#müzik etkinliği
Explore tagged Tumblr posts
alittlefurtheroutoftheway · 10 days ago
Text
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nden Unutulmaz Türk Halk Müziği Konseri
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden Unutulmaz Bir Konser Bursa Büyükşehir Belediyesi Orkestra Şube Müdürlüğü Türk Halk Müziği Bölümü, muhteşem bir “Solistler Geçidi” konserine ev sahipliği yaptı. Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen bu etkinliğe, Bursalı müzikseverlerin yoğun ilgisi dikkat çekti. Konserde, orkestra ve solistler Anadolu’nun zengin müzik kültüründen örnekler…
0 notes
yurekbali · 10 days ago
Text
"Bir şiirin oda arkadaşı olabilirsin Sana yaklaşmaya çalışan Sana yakışmaya çalışan Kara yalnız sıkılgan bir şiirin
Bir şiirin masa arkadaşı olabilirsin Seni tanımaya başlayan Seni tutmaya başlayan Bozbulanık kıyıda köşede atılgan bir şiirin
Bir şiirin yol arkadaşı olabilirsin Seni konuşturmaya çabalayan Sana yazdırmaya çabalayan Kekre kuralsız sokulgan bir şiirin (...) Buyur Hoş geldin"
- Süreyya Berfe, Hoş Geldin (Kalfa, Toplu Şiirler, 1965-2015)
7 notes · View notes
kafkaslordu · 1 year ago
Text
İşte Tumblr için chat gpt ile hazırlanan 150 soru:
1. En son hangi filmi izledin ve ne düşündün?
2. En sevdiğin kitap nedir ve neden?
3. Bugün ne tür müzik dinliyorsun?
4. Favori yemek tarifin nedir?
5. Bir çocukken hangi çizgi film karakterini en çok seviyordun?
6. Hayatının en iyi konseri hangisiydi?
7. Şu an için en büyük hedefin nedir?
8. Hangi ülkeleri ziyaret etmek istersin?
9. En sevdiğin alışveriş mağazası neresi?
10. En son gittiğin tatil nereydi?
11. Kendi müzik çalma yeteneğin var mı?
12. Hangi sporları izlemeyi seversin?
13. En son ne zaman bir şeyler öğrendin ve neydi?
14. En iyi arkadaşınla en son ne zaman buluştunuz?
15. Hayatta yapmak istediğin en cesur şey nedir?
16. Hangi sanat dalını en çok takip ediyorsun?
17. En sevdiğin doğa harikası nedir?
18. Gece gökyüzünü izlemeyi sever misin? Yıldızları görebiliyor musun?
19. Hangi dizi veya TV şovunu en son izledin?
20. Hangi yemekleri yapmayı seversin?
21. En sevdiğin renk nedir ve neden?
22. Hafta sonları genellikle ne yaparsın?
23. En sevdiğin hayvan nedir?
24. Gezi veya macera hikayelerini sever misin?
25. En son hangi restoranda yemek yedin?
26. Hangi takımı tutuyorsun, spor veya video oyunlarında?
27. En sevdiğin mevsim nedir?
28. Hangi film karakterine en çok benziyorsun?
29. Hangi sanatsal etkinlikleri yapmayı seversin?
30. Hangi tür kitapları okumayı tercih edersin: korku, romantizm, bilim kurgu vb.?
31. Favori çocukluk anın nedir?
32. En son hangi konserdeydin?
33. Hangi becerileri geliştirmek istersin?
34. En sevdiğin tatlı nedir?
35. Kendi şarkılarını yazıyor musun? Yazıyorsan hangi konuları işliyorsun?
36. En son keşfettiğin müzik sanatçısı kim?
37. Hangi video oyununu en çok oynamayı seversin?
38. Hangi tür filmleri izlemekten hoşlanırsın: komedi, aksiyon, dram vb.?
39. En iyi arkadaşınla yapılan en eğlenceli şey nedir?
40. Hangi ünlü kişiyi tanımak isterdin?
41. Gelecekle ilgili en büyük hayalin nedir?
42. Hangi tür sanat eserlerini veya ressamları seversin?
43. En son okuduğun kitap neydi ve nasıl buldun?
44. Hangi sporu yapmaktan keyif alırsın?
45. Hangi dilleri öğrenmek istersin?
46. Kendi hobi projelerin var mı?
47. Hangi film fragmanı sizi en çok heyecanlandırdı?
48. En son gittiğin konserde hangi şarkıyı en çok beğendin?
49. Hangi ülkenin mutfağını denemek istersin?
50. En son izlediğin belgesel nedir?
51. Hangi ünlüyle bir gün tanışmak isterdin?
52. Hangi yaratıcı yeteneklerini geliştirmek istersin?
53. En son hangi oyunu oynadın ve nasıl bir deneyimdi?
54. En sevdiğin dizi karakteri kim?
55. Hangi tür dansı öğrenmek istersin?
56. Hangi bilim dalı seni en çok ilgilendirir?
57. Hangi ülkenin kültürünü daha yakından tanımak istersin?
58. Hangi tür fotoğrafçılığı seversin: doğa, portre, sokak vb.?
59. Hangi korku filmi seni en çok korkuttu?
60. En son nereye seyahat ettin?
61. Hangi tür konserlere gitmekten keyif alırsın?
62. Hangi müzik en çok sana ilham verir?
63. Hangi tarihi döneme yolculuk yapmak isterdin?
64. Hangi süper güce sahip olmak isterdin?
65. En son yaptığın spor etkinliği neydi?
66. Hangi sanat eseri seni en çok etkiledi?
67. Hangi müzik en çok sana huzur verir?
68. Hangi ülkenin festivallerine katılmak isterdin?
69. Hangi roman kahramanı seni en çok etkiledi?
70. Hangi mutfak aletini daha iyi kullanmayı öğrenmek istersin?
71. Hangi doğal güzellikleri görmek istersin?
72. Hangi tür hikayeleri yazmayı seversin: bilim kurgu, gerilim, romantizm vb.?
73. Hangi spor dalında daha fazla bilgi sahibi olmak isterdin?
74. En sevdiğin çocukluk oyunu nedir?
75. Hangi sanatçının konserine gitmek isterdin?
76. Hangi tür çiçekleri seversin?
77. Hangi müzik türü en çok sana enerji verir?
78. Hangi ülkenin tarihini daha fazla öğrenmek istersin?
79. Hangi film seni en çok güldürdü?
80. Hangi tür aksiyonu seversin: doğa sporları, macera vb.?
81. Hangi hayvanla daha fazla vakit geçirmek istersin?
82. Hangi yılın moda tarzını seversin?
83. Hangi
84. Hangi müzik aletini çalmayı öğrenmek istersin?
85. Hangi tür eğlence parkı sana daha fazla eğlence sunar?
86. Hangi ülkenin mutfağını denemek seni heyecanlandırır?
87. Hangi bilim dalı seni en çok şaşırtır?
88. Hangi tarihi olaya tanık olmak isterdin?
89. Hangi süper kahramanın gücüne sahip olmak isterdin?
90. Hangi sporu daha fazla denemek istersin?
91. Hangi sanat eseri seni en çok duygulandırdı?
92. Hangi müzik türü seni en çok motive eder?
93. Hangi ülkenin doğal güzelliklerini keşfetmek istersin?
94. Hangi tür hikayeleri yazmak seni daha fazla tatmin eder?
95. Hangi film seni en çok düşündürdü?
96. Hangi tür seyahatleri yapmayı seversin: şehir gezileri, doğa turları vb.?
97. Hangi hayvanı daha iyi tanımak istersin?
98. Hangi moda tarzını benimsemek sana daha uygun gelir?
99. Hangi dilde daha fazla yetenek sahibi olmak isterdin?
100. Hangi müzik aletiyle daha fazla vakit geçirmek isterdin?
101. Hangi eğlence parkında bir gün geçirmek istersin?
102. Hangi ülkenin tatlılarını denemek seni mest eder?
103. Hangi bilim dalı seni daha fazla ilgilendirir?
104. Hangi tarihi figürle bir sohbet yapmak isterdin?
105. Hangi süper gücü daha çok kullanmak isterdin?
106. Hangi sporu daha iyi yapmak istersin?
107. Hangi sanatçının eserleri seni daha çok etkiler?
108. Hangi müzik türü seni daha iyi hissettirir?
109. Hangi ülkenin doğal güzelliklerini daha yakından görmek istersin?
110. Hangi tür hikayeleri yazmak senin için daha eğlenceli?
111. Hangi film seni en çok etkiledi?
112. Hangi tür seyahatleri yapmayı seversin: kültürel geziler, macera turları vb.?
113. Hangi hayvanın davranışlarını daha iyi anlamak isterdin?
114. Hangi moda tarzı senin tarzına daha uygun?
115. Hangi dilde daha fazla sözcük öğrenmek istersin?
116. Hangi müzik aletini daha iyi çalmayı öğrenmek isterdin?
117. Hangi eğlence parkında daha fazla zaman geçirmek isterdin?
118. Hangi ülkenin mutfağı seni en çok cezbeder?
119. Hangi bilim dalı seni daha çok meraklandırır?
120. Hangi tarihi dönemi daha iyi anlamak isterdin?
121. Hangi süper kahramanın özelliklerini seversin?
122. Hangi sporu daha fazla izlemeyi tercih edersin?
123. Hangi sanatçının eserleri seni daha çok ilham verir?
124. Hangi müzik türü seni daha çok rahatlatır?
125. Hangi ülkenin doğal güzelliklerini daha yakından görmeyi düşlersin?
126. Hangi tür hikayeleri yazmak seni daha çok tatmin eder?
127. Hangi film seni en çok düşündürdü?
128. Hangi tür seyahatleri yapmayı seversin: tatil plajları, şehir gezileri vb.?
129. Hangi hayvanla daha fazla vakit geçirmek isterdin?
130. Hangi moda tarzını daha fazla benimsemek istersin?
131. Hangi dilde daha iyi iletişim kurmak seni daha mutlu eder?
132. Hangi müzik aletini daha iyi çalmak isterdin?
133. Hangi eğlence parkında daha fazla macera yaşamak isterdin?
134. Hangi ülkenin mutfağından en çok lezzet aldın?
135. Hangi bilim dalı seni daha fazla şaşırtır?
136. Hangi tarihi olayın içinde bulunmak isterdin?
137. Hangi süper güce sahip olmak seni daha fazla heyecanlandırır?
138. Hangi sporu daha fazla denemek isterdin?
139. Hangi sanatçının eserleri seni daha çok etkiler?
140. Hangi müzik türü seni daha fazla enerjik yapar?
141. Hangi ülkenin doğal güzelliklerini keşfetmek seni daha çok motive eder?
142. Hangi tür hikayeleri yazmak senin için daha eğlenceli?
143. Hangi film seni en çok güldürdü?
144. Hangi tür seyahatleri yapmayı seversin: doğa turları, tarih gezileri vb.?
145. Hangi hayvanı daha yakından incelemek isterdin?
146. Hangi moda tarzı en çok seni yansıtır?
147. Hangi dilde daha iyi iletişim kurmak istersin?
148. Hangi müzik aletini daha iyi çalma yeteneği kazanmak isterdin?
149. Hangi eğlence parkında daha fazla eğlence yaşamak istersin?
150. Hangi ülkenin mutfağından daha fazla lezzet tatmak isterdin?
17 notes · View notes
naftalin2027 · 9 months ago
Text
Böyle sistemin Allah c.c bin belasını versin
Kardeşimin öğretmeni grupta bugünkü etkinliği paylaşmış çocuklar okul bahcesinde "Atatürk çocukları" müziği eşliğinde dans yapıyorlar
böyle müzik olabilir mi, o kim oluyor ki biz onun çocukları olalım Allah'ım sana şikayet ediyorum
Tumblr media
4 notes · View notes
inside-thecityof-glass · 1 year ago
Text
2024 yılı konserleri, biletleri ve genel durum hakkında bir yazı.
Tumblr media
Hepimizin malumu 2024 senesinde ülkemizde daha önce de konser vermiş birçok önemli Rock/Metal müzik grubunun etkinliği gerçekleşecek. Yaz aylarına kadar olan süreçte duyurulan diğer gruplar hariç “Scorpions” (açıklandığı saat biletler tükendi, ikinci gün planlandı. Bu etkinliğin biletleri de dakikalar içerisinde tükendi), “Megadeth” (aynı gün tükendi), “Judas Priest” konserleri açıklandı. Bu kadar büyük gruplar söz konusu olunca her zaman bilet bulma, bütçe ayarlama konusunda sıkıntılar yaşardık ama saatler hatta dakikalar içerisinde biletlerin tükenmesine pek alışık değiliz. Duyuru yapılması muhtemel başka gruplar için de birçok söylenti mevcut. Organizatörler gelen yoğun ilgiden şaşkın, dinleyiciler anında tükenen biletlerden dolayı sinirli. Grupların bu konuda bir görüşü var mı, soru işareti? Muhtemelen süreçle alakalı bir rahatsızlıkları yoktur. Bunlar kendilerini artık neredeyse yarım asırdır birçok farklı şekilde kanıtlamış gruplar. Geniş kalabalıklara hitap etmeye, “sold out” konserlere alışıklar, haklı olarak da konforlarına düşkünler. Yaşlılar (!), dolayısıyla da seyircide “bir daha göremeyiz kaygısı” var.
Hal böyleyken ortalıkta birçok asılsız ve yanlış bilgi dolaşmaya başladı. “Karaborsa”, “konserler neden statlarda yapılmıyor?”, “yabancılar”, hatta “kara para aklama” vs. gibi konu başlıkları türedi. Bunlara iki taraftan da yeterince fazla cevap verildi diye düşünüyorum. Ben de ucundan organizasyon işlerine girme eğiliminde olduğum için organizasyon tarafının yaşadığı zorlukları artık daha iyi şekilde algılayabiliyorum. Yılların dinleyicisi olduğum için de bu taraftaki öfkeyi hissedebiliyorum. Bu sebeple konuyla alakalı kendi fikirlerimi ve bundan sonra yapılabilecekleri not almak istedim. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir tık fabrika ayarlarına dönüp özet geçmem lazım diye düşünüyorum. Kalıpların dışına çıkan bir alt kültürü anlatırken onu bir kalıbın içerisine almak, tanımlamaya çalışmak, tam ortasında olduğun bir şeyi tepeden görmek sıkıntılı durumlar fakat “biz” neyiz ya da neydik kısaca hatırlayalım…
Metal müzik 70’lerden günümüze her zaman isyanın, özgürlüğün, farklı yaşam tarzlarının ve kültürlerin sesi oldu. İnsanlar günlük yaşamlarındaki öfkelerini, hayal kırıklıklarını, yorgunluklarını bu müzikle aşmaya çalıştı, içindeki ve dışındaki canavarlarla, kem gözlülerle, garip bakışlarla, şeytanlarla, ejderhalarla bu müzikle savaştı. Metal müziği konuşurken asla standart bir müzik türü konuşması yapamazsınız. Bu müzik, bunu yapan insanlar ve dinleyen insanlar asla hafife alınmamalıdır. “Metalci” sadıktır. Dinlediği müziği geçici bir hevesle değil mezara girene kadar dinler. Dinlediği grubun albümünü sadece dinlemez, onun içerisinde yaşar. Sevdiği grubun sadece konserine gidip eğlenmez, orayı yıkar! “Metalci”, hayatla, düzenle, sistemle kavgası olandır. Toplum dayatmalarını, inanç baskılarını, kalıpları, tabuları ezer geçer. Buraya kadar yazdığım son derece eksik bilgileri ve tanımlamayı da ezer geçer! Bu dahil bütün genellemeler onun için yanlıştır!
Tumblr media
Dünya değişiyor (Galadriel girer…). Metal müzik çıkmış olduğu köklerin dışına taşarak fakir, zengin, genç, yaşlı ayırt etmeden toplumun her kesiminden insana hitap etmeye başladı. Sanayi işçisi öfkesini “Slayer” dinleyerek attı, özel sektör çalışanı “Anthrax”la. Umutsuz genç “Katatonia” dinledi, Yeditepeli “Limp Bizkit”, Ahmet ucuz bira satan bir barda “Megadeth”le sarhoş oldu, Mehmet kiraladığı chaletde “Judas Priest” açtı. Artık konserlerin dolmasındaki neden sadece eski neslin yetiştirdiği yeni jenerasyon, nüfus artışı, yabancılar vs. değil, metal müziğin toplum içerisindeki başka sınıflar arasında da yayılmasıdır. Bunu özellikle son on sene içerisinde gözlemlemek mümkün. Dünya geneli için de benzer şeyler konuşabiliriz. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. Metal müzik “gerçek müzik” icra edilen bir alandır ve insanların kulakları, beyinleri, kalpleri artık neyin ne olduğunu ayırt edebiliyor. Metal müzik popüler olduğu 80’lerden beri ilk defa bu kadar hızlı bir ivmeyle yükseliyor. Her şeyde olduğu gibi bunun da olumlu ve olumsuz sonuçları var…
2000’ler ortası yirmili yaşlardaki ben ve arkadaşlarım, yaz aylarında gerçekleşecek bir konser ya da festival açıklandığında heyecandan yerimizde duramazdık. (Tıpkı şimdiki gibi.) Ne zaman biletler çıkacak? Nerede satılacak? Para, hız, azim, irade… Okul dersler her şey unutulur, dertler bunlar olurdu. “Guns N' Roses”, “Judas Priest”, “Metallica”, “Rock’n Coke”, “Sonisphere” festivalleri, “Uni Rock”lar, “Rock the Nations”lar… Neler yaşadık neler… Bizim durum şükürler olsun iyiydi ama para öyle her yere (konsere, kasete, CD’ye, tişörte, oyuncağa vs.) harcanmaz kültüründen geldiğimiz için harçlıklarımız kısıtlı, ailelerimiz patron şirketlerinde çalışan insanlardı. Para biriktirilir, tabiki yetmez. Rica minnet aileden eşten dosttan borçlar alınır, sözler verilir, dertler anlatılır, dükkana ya da gişeye koşulur, o biletler bir şekilde alınırdı. Şimdi gerçekleşmesi mümkün olmayan festivaller vardı. Her zaman tek tek, her gruba ayrı para vermek yerine birçok grubun katıldığı festivallere belli bir ücret verip günler boyunca tıpkı ecnebiler gibi “Metal”e doyardık. Ülke çok iyi durumdaydı, her şey süperdi, aman şahane yaşardık diye bir iddiam yok ama hiçbir zaman bu kadar kötü durumda değildi derdim kesinlikle var… Şimdilerde yirmilerinde ki bir genç eğer ailesinin maddi imkanları çok iyi boyutlarda değilse, bu saydığımız bütün konserlere gidemez noktada. Konserler arasından seçim yapmak zorunda. Seçse de yetmeyecek, o konserin biletine yetişmesi lazım. Yetişse de yetmeyecek artık gerçek sıralar yok, sanal sıralarda internet hızları ve yazılımlar arasında bileti kaybolup gidecek. Standart alan dışında diğer kategorilerde bu konserlerde hızlı bir şekilde tükendi. Peace sells… But who’s buying? (Galadriel çıkar…) 
Tumblr media
Hayat zor. Artık ortalama bir genç metal müzik dinleyicisi daha fazla çalışmak zorunda, daha fazla kazanmak zorunda, daha fazla odaklanıp diğer dinleyici arkadaşlarının önüne geçmek zorunda. Sadece bunlar yetmez. Belki bu seneyi kurtardı. Seneye de işlerin yolunda gitmesi lazım. Krizlerden, salgınlardan, hayatın getirdiği değişkenlerden etkilenmeden parayı kazanmanın bir yolunu bulup önümüzdeki sene gerçekleşecek olan bilet yarışında yerini garantilemeli. Bu sayede eğer “Metallica” konserini kazanırsa dört sene sonunda yurtdışında “Wacken” festivaline kabul edilebilir ve geleceğin çok iyi bir metalcisi olarak ülkemizi en doğru şekilde temsil edebilir… Şakası bir yana biz bu “yarışa” aslında çok adapteyiz. İyi okullar, iyi meslekler, iyi paralar… Yarış, koş, donan, asla durma! Hayatımız boyunca bize bu empoze edilmeye çalışıldı, gerçekler acıydı. Biz bu müziği tam olarak bu tarz tatsızlıklardan kaçmak için dinlediğimizden, kendimizi “yarışın“ ortasında bulmak biraz can sıkıcı olmuyor değil.
Yurtdışı festivallerinde gözlemleme fırsatı bulduğum kadarıyla, oradaki yirmili yaş ve altındaki gençler metal müzik konserlerine katılmayı abileri, ablaları kadar tercih etmiyor. Genelde orta yaş ve üstü bir ekip görüyorsunuz festivallerde. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Çocuklar henüz daha ekonomik bağımsızlıklarını kazanmamış durumda, şehirden uzak festival alanlarında konaklama zorlukları çekiyorlar vs. Fakat onlar için önemli değil. Ne de olsa kaygısız bir şekilde birkaç sene sonra o festivallere katılabilecek, istediği grubu zorlanmayacağı fiyatlarla dinleyebilecek, isterse dünyanın başka yerlerindeki konser ve festivallere de katılabilecek, aramızdaki yerlerini alacaklardır. Bu onlar için sadece çok da zor olmayan bir tercih meselesi. Bugün olmazsa yarın. Yarın olmazsa seneye, aman canım… Zaten sürekli festival var, zaten gruplar sürekli buraları turluyor, zaten sürekli yeni ve iyi gruplar da çıkıyor. Vur asayı şenlendir…  
Tumblr media
Peki, neden, nasıl böyle oluyormuş? Müthiş ekonomik durumları, devasa kayıt stüdyoları, konser ve festival alanları, sektörleşmeleri, şirketleşmeleri, devletlerinin sanata olan destekleri, acayip iyi hayal güçleri ve coğrafi konumlarının müsaitliği sebebiyle icra edilen harika albümler ve çıkan gruplar sayesinde mi elin çocuğu bizimkilerden daha iyi şartlarda metal müziğe hakim olabiliyor? Kesinlikle evet, tabiki evet. Fakat bunların hepsi sonuçlar. Buraya gelinene kadar emin olun oralarda da yaşanan süreçler, ödenen bedeller var. Malesef huyumuzdur; gidişi yaşamadan sonuca ulaşmaya çalışmak. Bizim toplum olarak belki de iç özlemimizdir. Çok daha iyi yerlerde olmuştuk evet ama o noktalara tekrardan, hemen geri dönemeyiz. Yeni bedeller ödemek, belki baştan başlamak, bir şeyleri göze almak lazım. Ekonomiye ve sisteme lanet (evet lanet olsun bu ayrı bir konu…), organizatöre küfür, mekanlara şikayet, küslükler, yakarışlar… Bunlarla bir yere varacağımızı düşünmüyorum.
Metal müzik evrenseldir. “Müzik” evrenseldir ve fakat gözlemlediğim her ülke, her millet kendi grubuna, kendi insanına önem vermeyi asla ihmal etmiyor. Bu gelişimi birbirlerine sırt çevirerek, birisi diğerinin ayağına taş koyarak, “sen Abdülhamit’i savundunlar”la, sen Kadıköy, ben Taksim diyerek vs. yaşamamışlar. İstisnalar tabiki vardır fakat Avrupa, Asya, Güney Amerika, dünya… vatandaşları, ülkelerindeki metal müzik gruplarına sahip çıkıyor, yerli festivallerini el üstünde tutuyor, yeni çıkış yapan gruplarını destekliyor. Biz de bu konuda ne kadar başarılı olursak, ileride o kadar rahat ederiz diye düşünüyorum. Sürekli dışarıdan al, hiçbir şey üretme, sadece tüket felsefesi sayesinde zaten her konuda şu anki durumdayız. Şartlar ne olursa olsun üretmek, duyurmak lazım. Bu bizim elimizi kuvvetlendirir, başımızı yeniden dikleştirir. Dış basında ve buraya gelmeyi düşünen grupların ajanslarında dikkat çeker. Yerli grupları, festivallerimizi destekleyelim. Katılımı arttıralım. İnanın henüz benim bile bilmediğim gerçekten çok iyi metal müzik icra eden yerli gruplarımız var. Avrupa gruplarından yetenek, ruh ve istek anlamında hiçbir eksikleri yok, fazlaları var. Benim bu söylemim yeni bir şey değil. Yıllardır bunu bağıran büyüklerimiz oldu, devam da ediyorlar. Bunu bir noktada artık gerçekleştirmemiz gerektiği için “yine yeni yeniden” bahsediyorum.
Tumblr media Tumblr media
Metal müziğe “hakim” olduk evet. “Bir daha gelmezler”, “ölürler”, “bak bu kaçmaz”, “ama ben hiç izlemedim ki” diyerek gidebildiğimiz ölçüde “oldschool” kafa metal müzik gruplarının konserlerine canımızı dişimize takıp gidiyoruz. Yine gidelim ama burayı da, kendi ülkemizi, gruplarını ve festivallerini de ihmal etmeyelim. İhmal ettiğimiz sürece çok sevdiğimiz, dinlemekten bıkmadığımız, gıpta ile baktığımız yabancı gruplar belki daha az belki daha sık üzerimize gelmeye devam edecek. Maliyetler artıyor, Alım gücü düşüyor, para el değiştiriyor. Gruplar gelecek, sadece şanslı bir azınlığın dinleme fırsatı bulabildiği etkinlikler yapacak. Gözden uzak gönülden ırak olur. Sevgili “metal” müziğimiz, isyanın sesi, başkaldırının son kalesi bize ihanet içerisindeymiş gibi hissetmeye başlanılacak. Onlara ulaşabildiğimiz tek yer olan albüm kapaklarına şüpheyle bakılacak, eski tatlar belki de alınamayacaktır. Kimse de bu konuda hiçbir şey yapamayacaktır. Senden başka hiç kimse, hiçbir şey yapamaz! Çok mu distopik geldi? Umarım öyledir. Bunlar hiç yaşanmasın, çok kötü, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek senaryolar olarak kalsın, kimse konserleri Maçka parkından dinlemek zorunda kalmasın… Metal müzik, Metal müzik olarak kalsın.
Uzun lafın kısası son tahlilde bana sorarsanız eğer, iç piyasamızı yükseltelim. Dikkat çeken yerli festivallerimizi ve gruplarımızı tekrardan canlandıralım. Bunları yapmak, hemen seneye gerçekleşmesi muhtemel olan yabancı grupların konserlerinin biletlerini ucuzlatmaz ya da daha iyi şartlarda biletlerine, konserlerine ulaşmamızı sağlamaz ama en azından ilk etapta bize, “Türkiye çok güzel”, “seyirci harika”, “teşekkürler”, “lahmacun çok güzel”, “baybay” konuşmalarından başka bir şeyler katar. Değişimin başlangıcı olur. Türk metal müziğini, hepimiz için her anlamda ileriye taşır. Özlediğimiz stat konserlerinin gerçekleştirilmesi belki yeniden gündeme gelir. Havaalanlarını, geniş arazileri tekrardan “metal” ile buluşturur. Organizasyonların alternatifleri çoğalır. Önümüze bakalım. Biz, bize bakalım. Özümüze, kültürümüze sahip çıkalım, Teke’yi sevelim, metalle kalalım. Gözlerinizden öperim :)
Tumblr media
3 notes · View notes
kaanozer · 2 years ago
Text
Igor Stravinsky, Altı Derste Müziğin Poetikası
Tumblr media
İnsanın konumunun derin alt üst oluşlar geçirdiği bir zamanda yaşıyoruz. Modern insan değerleri anlama yetisini ve orantı duygusunu gitgide yitiriyor. Temel gerçekleri anlamadaki bu başarısızlık çok ciddi. Bu, kaçınılmaz olarak insan dengesinin temel yasalarının ihlaline götürür bizi. Bu yanlış anlamanın müzik alanındaki sonuçları şunlar: Bir yanda, müziği küçültüp köleleştirmek ve kolay faydacılığın ihtiyaçlarına uyarlayarak vülgarize etmek için aklı müziğin yüksek matematiği diyeceğim şeyden başka yöne çevirme eğilimi var; bunu az sonra Sovyet müziğini incelerken göreceğiz. Öte yanda, aklın kendisi rahatsızlık duyduğu için, zamanımızın müziği ve özellikle kendisine saf diyen ve öyle olduğuna inanan müzik, içinde patolojik bir kusurun semptomlarını taşıyor ve yeni bir ilk günahın tohumlarını saçıyor. Eski ilk günah, asıl olarak bir bilgilenme günahıydı; yeni ilk günahsa deyim yerindeyse, her şeyden önce bir kabul etmeme günahı; gerçeği ve ondan kaynaklanan yasaları, temel dediğimiz yasaları onaylamayı reddetme günahı. Öyleyse müzik alanında bu gerçek ne? Yaratma etkinliği üzerinde ne gibi yankıları var?
Unutmayalım, “Ruh nerde isterse orda soluk alır”* denmiştir. Bu önermede her şeyden önce dikkat edilmesi gereken, “istemek” sözcüğüdür. Demek ki ruha bir irade gücü bahşedilmiştir: Spekülatif irade ilkesi bir gerçektir.
İşte tam bu gerçeğe sık sık karşı çıkılmıştır. İnsanlar zanaatçının eserinin haklılığını değil, ruhun soluğunun ne yöne gittiğini sorgulamaktadır. Böyle yapınca, ontoloji hakkındaki duygularınız ya da kendi felsefe ve inançlarınız ne olursa olsun, ruhun (bu kapsamlı sözcüğü ister büyük ister küçük harfle başlatın) özgürlüğüne saldırdığınızı kabul etmeniz gerekir. Hıristiyan felsefesine inanıyorsanız, bu durumda Kutsal Ruh kavramını da reddetmek zorunda kalırsınız. Agnostik ya da ateistseniz, en azından özgür düşünür olmayı reddetmek zorunda kalırsınız.
Şuna dikkat edin, dinleyici dinlediği eserden zevk aldığında buna karşı çıkılması asla söz konusu değildir. Müzikseverlerin en az bilgili olanı, bir eserin dış yüzüne hemen sarılıverir; genellikle müziğin özüne bütünüyle yabancı nedenlerle eserden zevk alır. Bu zevk onun için yeterlidir ve haklı çıkarılması gerekmez. Ama eğer dinlediği müzikten hoşlanmamışsa, müzikseverimiz sizden hoşnutsuzluğuna bir açıklama getirmenizi isteyecektir. Özü gereği dile getirilemeyecek bir şeyi açıklamanızı talep edecektir.
Ağacı meyvalarına bakarak yargılarız. Öyleyse meyvalara bakın, köklere burnunuzu sokmayın. Bir organın işleyişini görmeye alışkın olmayanlara o organ ne kadar acayip gözükse de, işlevi organı haklı çıkarır. Snob çevreler, Montesquieu’nün bir karakteri gibi, “İnsan nasıl İranlı olabilir” diye hayret eden kişilerle doludur. Bunlar bana hep, hayvanat bahçesinde ilk kez bir hecin devesi gören köylüyü hatırlatır. Köylü hayvanı uzun uzun incelemiş, hayretle kafasını sallayarak oradan ayrılırken, “Gerçek değil bu” demiş.
Öyleyse bir eser, işlevlerinin engellenmemiş oyunu yoluyla açıklık ve haklılık kazanır. Bu oyunu kabullenmekte ya da reddetmekte özgürüz ama onun var olduğu gerçeğini sorgulamaya kimsenin hakkı yoktur. Her türlü yaratımın kökeninde yatan spekülatif irade ilkesini yargılamak, ona karşı çıkmak ya da onu eleştirmek açıkça yararsızdır. Saf haliyle müzik, özgür spekülasyondur. Bütün çağların sanatçıları bu kavramı sürekli olarak kanıtlamışlardır. Kendi payıma, onların yaptığı gibi yapmaya çalışmamak için bir neden görmüyorum. Kendim yaratılmış olduğum için, ister istemez yaratma arzusu duyuyorum. Bu arzuyu harekete geçiren ne; onu verimli kılmak için ne yapmalıyım?
Yaratım sürecinin incelenmesi fazlasıyla nazik bir iş. Aslında bu sürecin iç işleyişini dışardan gözlemlemek olanaksız.
Sürecin evrelerini başka birinin eserinde izlemeye çalışmak boşuna. Aynı şekilde, insanın kendini gözlemlemesi de çok zor.
Gene de, bu özünde kararsız konuda size yol gösterme şansına sahip olmak için yapabileceğim tek şey içgözlemi yardıma çağırmak. Müzikseverlerin çoğu, bestecinin yaratıcı hayal gücünü harekete geçiren şeyin, genellikle ilham diye adlandırılan bir tür coşkusal rahatsızlık olduğuna inanır.
İnceleyeceğimiz doğuş sürecinde ilhama verilen bu olağanüstü rolü yadsımak gibi bir düşüncem yok; yalnızca, ilhamın hiçbir şekilde yaratma ediminin önkoşulu olmadığını, tersine, kronolojik bakımdan ikincil bir tezahür olduğunu öne sürüyorum.
İlham, sanat, sanatçı gibi birçok -en azından puslu- sözcük, içinde spekülatif ruhun soluk aldığı, her şeyin denge ve hesap işi olduğu bir alanı açık seçik görmemizi önler. İlhamın kökünde bulunan coşkusal rahatsızlık ancak daha sonra ortaya çıkabilir. Bu coşkusal rahatsızlık üzerine ileri geri konuşan insanlar ona bizi şoka uğratan ve terimin kendisine gölge düşüren bir anlam yakıştırıyorlar. Bu coşkunun, henüz yaratma ediminin nesnesi olan, sonradan sanat eseri haline gelecek o bilinmeyen varlığın hakkından gelmeye çalışan yaratıcının bir tepkisi olduğu açık değil mi? Adım adım, halka halka, eseri meydana getirme başarısına erişecektir. Söz konusu coşkuyu ortaya çıkaran, işte bu keşifler zinciri ve tek tek keşiflerdir. İştahın yol açtığı salgı akışı gibi neredeyse fizyolojik bir refleks olan bu coşku, yaratım sürecinin evrelerini her zaman yakından takip eder.
Her yaratım, kökeninde, keşfin önceden tadına varılmasının ortaya çıkardığı bir tür iştahı varsayar. Yaratma edimindeki bu önceden alınan tat, ele geçirilmiş olmasına rağmen henüz anlaşılmayan, bilinmeyen bir varlığın sezgisel kavranışına eşlik eder. Ancak sürekli tetikte olan bir tekniğin uygulanmasıyla kesin şeklini alabilecek bir varlıktır bu.
Dikkatimi çeken müzikal öğeleri düzenleme düşüncesinin bile bende uyandırmaya yettiği bu iştah, ilham gibi rastlantıya bağlı bir şey değil, sürekli olmasa da doğal bir ihtiyaç kadar alışılmış ve periyodik bir şeydir.
Bir taahhüde ilişkin bu önsezi, zevkin bu önceden tadına varış, modern bir fizyologun diyeceği gibi bu şartlı refleks, beni çekenin keşif ve güç görev düşüncesi olduğunu gösterir açıkça.
Eserimi kağıda geçirme eyleminin kendisi, hamuru yoğurma dediğimiz şey, benim için yaratma zevkinden ayrılması olanaksız bir şeydir. Kendimi göz önüne aldığım sürece, ruhsal çabayı psikolojik ve fiziksel çabadan ayıramıyorum; bunlar benim karşıma aynı düzeyde çıkıyor, bir hiyerarşi oluşturmuyorlar.
Günümüzde genel olarak anlaşıldığı şekliyle sanatçı sözcüğü, bu adın yakıştırıldığı kişiye en üst düzeyden entelektüel bir itibar, saf akıl olarak kabul edilme ayrıcalığı veriyor. Benim görüşümce bu gösterişçi terim homo-faber** rolüne bütünüyle aykırıdır.
Bu noktada şunun hatırlatılması lazım: Payımıza hangi uğraş alanı düşmüş olursa olsun, entelektüel olduğumuz doğruysa, düşünüp taşınmak yerine icraatta bulunmamız gerekir.
Filozof Jacques Maritain’in hatırlattığı gibi, ortaçağ uygarlığının güçlü yapısında sanatçılar zanaatçılarla aynı düzeydeydi. “Ve sanatçının bireyciliği her tür anarşik gelişmeye kapalıydı, çünkü doğal bir toplumsal disiplin ona dışardan birtakım sınırlayıcı koşullar dayatıyordu.” Sanatçıyı icat eden, onu zanaatçıdan ayırarak yücelten Rönesans’tır.
Başlangıçta sanatçı adı, Sanat Ustaları denen felsefeci, simyacı, sihirbaz gibi kişilere verilirdi; ressamlar, heykeltraşlar, müzisyenler, şairler yalmzca zanaatçı olarak anılma hakkına sahiptiler.
Çeşit çeşit aletleriyle Can verir ince zanaatçı Mermere, bakıra, bronza
der şair du Bellay. Montaigne de Denemeler’inde “ressamlar, şairler ve öteki zanaatçılar” diye sayar. 17. yüzyılda bile, La Fontaine ressamın birini zanaatçı diye selamlar ve bu yüzden de bugünkülerin çoğunun atası sayılabilecek huysuz bir eleştirmenden iyi bir azar işitir.
“Yapılacak iş” düşüncesi benim için malzemenin düzenlenmesinden ve işin fiilen yapılmasından alman zevkle o kadar yakından bağlıdır ki bir mucize gerçekleşip eserim bana tamamlanmış haliyle verilseydi, bir aldatmaca yapılmış gibi utanıp sıkılırdım.
Müziğe karşı bir görevimiz var: Onu icat etmek. Savaş yıllarında bir gün Fransız sınırını geçerken bir jandarmanın bana mesleğimi sorduğunu hatırlıyorum. Ona gayet doğal bir ifadeyle mesleğimin müzik icat etmek olduğunu söyledim. Bunun üzerine pasaportumu kontrol eden jandarma, orada neden “kompozitör” yazdığını sordu. Ben de ona “müzik icat etme” ifadesinin benim mesleğime sınırları geçebilmem için verilen belgelerde yakıştırılan terimden daha iyi uyduğunu anlattım.
İcat etme hayal etmeyi gerektirir ama onunla karıştırılmamalıdır. Çünkü icat etme eylemi, şanslı bir buluş yapılmasını ve buluşun tam olarak gerçekleştirilmesini gerektirir. Hayal ettiğimiz şey somut bir biçim almak zorunda değildir, eyleme geçmemiş bir halde kalabilir. Oysa icat, gerçekleştirilmiş halinin dışında tasavvur edilemez.
Demek ki bizi burada ilgilendiren, kendi halindeki hayal gücü değil, yaratıcı hayal gücüdür; tasarlama düzeyinden gerçekleştirme düzeyine geçmemize yardım eden yetenektir.
İşimi yaparken aniden beklenmedik bir şeyle karşılaşıp tökezlerim. Bu beklenmedik öğe dikkatimi çeker. Onu bir tarafa not ederim, zamanı gelince yararlı bir şekilde kullanırım. Şansın ortaya çıkardığı bu olanağı, genellikle fantezi denen hayal gücünün kaprisleriyle karıştırmamak gerekir. Fantezi, insanın kendini kaprise terk etmeye baştan karar verdiği bir durumu ima eder. Biraz önce sözünü ettiğim beklenmedik öğenin yardımı bundan bütünüyle farklı bir şeydir. Yaratım sürecinin süredurumuna içkin bir biçimde bağlı bir işbirliğidir bu ve çıplak iradenin kaçınılmaz sertliğini yumuşatmak üzere tam yerinde gelen talep edilmemiş olanaklarla doludur. Böyle olmasıda iyi bir şeydir.
“Zarif bir şekilde teslim olan her şeyde,” diyor bir yerde G.K. Chesterton, “bir direnç bulunmalı. Yaylar büküldüğünde güzeldir çünkü bükülmemeye çalışırlar. Merhametin etkilediği adalet gibi azıcık baş eğen katılık, dünyadaki bütün güzelliktir. Her şey dosdoğru büyümeye çalışır ama ne mutlu ki hiçbiri bunu başaramaz. Dosdoğru büyümeye çalışın, hayat sizi bükecektir.”
Yaratma yeteneği bize hiçbir zaman tek başına verilmez; her zaman gözlem yeteneğiyle el ele gider. Gerçek yaratıcı, çevresindeki en sıradan, en iddiasız şeylerde bile her zaman dikkate değer bir şey bulabilme hüneriyle ayırt edilebilir. Güzel bir manzarayla ilgilenmek zorunda değildir; çevresini nadir ve değerli nesnelerle kuşatması gerekmez. Keşif yapmak için yola düşmek zorunda değildir: Bunlar her zaman elinin altındadır.
Etrafına şöyle bir bakması yeter. Aşina şeyler, her yerde bulunan şeyler onun dikkatini çeker. En küçük rastlantılar ilgisini uyandırır ve çalışmalarını yönlendirir. Parmağı kaysa, önemser; yeri geldiğinde bir anlık hatanın görmesini sağlayacağı umulmadık bir şeyden kazanç sağlayabilir.
İnsan rastlantıyı kendisi düzenleyemez: Ancak onu gözlemler ve ondan ilham alabilir. Rastlantı belki de bize gerçekten ilham veren tek şeydir. Hayvanların yeri eşelediği gibi, besteci de hedef gütmeden doğaçlama yapar. İkisi de eşeler durur, çünkü bir şeyler bulup çıkarma saplantısına teslim olmuşlardır. Bu araştırma bestecinin hangi dürtüsünü tatmin eder? Nedamet getiren biri gibi bazı kuralları mı yerine getirmeye çalışmaktadır? Hayır, o kendi zevkinin peşindedir. Çaba göstermeden bulamayacağını çok iyi bildiği bir doyumu aramaktadır. İnsan kendi kendini sevmeye zorlayamaz ama aşk anlamayı gerektirir, anlamak için de insanın gayret sarf etmesi lazımdır.
Bu, ortaçağda saf aşkı savunan ilahiyatçıların ortaya attığı sorunun aynısıdır. Sevmek için tanımak, tanımak için sevmek: Burada bir kısırdöngü içinde değiliz; bir sarmal içinde yükseliyoruz; yeter ki ilk çabayı göstermiş ya da sadece olağan bir egzersizden geçmiş olalım.
Şunları yazarken Pascal’ın da aklında özellikle bu vardı: Alışkanlık “otomatı kontrol eder, o da mekanik bir biçimde zihni kontrol eder. Zira, yanlış anlamaya hiç yer yok; zihin olduğumuz kadar otomatız da…”
Aldığımız kokunun izinde, zevkimizin peşinde eşelenmeyi sürdürürken, birdenbire bilinmeyen bir engele takılırız. Sarsılırız, şok geçiririz ve bu şok, yaratıcı gücümüzü artırır. Gözlemleme ve gözlemlediğinden bir şey çıkarabilme yetisi, kendi çalışma alanında en azından kazanılmış bir kültüre ve doğuştan bir beğeniye sahip kişilere özgüdür ancak. Tablo alıp satan bir sanatseveri düşünün: Tanınmamış bir ressamın tablolarını ilk alan kişi oluyor, bu ressam yirmi beş yıl sonra Cézanne adıyla ünleniyor: Bu sözünü ettiğim doğuştan sahip olunan beğeni için açık bir örnek oluşturmaz mı? Seçiminde ona rehberlik eden başka ne olabilir ki? Bir koku alma yeteneği; bu beğeniyi türeten bir içgüdü: Düşünceden önce gelen, bütünüyle kendiliğinden bir yetenek.
Kültüre gelince, toplumsal alanda eğitimi incelten, akademik öğretime destek olan ve onu tamamlayan bir tür terbiyedir o. Bu terbiye beğeni konusunda çok önemlidir ve beğenisini sürekli geliştirmezse anlayış gücünü yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak yaratıcı için elzemdir. Zihnimizin de bedenimiz gibi sürekli egzersize ihtiyacı vardır. Onu işlemezsek, körelip gider.
Beğeninin tam değerini ortaya çıkaran ve ona uygulama yoluyla değerini kanıtlama fırsatı veren, kültürdür. Sanatçıya bir kültür kabul ettirilmiştir, o da bunu başkalarına kabul ettirir. Gelenek böyle yerleşir.
Gelenek alışkanlıktan bütünüyle farklı bir şeydir; en yerleşik alışkanlıktan bile, çünkü alışkanlık, tanımı gereği, farkında olmadan edinilir ve mekanik olma eğilimindedir; oysa gelenek, bilinçli ve düşünerek kabullenme sonucunda oluşur. Gerçek bir gelenek, geri getirilemeyecek bir geçmişin kanıtı değil, şimdiki zamanı canlandıran ve bilgilendiren hayat dolu bir güçtür. Geleneğe girmeyen her şeyin intihal olduğunu öne süren paradoks, bu anlamda doğrudur.
Gelenek geçmişin yinelenmesini ima etmek şöyle dursun, sürüp gidenin gerçekliğini varsayar. Kuşaktan kuşağa geçen bir yadigar, insana ahfadına aktarmadan önce ürün vermesini sağlama koşuluyla intikal eden bir miras gibidir.
Brahms Beethoven’den altmış yıl sonra doğdu. İkisi arasında her bakımdan büyük bir uzaklık vardı. Aynı şekilde giyinmiyorlardı ama Brahms Beethoven’in hiçbir giysisini ödünç almadan onun geleneğini izledi. Bir yöntemi ödünç almanın bir geleneğe uymakla hiçbir ilgisi yoktur. “Bir yöntem, bir başkasının yerine konur; bir gelenekse, yeni bir şey üretmek üzere ileri götürülür.” Gelenek böylece, yaratımın sürekliliğini sağlar. Biraz önce verdiğim örnek, istisna değil, değişmez bir yasanın yüzlerce kanıtından biridir. Doğal bir ihtiyaç olan bu gelenek duygusu, bir bestecinin yüzyıllar ötesinden eski bir ustayla kendi arasında bulunduğu akrabalığı doğrulamak istemesiyle karıştırılmamalıdır.
Operam Mavra, eski Rus-İtalyan operasında gittikçe daha çok beğendiğim vokal üslupla konvansiyonel dil ve melodik eğilimlere duyduğum yakınlıktan doğmuştur. Bu yakınlık bana, tamamen doğal bir şekilde, müzik çevreleri dikkatlerini tamamen müzikli drama çevirmiş oldukları için günümüzde kaybolmuş gibi görünen bir gelenek yolunda rehberlik etmiştir. Bu müzikli dram ne tarih açısından herhangi bir geleneği temsil eder, ne de müzik açısından herhangi bir gerekliliği yerine getirir. Müzikli dram modasının patolojik bir kökeni vardır. Ne yazık ki Pélléas et Mélisande’ın alçakgönüllülüğü içinde taptaze olan müziği bile, Wagner’ci sistemin tahakkümünü sarsan birçok niteliğine rağmen bizi düzlüğe çıkaramamıştır. Mavra’nın müziği Glinka ve Dargomiski geleneği içinde kalır. Bu geleneği yeniden kurmak gibi en küçük bir niyetim olmadı. Yalnızca, Puşkin’in, konusunu kullandığım öyküsüne çok iyi uyan canlı opéra-bouffe tarzında sıram gelmişken şansımı denemek istedim. Mavra, model aldığı eserlerin ortaya çıkmasından yüz yıl sonra müziğimin konuştuğu dilin yeniliğiyle, yarattıkları geleneğin böyle bir tezahürünü hiçbirinin geçerli kabul etmeyeceğinden emin olduğum bestecilerin anısına ithaf edilmiştir. Müzikli dramın gürültü patırtısı içinde sesleri boğulan ve aşağılanan müzikli diyalogların üslubunu yenilemek istemiştim. Böylece, Rus-İtalyan geleneğinin tazeliğinin zevkine yeniden varabilmek için yüz yılın geçmesi gerekti. Bu gelenek, yaşanan anın ana çizgisinin dışında varlığını sürdürmüş ve içinde her zaman, şişirilmiş kibrin boşluğunu saklayamadığı müzikli dramın zehirli havasından bizi kurtarabilecek, iyi deveran eden, sağlıklı bir hava taşımıştır.
Dile düşmüş Gesammt Kunstwerk kavramıyla kavga çıkarma peşinde oluşum nedensiz değil. Yalnızca geleneğe dayanmayışından, sonradan görmelere özgü kendini beğenmişliğinden dolayı kınamıyorum onu. Davasını çok daha fazla zayıflatan şey, kuramlarının uygulanmasıyla müziğin kendisine müthiş bir darbe indirilmiş olması. Ruhsal bir anarşinin yaşandığı her dönemde, ontoloji duygu ve beğenisini kaybeden insan kendi durumundan ve alın yazısından dehşete düşer ve böyle anlarda her zaman, artık bir dini olmayanlara din hizmeti veren gnostisizmlerden biri beliriverir; tıpkı uluslararası kriz dönemlerinde gazeteleri istila eden kâhinler, Hint fakirleri ve falcılar gibi. Wagnerism’in huzurlu günleri geride kaldığı ve işleri yeniden yoluna koymak için üzerinden yeterince zaman geçtiği için bunları artık daha rahat konuşabiliyoruz. Sağlıklı kafalar Gesamtkunstwerk cennetine zaten hiçbir zaman inanmamış, onun cazibesine her zaman gerçek değerini vermişti.
Müziğin böyle bir dramatik sistemi benimsemesine hiç gerek görmediğimi söylemiştim. Bir şey daha ekleyeceğim: Bu sistem, müzik kültürünü yükseltmek şöyle dursun, durmadan onun altını oymuş ve sonunda en paradoksal bir biçimde değerini düşürmüştür. Geçmişte insanlar kolay müzik eserleriyle eğlenmek için operaya giderdi. Sonraları, dram seyredip esnemek için gider oldular. Kendi yasalarına yabancı kısıtlamalar yüzünden dramlar içinde insafsızca felç edilen müzik, Wagner’in büyük yeteneğine rağmen, en dikkatli dinleyiciyi bile bitkin düşürmekten geri kalmamıştır.
Böylece, hiç çekinmeden saf duyusal haz olarak görülen müzikten, birdenbire, kahramanlık gereçleri, savaşçı mistisizm cephaneliği ve kirli sofulukla bezenmiş sözleriyle Sanat-Din’in kasvetli saçmalıklarına ulaştık. Öyle ki müzik hor görülmekten kurtulduğunda kendini edebi çiçekler altında boğulmuş buldu. Dramı simgelerden oluşan bir yamalı bohçaya, müziğin kendisini de bir felsefi spekülasyon nesnesine çevirmeye meyleden bir yanlış anlamaya karşı, şükürler olsun ki müzik, kültürlü kamuoyuna sesini duyurmayı başardı. Spekülatif ruhun nasıl raydan çıktığını ve müziğe daha iyi hizmet etme kisvesiyle ona nasıl ihanet ettiğini de böylece görmüş olduk.
Karşıt ilkeler üzerine kurulmuş müzik, ne yazık ki, zamanımızda henüz değerinin kanıtlarını göstermemiştir. Wagner’ci modanın en yükseklerde olduğu bir dönemde, birkaç vatandaşıyla birlikte Fransız opéra comique tarzında seçkinleşen ve o zor zamanlarda dram sanatının sağlıklı geleneğini sürdürebilen Chabrier’nin kendini Wagner’ci ilan etmesi ilginçtir. Şu bir grup gözalıcı başeserde varlığını sürdüren, söz konusu gelenek değil midir:
Gounod’nun Le Médecin malgré lui, La Colombe ve Philémon et Baucis’i; Léo Delibes’in Lakmé, Coppélia, Sylvia’sı; Bizet’nin Carmen’i; Chabrier’nin Le Roi malgré lui ve L’Etoile’i; Messager’nin La Béarnaise ve Véronique’i, yakınlarda bunlara bir de genç Henri Sauguet’nin Chartreuse de Parme’ı eklendi.
Büyük Verdi’nin damarlarına bile sızan müzikli dram zehirinin ne kadar keskin ve yapışkan olduğunu bir düşünün.
Geleneksel operanın bu ustasının, birçok otantik başeserle bezenmiş uzun hayatının sonunda, kariyerini Wagner’in en iyi eseri olmadığı gibi Verdi’nin de en iyi operası olmayan Falstaffla noktalamış olmasına nasıl üzülmeyiz?
Verdi’nin en iyi eserini bize Rigoletto, Il Travatore, Aida ve La Traviata’yı veren dehanın bozulmasında bulan genel görüşe karşı çıktığımın farkındayım. Bu büyük bestecinin eserlerinde tam da yakın geçmişin elit çevrelerinin küçümsediği şeyi savunduğumu biliyorum. Bunları söylemek zorunda kaldığım için üzgünüm ama şunu iddia ediyorum ki. örneğin söz konusu elit çevrelerin acınacak bir hafiflikten başka bir şey görmediği La donna è mobile adlı aryada, Ring’deki*** retorik ve bağırış çağırıştan daha fazla cevher ve gerçek buluş vardır.
Kabul edelim etmeyelim, Wagner’ci dram sürekli gösteriş yapar. Parlak doğaçlamaları senfoniyi ölçüsüzce şişirir ve ona Verdi’nin her sayfasında çiçek açan hem alçakgönüllü hem de soylu buluşlardan daha az gerçek cevher kazandırır.
Derslerimin başında, düzen ve disiplinin gerekliliğine sürekli geri döneceğimi söylemiştim; şimdi aynı temaya dönerek sizi biraz yoracağım.
Richard Wagner’in müziği, müzikteki özgül anlamıyla, kurulmuş olmaktan çok doğaçlamadır. Aryalar, gruplar ve bunların bir operanın yapısı içindeki karşılıklı ilişkileri, eserin bütününe, içsel ve esaslı bir düzenin dışsal ve görülebilir tezahürü olan bir tutarlılık verir.
Wagner ile Verdi arasındaki karşıtlık, benim bu konudaki düşüncelerimin iyi bir örneğidir. Verdi laternacıların repertuvarına havale edilirken, Wagner’i tipik bir devrimci olarak selamlamak moda olmuştu. Düzensizlik kültünde yücelik bulunan bir dönemde düzenin sokak köşeleri müzünün eline terk edilmesinden daha anlamlı bir şey olamaz.
Wagner’in eserleri, doğrusunu söylemek gerekirse, düzensizlik eğilimine değil, düzensizliği telafi etmeye çalışan bir eğilime tekabül eder. Sonsuz melodi ilkesi bu eğilimi mükemmel bir şekilde sergiler. Bitmesinin hiçbir nedeni olmadığı gibi başlamasının da hiçbir nedeni olmayan bir müziğin aralıksız oluşumudur bu. Bu durumda sonsuz melodi, uyumlu bir cümlenin müzikal seslendirilişi olduğunu söylediğimiz melodinin saygınlığına ve tam da işlevine bir hakaret sayılır. Wagner’in etkisiyle, şarkının hayatını koruyan yasalar ihlal edildi ve müzik melodik gülümsemesini yitirdi. Wagner’in tarzı belki bir ihtiyaca cevap verdi ama bu ihtiyaç müzik sanatının olanaklarıyla bağdaşmıyordu; çünkü müzik sanatında, onu algılayan organın sınırlılıklarına tam olarak uyan bir ifade kısıtlaması vardır. Kendisine kısıtlamalar getirmeyen bir besteleme tarzı, katışıksız fanteziye dönüşür. Ürettiği etkiler tesadüfen eğlendirebilir ama bunların yinelenmesi mümkün olmaz. Yinelenen bir fanteziyi havsalam almıyor çünkü yinelenmesi fanteziye ancak zarar verebilir.
Bu fantezi sözcüğüyle ilgili olarak, birbirimizi doğru anlayalım. Bu sözcüğü, belli bir müzikal biçime bağlı anlamıyla değil, insanın kendini hayal gücünün kaprislerine bırakmasını varsayan anlamıyla kullanıyoruz. Bu, bestecinin iradesinin isteyerek felce uğratılmasını da varsayar. Zira hayal gücü yalnızca kaprisin anası değil, yaratıcı iradenin de hizmetçisidir. Yaratıcının işlevi bu hizmetçiden aldığı öğeleri elekten geçirmektir, çünkü insan etkinliği kendi üzerine sınırlar koymak zorundadır. Sanat ne kadar kontrol edilir, sınırlanır, üzerinde çalışılırsa, o kadar özgür olur.
Kendi açımdan, çalışmaya başlarken önümde açılan olanakların sonsuzluğu karşısında her şeyin mübah olduğunu hissettiğim zaman, bir tür dehşet duygusuna kapılırim. En iyi sinden en kötüsüne kadar her şeye izin varsa, hiçbir şey bana direnmiyorsa, o zaman hiçbir çaba tasavvur edilemez, temel olarak kullanabileceğim hiçbir şey yoktur, sonuç olarak her girişim boşunadır.
Bu durumda kendimi bu özgürlük uçurumunda yitirmem mi gerekiyor? Bu sonsuzluğun fiili gerçekliği önünde beni eline geçiren bu başdönmesinden kurtulmak için neye sarılabilirim?
Yenilmemem gerek. Dehşet duygusunun üstesinden geleceğim ve kromatik aralıklarıyla gamın yedi notasının, güçlü ve zayıf vurgulamaların elimin altında olduğunu, bütün bunlarda beni biraz önce korkutan tedirgin edici ve başdöndürücü sonsuzluk kadar geniş bir deneyim alanını önüme seren somut ve sağlam öğelere sahip olduğumu düşünmem güvenimi tazeleyecek. Her oktavda oniki sesi ve bütün olası ritmik çeşitlemeleri emrinde tutan bileşimlerin bana insan dehasının hiçbir zaman tüketemeyeceği zenginlikler vaat ettiğinden emin olarak, köklerimi bu alana salacağım.
Sınırsız özgürlük yüzünden içine düştüğüm sıkıntıdan beni kurtaran, burada söz konusu olan somut şeylere her zaman hemen dönebilmemdir. Kuramsal bir özgürlük karşısında elimden bir şey gelmez. Sonlu, belirli bir şey verin bana; yalnızca sahip olduğum olanaklar ölçüsünde müdahalelerime cevap verecek bir malzeme verin. Böyle bir malzeme bana kendini sınırlılıklarıyla birlikte sunar. Ben de ona ister istemez sınırlılıklarımı yüklerim. Hoşumuza gitse de gitmese de burada zorunluluklar dünyasındayız. Şimdiye kadar hangimiz sanatın bir özgürlük dünyasından başka bir şey olduğunun söylendiğini duyduk? Sanatın sıradan etkinliklerin sınırları dışında olduğu düşünüldüğünden, bu tür sapkınlık her yerde yaygındır. Başka her şeyde olduğu gibi sanatta da ancak dirençli bir temel üzerine bina kurulabilir: Baskıya sürekli boyun eğen şey, hareketi sürekli olanaksız kılar.
Demek ki benim özgürlüğüm, giriştiğim her işte kendime yüklediğim dar çerçeve içinde dolaşmaktır.
Daha da ileri gideceğim: Etkinlik alanımı ne kadar sınırlarsam ve kendimi ne kadar çok engelle kuşatırsam, özgürlüğüm de o kadar büyük ve anlamlı olacaktır. Sınırlamayı azaltan gücü de azaltır. İnsan kendini ne kadar kısıtlarsa, ruhuna pranga vuran zincirlerden de kendini o kadar kurtarabilir. Bana yaratmamı emreden sese önce korkuyla karşılık veririm; sonra, yaratım sürecine katılan ama henüz onun dışında duran şeylerle silahlanıp kendime güvenimi tazelerim; sınırlamanın keyfiliği ise icranın kesinliğini sağlamaya yarar.
Bütün bunlardan varacağımız sonuç, amacımıza ulaşamama kaygısıyla dogmalaştırma yapmanın kaçınılmazlığıdır. Bu sözcükler canımızı sıkıyor ve sert geliyorsa, dile getirmekten sakınabiliriz. Gene de bunlar kurtuluşun sırrını taşıyor: “Açık ki,” diyor Baudelaire, “retorik ve vezin teknikleri keyfi olarak icat edilmiş tiranlıklar değil, bizzat ruhsal varlığın düzenlenişinin gerektirdiği bir kurallar koleksiyonudur ve bunlar hiçbir zaman özgünlüğün kendini tam olarak göstermesini engellememiştir. Tersine, özgünlüğün çiçek açmasına yardımcı olmuşlardır demek çok daha doğru olur.”
* Aziz Yuhanna’ya göre Ahit, 3:8.
** Çalışan insan.
*** Wagner’in dört operasından oluşan Der Ring des Nibelungen dizisi kastediliyor. İlk kez 1876’da dördü bir arada Bayreuth’ta temsil edilen bu operaların adları: Das Rheingold, Die Walküre, Siegfried ve Götterdämmerung’dur.
Igor Stravinsky Altı Derste Müziğin Poetikası
İngilizce çevirisinden özgün metinle karşılaştırarak çeviren: Cem Taylan Pan Yayıncılık
9 notes · View notes
kerimcan241 · 2 years ago
Text
Phiec kimdir? Selman Altunbaş
Selman Altunbaş, modern Türk müziğinin en çok konuşulan isimlerinden biridir. Kendine özgü müzik tarzı ve iddialı kişiliğiyle dikkat çeken bu genç sanatçı, “Şarkılar Sokaklara Ait Falunce Bana” isimli hit şarkısıyla adından söz ettirdi. Müzik dünyasının yanı sıra sosyal medya arenasında da tanınan Selman, burada da Phiec. takma adını kullanıyor. Bu yazımızda, Selman Altunbaş’ın hayatı, kariyeri ve etrafında oluşan tartışmalar hakkında detaylı bir inceleme yapacağız. Sosyal Medyada Selman Altunbaş Sosyal medyada Phiec kullanıcı adıyla yer alan Altunbaş, burada da büyük bir hayran kitlesi oluşturmuştur. İlgi çekici gönderileri ve etkileşimli sosyal medya stratejileri sayesinde binlerce takipçiye ulaşmayı başarmıştır. Ancak, sosyal medyada yaptığı bazı hareketler, ona hem olumlu hem de olumsuz geri bildirimler getirdi. Instagram’da aktif olarak paylaşımlar yapan Altunbaş, burada kendi yaşam tarzını, müzik dünyasına bakışını ve kişisel düşüncelerini paylaşıyor. Takipçileri ve hayranları, bu sosyal medya platformu üzerinden onunla daha yakından ilgilenme ve onun hakkında daha fazla bilgi edinme fırsatı buluyorlar. Ancak, sosyal medyanın getirdiği bu olumlu etkileşimlerin yanında, Altunbaş'ın bazı eylemleri büyük tepkilere yol açtı. Bu eylemlerden biri, son zamanlarda gündemi meşgul eden ve büyük bir tartışmaya yol açan “deprem senaryosu” olayıdır. Deprem Senaryosu Skandalı Selman Altunbaş, sosyal medya etkinliği sırasında gerçekleşen bir olayla büyük bir tepki çekti. Altunbaş’ın bir canlı yayın sırasında bir depremzedenin yer aldığı bir “deprem senaryosu” oluşturduğu iddia edildi. Altunbaş’ın, canlı yayın sırasında sanki depremzede bir kişiyi enkaz altından kurtarıyormuş gibi hareket ettiği ve bu durumun ardından yayını sonlandırdığı belirtildi. Bu durum, hem Altunbaş’a hem de onun takipçilerine büyük bir şok yaşattı. Bu olayın ardından sosyal medyada birçok eleştiri ve olumsuz yorum ortaya çıktı. Altunbaş'ın ise suçsuz olduğu ortaya çıktı! Toplulukla İlişkisi ve Geleceği Altunbaş, sosyal medyada yükselişini sürdürürken bu tür bir olayın yaşanması, onun imajına büyük bir darbe vurdu. Takipçileri ve hayranları arasında tepkilere yol açan bu durum, Altunbaş’ın sosyal medyada nasıl algılandığını da değiştirdi. Ancak, Altunbaş'ın bu olayın ardından nasıl bir yol izleyeceği ve kariyerine nasıl devam edeceği merak konusu. Özetle, Selman Altunbaş, genç bir müzisyen ve sosyal medya fenomeni olarak dikkat çekiyor. Hızla yükselen bir kariyere ve geniş bir hayran kitlesine sahip olmasına rağmen, sosyal medyada yaptığı bazı hareketler nedeniyle eleştirilere maruz kalıyor. Altunbaş’ın hikayesi, hem müzik dünyasında hem de sosyal medyada nasıl bir etki yaratabileceğini ve bu platformların bir sanatçının kariyerini nasıl etkileyebileceğini gösteriyor. Adı Selman Altunbaş Takma Adı Phiec En Bilinen Şarkı: Şarkılar Sokaklara Ait Falunce Bana Sosyal Medya Hesabı: phiec Son Skandalı: Deprem Senaryosu
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
phiec
kimdir
selman altunbaş biografi
selman altunbaş
depremzede
deprem
deha tuzcu
Deha kim
deha tuzcu cc
deha
atatv44
phiec
selman altunbaş kimdir
depremzedelerle dalga
babapro
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 4 days ago
Text
Bursa Nilüfer’de yarıyıl tatili çok eğlenceli
https://pazaryerigundem.com/haber/201958/bursa-niluferde-yariyil-tatili-cok-eglenceli/
Bursa Nilüfer’de yarıyıl tatili çok eğlenceli
Tumblr media
Bursa Nilüfer Belediyesi’nin yarıyıl tatiline çıkan çocuklar için hazırladığı etkinlikler başladı. Tatil süresince çocuklar, yaratıcılıklarını geliştirecekleri ve sanatla buluşacakları birçok etkinliğe katılabiliyor.
BURSA (İGFA) – Bursa Nilüfer Belediyesi, karne alarak yarıyıl tatiline çıkan çocuklar için 2 hafta boyunca eğlenceli ve eğitici ücretsiz etkinlikler hazırladı. 7-15 yaş arası çocuklar, tatilde birbirinden farklı atölyelerle hem yeni beceriler kazanıyorlar hem de farklı alanları deneyimleme fırsatı buluyorlar.  
Yarıyıl tatili etkinlikleri “Çocuklar Depoda” etkinliği ile başladı. Pancar Deposu’ndaki etkinlikte 9-14 yaş arası öğrenciler, mutfak atölyesinde hünerlerini sergilerken, 7-12 yaş arası çocuklar ritim atölyesinde müziğin sesine kulak verdi. 9-10 yaş arası öğrenciler ise, “Yaratıcı Okuma ve Drama Atölyesi’nde hayal güçlerini geliştirerek, iletişim becerilerini geliştirdi.     
Tumblr media
                                MÜZELERDE DRAMA GÜNLERİ
Yarıyıl tatili boyunca hemen hemen her gün bir etkinlik, çocuklarla buluşacak. 28 Ocak Salı günü saat 13.00’de Arı Evi’nde 8-12 yaş arası için “Kağıt ile İllüstrasyon”, 9-12 yaş aralığı için ise drama atölyesi düzenlenecek.
Nilüfer Belediyesi müzeleri de drama günleri için öğrencilere, kapılarını açıyor. 22 Ocak tarihinde Nilüfer Belediyesi Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol Müzik Enstrümanları Müzesi’nde, 29 Ocak tarihinde ise Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’nde drama atölyesi gerçekleştirilecek.
“HER ŞEY BOYA OLABİLİR”
25 Ocak saat 15.00’de “Ben Yüksel Arslan: Her Şey Boya Olabilir” isimli atölye 8-12 yaş arası çocukları ağırlayacak. Nâzım Hikmet Kültürevi’nde gerçekleşen “Gökyüzü Başımızın Üstüne Düşebilir” isimli sergiden yola çıkarak yapılandırılan atölye programı, Yüksel Arslan’ın eser oluşturma süresince yaşadığı deneyimlerin ve hazırladığı boya reçetelerinin izini sürmeye davet ediyor. Çocuklar, sanatçının atölyesine kapı aralayarak, doğal malzemelerin boyaya nasıl dönüştüğünün bilgisine sahibi olacakları bir deneyim yaşayacaklar.
KELİMELERİN İZİNİ SÜRECEKLER
Nilüfer Belediyesi’nin kütüphaneleri de farklı atölyelere ev sahipliği yapacak. Bu etkinlikler kapsamında; 22 Ocak’ta Demirci Kütüphanesi’nde “Yaratıcı Okuma Atölyesi”, 23 Ocak’ta Çocuk Kütüphanesi’nde “Hayal Panosu – Yaratıcılık Atölyesi”, 28 Ocak’ta Şiir Kütüphanesi’nde “Kolektif Şiir Atölyesi”, 29 Ocak’ta Koza Kütüphane’de “Çocuklar Kütüphanede – Nehir Yarar’ın Önüm Arkam Sağım Solum Sınav Atölyesi”, 30 Ocak’ta Akkılıç Kütüphanesi’nde “Felsefe Atölyesi”, 20-31 Ocak arası Gezici Kütüphane’de ise “Gizemli Harfler: Kelime Türetme Atölyesi” çocuklarla buluşacak.
Nilüfer Belediyesi bünyesindeki Nilüfer Atölye’de de öğrencilere yönelik kodlama atölyeleri gerçekleştirilecek. Yaş gruplarına göre farklı günlerde gerçekleştirilecek Temel Kodlama ve Beceri Atölyeleri hem Atölye Nilüfer Fethiye’de hem de Pancar Deposu’nda düzenlenecek.
ÜCRETSİZ FİLM GÖSTERİMLERİ  
Nilüferli çocuklar, yarıyıl tatilinde sinema keyfi de yaşayacak. 24-30 Ocak tarihleri arasında “Garfield” ve 17-23 Ocak tarihleri arasında ise “Wonka” isimli 2 film Konak Kültürevi’nde izlenime sunulacak.
Çocuk filmlerini izlemek isteyen öğrenciler, https://bilet.nilufer.bel.tr adresinden ücretsiz olarak biletlerini temin edebilir.  
Tumblr media
0 notes
alittlefurtheroutoftheway · 3 months ago
Text
Düm KA Ritim Topluluğu'ndan Mudanya Huzurevi'ne Anlamlı Ziyaret
Düm KA Ritim Topluluğu’ndan Huzurevi Ziyareti Bursa’nın Mudanya ilçesinde faaliyet gösteren Düm KA Ritim Topluluğu, Mudanya Huzurevi ve Yaşlı Bakım Merkezi’ni ziyaret ederek, yaşlıların yüzünde gülümsemeler oluşturdu. Topluluk, üç grup halinde çalışmalarını sürdüren yaklaşık 60 üyeden oluşurken, bu anlamlı ziyarete terapist Kaplan Polat ve koordinatör Asuman Köseoğlu öncülüğünde 15 kişilik bir…
0 notes
yuksekovahaber · 9 days ago
Text
Yüksekova Denetimli Serbestlik Müdürlüğü'nden müzik etkinliği
http://dlvr.it/THNQ8g
0 notes
gundembuca · 10 days ago
Text
Başkan Görkem Duman, Giritli mübadilleri andı
Başkan Görkem Duman, Giritli mübadilleri andı Buca Belediye Başkanı Mimar Görkem Duman, mübadillerin kent kimliğinin önemli bir parçası olduklarını belirterek, “İzmir’i İzmir yapan birçok insan, o mübadeleyle gelenlerin çocukları ve torunlarıdır” dedi. Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, İzmir Giritliler Derneği’nin Tarihi Bıçakçı Hanı’nda düzenlediği Mübadelede Girit’ten İzmir’e İlk Adım etkinliğine katıldı. Etkinlikte konuşan Başkan Görkem Duman, 102 yıl önce gerçekleşen mübadelenin yüreklerde bıraktığı sızıları ve acıları, doğduğu topraklardan ayrılmak zorunda kalan büyüklerinden dinlediklerini ifade etti.
Tumblr media
Buca Görkem Duman Mübadillerin kentin kimliğini oluşturan önemli bir parça olduğunu dile getiren Belediye Başkanı Duman, şöyle konuştu: “İzmir’i İzmir yapan birçok insan, o mübadeleyle gelenlerin çocukları ve torunlarıdır. Hepsi, bu ülkeye hizmet etmiş insanlardır. Ben de Selanik göçmeni bir ailenin çocuğu olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden sapmadan, kentime ve vatanıma hizmet etmeye çalışıyorum. Bizler, bu kültürün bir parçasıyız. Geleneklerimiz, damak tadımız, renklerimiz ve dinlediğimiz müzikler, mübadil atalarımızın bize emaneti. Bugün burada Giritli mübadilleri anıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Buca Belediyesi olarak bizler de Balkanlar arasındaki bağlarımızı güçlendirmek adına çalışmalar yürütüyoruz. Geçtiğimiz aylarda kardeş belediye protokolleriyle bu konudaki ciddiyetimizi gösterdik. İlerleyen zamanlarda bu çalışmalarımızın kapsamını daha da genişleteceğiz.” “GÖRKEM BAŞKAN BUCA İÇİN BULUNMAZ BİR NİMETTİR”  İzmir Giritliler Derneği Başkanı Adnan Kavur ise etkinliği gelecek sene Buca’da gerçekleştirmek istediklerini belirterek, “Görkem Başkanımız Buca için bulunmaz bir nimettir. İnanıyorum ki Buca’yı Buca yapacak kişidir” dedi. Konuşmaların ardından Girit yemeklerinin tanıtımı yapıldı. Etkinlikte sahne alan Tuna Rebetiko Ekibi de katılımcılara geleneksel ezgilerin yer aldığı eşsiz bir müzik ziyafeti sundu. https://www.youtube.com/watch?v=w5KcDTG6aNI&t Read the full article
0 notes
roojjjjj · 10 days ago
Text
Tumblr media
Yeni Yılı olarak da bilinir
Kuzey Irak , Kuzeydoğu Suriye , Güneydoğu Türkiye ve Kuzeybatı İran'ın yerli Asurluları arasında Nisan ayının birinci gününde kutlanan bahar festivalidir.
Festivalin kökleri , MS 1. ve 4. yüzyıllar arasında Süryani Hristiyanlığı karşısında inancın kademeli olarak ortadan kalkmasına kadar Asurlular tarafından uygulanan eski Mezopotamya dinine ve Akitu festivaline dayanmaktadır. Günümüzde Asurlular çoğunlukla Hristiyandır ve çoğu Asur Doğu Kilisesi , Keldani Katolik Kilisesi , Süryani Ortodoks Kilisesi , Süryani Katolik Kilisesi , Antik Doğu Kilisesi , Asur Pentekostal Kilisesi ve Asur Evanjelik Kilisesi'nin taraftarlarıdır .
Kutlamalar geçit törenleri ve partileri içerir . Bazı Asurlular geleneksel kostümler giyer ve saatlerce dans eder. Kutlamalar Asur'un her yerinde ve Orta Doğu'nun diğer bölgelerinde , ayrıca Amerika Birleşik Devletleri , Avrupa , Avustralya , Kanada ve Kafkasya'da Asur diasporası toplulukları arasında gerçekleşir. Genellikle yemek , müzik ve dans içeren partiler düzenlenir.
Nisan ayı , 21 Mart civarında olan ilkbahar ekinoksu zamanına denk geliyordu . ( İbrani takviminde Nisan, ekinokstan birkaç hafta önce başlayabilir.) Günümüzde Nisan için "Nisan" ismi kullanılıyor, bu yüzden Nisan ayının ilki 1 Nisan'dır. İlkbahar ekinoksu , 21 Mart'ta Büyük İran'ın her yerinde Noruz (anlamı "Yeni Gün") olarak kutlanır . Ancak, eski Asur , Akad ve Babil geleneklerinde, bahar festivali " Nisan " olarak bilinen ayın ilk günlerinde kutlanırdı [ 8 ] ve eski Asurlular tarafından benimsenen takvimin başında "Nisan" ayı vardı, bu da "Kha b-Nisan" veya "Nisan'ın ilk günü" terimine ödünç verdi.
Akitu'nun modern kutlanması 1960'larda Asur entelektüel rönesansı sırasında başladı. Ancak siyasi baskı nedeniyle kutlamalar 1990'lara kadar büyük ölçüde özeldi.
Etkinlik büyük ölçüde Suriye'de yaşayan Süryaniler tarafından kutlanmaktadır. Suriye hükümeti festivali tanımasa da Süryaniler kutlamaya devam etmektedir. 2002'de Suriye'deki Süryaniler, 16 çiftin katıldığı ve 25.000'den fazla katılımcının katıldığı toplu bir düğünle etkinliği kutladılar. Türkiye'nin kurulmasından sonra , Nevruz ile birlikte Kha b-Nisan'ın kamusal kutlamalardan men edilmesi kararlaştırıldı. Türkiye'deki Süryaniler, Türkiye'nin AB üyelik teklifini desteklemek için kabul edilen demokratik reformlar ışığında, organizatörlerin etkinliği düzenlemek için hükümetten izin almasının ardından, ilk kez 2005'te Kha b-Nisan'ı kamusal alanda kutlamalarına izin verildi. "Avrupa, Suriye ve Irak'tan gelen büyük etnik Süryani grupları da dahil olmak üzere" yaklaşık 5.000 kişi Kha b-Nisan kutlamalarına katıldı.
En büyük Asur Yeni Yılı kutlamalarından biri 2008'de Irak'ta gerçekleşti . Irak savaşının başlamasından önce Saddam Hüseyin rejimi tarafından kamusal kutlamalara izin verilmiyordu . Etkinlik Asur Demokratik Hareketi (Zowaa) tarafından düzenlendi ve geçit törenine 45.000 ila 65.000 kişi katıldı.
0 notes
blogtured · 1 month ago
Text
Müzik gösterisi, Şiir Dinletisi, İmza Günü etkinliği:15.12.2024 Erasta AVM Edirne
0 notes
onlinekursegitimleri · 2 months ago
Text
Istanbul Etkinlik ve Klip Cekimi
Görsel iletişim çağında, markaların hedef kitlelerine ulaşması için etkili ve kaliteli içerikler oluşturması büyük önem taşıyor. 1908 Film Yapım hem yaratıcı hem de yenilikçi yaklaşımlarıyla fark yaratarak müşterilerine özel çözümler sunuyor. İstanbul merkezli bu profesyonel ekip, başta İstanbul ve İzmir olmak üzere Türkiye genelinde tanıtım ve prodüksiyon hizmetleri sağlıyor. İstanbul tanıtım filmi çekimlerinde 1908 Film Yapım şehrin tarihi dokusunu, kültürel çeşitliliğini ve modern yüzünü öne çıkarıyor. Bu hizmet, şirketlerin veya kurumların İstanbul’u tanıtarak hedef kitlelerinde güçlü bir etki yaratmasına yardımcı oluyor. İstanbul gibi bir metropolün sunduğu sınırsız olanaklar, doğru prodüksiyon ekibiyle birleştiğinde çarpıcı sonuçlar doğuruyor.
Bir markanın etkili bir şekilde tanıtılması, doğru bir reklam stratejisi ve yaratıcı içeriklerle mümkün olur. İstanbul reklam tanıtım filmi hizmeti firmanızın vizyonunu ve değerlerini estetik bir şekilde yansıtmayı hedefliyor. 1908 Film Yapım tecrübeli ekibi, en son teknolojiyi ve yenilikçi çekim tekniklerini kullanarak markanızın hikayesini izleyicilere başarıyla aktarır. Etkinlikler, bir markanın kimliğini güçlendirmek ve hedef kitlesiyle bağ kurmak için eşsiz fırsatlar sunar. İstanbul etkinlik çekimi hizmeti konserlerden seminerlere, kurumsal etkinliklerden özel organizasyonlara kadar her türlü etkinliği profesyonel bir şekilde kayda alarak unutulmaz hale getirir. 1908 Film Yapım etkinliklerinizi sadece belgelemekle kalmaz, aynı zamanda bunları yaratıcı bir şekilde hikayeleştirerek daha geniş kitlelere ulaşmanızı sağlar.
Müzik ve video klipler, yaratıcı projelerin önemli bir parçasıdır. İstanbul klip çekimi hizmeti, sanatçıların veya kurumların sanatsal vizyonlarını hayata geçirmelerine olanak tanır. 1908 Film Yapım, her projeye özgün bir yaklaşım benimseyerek en iyi sonuçları elde etmenizi sağlar. Profesyonel ekipman, deneyimli bir kadro ve estetik dokunuşlarla hayal ettiğiniz klibi gerçeğe dönüştürür. Animasyon, günümüzde iletişim ve pazarlamanın en etkili araçlarından biri haline geldi. İstanbul 3D animasyon film yapımı hizmeti, karmaşık fikirlerinizi anlaşılır ve görsel açıdan etkileyici bir şekilde sunmanızı sağlar. 1908 Film Yapım, 3D animasyon teknolojilerini kullanarak markanızı rakiplerinizden bir adım öne taşıyacak projelere imza atar.
1908 Film Yapım sadece İstanbul’da değil, İzmir’de de profesyonel hizmetler sunar. İzmir tanıtım filmi projeleri Ege Bölgesi’nin doğal güzelliklerini, kültürel zenginliklerini ve dinamik yapısını öne çıkarır. İzmir merkezli markalar için hazırlanan tanıtım filmleri, hedef kitlenin ilgisini çekerek markanızı güçlendirmek için eşsiz bir fırsat sunar. Gerek İstanbul gerekse İzmir’de tanıtım, reklam, etkinlik veya klip çekim ihtiyaçlarınız için 1908 Film Yapım, yaratıcı çözümler sunan güvenilir bir partnerdir. Deneyimli ekip, teknik altyapı ve müşteri odaklı yaklaşımıyla, projelerinizin her aşamasında sizinle birlikte çalışır. Markanızın hikayesini en etkili şekilde anlatmak istiyorsanız, 1908 Film Yapım uzmanlığına güvenebilirsiniz. Daha fazla bilgi 1908film.com.tr ziyaret ederek projelerinizi bir adım ileriye taşıyabilirsiniz.
0 notes
modahaberlerini · 2 months ago
Text
Istanbul Etkinlik ve Klip Cekimi
Görsel iletişim çağında, markaların hedef kitlelerine ulaşması için etkili ve kaliteli içerikler oluşturması büyük önem taşıyor. 1908 Film Yapım hem yaratıcı hem de yenilikçi yaklaşımlarıyla fark yaratarak müşterilerine özel çözümler sunuyor. İstanbul merkezli bu profesyonel ekip, başta İstanbul ve İzmir olmak üzere Türkiye genelinde tanıtım ve prodüksiyon hizmetleri sağlıyor. İstanbul tanıtım filmi çekimlerinde 1908 Film Yapım şehrin tarihi dokusunu, kültürel çeşitliliğini ve modern yüzünü öne çıkarıyor. Bu hizmet, şirketlerin veya kurumların İstanbul’u tanıtarak hedef kitlelerinde güçlü bir etki yaratmasına yardımcı oluyor. İstanbul gibi bir metropolün sunduğu sınırsız olanaklar, doğru prodüksiyon ekibiyle birleştiğinde çarpıcı sonuçlar doğuruyor.
Bir markanın etkili bir şekilde tanıtılması, doğru bir reklam stratejisi ve yaratıcı içeriklerle mümkün olur. İstanbul reklam tanıtım filmi hizmeti firmanızın vizyonunu ve değerlerini estetik bir şekilde yansıtmayı hedefliyor. 1908 Film Yapım tecrübeli ekibi, en son teknolojiyi ve yenilikçi çekim tekniklerini kullanarak markanızın hikayesini izleyicilere başarıyla aktarır. Etkinlikler, bir markanın kimliğini güçlendirmek ve hedef kitlesiyle bağ kurmak için eşsiz fırsatlar sunar. İstanbul etkinlik çekimi hizmeti konserlerden seminerlere, kurumsal etkinliklerden özel organizasyonlara kadar her türlü etkinliği profesyonel bir şekilde kayda alarak unutulmaz hale getirir. 1908 Film Yapım etkinliklerinizi sadece belgelemekle kalmaz, aynı zamanda bunları yaratıcı bir şekilde hikayeleştirerek daha geniş kitlelere ulaşmanızı sağlar.
Müzik ve video klipler, yaratıcı projelerin önemli bir parçasıdır. İstanbul klip çekimi hizmeti, sanatçıların veya kurumların sanatsal vizyonlarını hayata geçirmelerine olanak tanır. 1908 Film Yapım, her projeye özgün bir yaklaşım benimseyerek en iyi sonuçları elde etmenizi sağlar. Profesyonel ekipman, deneyimli bir kadro ve estetik dokunuşlarla hayal ettiğiniz klibi gerçeğe dönüştürür. Animasyon, günümüzde iletişim ve pazarlamanın en etkili araçlarından biri haline geldi. İstanbul 3D animasyon film yapımı hizmeti, karmaşık fikirlerinizi anlaşılır ve görsel açıdan etkileyici bir şekilde sunmanızı sağlar. 1908 Film Yapım, 3D animasyon teknolojilerini kullanarak markanızı rakiplerinizden bir adım öne taşıyacak projelere imza atar.
1908 Film Yapım sadece İstanbul’da değil, İzmir’de de profesyonel hizmetler sunar. İzmir tanıtım filmi projeleri Ege Bölgesi’nin doğal güzelliklerini, kültürel zenginliklerini ve dinamik yapısını öne çıkarır. İzmir merkezli markalar için hazırlanan tanıtım filmleri, hedef kitlenin ilgisini çekerek markanızı güçlendirmek için eşsiz bir fırsat sunar. Gerek İstanbul gerekse İzmir’de tanıtım, reklam, etkinlik veya klip çekim ihtiyaçlarınız için 1908 Film Yapım, yaratıcı çözümler sunan güvenilir bir partnerdir. Deneyimli ekip, teknik altyapı ve müşteri odaklı yaklaşımıyla, projelerinizin her aşamasında sizinle birlikte çalışır. Markanızın hikayesini en etkili şekilde anlatmak istiyorsanız, 1908 Film Yapım uzmanlığına güvenebilirsiniz. Daha fazla bilgi 1908film.com.tr ziyaret ederek projelerinizi bir adım ileriye taşıyabilirsiniz.
0 notes
mimarlikprogramlari · 2 months ago
Text
Istanbul Etkinlik ve Klip Cekimi
Görsel iletişim çağında, markaların hedef kitlelerine ulaşması için etkili ve kaliteli içerikler oluşturması büyük önem taşıyor. 1908 Film Yapım hem yaratıcı hem de yenilikçi yaklaşımlarıyla fark yaratarak müşterilerine özel çözümler sunuyor. İstanbul merkezli bu profesyonel ekip, başta İstanbul ve İzmir olmak üzere Türkiye genelinde tanıtım ve prodüksiyon hizmetleri sağlıyor. İstanbul tanıtım filmi çekimlerinde 1908 Film Yapım şehrin tarihi dokusunu, kültürel çeşitliliğini ve modern yüzünü öne çıkarıyor. Bu hizmet, şirketlerin veya kurumların İstanbul’u tanıtarak hedef kitlelerinde güçlü bir etki yaratmasına yardımcı oluyor. İstanbul gibi bir metropolün sunduğu sınırsız olanaklar, doğru prodüksiyon ekibiyle birleştiğinde çarpıcı sonuçlar doğuruyor.
Bir markanın etkili bir şekilde tanıtılması, doğru bir reklam stratejisi ve yaratıcı içeriklerle mümkün olur. İstanbul reklam tanıtım filmi hizmeti firmanızın vizyonunu ve değerlerini estetik bir şekilde yansıtmayı hedefliyor. 1908 Film Yapım tecrübeli ekibi, en son teknolojiyi ve yenilikçi çekim tekniklerini kullanarak markanızın hikayesini izleyicilere başarıyla aktarır. Etkinlikler, bir markanın kimliğini güçlendirmek ve hedef kitlesiyle bağ kurmak için eşsiz fırsatlar sunar. İstanbul etkinlik çekimi hizmeti konserlerden seminerlere, kurumsal etkinliklerden özel organizasyonlara kadar her türlü etkinliği profesyonel bir şekilde kayda alarak unutulmaz hale getirir. 1908 Film Yapım etkinliklerinizi sadece belgelemekle kalmaz, aynı zamanda bunları yaratıcı bir şekilde hikayeleştirerek daha geniş kitlelere ulaşmanızı sağlar.
Müzik ve video klipler, yaratıcı projelerin önemli bir parçasıdır. İstanbul klip çekimi hizmeti, sanatçıların veya kurumların sanatsal vizyonlarını hayata geçirmelerine olanak tanır. 1908 Film Yapım, her projeye özgün bir yaklaşım benimseyerek en iyi sonuçları elde etmenizi sağlar. Profesyonel ekipman, deneyimli bir kadro ve estetik dokunuşlarla hayal ettiğiniz klibi gerçeğe dönüştürür. Animasyon, günümüzde iletişim ve pazarlamanın en etkili araçlarından biri haline geldi. İstanbul 3D animasyon film yapımı hizmeti, karmaşık fikirlerinizi anlaşılır ve görsel açıdan etkileyici bir şekilde sunmanızı sağlar. 1908 Film Yapım, 3D animasyon teknolojilerini kullanarak markanızı rakiplerinizden bir adım öne taşıyacak projelere imza atar.
1908 Film Yapım sadece İstanbul’da değil, İzmir’de de profesyonel hizmetler sunar. İzmir tanıtım filmi projeleri Ege Bölgesi’nin doğal güzelliklerini, kültürel zenginliklerini ve dinamik yapısını öne çıkarır. İzmir merkezli markalar için hazırlanan tanıtım filmleri, hedef kitlenin ilgisini çekerek markanızı güçlendirmek için eşsiz bir fırsat sunar. Gerek İstanbul gerekse İzmir’de tanıtım, reklam, etkinlik veya klip çekim ihtiyaçlarınız için 1908 Film Yapım, yaratıcı çözümler sunan güvenilir bir partnerdir. Deneyimli ekip, teknik altyapı ve müşteri odaklı yaklaşımıyla, projelerinizin her aşamasında sizinle birlikte çalışır. Markanızın hikayesini en etkili şekilde anlatmak istiyorsanız, 1908 Film Yapım uzmanlığına güvenebilirsiniz. Daha fazla bilgi 1908film.com.tr ziyaret ederek projelerinizi bir adım ileriye taşıyabilirsiniz.
0 notes