin gözleri açıldı.
“Bende—,” tereddüt etti. “Bende bir—sorun mu var?”
Şifacı, Hermione’nin başının üzerinde asasını sallamadan önce düşünceli bir şekilde ona baktı.
“On altı ay boyunca duyumdan yoksun izolasyonda tutuldun. Aklının başında olduğu gerçeği tam anlamıyla bir mucize. Böylesi bir deneyimin etkilerinden, özellikle de sen gelmeden önceki koşullar göz önüne alındığında, kaçınılamaz. Savaş sırasında biraz şifa çalıştığını düşünüyorum?”
“Evet,” dedi Hermione, kucağındaki battaniyeye bakarken. Yıpranmıştı ve o kadar kuvvetli antiseptik kokuyordu ki koku saldırısından öğürmek istedi.
“O zaman normal, sağlıklı büyülü bir beynin neye benzediğini bilirsin. Bu seninki.”
Basit bir değnek manipülasyonu, Hermione’nin beyninin sihirli bir şekilde yansıtılan görüntüsünü ortaya çıkardı.
Hermione’nin gözleri kısıldı. Projeksiyona saçılmış parlayan küçük ışıklar vardı; bazıları kümelenmiş, bazıları düzensiz. Beyninin her yerinde. Daha önce böyle bir şey görmemişti.
“Onlar ne?”
“En iyi tahminim onların sihirli bir şekilde yaratılmış füg halleri olduğu.”
“Ne?”
“İzolasyonun sırasında bir noktada, sihrin seni korumaya başladı. Hiçbir sihri dışarıdan ifade edemediğin için, kendini içselleştirdi. Söylediğin gibi, aklını kaçırmamak için çok çalıştın. Ancak zihin böyle bir şeyi idare edecek donanıma sahip değil. Sihrin zihninin bazı kısımlarını duvarlarla kapladı. Sonuç olarak bu seni biraz parçaladı. Normalde bir füg geneldir, ancak bunlar neredeyse cerrahi olarak kesin görünür. Zihin iyileştirmek benim uzmanlık alanım olmasa da.”
Hermione korku içinde baktı.
“Ayrıştığımı—mı demek istiyorsunuz?”
“Bunun gibi bir şey. Gerçekten daha önce hiç böyle bir şey görmedim. Bu yeni bir büyülü hastalık olabilir.”
“Birden—fazla kişiliğe sahip miyim?”
“Hayır. Zihninin basitçe izole edilmiş kısımlarına sahipsin. Bence sihrin onları zihinsel saldırılardan korumayı amaçlıyordu ancak buna ek olarak onlara erişmeni engelledi.”
Hermione içten sarsılıyordu.
“Neyi— hatırlamıyorum?”
“Pek emin değiliz. Ne unuttuğunu keşfedecek olan sen olmalısın. Ebeveynlerinin isimleri ne?”
Hermione bir an durdu, sorunun bir teşhis aramaya mı yoksa potansiyel olarak bilgi çıkarmaya mı dayandığını hesaplamaya çalışarak.
“Bilmiyorum,” dedi, aniden nefes alamıyormuş gibi hissederek. “Ailem olduğunu hatırlıyorum. Onlar—Muggle’dı. Ama—onlar hakkında hiçbir şey hatırlayamıyorum.”
İçinde yükselen paniği bastırmaya çalışarak şifacıya yalvararak baktı.
“Siz bir şey biliyor musunuz?”
“Korkarım hayır. Başka bir soru deneyelim. Gittiğin okulu hatırlıyor musun? Oradaki en yakın arkadaşların kimlerdi?”
“Hogwarts. Harry ve Ron,” dedi Hermione, boğazı sıkılır gibi aşağı bakarak. Parmakları kontrolsüz bir şekilde seğirdi.
“Güzel.”
“Müdürü hatırlıyor musun?”
“Dumbledore.”
“Ona ne olduğunu hatırlıyor musun?”
“O öldü,” dedi Hermione, gözlerini sıkarak. Ayrıntılar belirsiz görünse de emindi.
“Evet. Ölümünün koşullarını hatırlıyor musun?”
“Hayır. Vold-Vold—Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen’in geri döndüğü doğrulandıktan sonra müdür olarak yeniden görevlendirildiğini hatırlıyorum.”
“İlginç.” Daha çok karalama vardı. “Savaştan hatırladığın şey nedir?”
“Şifacıydım. Hastane kanadındaydım. Kurtaramadığım bir sürü insan—Kaybettiğimi hatırlıyorum. Bir şey—bir şey işe yaramadı. Harry öldü. Onu—onu Astronomi Kulesi’ne astılar ve biz onun çürümesini izledik. Onlar—onlar Ron’u ve ailesini de onun yanına astılar. Tonks ve Lupin. Ölene kadar onlara işkence ettiler. Sonra beni o hücreye koyup orada bıraktılar.”
Hermione konuşurken titriyordu. Hastane yatağı sallandı ve hiddetli bir gıcırtı sesi çıkardı.
Şifacı fark etmemiş gibi göründü ve daha fazla not karaladı.
“Bu çok alışılmadık ve enteresan. Daha önce bunun gibi bir füg hali hiç duymamıştım. Bir uzmanın ne düşündüğünü duymak için sabırsızlanıyorum.”
“Enteresan olmak memnuniyet verici,” dedi Hermione, Şifacıya bakmak için gözlerini açarken dudağı kıvrıldı.
“Şimdi, canım. Tamamen duygusuz değilim. Tıbbi açıdan bak. Geçmişinde zihninin kendisini korumasının mantıklı olacağı bir şey olsaydı bu, açıkça travma geçirdiğiniz savaşın sonucu olurdu. Bunun yerine bilinçaltında neyi korumaya karar verdin? Ebeveynlerinin kimlikleri ve Yoldaşlık’ın savaş stratejisi. Zihnin aklını korumayı seçmedi, herkesi korumayı seçti. Bu çok ilginç.”
Hermione öyle olduğunu sanıyordu ama bunların hepsi çok fazlaydı.
Sadece yeniden görebilmek çok zordu. Konuşabilmek. Hücresinin dışında olmak. Her şey çok fazlaymış gibi geldi. Çok hassas. Çok parlak.
Başka bir şey söylemedi. Birkaç dakika karalamadan sonra şifacı yeniden başını kaldırdı.
“Uzmanın itirazı olmadıkça biz seni yönlendirmeden önce iyileşmen için bir hafta kadar revirde kalacaksın. Bu ışığa ve sese tekrar alışman için sana zaman kazandıracak, işkenceden kurtulman ve kontrolün sırasında aldığın sarsıntı için ihtiyacın olan terapiye gireceksin.”
Şifacı uzaklaşmaya başladı ama sonra durdu.
“Umuyorum ki söylemem gereksizdir ama sanırım evini ve geçmişini göz önüne alırsak yine de söylemeliyim. Şu anda yol ayrımındasınız Bayan Granger. Bundan sonra sana ne olacağı kaçınılmaz ancak bunun ne kadar tatsız olacağına dair bir seçeneğin var.”
Bu ayrılık—tavsiyesiyle mi? Tehdit mi? Uyarı mı? Hermione tam anlamıyla emin değildi. Şifacı bölme perdesinin arkasında kayboldu.
Hermione dikkatle etrafına baktı. Hȃlȃ Hogwarts’daydı. Hapishane kıyafetleri bir hastane pijaması takımıyla değiştirilmişti. Kollarını yukarı çekerek hayal kırıklığıyla, hiç kimsenin bileklerini saran kelepçeleri çıkarma hatasına düşmediğini fark etti.
Onları incelemek için bir bileğini önüne çekti. Hücresine hapsedilmeden hemen önce ona takılmışlardı ve neye benzediklerini görme şansı gerçekten hiç olmamıştı. Işıkta her bir bileğin etrafındaki bir çift bilezik gibi görünüyorlardı. Yeni bir bozukluk gibi parladılar. Tahmin ettiği gibi bakır kaplıydılar.
Hücresinin karanlığında, tarifsiz bir miktar zamanı tam olarak ne olduklarını anlamaya çalışarak geçirdi. En basit açıklama, onların sihrini bastırdıklarıydı. Bunu tam olarak nasıl yaptıklarını ve kör ve dilsizken onlardan nasıl kurtulabileceğini çok düşünmüştü.
Onlardan kurtulmanın imkânsız olduğunu kabullendiğinde, nasıl çalıştıklarını anlamaya başladı.
Onları geliştiren kişiden hem nefret ediyor hem de ona hayranlık duyuyordu. Bakırın sihrini yönetme şeklinden, her birinde ejderha yüreği teli özü olduğu, hatta muhtemelen kendi asasından alınmış olduğu konusunda kuşkusuzdu.
Kelepçeler özel olarak ona uyum sağlamıştı.
Hücresinde asasız sihir kullanma girişimleri sırasında, sihir, kollarından aşağıya atılmak üzere ellerine doğru kaydı ve sonra kelepçelere ulaştığında— yok oldu. Şimdi bakır kaplama olduklarını kendi kendine onaylayarak, nasıl çalıştığını hemen anladı.
Bakır sihri kendi içine çekti. Binns’in Sihir Tarihi’nde asalar için ağaç dışındaki malzemeleri kullanma girişimleri hakkında ders verdiğini hatırladı. Bakır, doğal sihirli iletkenliği nedeniyle belirgin seçimlerden biriydi. Ne yazık ki çok iletkendi. Tespit ettiği en ufak bir sihir titremesini bile içine çekiyordu, amaçlanmış olsun ya da olmasın. Bir sihirbaz fırlatmayı bitiremeden büyüler bakır asalarda patladı. Çıkarmadan asalara zar zor dokunabiliyorlardı. Havaya uçmuş iki asa laboratuvarı ve dört parmağın kaybı, asa üreticilerini bakırdan başka bir şey denemeye ikna etti.
Kelepçelerin özü, Hermione şüphesizdi, demirdi. Ejderha yüreği teli özü ile eşleştirilen bakır, kızın büyüsünü kaptı ve onu etkili bir şekilde etkisiz hale getirildiği demir özün içinde biriktirdi.
Yaratıcılık onu öfkesinden kudurttu.
Demir kelepçeler Büyücü hapishanelerinde yeterince yaygındı. Mahkûmların güçlü bir şey yapmasını engelleyecek kadar büyüyü azaltırlardı. Büyücü ya da cadıların sihirlerini demirle tamamen etkisiz hale getirmek her zaman imkânsız olmuştu. Her zaman biraz büyünün ötesine geçebilirler ya da kendilerinden kazara bir sihir dalgası patlayana kadar büyümesine izin verebilirlerdi. Bakır bunu çözdü. Bakır, istekli iletkenliği ile, özellikle mahkûmun asasıyla eşleşen sihirli özle birlikte, Hermione'nin içindeki büyünün neredeyse her parçasını emdi.
Onu etkili bir şekilde Muggle yaptı.
▪︎▪︎▪▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎
*Runes: Bir runik alfabeye ait çeşitli ses değerlerini temsil eden sembollerdir.
**Mudblood: Kirli kan, büyü dünyasında Muggle doğumlu olan cadı ve büyücüler için kullanılan bir çeşit hakaret.
***Arithmancy: Sayıların sihirli özelliklerinin incelenmesini içeren bir sihir dalıdır. Hermione’nin favori dersidir.
31 notes
·
View notes
CrossFit Antrenman Rehberi
Bir çok spor dalının birleşmesiyle ortaya çıkan CrossFit, sürekli olarak değişen, fonksiyonel hareketler ile yüksek yoğunlukta gerçekleştirilen antrenman şeklidir. CrossFit, dünya çapında yüzlerce seçkin ve profesyonel sporcu tarafından uygulanan temel güç ve kondisyon programıdır.
Tüm CrossFit antrenmanları fonksiyonel hareketlere dayanır ve bu hareketler atletizm, jimnastik, halter, koşu, bisiklet, kürek ve kendi vücut ağırlığınız da yapılan ve pliometrik patlayıcı egzersizleri içerir. Bu egzersizler yaşamın temel hareketleridir.
”Biz makina kullanmıyoruz. Makina yaratıyoruz”
Yüksek yoğunluklu aralıklı egzersiz (HIIT) kısa dinlenme aralıkları ile eşleştirilmiş kısa ve yoğun fiziksel egzersizleri hedefler. Nabzı yükselten egzersizler, Metabolik antrenman kavramı, antrenman esnasında ve sonrasında kalori yakımını en üst düzeye çıkarmak için, egzersizler arasında az dinlenme süresi ile metabolik hızın artırılmasını amaçlayan bileşik egzersizlerdir. Metabolik antrenmanın içeriği, süper setler, dev setler, çabukluk-çeviklik, düşük dinlenme süresi ve bileşik hareketlerden oluşmaktadır. Metabolik antrenmanın amacı, kas geliştirmek, yağ yakmak ve genel fiziksel zindeliği iyileştirmektir.
CrossFit’in Faydaları
Kardiyovasküler dayanıklılık
Kas Gelişimi
Genel dayanıklılık
Kuvvet
Çeviklik, Denge ve Esneklik
Fiziksel sağlamlık ve Gövde Gücü
Hız
Koordinasyon
Hareket kabiliyeti
Kalori yakımı
Her şey bu kadar kolay olmayabilir!
Oturup kalkma, çömelip zıplama gibi hareketler kolay gözükse de, her şey gözüktüğü kadar basit olmayabilir. CrossFit antrenmanları sporcunun sınırlarını zorlayan, fonksiyonel hareketlerin kombinasyonu ile fitness seviyesinin doruklarına kadar ulaşmaktadır. Bazı hareketlerin basit görünürlüğü sizi yanıltmasın crossfit gerçek anlamda kondisyon isteyen bir antrenman metodudur. Patlayıcı hareketleri uygularken, kontrollü nefes alımlarına dikkat etmelisiniz. enerjinizi bir anda tüketirseniz antrenman ortasında baygınlık geçirebilirsiniz. Eğer yeni bir başlangıç yapmak istiyorsanız kendinize uygun seviyede wod’lar seçip uygulayabilirsiniz. Crossfit salonları ülkemizde pek yaygın olmadığı için bulmak zor olabilir. Üzülmeyin! çünkü CrossFit sporunun en güzel yanı her yerde yapılabiliyor olmasıdır.
CrossFit Antrenman Stilleri
For time
Zamana karşı yarış (For time); Verilen CrossFit antrenman planının belirtilen zaman içerisinde bitirilmesini hedefler. Kendinizle veya bir başkası ile yarışırken Antrenman planını en kısa zamanda bitiren başarılı sayılır. Örn. 1 dakika içerisinde 10 barfiks 20 şınav çekmeyi tamamlama
AMRAP
Bu antrenmanda verilen planın, verilen süre içerisinde en fazla sayıda tekrarlanması hedeflenir. Örn. 5 dakikalık, 10 barfiks 20 şınav 30 mekik olan bir planı 5 dakika içerisinde en fazla kaç tur yapabildiğinizi hedefler
EMOM
Bu antrenman stilinde her dakika başında verilen hedef yapılır ve geri kalan süre dinlenmedir. 1 dakika içerisinde yapmanız gereken hareketi 40 saniyede yaparsanız geri kalan 20 saniyede dinlenebilirsiniz.
Chipper
Birden fazla egzersiz hareketini arka arkaya yaparak, arada boşluk verilmeden bitirilmesidir. Bu set sadece bir kere uygulanır.
Tabata
20 saniye içinde maksimum performans gösterip hareketleri uyguladıktan sonra, 10 saniye dinlenme aralıkları ile yapılan çalışma stilidir.
CrossFit Terimleri
Timecap: Verilen Görevi zamanında bitirme anlamına gelir.
WOD: Günün egzersizi
Rep: tekrar
1RM: 1 rep maximum – Maksimum bir tekrar
BW: Body Weight – Vücut ağırlığı ile yapılan egzersiz
PR: Personal Record – Kişisel rekor
AFAP: As Fast as Possible – Mümkün olduğunca hızlı sürede bitirmek.
SNATCH: Snatch olimpik ağırlığı hızla yerden alıp, kafanızın üzerine kaldıma hareketidir. Kollarınız düz olmalıdır.
BOX: Crossfit salonları için kullanılan terimdir.
ON 45 SEC: Yeni bir seti tamamlamak ve setler arasında dinlenmek için 45 saniyeniz var demektir
TT (TIME TRIAL ): Süre ya da mesafe için yapılan yarışlarda kullanılan crossfit terimidir.
CrossFit’e yeni başlamayı düşünüyorsanız, egzersizleri doğru şekilde yaptığınızdan emin olabilecek eğitimli bir crossfit antrenörü ile çalışmak akıllıca bir fikirdir. Yeni başlayanlar, uygunluk seviyeniz yükselene kadar yavaş yavaş gitmelidir. CrossFit yüksek yoğunluklu bir antrenmandır, yani belirli hareketler doğru bir şekilde yapılmazsa yaralanma riskine yol açar.
CrossFit Egzersiz Listesi
Squats
Zercher Squat
Bulgarian Squat
Third world Squat
Sissy Squat
Wall Squat
Prisoner Squat
Back Squat
Tabata Squat
Power Squat
Front Squat
Reverse Hack Squat
Barbell Hack Squat
Low and High Bar Squat
Half Squat
Lateral Squat
Deadlifts
Dumbbell Deadlift
Sumo Deadlift
Romanian Deadlift
Single Leg Deadlift
Trap Bar Deadlift
Snatch Grip Deadlift
Press
Bench Press
Squat Press
Leg Press
Military Press
Push Press
CrossFit Olimpik Hareketler
Cleans
Power Cleans
Hang Squat Cleans
Squat Cleans
Snatches
Hang Snatch
Squat Snatch
Jerks
Clean and Jerk
Kettlebell Egzersizler
Turkish Getup
Kettlebell Clean & Jerk
Kettlebell Swing
Strict Press
Kettlebell Snatch
CrossFit Dayanıklılık Egzersizleri
Koşu
Kürek Çekme
Yüzme
CrossFit Vücut Ağırlığı Egzersizleri
Air Squat
Assisted Pull-up
Back extension
Bar Muscle up
Box jump
Broad jump
Burpee
Burpee – Bar muscle-up
Burpee – Muscle-up
Burpee – Box jump
Burpee – Chest-to-bar Pull-up – Push-up
Burpee – Chest-to-bar Pull-up – Ring dip
Burpee – Chest-to-bar Pull-up – Static dip
Burpee – Lateral Jump
Burpee – Pull-up – Push-up
Burpee – Pull-up – Ring dip
Burpee – Pull-up – Static dip
Burpee – Ring row
Burpee – Ring row – Push-up
Burpee – Ring row – Static dip
Burpee – Toes-to-bar
Burpee Pull-up
Chest-to-bar pull-up
Deficit push-up
GHD sit-up
GHD Wall ball (5kgs/11lbs medball)
Handstand
Handstand push-up
Hanging hip touches
Hanging ring extension
Hip extension
Hip-Back extension
Inverted Burpee
Jumping jack
Jumping Pull-up
Knees to elbows
Ladies’ push-up
L-pull-up
Lunge Lying leg raises
Muscle up
Pistol Pistol progression
Plank
Pull-up Push-up
Ring dip
Ring L-sit
Ring pull-up
Ring row
Ring Tuck hold (L-sit progression)
Rope climb
Sit-up
Sit-up Wall ball (5kgs/11lbs medball)
Stair step ascent
Stair step descent
Static bar L-sit
Static bar Tuck hold (L-sit progression)
Static Dip
Static hang
Strict pull-up
Strict Ring pull-up
Superman
Toes-to-bar
Toes-to-rings
Tuck jump
Walking Lunge
Wall climb.
CrossFit Antrenman Rehberi
0 notes