#liberterkedi
Explore tagged Tumblr posts
Photo
iz'n'den... "acının, tarifi yoktur!" #dubai #uae #deneme #edebiyat #karalama #liberterkedi #cioran #okudukça #iz #kelimeler #şiir #günce #susuntu (Sky Courts Tower, Dubai)
1 note
·
View note
Text
Melankoli ve yoksulluk, içerisinde sıkışmış toplumlar çöküş içerisinde.
Toplum intiharlar, katliamlar, şiddet ve yalnızlaşmaya başladığı her süreci, siyaset negatif destekleriyle besliyor. Süreç, insanların ve doğanın birbirine olan bağını kopararak kendisinin canlılığını süreğen kılıyor. Cinsiyetçi, ırkçı, kindar ve birbirine karşı olan tahammülsüzlükleriyle beraber, zararlı olan geçmişi dinç tutuyor. Üçüncü dünya ülkesi söylemi de bu ayırımlardan biri. para temel argüman her daim. Tek açıklaması ise anlayışın yok olduğu bu uzay çağında, insanların karşısındakini olduğu gibi değilde, ötekileştirerek kabul etmesinden kaynaklanıyor.
Televizyon ve İnternet hala eskimeyen, toplu katliamlara araç edilmiş ve insanlar tarafından, bağımlılık düzeyinde içselleştirilmiş transkilizandan öte evrilmemiş en basit iki araç.
Günümüzün okuma oranı eskisinden daha büyük bir erozyona uğramış halinde. Sanat parası olan için sanat iken, parası olmayanlar sadece televizyon ve internet üzerinden kendilerinin melankolisini besleyenlerin ürünlerini tüketiyor. Yaşam kısa metrajlı bir porno halinde algılanırken ergenlik dönemi içerisinde, bu eril mantık hayatın her dönemine çağın vebası halinde kalıcı hale gelerek hğkğmdarlığını hala sürdürmekte. İşte bu yüzden çöküş ya da başka ifadeyle yıkım kendini yenileyemiyor günümüz dünyasında.
Kapitalizm ise ışıltılı dünyası içerisinde, sakladığı bu psikolojik gerilim dolu örnekleri, topluma pozitif ayrımcılık aşılayarak kendisini her daim dominant halde tutuyor.
Kısacası, tüm bu etmenlerin... Erk'in gücü kalıcı tutması ve bunu bilinçsizlikle övgülendirmesinin en temel sebebi, bilincin en büyük düşman olmasından kaynaklanıyor. Bunun en büyük sebebi, bilince sahip olduğunda;düşünürsün, hissedersin ve acı çekersin. Cesaretliysen, savaşırsın... Korkak ve bilincine yaptığın haksızlıktan acı çekersen eğer, melankolik bir atmosferde kendini boğarak, yaşamına intihar ile son verirsin. Fakat dünya tümüyle acı çekenleri hakimiyetine, bunu en iyi Cesare pevase dillendiriyor:"... intiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmamasıdır. İntihar düşüncesine -bir alışkanlık haline gelen intihar düşüncesine- yol açan manevi çöküntü kadar aşağılık bir şey yoktur."
İyi geceler,
LiberterKedi
2 notes
·
View notes
Text
rüzgar
sandığından daha fazla ciddi bir melankolidir hayat.
kin, öldürdüğün duygularının zombi hali. sadece tüketmeye yönlenmiş mantık ne kadar varlığını sürdürebilir. kadınlar ve erkekler, kısacası insanların bile kendilerini ticari bir metafor olarak kabullendiği bu iç yivli kurşunlar, nasıl da parçalıyor göğsünü ve nasıl gettolaşıyorsun.
paramparça olupta, savrulduğun zamanın yosması halinde tükeniyorsun. rüzgar dalgası gibi hislerinin kölesi oluyorsun. yok oluyor, tükeniyor ve zamana karşı sığlaşıyorsun.
... hep bu karamsar tavırın ardından, yükleminde vardığın yerin terminolojik ifadesi hayat oluyor. sonuç itibariyle, elinden yitip giden sadece ve sadece senin boşuna telaşlanarak kaçırdığın kendi hayatın olduğunun bilincine varıyorsun.
ve yok olduğun an:rüzgar biçip, yel dövüyorsun; hasat olarakta elde ettiğin anlamsız bir yorgunluk.
C.
0 notes
Photo
uzaklığı yakınlaştırmıyor. bu yüzden yıkın dengeyi. şer dünyanın tam merkezinde. güneşten kurmuş derindir sana ait tül. tarihe karışmış otobüs durakları gibi kimsesizdir insan kendisini yalnızlaştırdığında. gülümse! kalbi şarap içmiş bir kadının dudaklarımıdır hayat rahlen. gözlerin benim yüzümdeki gamzem. çit basamağı yakılmış tarihi ile, kalp bir mezar taşı hatıralarında. onlar... minik memeleri arasında, erguvaan açmış bir bataklık kölesi. eli yüzüne değmeyen bir acının, sevgiyle tenasülü ne olabilir. bilmiyorum. dokun, dokun ki dünya da tutanacaklarını gör. el biriktirmeden elinin üzerinde, ellerini bana yasla ve hisset. bu bir soğuk bedenin henüz kurtların ve çakalların, tüm acı çektirmelerine rağmen bir değere tabi olunamayan paha biçilmezliğidir. değil-se oktayakbal'ın dediği gibi: "insanlara hep sevgi gösterin; iyi şeyler öğretin insanlara, dostluk öğretin saygı öğretin. dikkat edin kimse onurunu yitirmesin; biriniz düştü mü hepiniz düştünüz demektir, koşun düşeni kaldırmaya gidin. ben her zaman şunu bildim söyledim: insandan üstün bir değer yok, yaşamak yaşatmayı gerektirir, asla kimseyi öldürmeyin." iyi geceler. Caner. - 11.10.16 #dubai #onceuponatime #okudukça #liberterkedi #edebiyat #siir #oktayakbal
0 notes
Text
Popülizm...
modern dünyanın en ciddi salgını. her alanda bireyi, egemenliği altına alıyor. kişinin tüm dimağı metastaz aşamasına erise de kurtuluş mümkün.
her dönemin, toplumları hapseden popülist virüs başlığı farklı, tipi aynı foseptik çukuru. her genellemenin yanlış olduğunu söyleyen nietzschelerden, gündelikçi devlet artıkçıllarıyla çevrelenmiş bir dönemin bireyleri olmak bizim suçumuz.
Okumuyoruz, yetiştirmiyoruz umut ve hayali. Köleleşmek ve köleleştirmek hep eylemimiz oluyor. Sığındığımız hayallerimiz, düşüncelerimiz o kadar acınacak hale gelmiş durumdaki, yarınların prematüre kültürünü sağlıyoruz geleceğimize...
Yıkımın tam göbeğindeyiz.
LiberterKedi
1 note
·
View note
Photo
ne söyleyecegim belli de, nasil söyleyecegimi bilmiyorum. 4 temmuz 1920, prag franz kafka milena'ya mektuplar uzun zamandır çok konuşuyorum. hiç kimse neden konuşmadığımın farkında değil. çünkü samimiyetsizlik çağındayız. nereye doğru mu gidiyoruz dediğinde, anlattığım şuydu; ...bir kitabın kaçıncı sayfasında karşılaştığımızı bilmezken, yitirildiğimiz yerden kalkmaya çalışıyorduk. hangi gökyüzü düşüyor. gölgelenen acılarımızdan, soyut bir gökkuşağı altında buluşacağımızı düşlüyoruz. dünyanın bütün sabahlarına, hiç uyanmayacağımız; çırılçıplak bedenlerimize yakamozlar düşecek. somut bir nefes var göğsümün üzerinden, boynuma doğru yükselen. acıyacak mı? bilmiyoru/m/z... hiç ünlemlerle konuşamadım. tekmil verirken hep eksik kalırdı sesim. hani edip diyor ya; "...insan yaşadığı yere benzer." ...ben de insan taklidi yapıyorum. ne kadar yaban domuzları gibiyiz. birbirimize karşı acımasız, sinsi ve katliam dolu bir yaşamı güdüyoruz. düşen parmaklarımdan önce, kalem kırmazdı yüreğim. öldüm. - soyut olarak. bir insan somut olarak kaç defa ölebilir söyle? yaşıyoruz işte. üzerimizde kırık kelimeler var. satır aralarında, belirli bir nizam ile uzanmışlar. iki yakamız aşık olduğumuzda kavuşmaz sanırken, hayat bize en güzel seramonisini hazırlıyor. aptalız. ciğerimizden tüketiyoruz. her içtiğim sigara, bir intihar denemesi. eksildikçe anlıyoruz. farkında mısın? hayat bir düş ve gerçektir. soyut veya somut. ikiz piçler gibi sokakta tanıştık. gövdelerimize yükselen ceviz ağaçlarını düşle. ne kadar hayal, o kadar mesafeli mutluluk. gölgesi düşen bir sedirin altında, ellerim parmaklarını hapseylemiş. ismine sandalyeler üretiyorum. önümde masa. çıktığımız yolun sonunda, her seferinde bir ölü yatıyor. neden? geçmişimi dilime çekiyorum. kapanmayan bir zarf gibi acılar. içerisine sıkıştırsan da hayat; kuşlar gibi geçiyor zaman unutma. tıpkı şairin dediği gibi:"...kuş uçar, sen uçuşu hatırla!" ne kadar soyut değil mi? bir kadının yüreğine dokunması, yüreğinden seni soyması. bedeninin haritasını, tenine değdiği nefes alışı ile oluşturman. gelecek mutlaka, mutluluk! ince sızılardan doğacak adam. hangi acı vardır ki; zamanı dolunca silinebilen. işte aşkın somut gerçekliği. türev gibi azalarak artıyor bedenimiz. ruh söküldüğünde, yara kapanmıyor. zaman anforalara sıkıştırılmış gözyaşı. yerdeki penislerine sarılmış adamlar ile, koşmaya alışmış kadınlar. ya da bedenini vitrin gibi kullanan metalaşmış kadınlara salık veren adamlar... önemsiz bir kayın ormanı gibiyiz ikimiz. sıyrılmışız en sığ kıyılardan. nefretini kelimelerle cezalandırırken, kustuğumuz kendimiz değiliz de neyiz söyle? şiirden nefret ediyorum. bir gündüz düşü gibi, yıldız topluyorum boynundan. adem elmasını gırtlağıma dolanmış ilmek. nefes alıyorum ama ölüyüm. ne kadar soyut ruhumuzla oyun oynayan hayat. somut bir türkü gibidir hayat. martılar gökyüzünün hırsızları. çığlık, çığlığa hatıralar. memelerinin altında gözlediğimiz annelerimiz gibi istedikçe, nasıl bir sapkınlığa eksiliyoruz aşık olarak, bilmiyorum. hafifletici bir nedenim yok hayatta. yüreğimdeki çürümeyle, düşüme yerleşiyorsun. bir veda hutbesi gibi gülüşün suratımda. gamzelerin semaha durmuş. kirpiklerin düşüyor gözlerine ve ben ardılına seni asıyorum düş düş. hadi söyle:"..soyut mu, somut mu?" Caner. (..ti'den zamanı)
1 note
·
View note
Photo
gecenin gözlerinden öperim, aklım ile bağlantıyı kesmiş yüreğim. kozde buz eriten bu hırçın öfke, gözkapaklarımı nemlendiriyor hatırlattıkça. ... tütsü kullanan bir lumpen olmayı başaramadım hiç. karanlık magralarda sıkışmış kalmış bir şuur ile, babamı yitirdiğimde daha da taşırdım kendimi. simurg taşıyamazken bu ağırlığı, ben onun göç yolunu tuttum inatla. kharonun kayığından kaçanlar, dünya üzerinde egemen. çocuklar olurken, onları bile irite edecek kadar caniler. bir mit masalı değil bu. bıyığımdan düşse dudaklarım, hep yitirdiklerimi defnetmeye başladığımdan beri ruhumu köleleştirdim. acılarımı unutmak için kendisini kürek mahkumu ettiğimi ise herkes yorumlayarak izledi. merhaba ölüm! hangi yağmur bir ağacın dalındaki meyvaya zarar verdi. bir leylek hikayesi ile başlayan çocukluk hikayelerimiz, büyüdükçe ölümlere tanıklık etti. gökyüzü temalı mahkemelerdir bu zamanlar. hatıralarımda yüzü bulanık sevgili,sesleri işitmeyen ağır saçlarım var şimdi. bir avuç kalmış umuduma yem atıyorum kırıntı halinde yaşatmaya çalıştığım huzurumla. söyler misin? açılırken mısınasına taktığı için obezleşen ruh simsarlarının faydası nedir bakışlarıyla boynunu köleleştirirken. iyi geceler Caner - (22122016)
0 notes
Photo
bizim uslanmaz ruhlarımız hiç kumrulaşabilir mi? suskuyla yan yana oturan iki kumru…#lalemüldür #dubai #izmir #şiir #eksiltmek #godonerede #kitap #siyahbeyaz #liberterkedi
1 note
·
View note
Text
sevgilim...
benim göğsünde kuşları saklayamayanım, sol yanım, tüm hayatım, saçlarında yağmur biçenim, gözlerinde nefesimi kesenim....
yüreğimin anahtarını içerindeki göletinde, zambaklarının içerisinde saklayanım. her gördüğüm yere " hiç sevmiyorum" yazıyorum. hayatı sensiz hiç sevmediğimden, kendimi afaroz ediyorum gerçek hayattan!
umutla...
gökyüzünü boyuyorum senin gülüşünü astığım, göz kapağımın ardından çıkarttığım, fotoğraflarınla.
gözümü eğiyorum yanaklarına, gözlerime düşürüyorum düşünü... sakatlaşıyor vücudum. şuurum kapanıyor dünyaya. ölüm orucundan çıkmış bir bedenin unutkanlığı ile; ağaç olmayan bu kentte, asırlık çınarlar dikiyorum, gölgeni düşürsünler düşlerime diye, yaptığım yolculuklarda...
sevdiğim...
çilek burunlum; şu içi boş sokaklarında, her gün biraz daha yaklaşıyorum sana. zaman bir buzul sarkıt gibi eriyor, altında koşuyorum sana... sana kavuşamazsam öldürsün diye, ne tuhaf bir sızı yüklemeye çalışsa da aklıma, tek bir canım deyişinle, kendimi buluyorum yine satırlarında... anlatamam.
-hayatın hüznü bir veda ise eğer, senin düşündür derman, insanlar tarafından kundaklanmış gerçekliğe...
buruşmuş insanlığın, kırıntıları arasından nefes olduğun bana, yüzümde taşıdığım dipsiz kuyulara korkusuzca yüklenebiliyorum. "hiç bir aşk titremez sonsuza kadar titremez"... derlerken, ben sana mumlar yakıp, dilekler tutuyorum... yüzünü rüyam da görebilmek için... yaprak hafifliğinde olan sıcak iklimlerinde beraber uyanma isteğiyle!!!!
iliklerime kadar işliyorum seni, annemin satmasına kıyamadığım dantelleri gibi.
zeytinim...
aniden kalkıyorum yokluğunda, telefonuma işlemiş yüzüne sarılıyorum, dudaklarımla. gözlerimden emekleyen özleminle, nasıl da gökyüzü gibi doluyorsun bana, sevginle!
kelimeye tarif olamamış mektubum,
ben ayaklarımı hissetmiyorum. içi doldurulmuş insanlıktan uzak, hayaline bağdaş kuruyorum. balıkların gecesinde, başına yıldızlar takıyorum. ipek böceği işlemiş saçlarından, urgan... omuzlarından idam sehpam yapsalar, senin o tatlı ellerindir benim için cennetin kapısı...
ölüm ne ki sensizlik karşısında!
seni çok seviyorum,
Liberter Kedi.
3 notes
·
View notes
Photo
bulut...
yoksul kuşların kanadına kadar satıyor adam, şiirin kadavrasına kadar tecavüz etmiş adam, bileğine bağlanılan, anaçlık ile kadın, kumaşları ardına saklanmış ölüm, denizi açık bırakan düşlerle, bir kadın ve bir adam, pastel bir baykuşun ürkek sesiyle, düş yordamında hisleri ile, geçmişinden kopamamış yaşam, kirpiklerin tam 30 sayfa, içimdeki ırmağım pia, kum saatimin bitmiş kumları, öfkemle gramafonda zeki müren, umursamadan öldürüldüm
söz-ce. gökyüzüne... uykularının altında ince parmakların, dokunacağı gökyüzüm saçların, dudaklarındaki karanlık taraçalardan, jiletler topladım bileğime isteyerek, güzel olan kötüdür dilimde, sen ki bayram sabahı telaşesi, olan sen bile!
LiberterKedi
2 notes
·
View notes
Photo
bir keresinde diye hiç bir cümle başlamaz. başlamamalı. neresinden anlatmaya başlayacağımızı bilemediğimiz iç huzursuzluğumuz ile sustuk. şüphe bir insanı anlama büründürürken, aynı zamanda nefretin yorganı altında köreltmesini de gerçekleştirir. iktidar algısı da buna ılımlı ve bağımlıdır. düşünün çocuklar, okuyan ve sorgulayan insanlar neden yalnızlaşmışlardır. iktidarı için katliam yapanlar ise, yaşarken neyi yitirdiklerinin bilincinde değillerdir. ah benim durgun gözlerim. içerime sürünüyor damla damla. kanıyorum adım, adım. zaman ilerliyor ve biz sessizce çürüyoruz. göğsümün ortasında kemikleşmiş bir serçe gibi nereye dönsem karşısına alıyor. kan dolu ağzım, aldığım tüm kortizonlu ilaçlar; vücudumu zapteylemiş durumda. irademi ele geçirememiş geçmişim, şimdi istekli halimi sömürüyor. ben neredeyim, bilmiyorum. kelimelerin ardılında sürükleniyor düşlerim. üzerine çizdiklerini, aralarından çekip kopartıyorum. uzun saçlarının arasında bir anadolu ağıdı gibi kalbine dokunmaya kıyamıyorum. dişlerimin etleri sızlıyor. hızlıca kilo kaybediyorum. insanlar etrafımda, sıklaşan vücuduma hayranlıkla bakıyor. sen bir amaç ile yok ettiğinde, ben geçmişten unuttuklarımı kanıyordum. anla beni diye! çelişki: gözlerinde yok olmaktı bilerek. katliam türküm ise, yitirdiklerimin üzerime yığılmasıydı. hangi iktidar bir kalbe işlenmişliğin önüne geçer... söyle! neden yönetme arzusu! beden isimsiz bir hiçlik! kimsesiz bir neden, ne için beden bürünür? sen hangi bedenin, nedeni ile yok etmeye geldin? söyle! LiberterKedi / 30.06.15 / Al Ain
1 note
·
View note
Text
acıyı ararken, kendi kanımı içtiğimin farkına vardım. dilim, nefesim olmuş. dudaklarım hapseylerken buz sarkıtlarından ruhumu, erdem bir erkek ismi olmuş toplumda.
ah ulan ah. vefa’yı, istanbulda bir semt ismi yapıpta içerisinde türlü türlü canları kırmamış mı bu toplum denilen, zıvanadan çıkmış insanlar... yaban domuzları gibiler; kurnaz, sinirli ve acımasızca herşeyi yapabiliyorlar başkalarına...
sarıl.
düşlerine sarıl. ayaklarından soğuk girmemeli ruhuna. insanlar, yaşamadıkları acıları hissederek, anlatamadıklarını kabullenmezler. ukalalık bir garip değil, liberal bir hastalıktır. damarlarına kadar.
ruhsal çöküntü, ötekileştirme güdüsüyle hareket ettirir. farklılık, görmektir. baktığının,karşısında kalarakta görebilmektir. irade, özgürleştiğinde, zeka farklılık yaratır.
damarlarım büzüşüyor. suratımdaki suretler hafızamdan yüzüme akıyor. kafatasımın yarısında sıcak mevsimler, diğer yarısı piç soğukları işliyor nefesime. kaderci değil, kederlerimizden varoluyoruz.
düşmeden, dişliyorum hatıralarımı. ben kinim ile karşılıklı volta atmayı yıktım. tuzlu su yüreğime sarılsa da yanaklarım kırmızılığını koruyor. gülüyorum.
nasıl şehvetli dünya, avuçlarının arasına almak istedikçe seni dünya. bir peçete sunuyor hayat sana. insan iyi veya kötü, hayat doğduğunda, öleceğini bilmen gerektiğini unutturmamalı...
iyi geceler...
Liberter Kedi
1 note
·
View note
Photo
önce ölürsün, sonra bir daha arabesk bir jilet gibi; kesilir sessizlik! her gündüz bir öksüzün acısı. susmalısın. acı bir yürümedir dönüşler. içerinde boyundan büyük bir tüfek, seri halde kurşuna dizer seni. yüzün çekilir ve karanlık çukurlarında yine bir piç yaftası yersin. menzilinden çıktığın hayatın resmettiği işte bu sığlıktır. yüreyeceksin. Soluksuzca, inat ederek durmayacaksın. parçalarını çekseler de misinalı balıkçılar!dağıldığın zamanda da kendisini toplamış; hep bir kusur bekçisidir toplumsal sevgililikler! susma gece, susma! öldürdüğün sarkıtlardan kestim boynumu, acıma dolanarak ruhumu kireç duvarlarda parçalıyorum. hadi susalım sevgilim! parmaklarınla sildiğin çürümüşlüğümü, kendime kusuyorum. yıkılsakta zamanın sur diplerine bir umuttur mücadele, senin gözlerine bakarak günaydın demek! çektim ellerimi yüzümden, ezber tutmuş bir anlayıştan sıyrılarak; kendime gebe kaldım senin gülüşünde, adeta tahakkümün puşt ettiği bir öksüz gibi... ekmeğin buğusundan sıyrılarak ellerine sarılacağım günlere. LiberterKedi (hayali kelimelere düşürmek vol.1)
3 notes
·
View notes
Text
ses/siz
ellerim bir şarap şisenin kabzasından tutmuşta, dudaklarım dudaklarına sarılır gibi içiyorum. ağzına dayanmış bir bıçak yarası gibidir "seni seviyorum"... diyememek yüzüne karşı.
omuzlarında geceyi aydınlatan boynunun dolunayında; kelime kelime, dudaklarımı dudaklarına kırar gibi yüzünü, yüzüme düşürüyorsun... belinin sur'larına dolanmış ellerim ürküyor, seni incitmekten.
sana dokunmak; cinsiyet değiştirmiş bir bıçağın açamayacağı yara kadar derin. tıpkı sana olan özlemim gibi. fasıllar sızacak yatağın dört bir köşesinde, bulutlar dökülüyor göğüslerinden tenime. ve bedenlerimiz nemli... yükseldikçe göğüs kafesinden yüreğin, sardığın bedenimle birlikte sana daha çok mahkum oluyorum. ve ben iflah olmaz, yaramaz bir çocuk gibi... dudaklarından kozalarının zarlarını sıyrıyorum, kelebeklerinin. kelebek kopartır misali düşlerine, teşbihlediğim nefesin gibi.
öldür beni...
mızıka sesini andıran nefesinin, ciğerlerimde kalabalıklaştırdığı semt pazarları kalabalıkları ile, tanrı yağmur yağdırsa da üşürmüyüz seninle?
sarı bir yaprağın kurumuş bedenine üflediğin düşlerinle, senin o ince gülüşünle iki gamzenin kavuşması, benim gecem ve gündüzümdür.
ölmek dileğim seninle, tam da işte böyle!
sensizce, karanlığın gettolarında, yüzüne muştayla yumruk yemiş bir duvarım. gökyüzünden ayrılmış lilith'in kızı, kim seni tanıyabilir ki... yüreğimde sigaralar söndürür ve acılarıma tütün basarım.
kanadı kırılmış bir kuş gökyüzünü neyler söyle?
bu dünya da sensiz, daha ne olduğunu anlamadan, annesinin karnından düşürmesine sebep olunmuş şiddeti tanıyan bir cenin kadar bile yer kaplamayı istemeyorum ben.
söyle, sensiz hayallerden düşmenin anlamı, ölüm değil de nedir?
mızıka ile, sokak arasındayım. şimşek ve gök gürültüsüne inatla, yağmurun odana kadar olan kısmına tırmanıyor düşlerim. ve pencerenin trabzanına çarpan yağmur, yüzümde emekliyor seni. pencerene dokunduğun mermere sinmiş kokun ile bedenimi vaftiz eder misali, ben daha doğmadan ölmüş bir bedenken, bugün seninle birlikte adımı yeniden öğrendim.
ne demek bu?
-toprağa dolanmış su ile, bir kardelenin bedeninde günaydın ve iyi gece...
...der gibi. mızıkmadan, mızıka ile...
notam, sol anahtarım ve güftem.
ne kadar mülkiyetçi.
kadın! ses/siz!
Liberter Kedi
0 notes
Text
f tipi kafa
denizin gövdesine, gemiyi batırdığınızda, tabanı ağırlaşır sadece.
insan işte böyledir. suyun ağırlığı ile her güzel duyguyu önce tepesinde taşır sonra zaman ilerledikçe, suyun dalgaları artar ve suyun hırçınlığı, bulanıklığı ve acımasız olduğu söylenir.
f tipi bir kafa yapısına sahip olanların anlamsızlaştırdığı dünya...
tecrit edilmiş kişiliklerinizle birlikte, kaza yapılmış bir arabanın yeniden şirazesini toparlamaya çalışacam aşağıdaki satırlarla.
merhaba adam / kadın nafile!
şarkılar büyüttüğümüz tarihimizin, tüm acılarına sahip değilsiniz abiler, ablalar... ey sevdicekler.
rakıyla solunan suyun, oksijeni beyazlaştırması zencilere ihanet.
yıllardır obezleştikten sonra, geliştirdiğiniz mutsuzluk teorileriyle birlikte bir kakao işçisinin bitter çikolatayı hayatında ilk yediği videoyu hatırlar mısınız(https://www.youtube.com/watch?v=mB8nHB158D4)
tabi ki imkansız.
biraz size kendimi doğrayayım kelimelerle...
bilinçaltımdan kopan helikopterlerle boğazın üzerinden damlıyorum. şah damarı kesilmiş yaşam, ince boynunda sarılı kılıçla öldürsen beni. seni nasıl yaşamak istediğimi anlatamıyorum. kan vermeye gelenlerim çok olacak biliyorum. ama kanı vücuduma bırakacak damarım kalmadı ki anlatamıyorum.
kan kopmuş, damar kurutmuş, yaşarken çürümüş insanları gördükçe; kölelik hep insanlığın ıskartaya alındığı unutulmuş bir liman.
daha ne kadar uzağa fırlatayım seni, kelimelerin gövdesine yapıştırarak. anlamını içerimde nasıl tanımlayayım bilmiyorum.
gök yüzünden çektiğim düşleri-m-i, tarlabaşında yıkılmış tarihin içerisinde yok ettim ben. ziline basabileceğim bir evim olduğunu hatırladıkça, hep aklımı annemin o tatlı gülüşü kaplar. birde abimin nefes aldırdığı sohbetleri ve kitapları kokar.
ne ki özeti hayatın, insanın sevdiklerinin dışındaki kısmı. boş. ne kadar basitleştireceksiniz?
-herkes boşlukları doldurma da uzman. içerisinde kayboldukları utancından saklanarak, hayatınızı dah
hayat denilen olguyu yastıkla iliştirmemiz kadar basit mi?neden bu kadar sığ. eril beyinlerin ardıllarında sakladığı sahife sahife erkeklik suları ile, köleleştirilmedi mi kadın ve adam. nedir tercihiniz. insan mı, tür mü?
halbuki ne kadar basitti; doğumu ve ölümü aynı yastıkta yaşamadık mı?
dondurucu!
baldıran çocuklarından kalma acılarım ile, yaşamımda düşlerle intihal etmekle suçlandım. ah asosyalizm. ah yaşamın hödük imitasyon otoriterleri. sikiniz üzerindeki deriyi kestirmeyi de erkeklikle ilişkilendirdiniz ya, hiç bir söz yerini bulmuyor.
nisan da kuraklık nedir ki size...
ey herşeyin en değerlisinin, kendilerinin olduğunu sanan duygular. düzyazının dişleri arasına girdiniz mi bir kere daha okumanız gerekir. satır satır küfürsel şiirimsileriniz yüzünden. "nedir lan şiir sokakta", duvara kazıdığınız hayatlarınız ile aynı kürek mahkuları gibi yaşamlarınızda kendinizi mahkum ettiğinizi göremiyorsunuz. işte bu yüzdendir ki sizin o dehşet verici, nefret söylemleriniz ile yalnızlaştığınız yaşamlarınızda, nasıl da bencilsiniz anlatmaya gerek yok. ciddiyetten uzak, saçma, sakil karalamalarınız ile, anlamı boğdunuz doğayla birlikte. doğayı yatağınız, gökyüzünü yorganınız eylediniz. kendiniz ise şişme bir erotik malzeme değil misiniz, duygularınızın olduğunu varsayımlarınızla birlikte.
peki söyleyin: kuşları muştulayan yaşamınızın, nasıl da öldürdüklerinizi ağızınızda biriktirdiğinizin farkında mısınız?
söyleyin, tuvalin gömleğinin iki düğmesi açık diye ereksiyona uğradığınız o sapıkça düşlerinizi...
yüksüğüme rağmen, parmağıma batan kalabalıkları, işte tam da bu yüzden sevmedim.
iyi sabahlar!
C. // 27.02.15
3 notes
·
View notes
Text
i love pi
belki... hep yaşamımızda var olan şüphelerimizin yüzünden, bisikletin pedalına yarım bastık. korktuk, çekindik, irkildik ama en büyük sorun ürkütüldük. ileriye hep baktığımızda, gözlerimizin üzerine çöreklenen, kevaşe sisteme özgü, gayr-ı meşru hayallerden başka hiç bir şey görmedik. hep, mental ateşimiz, apış aramızdan yükselen o sperm karışımlı, bacak arası kirinden öte değildi. bu görünen yüzümüz. yada gizli kalan yanlarımız ile ilintili. hep bir yerinde, kendimize buluşan o duygu virüsü ile toplumun kökünü kurutan popülerliğin en aciz kurbanları olduk. hata işledikçe hayatta, çeşitli kurbanlar ve tanrısal metalar oluşturduk. bu öyle bir sistem ki bizi kendi yarattıklarımızın kölesi haline getirdi. hayatlarımızın teneffüs aralarında taşıdıklarımız. aşk, bu sevgi yortu altında güzellikler bahçesi denilen en vahşi, en acımasız sömürü metası. önce elinize aldığınızda, hafifçe kremlenmiş, titreşimli bir vibratör gibi size sokulur. içinizde hafif kıpırdaşmalar ile, iki kişilik halüsinasyonlar yaşamanıza sebep olur. bir çok defa dinen ve toplumun genelleştirilmiş ahlak yapısına göre uygun hareket etseniz de birçok defa mutsuz bir othello'yu oynarsınız yaşamınızda. sonuç piç hayaller... bozuk kişiliklerimizin içerisindeki irinler... zaman... günlerin dünyanın üzerinde gidip gelmesiyle, bir hayli korkunç bir hal alıyor. güvensizlik, anti popülasyoncu bencil bireyci kişilik, kişisel yükselme hırsı ve daha nicesi... insanlığın morfini, sanal dünya ile kendini geliştiriyor. sessiz insanlık. bir zombi filminde olmadığımın farkına ancak nefes aldığımda varıyorum. içerimde bezik bir hava oturuyor. pişmanlık, miskinlik, hırsların gölgesinde sesiz kalmayı yeğlemiş bir hayat. kaleme tutundukça yoruluyorum. anlatamadığım savruk ve hüzün dolu hatıralarım ve kirlenmiş gerçeklerimi, bileklerimden çıkıp, kağıdın üzerine yatmak isteyen damarlarım ile anlatmaya çalışan biri var bu hayatta. hep bir sonraki, ötekisinden daha farklı ümidiyle tutulurken, her biri lacivertin, kahverengi tonlarını temsil ediyor. her kaybettiğimiz kahve fincanlarındaki karışımlar, kılı kırk yardırırcasına zihnimize tecavüz ediyor hatıralarla. elveda pi. bitmeyen bir sayının tuhaf hikayesi.
Liberter Kedi
2 notes
·
View notes