#ler hak
Explore tagged Tumblr posts
smilingangel582 · 2 years ago
Text
Just like old times?
Tumblr media
Alright, alright, something about this anime made me want to write this. Hi guys, it's been a while... your angel is so happy that there's a few likes and subs... I decided to write more, and male u all proud. Hehe!
Akatsuki no yona is a good anime, so watch it first before reading this. Warning spoilers alert.
This scene was done before chaos prevailed. There's lee soo won as a main and ler hak and little bit of lee hak and lee yona. The a pinch of ler soo won hehe read as see
Tumblr media
"Alrihihihight youhuhuhu wihihin!"
With a smirk, Hak pulled back from the princess and pulled her to her feet. He watched her face blush, similar to her flaming hair, and then murmured, "Never underestimate the power of the lightening beast."
Yona felt memories from her childhood arose, and then she realised how much time had passed and she's already thirteen. He still beats her in tickle fights.
"S-Still I know your ticklish too!"
Hak's calm expression stiffens but he recovers instantly by a threatening smirk "Oh? Wanna challenge me again? Ticklish princess?"
She squeaked, now backing away. "I'm not the only one! Soo won, and you couldn't handle it as kids!"
"Can't handle what?"
They turned, guessing how his time was so impeccable. Hak watched the young boy approach them, looking innocently oblivious.
Yona pointed out, "Hak's cheating in tickle fights! I wanna get him, too!"
Surprised by how she got her act together as if she hadn't been tickled to pieces. Soo won smiled a little mischievously "I see... then allow me to offer my acquaintance to take down this beast..."
"Hold one!" Hak got defensive but as he faced the pretty boy, Yona made her move by grabbing his waist.
He yelped at the sudden contact and tried to keep his struggles neutral before he could hurt either of them by accident.
"If general Hak can't handle this? What will people say about the lightening beasts' weakness?" Soo won giggled as he followed Yona's actions by pinning both exists and digging into his sides.
Hak couldn't help but cackle this time "Dohohont! Ahaha ihihihi wihihill kill yohohou!" He eyed deadly at soo won but then collapsed to a fit of laughter now trying arch away from to gremlins. Yona laughed along finally relieved to get him back.
"Just like the old times, eh?" Soo won smiled half genuine half teasingly.
"Ohohohkahahay! Gahahame ohohon thehen! Gehehet back prihihincess yonahahaha!" He gently shoved her towards the tree before tackling Soo won now cornering him carefully. The younger looked up now, seeing the beast unleashing some menacing aura. Slightly nervous, he gave a rather soft giggle. "I... well, no hard feelings, dear general -"
"Hey soo won..." his voice got deeper as he cut in, and Yona watched from behind, wanting to see how things would turn out.
Hak continued in his husky voice now pulling one wrist above his head "Do you know who is the world's fiercest monster?"
Conscious about the situation, Soo won thrashed a little, but he was too delicate in contrast to the strong big brother figure pinning him. He's feeling the tension.
"You can get a visit from the.... so what's it called?" His calm voice teased as he dragged a finger up the other's side, and hearing the involuntary squeak realising his fate. Hak grinned now understanding how the hint got through, he wiggled his fingers higher before launching, "The tickle monster, perhaps?"
He was a goner.
"Ahaha Hahahak nohohot mehehe!"
"Yes, you! You got the most girliest and prettiest laugh! I can't help it, my cute little brother of mine!"
Soo won lost it as his ribs were assaulted, Hak had especially been skilled, knowing all his weak spots, and this was getting out of hand that he lost his composure.
Yona felt her smile lift at the sight of the boys now. Soo won was beautiful as he laughed airily and lightly as if he had no care in the world.
"Ohoho wait, wait... I remember soo won got a lot of tickle spots... probably more than Yona!"
"Hey!" She looked down now seeing Soo won's hand gripping Hak's free wrist. He had his long lashes fluttered and shut, struggling and trying to escape."Nohoho... hahaha Hahahahk! Stahahap ihihit!" Plehehehehase n-nohoho!"
"Stop...?" Hak taunted more by pinching the sensitive hips, getting him to squeal, "Oh please, we all know you deserve a laugh when you are as cute as Yona!"
"Hak! Stop embarrassing me!" With that she folded her arms across her chest avoiding his eyes. But then Soo won's laughter seemed to make her forget it. She loved him more than ever.
Hak mercilessly prodded at his waist beneath the robe, drawing more giggles and threats. "DOHOHOHO NOHOHOT! OHOHOHO PLEHEHEHEASE HAHAHAVE MERCY!"
"Found the weak spot at last, I gotten rusty haven't I yona?"
"Hak..." she sighed, though he did nothing to stop him.
She noticed how the blush on his face began to spread. He was struggling less from fatigue, she knew it was his limit.
"Alright, that's enough, Hak..." yona said, now pulling at his sleeve. But being too engrossed Hak was way too excited to wreck. Soo won. Until when Soo won, he retaliated by pushing himself over him. Surprising them both.
"Yohohohou hahahad your fuhuhun! Nohow its my tuuhurn!"
With that, Hak's laughter renewed, and it didn't even last long when they both were trying to fight back and grapple. Yona smiled fondly, not wanting to let this moment shorten.
Both boys' laughter filled the Palace, and it will always be a place of happiness.
Tumblr media
7 notes · View notes
yelkenlerforaa · 23 days ago
Text
Yeni yıla ve yeni yaşıma ,
Bu sene o kadar çok şey yaşadım ki kimi zaman günler su gibi kimi zamanda asla bitmicek gibi geçti .. cidden zor günler yaşadım .Bekleme eyleminden nefret eden biri olarak hep bir bekleyişle geçti ve bu döngü hiç bitmedi .Üniversite sınavına 2. Defa hazırlanmak sınava girmek açıklanmasını beklemek ,tercihi beklemek ,yeni sehire gitmeyi beklemek ,okula gitmek için otobüsü beklemek , yemekhanede markette sıra beklemek, yurt nakilini beklemek ,sevdiğim grubun yeni albümünü beklemek ,onun aramasını mesajını beklemek, mutlu olacağım günleri beklemek sayarken bile yoruldum ... Evet çok mutlu olduğum nadir de olsa oldu nankörlük edemem ama hepsi tadımlıktı ve asla tüm çabama rağmen devamı gelmedi. Kalbi çok güzel birini tanıdım. " Bugün hayatımın dönüm noktası " dedim çünkü o vardı .. Ona sürekli 2024 yılında başıma gelen en güzel şey olduğunu söylerdim aslında işin aslı öyle değilmiş . 2024 te basima gelen en büyük hayal kırıklığıydı . O kadar derdimin arasında bana iyi gelen tek şeydi ama istemedi beni işte.. vaz geçti bizden... Evet , son güne kadar çabamı gösterdim, elimden gelen her şeyi yaptım, hep bekledim, sabahları günaydın ,aksamlari iyi geceler yazmayı özledim ,hayatımdaki varlığını özledim , karşılıksız uzaktan sevdim, aynı sarkilari dinledim , o kadar mesafeyi aştım onunla defalarca aynı sehirde oldum belki de aynı metroya binmistik, aynı sokaktan gecmiştik ama hiçbir zaman buluşmadı gözlerimiz ... Silip atamadım bir türlü , olmayan yoluma bakamadım ,sürekli içimden sen demek ki sevilmeyi hak edecek biri değilsin demekten geri duramadım .Evet yeni bir şehirde yaşadıklarımla ve yalnızlığımla birlikte bu hissettiklerim bünyeme fazla geldi her şeyden herkesten uzak kalmak istedim. Konuşamaz yemez içmez oldum, kendi derin kuyumda boğulmak istedim .. Oda arkadaşlarımın beni kolumdan tutup zorla götürmesi sonucu psikolojik tedavi gördüm ilk baş isteksiz olsamda bana iyi geliyordu kur an ve mealinden ayetler, yeni kitaplar , şiirler okumaya başladım tek başıma da olsa yeni yerler keşfettim konumuma çok uzak olsada her fırsatta sahilde yürümeye gittim . Evet orada dinlediğim şarkılar bana onu hatirlatiyordu ama onu acı olarak değil de güzel hatırlamak istiyorum çünkü bu onun kararı ve bu şekilde daha mutlu olacaksa benim buna saygı göstermem gerekiyor . Mutluluğu için ... :) Umarım şuan her anlamda iyidir .Farkındayım bir şeyler biraz geç danketti ama ben farkındaydım zaten her şeyin ,sadece kabullenemedim, alışamadım yokluğuna belki de alışmak istemedim ,uzak kalmak istedim onu hatırlatan her şeyden... bu kararı almak zordu ama başka çarem de yoktu acı cekmeye devam ediyordum ve hâlâ hissediyorum ,tek bildiğim elbet bir gün geçecek ...Yeri geldi deac olup tüm hesapları kapatmak istedim ama burası kendimi rahatça ifade edebildigim tek yer, bir nevi dost gibi ..7 yıldır bazen ara versemde sabahları yazdığım günaydınlar , bıraktığım şarkılar ,fotoğraflar iyi geceler mesajları, yakınmalarim , rb ler bana iyi geliyor .. Yeni yıldan beklentim herkesin mutlu olduğu savaşın , salgının olmadığı , sevdiklerimizin sağlık sorunlarının geçtiği iyileştiği , özellikle kadınların ,çocukların ,hayvanların öldürülmediği bir yıl , bunlar sürekli dualarımda ...✨. Yarın (birkaç saat sonra) doğum günüm ve 20. yaşıma yeni yurdumda ( dün nakilim çıktı kampüsteki yurda ) hiç tanımadığım oda arkadaşlarımla girecegim . Haberleri bile yok . Bu yalnız gecirecegim ilk doğum günüm ve bu konuyu düşündükçe daha da duygusallaşıyorum daha büyük hissetsemde geldim yirmili yaşlara ve bu rakama alışmak zor olucak... Yeni yaşımdan tek beklentim beklemelerin olmadığı ve geçmişte yaşadıklarıma iyi ki dedirtecek günler yaşamak..🌸 tabii biliyorsunuz çok da şey beklememek lazım , beklentiler üzer ... :')
Mutlu yıllar dilerim ..✨
18 notes · View notes
mirzablogg · 11 months ago
Text
Tumblr media
Rabbimiz 1 değil 3 değil 5 değil Yüzden fazla ayet ile Aynı şeyi emrediyor
Kur'an a uyun!
Araf suresi 3. Ayet
Rabbinizden size indirilen Kur'an'a uyun.
Kehf suresi 27 ayet
Kuran'dan başka bir sığınak bulamazsın.
Enam suresi 38
Biz Kur'an da hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
Ankebut suresi 51 ayet
Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiş olmamız onlara yetmedi mi?
Murselat 50. Ayet
Onlar artık kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?
Zuhruf suresi 44 ayet
Şüphesiz bu Kur'an sana ve kavmine bir öğüttür ondan hesaba çekileceksiniz.
En-am 114 ayet
Hakikat-ı apaçık ortaya koyan Bu Kur'anı size indiren Allah tır. Hüküm için ondan başkasını mı arayacağım?
Kalem suresi 37-38 ayet
Yoksa her isteğinizi bulduğunuz Kuran'dan başka bir din kitabınız mı var?
Yunus suresi 95
Sakın Allah'ın ayetlerini yok sayanlardan olma yoksa ziyana uğrayan lardan olursun
Ahkaf 9
(Muhammed)Ben ancak bana vahyedilen Kur'an a uyarım.
Hakka suresi 43-46 ayet
Eğer peygamber Kur'ana (Din'e)ekleme yapsaydı onu kıskıvrak yakalar şah damarını koparır dık.
Maide 67
Ey elçi Rabbinden sana ne indirildiyse onu tebliğ et
Ahkaf 9
(Muhammed)Ben ancak bana vahyedilen Kur'an a uyarım.
Yunus 15
Kur'an'ı değiştirmeye hak ve yetkim yoktur.Ben ancak bana vahyedilen e uyuyorum
İsra 73
O putperes ler sana vahyettiklerimiz den (Kur'an dan) başka şeyleri yalan yere eklemeye çalışır lar.
Rum suresi 32
Gönül den ona yönelin Dininizi bölüp parça parça olmayın.
Enam suresi 54 ayet
Selam olsun Allah'ın ayetlerine inananlara.Allahın merhameti üzerinize olacak.
Bakara suresi 39
İnkar eden ve ayetlerimizi yalanlayan lara gelince onlar cehennemlik tir ve orada devamlı kalıcıdır.
Zumer süresi 2
Gerçekleri içeren bu kitabı sana biz indirdik Bu dine bir şey katmadan Allah'a kulluk et.
Casiye 6
İşte bunlar Allah'ın ayetleri dir.Onun ayetlerinden sonra hangi habere inanacaksın?
Casiye 7-8
Kendisine Allah'ın ayetleri okunduktan sonra inkar eden günahkar lara Görecekleri ağır azabı bildir.
Casiye 11
Bu Kur'an doğru bir yol rehber dir.Rablerinin ayetlerini inkar edenler için ise en şiddetli sinden elem dolu bu bir azap vardır.
Ali İmran 60
Hak rabbin den gelendir. O halde sakın şüphe edenler den olma
Bakara süresi 159 indirdiğimiz Kur'an ı apaçık göstermemiz den sonra gizleyen ler yokmu İşte onlara Allah lanet eder.
Maide suresi 89 Allah ayetleri bu şekilde açıklıyor.
Sebe', 5. Ayet: Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, onlar için de pek kötü ve elem verici bir azab vardır.
Zumer 2-3 Biz sana bu kitabı indirdik ki din'e hiç birşey katmadan Allah'a kulluk et.
34 notes · View notes
seli-m · 8 months ago
Text
Cenâb-ı Hak, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’e ve O’nun şahsında biz ümmetine şöyle buyurmuştur:
“(Ey Habîbim!) Emrolunduğun gibi istikâmet üzere ol! Sen’inle beraber tevbe eden (mü’min)’ler de emrolundukları gibi istikâmet üzere olsunlar! Ve sakın (bu hususta) aşırılığa kaçmayın!..” (Hûd, 112)
6 notes · View notes
pateralba · 1 year ago
Text
Tumblr media
KAPİTALİZMİN FELSEFESİ
Söylemi özgürlük iken eylemi bireyci yarar ve mutluluk olan liberal felsefenin bileşenlerinden söz edeceğim. Kapitalizm ve onun yönetimindekiler, insanı "mutluluk mu, özgürlük mü" ikilemine sokarken bu tuzağa düşen gerçek özgürlükçüleri (liberalleri değil) mutsuz kılmayı da başarabilir. Bu ikileme dikkat etmeliyiz. Ayrıca liberalizmin varacağı noktadan da söz edeceğim. Liberalizmin yarattığı narsist birey ve narsist bireyin varacağı nokta olarak bilimsel görünmeye çalışan hastalık "sosyal darwinizm" çıkmazından söz edeceğim. Irkçılık, genetikle ulusların arasında ilişki olduğu yanılgısı üzerinden var oldu. Fakat medeniyet ve bilim tarihinin, ulusları dillerin oluşturduğu, dillerin doğadan öğrenilerek oluştuğu gerçeğini ortaya çıkarması ile insanı insana yabancılaştıran ırkçılık da çöktü. Bütün bunlara değinirken kapitalizmde psikolojik olarak düzelmeye de değineceğim.  
Burjuvazinin felsefesi ve ideolojisi liberalizmdir. Çoğu ülkede ise "ideoloji" kaygan bir kavramdır. Bu kayganlık egemen sınıfın istediği şeydir. Liberalizmin temelinde mutluluğu en yüksek seviyeye çıkaracak şekilde tüketim yapan insan vardır. Her şey daha fazla mutluluğu hedefleyen ve daha fazla yarar amaçlayan insan tanımı üzerinedir. Çünkü kapitalizm, liberalizmi tüm bileşenleriyle bayrak edindi. Liberal felsefe, insanın özgür ve eşit olduğunu iddia eden bir felsefe, ancak aynı zamanda mülkiyeti temel alan liberal ekonomi, yani kapitalizm de söz konusudur. Liberal felsefe, aydınlıklar yüzyılı denilen 17.yy’ın sonunda ortaya çıktı. Liberal ekonomi ise kolektivizm ile çelişiyor, ayrıca özel mülkiyeti doğal bir hak sayıyor. Lİberal ekonomiye göre bireyler ayrı ayrı haklarına ulaşmaya çalışarak, kolektif çıkarlarını da gerçekleştirebilir. Liberalizme göre, piyasa işleyişine hiçbirşey engel olmamalı, devlet kurallara göre ekonomiye müdahale etmeli ve kurallara uymayanları cezalandırmalıdır. İşte bu tam olarak kapitalizmdir. Liberalizm kapitalizmdir ve felsefesi de kapitalizmin felsefesidir. Politik felsefe olarak liberalizm insanı merkeze alıp, insan özgürlüğüne vurgu yapmakla birlikte, özgürlüğü bir amaç olarak görmez ve erteledikçe erteler. 1920'ler boyunca savaşın zararlarını yaşayan, ekonomik koşulların zorlaştığı, işsizliğin arttığı, toplumsal hoşnutsuzluğun arttığı süreçte Naziler "Neşeyle Kuvvetlenme" ilkesiyle bir çeşit mutluluk propagandası yaptılar. Nazilerin popülerliğini arttıran en önemli kuruluşlardan biri KdF (Kraft durch Freude), yani "Neşeyle Kuvvetlenme" idi. 1939'a kadar milyonlarca insanın katıldığı organizasyon, özellikle işçilere ve ailelerine yönelik politikalar geliştirdi. Eğlence, boş zaman ve tüketim üzerine kurulu bir organizasyondu. Devletin popülerliğini öven örtük bir propaganda aracıydı. Her gün yaşanan ve felaket olarak görülen her şeye rağmen, devletin pozitifliğine dair propagandasını sürdürdü. KdF'nin hedefinde ücretli çalışan kesimler, işçiler vardı. Devlet tarafından, eğitimli ve daha üretken bir ülke için iş gücü propagandası yapılıyordu. Kurulan sistemin herkes için avantajlı olduğu yönde propaganda yapılıyordu. Sınıfsal çelişkilerin önemli olmadığı vurgulanıyordu. Devlet, pozitif yönetim teknikleri geliştirmeye çalıştı. Yaşamın boş zamanına hazzı, mutluluğu ve keyif alınan olguları koymaya çalıştı. Böylece hayatından ve işinden (devletten) keyif alan mutlu bir ulus devlet görünümü oluştu. Vatandaşlar için en iyi yönetimin bu olduğu propagandası yapıldı. Mutsuz olmak, muhalif olmaktı. Mutluluk çok geniş bir kavramdır. Yaşam biçimleri, kültürler, yaşamdan beklentiler, zevk ve tutkular, inançlar ve daha bir çok nedenle herkese göre değişiklik gösteriyor. Fakat bilimsel olarak tek bir şey ifade ediyor. Mutluluk bir beden durumudur ve bedenden geri bildirim geldiğinde mutlu olursunuz. Nefes almak gibidir. Times dergisine göre bilim insanları diyor ki; mutluluk hissinin %40'ını düşüncelerimiz, hareketlerimiz ve karakterimiz belirler, geri kalanın %50'si ise genetik faktörlerle ilgilidir. Yani bu bilgiye bakarsanız mutlu olmanın sadece %10'u çevre gibi insan beyninden bağımsız faktörlerden etkilenmektedir. Fakat insanlara nasıl "aklını kontrol et ve mutlu ol" diyebiliriz? İnsanların yaşayabilmeleri için gıda, barınma, eğitim sağlık ihtiyaçları var. Emekçiler bu ihtiyaçları karşılamakta zorlanıyor. Savaşlar, krizler, çevre kirliliği gibi sorunlar da var. Bunlardan dolayı mutsuz olmaya sebep olan şey kapitalizm iken insanlara nasıl "aklını kontrol et ve mutlu ol" diyebiliriz? Kapitalizm kendi krize girdikçe burjuvazi insanları birçok amaçla kalıba sokuyor. Medyayı kullanıyor.
Bu mutsuzluk durumlarında, dizi ve filmlerde konu fakirlik de olsa fakir olan sonunda zenginleşiyor. Herkes zengin mi olacak, kapitalizm medya aracılığıyla topluma bunu mu vaat ediyor? Filmlerdeki çağa uyan insan felsefesi, para kazanmak ve harcamaktır. Kişi sürekli kendisi için düşünmelidir, çünkü kapitalizmin felsefesi olarak liberalizme göre mutluluk bu formülde gizlidir. Reklamlarda bir çikolatayla mutlu olabiliyorsunuz ya da bir otomobille ayrıcalıklı sayılıyorsunuz veya lüks bir rezidans ile yaşama meydan okuyorsunuz. Emekçiler, bu tüketim kışkırtması sonucunda, maddi olanaklara kavuştuklarında değer göreceklerine inandırılıyorlar. Kapitalizm insanları o kadar küçük beklentilere razı etti ki, büyük idealler ve amaçlar insan aklından uzaklaştı. Küçük metalar satın almak insanları tutsak etti. Bencillik, bireycilik, rekabeti arttırıyor ve arttırdıkça insanların duygu durumları daha da sarsılıyor. Gerçek olansa, mutluluk bir duygu durumudur ve sürekli aynı duygu durumunda kalmak sağlıklı değildir. Psikolojik sağlığın en önemli göstergelerinden biri, kişinin tüm duyguları hissetmeye açık, herhangi bir duyguda çok kalmadan ve hiçbirinden kaçmadan duyguları deneyimlemesidir. Times dergisindeki bilim insanlarının aksine mutluluk bir bilimdir ve pozitif psikolojidir.
Pozitif psikolojinin amacı olması amaçlanana odaklanmaktır. Mutluluk bilimi ya da pozitif psikoloji, kişilerin güçlü olan yanlanlarıyla ilgilenir. Böylece kişiler kendilerini daha iyi durumlara ulaşmak için motive eder. Günümüzde pozitif psikoloji ders olarak okutulmakta ve mutluluk bilimi sosyal alanlarda başarılı olmak için öğretilmektedir. Bu psikolojiyle uğraşanlar, herkes için genel geçer çözüm olmadığını belirtiyor. Sosyal ilişkileri güçlü ve başarılı olanların mutlu olduğunu ekliyor ve sosyal ilişkileri arkadaşlık sayısıyla ilişkilendirmiyor. Mutlu insanın akıl sağlığı düzgün insan olduğunu, kendisiyle barışık olduğunu ve doğayla iyi ilişkiler kurduğunu belirtiyor. Amacı olan insanların, insanlığa yararlı olabilmeyi hedefleyen kişiler olduğunu belirtiyorlar. Anlaşılıyor ki mutluluk için, Times dergisinin söylediğinin aksine çaba göstermek gerekiyor. Mutluluk konusunda ise felsefenin önermelerinin yerini kesinlik aldı. Fakat yine de felsefeye değinmeden edemeyiz. Bilimden önce felsefe bu konuda akıl yürüttü. Aristo "mutluluk anlık hislerden oluşmaz, nihai hedeftir" derdi. Kant "mutluluk tüm eğilimlerin memnuniyetidir" derdi. Nietzche "mutluluk insanların çevrelerine uyguladıkları bir güçtür" derdi. Sokrates "mutluluk kişinin kendine bahşettiği başarılarından gelir" derdi. Platon mutlu olmanın yolunu "bir önceki yıla göre edindiğimiz başarı" olarak görürdü. Felsefenin, bilimin gelişmesinde yararını göz ardı etmesek de, artık bilim bu çıkarımları gereksiz kılıyor. Ben yine de liberal felsefenin ağacına su akıtan her oluğu eşeleyeceğim ve size meyvesini göstereceğim. Roma imparatorluğunun egemen felsefesi olan Stoacılık, örgütlü bir hareket olarak yaklaşık 500 yıl devam etti. Bu süreçte uluslar arası boyut kazandı ve günümüzde de liberalizm tarafından teşvik ediliyor. Daha çok ahlak felsefesi olarak ön plana çıksa da yaşamın bütününü kucaklayan bir felsefedir. Stoacılığın bize sunacağı iki yardım var: İlki, endişelendiğimizde, çoğu insan bizi neşelendirmeye çalışırken ve en akıllıları bile "neşelen" derken Stoacılar umut vermezler. Çünkü umut duyguların afyonudur ve kişinin iç huzurunu sağlamak için kesinlikle yok edilmelidir. Stoacılık bunun yanında, anın kıymetini bilmek, geçmişe takılmamak, bugünü pişmanlıklarda bulandırmamak, olaylara bakış açımızı değiştirerek, kendimizi tanıyarak ve sınırlarımızı bilerek bunu kabullenerek mutluluğa erişebileceğimizi öğütler. Stoacılık, dünyayla ilgili teorilerle ilgilenmez ve sonsuz bir tartışma için değil, eylem için vardır. Adını Zenon'un derslerini verdiği stoa isimli direkli galeriden alır. Stoacılar, dört önemli erdem aracılığıyla öz-gelişim amacı güderler. Pratik bilgelik, aşırıya kaçmama, adalet, cesaret. Bütün bunlara rağmen, Stoacı öğreti, ahlaklı olmanın koşulunu dışsal değil de içsel özgürlüklere bağladığı yerde, sosyal eşitsizliklerle ilgili herhangi bir eleştiri sunmaz. Hatta Roma Anayasası'nı doğal anayasa olarak gördüğünden, köleliği de doğallaştırır. Belki de liberalizmin bugün Stoacılığı teşvik edişi bundandır. Eudaimonizm, Antik çağda insan davranışlarının mutluluk isteğiyle belirlendiğini ileri süren ahlak felsefesidir. Buna göre en üstün iyi, mutluluktur. Sokrates'e göre, en üstün iyi olan mutluluk, ahlaki mutluluktur ki bu da bilgiyle elde edilir. Bu durum Sokrates'ten sonra bütün Yunan düşünürlerince kabul edildi. Mutluluk, bütün öğretilere göre iyi yaşama anlamındadır. Bu konuda toplumsalı bireysele indirgemek, mutluluk koşullarını her zaman ve her yerde aynı ve geçerli saymak gibi, temelsizce mutluluğu ölümden sonrasına aktaran teolojik anlayıştan çok daha bilimsel olan eudaimonizmin, insanları bu dünyada mutlu kılmak gibi yüce bir gücü vardır. Fakat Fransız burjuva materyalistleriyle, İngiliz ve Amerikan pragmatistleri, bütün idealist yanılgılarıyla temelde eudaimonizmden yola çıktılar. Liberalizmin eudaimonizmi teşvik edişi, burjuva materyalistlerin ve idealistlerin ellerinde yücelmesindendir.  
Hazza uyum, 1970'li yıllarda iki psikolog tarafından ortaya atıldı. 1971'de bir başkası tarafından basitleştirildi ve mutluluk çarkı biçimini aldı. Bu teoriye göre her insanın mutluluğu, ulaşabileceği en yüksek seviye ve düşebileceği en alçak seviye arasında belirlidir. Olağan ya da olağan olmayan yaşam şartları altında, insanların yaşama uyum sağlarken yakaladıkları mutluluk seviyesi, aslında her zaman aynı döngünün içindedir. Hedone eski Yunancada haz ve zevk anlamına gelmektedir. Hedonizm ise, hazcılık demektir. Haz bireysel olarak ortaya çıkan bir hoşlanma duygusudur. Bireyin haz duygusu sadece o kişinin eylemleri için geçerlidir ve evrensel bir özellik taşımaz. Bu yüzden hedonizme göre evrensel ahlak yasası yoktur. Psikolojik ve ahlaki olarak iki hedonizm vardır. İnsanların psikolojik anlamda yalnızca haz almayı istediği hedonizm ve zevki en yüksek seviyeye çıkarmanın temel ahlaki sorumluluk olduğunu söyleyen diğer hedonizm.
Hedonistler sürekli olarak zevk ve hazzın peşinde koşarlar ve bunun en doğru yaşama biçimi olduğuna inanırlar. Kişinin, anlık istek, zevk ve hazzını, karşısındaki diğer insanları önemsemeden yaşaması gerektiğini savunurlar. Hatta bilginin de anda yaşanan duygulardan oluştuğunu düşünürler. Ayrıca hedonizm, çalışma kültürü açısından da kişinin kendisi için çalışmasını ifade eder. Bu da, bireyin kendisi ve bireysel çıkarlarıyla hedefleri için para kazanması demektir. Hedonistlerde ortak özellikler; bencillik, kendini beğenme, başkalarını kendi çıkarları için kullanma, eleştiriye kapalı olma şeklinde görülür. Günümüzde hedonizm, hayatın tek amacının yeme, içme ve sınırsız eğlence olduğu yanılgısı üzerinden yükseliyor. Liberalizmin istediği bireye ne kadar da benziyor. 400 yılı aşan kapitalist ekonomi, bireyin özellikle hazcı olduğu bilincini topluma yerleştirdi. Kapitalizmin varsaydığı insan tipi yukarıda bahsettiğim hedonist bireydir. Bunun sonucu olarak bu birey için en önemli davranış biçimi, mutluluğun ve hazzın gıdası olan tüketime yönelmektir. Bireyin satın alacağı meta ve hizmetlerden sağlayacağı yarar ile mutluluğu, hazzını perçinleştirecektir. Epikür'ün felsefesini ele alalım: "Yiyelim, içelim çünkü yarın öleceğiz." Epikürcülere göre insanın en yüksek ideali kendi mutluluğu ve hayatın tadını çıkarmaktır. Her hareketi doğru ve adil olana değil, şu sorunun yanıtına dayanmalıdır: Bu şu an keyfime katkıda bulunacak mı? Epikürcülük, fiziksel haz en büyük iyiliktir der, fiziksel acı ise en büyük kötülüktür. Epikür determinist değildir; nedensiz bir sonucun mümkün olduğunu kabul eder. Epikürcülüğün atomlardan anladığı, kaderci oluşuyla birlikte tam da liberalizmin istediği teslimiyet koşullarını oluşturur. Epikür'e göre insan, kadere kayıtsız kalmalıdır. Çünkü insan, ancak kendi iradesinin ürünü olan şeylere ilgi duyabilir. İnsan, yalnızca akıllı davranıp bize sunulan bir yığın şeyden mutluluk sağlayanları ayırmayı bilmelidir. Epikür'ün "akıllıca davranmak" sözündeki amacı, sonunda acı verecek hazlardan kaçınmaktır. Çünkü insan temel ihtiyaçları olmadan yaşayamayacağından, ihtiyaçlarını tatmin etmekten geri durmayacaktır.
İnsan hiçbir şeye gereğinden fazla ilgi göstermemelidir; çünkü fazlalık sonunda her zaman acıya neden olur. İnsan, şan ve şeref gibi görünüşe dayalı değerlerden uzak durmayı da bilmelidir. Bu sahte değerler insanı, hep daha fazlasını istemeye yönlendirirler, ama bunlara yeter derecede sahip olunamayacağı için insan sürekli bir huzursuzluk içine düşer. Bu nedenle sonunda doyumsuzluk ve tiksinti yaratmayacak olan içsel hazlara ilgi göstermelidir. Bir de insan uyuşabildiği, kendisiyle aynı düşüncede ve karakterde olan insanlarla dostluk etmelidir. Bu düşüncenin sonucu olarak Epikürcüler, gerçekten benzerine az rastlanan arkadaş topluluğu kurmuşlardır. Ahlakın amacı, acıları ve sıkıntıları ortadan kaldırmak, aklı dinginliğe ulaştırmaktır. Bilge, isteklerini yaparak, onları doyurarak dinginliğe ulaşır. Epikür ahlakı, amaçta Stoacı ahlaka benzer. Fakat ayrılık amaçlardadır. Epikürcülükte zevkler derece derecedir. Bilge, zevklerin hesabını ustaca yaparak onlardan en çok hoşlanmayı becerebilendir. Her zevk, az çok bir sıkıntıyla birlikte geleceğine göre, Epikürcülük sıkıntıdan kurtulmak için en sonunda dünyadan kopmayı öğütleyecektir. Bilinmezciliğe adanan akıl işlevsizleşir. Bu durum kapitalizmin birey üzerinde en çok istediği durumdur. Utilitarizme göre ahlak, yarara göre ölçülür. Utilitarizm, evrensel ahlak yasasını reddeden, bir şeyin doğru ve yanlışlığını sağladığı yarara göre değerlendiren bir felsefedir. En üstün yarar iyidir ve iyiyi kötüden ayırmak için yararlı olup olmadığına bakılmalıdır. Olayların, yarar ve bir amaca yönelik olması gerektiğini savunur. Yararlı işler iyidir, yararsızlar kötüdür. Bu felsefeye göre yaptığımız her iş yararlı olmalıdır. İyi davranışı, haz veren yararlı davranış olarak tanımlayan kişi utilitaristtir. Utilitarist ahlak, yararı toplumsal olarak değerlendirmez. Temel aldığı birim bireydir. Bireyin hazzı ve yararı bazen toplumların aleyhine olur. Aynı zamanda toplum içerisindeki bireylerin mutluluğu aynı anda mümkün olmayabilir. Yarar veya haz ile toplumsal ahlak birçok durumda çelişmektedir. Bu durumda birçok ideoloji kişisel yarar yerine toplumsal yararı temel alır. Dinler de dahil olmak üzere kişiler arasındaki ilişkiyi toplumsal değerler üzerine kurmak yaygınlaşır. Bu da kapitalizmde bireyi, istekleri üzerinden teslim almanın başka bir türüdür. Gündelik yaşamımızın ilk bakışta çok dikkat çekmeyen yönlerinden biridir pragmatizm. Dilimize Fransızca'dan giren sözcüğün, felsefenin yanında gündelik dilde yüklendiği "sonuç odaklı yaklaşım" gibi daha somut ve geçerli anlamı da var. Pragmatizm, Amerika'da ortaya çıkan ve daha sonra ülke felsefesi durumuna gelen bir felsefedir. Pragmatizm, felsefe olmaktan çok bir yöntemdir, düşünceyi doğurduğu eyleme göre ölçen bir eylem. Bu yöntemde yeni bir şey yoktur ve günümüze gelinceye kadar evrensel bir görev bilinci yoktu. Pragmatizm, her şeyden önce, başka türlü son verilmeyecek olan metafizik tartışmaların yatıştırılması yöntemidir. Pragmatizm ile kapitalizmin kendine özgü, metafiziği koruma felsefesi de kuruldu. Bu durumlarda pragmatizm, her kavrama kendisinden değer verilebilecek pratik sonuçlar çıkarmak suretiyle yorumlar yapar. Bu tartışmaların sonu gelmez ve bilinmezlik ile pragmatizm hep kazanır gibi görünür. Bilinmeyen-olmayan şeyi eşeler durursunuz. Oysa pragmatizm yalnızca geçiştirme aracıdır. Pragmatizm, "tanrıya inanmak insanlar için yararlı bir eylemdir" derken, onun düşünce sisteminde yaratacağı sis bulutundan hiç söz etmiyor. Bu noktada pragmatizm kendisiyle çelişiyor ve yarar sağlayacağına zarar veriyor. Elbette burada inanç konusunda "kime faydası olmalı" sorusu gündeme gelmektedir ve pragmatizmin bu soruya yanıtı "bana faydası olmalı" oluyor. Bunun felsefede anlamı ise "öznel idealizmin", "tek benciliğin" biçimidir. Pragmatizmde bize sorulan "neye inanmak daha iyi olurdu" sorusu da, soruya soruyla karşılık veriyor: Neye inanmak zorundayız? Bu sorunun pragmatizmde karşılığı şudur: İnanılması bizim için daha iyi olan şeye inanmak zorundayız. Yani pragmatist çıkarına göre inanacaktır.
Ona göre erdem, yaşayışımız için elverişli olduğu sürece, pratik yarar sağladığı sürece doğrudur. Her şey pratik yarar ölçüsüne göre değerlendirilmelidir. Pragmacılar, soyut düşüncelere, deney öncesi düşüncelere de kendi yöntemlerini uyguluyorlar. Onlara göre doğru düşünce, pratikte doğrulanabilen düşüncedir. Bu düşünce kafamızda dururken doğru olamaz. Ancak olaylar nedeniyle doğru duruma gelebilir. İnsan, davranışlarından ve eylemlerinden sorumlu bir varlıktır. Toplumsal mücadelenin son hedefi "praksisi" ya da "eylemli toplumu" ortaya çıkarmaktır. İnsanı, gelişimini sınırlayan her şeyden kurtararak, toplum yaşamının öznesi durumuna sokmaktır. Bu da ancak kolektif bir özne yaratılmasıyla ve emek etrafında birleşmesiyle mümkündür. İnsan davranışlarından sorumludur. Çünkü insanın davranışları, toplum yaşamını, çevreyi, dünyayı, uygarlığı ve tarihi etkiler. Bunun sonuçları hemen ortaya çıkmasa da bir süre sonra görülecektir. Öznede kolektif davranış çözülerek, yerini siyasallığı dışlayan bireyci çözümler aldığında, insan özne olmaktan çıkarak, bireyci-yararcı arayışlara yönelir. Bu arayışlar üzerlerine yenilerini koyar, kendi pragmatik davranış ve ifade biçimlerini yaratır. Genel olarak, egemen sınıfın çıkarlarını ve bunun ifadesi olarak egemenliğini korumak için yararlı olan her şeyin doğru olduğu mantığından hareket eden pragmatizm, emperyalizm çağında bütün burjuva egemenlerin genel felsefe teşvikidir. Psikologlar narsizmi, psikopatlık ve makyavelizm ile ilişkilenen karanlık bir üçlü olarak görür. Narsistler, empati kurmayan ve utanç-suçluluk duymayan insanlardır. Bireylerin ötekileştirme, kırılganlık ve kendilerini iyi hissetmek için başkalarını aşağılama eğilimleriyle birlikte kendilerini üstün, yetkili ve özel görmeleri olarak tanımlanabilir. Narsist, dış dünya kendisinden ibaret olmadığı ve kendi içselliğinden farklı olduğu için, dünyayı algılamakta zorlanır. Narsist liderin ise en büyük korkusu gücünü kaybetmektir. Herhangi bir topluluktaki bir kişi tarafından da olsa üstü kapalı eleştirilse, bütün dikkatini o kişiye odaklar. O kişiyi düşmanlaştırır. Örneğin; o kişi tarafından kıskanıldığına inanır. Gerçekte ise kendileri, yoğun kıskançlık duyguları yaşarlar ve her türlü başarının kendi hakları olduğuna inanırlar. Küstah, kendini beğenmiş, insanlara tepeden bakan bir duruşları olduğunu kabul eder, ancak bunu hak ettiklerini düşünürler. Bunu da açıkça ifade etmekten çekinmezler. Çevrelerine aşırı öz güvenli görünürler, fakat bu durum derinlerde gizlenmiş güvensizlik duygusu ve düşük öz saygı ile kuşanmıştır. Narsist insanlar sürekli olarak duygusal ihtiyaçlarını kullanmak için sığ ve zayıf ilişkiler içerisinde olurlar.
Dolayısıyla narsistik özellikler bir değer yitimine uğradığı anda, bu durum narsistik kişilik bozukluğuna neden olur. Narsizm; sanayi devrimiyle birlikte toplumda yayılan modern bir salgındır. Toplumsal olandan kişisel olana doğru bir odaklanma söz konusudur. Öz-saygı değişimi için burası önemli bir dönüş noktasıydı. Hayattaki başarı için öz-saygı bir kilit olarak tanımlanmaya başlandı. Bireyciliğin gelişmesi ve toplumun modernleşmesiyle benimsenmiş sosyal kuralların azalmasıyla birlikte, aile ve toplum, bireylere sağladıkları desteği artık sağlayamaz duruma geldi. Ve araştırmalar, sosyal bağlara dayalı olmanın (bulunulan topluma, aileye ve arkadaşlarla bağlılık) sağlık açısından temel yararlar sağladığını ortaya koydu. Sosyal toplum bozuldukça "diğer insanlar için de en iyi olan hangisidir" sorusunun yerini "benim için en iyi olan hangisidir" sorusu aldı. Bu biçimde bir modernleşme; her şeyden önce zenginlik, ün ve şöhreti över duruma geldi. Bütün bunlar, sosyal bağlardaki kırılmalarla birleşince de "sosyal anlamda boş benlik" ortaya çıktı. Yine emperyalizmin istediği oldu. İşte kapitalizmin felsefesinin meyvesine, bizi getirdiği nokta "sosyal darwinizm" ve onun özlemle istediği "öjeniye" geldik. Bütün o mutlulukçuluk ve bencillik isteğinin altında yatan temel sebebe geldik. Sosyal darwinizm, Charles Darwin'in evrim teorisinin oluşturulmasında kanıt olarak sunduğu "ortama uyum sağlamakta güçlük çeken canlılar zaman içinde yerlerini, ortama daha kolay ayak uydurabilen daha güçlü canlılara bırakırlar" görüşünün, bazı düşünürler tarafından sosyolojide veri olarak alınmasıyla oluştu. Sosyal darwinizm, Darwin'in adını taşımasına karşın temel olarak teoriyi geliştirenler H.Spencer, T.Malthus, F.Galton gibi başkalarıdır. Sosyal darwinizm terimi ilk olarak 1879'da Oscar Scmidth tarafından "Popüler Bilim" dergisinde yayınlansa da bilimle ilgisi yoktur. Sosyal Darwinizm ile klasik ekonomi arasındaki ilişkinin arkasında Thomas Malthus ve onun nüfus teorisi vardır. Klasik ekonominin öncülerinden kabul edilen Malthus'un insanlığın nüfus artış hızının kaynakların (özellikle gıda) artış hızından fazla olduğu, matematiksel anlamda ifade edilirse nüfus artışı geometrik bir dizi izlerken, kaynakların artış hızının aritmetik bir dizi halinde artması, bu nedenle uzun süreçte zorunlu bir şekilde var olan kaynakların var olan nüfusa yetmeyeceği ve bununda bir doğal ayıklanma süreciyle beraber dengeye oturması gerektiğini, ve sistemde oluşacak bu gibi dengesizliklerin tamamen çok fazla çoğalan alt sınıflar tarafından kaynaklandığını savundu. Bununla birlikte, burada gözden kaçan durum, evrim teorisinin "en güçlünün hayatta kalması" değil; "en uyumlunun, değişime en açık olanın hayatta kalması" olduğu gerçeğidir.
Güçlünün hayatta kalmasını iddia eden kişi H.Spencer olmasına karşın Darwin ısrarla "güçlülük" değil "değişime açıklık ve uyumluluk" dedi. Hatta kuzeni F.Galton'ın evrim teorisine dayanan ve sadece en sağlıklı/verimli insanların üremesine izin verilip, diğerlerinin üremesine engel olarak daha başarılı insan toplumları yaratılması gerektiği görüşünü ileri süren öjeni düşüncesine de ömrü boyunca sertçe karşı çıktı. Darwin'in kendisiyle ilgili olmayan bilimsellikten uzak "sosyal darwinizm" teorisine karşıtlığına rağmen Alman tarih okulu "güçlü olanın ayakta kalacağı" düşüncesinden yola çıkarak "güçlü olanın haklı da olduğu" düşüncesiyle sistematik ırkçılığın temellerini attı. O süreçte ırkçı Alman tarih okulunun tarih görüşü "tarih bir uluslar savaşıdır ve saf ve güçlü olan ulus bu savaştan galip çıkacaktır" der. Fakat Darwin'deki "ırk" kavramı yaşadığı zamanın gereği olarak kullanıldı, insan için türe karşılık gelir ve ırkçılığı dışlar. Bugünün koşullarında da yaşayan insan "homo sapiens" olarak tek türdür. Peki sosyal darwinizm, dolayısıyla ırkçılık ne getirir? Öjeni getirir arkadaşlar. Öjeni suçtur ve emperyalizmin meyvesidir. 20.yy'ın ilk yarısında taraftarı çok olan öjeni teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanarak, insan ırkının yenilenmesini savunuyordu. Bu teoriye göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleşerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, insan ırkı da yenilenebilirdi. Amerikalı öjenikçiler İtalya, Yunanistan ve Doğu Avrupa gibi küçük gördükleri toplumlardan gelen göçmen sayısını sınırlamayı da destekliyor, Amerikan vatandaşı olan akıl hastaları, geri zekalılar ve saralıların kısırlaştırılmasını ileri sürüyordu. Bu çabalar sonucunda Amerika'daki eyaletlerin yarısından çoğunda kısırlaştırma yasaları çıkarıldı; 1970'lere değin çok az da olsa, istek dışı kısırlaştırmanın olduğunu biliyoruz.
Öjenikçilerin düşünceleri, 1930'lardan buraya değin çok fazla eleştiriye hedef oldu; Almanya'da Nazilerin Yahudiler, Siyahlar ve eşcinsellerin ortadan kaldırılmasında öjenikten destek almasından sonra bu görüşler unutuldu. Öjeni düşüncesi, soykırım gibi, ırkçılığın en uç noktalarından biri olarak değerlendirilir. Bu iki kavram anılınca akla ilk gelen siyasal yapı faşizmdir. Irkçı teorisyenlerin başında gelen Henry Fairfield Osborn, "insan ırklarının evrimi" başlıklı bir makalesinde ortalama bir siyahinin zeka yaşı, homo sapiens türüne ait on bir yaşındaki bir çoçuğun zekasına ancak ulaşabilir diye yazıyordu. Öjenik denetim ilk kez 1883'te F.Galton tarafından ileri sürülmüştür. Bu görüşü destekleyenler "iyi" özellikleri olan insanların çocuk yapmaya teşvik edilmelerini; "kötü" özellikleri olanlarınsa aile kurmaktan kaçınmalarını önerirler. Ancak hangi özelliğin "iyi" ya da "kötü" olduğuna objektif olarak kimin karar verebileceği de ayrı bir sorundur. Yakın zamanlarda öjeni Avrupa'da ve ABD'de uygulanmıştır. 1926'da kurulan Amerikan Öjenik Derneği, toplumda burjuvazinin genetik yapısı nedeniyle ekonomik olarak güçlü olduğunu ve toplumsal konumunu hak ettiğini ileri sürdü. Emperyalizmin ilerideki planları arasında sınıf öjenizmi söz konusu olabilir. İşte size liberalizm ağacının olukları ve meyvesi öjenizm!
2 notes · View notes
hetesiya · 18 days ago
Text
Faşist enternasyonal yolunda Elon Musk...
Faşist enternasyonal yolunda Elon Musk...
Ümit Kıvanç
Şımarık yeni devir zenginlerinin en ünlüsü Elon Musk şu anda ABD politikasına yön verir konumda. Bu zibidilerin ağababası Donald Trump’ın dünyanın en güçlü devletinin başına geçecek -aslında geçmiş- oluşunun anlamı hâlâ layıkıyla kavranmış değil. Hele Trump’ın “liderliği”nin dünyaya yansıması, başka yerde başkasına yaptırabilecekleri… bugünü mumla aratacak muhtemelen.
Bütün bunları kodaman kapitalistler kırk-elli yıl öncesinden tek hamlede tasarlayıp yapmadı. Hep adım adım gittiler. Çekinerek, yoklayarak, atmaları halinde iki adım geri sıçramalarına yolaçmayacağına kanaat getirince sonraki adımı atarak. Direniş imkânlarını yok etmenin bazen incelikli yollarını bularak, işin bodoslama halledilebileceğini gözleri kestirdiğinde kaba kuvvetle ilerlediler. Uzun yıllar boyunca tavizlerle kurdukları dengeyi kendi elleriyle bozabileceklerini gördüklerinde, toplumsal mücadeleler tarihinde özel cildi hak etmiş İngiliz işçi sınıfına atlı polislerle saldırabildiler. Küreselleşme aslında kötü şey değildi, aksine. Fakat Stalinizm tarafından eşitlik ve özgürlük hülyası olmaktan çıkarılmış, eti kendi halkından -yoldaşları dahil- milyonlarca insanı katledebilen zorbalarca yenmiş, kemikleri dünya işçi ve emekçilerinin kafasına atılmış, eşitlik ve özgürlükle en ufak alâkası kalmamış rejimlerin sosyalizmin dünyada olabilecek hali gibi sunulduğu onyılların ardından, bütün insanlığı kapsayacak bir tanışmacı, kaynaşmacı kültürü oluşturabilecek potansiyel, kapitalistlerin sömürü ağını yerleşip derinleştirmesine yaradı. 1980’ler, kapitalizmin dünyayı kendine benzetişinin miladıdır. Buna direnilemedi. Çünkü gözü dönmüş, şaha kalkmış bir yeni vahşi kapitalizmle başa çıkabilecek direniş ruhu, bilinci, kültürü, ahlâkı… her ne diyeceksek… hadiselerin dışında kalmıştı. Ve oyunun oynandığı sahada bir türlü yeniden oluşturulamadı. Direniş ruhuna sahip cesur ve kararlı kuvvet eski akla tâbi kalmıştı, yeni kuşaklar, itirazın doğal hak, insan hakkı olduğunu bilemeden yetişti. Ve tabiî… insanlar oyuncağa bayılıyordu.
Halen bu durumdayız. Doğal asla olmayan, insan tarafından kurulmuş, yürütülen, yani insan tarafından bir çırpıda değiştirilebilecek pek çok düzenek, işleyiş, ilişki, kurum, kural… aslında ufak bir azınlığın çıkarına, çoğunluğun zararına dönen çarklar, topluluk halinde yaşamanın olmazsa olmaz koşulları gibi takdim ediliyor. Ve bundan zarar görenlerin çoğunluğunca da böyle kabul ediliyor. İtirazın doğal hak oluşu fark edilmediği gibi, direnme de suç olarak sınıflandırılıyor.
Direnmeye, itiraza böylesine uzaklık, başa gelenlere doğal ilgisizliği beraberinde getiriyor. Fakat tabiî, insan bu, ne edeceği her vakit belli olmuyor. Ve esenliğini umursamadan başına getirilenlere razı olabildiği gibi, bir gün birden haysiyet diye bir şeyin varlığını hatırlayıp bu sefer tehlikeyi umursamadan heyheyleneceği tutabiliyor. Fazla kalabalıklaşıp heyheylenirse de menfaatperest yöneticileri veya utanmaz sıkılmaz sömürgenleri alaşağı edebiliyor. En azından, rahatça kıpırdayamaz hale getirebiliyor. O durumlarda da yönetenler, robokoplaştırdıkları kuvvetleriyle takım elbiseli muhafızlı cezacı personeli düşmanlaştırdıkları ahalinin üzerine sürüyor, gazla, copla, hapisle, dışlamayla ezmeye bastırmaya girişiyorlar.
Şöyle ya da böyle, başımıza geleni karşı konamaz saymamızı sağlayabilmiş görünüyorlar. Oysa fena halde tehlikedeyiz. Özgürlüklerimiz birer birer elimizden alınırken, özgürlüğe hakkımızın olduğu kabûlü tartışmaya açılıyor. Devletlerin gerçekte topluma hizmetle yükümlü, hesap verebilir kurumlar oldukları varsayımıyla kurulmuş dengeler -burjuva hukuku- bile tarihe karışmak üzere.
’80 sonrası dizginsiz kapitalizm devrine geçilmeden evvel, politikacı, egemen tabakaların çıkarlarını kollamak gibi vazgeçilmez bir işlevi genel anlamda yüklenmiş olmasına karşılık, topluma yönelik yükümlülükleri de olan kişiydi. Çünkü egemenlere hizmeti yönetilenlerin tepesini attırmadan yürütmeyi becermesi beklenirdi. Özellikle gelişmiş ülkelerde esas işlevi, emekçi sınıfları gürültüsüz patırtısız düzenle bütünleştirmekti ve bu zaman zaman ezilenlerin hayat standardının yükseltilmesini, yoksulluğun azaltılmasını samimi olarak isteyen, bu yolda çalışan politikacılara da alan açılmasını getiriyordu. Kendileri için ideal devlet yapısında kapitalistler, ortalıkta fazla gözükmeksizin, politikacılara doğrudan birtakım buyruklar vermeleri, dayatmalar yapmaları gerekmeksizin, sahne arkasında işlerini yürüten tiplerdi.
1980’ler ve devamında, politikacıların nitelikleri, rolleri değişti. Politika giderek daha seviyesiz ve kapasitesiz insanların yürüttüğü iş haline geldi. Politika alanını kendi siyasî görüşü ve hedefleri olmayan, adlarına iş yürüttüğü kimselerin çıkarı dışında amaç tanımayan, yani siyasî bakımdan inisiyatifsiz tipler işgal etmeye başladı. Sadık hizmetkârlıktan başka vasıfları -sahici siyasî görüşleri bile- bulunmayan, salt menfaatçi, boş kafa politikacılarla her işin üstesinden gelinemeyeceğini düşünüyor veya gerçekte gerekli bütün işleri başkaları -maaşlı elemanları- zaten yürüttüğü için boşluktan sıkılıyor veya kudretin bir de bu türlüsünü tatmak istiyor olmalılar ki, bir noktadan itibaren kapitalistler ve şirket yöneticileri aktif siyasete girdiler. Dizginsiz kapitalizmin kafa isimlerinden “Neocon” militan Dick Cheney’in ABD Başkan Yardımcısı koltuğuna kurulması 21. yüzyılın insanlık bakımından ne menem bir şey olacağının işaretiydi. Devlet giderek toplumsal sorumluluklarından arındırılmaya, kapitalistlerin çıkarı dışında ölçüt tanımamaya başladı.
Toplumsal yükümlülüklere, büyük şirketlere kazanç getirmeyen her şeye fuzulî masraf gözüyle bakılması başlı başına bir ideoloji yarattı. Ekonominin doğa gibi nesnel bir ortam olduğu -dolayısıyla, tamamen birilerinin çıkarına döndürülen kutsallaştırılmış çark olmadığı- yanılsamasını besleyen ekonomizm ideolojisinin ilişilmez dokunulmaz konumu buna eşlik etti. Devletin -“tabiî ki!”- ekonomi tanrısına hizmet eden -başka kime hizmet edecekti?- kutsal müessese, yöneticilerin de bu dinin ruhban sınıfı sayıldığı ideolojik-kültürel yapı sağlam olmasına sağlamdı da, yıldırım hızıyla gelişen teknoloji, o işle uğraşan ergen oğlanların girişteki güvenlikçilerle danışma görevlilerini atlatıverip bir anda kapitalistlerin, CEO’ların katlarına çıkıvermesini sağlayıvermişti. Babadan kalma servetle değil, birden gelişip dünyaya hakim olan teknoloji alanındaki başarılarını paraya, kârlı işe dönüştürme uyanıklıklarıyla dünyanın en zengin insanları listesinin tepesine yerleşen ergen oğlanların şımarması kaçınılmazdı. Çabuk edinilmiş muazzam zenginlik, dizginsiz kapitalizm devrinde, salt çıkara dayalı, içeriksiz siyasetle elbette uyum içindeydi, kolaylıkla biraraya geldiler.
“Devletin şirket gibi yönetilmesi” düsturu, içinde bulunduğumuz devrin, mâruz kaldığımız kötülüklerden başlıcasının simgesidir. Bu düstur, pek yakın gelecekte adı da konarak, üstünden kazanç elde edilemeyecek, beslenmesi, yaşatılması ekonomik-rasyonel hiçbir bakımdan gerekmeyen nüfus ortalıktan kaldırılırken de sık sık işitilecek.
Şımarık yeni devir zenginlerinin en ünlüsü Elon Musk şu anda ABD politikasına yön verir konumda. Bu zibidilerin ağababası Donald Trump’ın dünyanın en güçlü devletinin başına geçecek -aslında geçmiş- oluşunun anlamı hâlâ layıkıyla kavranmış değil. Hele Trump’ın “liderliği”nin dünyaya yansıması, başka yerde başkasına yaptırabilecekleri… bugünü mumla aratacak muhtemelen.
Trump’ın açtığı alanda at oynatan Musk, daha önce kendisi gönlünce at oynatabilmek için satın alıp içine ettiği sosyal medya platformu X’te (eski Twitter) Almanya’da iktidara yaklaşmasından aklı başında, izan ve vicdan sahibi herkesin dehşete kapıldığı AfD (Alternative for Deutschland = Almanya için Alternatif) partisine dair mesaj attı, şöyle dedi: “Almanya’yı ancak AfD kurtarır.” Bu, siyasî içeriğinden ve bağlamından önce ciddî hadsizlik. ABD Başkanının yanıbaşındaki adam, başka -müttefik- ülkeyi kimin yönetmesi gerektiğini alenen buyuruyor!
Ve tabiî asıl vahim fasıl: AfD düpedüz faşizan bir parti. Almanya’da birçok insan panikte, yasaklanmasını savunan bile var. Musk’ın AfD’yi istemesinin sebebi ne olabilir? Sebep basit görünüyor: Musk faşizan eğilimlere sahip. Bu yöneliminin sırf şuursuzluktan kaynaklanmadığı da ortada.
İngiltere’de, biliyorsunuz, Nigel Farage diye bir bela var. Meşhur Brexit’çi faşizan politikacı. Bunun partisi Reform UK, iklim krizi ve küresel ısınma konusunda “önleyebilecekmişiz gibi yapmak yerine ayak uydurma”yı öneren şu berbat tipik “aşırı sağ” zamâne teşkilatlarından. Elon Musk, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekilmeyi de talep eden bu partiye para yardımı yapmaya karar verdi! İngiliz yasalarına göre başka ülke vatandaşı oradaki partiye doğrudan para veremiyor; işte, Musk’ın Birleşik Krallık’ta kurulu şirketleri verebilirmiş, falan… Bir kısım İngiliz siyasetçi, bunu önlemenin doğru olmayacağını, Farage’a yarayacağını, kendisine engel olan -popülist sağın gözde düşman hayaleti- “kurulu düzen”e çatması için fırsat vereceğini, oylarını artıracağını öne sürerek "ilişmeyelim" demeye getiriyorlar. Musk’la, dolayısıyla Trump’la arayı bozmamayı gözetirken demokrasilerini tehlikeye atıyorlar.
Musk’ın AfD’yi sahiplenmesi, Farage’a destek atması sıradan işler değil. Başkanlığa ilk gelişinde Trump’ın yanıbaşında önemli konuma getirdiği ama -“kurulu düzen” yüzünden!- uzaklaştırmak zorunda kaldığı Steve Bannon, “faşist enternasyonal” demenin hiç mi hiç abartılı kaçmayacağı bir uluslararası organizasyon girişimi için Avrupa’da turlar atmıştı. Elon Musk bu girişimi sürdürüyor. Henüz somut veri yok, ama bu işte çok büyük sermayeleri ve uluslararası ağları yöneten, denetleyen kapitalistlerin, artık ulus-devletlerin kimi demokratik-hukukî mecburiyetlerini de ayakbağı olarak gören bazı dev şirketlerin de dahlinin bulunduğunu düşünmek yanlış olmaz. Böyle bir girişimin küresel kapitalizm için genelleştirilebilir bir yönelimin ürünü sayılıp sayılamayacağını henüz bilmiyoruz. Ancak şu teknoloji zengini şımarık ergen oğlanların bir kısmının gönlünden böyle şeylerin geçtiğini tahmin edebiliriz. Musk gibi biri, bunu belli de ediyor zaten her fırsatta. Ve o şimdi ABD Başkanının yanıbaşında, âhir zaman veziri gibi.
(NOT: Dünya çapındaki gelişmeleri önlemeye birey birey gücümüz yetmez. Ama Musk’ın hâlihazırdaki siyasî etkinliğini sürdürmesini sağlayan propaganda aygıtı Twitter’dan çekilerek, orayı işlevsizleştirerek insanlığa hizmet edebilirsiniz. Haber takibi için mecburen kullanan bizim gibiler de böylece çekilebilecek.)
1 note · View note
hayatyolu · 1 month ago
Text
Sen ki herkesin iyiliğini isteyen bir adam… Bir karıncayı bile incitmeyen, çocuklarını canından çok seven bir insan… Sen bunları hak etmedin be dayı. Seni sefalet içinde yaşatanlara, çocuklarına laf gelmesin diye sustun, susturdun, sabrettin. Ağladın, kahroldun ama yine de ses çıkarmadın. Hep kendini değil, onları düşündün.
Seni en son görüşüm yıllar öncesindeydi… Ah, şu "keşke"ler yok mu? Zamanı geri almak istediğimiz anlar… Ama ne yazık ki keşke demek fayda etmiyor be dayı. Anneme hep sorardın, "Ebru kızım ne yapıyor?" diye. Ama senden yana sadece selamımı alabildin. Keşke bir gün olsun yanına uğrasaydım.
Acıların dindi mi dayı? Sevdiceğine kavuştun mu orada? Orası nasıl bir yer, dayı? İyiler için ve kötüler için ayrı yerler var mı? Yoksa sadece kocaman bir boşluğa mı düştün? Bugün mezarını gördüm resimlerde… Her yer karla kaplıydı. O küçük, zayıf bedenin orada üşür be dayı… Seni kim ısıtacak orada?
Söz dayı, söz! Sana mutlaka uğrayacağım, dualar edeceğim senin için. Huzur içinde yat. Kırılan, incinen kalbin umarım artık huzur bulmuştur.
0 notes
myxpages · 4 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
academia jujutsu dá as boas-vindas a nan heewon , sendo um feiticeiro de classe 2. heewon tem vinte anos. ficamos sabendo que ele pode ser estrategista, mas também pode ser paranoico. dizem que heewon se parece muito com cha eunwoo, mas isso são apenas boatos.
❝ With this treasure, I summon… ❞
❝ I'm not a hero. I'm a Jujutsu sorcerer. So I've never once regretted saving you. ❞
Heewon nasceu em uma família marcada pela tragédia desde muito cedo. Seu pai, Taeseok, era membro do clã Hak, um clã de poderosos feiticeiros, mas nasceu sem energia amaldiçoada. Mais tarde, o homem saiu do planejamento do clã para poder casar-se com uma mulher de fora, dando luz a Heewon. A mulher morreu logo depois do parto devido a complicações e Taeseok foi marcado negativamente por esse evento, mudando completamente de personalidade. Deu a seu filho o nome de Heewon, mesmo este nome sendo feminino, pois afirmava nunca conseguir gravar o nome de figuras masculinas.
Por muitos anos, Taeseok criou seu filho sozinho, mas logo depois ele casou-se novamente. Decidiu ir contra o padrão e adotou o sobrenome da mulher ao invés do contrário, abandonando de vez o sobrenome Hak e assumindo o sobrenome Nan. A mulher já tinha uma filha, Taena, e assim Heewon ganhou uma madrasta e uma meia irmã.
Heewon demonstrou o uso de energia amaldiçoada poderosa bem cedo e seu pai ficou animado com isso, planejando vender o filho para o seu antigo clã por uma quantia enorme de dinheiro, pois Heewon seria o herdeiro perfeito. Enquanto isso, Taeseok eliminava feiticeiros por diversão, apenas pelas complicações que seu antigo clã lhe proporcionava quando menor. Um dia, encontrou um poderoso feiticeiro que conseguiu lhe vencer e consequentemente lhe matar. Antes de morrer, revelou ao homem o destino de seu filho, que vendeu o garoto ao seu antigo clã e que o homem fizesse o que quisesse com aquela informação.
A mãe de Taena e madrasta de Heewon fugiu assim que soube do assassinato do marido. O homem que matou Taeseok cuidou de Heewon e de sua meia irmã, que não se mostraram tão abalados pelo abandono dos pais. Então, Heewon foi treinado desde muito cedo, desenvolvendo sua Técnica das Dez Sombras. Sempre foi um feiticeiro excepcional, mesmo sendo uma criança e conforme crescia ia subindo de nível, vendo diversos dos seus amigos morrerem em batalha. Sua irmã, Taena, em uma dessas ocasiões, foi amaldiçoada e morta.
Seu hobby é ler.
Causa de estresse: pessoas (quase todas).
Quando os animais que tem na Técnica das Dez Sombras morre, ele fica depressivo. É do tipo que fica mais triste com morte de animais.
Cada vez que assiste ou lê jornais, ele fica incrédulo com as notícias e não acredita na metade delas
Tem treinamento com armas e treinamento físico
Era quase uma criança em sua primeira missão, então levou acompanhantes mais velhos, entre eles o homem que cuidou de si desde criança.
Tem uma memória boa.
Suas músicas favoritas são Island In The Sun da banda Weezer e A Normal Life da banda Marianas Trench.
Ps: Personagem baseado em Fushiguro Megumi de Jujutsu Kaisen
0 notes
aykutiltertr · 6 months ago
Video
youtube
Gülü Sevdim Dikeni Battı - ✩ Ritim Karaoke (Kürdi Minör 8/8 Düyek Oryan...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/yQhRpyN9_IU ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Gülü Sevdim Dikeni Battı -  ✩ Ritim Karaoke (Kürdi Minör 8/8 Düyek Oryantal Beste Melis Fis) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           :  GÜLÜ SEVDİM DİKENİ BATTI SÖZ GÜFTE       :  MELSİ FİS BESTE - MÜZİK:   MELİS FİR USÜL                 :   8/8 DÜYEK ORYANTAL MAKAM - DİZİ :   KÜRDİ - MİNÖR Melis Fis’in  seslendirdiği ‘‘Gülü Sevdim Dikeni Battı’’ şarkısı ve video klibi, © 2023 Sony Music Türkiye etiketiyle tüm dijital platformlarda yayında. Söz/Müzik: Melis Fis Düzenleme: Tarık İster Mix/Master: Utku Ünsal Music Clip Directed By Mustafa Gümüş Production and Studio:A Place To Be, Selin Sanlı, Nihat Suşehirli Stying: Bedirhan Taşçı Hair Stylist: Ali Kaan Özen Make-Up: Seben Ersoy Assist: Eren Çelik, Tufan Seyhan Şarkı Sözleri; Ben anladım seni Yorma kendini Sattın aşkını yok iadesi Anladım seni Ettin ziyan bizi Kalır ihalesi bana bu ihanetin Gülü sevdim Dikeni battı Gündüzü sevdim Güneşi battı Tam dedim; ‘’Buldum, o benim ilacım.’’ Nasıl oldu daha da hastalandım ? Of, bir harf hak etmedin; sana roman yazdım Yok artık sana ne selam ne sabah ne eyvallahım Ben anladım seni Yorma kendini Sattın aşkını yok iadesi Anladım seni Ettin ziyan bizi Kalır ihalesi bana bu ihanetin Ben anladım seni Yorma kendini Sattın aşkını yok iadesi Anladım seni Ettin ziyan bizi Kalır ihalesi bana bu ihanetin Of, bir harf hak etmedin; sana roman yazdım Yok artık sana ne selam ne sabah ne eyvallahım Ben anladım seni Yorma kendini Sattın aşkını yok iadesi Anladım seni Ettin ziyan bizi Kalır ihalesi bana bu ihanetin Ben anladım seni Yorma kendini Sattın aşkını yok iadesi Anladım seni Ettin ziyan bizi Bana bu ihanetin… 18 Eylül 2001 tarihinde dünyaya gelen Melis Fis, İstanbul Küçükçekmece ilçesinde hayata gözlerini açmıştır. TOKİ Erdem Beyaz Ortaokulu’ndan mezun olan Melis Fiş, daha sonra Kadıköy Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi’nden mezun olmuştur. İlk olarak musically uygulaması ile dikkatleri üzerine çeken genç müzisyen şimdilerde ise sosyal medya hesabından paylaşımlarına devam etmektedir. 2019 yılında "Dur Diyemem" isimli single çalışmasını sevenlerinin beğenisine sunmuştur. "Bir Ömür Daha" Melis Fis single'ı Yayımlanma 7 Mayıs 2021 Kaydedilme 2021 Tarz Türkçe Pop Süre 2:49 Şirket DMC Yazar Melis Fis Mert Çalışkan Yapımcı Sezer Dinç Bir Ömür Daha, Melis Fis'in sözlerini Mert Çalışkan ile birlikte yazdığı ve seslendirdiği şarkıdır. Şarkı hakkında bilgi Takvimler 6 Mayıs 2021'i gösterdiğinde Melis Fis, İnstagram hesabında şarkının 7 Mayıs Saat 00:00'da şarkının yayınlanacağını duyurdu.[1] Klip Şarkının klibi ise 7 Mayıs Saat 18:00'da yayınlandı. Kaynakça ^ "Melis Fis Bir Ömür Daha duyurusu". 30 Mart 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Kategori: 2021 şarkılarıPop şarkıları2021 albümleri2000'lerde Türkçe şarkılar2020'lerde Türkçe şarkılar2020'ler şarkıları2021 single'ları "Yanında" Mustafa Sandal, Melis Fis ve Defkhan single'ı Yayımlanma 2 Nisan 2020 Kaydedilme 2020 Tarz Pop Süre 3:05 Şirket DMC & YaDa Mustafa Sandal kronolojisi "Mod" (2019) "Yanında" (2020) "Damar" (2020) "Yanında", Mustafa Sandal, Melis Fis ve Defkhan'ın DMC & YaDa etiketiyle piyasaya sürülen single çalışmasıdır. 2 Nisan 2020'de yayınlanmıştır. Parçanın söz ve müziği Mustafa Sandal, Melis Fis ve Defkhan'a, düzenlemesi ise Sandal'a aittir. Şarkı listesi Dijital indirme "Yanında" (feat. Melis Fis ve Defkhan) – 3:05 Yayımlanma tarihleri Ülke Tarih Format(lar) Şirket Kay. Türkiye 2 Nisan 2020 Dijital indirme Doğan Music Company & YaDa [1] Dünya geneli Kaynakça ^ "Yanında - Single by Mustafa Sandal, Melis Fis & Defkhan". Apple Music. 2 Nisan 2020. 24 Nisan 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Nisan 2020. gtd Mustafa Sandal Diskografi  · Besteleri Albümler Suç Bende (1994) · Gölgede Aynı (1996) · Detay (1998) · Akışına Bırak (2000) · Kop (2002) · Maxi Sandal 2003 (2003) · Seven (2003) · İste (2004) · Yamalı Tövbeler (2005) · Devamı Var (2007) · Karizma (2009) Organik (2012)
0 notes
haytaogluyunus · 9 months ago
Text
Tumblr media
ANMA:
BÜYÜK TÜRK ALİMLERİNDEN
ALİ FUAT BAŞGİL'İN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ DOLAYISIYLA
DUALARIMLA VE SAYGILARIMLA ANIYORUM.
Ali Fuat Başgil, (d. 1893, Çarşamba, Samsun - ö. 17 Nisan 1967, İstanbul), Türk hukukçu ve siyaset adamı.
Babası Halis Şükrü Efendi, annesi Makbule Hanım’dır. Dedesi Bölükbaşoğullar gilden Hafız İbrahim Efendi’dir. İlkokulu Çarşamba'da okudu. Lise öğrenimine İstanbul'da başladı ve Paris'te tamamladı. İstanbul'da okurken I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla beraber eğitimini yarıda kesip 4 yıldan fazla süre Kafkas Cephesinde subay olarak görev yaptı. İstanbul'a döndükten sonra bir müddet ticaret ile uğraşdıktan sonra eğitimini tamamlamak için Paris'e gitti. Paris'te önce Saint-Barbe Lisesisonra Buffon Lisesi’nde gitti ve burada lise eğitimini tamamladı. Grenoble Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra doktorasını Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Daha sonra Paris Edebiyat Fakültesi felsefe bölümü ile Paris Siyasi İlimler Merkezi'ni de bitirdi. Başgil ayrıca Lahey Devletler Hukuku Akademisi'nin derslerine devam edip, buradan da mezun oldu. Hatay'ın bağımsızlığa kavuşmasından sonra 1937'de Hatay Cumhuriyeti'nin anayasasını hazırladı.
Türkiye'de İstanbul Üniversitesinde uzun yıllar Teşkilat-ı Esasiye Hukuku (Anayasa) dersleri verdi. 1939 yılında ordinaryüs profesör unvanını aldı. 27 Mayıs 1960askeri darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından çeşitli üniversitelerden uzaklaştırılan 147'ler listesinde yer aldı. Bir yıl sonra (1961) MBK'nın, 147'lerin tekrar üniversiteye belki dönebileceklerine dair özel kanun çıkarmasına rağmen bunu kabul etmedi ve Adalet Partisi hareketi içerisinde siyasete atıldı.
15 Ekim 1961 seçimlerinde AP listesinden bağımsız Samsun Senatörü seçildi. Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koyması, Em. Org. Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanlığında ısrar eden askeri kesimden gelen yoğun tepkilerle karşılaştı. 24 Ekim 1961 gecesi Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay tarafından götürüldüğü Başbakanlık'a bazı Milli Birlik Komitesi üyesi subaylarınca "hayatınızı garanti edemeyiz" denilerek tehdit edildikten sonra Cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildi ve Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden de istifa ederek yurt dışına çıktı. Bunu izleyen yıllarda Cenevre Üniversitesi'nde ders verdi, aynı üniversitede Türk Dili ve Türk Tarihi Kürsüleri'ne başkanlık yaptı. Adalet Partisi'nin %52 oy oranıyla tek başına kazandığı 1965 seçimlerinde İstanbul milletvekili seçilip Türkiye'ye dönen Prof. Ali Fuat Başgil, 17 Nisan 1967 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'ndadır.
2005 yılında Çarşamba Anadolu Lisesi Ali Fuat Başgil'in adıyla kurulmuştur. 2007 yılında Kocaeli Sosyal bilimler lisesi Ali Fuat Başgil'in adıyla kurulmuştur. 2009 yılında Çarşamba'da yapılan köprü Ali Fuat Başgil Adıyla hizmete açılmıştır. 2012 yılında Çarşamba'da Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi Kampüsü Ali Fuat Başgil adıyla kurulmuştur ve aynı şehirde mahalle adı vardır. Habipler-Topkapı tramvay hattı bölgesinde Ali Fuat Başgil isminde durak vardır. Çarşamba Belediyesi, adına sempozyumlar da düzenlemekte olup en sonuncusunu 2011'de gerçekleştirmiştir. Bu sempozyumda başta Cavit Şadi Pehlivanoğlu olmak üzere birçok siyasi isim yer almıştır.
...............................
La Vie Juridique des Peuples (Belçika 1939)
Klasik Ferdî Hak ve Hürriyetler Nazariyesi ve Muasır Devletçilik Sistemi (1938)
Esas Teşkilat Hukuku Dersleri (3 cilt, 1940)
Türkiye İş Hukuku (1940)
Vatandaşın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Müracaat Hakkı (1944)
Hukukun Ana Müessese ve Meseleleri (1947)
Cihan Sulhu ve İnsan Hakları (1948)
Türkçe Meselesi (1948)
Vatandaş Hürriyeti ve Bunun Teminatı (1948)
Demokrasi ve Hürriyet (1949)
Gençlerle Başbaşa (1949)
Din ve Laiklik (1954)
Vatandaş Hak ve Hürriyetlerinin Korunması ve Anayasamızın Eksiklikleri (2 cilt, 1960)
27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri (1963)
0 notes
smilingangel582 · 2 years ago
Text
Won't you smile, beautiful boy genuis?
Tumblr media
Hey, yall, I'm doing another yona of the dawn tk fic. Yoon is one of my favourite boys in this series. This beautiful boy genuis is a cute downright tsunderer. Adorable right! Soooo read it and enjoy!!!
Warning: Watch the series first if you don't want to be spoiled
Tumblr media
"HOW CAN I TAKE CARE OF YOU WHEN YOU ARE TOO CARELESS OF YOURSELF?!"
The distant yelling came from Yoon, who was yelling at the oracle Ik-soo, who gave a nervous chuckle as Yoon bandaged his head tightly. He was bleeding from the temple, and Yona guessed that he had tripped as always.
Hak and Jae-ha were behind at as well after training. Yoon was still yelling without any breaks, his cheeks puffed red, and his eyes blazing with rage.
"Now now, don't start yelling out of the blue..." Jae-Ha said with a hint of amusment, lowering his weapons by the front door. Yoon glared at him suddenly, threatening. "Better watch your mouth or I won't ever stitch your wounds"
He winced, making Hak laugh his eerie laugh, "Perve got served..."
"Shut up, Hak!"
Yoon finished tying the bandage on Ik-Soo who clapped happily like a child "Thank you dear Yoon... you're the best."
"Yeah, whatever... I just don't want you dying on my door..."
Yona turned to Hak now "where are Kija, Zeno and Shin-Ah?"
"Probably hunting..." Hak shrugged. Yoon hearing this huffed "You all think making wounds is a joke since I'm around patching you up!"
Yona gave a shy smile now. "Aw Yoon, don't be mad, you're our saviour... we rely on you because you're amazing!"
Jae-Ha nodded. "Yeah, pipsqueak, better not frown otherwise your pretty face will be filled with ugly wrinkles"
Yoon gasped now, touching his face. "I have a beautiful face, don't you dare insult me!"
Zeno came in first in a singing tone and pouncing on Yun with a grin. "Heeey, Yoon-chan!!! I'm hungry. What's for lunch?"
Yoon's eyebrow twitched "Well I'm your maid now?"
Kija laughed it off, his hand rising to ruffle Yoon's hair. "Sorry, Yoon, didn't mean to trouble you. Are you in a bad mood?"
Yoon frowned "No why? I'm just-"
Zeno became more clingy, almost making Yoon stumble back because of his small, delicate build. He was feeling tensed now, "Turn that frown... upside... down!"
When Zeno said 'down,' he dug into Yoon's ribs, making the young boy sputter in confusion. "W-what h-hey don't touch -gehet off!"
Zeno brightened now, pinning the boy down "Ahhh Yoon got a little weakness, yes? Wheeeere are you gooooing?" Zeno taunted him playing grabbing him firmly and tickled his ribs harder, making Yoon recoil to the side giggling instantly."Hohohld ohohon! Dohohohont tihihickle mehehe! Stahahap thahahaht!"
"I woooont!" Sang Zeno, who looked at others to make them join with him.
Shin-Ah tapped Yona in the shoulder and whispered "Yoon... laughing...cute"
She giggled delightedly "isn't he? How cute"
"Hm, he sure is," Kija did with a flushing smile.
Jae-Ha exchanged smirks with Hak, who also got down cracking his knuckles. "Defying your seniors is pretty rude... shall we punish this little boy genius?"
Jae-ha nodded. "we shall, Hak..."
"Ihihihi rehehehfuse thihihis humihihiliation!" Yoon hugged his midriff and curled forward. Ik-soo chuckled into his hand. "You haven't changed... I remember how you giggled so sweetly like a little bird"
"CUHUHUT IHIHIT OUT IK-SOOHOHO. NOHOT HEHELPING!" His laugh increased when Hak wiggled a finger around his neck, which seemed sensitive enough."Oh my, is your neck sensitive?"
With that, Yoon raised his hands to cover his blushing face, shaking his head with more streams of laughter. He was like no longer their travelling partner, but a cute little brother laughing like a child.
"Ohoho don't hide!" Kija giggled joining in now."Won't you smile, beautiful boy genius?"
"GUHUHUYS NOHOHO!" He began whining with his loud laughter, but his arms lowered more when Hak concentrated on the armpits and the upper ribs.
"He's got a weak spot at his foot, the arcs, I guess. It's so precious!" Ik-soo said with a bright wide smile.
"Trahahahaitor idihihiot ihihik-sohohoo!" Yoon shook his head."Ahahah gahahad nohohot thehehere! YOHOHONA! PLEHEHEHEASE!"
Hak widened his eyes, looking down where Yona attacked his feet. "Princess got him to beg... I'm impressed -yoon is pretty difficult to crack"
"It would seem, now he's imploring... that's rich." There is a similar surprise from Kija who still attacked his waist.
Yona giggled as well, allowing Shin-ah and Zeno to hold his legs and tickle the knees a rather different spot, which even Yoon was unaware of.
Yoon didn't seem to hate it that much, but still, he pretended to hate it by insulting and half kicking Hak harshly enough to make him grunt but not wound him. He was happy for some reason.
"AHAHAHA IHIHIHI GIHIHIVE -AHAHA STOHOHOP -MEHEHEHRCY!"
"Do you swear not to be upset again?"
Hak said, slowing his attack while only Kija, Jae-ha, and Zeno remained as Yona left Yoon alone.
"I... uhuhu..." Yoon looked to the side, panting a little. He didn't answer for a longtime and it made Hak wiggled his fingers with a menacing grin "Yoon... your promise? Don't leave me hanginggg~"
Yoon flinched with a giggle crossing his arms across to stop Hak further on, "Ihihi swear -I swear! Ihihi sweeehehehear!"
Hak was back yo gentle and ticklish pokes, which made Yoon jump adorably. "Plehehease!"
Everyone stopped and then Yoon laid sprawled with a gasp. Hak smiled fondly "We got you Yoon, don't worry... we won't hurt ourselves..."
Yoon's blue eyes sparkled with a hint of happiness and relief, but also blushing from the sentiment. "I don't care if you lose a limb. Don't die on me,"
"Oh, so are you back to being cocky with me, kid?" Hak poked his tummy, making him giggle and shrink to the ground. With a few pokes from them and there, Yoon got up, still flustered. "I... well ... I'm worried about all of you so..." he shyly looked down and then back at Yona, whose pretty smile lightened his heart, giving butterflies. His cheeks heated up instantly.
"Yooon~ you're staring..." this was Jae-ha who said a finger up his back starting the genius.
Yoon yelped, trying to punch the green dragon, "Ah! Stop that! Alright, get out now and let me make dinner! Otherwise, you're all going to starve!"
"we're all in your debt, mother," everyone bowed teasingly, making Yoon blush more.
"Shut up!"
Tumblr media
23 notes · View notes
cengizarslantaksi · 1 year ago
Text
Türkiye’de taksi şoförlüğü ve taksi esnaflığı
İstanbul’da ticari taksi alım-satımı ve kiralama hizmeti veren Cengiz Arslan Taxi olarak Şehr-i İstanbul’un sarı enerji kaynaklarının tarihine de odaklanmak istiyoruz.
Taksicilik 1980’ler ve 1990’lar boyunca toplumsal bir öneme sahipti. Beyefendi Taksici, Nizamlı ve Titiz Taksici gibi ifadeler, o dönemde taksi şoförlerinin profesyonelliklerini vurgulayan haber başlıklarıydı.
Taksiciler, müşteri memnuniyetine odaklanarak titizlikle çalıştıklarını göstermeye çalışıyorlardı.
Sarı taksiler, şehirlerin ulaşım sektöründe önemli bir rol oynuyordu ve toplu taşıma araçlarının yanı sıra bireysel ulaşım için tercih ediliyordu.
Ticari Taksicilik İstanbul’da Hala Önemini Koruyor
Günümüzde araç paylaşım teknolojileri ve Uber gibi saatlik kiralama hizmetleri, şehir içi ulaşımda önemli bir değişim yaratmış olabilir, ancak ticari taksicilik İstanbul’da hala güçlü bir etki bırakmaya devam ediyor. Bu durumun arkasındaki nedenlere bakıldığında, çeşitli faktörlerin etkisi görülmektedir.
Birincisi, İstanbul’un karmaşık ve geniş coğrafyası, hızlı ve kişisel bir ulaşımın gerekliliğini ortaya koymaktadır. Özellikle acil durumlar, iş toplantıları veya yoğun saatlerde trafikte zaman kaybetmemek adına taksicilik, pratik ve hızlı bir çözüm sunmaya devam ediyor.
Yolları navigasyondan iyi bilen taksiciler her yerde
Diğer bir faktör, ticari taksicilerin şehrin dokusunu iyi bilmeleri ve karmaşık sokak ağında müşterilere hızlı ve etkili bir şekilde hizmet sunabilmeleridir.
Bu yerel bilgi, hala taksi hizmetlerine olan talebi artırıyor.
Ayrıca, taksi hizmetleri genellikle standart fiyatlandırma ve güvenilirlik açısından müşterilere güven veriyor. Özellikle iş seyahatleri veya gece ulaşımında, bir taksi çağırma kolaylığı ve tahmin edilebilir bir ücret yapısı, ticari taksiciliği tercih edilen bir seçenek haline getiriyor.
Sonuç olarak, İstanbul’da ticari taksicilik, şehir sakinlerinin ve ziyaretçilerin ihtiyaçlarına hızlı, güvenilir ve yerel bir çözüm sunma avantajıyla önemini koruyor. Araç paylaşım uygulamaları gelişse de, ticari taksicilik hala şehir içi ulaşımda vazgeçilmez bir role sahiptir.
Cengiz Arslan Taxi ailesi olarak bizler de ticari taksi sektörünün hak ettiği itibarı görmesi ve dijital dönüşümü sağlaması için çeşitli çalışmalar yapmaktayız.
Bu çalışmaları belli olgunluğa ulaştığında açıklamayı planlıyoruz.
0 notes
bahadrbebek · 1 year ago
Text
ŞEBEKECELL 1. 5. Mâide Sûresi 120 97. Kadir Sûresi 5 105. Fîl Suresi 5 111. Tebbet Suresi 5 113. Felak Suresi 5 * § 5. Mâide Sûresi - 110 . Ayet 18. Kehf Sûresi - 110 . Ayet 110. Nasr Suresi فِي الْمَهْدِ لْ L'a'm مَ M'İ'M دِ D'a'l هْ 'H'e Yeniler meydanda şehit'te arapça. Ordusu olacağı söylentisi bir kişi olsa gerek ! Silah eğitimi almış birnevi sınırsız kaçtane rh|R . r üretme hakkı, r azap , hR 2.kanaldan sonra 3 Cumhur CuEhur M3Em"ehdi ! "iİ" Devir çağ Dünya zenginliği bizde oralarda olsak buralar ne olacak ! pREmieR" Daldan ağaç olur ağaçtan dal olur. Ülke ağaca benzer ağaç olmassa dal olmaz.Nice ler lar karanlık gece ışık gündüz. 7" T' Mucit Kabul edilmiş taşır taşır, t' kılıca benzer harftir,alfabeyi,kelimeleri temsil eder onunla savaş demek alfabeyi kullan demek mucit eserlerini kaydeder. Fil Suresi فال ساراسا Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? ﴾1﴿ " Gündüz geceden gecede gündüz Ney dünyadan deyil O'dan uzaya kimin hükmü sözü geçer Fil'de ruh var değerli bir doğa canlısı. 2. 13. Ra'd Sûresi - 43 . Ayet 60. Mümtehine Sûresi 13 * 13. Ra'd Sûresi - 43 . Ayet 43. Zuhruf Sûresi شَهٖيد 3. 14. İbrâhîm Sûresi - 52. Ayet 61. Saff Sûresi 14 * 14. İbrâhîm Sûresi 52 52. Tûr Sûresi 68. Kalem Sûresi 52 69. Hâkka Sûresi 52 لِلنَّاسِ 4. Fâtiha Sûresi - 7 . Ayet 7.A'râf Sûresi 107. Maûn Suresi - 7 . Ayet + اَنْعَمْتَ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. ﴾6-7﴿ Sonra resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. (Ey Muhammed!) Aynı şekilde üzerimize bir hak olarak, inananları da kurtaracağız. ﴾103﴿ Gaza"b" Uyumluya uğramışlar. Resul Seçkinleri Rüzgar Eser Varlığı etkilidir. - ٥٦٧٨ صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ Beden Dili Yok . 5. 3. Âl-i İmrân Sûresi 200 103. Asr Sûresi 3 108. Kevser Suresi 3 110. Nasr Suresi 3 + - وَرَابِطُوا , 6 4. Nisâ Sûresi 176 106. Kureyş Sûresi 4 112. İhlâs Sûresi 4 7. 6. En'âm Sûresi 165 109. Kâfirûn Sûresi 6 114. Nâs Suresi 6 8. 8. Enfâl Sûresi 75 94.İnşirâh Suresi 8 95.Tîn Sûresi 8 98. Beyyine Suresi 8 99. Zilzâl Sûresi 8 102. Tekâsür Suresi 8 * 8. Enfâl Sûresi - 75 . Ayet 39. Zümer Sûresi - 75 . Ayet 75. Kıyâmet Sûresi 9. 9. Tevbe Sûresi 129 104. Hümeze Suresi 9 10. 10. Yûnus Sûresi 109 109. Kâfirûn Sûresi 6 11. 11. Hûd Sûresi 123 62. Cuma Sûresi 11 63. Münâfikûn Sûresi 11 12.. 12. Yûsuf Sûresi 111 65. Talâk Sûresi 12 66. Tahrîm Sûresi 12 * 12. Yûsuf Sûresi 111 17. İsrâ Sûresi 111 111. Tebbet Suresi 13. 15. Hicr Sûresi 99 91. Şems Suresi 15 * 15. Hicr Sûresi 99 99. Zilzâl Sûresi 14. 17. İsrâ Sûresi 111 86. Târık Suresi 17 15. 18. Kehf Sûresi 110 49. Hucurât Sûresi 18 64. Tegâbün Sûresi 18 16. 19. Meryem Sûresi 98 82. İnfitâr Suresi 19 87. A'lâ Sûresi 19 96. Alak Suresi 19 * 19. Meryem Sûresi 98 98. Beyyine Suresi 8 & § 1. Fâtiha Sûresi 7 7. A'râf Sûresi 206 107. Maûn Suresi 7 * 7.A'râf Suresi - 75 8. Enfâl Sûresi - 75 . Ayet 39. Zümer Sûresi - 75 . Ayet 75. Kıyâmet Sûresi وا لِمَنْ ـم Mim ـن Nun
0 notes
cointahmin · 1 year ago
Text
Satın al çığlıkları atan en yeterli altcoinler için çoğumuz hazırlık yapıyoruz. Lakin hazırlık yaparken bu kripto para ünitelerini belirlemek kıymetli. Piyasada birçok kripto para pekala hangisine yönelmek gerekiyor. Altcoinbuzz bu kıymetli soruya yanıt veriyor.En âlâ altcoinlerBoğa piyasası yakında geri dönecek. Sahiden dönecek. Layer 1, son boğa koşusunda %1924’lük devasa bir çıkar elde etti. Lakin geride kalmamak için, Layer 2 tahlillerinden biri %7200 kazanarak daha çok kazandırdı.Kimden bahsediyorum? Ethereum ve Polygon. Polygon, boğa geri döndüğünde Layer 2 tahlillerinin getirdiği büyük fırsatlardan yalnızca birini temsil ediyor. Ayı piyasalarında ekseriyetle Layer 1’lerden daha fazla ziyan görürler. Ayrıyeten boğa piyasalarında Layer 1’lerden daha uygun performans gösterirler. Bir sonraki boğa koşusu için hangi Layer 2’nin altcoinlerine yükleniyoruz?Altcoinler içinde ArbitrumBizim tezimiz, bir sonraki boğa piyasasında, Layer 2 tahlillerinin birçok Layer 1 projesinden daha süratli büyüyeceği tarafında. Bu büyük büyümeyi daha evvel de gördük. Bunlar son 18 aydır yaşadığımız bu şiddetli piyasada bile büyüyen projeler. Münasebetiyle Arbitrum’dan bahsetmeden büyük potansiyel Layer 2’lerden bahsedemeyiz. Arbitrum yalnızca bu yılın ve bu ayı piyasasının en büyük, en çok duyurulan airdrop’u değil. Birçoğunuzun hak kazandığını ve birçoğunuzun da kazanamadığını biliyorum.https://twitter.com/CieloFinance/status/1678508265225744384 Şimdi ARB’de durumunuzu oluşturmaya başlamak için kusursuz bir vakit. Birkaç hafta evvel bir Cuma gecesi yaşanan fon boşaltma olayından sonra ARB’nin fiyatı 1 doların altına düştü. Artık ise 1 dolar düzeyinde. Bu da piyasa bedelini 1,2 milyar dolar ve CoinGecko’ya nazaran piyasa pahasına nazaran 38 numaralı proje olarak gösteriyor.Bunun kıymetinin altında olduğunu düşünüyoruz. Arbitrum birkaç kategoride önder olarak ortaya çıkıyor:DeFiPerp DEX’leriŞans oyunlarıETH üzerinde NFT GamingArbitrum, fiyatlarda en yüksek gelir elde eden L2’dir. Ve TVL’ye nazaran en büyük 4. DeFi zinciridir. Sırf Ethereum, Tron ve BNB Smart Chain daha yüksektir. Kısa bir müddet içinde 2 milyar doların üzerinde TVL’ye sahip oldular. Bu sayı Polygon, Optimism ya da Avalanche’tan daha fazladır.https://twitter.com/CamelotDEX/status/1677331319498452992 Protokolleri gün geçtikçe daha fazla hacim kazanıyor. Ağın tartışmasız amiral gemisi protokolü olan GMX, fiyatlarda önder DEX’tir. Ayrıyeten genel olarak 9. sırada ve ETH ya da Tron üzere kendi zincirleri olmayan tüm protokoller ortasında 5. sırada yer alıyor. Sizin favoriniz hangi L2 projesi? En çok hangisini kullanıyorsunuz?Polygon (MATIC)Polygon’un sahip olduğu ve kurmaya devam ettiği iştiraklerin sayısı artmaya devam ediyor. Güya hiç durmayacakmış üzere görünüyor. Daha evvel de cointahmin.com olarak belirttiğimiz üzere, iş geliştirme grubu bölümün gıpta ettiği bir grup. Değerli olan ve Web3’e girmek isteyen her büyük eski Web 2 işini kapatıyor üzere görünüyorlar.https://twitter.com/0xPolygonLabs/status/1679427540790681600 Ama dahası da var. Bu ayı piyasasında hem bina hem de fiyat konusunda birçok projeden çok daha yeterli performans gösteriyorlardı. Lakin MATIC Nisan başında 1,20 dolara ulaştığından beri fiyatları yarı yarıya düşerek 60 sente kaadr geriledi. Bir fonun kapanması nedeniyle Cuma gecesi yaşanan büyük satış, Polygon da dahil olmak üzere birçok altcoinin fiyatının düşmesine yardımcı oldu. Fiyatlar Polygon için bir yıldan biraz daha uzun bir müddettir bu kadar düşük olmamıştı. Şayet otobüsü kaçırdığınızı düşünüyorsanız, bir talihiniz daha var. Sakın kaçırmayın.https://twitter.com/0xPolygonLabs/status/1679544939930169344 StacksBRC-20’ler. Ordinals. Bitcoin’de NFT’ler. Bitcoin üzerinde Göğüs coin’ler. Kriptonun en sıcak trendinde neler olup bittiğini görmemek için bir kayanın altında yaşıyor olmanız gerekir. Pekala Bitcoin’den sonra bu trendden en çok kim faydalanıyor? Stacks. Bitcoin’in en üst Layer 2’si.https://twitter.com/Stacks/status/1679516796569763841 İlk olarak, neredeyse tüm Ordinal uyumlu cüzdanlar Stacks’in bir modülü olan takımlarla uyumludur.
Ayrıyeten bunlar tarafından oluşturulmuştur. Ordinals için olağan bir Bitcoin cüzdanı kullanamazsınız. Lakin kısaca, Taproot yükseltmesi bunun nedenidir. Stacks cüzdanları bunun için zati etkinleştirilmiştir. Böylelikle birçok cüzdanda Ordinals, Bitcoin ve Stacks ortasında sıkıntısız bir biçimde geçiş yapabilirsiniz. Stacks’in tesiri sırf Ordinals üzere büyüyecek.https://twitter.com/Stacks/status/1679224869144125441 Sadece bu da değil, beşerler Bitcoin ve Stacks üzerinde Bitcoin Name Service üzere başka hizmetleri de keşfedecek. Orada kendi kullanımınız için bir .btc alan ismi rezerve etmek için Stacks’i kullanabilirsiniz. Ayrıyeten, ayı piyasası trendine karşı koymasına karşın STX tokenı, ayı piyasasının en düşük düzeyi olan 20 sentten 2 kat daha fazla paha kazandı. Hâlâ 3,39 dolarlık en yüksek düzeyinden hayli uzakta. Şu anda 68 sent olan Stacks, Bitcoin ekosistemi üzerindeki artan tesirini gördüğünüzde kelepir bir fiyat.
0 notes
nefss-blog · 11 months ago
Text
BİZ KADINLARI HİÇ SEVMEDİK!
Saçlarını sevdik hele bir de “sarışınsa” daha çok sevdik…
Ağızlarını sevdik hele bir de “şehvetli ve dolgun” ise daha çok sevdik…
Göğüslerini sevdik…
Bacaklarını sevdik hele bir de sütun gibiyse bayıldık…
Kalçalarını sevdik…
Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık”…
Her yerlerine iyice ve dikkatle! Baktık…
Pekiyi görememiş olacağız ki bir daha baktık…
Bir daha ve bir daha…
Kadınların her yerlerine baktık ama
GÖZLERİNE ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok GEÇ olmuştu…
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk…
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu..
Eh yozlaşan toplum ve geç gelen adalet olunca da 13–14 yaşındaki ÇOCUKLARA bile dokunmaya başladık!
SAPIK damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı.
Çünkü SAPIK diye haykıran ne kadar azdı!
Kimimiz “araştırmacı” oldu icraata geçemedi!
Onlar CD ve DVD ler ile idare etti!
Hatta SAPIKLARA tepki bile gösterdi…
Ya onlar ne yaptı?
Gerçek dünyada namuslu olanlar sanal dünyada bu çocukları aradı…
Aradı ve hep buldu!
Kadınlara “dokunmada” dünya sıralamasında üst yerlere geldik…
2009 itibariyle rakamlar oldukça “umut verici”.
% 40’ını SÜREKLİ DÖVDÜK…
% 45’ine DUYGUSAL ŞİDDET uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme).
% 16’sına ZORLA SAHİP OLDUK…
Ve olmaya devam ediyoruz…
Tüm bunlara maruz kalan HER 3 kadından biri İNTİHARA kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık…(bize ne değil mi? Fener ya da CimBom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
% 9 una daha MASUM BİRER ÇOCUKKEN bile dokunduk…
Ama hep SUSTULAR…
Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı…
“Kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu
AMCAN ya da KOMŞUN” bu da sana DERS olsun…
Ama bu DERS o kadar acıdır ki biz ERKEKLER bilemeyiz…
Bizlere sorduklarında %25 imiz “bazı durumlarda KADIN DÖVÜLÜR” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik…
İSLAMİ ÖĞRETİ yalanları ile KADINLARI ve KIZLARI bizlerin KÖLESİ yapmaya başladık ve bu çabalar sonuçlarını vermeye başladı…
Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil!
% 51’i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık…
%36 sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış… Ya da inanmak zorunda kalmış…
% 52’si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş… Ya da unutturulmuş. ..
% 49’u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş, ya da getirilmiş…
Kabul edelim biz kadınları KULLANMAYI çok sevdik…
Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde…
Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep…Onlardan VİTRİN yaptık… İMAJ yaptık..
Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız….
Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep KADINLARDI..
Koşturan ve çabalayan hep KADINLARDI.. .
Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp KARANFİLLER attık üzerlerine ve iki lafın birinde anam, bacım edebiyatı yaptık….
Ama “ANANI DA AL GİT” demek bize daha çok yakıştı!
“Cennet anaların ayakları altında” diye diye büyütüldük…
Ama ANALARI hep ayaklarımız altında
ÇİĞNEDİK… EZDİK… TEPİKLEDİK.
14 şubat sevgililer günü ya da Anneler Gününde bir kaç saat ara verdik!
Ama sonra yine ezmeye devam ettik…
İş verirken bile onları hep düşündük!
İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile BAYAN ELEMAN ARANIYOR ilanı vermeyi çok sevdik…
2009 Türkiyesinde KADIN olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz…
Çünkü artık KONUŞMUYORLAR….
KONUŞAMIYORLAR…
KONUŞTURULMUYORLAR…
İslam dinini sömüren ve kullanan KARANLIK ZİHNİYET kendi kadınlarını yetiştiriyor…
Susan, itaat eden ve kaybolmuş kadınlar, kızlar hatta çocuklar..
Arada VİZYON ya da İMAJ için ortaya “sürülen” kadınlara bakmayın siz.. Onlar da biliyor “kullanıldıklarını” ama artık düzen kurulmuş…
Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK 1930 lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği HAKLARIverdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o ATATÜRK’TÜ…
Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmadı…
İhanet etmedi…
Ama BİZ ihanet ettik! Türkiye Nereye Gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine…
Cevap ne kadar da açık değil mi?
Türkiye hızla ve şevkle KARANLIĞA gidiyor… Hatta KOŞUYOR…
Çünkü YARATILMIŞLARIN YARISI olan KADIN YOK OLUYOR!
Benim anam, bacım, sevgilim, kızım YOK OLUYOR.
Kadını YOK OLAN ülkenin gideceği yol bellidir…
KARANLIK ve ONURSUZ bir gelecek….
Bu işi PLANLI yürütenler İSLAMİ motifler ya da örnekler ile KADININ İKİNCİ SINIF KONUMA gelmesini doğal karşılamamızı bekliyorlar…
Bu işe KURANI KERİMİ ortak koşmaları ne acı…
Mesela miras hukuku…
Erkek çocuğa 2 pay.. Kız çocuğa 1 pay…
Ya da kadının erkeğe İTAAT etmesini empoze eden garip ayet ya da sureler…
Belli ki burada büyük bir istismar var…
Çünkü tüm alemi yaratan ALLAHIN kendi yarattığını aşağılaması söz konusu bile olamaz…
Kuran’ı kendi amaçları için yorumlayanlar KADINI ikinci plana atmayı çok seviyor olabilir ama biz hiç sevmedik…
Şunu o kalın kafanıza sokun….
KADIN=ERKEK….
ERKEK=KADIN dır…
Bazı konularda kadın bazı konularda erkek ÜSTÜN olabilir…
Ama tüm bu zayıf ve üstün yönleri bir arada düşündüğünüzde tek bir gerçek var;
KADIN=ERKEK….
ERKEK=KADIN….
Bu GERÇEĞİ kabul etmemek bize her zaman kaybettirecek ve kaybettiriyor.
8 MART KADINLAR GÜNÜYMÜŞ!
KADINI olmayan ülkenin kadınlar günü olmaz…
Kutlanmaz.
Burada yazılanlar size ters geldi ise vah benim ülkeme…
Çünkü “sizler” sayesinde sonumuz gelecek.
KADIN benim diğer yarım ve benim diğer yarımdan vazgeçmeye niyetim yok…
Türkiye Ne zaman kurtulur?
Ülkenin üniter, ulus ve LAİK devlet yapısına inanan ve SAHİP ÇIKAN 550 milletvekilinin YARISI ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI olduğu zaman bu ülke KURTULUR.
Yani 550 vekilin yarısının KADIN olmasını isteyen MİLLİ İRADE, seçmen oy kullanan sen ve ben.
Buna karşı çıkanlar o KALIN KAFALARINA soksunlar bu gerçeği.
Türk Kadını benim diğer yarımdır ve ben TAM olmak istiyorum…
Çünkü onlara İHANET EDEMEM…
Tüm bunlara yürekten inanmıyorsanız lütfen “sözde” sevdiğim kadın dediğiniz kadına “SENİ SEVİYORUM” demeyin…
Çünkü çok komik ve acınası oluyorsunuz. …
LÜTFEN artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın…
Türk Kadını ve erkeğinin daha aydınlık günlerde yaşaması dileklerim ile arz ederim.
Dr. Eray AYBAR
Bu yazıyı yazan adamı yüreğinden öpüyorum ❤
Biz kadınları hiç sevmedik!
Saçlarını sevdik, hele bir de sarışınsa daha çok sevdik
Ağızlarını sevdik, hele bir de dolgun ise daha çok sevdik.
Bacaklarını sevdik, hele bir de sütun gibiyse bayıldık.
Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık”
Her yerlerine iyice ve dikkatle baktık.
Pek iyi görememiş olacağız ki bir daha baktık.
Bir daha ve bir daha…
Kadınların her yerlerine baktık ama gözlerine ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok geç olmuştu…
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk.
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu.
Eh! Yozlaşan toplum ve geç gelen hatta hiç gelmeyen adalet olunca da 13-14 yaşındaki çocuklara bile dokunmaya başladık! Sapık damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü sapık diye haykıran ne kadar azdı!
Kadınlara dokunmada dünya sıralamasında üst yerlere geldik… 2009 itibariyle rakamlar oldukça “umut verici!!! “
% 40 ını sürekli dövdük
%45 ine duygusal şiddet uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)
%16 sına zorla sahip olduk (ve olmaya devam ediyoruz)
Tüm bunlara maruz kalan her 3 kadından biri intihara kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık (hem bize ne değil mi? Fener ya da Cimbom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
% 9 una daha masum birer çocukken bile dokunduk.
Ama onlar hep sustular. Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı. “kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu amcan ya da komşun” bu da sana ders olsun, türünden tepkiler görecekti.
Ama bu ders o kadar acıdır ki biz erkekler bilemeyiz. Bizlere sorduklarında %25 imiz “bazı durumlarda kadın dövülür” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik.
% 51’i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık. %36’sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış ya da inanmak zorunda kalmış. % 52’si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş ya da unutturulmuş. % 49’u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş!
Hal böyleyken kabul edelim biz kadınları kullanmayı çok sevdik. Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde…
Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep. Onlardan vitrin yaptık, imaj yaptık. Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız…
"Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük ama anaları hep ayaklarımız altında çiğnedik, ezdik, tepikledik…
14 şubat sevgililer günü ya da anneler gününde bir kaç saat ara verdik ama sonra yine ezmeye devam ettik.
İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile bayan eleman aranıyor ilanı vermeyi çok sevdik.
Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz. Çünkü artık konuşmuyorlar, konuşamıyorlar, konuşturulmuyorlar.
Bu ülkenin kurucusu Atatürk 1930’lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği hakları verdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o Atatürk’tü ve Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmamıştı. İhanet edemezdi ve etmemişti de. Ama biz ihanet ettik! Türkiye nereye gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine.
Oysa cevap ne kadar da açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle karanlığa gidiyor. Hatta koşuyor…
Çünkü kadın yok oluyor, yok ediliyor…
Benim annem, kız kardeşim, sevgili kızım yok oluyor…
Kadını yok olan ülkenin gideceği yol bellidir. Karanlık ve onursuz bir gelecek…
#Kadınhayattır
19 notes · View notes
vel-hasili-kelam · 3 years ago
Text
Tumblr media
İBRETLİK GÜZEL BİR HİKAYE !..
Köyün birinde bir çoban sürünün köpeğini boğazından asmış. İbretlik olsun diye kaldırma
mış.
Bunu gören diğer köylüler padişahın askerlerine haber vermişler.
Askerler köpeği o halde görünce hiçte alışık olmadıkları bu durum karşısında çobana sormuşlar. Bu köpegi neden astın diye.
Çoban söylemem demiş.
Tam çobanı diğer askerler darp edecekken komutan
Bu pek görülmüş bir şey değil bunu padişaha bildirmek lazım demiş.
Çobanı alıp saraya götürmüş
ler......
Padişaha durumu anlatınca komutan.
Çobana sormuş be cani yazık degilmi kopeğe. Bende seni Boğaz'ın
dan asayımmı yoksa başka türlü mü zulmedeyim
ne dersin demiş.
Çoban da demişki efendim. İsterseniz beni şuracıkta öldürürsünüz ama hakikatı bilemeden öldürmüş olursunuz.
Padişah.
E o Zaman söyle ....
Söyleyemem
. Şartım var.
Ney şartın.
Üç gün memleketin yönetimini bana vereceksiniz
. Sonra ben işim bitince bırakaca
ğım. Hemde köpeği oldürme
min sırrını söyleyerek gideceğim.
Tamam. NE istiyorsun
Üç gün sınırsız yetki ile memleketi yönetmek.
PADİŞAH: tamam memleket Üç gün senin.
Çoban vezirlerin başı sıfatıyla bütün devlet Erkan'ını toplar.
Derki ;
Ben bu memleketin daha iyi yönetilmesi için yeni kanunlar koyacağım. Bu kanunları yaparken düsturum sadece Kuran değil incilde benim için hak kitaptır. Bana sizde Fikir verin.
Devletin içindeki gizli hiristiyanlar bu veziri çok severler.
Der ki hepinize odalar tahsis ettim. Oray'a hangi kitapla gelirseniz ben de ona göre kanunları belirleyeceğim.
Hepsi odalarına kitap getirir. Kimi incil kimi Kuran.
Sonra
Özel cellatlar ayarlar vezir. Tek tek odalara girer. İncil getiren devlet Erkan'ını astırır ve donlarını çıkarttırır.
Hepsi sunnetsiz
dir.
Diğer muslüman devlet adamları korku icinde kendilerininde öleceğini sanırken
Vezir onları çağırır ve astığı sünnetsiz devlet adamlarını göstererek bakın der birlikte çalıştığınız adamlar bunlar. Gafil olmayın UYANIK olun.
Üç Gün bitince PADİŞAHın yanına gelen çoban memleke
tine gidecekken
Padişah
EY ulu kişi bizi büyük bir gafletten kurtardın söyle ama gitmeden o köpegi niye astın.
Padisahım benim iyi asil bir köpeğim vardı.
Zaman zuhur oldu öldü. Bende bu astığım köpegi aldım. Ben onun gibi sanıyordumHatta işini çok daha iyi yapıyordu.
Ama her gün bir koyunum yok olmaya başladı.
Bir gün uyuma taklidi yaptım köpek gelip benim oramı buramı asıldı baktı ki uyuyorum çıktı. Onu takip ettim. Koyunu aldığı gibi ormana gitti.
Orda onu bekleyen kurtlara verdi geri döndü. Meğerse kurt kırmasıy
mış. Hiç anlayama
dım. Bende bu ihanetinden dolayı astım. (Alıntı)
21 notes · View notes